14 Kasım 2009 Cumartesi

Gol Sevincinin Allah'ı



Ben, hayatımda bu kadar coşkulu sevinen başka bir topluluk daha görmedim. Kale arkasında ne yapacağını bilemeden koşturanlar, sahaya giren yedek kulübesindekiler, hatim indiren spiker, ağlayan teknik direktör... Muhteşem...

Dr.Linus


Lost'un, 6.ve son sezonu yaklaştıkça, bölüm isimleri de belli olmaya başlıyor. 6.sezonunun 6.bölümünün adı da Dr. Linus. Tabii ki adamımızı Benjamin "I always have a plan" Linus odaklı görünmekte. Peşinden de 6.sezonun 7.bölümü gelecek. Recon adında.

Biyolojik Olarak Saçmalayabilmek


Sabah gazetesinin bugün yer alan haberini, Batman'in azılı düşmanlarından The Riddler'a okutsanız, ben bırakıyorum soru işaretlerini, bilmeceleri felan, Da Vinci Şifresi ve Ömer Çelakıl'la Kur'an-ı Kerim'in şifrelerini okuyarak, hayatımı sürdürmeye imkan tanıyan bir kasabaya yerleşiyorum der.

Haber şu; "Arda'nın Galatasaraylılığı"na genetik kanıt! DNA'yı oluşturan maddelerden adenin, timin ile, guanin de her zaman sitosin ile eşleşiyor. Ortaya da A.T ve G.S çıkıyor: Arda Turan ve Galatasaray"

Zaten, Dna dediğin zımbırtının genel özelliği bu arkadaşım. Arda Turan'da da, Ali Turan'da da, Ankaralı Turgut'ta da, Atilla Taş'ta da, Ludwig van Beethoven'da da, Yann Tiersen'de de Adenine ile Thymine eşleşir. Guanine ile de Cytosine. Bak G ile de C eşleşti. Gitti Arda'nın Galatasaray'lılığı. Gençlerbirliği taraftarı oldu İngilizce ile de. Zaten Sitozin'in biyoloji de yanılmıyorsam eşleşmesi G - C şeklinde. Okunduğu gibi yazılmamakta kısacası.

Şimdi eşleştirelim. A.T ve G.C. Gitti mi sana Galatasaray. Yedirirsen Galatasaray Cafe Crown diye belki...

25 Silahı Olan Trabzonspor'lu Futbolcu ?!


"Ben de ilk geldiğimde günde 5 kez ezan okunmasına alışmakta zorluk çektim. Halen sabah 5'te okunan ezanın sesine uyanıyorum. Araba kullanırken de özellikle yeşil ışıkta geçerken çok dikkatli oluyorum. Çünkü burada herkes kırmızı ışıkta geçmeye alışkın. Trabzonlular'ın milliyetçiliğinin yanında en büyük tutkuları silah. Ne zaman bir silah mağazasının önünden geçsem aklıma hep Egemen Korkmaz geliyor. Çünkü Egemen'in 25 silahı var"

Hugo Broos (Trabzon şehrine uyum sağlayıp, sağlayamadığı ile ilgili soruyu cevaplarken)

4-5 Tane Atıp Birşey Kazanamamak


Lyon - Marsilya efsanesinin, her köşesinden bir olay çıkmakta. Birisi de 5 gol atan bir takımın maç kazanamaması. 5 gol yiyip maç kaybetmemekte var diğer bir açıdan. Futbolda böyle örnekler var mı diye düşününce, aklıma hemen bir kaç tane böyle maç geldi. Çok gol atıp elde bir şeyin olmadığı maçları yazayım istedim.

- Werder Bremen - Hoffenheim; Geçtiğimiz sene Werder Bremen'in sahasında karşılaşmıştı bu ikili. Hoffenheim 4 tane gol atmasına rağmen deplasmanda, 5-4 mağlup olmaktan kurtulamamıştı. Harika goller, gidiş-gelişler izlemişti tarafsız bir futbol seyircisi.

- Schalke 04 - Bayer Leverkusen ; Lincoln'ün Schalke günlerinden bir maçtı bu. 2005-2006 yılından bir maç. Leverkusen deplasmanda Schalke'ye 4 tane atmıştı. Lakin Lincoln'ün de frikikten 1 tane attığı maçta 7 tane yediklerinden pek attıkları 4 dikkat çekmedi maalesef. 7-4 biten bir Alman ligi maçı.

