23 Aralık 2010 Perşembe

Spor Toto Süper Lig'de İlk Yarının En İyileri || Kaleciler

Yıl bitiyor, devre de bitti. Bize de geride bıraktığımız günleri hatırlayıp, böyle iyilerini seçmek kaldı. Kaleciler ile başlayalım. Ligde kalecilik anlamında iyi veya kötü şekilde akılda kalan bir çok isim oldu. Mesela Cenk Gönen, her hafta oynasın oynasın diye haykırılan bir kaleci iken, bu sezon sadece 9 lig maçında, 2 de kupa maçında kaleyi korudu. Ama o kadar çok ismi geçti ki, muhtemelen ligde en az bir 15 maçı vardır diyebilirsiniz. Belki 15 maçta oynamış olsaydı, Beşiktaş adına +5 puan yazılabilirdi bile diyebilirim kendi adıma. Oynadığı 11 maçta da Beşiktaş 5 galibiyet aldı, 3 beraberlik ve 3 de mağlubiyet. Bu da meselenin Cenk'ten değil O'nun önünde oynayanlarda olduğunu göstermek açısından önemli. Neyse, biz adaylara gelelim.



Onur Recep Kıvrak; 26 Nisan 2010'da Eskişehirspor'a karşı kaybettikleri 1-0'lık mücadelede, Eskişehirspor'a karşı Trabzonspor adına mücadele eden bir tek "O" vardı. İzlerken, uzun zaman sonra yerli bir kalecinin kalesinde güven veren bir oyun sergilemesini hayretle ve ibretle izlemiştim. Hele o zamanlar Leo Franco gibi bir arkadaşı da hatırlıyorum da... Neyse. 16 Mayıs 2010 günü, maçın spikerlerinden de kendisi için şöyle bir cümle duymuştum; "Onur Kıvrak, tek başına Fenerbahçe'nin şampiyonluğunun karşısında duruyor." Efsanevi bir performanstı sergilediği. 10 üzerinden 13-14 alacak kadar muhteşem. Bu "efsanevi" kelimesini şu yüzden kullandım, 21 ayda 59 maçın sadece 3'ünde forma giymişti, Şenol Güneş gelene kadar. Trabzonspor kalesinde iken, ligde sadece 1 maçta 2 gol, 1 maçta da 3 gol yedi. Gelelim yeni sezonuna Onur'un. Kaleciler için iyi maç çıkartmaları kadar, formda kalmaları da önemli. Onur, bu sezon haftasonundan haftasonuna maçlar yaptığı için, hata yapacağı maç sayısı da az oldu. Şenol Güneş'in kalecisi olmak da çok çok büyük bir artı. En büyük hatalarını da ilk kez giydiği A Milli Takım forması ile yaptı ki, ilk maçtan dolayı pek bir şey diyemiyorum. Anfield Road'da da muhteşem bir performansı ve kurtardığı bir penaltı var. 10 gol yedi bu sezon. 3'ünü kaybettikleri Manisaspor maçında, 2'sini kazandıkları Fenerbahçe maçında yedi. Kalan 5 golü yediği maçları da Trabzonspor kazandı. Sivasspor maçında yediği golde de kendisine faul vardı mesela. Neyse, Onur kalecilik bakımından ilk adayımız.



