21 Mart 2009 Cumartesi

21.03.2009 Cumartesi Sonu Futbol

Günün en flaş skoru Fulham'dan geldi. Liverpool'dan evinde 4 yiyen Man. United Fulham deplasmanında 18. Dakikada 10 kişi kaldı ve maçı 2-0 kaybetti.

Londra Derbisi!
Tottenham evinde Chelsea'yi 1-0 ile geçti. (ikini yarıyı vakitsizlikten izlemedim) Aaron Lennon'ı oynatmamak üzerine takım kuran ruhsuz Chelsea az bile yedi! -Sevmiyorum abi bu adamları!- Premier League'in en hızlı takımlarından Tottenham kazanacak gibiydi zaten. Modric, hayvan gibi baskı yaptı, hayvan gibi koştu; golünü de atması beni sevindirdi açıkcası. Keane'e zaten hastayız, Darren Bent ve Ledley King'in insan olduğundan kıllanıyorum. Jermaine Jenas ve Aaron Lennon millî takıma lütfen! Seyircilerin arasında Capello da vardı, görmüştür umarım White Hart Lane'deki cevherleri.


Ligimiz adına en önemli maç ve UEFA'nın sitesinde de ilk sıraya koyulan Sivasspor-Beşiktaş maçının tek gollü beraberlikle bitmesi kimseyi mutlu edemedi belli ki. Trabzonspor, deplasmanda Antep'e kötü oyunuyla boyun eğdi. Bordo-Mavi'lilerin düşüşü devam ediyor.

Iaquinta'nın 2 gol ile başrolünü oynadığı Roma-Juventus karşılaşması1-4 sona erdi ve Siyah Beyazlılar ikinciliğe sağlam demir attı ve ev sahibi Roma UEFA kupasına razı olmaya başladı.


Bundesliga yine karman çorman hani. İlk beşdeki takımların skorları şöyle:

Arminia Biel. (0 - 3) Wolfsburg
Bayer Lever. (1 - 1) Eintracht Frankfurt
Bayern Munich (1 - 0) Karlsruhe
Hoffenheim (2 - 2) Hannover
Stuttgart (2 - 0) Hertha B

Lider Herta ile 5. Hoffenheim arasında sadece 5 puan fark var ve ilk beş (Hertha, Munih, Wolfsburg, Hamburg, Hoffenheim) sürekli değişecek gibi yine.

Fransa Ligi(Ligue 1), Almanya'dan beter! Bordeaux maç fazlasıyla tahta oturdu ancak altındaki takımlardan biri elbet indirecek onu yine. Liderin 7. Takım Rennes ile arasında sadece 5 puan fark var! Marsilya 2-0 önde bu yazı yazılırken ve şimdiden Bordeaux'u aşağıya indirdiler diyebiliriz.

Takımını Sırtında Taşıyan Adam


Fotoğraftaki Taner Gülleri. Sırtındakiler de gol sevinci için orada. Gerçekte de durum farklı değil. Ankaraspor'a 2 gol attı. 16 gole ulaştı. Sayısı onun için şu an önemli değil muhtemelen ama değeri çok fazla. 5.maçta topladıkları 11 puanın aslan payı onda. Bu takım kümede kalırsa, sezon ortası neredeyse tamamı giden takımı bırakmayıp, Galatasaray maçında "bir umut var" düşüncesini yerleştirdiği için en büyük payı paylaşacak bir isimle. O isim mi? Tahmini zor olmasa gerek. m.s.

Sivasspor 1-1 Beşiktaş / TSL 25. Hafta




Fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Maç sonucu Beşiktaş ve Sivasspor'un da işine gelmiştir herhalde "kötünün iyisi" olarak. En çok da Fenerbahçe, Trabzonspor ve Galatasaray'a yaradı bu. İki önemli rakibinin haftayı puansız kapatması sonucu 3 puan alacak olan takım büyük avantaj yakalayacaktı.





Anlayamadığım nokta: Sivas'ın Beşiktaş'a olan bu hırsı ne? Bu kadar mücadeleyi neden Fenerbahçe'ye karşı vermediler? Mecnun ve Bülent iyi birer Fenerli, yenselerdi belki birilerinin gözüne girerlerdi. Olmadı sonuçta.

Gecenin hareketi Tello'nun golüydü. Bu adamı Beşiktaş kaptanı yapsınlar seneye. Zamanında demiştim: Şu an sahada o pazubandını hakeden biri varsa o da Tello'dur! Bugün bandı o taktı, yakışıyor yahu! İşte o güzel vuruş:


"10 Numara" ve Galatasaray Kimliği.