- Galatasaray - Fenerbahçe ; Luce'nin Galatasaray'da, Denizli'nin de Fenerbahçe'de ki ilk sezonuydu. Kupada karşılaştılar. Tek maçlı eleminasyon olduğundan, risklerin ilk golden sonra alındığı bir maçtı. O maçın tek bir adamı vardı zaten Haim Revivo. O maçtan sonra aldı takımı götürdü. 4-4 biten bir derbiydi. Sonunda kupadan penaltılarla elenen Galatasaray oluyordu.

- Chelsea - Liverpool ; Kim derdi ki; deplasmanda 3-1 gibi bir avantaj ile dönen Chelsea, Gerrard'sız Liverpool'a karşı her saniyesi bir trajedi olan bir maç yapacak. Benayoun ve Torres önderliğinde Liverpool saldıracak, 80.dakikasına 3-2 önde giren Chelsea maçı bitirdim derken 90.dakikada maçı 4-4'e getirerek, turu geçecekti. 5-4'te kapıdan dönmüştü hani.

- Liverpool - Arsenal ; Arshavin'in Premier Lig'e selam çaktığı maçtı bu maç. Ben de yıldızım dediği bir maçtı işte. Şampiyonluk yarışında aldığı darbeydi bu. 1 hafta içerisinde peşpeşe 2.kez 4-4 berabere kalarak hem Şampiyonlar Ligi'nden hem Premier Lig'den oluyordu Liverpool. İlk yarısı 1-0 biten maçta hemde.

- Real Madrid - Real Zaragoza ; Şans eseri rastladığım bir ilk maç vardı Zaragoza'nın sahasında. Diego Milito diye bir adam 60 dakikada Real Madrid'e 4 tane atıyordu. Madrid'de Zidane'lı, Robinho'lu, Cassano'lu, Carlos'lu, Baptista'lı Real. Peşinden Ewerthon 2 tane daha atıyor, maçı 6-1 yapıyordu. Santiago Barnebau'da mı ne oldu. 10.dakikası 3-0. Maç 4-0. Elendi Real 4 gol atarak. 2006'da.

- Celtic - Petrzalka ; Petrzalka takımını hatırlar mısınız? Bir ara duyduysanız, Celtic yüzünden duymuşsunuzdur. Celtic'in sahasında 4 tane yiyerek, hem de hiç atamadan turu geçmelerini de hatırlamışsınızdır şimdi. Celtic'in sahasında 4-0 biten rövanşın ilk maçı 5-0'dı. Elenmişti Celtic 2005'te.

- Gençlerbirliği - Galatasaray ; "Hayrettin abi, hadi ben tutamıyorum, sen bari tut da bitsin be abi" 18-17 biten penaltılarla elenen Galatasaray. Aslında penaltılar girmez bu kapsama ama 17 penaltıyla elenir mi bir takım yahu...

13 Kasım 2009 Cuma

Futbloglar.com'da Yazı Oylaması


Malumunuz, dün Noat Samisa blog'u bir süreliğine "hack"lendi. Hack'lenme olayının internet aleminde msn, blog, facebook, gmail gibi şifreler sahibi bizler için bir önem arzettiği bir gerçek. Yapılanın, bize yapılabileceğini de düşünüp, yazıları bile yedekledi Bay Kerahet. Geçmişimiz de kalsın yerinde. Hiçbirimiz peygamber değiliz neticesinde.
Benim bu olaydan sonra dikkatimi çeken olay ise başka bir şey. Oylama'da günün, haftanın, ayın en beğenilen yazısı olması. Şaşılacak, dikkat çekecek yanı ne bunun derseniz, 35.4 gibi bir puana sahipken bu yazı, blog'un asıl sahibi blog'unu tekrar ele geçirip, ofsayttan attıkları gole sevinenlere bayrağı gösterince bu yazı blog'dan kalktı. Puanı 35.4'tü yani. Dünden bu güne geçen ve biraz önce günün en popüler yazısı olmaktan çıkan bu yazının puanı şimdi kaç? 103.9 ! Nereden baksanız 70 tane kişinin beğenerek, yukarılara çıkardığı bir yazı bu. Hem de silinmiş bir yazı !





