12 Eylül 2009 Cumartesi

"Hocam, Kulübeden mi Gol Atalım?" | Derinlemesine Denizli'nin Beşiktaş'ı




Nobre ya da Bobo, hangisi bu soruyu hocaya sorarsa ağzına sağlık.

Aslında Mustafa Denizli'yi anlıyorum. Aklında bir sistem var; hızlı futbol. Elindeki oyunculardan bu sisteme yatkın olanlar da var: İsmail Köybaşı, Serdar Özkan, Holosko...

Ancak bu hızlı adamların önüne bir adet "santrafor" koymazsan bu iş olmaz. Guardiola Barcelona'da, Pelegrini Real'de bunu yaparsa eyvallah'ım var. Ancak o adamların Messi'si, Ronaldo'su, Kaka'sı, Henry'si var. Nokta santrafor değillerse de Türkiye Liglerinin en iyi santraforlarından daha golcü özellikleri olan adamlar. Senin kağıt üstünde çizdiğin hesaplar sahaya uymuyor yani Hoca'm.

10,5 numara istedin ve hali hazırda Tabata'n var. O 10,5 numaranın önüne santrafor koymazsan ancak kanatlara top dağıtır. O işi zaten İnceman, Fink, Ernst gibi adamların herhangi biri de yapabiliyor. E ama santraforun olmayınca kanattan gelen topa kim kafa, ayak vs vuracak?

Orta alanı elinde tutmayı başaran iki Alman'ın var: Ernst ve Fink. Biri yedek, yerinde Ekrem Dağ. Sağ bekte ise hücum yönü sıfır olan ve takıma hâlâ alışmamış İbrahim Kaş. Ekrem'i beke alıp Fink'i orta alana alsan hızında bir kayıp yaşamazsın. Çünkü hızlı futbol hızlı koşan adamlarla değil; hızlı top yapan adamlarla oynanır. Bunu ben biliyorken sen mi kestiremedin Hocam?

Peki neden Rüştü? Tamam tecrübe falan, anlıyorum da; haftalardır sürekli sahada hazır bir Hakan Arıkan var. Hatasıza yakın oynuyor hem de, neden hâlâ Rüştü? Rüştü demişken lütfen bkz: Bi' Kere O Eli İndir... Teşekkürler Felix.

Peki Mustafa Hocam, biliyorsun seni oradan indirmek için canını bi' yerlerine takmış onlarca adam var. Senin deyiminle "kargalar"... Peki neyin kumarını oynuyorsun? Senin saha dışındaki performansın Türkiye'nin alışkın olmadığı düzeyde iyi. Yaptığın açıklamalar gündem yaratıyor, herkes sana kızıyor. Sen bu yolla oyuncularını koruyorsun, baskıdan kurtarıyorsun; helal olsun kendini öne attığın için. Ancak bu böyle olmaya devam ederse, hele Avrupa'da aynı fıkralar sahne alırsa; o zaman vay haline Sayın Hocam.

Beşiktaş'ın geri dörtlüsü "İsmail-Ferrari-Sivok-Ekrem" sorunsuz çalışır gider. Yedek stoperler Toraman, Kaş, Erhan. Bekler de Rıdvan ve Üzülmez. Orta alanda Fink ve Ernst 30'un üstüne maç oynarlar. Önlerinde Tabata var ve aşağıdan Necip ve Onur orayı zorlar. Kanatlar da malum, en uca bir de Batuhan gelirse 10 numara takım; ancak Mustafa Denizli fantezilerinde vazgeçerse.

Hoca fantezilerden vazgeçene kadar n'apar Beşiktaşlı bilemiyorum, Ben en iyisi bir sigara içeyim...

Yine Üzülmedik Taçsız Kral



Galatasaray efsanesi Metin Oktay'ın ertesi gün ölüm yıldönümüydü. Galatasaray onu anmak için "Bizi Sevenleri Üzmeyelim Baba" sloganının olduğu bantlarla çıkmıştı. İzmir'e nişanlısının yanına Galatasaray aşkı için gitmemek için söylediği sözdü bu. Onu anmak için de parçalı forma altına beyaz şort ile çıkmıştı. Kollarında da bantla.