Yazının çıkışı pek ala çok emprovize oldu fakat bu sıra Galatasaray yönetimi kafayı sık sık yorduğum bi merci olduğundan konu Felipe' den bilmediğim Prekazi' ye kadar bile gitti.Ve artık kronolojik başlasam sanırım daha akılda kalıcı ve akıcı olur. Hagi' nin oynadığı doksanların ortasında kısa şort giydiğim var sayılırsa; Prekazi' nin Galatasaray' ı bana sadece frikikse, ben seneyi 2001 e getirmek istiyorum, ilk adamımız Sergen Yalçın;
Aslında onun Galatasaray kariyeri daha öncesine de dayanıyor fakat o zaman zarfı içerisinde önündeki Hagi olduğunu düşünürsek akılda 2. Galatasaray "macerası" ile kalması çokta ilginç değil doğrusu. Sergen bir sezon kiralık oynadığı Galatasaray' da pekte kötü performanslar sergilemedi aslında fakat, 1 sezon sonra "yönetimsel yöntemler" ile klüpten uzaklaştırıldı. (Özhan Canaydın' ın gelişi, kiralık sözleşme sonrası başka yönelimler vesaire... Hani Galatasaray adının kimseye ihtiyacı yok ya.)
İşte Canaydın dönemi ile başlayan "liselileşme" (ben ona herkesin söylediği gibi elitleşme diyemiyorum maalesef !) doğrultusunda ilk isim Felipe oldu. Aslında Felipe' nin gelişi öncesi Galatasaray' ın yeni başkanının en büyük vaatleri ilk olarak takımın hocasını Fatih Terim yapmak, ikinci vaadi ise; alınacak bir yıldız idi. (bunlardan biri Milan' dan "10 numara" Rui Costa' ydı.) Felipe' nin Galatasaray kariyeri; Galatasaray' ın Felipe "açılımı" uymayınca, Felipe olaylı bir şekilde klüpten ayrıldı. Galatasaray' a katkısına gelince ligde oynadığı 15 civarı maçta attığı 2 gol vardı. (Kocaelispor ve Samsunspor a, hatta bunlardan birisi penaltıdır) Ve geleyim önemli ayrıntı olan o "açılım" a; bir Barcelona maçında ön libero başlatılınca film koptu. Çünkü Galatasaray "isminde" oyuncu egosunun takımın ihtiyaçlarının önünde bir yeri yoktu. Çünkü Felipe orta sahaya her "açıdan" katkı yapmalıydı ve yapamaz/madı; çünkü o Latin karakterliydi. Ve olmadı gitti...
Daha sonrasında gelen isim ise Fenerbahçe' deki kariyeri artık "demode" olan Revivo. Sezonu tamamlayan 10 numara olurken onunda verdiği performans beğenilmedi ve yollar ayrıldı. Ki zaten Revivo' nun ne derecede bir yönetim hatası olduğunu söylemeye dahi gerek yok. Hele o zamanki yönetimin öteki hamleleri akla gelince.
2. Fatih Terim Dönemi Part II ye gelirsem; Bu dönemi hiç bir Galatasaraylı hatırlamak istemez sanırım ama bu yazı içerisindeki yeri başka bir şey; nedir? Bu sezonki Galatasaray Şablonu içerisinde "10 Numara" olmaması... Belkide son 10 sezondur yaşanılan "en kötü" Galatasaray' ı anımsıyorsak; o sezonun sonunda 6. oluşumuzu bu konuya da bağlayabiliriz.
Sasa Ilic e ne demeli? Türkiye' ye gelmiş en ilginç oyunculardan. Şu anda ikinci bir Galatasaray deneyimi olsa, hiç hayır demezdim sanırım. (yaşı filan da önemli değil) Terim gider, Hagi gelir -gider ve ardından Eric Gerets ve Sasa Ilic dönemi. Yıl 2005. 2 sezon oynadı ve bu adam Galatasaray forması ile 59 maçta 22 gol attı. Bu rakamları tuttururken Galatasaray sistemi 4-2-1-3 idi diyebiliriz fakat, Ilic' in gidişide görgüsüzce (ve elitist) oldu. Avusturya ekibi Redbull' un verdiği ücrete hayır denemedi ve Sırp 22 numara klüpten ayrıldı.
Ve artık Cassio Lincoln... Çok yazıldı çizildi fakat bu kadar şeyden sonra benim onunla ve Galatasaray Yönetimleriyle ilgili toptan kanım, Galatasaray eğer bu kadar rahatsız ise Latin sosyo-kültürel tarzına bağlı olarak Lincoln' ün tavırlarından, biraz düşünüp, sistemde bir değişiklik, klübün ana alterlerinde (yani alt yapıda) farklı bir uygulama getirebilir. Evet hiç bir takımın bir oyuncu üzerine kurulması gerekmez, lakin elinizde taraftarın izlemeye doyamadığı, size katkı yapan bir isim varsa onu palazlamazsınız. Oyunu ya onun kurallarıyla oynarsınız ya da ülkeyi terk ederken havaalanında sizinle alakalı söyleyeceği ileri geri şeyleri sindirirsiniz. Sonuçta Galatasaray kalibresindeki takımların "10 numara" pozisyonuna oyuncularını bulabileceği en verimli topraklar Latin toprakları. Ve bu topraklardan yetişen, bu pozisyonun yeteneklerine sahip oyunculardan bu kadar da rahatsızsak Gerrard Stili, Ballack Stili oyuncu bulup/yetiştirilip, bu yapıda bir takım yaratılır. Nasıl sürekli (hatta TDK yakında deyim bile sayabilir yakında) "Barcelona Kimliği" diyoruz. Bir Galatasaray Kimliği yaratıp, 10 numarasız bir takım seçilebilinir bence. Displin açılımımızdaki bu hitaben "Abilikte" bu oyunculardadır aslında. Belkide.
Bir kaç gün önce Galatasaray klübünü ülkede en iyi bilen isimlerden/basın mensuplarından biri olan Bülent Timurlenk kendi kişisel sayfasında yazmıştı. Okuyunca daha iyi anladım ki var böyle bir şey. Sonra da bu geçmişi düşündüm, Felipe' nin, Ilic' in, Revivo' nun Sergen' in geliş gidişlerini... Galiba burdan sonuç buraya bağlandı.
Ha ayrıca, Galatasaray yönetimi "Hiç bir kurum ya da kişi Galatasaray adından üstün değildir" diye daha çok söylenecektir. Fakat ben eminim bu ülkede en azından bir tane "Galatasaray adından üstün" adam var. Hatta o adam gayette Galatasaray içinden...

bir not: Bloga toplu fotoğraf ekleme olayından nefret ediyorum.

bir teşekkür: lincoln fotoğrafı için Kâmil' e teşekkür ediyorum.