2- Volkan Demirel; Olmazsa olmaz adayımız Volkan. Geçtiğimiz sezonun son 10 haftasında sadece 1 gol yemiş bir kaleciden bahsediyoruz burada. O yediği golün de başarısız bir Burak Yılmaz orta girişimi olduğunu da belirtmeliyiz. Beşiktaş maçında, her ne kadar şuttan önce bir kazı çalışması yaşanmış olsa da Bobo'nun penaltısını kurtarması ile ligin kaderini değiştirmesi çok değerli idi. Kalede duruşu ve ifadesi, tedirgin olduğu anlarda bile vücut dili onun bu gerginliğini asla yansıtmıyor. Mesela baskı yedikleri anlarda Volkan'ın tedirgin olduğunu, yiyeceğiz herhalde fikirlerini göremiyoruz. Gördüğümüz tek şey, bu değil, bunun gibi 15 tane gelse hepsini uçarak çıkartırım, sakızımı da çiğnerim, gerekirse ezeli rakibimin sahasında popomla da kurtarırım ifadesi. Bu hareketlerini de önünde bulunan defans oyuncuları ve rakip futbolcular için psikolojik anlamda çok önemli. Gelelim, bu sezonuna. Önünde Selçuk Şahin de oynadı, Yobo da. Bir kaleci açısından, önünde oynayan stoperlerin bu denli değişmesi uyum açısından felaket demektir. Yobo - Lugano, Bilica - Lugano, Yobo - Bilica, Bekir - Lugano, Bekir - Yobo gibi bir çok değişim yaşadı Fenerbahçe defansının göbeği. İlhan Eker'i de eklemeliyiz bu değişimlere. Ankaragücü deplasmanında 60 dakika top gelmediğinden iyice soğumuş olacak ki, komik goller yedi. Paok maçlarında da ayağı sakat olduğu için diğer ayağını kullanmak zorunda olduğu maçlardı. 21 gol yedi Fenerbahçe. Zaman zaman yerini Mert Günok'a, kupada da Serkan Kırıntılı'ya bırakmış olsa da Volkan Demirel, iyidir.




3- Zydrunas Karcemarskas; Öyle bir ismi var ki, buradan çıkıp Lavrinovic kardeşleri de yanına alıp Slovenya'ya karşı alan savunmasına karşı içeriden hücum edecekmiş gibi geliyor bana. Adı olup, kendi olmayan kalecilerden değil. Tam tersine kalede sağlam duran kalecilerden. Jose Coucerio'nun Gaziantep'e bıraktığı bir hediye diyebiliriz. Bonservis bedelsiz getirmiştir. Gaziantepspor'lu taraftarların internet aleminde toplandığı ve fikirlerini paylaştığı internet sitelerinde Karce için yapılan yorumlar, "bırakırlarsa Antep'i desteklemeyi bırakırım bu sene"'den başlıyor, "uzun süre sonra kalemizde kaleci var"a kadar gidiyor. Performansına gelirsek, bu sezon kalesini koruduğu Gaziantepspor 15 gol yedi. Daha doğrusu 12. 3 adet hükmen. 3'ünü Trabzonspor maçında yedi ki, o maçta da kalede olmasa muhtemelen Gaziantepspor 6-7 tane yerdi, 2'şer tane de Konyaspor ve Manisaspor maçında yedi, Manisaspor maçında da Gaziantep maçı 9 kişi bitirmişti. Kalan 13 maçta 5 gol gibi bir istatistiği var. Litvanya Milli Takımı'nın kalecisi. Milli maçta Milan Baros'un penaltısını kurtarmıştı aynı zamanda. Türkiye'deki en iyi yabancı kaleci diyebiliriz rahatlıkla kendisine. Şahsen, Onur'un bırakılmayacağını düşünürsek, Galatasaray'da görmek istediğim kalecidir...


Simao Sabrosa Beşiktaş'ta!




Bizimkilerden önce Atletico Madrid'in Resmi Sitesi açıkladı. Yarın İspanya saati ile 12.30'da bir basın toplantısı ile Madrid'e veda ediyor Simao. Hayırlı olsun diyelim. Teknik yazılar falan yazılır. Aklıma gelen tek şey Quaresma'nın artık sağ kanatta oynayacağı ve orada daha etkili olacağı. Simao önemli oyuncu Güntekin.

Ben Geldim!

Evet, sevgili Onur, yani Busker kişisi, "yazar mısın" dedi, "hemmen" dedim; bu kadar. Pek de güzel şeyler yazmış hakkımda, çok duygulandım. Neyse, başlayalım bakalım, hayırlı uğurlu olsun.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Yeni Yazar

Bu bloga en son yazı yazdığımda ondokuzuncu yüzyıldaydık ve George Best fenomeni olanlar sadece United taraftarlarıydı ve onlar da o kadar marjinal değillerdi. Tabii en azından Best' i 90' dakika izleyebiliyorlardı... O süreden bu yana ben ev taşıdım, sonra işe girdim, sonra okulda kafayı yedim ve yine ev taşıdım. Allah izin verirse, ve Sabri orta kesmeyi öğrenebilirse (o kadar demode kaldım ki hala Sabri şakaları yapabiliyorum) evime bir TV, bir TV sehpası ve bir de Lig TV almayı düşünüyorum. İşte o zaman çılgın Can Kozanoğlu alıntıları bile yapabilirim. Neyse mevzuumuz bu değil...