Daha ilk kornerde golü atması Galatasaray'ın dengesini bozdu. Beşiktaş'ın değil. Orta sahasında Beşiktaş'ın geçtiğimiz haftalardaki sorununu çekti zaman zaman. İleri gidemedi. Oyunu yavaşlattı Galatasaray. "Çok gol yer bu şekilde" diye uyarılar yapılan Galatasaray savunması inanılmaz ofsaytta yakalattı Beşiktaş'ı. Oyun anlamında açık söyleyelim Galatasaray yürüdü, Beşiktaş koştu. Kaçırdı Serdar ile çokça. Daha ilginç olan ise pozisyona sokan tek adam da Serdar'dı. Sonrası adeta bir Lucescu golü gibi bir anda 4 adamla atağa çıkan Galatasaray, Rüştü'nün asisti ile 2'yi buldu. Orta sahasını Barış'la tutup bitirdi sonra da. Sonrası kontralarla gelen 3. Yürüyen Galatasaray, koşturan Beşiktaş'a 3 attı. Galatasaray'ın 3.bölgesi dediğimiz noktaya gelen her top inanılmaz bir tehlike. Arda topu alıp, enine sürmeye başlayınca dağılıyor Beşiktaş savunması. 4 hafta da 1 gol yiyerek savunmanın timsali diye anılan Beşiktaş ise 3 gol yedi. Alarm alarm denilen Galatasaray savunması ise gol yemedi.

5'te 5. Güzel güzel.. Yürüyen Arda, yürüyen Kewell, biraz çabalayan Keita ile 3 oldu. Bi' formda olsalar keşke. Baros vardı bugün. Kralın gününde kral vardı.

Kim Ne Kazanır?





Beşiktaş:


Geçen sezonun iki kupalı şampiyonu olduğunu hatırlatır akşam kazanırsa. Bunun yanında da 4 haftada baskılar sonucu yitirilen özgüveni kazanır. Maçın kilit adamı olursa eğer bir de Tabata kazanır. Şampiyonlar Liginde ülkemizin tek temsilcisi Avrupa yoluna başlarken biraz daha motivasyon kazanır. Beşiktaş'ın kazanması bir yandan da Mustafa Denizli'nin kredi kazanması olacaktır. Kurt Hoca bir yolunu bulur bu maçı kazanır... sa.

Galatasaray:

Geçen sezonun kötü izlerini sonuna kadar sildiğini ispatlar. İlk önemli mücadelesine evinde çıkmanın avantajını elini bulunduran takım, kimilerini susturma hakkını kazanır. Doğal olarak herkes 3. - 4. sınıf takımlara dörder beşer sallayan Galatasaray'ın büyük takımlar önünde ne yapacağını merak ediyordu, bu maç merakları büyük oranda silecektir. Tabii bu iş rehavete dönerse yanında bir de eksi kazanır. Alınacak ilk mağlubiyette muhabbet döner dolaşır buraya gelir. Önemli bir puan farkı kazanır Galatasaray.

Fenerbahçe:

Maçın beraberlikle ya da deplasman takımının galibiyetiyle bitmesi halinde uzun süre sonra "net olarak" liderlik koltuğunu kazanır. Fenerbahçeliler bol bol dua edecektir bu akşam. Kaldı ki onların da işi kolay sayılmaz bu hafta, Bursa deplasmanı zordur. Ancak 3'de 2 onlar kazanıyor bu akşam, beraberlikde ya da Bekşiktaş'ın kazanmasında.

FATİH TERİM FEDERASYON BAŞKANLIĞINA! (ANKET)

Sizce Fatih Terim kariyerine bir de TFF başkanlığı sığdıracak mı?



Busker ile tartışıyorduk, konu buraya kadar geldi. Ben öyle bir şeyin olmayacağını, olursa benim için Türkiye'de biteceğini söylerken o olacağını iddia etmeye devam etti. Hadi bakalım ne çıkacak...

11 Eylül 2009 Cuma

Yağmurluk Savaşları



Önce Galatasaray açıklama yaptı, "misafir tribünü kapatamadık, yetiştiremedik; yağmurluk dağıtacağız" diye. Beşiktaş taraftarı tepki gösterdi. Onlardan istemeyiz, rengi ne olacak falan filan. Kısaca "onlardan gelcek hayır gemesin" dedi. Saat 18.20'de BJK resmi internet sitesinden açıklama yapıldı: Taraftara Siyah Beyaz Yağmurluk.