Gaziantepspor 3-2 Trabzonspor / TSL 25. Hafta




Maç hakkında fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Beşiktaş - Trabzonspor maçını hatırlayalım en son İnönü'de oynanan. Trabzon aynı o şekil. Sadece 4-5 kere daha çok pozisyona girmeye çalışmışlardır. Onun dışında Trabzonsporlu futbolcuların çoğu futbol adına ortaya bir şey koymadı. İş yine defansa düşmüştü ki Tabata, Murat Ceylan ve biraz da Mehmet Yozgatlı defansı yordu ve yıktı. Trabzon defansı özellikle kanatlardan bolca açık verdi. Cale ve Selçuk'un form kaybı inanılmaz şekilde artıyor.

Gaziantepspor beğenilen bir oyun sergiledi. Maçın belli bölümleri dışında topa sahip olmayı, kanattan gelmeyi, ortadan girmeyi, ara pasları, çalımlarla adam düşürmeyi... Kısacası gol atmak için yapılması gereken ne varsa yaptılar.

Trabzonspor dünkü Fenerbahçe gibi gol yedikten sonra atak yapmayı hatırladı, e hâliyle yetmedi. Çünkü karşılarında dünkü beraberlikle yetinmeyen Bursaspor benzeri, bir farkla yetinmeyen Gaziantepspor vardı. Hani derler ya maç 3 gün sürse yine bir şey değişmezdi; aynı o şekil. Gerçi son dakikada Selçuk'un kullandığı serbest vuruş çataldan dönmeseydi...

Neyse. Fulham, Man U karşısında 1-0 önde. Dakika 18'de penaltıdan golü buldular ve Scholes kırmızı kart gördü. Şüpheli paket sebebiyle yarım saat ertelenen Tottenham-Chelsea maçı beni bekler.

İspanya'ya Karşı Türko'larımız!





İbrahim Üzülmez ve Rüştü Reçber'in millî takıma dönüşü göze çarpıyor. Mustafa Denizli'nin gelişiyle sol kanadı tek başına idare eden "deli"ye yeniden milli takım yolu gözüktü. Defans eksiklikleri sayesinde kadroya hazırlık maçında dahil edilen Eren Güngör'den sonra Sedat Bayrak da millî forma şansı bulacak. Sercan'ın dün akşamki Bursa maçında bu kadar çalım atmasının ve gole gitmeye çalışmasının sebebi de belli oldu gibi. Forvetten bir adam kesilip yerine orta sahaya bir kişi daha çağırabilinirdi ancak Nihat ve Tuncay gibi oyuncuların maç durumuna göre orta sahaya da dönebildikleri düşünülmüş herhalde. Ancak aklımda kalan bir oyuncu İbrahim Toraman. Adam ligin en formda stoperlerinden biri şu an. Neyse, Fatih Hoca'nın vardır bir bildiği. Ayrıca Ekrem Dağ neden denenmedi? Avusturya Federasyonu faks çekiyor Kulübe Ekrem'i izliyoruz diye. Avusturya bu adamı çağırırsa o zaman kıymete binecek, Ne olur ki çağırsan? Sedat Bayrak kimdir yahu! Mehmet Yıldız'ı kesince Sivas'ın sesi çıkar diye mi çekindi diyecem, saçma olacak.

İşte Millî Takım Aday Kadromuz:

Volkan Demirel
Rüştü Reçber
Ceylan Ufuk

Gökhan Gönül
Sabri Sarığolu
Emre Aşık
Sedat Bayrak
İbrahim Kaş
Eren Güngör
Hakan Balta
İbrahim Üzülmez

Hamit Altıntop
Kazım Kazım
Arda Turan
Ayhan Akman
Mehmet Aurelio
Emre Belözoğlu
Nuri Şahin

Mevlüt Erdinç
Tuncay Şanlı
Nihat Kahveci
Batuhan Karadeniz
Semih Şentürk
Gökhan Ünal
Sercan Yıldırım

Tribün Kültürü #3 / Dövmeler



Bizim memlekette henüz böylesine çıngınca şeylere rastgelmedim ama özellikle İngilizler bu konuda bayağı ilerlemişer.

İşte en güzel ve en çılgınları:


Amcam müzeyi sırtına almış:



Newcastle'ı kalbina "kazıyan" abimiz:



İstanbul'da tarihi zaferle kupayı kaldıran L'pool'un taraftarı memeucu gibi gereksiz bir detayı kaldırıp kupayı koymuş oraya: (:



Bu Leeds'li abimize inanmak istemiyorum!:



Chelsea'li amcam mekanın genişliğinden faydalanarak bol figür kullanarak sanat eserini sırtına taşımış:


Rıdvan


Cennet kapısında bekleyen, nöbet tutan melek demek Rıdvan. Kim bu isimde bir futbolcuya "Şeytan" demiştir bilmiyorum. İlk antrenörünün benzetmesi sonucu bu isimin kendisine yapıştığı söylenir. Kendisinin de bu lakabını hiç sevmediğini biliyoruz. Bu lakap ile kendisine hitap eden bir foto muhabire bardak atmıştır zamanında. Yılın golü olarak seçilen harikası vardır ki, futbol kariyeri böyleyse, çok şey kaçırdık dedirtiyor bizlere. Hatta o gol için Mustafa Denizli'nin "o topu benim küçük kızım bile kurtarırdı" dediği rivayet edilir.