Bu yeni yazar ablamız Dicle' yi pek bi severim, (bu kişi abla olunca hemen aklıma futbol yazarlarının ne kadar abazan olabilecekleri de gelmedi değil) hayatımda çok az "akıllı" dediğim insan vardır; ki kendisi de bu insanların en özellerindendir. Neyse hadi bakalım hayırlı olsun...

bu arada Arda' da buradaymış. Kutlama filan duyunca tabii...


(Ayrıca transferini filan bendeniz yapmış olmama rağmen, hiç bayrak öptürme, okey işareti yaptırma şakası yapmadım)

Tatilden Gol Atanlar Var







Beşiktaş 3-2 Konya Torku Şekerspor
10' Aurelio
45' Noel Tatilindeki Guti

Gerisini boş ver. Guti o kartı gördüğü andan itibaren Lig TV'nin "edi ile büdü"sü spiker kardeşleri için bu maçta oynasın istemiştim. Anında bok atmaya başladılar. Hafta içi idmanları özellikle bu lavuklar için takip ettim. Hepsinde de vardı Guti. Bu maçta oynaması üstüne krema derken, attığı golle kremanın üstüne mum dikti.

Reis adamsın, şu beş para etmez ağız ishallerine karşı bize bu hazzı yaşattığın için teşekkürler.

Gelelim görsele. Forza'da Gürkan Menteş hazırlamış. T-shirt olarak basılması konuşuluyor zaten. Zevkle alırız. Mükemmel!

başlığın isim babası alzindaroof başkan. eheh. adam haklı beyler.

22.12.1959 | Dayı!





22 Aralık 1959 / Augsburg
22 Aralık 2010 / İstanbul
ve umarım daha fazlası
...

İyi ki doğdun Dayı!

21 Aralık 2010 Salı

Alex'siz 4-3-3, Alex'li 4-3-1-2


İsmet Badem'in, Murat Murathanoğlu ile Efes maçlarını anlatırken, Kerem Tunçeri ve Ender Arslan'dan dolayı basketbol fikriyatıma empoze ettiği tek bir cümle vardır; "Basketbolda oyun kurucun kadar konuşursun, oyun kurucun iyiyse şarkı bile söylersin." Tamam, futbolun basketboldan farklı olduğunu ve bu cümlenin dünya üzerinde artık geçerliliğini en azından 10 numara dediğimiz mevkii için yitirdiğini söyleyebiliriz ama yeni mevkiinin de bütün bir orta saha hattı olduğunu söyleyebiliriz aynı zamanda.

Fenerbahçe'nin sahaya çıktığı ilk 11 ve oynadığı rakibin kağıt üzerinde anlamı şuydu; "elimizi kolumuzu sallaya sallaya yeneriz". Ama o kağıt üzeri, saha üzerinde işlemedi. Çünkü, Fenerbahçe'nin sahaya çıkan ilk 11'inin orta sahası Baroni - Selçuk ve Gökay 3'lüsünden oluşunca, bu 3'lünün de hücuma katkısı toplamda 1 etmeyince, üstüne üstlük rehavet ve "ne işimiz var burada hem bu formalar da ne ayak" cümleleri ile birleşince kaleden 40 m uzakta ve sürekli sağ kanat bindirmesi yapan bir 4'lü blok, arada "birbirimize benzeriz biz" sloganı ile hareket eden 3'lü bir hat ve onun önünde de bireysel yetenekler ile tehlike yaratmaya çalışan bir 3'lü blok oldu. Orta 3'lüsü o kadar yaratıcılıktan uzak bir hattı ki Fenerbahçe'nin kadrosu, yedikleri gollerden sonra "tepki süresi" dediğimiz 5'er dakikalık periyotlar olmasa, yediklerini çıkartmaları zor olurdu. Oldu da. 3'ten sonra oldu.