Şimdi bir de derbi haftasına dönelim. Aceto Balsamico, derbi yazısının önce yorumlarını almak için, başlığını açtı ve 6 tane nokta koyduktan sonra, gazetedeki işini halletmeye koyuldu. Malum, akşam üzeri 7.30-8 gibi köşe yazıları, haberleri, manşeti belli olan bir gazetenin, gece 10'da biten bir maçtan sonra köşe yazıları, manşeti ıvır zıvırı, ertesi güne yetişmesi gereken 15 milyon İstanbul'lu... İşine döndü, yorumlar için başlığı açtı yani. 6 tane nokta sadece bir saatte 20 kişi tarafından beğenildi ve iyi şeklinde oylandı.

Bu 2 tane bariz, yakın zamanda görülen örnek. Puanlama sisteminde bir sorun olduğu gerçek. Beğenilenin 1, beğenilmeyenin -0.3 olması bunun sebebi desek, 1'e 1 yapılsa mesela, böyle yazıyı okumadan, artıyı veya eksiyi basanlar yüzünden sorun oluyor. Okumayan, okumuyor. Blog'da yazıların altına bu oylama butonları konulsa ve yine buradan gelen puanlara göre dizilse, en azından blog'u bilip, Futbloglar'ı daha keşfedememiş "sade okuyucular"ın da beğenisi test edilmiş olur. Lakin, bu yapılabilir mi bilinmez? Nacizane bir öneriydi bu işte..

12 Kasım 2009 Perşembe

Noat Samisa


Yaklaşık 30-35 dakika önce, Blog'u Hacklendi. Birisi muhtemelen şifresini çalıp, blogunda Blogidmanyurdu hakkında bir güzel giydirdi. Bunu da yazarın Web Geçmişi ile beraber sundular ki, korkunç birşeydi. Korkunç olan geçmiş değil yapılandı. Son olarak da, tarih ve saat vererek Blogidmanyurdu'nun en çok ziyaretçi toplayan 7 bloguna tehdit göndererek, Flying Dutchman'den başlayarak Aceto Balsamico'ya kadar sırasıyla bloglarının kapatılıp, yazılarının silineceği tehditi verildi.

Benim kafama takılan da şu, arkadaş okumuyor musunuz yazılanı da beğeniyorsunuz? Adam'ın blog'u hacklenmiş, şunun şunun blogunu da hackleyeceğiz, geçmişinizi gözler önüne sereceğiz diyor, beğeniyorsunuz. İşin ilginci yazı silindikten sonra 6 kişi daha beğendi bu yazıyı.

Geçmiş Olsun Noat Samisa...

Vassell'in Elindeki Tablo


Darius Vassell, konakladığı otelden "hacı senin parayı vermediler Ankaragücü'nden, sen şimdi buradan 100m go" diyerek kovulduktan sonra kulüp yetkililerine ulaşmaya çalışıp, otel ararken elinde bir tablo vardı. Tablo ile geziyordu. Sonra kendi cebinden para verip, bir otele yerleşti. Kimse de cevap vermedi telefonlarına.

Tablo mu kimindi? Mustafa Kemal Atatürk.

***

Ne demişti; "Ben sporcunun; zeki, çevik ve ahlaklısını severim"

***

Sporcu değil ama spor gündeminin göbeğindeki Ankaragücü yönetimine bakalım.

***

Zeki mi? Şark kurnazı.

Çevik mi? Bu kadar çabuk bir sürede bu kadar olay yaratabilecek kadar.

Ahlaklı mı? Ahlak kelimesini, en son Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde duyduklarına bahse girebilirim...