Muğlaspor'a 25 futbol topu karşılığında transfer edilmiştir. Sarıyer günleri efsanesinin başlangıcı olarak ifade edilir. 3 büyükler dışında insanların maç izleme isteğini arttırmış o zamanlarda. İlk olarak Beşiktaş'a gitmesi gündeme gelmiş, o dönemde "savunması zayıf, hem de çelimsiz. ayrıca o bölgede Sinan (engin) var gerek yok" denmiş ve transferi gerçekleşmemiştir. Sonra Ergun Gürsoy, transferini bitirmiş gazetelere parçalı forma ile pozunu vermiş ama Fenerbahçe deyim yerindeyse elinden almıştır.

Fenerbahçe kariyeri ameliyatlar ve muhteşem oyunu ile hatırlanır. 24 kez milli olmuştur. 7 kere sağ ayağından da ameliyat geçirmiştir. 5'i diz! Kendisi de zaten; "24 kez milli oldum, 10 ameliyat geçirdim" demiştir. Recep Çetin'e bir pozisyonda 3 kere çalım atmış, Yesic tarafından futbol hayatını inanılmaz derecede etkileyecek darbeyi almıştır. Kariyerinde hiç kırmızı kart görmemiş, sarı kart cezalısı da olmamıştır. Türkiye'de bir sezonda asist yapma rekorunu elinde bulundurur 39 asist ile. 19 da gol atmıştır o sezon. Fenerbahçe'de zaten 103 gol atmıştı.

Son milli maçını San Marino'ya karşı oynamış, San Marino'nun ilk resmi golünü attığı mücadelede son dakikalarda attığı gol ile takımı kurtarmıştır. Jübilesini -7 derecede yapmak zorunda kalmış, jübilesinde de golünü atıp veda etmiştir.

Lig Tv yorumcusu iken daha Ayhan sol kanatta iken, "Gol olur" demiş, Ayhan adamı geçmiş, ortasını açmış ve Galatasaray golü atmıştır. Bu cümle daha sonra onunla özdeşleşmiş, her "gol olur" demesinin ardından gol olması daha da merak uyandırmıştır. Hırvatistan maçında ise "hadi Rüştü atla soluna çıkar şu penaltıyı" demiş ve Rüştü solundan penaltıyı kurtarmıştır. Futbolu kadar yorumlarıyla da şimdiden efsane olmuştur kısacası. Onlardan bir demet ile bitirelim biz de.

"Maçın en iyisi direkler. Bakıyorsun 3 top direkten dönmüş" Portekiz - Türkiye maçının ardından.

-Hocam sahaya 2.top girdi. Volkan oyundakini bırakıp, ya diğer topu tutmaya kalksaydı?
-Valla odunla döverdim. (Fenerbahçe - Beşiktaş maçının ardından)

-Fenerbahçe bu dizilişle 4'de yemez. 5 yer. (Fenerbahçe - Arsenal maçı öncesi)

-Güntekin, sen Sevilla maçını izledin mi hafta sonu?
-Ben anlattım hocam zaten.

"Samandıra'da yangın çıksa yarım saatte terkederler binayı. Öyle rahatlar. Sor hepsine, iki hafta sonra kimle oynayacaklarını dahi bilmiyorlardır"

Lamina Diatta / Beleş Stoper!



2002 Yılında 3. tamamladığımız dünya kupasının bizden sonraki flaş ekibi Senegal'di. Senegal'in tarih boyunca katıldığı tek dünya kupası oydu ve El Hadji Diouf fırtınası eserken takım arkadaşlarından bazıları da göze girmeye başlamıştı o sene. Zaten açılış maçında Fransa'yı 1-0 ile geçerek sinyal vermişlerdi ancak şanssızlık bu ya; çeyrek finalde biz Türklerle karşılaşmışlardı. Onları uzatma devrelerinde İlhan Mansız'ın güzel golüyle eleyişimizi dün gibi hatırlarım. Neyse yahu, konu o değil. O kupada stoperde Diatta vardı. O sıralar Rennes'de oynuyordu.

2004'de bedavaya Lyon'a gitti.
2006'da bedavaya Saint Ettienne'e gitti.
2007'de bedavaya Beşiktaş'a gitti.
2008'de bedavaya Newcastle'a gitti.
2009'da bedavaya Hamilton'a gitti.

not: ben de transfermarkt'ın yalancısıyım.








Bi kere o ayağı indir!

p.s.: foto için myth'a teşekkürler..

Sivasspor - Beşiktaş / 25.Hafta


Mustafa Denizli, 26.hafta'da lideriz demişti. Fenerbahçe'nin Bursaspor ikramı ile Sivasspor galibiyeti 26.hafta'da şampiyonluk bile getirebilir. Çok erken ama muhteşem bir avantaj olur yarın alınacak bir Sivasspor galibiyeti. Hem moral, hem fikstür bakımından. Evinde Galatasaray ve Fenerbahçe ile oynayacak bir takım için. Hele bu ikili daha birbiri ile karşılaşacak ise.