3'ten sonra bir 4-3-1-2 kaldı sahada. Mehmet Demirkol'un ısrarla direttiği ve görmek istediği, bana göre anlamsız ve anlamsızlığı ölçütünde gereksiz, Alex - Niang - Semih 3'lüsünün arkasında yine bu 3'lü kalınca, üstüne kanattan bu sistem gereği Stoch'un çıkartılıp, yine bu sistemden feragat etmek uğruna 5 dakika sonra 1 sene sonra formasına kavuşan "gölge çalımcısı" Uğur Boral'ın oyuna girmesi Fenerbahçe adına maçı sadece görünüşte bir çabalamaya itti. Ne Alex oyuna girdikten sonra Semih'e attığı pas dışında sahada göründü, ne de Fenerbahçe bir hücum gerçekleştirebildi bu 4-3-1-2 ile.

Fenerbahçe orta sahası bu maçla artık yüksek ses ile haykırmıştır ki, Emre Belözoğlu olmadan bir hiçtir. Mehmet Topuz da bu bölgede oynayanlara dahildir. Sonuç olarak, Ankaragücü 3 maçtan 4 puan alırsa, Bucaspor da kalan 2 maçından 1 puan çıkartırsa Fenerbahçe gruptan elenecek. Ama oyun olarak da ne Alex'siz 4-3-3, ne de Alex'li 4-3-1-2 bu orta sahalarla ne de elde olan orta sahalarla zor yürür. Ne varsa Alex'te var...

Tefo


- Mayıs 2010. Tevfik hoşlanıyor benden. Burdaki en uyumsuz insan o. Anadolulu, cahil, neredeyse hiç bir iyi özelliğini geliştirmemiş. Ekibin casusu, ekibin katili. Sürekli bana bakıyor. Korkutuyor beni, ama buradaki zayıf halka o. Çok ezik. ona güven verirsem, sevgi verirsem, en kolay onu kendi tarafıma çekebilirim. Başladım bile, bir haftaya aşık olur bana.

- Ne bi haftası be..

Ah be Tefo'm. Ah ulan... İnsan bu kadar sev... Neyse.

kişisel not: eskiden Lost yazardım. Arada böyle Ezel karalamalı. Sonu benzemesin. Dinimiz amin.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Uzay Takımının Hikayesi


Belki bu blog'da, belki de daha önce başka kaynaklarda bir fotoğraf görmüşsünüzdür. Uzay Takımı Beşiktaş adında. Recep Çetin ve Sinan Engin'in de ilk dikkatinizi çeken insanlar olduğunu da farketmişsinizdir. Üstte en sağdaki bıyıklının Samet Aybaba olduğunu ve Ziya Doğan'ın saçlı halini görememişsinizdir de. Hikayesi ne bu fotoğrafın şeklinde bir yorum alınca araştırayım istedim. Önüme çıkacak olan sonucun, muhtemelen önüne geleni silip süpüren Beşiktaş temalı bir fotoğraf olmasını bekliyordum ki, Uzay Takımı kelimesinin bile aslında yanlış bir ifade olduğunu anladım. İşte o Uzay Takımı'nın hikayesi.

Tarih 26 Nisan 1986. Sovyetler Birliği'nde Çernobil Nükleer Santrali'nde bir patlama yaşanıyor, insan hatasından kaynaklanan. Patlama sonrasında onbinlerce insan hayatını kaybediyor, onbinlerce insan da radyasyona maruz kalıyor. Hiroşima ve Nagazaki'den bile daha şiddetli deniyor, 2016'dan önce etkisi geçmeyecek deniyor... Etkisi bitmiyor, nükleer serpintinin etkisi Sovyetler Birliği'nin dışında, Karadeniz'in çevresindeki bir çok bölgeyi etkiliyor. Ülkemizde bakan, sorun yok diyerek radyasyonlu çayları için diyor, Edirne'de kavun karpuz'dan verim alınamıyor, kavruluyor. İşte o Çernobil Nükleer Santrali, Sovyetler Birliği Toprakları içerisinde yer alan Ukrayna'nın Kiev kentinde yer alıyor.

