25 Eylül 2010 Cumartesi

Guti Saçları mı Kazıtmış Lan?


... dağılabiliriz.

Fox Tv'nin Efsanevi Yayıncılık Anlayışı


Haftasonu Fox Tv'de İtalya Ligi Maçları

Cumartesi

19.45 - 101 (Yarışma)
22.15 - Fantastic Four "Rise of the Silver Surfer"

Pazar

16.15 - İşaretler
20.15 - Arka Sıradakiler


Özellikle; İşaretler'in maçı çok merak uyandırıcı. Kaçıran izleyicilerde Gattuso sakalı çıksın.

Fox Tv'ye şikayet maili atmak için adres; info@fox.com.tr

İletişim için ise buradan; http://www.fox.com.tr/iletisim

24 Eylül 2010 Cuma

Van Buyten Oktoberfest'te


Yarasın tosunuma...

23 Eylül 2010 Perşembe

Teşekkürler Galatasaray.Org !!!

Bu, Galatasaray.org'un tarafıma gönderdiği doğum günü kutlama maili. Halbuki, ben, benim gibi onlarca, yüzlerce, binlerce, hatta belki de yüzbinlerce insanın resmi siteye bugün kazandırdığı "hit"in tek sebebi vardı. Harry Kewell için böyle bir tebrik mesajı. Bir tek Harry Kewell'ın o gülen yüzünün resmi. Altında da 2 satır yazı.

Tamam anladık. Yönetim olarak, sözleşme yenilemek istemediniz. Taraftarı da karşınıza almamak için zorla 3 kuruş para vererek sözleşme yenilediniz. O da buna surat yapmadı ve ilk gün neyse bugün de aynı ciddiyet ve profesyonellikle oynuyor oyununu. Hâlâ taraftarın sevgilisi. Hâlâ Galatasaray'lıyım diyenden daha içten oynuyor.

Bu mail'e cevap atmayın demişsiniz ya, buradan atayım istedim. 2008'de 00.00'da, 2009'da 16.30'da kutladığınız doğum gününü bu sene, yeni stada gidiyoruuuaaaz diyerek salladınız. O stada biz Harry için gideceğiz. Hep beraber Daddy Cool söyleyeceğiz inşallah. Galatasaray.com'a video koymakla da bitmiyor o işler. Açılmıyor da zaten video.

22 Eylül 2010 Çarşamba

September 22, 2004


Bugün doğum günlerinden gidiyoruz. 6 sene önce. 2004. Ormanın arasında birden açılan bir göz. Uçak kazası.

6 sene önce bugün Lost başlamış, hayatımızda, fikirlerimizde, ilgi alanlarımızda büyük yer etmişti. O, son sezonu daha güzel yapacaktınız be abi...

See you another life, Brother...

Biraz geciktik, olur o kadar...

Hello, My Name is Harry Kewell


Merhaba. Ben Harry Kewell. 22 Eylül 1978 günü, Sydney'de New South Wales adını taşıyan bölgede dünyaya geldim. Adım Harold Kewell. Ama Harry diyorlar. Sizin Mehmet, Memo gibi.

Dünyaya geldiğim gün, ama benden 2 sene önce benim gençliğimi izleyen gözlerin gördüğü en büyük santrafor olan Ronaldo doğdu.

New South Wales liginde Marconi adlı bir takımda futbol hayatıma başladım. Yaşım daha o zamanlar 12. Tayland'da, İtalya'da ve İngiltere'de bu takımla bir çok maç yaptım. Bu sıralarda da Leeds United beni kaptı. Yaşım o zaman 17 idi.

As takıma çıkmam 18 yaşında oldu. İlk golümü de sizin "Tuncay'ın takımı" diye adlandırdığınız Stoke City'e attım. Yıl 1997.