Neyse maç konuşalım. Beşiktaş'ın daha önce geniş ama dar bir kadrosu olduğunu söylemiştik. Nba takımı gibi. 25 kişi kadrosu var. Ama sadece 13-14 futbolcuyu rotasyon ile kullanmakta. Denizli bu maça özel olarak tek santrafor ve kalabalık bir orta saha düşünebilir. Ya da Nobre yerine Holosko ile başlayabilir. Orta saha direnci, Sivasspor'a karşı çok önemli. Çünkü orta sahası, savunma direncinin temel direği Sivasspor'un. Bu direnç kırıldığında dağılabiliyorlar. Ernst, Tello ve Ekrem Dağ'ın performansları yine kaderi belirler. Bu 3'lü artık Beşiktaş'ın herşeyi denebilir. Delgado'da çok önemli. Sivasspor savunmasının kilidini açabilecek yaratıcılığa sahip bir adam. İş yapmazsa Denizli, Yusuf kozunu oynayabilir. Ne olursa olsun, Beşiktaş kazanmak için orta saha üstünlüğünü almalı. Topa sahip olmalı değil. Orta saha hakimiyeti kurup, Sivasspor yarı sahasında istediği hücumu gerçekleştirebilmeli. 90 dakikada bunu 4-5 kere yapabilirlerse ne mutlu onlara. Tabii, ilk golü de atmalı kazanmak için.

Sivasspor'a gelelim. İlk hedefleri gol olmayacaktır maç için. Bu demek değildir ki, gol atmaya değil yememeye oynayacaklar. Tam tersine; Tribünden daha geniş açıdan, daha olaya hakim olabilme imkanı olan Bülent Uygun, önce Beşiktaş'ı süzecek, yazacak, çizecek ve hamlesini yapacak. Tribünden maç izlemenin, kenardan maç izlemekten daha avantajlı olduğunu söylemeliyim. Daha geniş bir alana hakimsin. Neyse yine Sivasspor, oyunu kendi alanında kabullenecek, Mehmet Yıldız ve Kamanan ikilisinin hızları ile sonuca gitmeye çalışacak. Musa Aydın'ın form düşüklüğü soru işareti. Sezer ise tehlikeli bir adam. Bu maçların gizli adamıdır. Orta sahasının gücü ve yardımlaşması ile Beşiktaş'ı durdur ve vur ile yıkmaya çalışacaktır. Hele bir de gol bulursa oyunu Sivasspor sahasında izleriz.

Orta saha mücadelesi şeklinde geçmesi beklenen maç kısacası. Beşiktaş mücadeleyi bıraktığı zaman ya da mücadelenin zayıf kalan tarafında olduğu zaman işleri zorlaşacaktır. İlk gol çok önemli maçta. Maçın yolunu çizecektir. Tabii bir de duran toplar.

Forma

96-97 yılları gibi Barça forması. Ön tarafı dizayn eden modacı, rakibin dikkati buraya çekerek Barça'ya avantaj sağlamak istemiş muhtemelen.

Galatasaray'ın astronot temalı forması. Bir de mavisi vardır ki...

Chelsea forması. Öyle valla.

Bu da bir zamanların Bayern Münih forması.

Susma hakkımı kullansam ayıp olur mu acaba?

ve Umut Sarıkaya'nın dizayn ettiğini düşündüğüm forma. Semih Cumhuriyeti forması olsa gerek.

20 Mart 2009 Cuma

Cumartesi Öğleden Sonra




Saat 15.15:
Gaziantepspor - Trabzonspor (Lig TV)

Saat: 17.00:
Tottenham - Chelsea (Spormax)
(alternatif olarak İskoçya'dan)
Glasgow Rangers - Hearts (Futbol Smart)

Saat 19.00:
Sivasspor - Beşiktaş (Lig TV)

Öğleden sonra üç güzel maç. Gerçi iki maç arasına Tottenham maçını sıkıştırmak garip izleyen açısından. Spormax yetkilileri maç yayınını "yavaşlatarak" verseler iyi olur. Antep-TS maçı ağır tempoda geçerse Tottenham maçında gözümüz alışkın olmadığından yorgunluk yaşayabiliriz. Malum, Aaron Lennon uçuyor ya!

Bunlar kesmez ise:

Saat 21.30:
Roma - Juventus (NTV Spor)

9

Bursaspor 2-1 Fenerbahçe / Yat, Kalk, Dua Et!



Maç başlıyor ve daha 4. dakikada Uğur Boral hayatının pasını veriyor, Fenerbahçe "Okçusu" ile öne geçiyor. O anda eminim futbolcuların bile aklına Fenerbahçe'ye bu sezon 4 kez yenildikleri ve 5. yenilginin geleceği düşüyor.

Bursaspor bir 15 dakika bocalıyor ancak daha sonra maça ortak oluyor. Hele ikinci yarının başlamasıyla Bursa atak üstüne atak tazeliyor, Fenerbahçe yatıyor. Ertuğrul Sağlam 60'dan itibaren tüm kozlarını oyuna sürüyor. Oyuna giren Gökhan Güleç çok etkili olamasa da Fenerbahçe savunmasını bozuyor, Maxim R. arkadaşlarını da ateşliyor ancak sezon başından beri "geleceğin yıldızı" sıfatını taşıyan Sercan 10 kişi çalımlasa dahi son pası ya da vuruşu beceremiyor. Sezon başından beri duran toplardan takımların canını yakan Fenerbahçe'nin canını bu sefer duran toptan doğan pozisyonda Tuna Üzümcü yakıyor. 86'da gelen golden sonra Fenerbahçenin aklına kalkmak geliyor da çok geç. Bursa zaten tempo tutturmuş o dakikalarda, "beraberlik bana yetmez" diyor ve saldırmaya devam ediyor. Fenerbahçe maç boyunca Bursa defansındaki boşlukları değerlendiremediği gibi son dakikalarda ve uzatmalarda da değerlendiremiyor. Bursaspor kazandığı penaltıyı gole çeviren golcü kalecisi Ivankov sayesinde öne geçiyor ve maçı kapatıyor.