Yıl 1987. Aylardan Ocak. Aralık'ın ortasından itibaren Milliyet Gazetesi piyangoya başlıyor. Piyango'nun amacı şu; Beşiktaş'ın rakibini bilene, Beşiktaş kafilesi ile beraber, tüm masrafları Milliyet Gazetesi tarafından ödenecek olan bu deplasmana gitme, üzerine de 300 dolar hediye. 7 rakip var. Dinamo Kiev. Real Madrid. Kızılyıldız. Porto. Bayern Münih. Anderlecht. Brondby. Bilene ödül bu. Rakip belli oluyor Ocak ayında. Dinamo Kiev. Çernobil'den 8 ay sonra Beşiktaş, Kiev adını duyuyor.



Kiev'in o zamanlardaki teknik direktörü, şimdilerin efsanevi teknik direktörü Valeriy Vasylyovych Lobanovskyi. Şimdilerde Dinamo Kiev'in stadının adı olarak kulaklarınıza çalınmıştır belki de. Önünde heykeli vardır şimdilerde. 1975'te Kupa Galipleri Kupası'nı Sovyetler Birliği'ne kazandırmış hoca. Sovyetler Birliği'nin ilk uluslararası kupası bu. Bir nevi efsane.

6 Ocak 1987 günü, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek final kuraları için Lobanovskyi'yi buluyor gazeteciler. Ivan Drago'nun hocası gibi bir ifade ile pozunu vermiş, altına da kurada Beşiktaş çıkarsa diye yorumu yapmış Lobanovskyi; "Beşiktaş çantada keklik. Onlarla eşleşirsek, yarı final garanti."



Beşiktaş'lılar da Kiev eşleşmesinden sonra "Radyasyon Bölgesinden Asrın Takımı" olan Dinamo Kiev'e hazır olduklarını belirtmek için bu pozu veriyor. Samet Aybaba, Ziya Doğan, Sinan Engin, Feyyaz Uçar, Ali Gültiken, Ulvi Güveneroğlu, Rıza Çalımbay; "yorum yok" diyor sadece. Sadece Metin Tekin; "bunlar golleri önler mi acaba" diyor. Haberlerin yorumlarında 20.yüzyıla yakıştırılamayan, 21.yüzyılın futbolunu oynayan nükleer takım olarak bahsediliyor Dinamo Kiev'den. Hugo Sanchez bile çekiniyor Kiev'den, o zaman. Beşiktaş'ın hocası Militunovic mi çekinmeyecek.

Beşiktaş için bu maçta gereken destekler veriliyor ülke futbolu tarafından. Kiev maçıyla aynı tarihe denk gelen Milli Takım'ın mücadelesinden bütün Beşiktaş'lılar çıkartılıyor. Beşiktaş çim sahada çalışmak istiyor Kiev'e karşı. Fenerbahçe'den rica ediyor. Fenerbahçe izin vermiyor çim sahaya. Daha doğrusu veremiyor. Çünkü, öyle bir kar yağışı var ki, çim felan yok. Her taraf kar. Jupp Derwall'in isteği ile "çim"e kavuşan Florya'ya geliyor Beşiktaş. Galatasaray izini veriyor. Samet Aybaba ve Rıza Çalımbay, hayranlıklarını ve şaşkınlıklarını "10 senedir Beşiktaş'tayım böyle çim saha görmedim. Bizde de keşke böyle bir çim saha olsa. İnsanın sahadan ayrılası gelmiyor, top attığımız yere gidiyor, istediğimizi yapabiliyoruz, keşke böyle bir sahamız olsaydı belki de daha teknik oynayabilirdik" diyerek ifade ediyorlar. Dereağzı'nda kar temizlenince de bu kez Fenerbahçe'ye misafir oluyor Beşiktaş takımı.

Maç tarihi geliyor. Maç iptal. Tipi var. Başka bir tarihe erteleniyor. Ligler bile erteleniyor. Manşet var "Ali Sami Yen'de 10 bin ton kar var" diye. Maç tekrar iptal. Tekrar oynanmak isteniyor. Tekrar iptal. Uefa ultimatomu veriyor. Ya temizlersiniz ya da başka bir yerde oynatırız. 3 kez iptalden sonra başka bir yerde oynansın deniyor. İzmir'e veriliyor maç. Dinamo da İzmir'de yürüye yürüye 5 tane atıyor Beşiktaş'a, 17.dakikadan 61.dakikaya kadar. Rövanşında da elbiseler işe yaramamış olacak ki, 2-0 Kiev yine kazanıyor.