Böylece yağmurluk davası da kapanmış oldu. Hadi hayırlısı. (:

Alex: Ligdeki En İyi Yabancı Oyuncu Tabata



Ligdeki En İyi Yabancı Oyuncu Tabata. 


Alex de Souza

En iyi önlibero da Maldonado idi. Tabata bitmiştir.

Gerçi Maldona'do için dediği biraz farklıydı, "birlikte oynadığım en iyi önlibero" demişti ama içten içe bitirdi sanki Tabata'yı. (:

Haber Fanatik'ten, fenercell.tv'de taraftarla yaptığı sohbetten alınmış. doğrudur herhalde. 

10 Eylül 2009 Perşembe

Zico Gitti, Juande Ramos Geldi



Beşiktaş'ın ŞL grubundaki rakibi CSKA Zico ile yolları ayırdıktan sonra Juande Ramos'u göreve getirdi.

Sevilla'daki efsane günlerinden sonra, önce Tottenham'ı sonra da Real'i batıran (tamam Barcelona karşısında kim olsa batmaya mahkumdu) hoca umarız CSKA'yı da grup sonuncusu olarak evine geri gönderir. Tottenham günlerinden kıldım zaten lavuğa, şimdi de Beşiktaş'ın rakibi: isabet olmuş. Gerçi Hoca değişiklikleri takımlara yeni bir heyecan katar ama hadi hayırlısı diyelim.

Not: Millet Zico Millî takıma demeye başladı bile. Bu ne hız? (:

Birisinin Terim'e Öğretmesi Gerek !!


Ders almam, ders veririm diyen İmparator'un, günümüz futbolunun şartlarını takip etmediği açık bir şekilde ortada. Maçlarını bile takip ettiğini sanmıyorum, teknik adam gözüyle ama neyse. Birisinin Terim'e; "Sayın Terim, çok gol çok hücumcu ile atılmaz. Çok gol, iyi işleyen bir orta saha ve hücum hattı ile atılır" diye öğretmesi gerek.

1960'larda 2-5-3'le felan maçları kazanabilirdiniz. Taktik, teknik, strateji yoktu. Savunma yapılmazdı. İyi hücumcunuz varsa, alıyordunuz maçı. 5 sene önce iyi bir ön libero maç kazandırırken, şimdi ön libero da yetmiyor, iyi bir orta saha şartı gerekiyor maç kazanmak için. Yakın örneklerle açıklayalım. Toure - İniesta - Xavi - Messi - Eto'o - Henry. 100 golü aştı bu takım. 100 golü. La Liga'da hemde. Hücumcu bir takım oluyorlar, hücum etmek istediklerinde. Savunmacı oluyorlar, savunma istediklerinde. Yetenek konusu ayrı. Ama rakip bu orta sahadan zor bela geçtiğinde, zaten defans baltayı vurarak topu alıyor. Gol atamayınca rakip, 2 gol bitiriyor rakibi. Sonrası kedi - fare. Gelelim 2005 - 2006 Fenerbahçe'sine. Efsane orta saha. Appiah - Aurelio - Selçuk (Deniz). 90 gol attı bu takım da o sene. Şampiyon olamadı ama Terim'in istediği çok gol atma sonuna kadar var. 2003 Şampiyonu Beşiktaş. En fazla gol atan takım. Neden? Tayfur - Giunti orta sahasının etkinliği ve savunmasının gücünden. Herkesin Okan - Emre - Suat'tan hatırladığı efsane orta sahada aynı şekilde en fazla golü atarak şampiyon oldu. Jose Mourinho gibi orta sahasına kale kuran bir adamın şampiyonlukları da aynı duruma sahip. Frank Rijkaard'ın Barça orta sahası da. En fazla golü atmak.