1999-2000 sezonu takımım adına en iyi sezonlarımdan birisidir. Uefa Kupası'nda yarı finale çıktık. 6 Nisan 2000 tarihinde çıktığım bir deplasmanda taraftara bakmak için sahaya geldiğimde, polislerin kalkanlarını kaldırmış bir şekilde beni koruduğunu gördüm. Dahası, çıkan gürültüyü ve desteği görüp çekindim. Maçı da 35 dakikada yediğimiz 2 golle kaybettik. O maçta da gözüme bir top toplayıcı çarptı. Koca kafalı. Yüzü tanıdık geliyor bana ya neyse.

Rövanşı alırız biz diye çıktığımız maçta, daha 4.dakikada, 10 numara attığı penaltıyla fişimizi çekti. Ben de 5 numaralı oyuncuya hareket çektim. 3 numaralı oyuncuyla omuz omuza mücadele verdim. Yetmedi.



Leeds'ten L'pool'a gittim. Aslında Inter'in bana 25 milyon dolar önerdiğini duymuştum. Neyse, 7 numarayı giydim. Ama o sakatlık belası yok mu... Her neyse. 5 numaralı bir Çek santrafor da bize geldi. 2002 - 2003 ve 2003 - 2004 sezonlarında Premier Ligde sol ayağı ile en çok golü atan bendim.



Sonra bir baktım. Yine İstanbul'dayım. Bu kez kalkanlar yok. Şampiyonlar Ligi finali oynuyorum. Rakip Milan. Karşımda 5 numaralı santrafor. 10.dakika olmadan sakatlanıp çıktım. 3-0 geriye düştük. Ama maçı da kupayı da aldık. Efsaneviydi. Bu şehirde bir şeyler vardı. O, 5 numara daha sonra 15 olacak, ben 19 olacaktım ve yine beraber santra yapacaktık.



Daha sonra bir baktım, o kalkanların arkamdan kalktığı stada transfer olmuşum. At kuyruklu bir yönetici beni ikna etti. Kıramadım. 1 sene oynar, paramı alır, işimi yapar ve dönerim diye düşünmüştüm. Yanlış düşünmüşüm. Daha sonra "I was reborn at Galatasaray" dedim.

Havaalanında, inanılmaz bir kalabalık. Nereye geldim ben dedim. Verdiler elime 19 numaralı formayı. Leeds günlerindeki gibi, ben daha bitmedim, demek için.

Florya'da arkadaşlarımla tanışmak için gezerken, top sakallı bir arkadaş geldi. Hayatımda duyduğum en hızlı "Welcome" telaffuzunu yaptı. Diğer arkadaşlarla da tanıştık. Sabri, bana çekirdek yemeyi de öğretti. Sabri'yi de rakibiyle karşılaştırırken böyle anlattım.



İlk maçım bir kupa maçıydı. Hoca beni oyuna aldı. Ben de koştum, koştum, koştum. Yerime gitmek için koşarken, bir baktım, o "kel" yine yardırıyor arka direğe doğru gittim. Vurdum. Gol oldu. 7 saniye sürdü golle buluşmam. Anladım ki, bu takımla yapacaklarım, kariyerimde yaptıklarımın yanında çok ayrı olacak.



Bir gün Bordeaux maçı geldi. Ulrich Rame'ye kızgınım. İlk maçta 3m'den topumu çıkarttı çünkü. Golün de gazıyla bir vurdum. Top 90'a gitti. Rame de o günden sonra iflah olmadı zaten. Yerine başka adam aldılar.



Bir tur sonra ise hala unutamadığım bir şey oldu. Stoper oynuyordum. O, Leeds'te omuz omuza mücadele ettiğim adam kenarda idi ve beni stopere yazdı. Ben de oynadım. Oynadım yani.



Sonra Frank ve Johan geldi. Devre arasına kadar beraber çok iyi işler yaptık. O da beni santrafor oynattı. Geldiğimde görev yapan Skibbe'de sağ açık ve bir maçta yarım saat ön libero oynatmıştı. Devre arasında sakatlandım. Sözleşmemi dondurma kararı almaları söz konusuydu. Ama taraftarlar buna izin vermedi.