Kiev, daha sonra Porto'ya eleniyor, Porto o sene kupayı kazanıyordu. Bizde de her zamanki, "futbolumuz bu kadar, sağlık olsun" muhabbetleri oluyordu. Beşiktaş'ta sattığı ama oynatamadığı maçın biletlerinin zararını taraftarlarına geri ödüyordu...

Yani, uzay takımı diye bakıp gülümsediğimiz takım, aslında bir acı hikayenin küçük bir parçasından başka bir şey değil...

ek: Recep Çetin, bu kadroda yok. Böyle bir resmin içerisine dahil ettim kendisini nedense. Hep o röveşata yüzünden. Kadro yorumda verildiği şekilde üsttekiler ziya, ulvi ,ali, kadir, gökhan, metin, samet (k), alttakiler sinan, rıza, feyyaz, fikret.

19 Aralık 2010 Pazar

Helal Olsun Cana !


Lorik Cana'yı geldiğinden beri bir şeye benzetemeyen, gönderilmesi gerektiğine inananlara karşı neler söylesem az. Mesela ismini dahi anmaktan imtina ettiğim bir yorumcunun "2.lig topçusu" cümlesini her duyduğumda "sen futbolu bıraktığında Premier Lig'de mi oynuyordun, 2.ligde mi" diye haykırıyorum, belki duyar diye. Her neyse.

Cana'yı statta canlı izlediğimde de ekran başında izlediğimde de oyununa duyduğum hayranlık kat kat arttı. Kestiği atağın sayısını istatistiklerini bir yazsalar, kayıp tereyağından kıl çeker gibi aldığı topları bir görseler, ki görüyorlardır muhtemelen, Cana'yı çok farklı değerlendirecek herkes. Manisa maçında Cana'nın Murat Erdoğan'ı karşılayamadığı ilk pozisyon gol olan pozisyondur diyeyim ben size sadece. Konyaspor maçına gelelim. Bugün O'nun açısından nispeten rahat gibi görünen ama ileride "ha düştü ha düşecek" diyerek izlediğimiz ve ayağını yerden kaldıramayan ama mucizevi bir pas atan Hakan Balta'nın yerine de iş yapınca, 60'tan sonrası biraz zor geçti. Golden sonra Anıl'ın yanına gidip yaptığı hareket ise Cana'ya yakışırdı. Koştu, gol sevincini yaşayan Anıl'ı tebrik etti ve golün yaratıcılarını göstererek onlara teşekkür etmesini istedi. Üstüne son dakikada, pozisyonla alakası yok iken, son düdüğe belki de 3 saniye var iken, 90 dakika boyunca habire vurup, üstüne üste çıkmaya çalışan Kere - Emre Toraman - Hakan Aslantaş grubundan birisinin yine aynı şeyi yapmaya çalıştığını görünce, bu kez gidip kendi ifadesini aldı. Bu sene gördüğü de ilk kırmızı kart oldu maalesef. Önemli değil, kupa maçları var.

Fotoğrafın da hikayesini anlatayım. Marsilya, Bordeaux ile sezon öncesi bir kasabada hazırlık maçı yapıyor. Maçta da Samir Nasri aldığı darbe ile sakatlanıyor. Sağlık ekibi, sedye, ambulans felan hak getire. Dedim ya hazırlık maçı. Nasri'nin kalkamayacağını görünce, kaldırılamayacağını da görünce kucaklıyor Kaptan Lorik Cana. Kaldırıyor ve saha kenarına kadar taşıyıp bırakıyor Cana. Nasri de acısını sarılarak hafifletmeye çalışıyor ve bu görüntü ortaya çıkıyor. Kenara geldikten bir süre sonra da sedye geliyor ancak. Cana budur ! Hatta daha fazlasıdır.

