26 Eylül 2009 Cumartesi

Premier Lig / Tottenham




Man U ve Chelsea maçlarından sonra sahasında taraftarının gönlünü aldı Tottenham.

Burnley'i 5-0 yendiler.

Robbie Keane 4 golle maçın yıldızı oldu. Adamımsın be!

Chelsea'nin puan kaybettiği (Wigan deplasmanında 3-1 yenildiler) haftada gelmesi gereken galibiyet gelmiş oldu. Zirve, Stoke'u deplasmanda 2-0 deviren Manchester'ın oluyor averajla. Averaj farkıyla Tottenham'ın önünde Hull City'i 6-1 geçen Liverpool var. Aston Villa, Blackburn deplasmanında 2-1 kaybetti ve arkada kaldı bu hafta. City evinde West Ham'ı konuk ediyor. O maçta Man City'nin puan kaybetmesi ya da 3 farklı kazanamaması durumunda dördüncülük koltuğuna oturuyoruz.

Hoşgeldin Telegol! (+16)




Serhat Ulueren önderliğinde bir "yazılı" basın komedisi daha her gün bayilerde yerini almaya başladı. Allah böyle büyükleri başımızdan eksik etmesin. Mazallah habersiz kalırız spor camiasından."At yalanı, seveyim inananı" tarzı haberleriyle alışkın olmadığımız (!) gazetecilik anlayışlarıyla, biz Golsüz Eşitlik ailesi olarak "HOŞGELDİN TELEGOL" diyoruz.

+16 da bu görselde saklı. Kardeşlerimiz kötü etkilenmesin diye +16 diye uyardık, yoksa bizim memlekette g.te g.t derler!




Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda nadir bulunan, dürüst ve işini layıkıyla yapan basın mesuplarından özür diliyorum.

25 Eylül 2009 Cuma

Yorumcu Türk Teknik Direktörlerinin Rijkaard ile İmtihanı


Düşünsenize bir adam geliyor, bir takımın kimyasını tamamen değiştiriyor, antremana ayak bastığı ilk andaki hareketlerinden, son maçına kadar her saniyesi ile pozitif gündemde. Futbol programlarına bakıyorsun, 1 sene önce "neresinden tutup yerin dibine soksam" diye aranan bir takımdan, el sürdürülmeyen bir takıma. Teknik direktörün olmadığı kalabalık spor programlarında vaziyet bu. Neyse durum onu söylüyorlar. Skorlardandır belki, 1-2 kötü sonuçta görmeli iç yüzünü aynı kişilerin. Gelelim asıl mevzuuya. Teknik direktörlü programlara.

Programda, teknik direktör yanında, "Rijkaard şöyle yaptı, böyle yaptı" denmesi pek bir bozuyor kendilerini haliyle. 2 ay önce gelip, yıllardır alışılmış teknik direktörlük kalıplarına ters bir adam olunca, bir de bunun aşırı övülmesini zor kaldırıyorlar veya kaldıramıyorlar. Mesela; Rijkaard ve Neeskens arasındaki teknik direktör - yardımcı ilişkisinin övülmesine Güvenç Kurtar isyan etmişti. "Bunda ne var?" demesinin ardından kendisine yöneltilen, "peki sizin yardımcınız aynısını sizin yanınızda yapabilir mi? veya yaptığında hiçbirşey yapmadığınız oldu mu? sorusunu gevelemişti sadece. Ters bir adam. Görmediğimiz bir tarz çünkü.

Asıl bomba ise Erdoğan "The Lincoln Hunter" Arıca. "Bana Rijkaard'ın başarısını gösterin. Barcelona hariç. Guardiola ilk senesinde daha iyiydi ondan. Barça hariç bir başarısını söyleyin. Kim istemiş de gitmemiş" Bir başarıyı, şu hariç bu hariç diye değerlendirmek ne komik yahu! Lincoln kovalamak hariç Erdoğan Arıca ne peki insanların gözünde? Milan'a gitmemesini de bilmiyor boş geçen döneminde Rijkaard'ın. İtalya'ya 28 penaltı kaçırıp, finalden olmasını da. Barcelona'nın Valencia'ya 90.dakikada Rivaldo röveşatası ile 4.sıraya çıkıp Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynamaya hak kazanmasına doyasıya sevinmekten, 3 sene sonra Şampiyonluklar hariç diğer derecelerin başarısız sayılmasının gelişimi ve değişimi bile Türkiye'deki bir şampiyonluktan çok daha ötedir. Bırakın Barça'nın başarılarını da adam bize Messi'yi sundu yahu. Gio Dos Santos'un onun zamanında nerelerde olduğu, şimdi nerelerde olduğu ise daha ayrı.