Sezon sonu sözleşme yenilemek istemediler. Taraftarlar yine buna karşı geldiler. Beni istediler. Ben de onlara borcumu ödemek için döndüm. Benim her golümden sonra şarkılarla beni çağırıyorlar. Ben sakatken beni destekliyorlar, ben yokken bile bana bağırıyorlar. Dahası, 20 Nisan günü bize penaltıyı atan adamdan sonra beni seviyorlar. Bana özel pankartlar yapıyorlar.



Ben Harry Kewell. Bugün doğum günüm. 32 yıl bitti. 33 oldum. Galatasaray için elimden geleni yapacağım. Son saniyeme kadar.


İyi ki doğdun Daddy Cool. İyi ki doğdun Harry Potter.

21 Eylül 2010 Salı

Emenike Reis ve Karabükspor

Geçtiğimiz sene Yılmaz Vural'ın Kasımpaşa'sını izlemekten keyif alırdım. Hatta Busker ile beraber "Kasımpaşa kombinesi mi alsak" sorusunu sorup, alacak duruma gelmiştik sezon başında ama almadık şu Ersen Martin gibi gelen, Koray Avcı, Cenk İşler gibi giden transferler yüzünden.

Şimdi hayıflanıyorum kendi adıma; "Karabükspor'ün stadı şöyle 1 saat uzakta bir stat olsa da her maçına gitsem" diye. Nedeni de, Emenike'nin Amokachi Jr.lığı. Cernat'ın saha içi maestroluğu. Kasımpaşa'ya attıkları ilk gol. Ezber bozmaları. Yani bu kadar ciddiyet, profesyonellik, asık suratlılık, ona buna çemkirme gibi, bir şeylere benzeme çabası içerisinde olmayıp, kendileri gibi kalıp, bu kadar doğal ve güzel olabildikleri için.

Yani;

Kasımpaşa out. Karabükspor in.
Yılmaz Vural out. Yücel Ildız in.

Kısaca açıklamak gerekirse, fotoğrafa bakın. Anlatmak istediğimi görürsünüz...

Not; Fotoğraf, Kardemir Karabükspor "resmi" sitesinden alınmıştır.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Hakan Balta Kalede



Lviv maçını aratmayan kalecilik performansı ile Hakan Balta... Zorunluluktan Manisa kalesinde.

Ayhan Akman & Mustafa Sarp & Barış Özbek & Pas Organizasyonun Evrimi












Yazıdan önce videoları izlemenizi istiyorum. İlk 2 video Skibbe döneminin bitmesinden 2 gün sonra. Yani, Skibbe döneminin aslında "son tango"su. Galatasaray'ın önde iken ve eleniyor durumda iken yaptığı pas organizasyonları. Bordeaux, o sene ligde 34 gol yedi. Ligde en rezil olduğu maç Toulouse'a 3-0. 4 tane yediği 2 maç var. Birisi Chelsea deplasmanı. Birisi Sami Yen. Bordeaux'un paslar karşısında düştüğü durumları iyi inceleyin.

Galatasaray orta sahasında oynayıp, bu pasları yapan adamlar, "neydi be Okan - Suat - Emre" diyebileceğimiz kadar uzakta olan adamlar değil. Hala Florya'da idmana çıkan orta saha elemanları. Hafta sonu Galatasaray'ın ilk 11'inde yer alacak adamlar. Ekstra Skibbe döneminden farklı olarak bir de Kayserispor maçı var. 1 sene bile olmamış durumda yani. Kadro yapısı neredeyse aynı. Santraforsuz oynanan maçtaki paslara iyi bakın.

Şimdi, Galatasaray aynı isimlerle, bir kere yaptığı işi, bir kere yapamıyorsa ya o şey tesadüftür, ya da yapabileceğine inanmıyordur. Olay, yapabileceğine inanmamakla alakalı tamamen. Mustafa Sarp'ın, Ayhan'ın, Barış'ın dikine oynamaları, pas alıp pas verirken boşa çıkmaları gibi futbolun temeli olan şeyleri, ekstraları ile beraber yapmaları inanılmaz bir şey çıkartıyor ortaya. Topa inanılmaz bir tempo veriyor Galatasaray. Çabuk yer değiştiriyor. Oynuyor yani. Rakibe bakmadan oynuyor.