Böyle sayısız örnek var. Düz mantık düşününce doğru. Çok atarsam kazanırım, çok forvet koyayım. Basket koçu olsa Terim, 3'lük attıracak sadece takıma, aynı düz mantığı kurarsak. İyi bir orta saha, iyi bir taktik düzeni, bir futbolcunun performansını daha çok artırır. Gökhan Gönül'ün son 2 sene arasındaki farkı, Arda'nın son 2 sene arasındaki farkı en görülür 2 örnek. Bize iyi bir teknik direktör gerek. Yabancı hemde. Yerli kalmadı maalesef buraya gelecek. Belki 1-2 sene sonra Ertuğrul Sağlam. Futbolcuların kariyerleri altında ezilmeyecek bir adam lazım. Avrupa'da üst düzey alanda 50 tane maç yapmış Arda'nın, Emre'nin, Gökhan'ın yanında kariyeriyle üstün olacak bir adam. Kenarda futbolcu baktığında hocaya, hocadan güveni, yardımı alacak bir adam. Aslında bir Hiddink lazım bize. Ara ki bulasın.

Krizi Fırsata Çevirenler (!)



Krizi fırsata çeviren atılgan iş adamlarını görmüştük de felaketi fırsata çevirenlerle de karşılaştık!

Allah'ınızdan bulun ne diyeyim...

Aphorismus by Sergen Yalçın #2



Birinci bölümde bir şeyler yayınladım.(Aphorismus by Sergen Yalçın #1) Oldukça eğlenceli şeyler çıkmış Sergen'in ağzından. Bir yandan eğlendiriyor, bir yandan da "ah ulan biraz futbolcu olsaydın" dedirtiyordu Sergen. Dün biraz daha bakındım fazlası da varmış, hatta bayağı komikleri. İşte birkaç parça daha:

Barbie skandalında adının geçmesiyle ilgili haberlerle ilgili olarak: "Ne yani karaoke bara mı gitseydim?" "Bekâr bir insanım. Telefonum birçok insanda var. Beni herkes arayabiliyor açık açık. Her türlü de konuşabiliyor. O yüzden verilecek bir hesap yok. Bu benim özel hayatım. Beni aramış olabilirler, ben de konuşmuş olabilirim, çok doğal bir şey bu."

Muhabir: sergen pozisyonlardan sonra hakeme çok itirazın oldu neler söyledin?
Sergen: Vallaha ağzıma ne gelirse söyledim!!!

Saba Tümer'le Bu Gece'de anlattığı anısı:
Sergen çok hoşlandığı bir kıza mesaj atmak için arkadaşından yardım istemiş.Arkadaşı da ona 'bu dünyada iki kör tanıdım, biri senden başka hiç kimseyi görmeyen ben, diğeri beni hiç görmeyen sen...' diye bir mesaj yazmasını tavsiye etmiş.Sergen de mesajı çok uzun bulunca kısaltıvermiş. 'Bu dünyada iki kör tanıdım biri sen,diğeri de ben'

Muhabir: Hiçbir golü kız arkadaşına hediye ettiğin oldu mu?
Sergen: Aynı golü iki farklı kıza hediye ettiğim bile oldu.

Fenerbahçe maçı sonrası Sergen:
Alex'le aynı topu almak için yanyana koşu yaptık, kendimi Carl Lewis gibi hissettim.

Ömer Güvenç: sigara içmezsin, alkol almazsın ne anlıyorsun bu gece hayatından?
Sergen: Yoo. İçiyoruz bazen, guzel oluyor.

Muhabir: Sergen kız arkadasın seni göbeginden öpmüş ne diyeceksin
Sergen: En kral yerimden öpmüş valla


Not: anılar sözlükler ve forumlar gibi birçok paylaşım ortamında mevcut. Hani kaynak göstermek zor oluyor biraz. (:

Terim'in İçine Denizli Ruhu Girince



Geçen sezon Beşiktaş'ın ilk yarıda oynadığı derbilere bir dönüp bakın. Özellikle Beşiktaşlılar iyi hatırlar.

Maçta saldırmak gerekince takım garip bi' 3-5-2 düzeni alıyordu. Kim nerde ne yapmaya çalışıyor belli olmuyordu, aynısını Millî takımda gördük bu akşam. Önemli adamlar da tutuk kalınca o dönemdeki Beşiktaş takımının bir kopyası oluştu sahada, yenilmediğimize şükretmek lazım

Sonuçte Terim'in içine Mustafa Denizli'nin ruhu girince sahaya da geçen sezonun etkisiz Beşiktaş'ının ruhu girdi; olmadı. Hadi hayırlısı...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Dev Maç Reklam Tv'de !