***

Yılmaz Özdil yazısı değildir. Sadece hep ona özendiğimden yaptım. Bol Enter'lı okumalar.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Ali Sami Yen'in İlk Günü


Fotoğrafta gördüğünüz yer dünya üzerinde başka bir stadyumdan değil, Ali Sami Yen stadının ilk günü olan 20 Aralık 1964'ten bir görüntü. Görüntünün nedenine gelince... Malumunuz, seyyar satıcılar, sosisli sandviççiler, henüz Sabri portakalda vitamin iken orada işlerini yapmakta, hayati tehlike yaşamamaktalardı. Lakin, ilk gün sakar işletmecilerden birisinin, kızartma sırasında yağının neden olduğu parlama sonucu, panik oluşmuş, minik çaplı yangından kaçmak için Yeni Açık Üst'ün ön taraflarına doğru hareket edince bir yığın insan, 35000 kişinin açılışı için bulunduğu statta haliyle bir izdiham ve karmaşaya yol açmıştı. Alt tribünlere düşenler nedeniyle 80'den fazla kişi yaralanmış, 100'den fazla kişi de ayakta tedavi ile taburcu olarak atlatmışlardı.

Açılışı şerefine Bulgaristan ile karşılaşan A Milli Takım'ın maçı da 0-0 bitmişti.

Türk Takımlarının Avrupa'da Yediği Güzel Goller || Bölüm II

Serinin 2.bölümü ile karşınızdayız. Yine Avrupa'da yediğimiz güzel, harika lakin milliyetçi duygularımız nedeniyle jeneriklere girmeyen gollere. Harika golleri atan isimleri konuk edeceğiz yine. Videoda da Ulusal Takım'ımızın yediği gollerden birisine yer vereceğiz.




- Jaja (Jackson Avelino Coelho) ; Bir çoğumuz Metalist Kharkiv diye bir takım olduğunu geçen seneye kadar bilmiyordu. Varlığının da bizi enterese edecek bir yönü olmamıştı zaten. Neyse Beşiktaş ile eşleşene kadar, tanımıyorduk. Kendilerini tanımamız, Beşiktaş'ın bir anda bu günlere gelmesine, Erdoğan Arıca'nın Lincoln'ün üzerine yürüyüp "Metallica maçında neredeydin?" -böyle demiştir Kharkiv için Arıca- demesine kadar ilerletmişti. Gol de goldü ama. Hatta gol demek bile ayıp. Çok daha farklı bir şeydi o.

- Filippo İnzaghi ; Ofsaytta doğan adam. 500 golü varsa 498'i boş kaleye tamamlamak olan, lakin o 498 seferdir de boşta kalabilen, kendisini boşa atabilen Filippo. Bir Galatasaray maçıydı. O boş kaleye atmadığı 2 golden birisini attı Galatasaray'a. Gelen ortaya voleyi yapıştırdı. Sonrasında da bildik sevincini yapmaktan geri kalmadı.


- Seydou Keita ; Sevilla'da Ramos, yolun yarısında bırakıp Tottenham'a kaçmış, Puerta sezon başında kaybedilmiş kenarda Manolo Jimenez adında bir adam. Ramon Sanchez'de 3-2 mağlubiyetin dezavantajını defetmek isteyen bir Sevilla. Önce Dani Alves, Volkan'ın içeri alması ile takımını 1-0 öne geçiriyor. Peşinden durmuyor Sevilla. Keita öyle bir vuruyor ki, Volkan kalede minik bir bale gösterisi sergiliyor sadece. Peşinden Alex, Fenerbahçe kariyerinin en çok koştuğu, orta sahaya geldiği maçını çıkartıyor ve turun gitmesini engelliyor tabii. İlk 10 dakika bale yapan Volkan'ın penaltılardaki başarısı ile.

Serinin ilk kısmı için buradan alalım sizi...

Zaragoza'lı Alex


Alex Sanchez. 20 yaşında onu İspanya'nın hatta profesyonel futbol dünyasında bir ilk haline getiren bir özelliği var. 20 yaşında onu böyle bir ilk haline getiren özelliği ise Messi veya Ronaldo gibi tekniği, üstün becerisi değil. Fiziksel bir özelliği. Sağ eli yok Alex'in.


Dünyaya sağ eli olmadan gelen Alex, yerel takımlar, amatör takımlar derken kendisini yeteneği ile Zaragoza Üniversitesinin de takımında buldu. 2 sene önce futbolu bırakmaya karar verdi lakin üniversitesi imdadına yetişti adeta. Onu tekrar futbola döndüren, Zaragoza Üniversitesi adına futbol oynarken keşfeden Real Zaragoza kulübü idi. Takıma kazandırdılar. Rezerv takımda golcülüğü ile ses getiren Alex, bu hafta sonu Valencia maçında son 15 dakika görev aldı. Valencia'ya karşı gol atamadı ama tek kolu ile profesyonel anlamda futbol oynayan ilk futbolcu olarak tarihe geçti.