Fenerbahçe'de Alex yok ise Semih var. Ancak Deivid yok, Uğur Boral 90 dakikada en çok topla buluşanlardan biri ancak en fazla 1 ya da 2 tanesini olumlu kullanıyor. Sercan Yıldırım'ı herkes beğenirken ben beğenmezdim. Bu maçta Fenerbahçe savunmasını adeta duman etti ve 90+4'de kazandırdığı penaltıda bunun mükafatı oldu. Bursasporlu oyuncular da seyirciler de Fenerbahçeli Emre'nin üzerine oynadı çokca. Emre 20 yaşındaki genç değil artık bunun farkına varsa iyi olur. Sürekli tahrike kapılıp sürekli tahrik etmek ona yakışmıyor.

Sonuçta Fenerbahçe dua etsin, Sercan'ın olumlu kullanacağı 3-4 top Bursa adına maçı farka dahi götürebilirdi.



Tribünlerden bir kare; Aziz Yıldırım'ın kesinlikle yapması gereken şeyi vurguluyorlar:


Futbol Kronoloji #4 / Milli Maçlar





Sene 1872, günlerden 30 Kasım...

Yer Glasgow Milli Parkı, Hakem P. L. Collina. Hava serin, zemin ıslak.(bu kısmı salladım sanırsam)

İskoçya ile İngiltere ilk defa bir millî maça çıkıyorlar ve maç "golsüzeşitlik"le sona eriyor.

Bursaspor - Fenerbahçe / 25.Hafta


Alex'siz bir deplasman. Yarısı yok takımın Alex'siz. Sivasspor ve Kayserispor maçlarında hareketlenen Alex'in sürüklediği takım, geçtiğimiz hafta Alex durunca 1-1'le bitirdi. Alex'siz kanatlara ve Emre'ye yük binecek. Semih kilit adam. Fener orta sahası ile birlikte. Fazla yazmaya gerek yok. Herkes Fenerbahçe'yi biliyor.

Bursaspor'a gelince, Kirita ve Ali Tandoğan yok. Ertuğrul Sağlam'ın savunmayı oturtma çabaları başarıya ulaştı gibi görünse de, hücumda ulaşamadı. Hücum anlamında etkisizler. Evlerindeki Sivasspor maçında kalelerine şut gelmeden 1-1 berabere kalmışlardı. Önemli maçları bir şekilde kaybetmiyorlar evinde. Orta sahada Ertuğrul Sağlam kilitlemeye çalışacaktır maçı. Sahasında kabul ederek üstüne çektiği Fenerbahçe'yi "ofsaytların kralı" Sercan Yıldırım ofsayta düşmez ise avlamaya çalışacaktır. Teknik direktörlük kariyerinde, her Fenerbahçe maçını kaybeden Sağlam bu istatistiği bozmak isteyecektir. Bu sezon oynanan 4 maçı da kazanan Fenerbahçe var. Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'yi kadıköy'de 2-0 yenerek şampiyonluğu Fener'in elinden almış bir Bursaspor. Yine kritik haftalar. Aynı hata bir kez daha olursa, senaryo değişmez.

Neticede 2-3 golün üstüne çıkmaz bu mücadele. Hiç gol olmaz ise de şaşırmam. Dediğim gibi Semih kritik adam. Diğer tarafta da ofsayta düşmez ise Sercan.

Uefa Kupası / Son 8


Hamburger sv - Manchester City / Werder Bremen - Udinese fc
Shakhtar Donetsk - Olympique Marseille / Paris st Germain - Dinamo Kiev

Fransız - Ukrayna takımı eşleşmesi var iki çeyrek finalde de. İki Ukrayna ya da İki Fransa takımını da yarı finalde görebiliriz. İki Alman'ı da yarı finalde görebiliriz. Galatasaray, Hamburg'u eleseydi çeyrek finalde de bir M ile karşılacaktı, benzerlikler gibi. En ilginç eşleşme ise gözümde Gerets - Lucescu'dur. Birisi Uefa yarı finali oynayacak. Kovarak, karaktersizlikle suçladığımız adamlardı bunlar.

Şampiyonlar Ligi / Son 8


Villarreal - Arsenal / Manchester United - Porto
Liverpool - Chelsea / Barcelona - Bayern Münih

Bir İngiliz yine yarı finali göremeyecek. 3 İngiliz dışında 4. ya Barça ya da Bayern Münih olacak. Manchester en şanslı kurayı çekti. Arsenal ise finalden ettiği Villareal ile eşleşiyor. Roma'yı geçen Arsenal bunu da geçer. Manchester United - Barcelona finaline hazırlanmalıyız gibi geliyor şimdiden. En bilinmeyen ve keyifli olacak ise Liverpool - Chelsea.

Teknik Direktör


-"O, teknik direktör değil. Hatta ben bugünden itibaren O'nun iyi bir insan olduğuna da inanmıyorum." "Bu kadar rezil top oynatılmaz." "Korkakça oynuyor takım." "Şansla ilerliyor."

-"O, stajyer aslında." "Hoca moca değil." "Futbolcular onu koruyor." "Stajını yapıp gidecek." "Kötü teknik direktör."

-"O, kulübeye yakışmayan bir adam." "Futbolcuların arasını açıyor." "Takımın kötü olma sebebi o." "Takımı kutuplara ayırıyor." "Başarısız. Zaten takımları 9.haftadan sonra düşüyor."

-"Çamaşır suyu ismi, O."

-"Dahi O."