Geçtiğimiz ay oynanan Türkiye Süper Kupası finalinde araya Fox Tv amblemi alıp, maçın sağ kanadını yayınlamayan Reklam Tv, yine maçın yayın hakkını aldı. Saat 21'den itibaren doyasıya reklam izleyeceğiz. Mesela alt tarafta çakma Polat Alemdar tripleri ile Serhan Korkmaz ve Arda Turan'ı aynı karede görmenin verdiği haz benim için maçtan daha keyifli. Yersen. Ben korkuyorum 2.yarıda Bez Bebek yayınlayacaklar diye.

Ayrıca Hotbird uydusu olanlar için; Sport 1 (Ukr) , Al Jazeera Sport'dan da izleyebilirsiniz.

65


Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumunda bu sezon satılmış olan kombine bilet sayısı. Evet 65. Hadi 70 olsun sizin hatırınıza. Türkiye'nin en modern 2-3 stadından birisinin, hemde kafaya oynamaya aday bir takımın sattığı kombine sayısı. Bu stad Eskişehir veya Bursa'da olacaktı ki Anadolu'da deplasman görecektik.

Daha da komik bir not vereyim. Bu stadın müdürü de görevinden alındı. Sinyor Terim'in zemini kötüydü demesi üzerine. Adam tekrar belediyedeki Fen işleri müdürlüğündeki işine dönmüş. Sen, Fen işleri müdürünü, Stat müdürü yaparsan adama ne suç bulursun ki? Bu arada 2 sene önce Yunanistan'a 1-0 yenilirken, Yunanlıların attığı golde top Ali Sami Yen'in kötü zemininde yerden bir parça sekmiş ve Yunan santraforun Volkan'ın üstünden topa vurabilmesini sağlamıştır. O zemine de laf edememişti Terim.

Sen Nelere "Kadir"sin !


Yöneticiliği, alt geçit, metro, metrobüs, köprü yapmaktan ileri götüremeyen bir zihniyetin İstanbul'da meydana gelen sel felaketine, 23 ölü ve 8 kayıpa verdiği tepki ne biliyor musunuz?

"Bu tablo İstanbulluların tedbirsizliğinin sonucudur!" Evet yanlış okumuyorsunuz. Alt yapı, kanalizasyon çalışmalarını yapması gereken, suların tahliyesi için daha sağlıklı dere yatakları yapması gereken belediyenin başkanı. Halkın tedbirsizliği, sana oy vermiş olmalarından öteye gitmez sayın Topbaş. Allah'ın işi bu yağmur diyerek önlem almazsan, 1 sene önce susuzluktan kırılan halkın, 1 sene sonra sellerde boğulmasından dolayı halkı suçlarsın. Yazın su getirirsin, çünkü yakınında seçim vardı. Şimdi ise seçim yok. Suçlamak kolay.


"Bu tablo İstanbulluların değil SENİN BELEDİYENİN tedbirsizliğinin sonucudur!!"

Adana Demirspor-Livorno || Google Bile Anladı, Bi' Siz Anlamadınız!



Livorno'nun ya da Adana Demirspor'un herhangi bir maçının TV'de gösterilmemesini anlarım ancak bu maç sembol bir maçtır. Bu sembolü görmezden gelmek de korkaklıktır başka bir şey de değil. Tıpkı koca memleketin "komünist" kelimesinden korkması gibi. Futbolda böyle bir sembolün olması renktir, farklılıktır, çeşitliliktir. Bunu desteklemek de her taraftarın işine gelmesi gerekir bence. Ne Adana'nın tarihin bilirim, ne de önemli olaylarını. Hatta Türk Futboluna Fatih Terim'i kazandırdığı için antipati beslemem bile olağandır, sevmem Fatih Hoca'yı. Ancaaak, Adana Demirspor'a sempati duymak sosyalistlikse en büyük sosyalist de benim! Neyin itirazıdır bu arkadaş?

Görselden de anlayacağınız gibi Adana Demirspor-Livorno karşılaşması bir olaydır arkadaş. Google bile anladı, bir siz anlayamadınız! (Bu da işin eprisi olsun, içindeki gerçeğiyle tabii) İnsalar bayağı bir görsel araması yapmışlar maça ulaşmak için belli ki. Vatandaşın talebi vardı da pek sevgili medya kuruluşlarımız sağ olsunlar, her şey para bu ruhunu .... dünyasında!