Ne oluyor da Galatasaray bugün oynayamıyor ? Oynayacağına inanmıyor. Ayhan - Mustafa ve Barış'ın olumlu pas yüzdelerini yüksek tutması adına bütün paslarını geriye dönmesi ve bunu oldukça yavaş yapması, Galatasaray'ın durağanlığında 1.sebep. 2. sebep ise Galatasaray hücumunu statik isimlere bırakması. Gio, Keita, Arda hatta Lincoln ve çapraz koşular atan Baros'un hareketliliğine Ayhan'ın ve yanındaki ismin katılması ile rakipler dayanabileceği kadar dayanıyordu. Şimdi ise Ayhan tempo yapamıyor. Mustafa biraz çabalasa bunu ileri yansıtamıyor. Kewell, Misi ve sağ açıkta oynayan isim (neydi adı Güntekin) kimse topun kendilerine gelmesini bekliyorlar.

Bunun sebebi "güvensizlik". Başka bir şey değil. Bir insana, yapabileceği bir şeyi 100 defa "yapamazsın" diyerek diretirsen, o adam o işi yapamaz. 2 pastan sonra "ooaargh" dersen, 3.pası atmaz. 25-30m kanata topu rahat atarken, 5m sağına pası veremez hale gelir. Galatasaray orta sahası bu durumda. Fenerbahçe derbisinde ileri 1-2 defa oynayan Ayhan'ın topu kaptırmasından sonra koskoca 2.yarı boyunca bir tane ileri top oynamaması bunun örneği. Yapamayacaklarına inanmış durumdalar. Önlerinde oynayanlar, arkadakilerin atamayacaklarına inanmış durumdalar. Herkes, "güvensizlik" anlamında birbirine inanmış durumda. Bu saatten sonra da bu "güvensizlik" sendromu atılabilir mi ? Çok zor. Yapılması gereken şey, artık o bölgenin o işi yapabilecek isimlerle el değiştirmesidir. Cana'nın ilk adımda geçmesidir. Oraya bir nefes, bir yenilik gelmesidir. Dikine oynamaktan korkmayacak bir ismin gelmesidir. 15 yaşında A2'den bir genç bile olsa. Daha sonra da başkalarının gelmesi, transfer edilmesidir veya mental anlamda inanılmaz bir patlama yapabilecek bir şeyler bulmaktır ki, bu da zor gibi. Güven anlamında bir şeyler olabilmeli.

Videolarda izlediğiniz Galatasaray ile bu sezon oynayan Galatasaray kadrosunda orta saha bölgesinde isimler değişmemiştir. Bedenen tabii. Zihinsel ve futbol mentalitesi olarak bilemeyiz. Aslında biliyoruz. Gerideler. Oradaki adamlar değiller.

Bir de Lincoln 15 saniyede Bordeaux savunmasına 3 el bombası atmış arkadaş. Ne paslar onlar 89'da.

Not; Videoları izleyemiyorsanız, burayı tıklayıp gerekli şeyleri yaptıktan sonra tekrar gelin, videolar izlenir.

Büyüklük Analistleri Beri Gelsin


Geçtiğimiz sezon "geride oynayan" Beşiktaş hakkında "Büyük takım böyle mi oynar, Beşiktaş'a da bu yakışır, Beşiktaş anca böyle oynar yeaeae"cılar, üstteki istatistiklere bakın; uykularınız kaçsın e mi. Son 10 yıllık dönemde ağızlarından düşürmedikleri "büyüklük" geyiğini kişilere-günlük verilere bağlayanlar, ağzından salyalar saçan başkanları ile mutlu mesut yaşasınlar.

Sahada oyun olarak -tabii ki- her takımın taraftarı büyüklüğüne yakışır bi' şekilde önde oynayan ve sahada ezilmeyen-ezen takım ister. Ama olmadı mı küçüklüğe yaklaşmak nedir ki? Bunu geçtiğimiz zamanlarda bir kısım angutlara anlatamadık. He, şimdi çıkıp "Fenerbahçe küçük takımdır" derseler samimiyetlerine inanır eyvallah derim de; nitekim Fenerbahçe'nin adı konulamayan büyüklüğeaöö.