10 Kasım 2009 Salı

10 Kasım'ın 2 Fotoğrafı




Gecikmiş bir yazı olabilir bu. Aslında yazı bile olmayacak ama neyse. 2 adet fotoğraf. Ata'nın naaşının geçit töreni sırasında O'nu son kez görmek isteyen halkın 2 görüntüsü. Kelimeler kifayetsiz kalır derler ya ondan.

Enke


Bir sakatlığı veya rahatsızlığı olduğu söyleniyordu Alman kalecinin. Belki onun etkisi bu ölüm. Kimi yerde intihar ettiği haberleri, kimi yerde de daha ölüm nedeninin belirlenemediği söylenmekte. Gece yarısına doğru elbet daha da kesinleşir. İntihar etti denmekte yüksek sesle söylenen fısıltılarda. Kendisini trenin altına attı bile diyen var. Belki de 3 sene önce 2 yaşında kalp rahatsızlığından ölen kızının acısına dayanamadı. Zamanla öğrenicez.

Kızının yanına gider inşallah...

Fu*k UGG



Avustralyalı sörfçüler ayağını sıcak tutmak için giyermiş bunları. Şimdi bizim "seri üretim" genç arkadaşlar ayağından eksik etmiyorlar.

Arda'nın Kıyafet Devrimi



Üstteki fotoğrafta spor ayakkabılarla ve kadife, sütlü kahve renkli pantolon tartışılmalı bence. Şu ceketten daha çok gündem oluşturur vallahi...


Bu da küçük Arda...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Denizli'nin Değerini Bil(e)memek


Evet, defalarca bu blog'da Denizli'yi ve fantezilerini eleştirdim. Ama, şu göz önündeki durumdan sonra Denizli hakkında olumsuz konuşmak, oyununu yermek benim adıma bir ayıp olur. Hatta 3 büyükler arasında takımına en çok Teknik Direktörlük yapan adam bu aralar Denizli. Başıma taş felan da düşmedi. Anlatayım genişçe.

Galatasaray maçı sonrası Denizli bir açıklama yapmıştı. Kaale alınmadı 3-0 olunca maç. Demişti ki; "Benim işim, görevim 'Galatasaray karşısında nasıl pozisyonlara girerim, nasıl sonuca giderim'i bulmak ve oynatmaktır. Bugün de pozisyona girdik ama atamadık. Serdar'ın veya Ahmet'in Mehmet'in pozisyona girmesi değil söylemek istediğim. İsimler önemli değil. Benim amacım pozisyona girmekti, girdik ama atamadık." Demek istediği, anlaşılmadı veya anlaşılmak istenmedi. Anlamadık belki de! Serdar Özkan neden oynar gibi isimlerdeyken biz, o takım düşüncesindeydi.

Bu sözünden sonra Beşiktaş, haftalar ilerledikçe üzerindeki baskı ile oynamaya başladı. Paralar verilmemeye başladı. Yönetim - Taraftar savaşı iyice meydan muharebesine döndü. Bu olayların etrafında Denizli, sezon başından beri havasına giremediği Teknik Direktör konsantrasyonuna büründü. Çünkü geçen sene Nevzat Demir Tesislerinin hocası, aşçısı, güvenliği, mentörü, masörü, eti, kemiği, herşeyi Denizli idi. Takımı, olumsuzlukların çevresinde bir olumlu hava yaratma adına toplamaya başladı. Lakin, bu olumlu hava yaratma çabası sakatlıklar yüzünden sekteye uğrama yoluna gitti. İşte burada Mustafa Denizli'nin de teknik zekası devreye girmeye başladı.