1.si Lucescu. Uefa kupası çeyrek finalisti. Gittikten sonra 2 lig şampiyonluğu ve bir çok başarıya imza attı. Türkiye'de bir uefa süper kupa'sı kazandı. bir şampiyonlar ligi, bir uefa kupası çeyrek finali, 2 lig şampiyonluğu yaşadı. Türkiye'de sadece 1 derbi kaybetti. Beişktaş'ı 85 puan ve bir mağlubiyet ile şampiyon yaparak rekor kırdı. Şampiyonlar Ligi'nden 90'da hem kendi yediği, hem Sparta Prag'ın attığı gol ile elendi.

2.si Zico. Shaktar Donetsk karşısında 2-0'la elendi. Özbek Ligi(!)'nde şampiyon oldu. Cska Moskova teknik direktörü. İlk haftasında Rusya ligi liderliğini aldı. Türkiye'de uefa'da takımını son 16'ya, bir sonraki sene de şampiyonlar ligi'nde son 8'e taşıdı. ikisinde de bir üst turu 88'de kaybetti. Bir lig şampiyonluğu, bir türkiye süper kupası kazandı. Türkiye'de sadece 1 derbi kaybetti.

3.Gerets. İlk maçında Anfield'da Liverpool'u yendi. Düşme potasına yaklaşan Marsilya'yı 3.sıradan Şampiyonlar Ligi'ne soktu. Uefa Kupası çeyrek finalisti. Fransa Ligi'nde şampiyonluğa Lyon ve Bordeaux kadar yakın. Türkiye'de 83 puanla Şampiyon oldu.

4.Löw. Alman Milli Takım teknik direktörü oldu. Avrupa 2.liği kazandı.

5.Daum. 3 senelik Fenerbahçe kariyerinde 2 şampiyonluk kazandı. 3.sünü son maçta kaybetti. Almanya 2.liginden Fc Köln'ü Bundesliga'ya çıkardı.

Daum demişken onun bir sözü ile olayı açıklayalım; "Yeni bir teknik direktör olarak takımı oturtmak ve uyumu sağlamak için zamana ihtiyacım olacak. Ama Türkiye'de bu zaman hiç yok. Biliyorum. Bu yüzden de bir an önce birşeyler yapmam gerekecek"

Guus Hiddink dönemini bilsem yazardım da yazamadım şimdi.

66


"...Her şey tamam da niye bu kadar öfke kustular kadıköy'de final oynamak istedik diye? Niye bu kadar korktular? Birileri neden sürekli köstek oldu? Ölüm kalım meselesi mi bu? Uefa finali Ali Sami Yen'de olsun, gelsin fenerbahçe kupayı alsın, nedir ki? bunca lafa değer miydi..?"

UEFA Cup / Round Of 16 - Bu da Bitti





Bremen, Marseille, Dynamo Kyiv, Shaktar, Hamburg, PSG, Udinese, Man City
takımları yoluna devam ediyor. Galatasaray'ın elenmesiyle Türkiye bu sezonda da Avrupa'dan elini ayağını çekmiş oldu. Metalist'in kazanması ancak deplasman golü kuralıyla elenmesi şahsımı üzdü. Jaja'yı finalde Kadıköy'de izlemek isterdim açıkcası. İtalyanlar Avrupadaki son takımları Udinese'ye şükretsinler, bir süpriz yapıp elenmediler. Zenit hayalkırıklığı yarattı. Son şampiyon çeyrek finale gelemeden veda etti.

Çeyrek Final kura çekimleri bugün yapılacak. Maçlar 9 ve 14 Nisan Tarihlerinde oynanacak.

Yazık!



Yazık kelimesinin ne anlama geldiğini Tdk bile böyle açıklayamazdı. Ayağı delik bir adam, 2.dakikada gözüne darbe alıyor ve ona rağmen oynuyor. 70 civarı atacak adım gücü bulamaz iken, 75'te depar atabiliyor. 48'de 2-0 oluyor. Ama maç 2-3 bitiyor. Ne yazılabilir ki bu maça.

p.s.: Guerrero tehlikeli adam, anlamadan maçı alır, çevirir demiştim. Demez olaydım.

19 Mart 2009 Perşembe

19.03 -20.05= 1-2 *

Evet, galiba bu kadardı her şey. Sonuçta bu takımın hüviyeti, kalibresi ile alakalıydı; bizi biz yapanlar, bizi ileriye götürdüğünü sandıklarımız; hatta ve hatta ücra köşelerde klübüne sevgisini hissedenler... Her geçen gün futbolu sinemaya biraz daha benzetirdim; bu gün olmadı. Sinema' dan "mutsuz son" ile dönmek; bilet parasını geri istemektir çünkü belkide.

Arada Arda var, Baros var. Sevmediğim adamdı kendini Fatma Girik gibi yerden yere atandı da bu gün oynayabileceğinin en iyisini oynadı Milan Baros. Hatta Harry 'Oz' Kewell' da stopermiş de bilmiyormuşuz.

Maç başladı; bir dakka arkamıza yaslanamadık, sağlı sollu geldikçe gözüm Kewell' a kaydı. Kolay değil 3 adet sol ayaklı defans oyuncusu bu takımın göbeğindeydi. Olsun. Gol gelene kadar bir kaç cılız pozisyonumuz var; ve sonra penaltı... Kimse bakamadı. Aslında penaltıyı vuran adam bir şeyler söylüyordu sanki o an. İşte o an kadrajda 2000 ruhu vardı filan. Topu oyuna sokan stoper Harry Kewell sanki bize "Pope" yi anımsatıyordu her haliyle. Tabii belkide önemli olan, odaklanamadığımız o adamın "vekaleten Pope" olduğuydu. Ve ilk yarı biter Hamburg soyunma odasına moralsiz girer...