Bu arada dünkü bildiri olayını planlayan Franchi, Tanju ve Hüseyin'e çok teşekkürler. 


Not: Ne ailemden ne de çevremden sosyalist bir gelenek görmüşüm, ne de öyle bir hevesim olmuş. Hiçbir siyasi kalıp da beni içine alamaz. Sağmış, solmuş vs.

8 Eylül 2009 Salı

Aphorismus by Sergen Yalçın


İlginç adamdı Sergen Yalçın. Garip garip cevaplar verirdi bazen. Basit ve eğlenceli genellikle. Başlayalım:

Vedat Okyar: Sergen koşmadığın için eleştiriliyorsun.
Sergen: Öyle de, koşunca yoruluyorum abi.

Beşiktaş ile Fenerbahçe arasındaki rekabet bitmistir. Ne zaman Alex veya Anelka kaleye gecer, Fenerbahçe bizi İnönü'de 9 kişi ile yener; o zaman tekrar başlar.

İbrahim (Deli/Üzülmez) topu aldığı zaman ben içeri koşmuyordum çünkü orta açamayacağını biliyordum.

Birbirimize yakın olalım ki rahat gol atalım, geridekilerin dördü de kazma. (Ahmet Dursun'la konuşuyo)

Bu da son olsun, sonra devam ederiz:



Aczık hırslı adam olsan neler yapardın tüm Türkiye biliyor be Sergen Yalçın.


* Aphorismus=Aforizma

Tarihi Nasıl Kaçırdık ? : Adana Demir - Livorno



Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor ?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

NOT : Bu yazı ile ilgili eleştirilerinizi ve itirazlarını violafranchi@gmail.com veya tanjuern@hotmail.com adresine iletmenizi rica ediyoruz. Destek olan ve şu an bu yazıyı okuduğunuz tüm blog sahiplerini destek olmalarına rağmen olası bir tatsız duruma karşı korumak için sorumluluğu fikrin oluşmasını sağlayan bu iki arkadaşımız üstleniyor.


NOT 2 : Yazı konusunda Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gibi blogları toplayan oluşumların herhangi bir desteği yoktur. Tamamen kişisel olarak haberleşilerek böyle bir tepki düşünülmüştür.


NOT 3 : Yazı içerisinde de defalarca belirtildiği gibi amaç asla siyasi değildir, herkesin tek tepkisi bu tarihi ve eğlenceli maçı canlı canlı tüm detaylarıyla izleyememiş olmaktır.

Yuh Perez Daha Neler !



Florentino Perez'in başkanlığındaki Real Madrid'de kurumlararası ilişkilerden sorumlu Emilio Butraguneo'nun bulunduğu departman için alınan Madridli eski hakem Davila'nın, Real Madrid'in maçlarını yönetecek hakemlerle ilgilenip, ihtiyaçlarını gidermekle görevli olacağı bildirildi.


Kaynak: AA

Abartsaydın be başkan...

Eski Açık'ın Kapanamayan Üstü


Bilindiği gibi efsane Ali Sami Yen'in Eski Açık Tribünün üstü kapanıyor.

İnönü'den sonra ikinci bir "Açık" kapatma komedisi diyelim. Kağıt üstünde Galatasaray'ın yeni stada geçme planı olduğu için idareten yapılan bir şey. O yüzden olayın "estetik" açısına hiç girmiyorum. Sonuçta "ölü yatırım" gibi bir şey söz konusu. Ki bence stadın son yılında böyle bir şeye hiç mi hiç gerek yoktu. Taraftar "Beraber ıslandık, yağan yağmurda" der sorun etmez. Olan Sami Yen'in tarihi dokusuna oluyor.

Ama olayın asıl komik tarafı orada açık kalan kısım.

Etraftan deplasman seyircisinin oturacağı kısım olduğunu öğrendim. Eğer öyleyse, "öehh be abicim" diyorum. Bu kadar ince hesaplar da yapılmaz ki. İki direk fazladan çak bari bütünlüğü bozma. Sezon sonunda şampiyon olursan kendi taraftarın oraya gelecek, araya direkler girecek...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Baylar Uyanın



Dörtde dört yaparsak dünya kupasına katılacağımızı söylüyor herkes. En usta spor yazarları bile bu yanılgıda. Hadi diyelim biz dörtde dört yaptık, rakiplerimiz de puan kaybetti: grupta ikinciyiz.