Sabri'yi bile adam ediyor yahu adam. Türk futbolunu 2 cümlede bu kadar güzel özetlemiş olması yeterli aslında. Zor iş haliyle. Ben tek siz hepiniz modunda.

Egemen'in üçlemesi

'' çünkü onun üçlemesi demek; tapınmak demektir, kutsal kitap demektir''

'' ... Maddi varlıklar dünyasının son bulup gayb alemin başladığı noktada. Rabbin meleği belirdi. Şeffaf kanatlarıyla. Çok güçlü ve güzel görünümlü biri ve doğruldu o en yüksek ufukta iken. Bir başka inişini de gördü onun Allah'tan gelen nur yüküyle. Ve bahşedildi bahşedilecek olan. İlk yağmurlar vaktinde bordo yağmur sağnaklarıyla birlikte Rabbin meleği belirdi. Şeffaf kanatlarıyla. Çok güçlü biri ve güzel görünümlü ve doğruldu o en yüksek ufukta iken. Mavi renginde ince bir şerit takip ediyordu onu. Olacak olanı oldurması için... ''

Memnuniyetsiz yüzler toplaşıyordu. Sessizce toplaşıp fısıldaşıyorlardı. Toplaşıp: Broos'un ipi çekilmeli diyorlardı bu akşamüzeri. Oysa Broos kurtulacak diyordu Renaud ve karadeniz sislerinde geziniyordu. GÜNEŞ VE PATLAMA! 13.Eylül. 2009'un akşamüzeri İstanbul Olimpiyat Stadyumunda İBBspor'un Trabzonspor'a karşı oynadığı maç: 1-6 tamamlanıyordu. O akşamüzerinden önce bunu işaret eden hiçbir şey yoktu ve o akşamüzeri az rastlanan beklenmedik bir şey daha oluyordu. Trabzonspor'un altı golunden üçünü bir savunmacı kaydediyordu. Egemen'in üçlemesi.

Bu gollerin ilk ikisi kararlı ve huşunetle gelinip kudretli ve tartışmasız kafa vuruşlarıyla tamamlanan tipik savunmacı gollerindendi. Orta, koşu ve gol: Egemen'in üçlemesi. Rakip savunmanın adam, alan paylaşımı hatalarından sözetmek mümkün de koca cüsseyile üzerinize doğru gelen Egemen'in önü çıkabilmek orada durabilmek her zaman cesaret edilebilecek şey değil. Ama o üçüncüsü, üçüncü! nerdeyse Zlatan'vari ! Biraz daha hantal biraz daha beceriksizcesi! س و س ve biraz da tavşan hikayesi burdayım ve burdayım da! kelimenin tüm karşılıklarında 'ağır' bu adamın o nahiyede o kalabalığın içinde o kadar çabuk düşünüp o hantal bacakları o kadar hızlı hareket ettirmesinin ancak onun golden sonra işaret/ şahadet parmağını kaldırarak göge bakmasıyla açıklayabiliyorum: böylelikle gögün üçlemesi tamamlanıyordu ve vahdaniyet. Egemen'in üçlemesi!