Zidane vs Sergen





"Guti is the only player you can never stop, not because he is stronger or faster than you, but because he is smarter."
Zinedine Zidane


"Guti’yi yıldız oyuncu diye getirdiler. Hiç beğenmiyorum. 35 yaşındaki adamı yıldız oyuncu diye lanse edersen, işler yürümez. Hiçbir zaman Kenan İmirzalıoğlu, Erkan Petekkaya olmadı, hep yan roldeydi. Real Madrid’ de de, Zidane’ın, Ronaldo’nun yanında sırıtmadı. Guti’ye tek başına sorumluluk ver, kesin mantarlar! Onun verdiği pasları gözlerimi bağlasan atarım."
Sergen Yalçın


Guti'yi alınca Sergen'i göndermiş olsa yönetim anlarım. Ama bu ne kıskançlık mnkym?

yeter lan, daha Sergen hakkında bir şey yollamam bloga. fotoğraf da Sami Yen deplasmanından. tam arşivlik. çalınız.

Siz Uzay Takımı Görmemişsiniz


Sahalarda Görmek İstediğimiz Hareketler


Galatasaray Erkek Basketbol Takımı, Bornova Belediyesi ile karşılaşıyor. Oyunun bitmesine 6.30 var. Bornova Belediye'li bir basketbolcu sakat ayağını son kez bir daha zorluyor ve sekmeye başlayıp, yere yatıyor. Galatasaray taraftarı "oooh oooh" adlı utanç tezahüratını tam yapmaya başlamış iken, Oktay Mahmuti hemen arkasını dönüyor, o sert ifadesi ile taraftara susun işaretini yapıyor ve hemen peşinden alkışlamaları yönünde bir hareket yapıyor. Taraftar da Oktay Mahmuti'nin dediğini hemen uyguluyor ve sakatlanan basketbolcu sahayı arkadaşlarının kolları arasında terk ederken, taraftarlar tarafından, biraz zor olsa da, alkışlanıyor.

Inter, Mazembe'yi 3-0 yenmiş. Tören, madalyalar felan derken, sahada yılların bir telini bile ağartıp dökemediği fırça saçları ve jilet gibi duruşu ile Luis Figo var. Mazembe'li futbolculardan 1-2 tanesi hemen Figo'nun yanına gidiyorlar. Ellerinde de dijital bir makine. İzin istiyorlar. Figo da "tamam" diyor. Sanıyor ki, 1-2 tanesi çekilip bırakacak. Takımın yarısı Figo'nun yanına sırayla geliyor. Kimisi tek, kimisi 4'er 5'erli gruplarla Figo ile fotoğraf karesinde bulunuyorlar. Figo da ilk fotoğraftan sonra sürekli olarak yanına gidip gelenleri görüyor, içten içe gülüyor ama o duruşunu da hiç bozmuyor.

Espanyol - Barça. Katalunya derbisi. Dakika 21. Birden herkes pozisyonu bırakıp çılgınca alkışa başlıyor. Duran top felan hikaye. Herkes 21 numaralı formanın sahibi Dani Jarque'yi anıyor o dakikada. 1 dakika boyunca top nerede olursa olsun, pozisyon ne olursa olsun, alkış sürüyor.

Yine Espanyol - Barça. Iniesta oyundan çıkıyor. Herkes yine aynı şekilde ayağa kalkmış Iniesta'yı alkışlıyor. Çünkü, Jarque'yi Dünya Kupası finalinde andığı için, Iniesta'nın belki de Chelsea'ye attığı gol kadar değerli olan, futbolculuk kariyerinin en önemli golünde O'nu hatırladığı için alkışlıyorlar. Yerine giren Keita'yı da yuhalıyorlar tabii.

Unutmadan yazayım. Alex de Souza. Yanına, önüne, arkasına felan tanım yapmaya felan gerek yok...

Şimdi size Mehmet Topuz'un yumruğunu göz göre göre umursamayan, "bir ona çalmadım bir de buna çalmadım o zaman dengeledim" diyen hakemi, Ankaragücü'nün yönetimini, Galatasaray'ın kötü durumunu, içinde bulunduğum berbat durumu ve uyumadığım geceleri, çok makyaj yapmanın çok güzel bir kızı Aysel Gürel'e çevirdiğini yazardım da ne gereği var can sıkıntısının. Hayatın içinde güzel yanlar da var. Tebessüm ettiren anlar var. Yaşayın ve bir kızı seviyorsanız hemen evlenmeye bakın. Sevin, sevilin, sevişin, koklaşın.