Holosko'nun ayağı kırıldı. Tello, haftalardır sakatlık, Milli Takım kampı derken takımdan koptu. Serdar Özkan, bir varmış bin yokmuş modundaydı. Tabata, verilen paranın 10'da 1'i kadar oynamıyordu. Yusuf desen, 2.baharını yaşamış, son gösterisini yapan bir usta tiyatrocu edasında sahneden inmeyi bekliyordu. Bobo desen yedeklikten bıkmıştı. Nobre desen golü yok. Nihat hiç yok. Denizli bu durumun üzerine, sağlamın üzerine oynamaya karar verdi. Ernst - Ferrari - Sivok. Bu 3'lünün sağlamlığına 2 bek ve Ekrem + Fink monte edince Denizli, takımının zaten zor gol yiyen halinden, gol yemeyen bir takıma döndü. Amaç golü bulmaktı. Onu da Beşiktaş adının büyüklüğü ile bulmayı bildi. Yani devrelerin ilk 15 dakikaları. Bunu da başarıyor Denizli.

Gelelim, herkesin böyle de büyük takım oynar mı?, Beşiktaş böyle oynayacak takım haline mi geldi? Şampiyon takım denir mi buna? dediği Trabzonspor maçına. Bahis yapmıştım o maça. Trabzonspor lehine. Kadroları görünce kuponumun yattığını anladım. Öyle ki, buruşturup attım kuponu maç başlamadan! Çünkü Denizli, bugün orada gol yemeyecekti. Ama Hakan'ın performansı, ama Ernst'in füzesi bunda bir etken lakin elinde sıfır yaratıcılık bulunan bir kadrodan, Trabzon gibi kazanması zorunlu bir takıma karşı, oynayabileceği en iyi skorla döndü. 2 golle hemde. 2 maçta attığını tek maçta attı.

Denizli, Beşiktaş'ın başına geldiği günden beri "En Teknik Direktör" günlerini yaşıyor. Yıllardır Galatasaray futbol takımının yaşadığı, kenetlenmeyi bu kez kendisi yaratıyor Beşiktaş'ta. Yönetime, basına, camiaya hatta taraftara bile karşı kenetliyor takımı Denizli. Takımının oynayabileceği tek oyunu da oynatıyor. Bülent Uygun - Sivasspor gibi oldular. Denizli giderse Beşiktaş'ta Sivas gibi olur. Adı bile kurtaramaz bir çok maçı.

Diyarbakırspor 1 Galatasaray 2


Öncelikle; ben Barış Özbek' in hangi zihniyete hizmet ederek sağ iç oynadığını pek anlamadım... Eğer mantık, savunması daha kuvvetli bir oyuncunun sağda başlayarak böylece hatlar arasındaki mesafeyi kapatmayı düşünmekse (bunu Aydın' ın, varsa sakatlığına binayen söylüyorum) Rijkaard bunu Daum' dan öğrendi...


Bütün sezon, pek fazla şans vermediği. Hatta şöyle de bi haber vardı. Barış; ne akla hizmet dün 11 de başladı? Daha da garibi ne akla hizmet 2. yarının başında bangır bangır "ben atılacam hoca" diye dolanırken oyundan alınmadı?


Herneyse Galatasaray işin özünde, ortalama bi oyunla maçı kazandı. Üstelik Sabri Sarıoğlu -durun durun ben de yapıcam bu geyiği- ("burası şaka değil") akıl dolu bir vuruş yaparak attığı golden sonra, Totti sorumluluğunda topu alıp santraya koydu ya; ölsem de gam yemem...


Bir de bi Arda Turan' ın gol sevinci var ki sormayın... Bu sezon hep böyle, gol attıktan sonra gerçekten yüzünden anlaşılıyor o golün ne kadar manalı olduğu sanki. Seviyoruz efendim...

Öyle, Kendi Halinde


- Felix Mourinho ve Bay Kerahet' e-



Evet çok uzun süre oldu bloga bir şeyler yazmayalı. O süre içerisinde de diğer bloggerlar ne yapıyor pekte sistematik takip etmeden geçti doğrusu... Biriktirip biriktirip, bazen bi arkadaşın evinde saatlerce oturup okuduğum da oldu; bazen de öylesine 2-3 dakka girip "okuyamadan" kapattığım... Neyse; ilk başta blogdaki bu diğer iki arkadaşın hakkını teslim etmeden geçemeyeceğim. İyki yazıyorlarmış lan... Herneyse; böyle takılırsam en sonunda "bu gece sooon" diye veda filan edicem, o olucak.