Eee, ne olacak? Kupaya mı gidiyoruz? Hayır. Bir eleme turu daha var. Bütün memleketin bunu atlaması bayağı ilginç.


Eğer bizim basın, "grupta ikinci olalım, son turu zaten geçeriz" diyorsa yanılıyor. Bu kadar kolay rakipler olmayacak belli ki. Bizim Millî takımın işi belli olmaz da; basının bu detayı atlaması ilginç geldi.

Gelen yorumlarda en iyi ikincinin direk gittiğini söyleyen arkadaşlar var. Fifa'nın sitesindeki açıklama şöyle:

When the group phase of European Zone qualifying reaches its conclusion on 14 October 2009, the nine section winners will be guaranteed a place at the 2010 FIFA World Cup South Africa™. Thereafter, the eight best runners-up will compete in two-legged play-offs, with the continent's four remaining tickets to the world finals at stake.


Yani 9 grubun en iyi puana sahip 8 takımı yarışacak diyor. Ben mi yanılıyorum?

En iyi ikinci hakkında bir şey göremedim ben.

Bu da Fifa'nın sitesindeki açıklamanın linki: Fifa/Runners Up

Yerli Hocalar vs Yabancı Hocalar #1 (Yabancılar 1-0 Yerliler)



Değişik bir seriye başlayayım dedim de aklıma geldi. Şu yerli hocalarla yabancı hocaları bi' kapıştıralım diyorum. Bakalım ne çıkacak.

6 yabancı, 12 yerli teknik adam var. Sayıda eşitlik olmadığı için "hoca başına puan" hesaplayarak kapıştırıyoruz hocaları.


Yerlilerin Hoca Başına Puanı: 4,4

Yabancıların Hoca Başına Puanı: 7


Görüldüğü gibi yabancı hocaların 2,6 puan gibi bir fazlası var. Bu fazlalığın birinci sebebi Rijkaard ve Daum, ikinci sebebi ise sıfır puan çeken teknik direktörlerin bolluğu. Gerçi Sivas-Denizli maçı sonrası 0 çeken bir takım eksilecek ama değişen pek de bir şey yok.

İlk 4 haftalık periyodun sonunda Yabancı Hocalar 1-0 öne geçiyor, hadi hayırlısı olsun diyelim

Şu hocaların tam listesini verelim bir de. Bir hata falan yoktur umarım.

Yerli Hocalar:
İBB : Abdullah Avcı, Manisaspor : Mesut Bakkal, Ankaragücü : Hikmet Karaman, Kayserispor : Tolunay Kafkas, Sivasspor : Bülent Uygun, Kasımpaşa : Yılmaz Vural, Denizlispor : Nurullah Sağlam, Beşiktaş : Mustafa Denizli, Bursaspor : Ertuğrul Sağlam, Eskişehirspor : Rıza Çalımbay, Diyarbakırspor : Ziya Doğan, Antalyaspor : Mehmet Özdilek

Yabancı Hocalar:
Galatasaray : Frank Rijkaard, Fenerbahçe : Christoph Daum, Ankaraspor : Jurgen Röber, Gençlerbirliği : Thomass Doll, Trabzonspor : Hugo Broos, Gaziantepspor : Jose Couceiro

Fotoğraf da Yılmaz Hoca'nın TSL'ye dönüşünün şerefine olsun (:

Bu mudur Yani?



Peki Türkiye’nin en modern stadının zemini niçin bu kadar kötüydü?

İşte bu sorunun yanıtı öğrenildiğinde tüm futbol dünyası büyük şok yaşadı. Çünkü Estonya maçının Kayseri’de oynanacağı bilindiği halde, Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Türkçe-Der ve Gesiad’ın da (Genç Sanayici ve İşadamları Derneği) baskısı ile haziran ayı başındaki 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı etkinliklerini Kadir Has Stadı’na almış, 33 bin kapasiteli tribünler yetersiz kalınca stat civarındaki 20 bin kişinin de sahaya girmesine izin verilmişti.
Bununla da yetinilmeyip dans gösterilerini platform konmaksızın çimler üzerinde yapılması, yeni sezon öncesi Kadir Has Stadı’nın çimlerini ‘tarla’ya çevirmeye yetti. O günden bu yana gerçekleşen iyileştirme çalışmaları ise bozuk zeminin normale dönmesini sağlamadı.