19 Eylül 2010 Pazar

Guti Haz. Böyle İstedi || Fenerbahçe 1 - 1 Beşiktaş


- Fenerbahçe'nin oyun planında "taraftar" var. Evet taraftar. Rakibe baskı için, kendine destek için, hakem için, her şey için. Fenerbahçe'nin ilk golü atması ve devamını istemesinin nedeni bu. Çünkü, gole kadar Beşiktaş kontrolünde geçen maç, bir anda tersine döndü. Normal bir kanat ortasına eli ayağına dolaşan kaleci, savunma derken gol olan top. Tedirginlik yaratıyor orada taraftar. Maçın gerisi de devre sonuna kadar böyle gitti.
- Devre arası Beşiktaş için hayat öpücüğünden de fazlası idi.

- Fenerbahçe adına kırılma anı Emre'nin oyundan çıkması idi. Emre, İtalya Ligi'nde oynadığı maçlarda bir şey öğrenmiş. Oyunu, gerekli olduğu hatta daha fazlası kadar sertleştirip, sinir harbine çevirmek. Bu arada da oyununu oynuyor. Emre çıkınca ve oraya da M.Topuz girince de Fenerbahçe orta sahası sünger gibi yumuşadı tabii.

- Guti'nin paslarını anlayabilecek olan adam Bobo. Dikine koşuyu yapabilen bir isim. Nobre ise bu yetenekten çok uzak.

- Q7 çok güzel oynadı. Takımı zaman zaman o tek başına ileri taşıdı.

- Issiar Dia ise Fenerbahçe adına en önemli isimdi. Çünkü, karşısındaki rakibinden hızıyla ve fiziğiyle öne çıkarak Beşiktaş defansını çok zorladı. Çok da pozisyona girdi.

- Niang, bugün çok tekme yedi. Ama pozisyonlara da girdi.

- Guti Haz., savunma arasına dikine öyle toplar attı ki, Nobre anlayamadı bile. Nihat'tan bahsetmiyorum. Penaltıyı kötü attı ama sert vurduğu için girdi. Maçın Q7 ile beraber Beşiktaş adına ileri götüreni idi.

- Fenerbahçe bugün hücumu, özellikle Alex çıktıktan sonra, Dia - Stoch - Niang'a bırakıp ortayı süpürücü bir 3'lüye bıraksaydı orta sahaya kadar çıkan Beşiktaş savunması çok zorlanırdı.

- Nihat Kahveci'nin bugün sağda gösterdiği performans, kusura bakmayın performans demek zorundayım, 36'sındaki İbrahim Üzülmez'in hayatında ilk kez "sağ bek" oynadığı performansın yanında re-za-let.

- Volkan iyileşmeden kaleye geçmemeli.

- Hakem, sertliğe çok müsamaha gösterdi. Özellikle; Aurelio'nun ve Zapo'nun pozisyonunu kartsız geçmesi hataydı.

- Fenerbahçe, bu sezon oynadığı bütün resmi maçlarda sadece 2 galibiyet aldı. Antalyaspor ve Manisaspor. Diğerlerini kazanamadı.

- Beşiktaş ve Fenerbahçe ilk kez ligde berabere kaldı.

- Beşiktaş'ın kalecisi Cenk Gönen'dir.

- Fenerbahçe'nin oyun planındaki taraftar, bugün maçın sonlarında yerini 2250 Beşiktaş'lıya bıraktı. 70'den sonra sadece onların sesi duyuldu.

Sonuç olarak bol uzatmalı da olsa, sakatlık da olsa güzel derbi idi. Beşiktaş adına Niang'ın golünden devreye kadar korku filmi, gerisinde ise "gol ha geldi ha gelecek" şeklinde geçen bir maçtı. Fenerbahçe'yi de hala çözemedim.