Bir kaç ay geçti, lig ile başlayıp, Beşiktaş' a yüklenmelerim (her zamanki gibi); Galatasaray' ın, Beşiktaş ve Fenerbahçe kadar semt takımı olamadığını fark etmem üzerine devam edeceğim galiba. bi de bi postta aklıma gelen tüm argoları bulup sonuna "bunlar sana idi Barış Özbek" yazacağım... Hadi bu post bitsin yenisine geçeyim...

Lyon - Marsilya || Download


Evet, Futbloglar'ı küçük bir forum sitesine çevirmenin kıvancı içerisindeyim. Nedeni derseniz, Lyon - Marsilya maçını tekrar izlemek isteyenler, bilgisayarında saklamak isteyenler veya Cd'ye Dvd'ye atıp maç arşivine bu maçla başlıyorum demek isteyenler için download linklerini vereceğim. 7 adet Rapidshare linki veya 2 adet midupload linki şeklinde indirebilirsiniz. Rapid linkleri 1gb, mid upload linkleri de toplam 400mb'dır. Rapidshare Downloader ile rapid linklerini rahatça indirebilirsiniz.

http://rapidshare.com/files/304398563/Lyon-Marseille.part1.rar
http://rapidshare.com/files/304398002/Lyon-Marseille.part2.rar
http://rapidshare.com/files/304397971/Lyon-Marseille.part3.rar
http://rapidshare.com/files/304398747/Lyon-Marseille.part4.rar
http://rapidshare.com/files/304398060/Lyon-Marseille.part5.rar
http://rapidshare.com/files/304398241/Lyon-Marseille.part6.rar
http://rapidshare.com/files/304397917/Lyon-Marseille.part7.rar

rar şifresi ; fuxxer666

http://www.midupload.com/h57yllwmpnxw
http://www.midupload.com/93qmk0xkxf4n


rar şifresi ;
wigan88

8 Kasım 2009 Pazar

Lyon 5 - 5 Marsilya


Fransa Ligi'nde genel olarak kabul edilen kanı; Savunma yapmak'tır. 5-5 ne lan?

Köprünün Ayakları


"Çok yetenekli bir futbolcu. Ama beyni ile kramponları arasında köprü yok! Bunu çözebilirsek, büyük bir yıldız yaratabiliriz"

07.06.2009 - Franklin Edmundo Rijkaard (Sabri Sarıoğlu hakkında fikrini söylerken)

Şeref


Kafadan dalacağım mevzuya. Futbloglar'da da, Ekşi Sözlük'te de hatta haber altı yorumlarda da Diyarbakırspor'lu futbolcuların yoksun olduğu söylenen olgu. Neden eksildi şerefleri peki?

Neden eksildi; Galatasaray'a yenildiler diye.
Neden eksildi; Galatasaray'a taş atmadılar diye.
Neden eksildi; 3m'den auta top attılar diye.
Neden eksildi; Barış'ın, Ayhan'ın, Arda'nın ayağını eline veremediler diye.
Neden eksildi; faul yaptıktan sonra Galatasaray'lıların üstüne yürümediler diye.
Neden eksildi; hakem Diyarbakır'a çalışmadı diye.
Neden eksildi; herkese karşı kompleksli değiller çünkü. Özellikle kompleksli oldukları takımlar var.
Neden eksildi; Öz Diyarbakır otobüsüne pusu kurup, 2 futbolcuyu rehin almadılar diye.
Neden eksildi; 2-3 Galatasaray'lının burnunu, dişlerini kırıp hastanelik etmediler diye.

Peki saydığınız nedenlerin hangisi futbolun "ana tema"sı içinde? Kan çıkarmanın, adamın gözünü eline vermenin beklentisi içerisindeyseniz, 2-3 Keita gönderelim korner direklerinize. Üstü fileyle örülü, su satışının olmadığı, bırak satışının tuvaletlerde sularının kesik olduğu yerde, maytapın geçmediği yerde pet şişe attınız diye manifesto yayınlayın. Ercan da manşetten versin.

Galatasaray yendi, Galatasaray'lılara taş atmadılar diye Galatasaray Apo'nun takımı, Diyarbakırspor'lular Apo'nun yandaşı oluyor işte...