Haber Burada

Atma Adnan Polat!



Eskilerden Emre Aşık’a saygı duyuyorum. Ayhan’dan çok memnunum. Sabri de kendini geliştirdi.
 Adnan Polat / 2.2.09

Yapma bunu Adnan Polat, yapma... (:

  Sabri biraz daha zorlarsa kendini gelişterimeme konusunda tez konusu olacak. Aynı dalda kaç bilim insanı İbrahim Üzülmez üzerinden aynı konuda tezlerle profesör oldu yıllarca! Uğur Boral da bu aralar ortada yok ama o yolda ilerliyor maşallah. İbrahim Üzülmez'den geçtim de kalan ikisi kendini geliştirmeye başlasa ne güzel olurdu...

En Güzel Formalar Fenerbahçe'nin



Geleneksel GolsüzEşitlik Blog'u forma anketinin sonuçları öyle diyor. Normalde "Sezonluk Anket" dedik, tüm sezon duracaktı ama gerek kalmadığını düşündük. Nereye kadar değişiklik olacaktı değil mi? Takımlar haftalardır sahaya çıkıyor ve formalar hakkında düşünceler netleşti.



6 Eylül 2009 Pazar

Bana Ön Liberoyu Söyleyin Bırakayım Yazarlığı !!


Volkan-Servet-Gökhan Cam-Gökhan Gönül-Hakan Balta-Hamit-Emre-Arda-Kazım-Tuncay-Sercan.

11 futbolcu. 4-3-3'e, 4-5-1'e, 4-2-3-1'e hatta Denizli sistemine göre dizin, defansın önünde çapa, ön libero, dmc/dmf, Mustafa Sarp diye adlandırabileceğimiz mevkii de ben bir adamı koyamıyorum arkadaş. Emre diyeceksiniz. Size güleceğim. Hamit diyeceksiniz, yerlere yatacağım. Başka bir isim söylerseniz kalbinizi kıracağım!

Emre Belözoğlu, futbol kariyerini 4-3-1-2'de sol iç olarak parlatmış bir futbolcu. Hagi varken, arkasında bu mevkii de oynamış bir isim. Hagi yokken bile, Terim'in Hagi'nin yerinde Sergen'i tercih ettiği ve arkasında sol iç olarak devam ettiği bir isim. Kariyerini parlatan maçta, Beşiktaş maçıdır. 5 kişiyi çalımlayıp, attığı gol ve 2-3 hafta sonra yine aynı güzellikte attığı gol ile gündeme oturmuştur. Sol ayağını iyi kullandığından 2.Hagi felan denmiştir. Emre, sol ayağını iyi kullanan, Okan Buruk'un teknik halidir. Arada uzaktan iyi vurur. Ama bir tane Frikik golü yoktur kariyerinde. İyi paslar atar. Bir 10 numara değildir, olamaz da! Ön libero değildir, olamaz da! Hamit konusuna ise hiç girmeyeceğim..

Estonya, Moldova ıvır zıvır gibi takımlar yenilir elbet. Bi' şekilde gol atarsın. Sonra gol kısırlığı çekiyorduk, gol bulduk diye övünürsün. Estonya takımının 2 gol birden atmasını göz ardı edersin. Bosna'nın kazanırsa gruptan çıkmayı garantileyeceğini hiç söylemezsin. İspanya'dan medet umarsın. "Yok İspanya adıyla felan kazanır, yakışan o" dersin. Çok hücumcu, çok gol atmak demek değildir. Çok gol izlemek garantisidir ama atacağını garanti etmez. Bugün 4 atıp, 2 yersin. Dün 6 yiyip, hiç atamadın aynı mantıkla. Yarın da Bosna'dan 3-4 tane yemeyeceğini bu sistemle söyleyemezsin.

Son not Arda'ya. 600.golü atarak tarihe adını bi' şekilde yazdırdı. Daha çok yere yazdıracak bu adam. Çok büyük futbolcu.