İlk yarı biter; devre arasında yorumlar "abi ya bi takım her halde bir devre sonu bir devre başı gol atarsa rakibi depresyona girer sahada değil mi?"...

Neredeyse öyle oluyordu... Ama keşke hatırlanması gereken; Baros' un 2004 avrupa şampiyonasında Danimarka' ya attığı o gol olsaydı. Hangi takıma attığını anımsamaya çalışırken; gene, yine, yeniden 2 gol birden gördük kalemizde... Artık her şey bomboş. Sanki ekrandan John Doe el salladı.


(*) = bu günün tarihi; uefa finali tarihi.= ilk yarı iç saha; ikinci yarı dış saha.


Hasan Şaş kim?

Sami Yen Almanlara "Cennet" Olunca!!!





Maç hakkındaki yorumları falan, stoperde kimin oynadığını vesaire bir kenara bırakıyorum. Maça dair bir anım. Daha 1 saat falan önce yaşadığımdan daha taze; net hatırlıyorum.

Maçın ilk yarısı bitti. Bi' sigara içmeye terasa çıktım. Daha sonra maçın başlamasına 1-2 dakika kala bir sigara daha içesim geldi nedense; bi' daha terasa çıktım. Evim Acıbadem'de. Teras Avrupa Yakasına doğru bakıyor. Ben sigaramı bitirmeden daha Baros ikinci golü atıyor. Bir adet Fişek gökyüzünde süzülüyordu. "Aha Cimbom taktı" diyerek sevindim. Mecidiyeköy'den Acıbadem'e ses geliyordu. Aynı ses tahminen "Kadıköy"e de gidiyordu!

57. ve 60. dakikalarda 2 gol atıyordu HSV. Taraftar susmuştu(?)

Nasıl oluyordu? Yılların "Ali Sami Yen Hell"i Almanlara "Heaven"(Cennet) oluyordu adeta. Yaklaşık 1.000 kişi "Saldır!..." türünden tezahuratlar yapıyordu o kadar. Sahada futbolcular bitmiş yorgunluktan; bir şey onları ateşlemeli. O "şey" taraftar olmalıydı bu gece. Olmadı, maçtan sonra takım çağırıldı belki ama bu maç kaybetmeye değmezdi.

Legrottaglie / İnsan Herkesi Kendi Gibi Sanar Ya!





Öncelikle haberi hiç ellemeden sunuyorum:

"İki yıl önce Beşiktaş bana oldukça iyi bir teklif yaptı. Ancak Türkiye'deki ortam dini inançlarıma zarar verebilirdi. Torino'da her gün dini vazifelerimi yerine getirebileceğim bir yerde olduğum için son derce mutluyum"


"Nasıl yahu?" diye sordum kendi kendine. İnsan bir bakar araştırır. Nette "Beşiktaş" diye araştıma yapsa dahi "We're All Eto'o" pankartının asılı olduğu İnönü stadını görür.

E ama şu da var: "İnsan herkesi kendisi gibi sanar"
Tarihinde bu kadar "faşist"lik olan bir milletin insanları kolay kolay alışamıyor bazı şeylere demek ki. Tabii ülkemizin Dünyanın farklı yerlerinden nasıl göründüğünü de sorgulamak gerekebilir bazen.

Galatasaray - Hamburg


10 kişisi belliydi takımın. 11.si de stoper mevkiine göre değişecekti. Harry Kewell stopere. Galatasaray; De Sanctis - Sabri, Kewell, Hakan, Volkan - Barış, Ayhan, M.Güven, Arda - Lincoln ve Milan Baros ilk 11'i ile sahada olacak.

Hamburg'da ise Trochowski sahada olacak muhtemelen. Sakatlık gibi nedenler söyleniyordu ama sahada. Pitropia bir ihtimal yerine girebilir. Hamburg'un hücum yaratıcılığı bu yazılan 2 adam üzerinde. Bekleri fizik gücü iyi, tekniği kötü adamlar. 2 kanatta toplam 4 Hakan Balta'sı var yani Hamburg'un. Olic ise Münih'ten ev bakıyordur şu sıralar. Aklı maçtan daha çok eve hangi koltuk takımını alsam hanım beğenirde son haftalarda. Guerrero ise gizli tehlike aslında. Böyle maçlarda anlamadan çıkar, çevirir maçı.

Galatasaray ise bildik. 100.kez yazmaya gerek yok. Arda - Lincoln - Baros kilit adamlar. 3'ü gerçek anlamda oynayınca muhteşemler. Kewell ile beraber Bordeaux'u bile 4'lüyor takım. Lincoln kilit faktör. Arda'nın sırtından yükü biraz omuzlamalı. Defans'ı ise defans adamlarına değil takımca yapmalılar. Her Uefa maçında olduğu gibi. Bordeaux maçı gibi gol düellosu bu kez Galatasaray'ı bir üste atmayabilir.

Galatasaray gol yemediği takdirde çeyrek finalde. Hamburg gol attığı takdirde Galatasaray'ın da gol atması gerek. Hamburg'u bitirmek istiyorsa Galatasaray; Ayhan desteği ile Arda kanadından bindirmeli, Lincoln ara paslarını buradan kullanmalı. Bunu yaptığı takdirde Hamburg'u geçer. Son olarak da; Hamburg deplasman takımı muhabbeti yapılıyor. Be kardeşim Galatasaray'da Sami Yen takımı... Son not ise kalecilere yazalım. Rost ve De Sanctis aynı ayarda adamlar. İkisi turu de getirebilir ya da götürebilir.