Sahi, konumuz "Şeref"ti değil mi?

Diyarbakırspor 1 - 2 Galatasaray


Önce Elano gerilimi yaşadım kendimce. Direk kırmızı kart'ın cezası sadece gole giden adamı sakatlama olmaksızın düşürme olunca 1 maçmış. Pfdk cezalarıda Elano'yu göremeyince, sonra da Matteo Ferrari'nin böyle bir duruma düştüğünü görünce anladım ki ceza 1 maç. Bir önceki yazıda verdiğim gerilimden dolayı özür dilerim.

Maç hakkında da bir şey yok hani. Diyarbakırspor biliyor ki, büyük takımları yenmesi veya puan alması için ilk yarıda bir tane bulup, üstüne yatmalı. Lakin, bunu da büyük takımlara karşı yapamıyorlar. Galatasaray'da da Sabri'ye birşeyler oldu. Aman nazar değmesin. 2.yarının başında da Arda atınca, Diyarbakırspor'un gol ayağı Mendoza golü Galatasaray kalesinden çıkartınca maç 2-1'de bitti. Bir ekstra cümle de Barış'a. Zor bela, didine didine formayı kapmışsın. Arkadan Linderoth, yedekten Ayhan geliyor ama sen oyundan saçma bir şekilde atılıyorsun. Üstüne oynadıklarını göre göre saçma şekilde atılıyorsun.

Son paragrafta Kewell'a. Arda ile beraber 75.dakikalar civarında Sabri'ye frikiği kullanma dercesine öyle bir ifade takındı ki, bizleri yansıttı o an. Hele Arda'ya verdiği pas, ben atamıyorum PES'te onu.

Elano ?


Ligtv, Sporx gibi sitelerin muhtemel ilk 11'lerinde Elano Blumer var. Şunu anlamadım. Bu adam Bucaspor maçında direkt kırmızı kart gördü. Demek ki cezası 2 resmi maç. Sivasspor maçında ilk maç cezasını çektiğine göre bu maçta 2.maçı. Neyin kadrosunda Elano ? Göz göre göre maçı mı vericez hükmen ? Yoksa Pfdk 1 maç mı ceza verdi?

Ligtv muhtemel Galatasaray kadrosu; Leo Franco, Sabri, Gökhan Zan, Servet, Hakan Balta, Barış, Mehmet Topal, Arda, Elano, Kewell, Nonda

Yılmaz Vural'ın Maçları 85'te Bitsin


Geçtiğimiz hafta böyle bir yazı yazmıştım. Es-Es mücadelesinde 86'da golü yemişlerdi. Bu hafta da 84.dakikada golü attı Kasımpaşa. Öne geçti. 88.dakikada da Roguy Meye'ye engel olamadı. Yine beraberliğe mahkum oldu. Ah Yılmaz Vural ahh...

Ankaragücü 2 - 2 Kasımpaşa (Goller; 43 Koray Çölgeçen - 88 Roguy Meye , 63 Gökhan Güleç - Dk. 84 Andre Moritz)

Örnek Al !!!



Öyle güzel anlattı ki Madrid derbisini Ercan Taner, bize her uluslararası maçta işkence çektirenlere ders verdi ekran başında. Ne Alman Ernst gibi, ne de Vederson Gökçek gibi kelime oyunlarına girdi, ne de "İbrahim Üzülmez'in önünde eğiliyorum" diyerek ekran yalakalığı yaptı. Sahada iltifatını ettiği tek isim vardı o da Raul'du. Ona da "Kral" demeyi ihmal etmedi.

Maça da gelecek olursak, Ramos atılmasa, Raul oyuna girmese, ki bunlar aynı dakikada oldu, 3-0 olan maç, 4-5 diye gidecekken 3-2'ye geldi 2 dakikada. Sonrasında da Casillas'ın maçı kurtaran kurtarışı. 10 dakikalık oyunla zaten hakkı değildi Atletico'nun. El Clasico'da da Real böyle oynarsa bir 6 daha yerler... 2'de atamazlar.

Bir de El Clasico'yu Murat Kosova - Ercan Taner dönüşümlü anlatsa keşke. Avrupa Futbolu'ndan bi' haber Rıdvan Nistelrooy'suz olsa hemde. Ohh...