Egemen'in fotoğrafı

Egemen'in fotografı üzerine düşünmek cezbedici bir o kadar bereketli. Sahadaki Egemen imgesi ise düpedüz nostaljik. Nostalji soylu bir his pekala devrimci bile olabilir. Geçmişiyle münasebeti gayet sakat bir ülkede Egemen ayrık bir tip. Onu seyretmekte bir müze duygusu var! Eksik olmayan sakalı, uzun saçları, güçlü, hantal yapısıyla 70'lerin muhteşem Trabzonspor takımından fırlmamış gibi. Egemen'in imgesi üzerine düşünmek Trabzonlular için neyin yanlış yapıldığı, neyin bir daha yapılamayacağına, neyin tekrar -ama yeniden- nasıl yapılabileceğine dair bir takım fikirler verebilir. Dedik ya nostalji unsuru Egemen. Nostalji: Geçmişle münasebet sıhhatli kurulabildiğinde ve muhasebe doğru yapıldığında pekala devrimci bir hisse de dönüşebilir. Bizans'ı alt edebilmiş yeğane anadolu takımı olan 70'lerin Trabzonspor'u da öyle değil miydi?

3 kasım 1982 Balıkesir doğumlu -hani insan Fatsa'lı olsaydı ya diye gönül geçirmiyor değil.- 1999'da Balıkesirspor'da zaten futbola da orda başlıyor.2000'de Kartalspor'da 2001'de Bursaspor'da hızlı bir şekilde yükseliyor. Ancak sivil düzeydeki bu hızlı yükselişi kamu düzeyinde bir karşılık bulamıyor ''milli'' takım seçicilerinin ilgisine onsekiz yaş altı için 2, ondokuz ya altı için 6, yirmibir yaş altı için 4 kez mazhar olabiliyor. A takım içinse hiç davet alamıyor. Bursaspor için altı sezonda 155 karşılaşmada oynuyor ve sadece 5 gol kaydına muaffak olabiliyor zaten bütün bir kariyeri boyunca 3'ü bir maçta olmak üzere sadece 9 gole ismini yazdırabiliyor. 2008 yazında zahire toptancısı gibi alım yapan Trabzonspor'da Song'la beraber iş tutmaya başlıyorlar. 2009 yazından itibarende kulubten son firar eden Trabzonlu, Hüseyin'in boşaltığı kaptanlık görevini ifa ediyor. İfa ediyor zira Avni Aker'de bu biraz da ödenmesi gereken bir bedel.

Her ne kadar benim doğdugum yıl formasını çıkarmış olsa da okuduklarıma binayen galiba bir tek Terim'in dahil olmadığı Türkiye tarzı stoperlerin tipik örneği ya da Türkiye tipi stoper okulunun tipik mezunlarından. Haddimi çokca aşarak biraz teknik ayrıntıya gireyim; ne'menem şeydir bu Türkiye tipi stoper? Topla beraber alabildiğine maharetsiz, topa da rakibe de gaddar oysa ikisinin de canı var! Fundamental (temel bilgi mi demeli? ) olarak kısıtlı, boyuna posuna nazaran hava hakimiyeti zayıf, illa ki cengaver! beter markajcı. Zaman zaman ağır görünütüsünden umulmayacak kadar seri. Kimi vakit tüm kazmalığının rağmına hucumda acayip işler yapmaya kabil. - Santranın oralardan şamdel goller atmak. Bir maçta üçlemek gibi. - Ölümcül bir sakarlık yapma ihtimali her vakit baki. Her dem yüksek motivasyona muhtaç, motivasyonu ise ağır bir asabiyet, bir sinir harbi, hır-gür perverlik telakki etmiş garip bir zihniyetin evladı. Eyvallah kavgacılık savunmacılığın şanındandır da Terim'in, Özalan'ın, Korkmaz'ın vardırdıkları raddede bu kavgacılık enikonu itici oluyor ama Egemen bunun ayarını tutturabilmiş görünüyor. Öte yandan arafta biri Egemen; Ercan, Ömer Erdogan'gillerin bir seviye yukarısında Bülent, Servet'gillerin bir tık altında . Sabırsızlığıyla maruf Trabzon tribünleri bir seviye yukarı çıkabilmesini bekliyor. Umalım.

Hülasa hayatın her alanında olduğu gibi gitgide tek düzeleşen, herkesin herkese benzeştiği futbol aleminde hiç değilse saçı sakalıyla ayrık duran bir adam Egemen Korkmaz. Başka bir gözle de seyredebilecek nadir top işçilerinden.

http://www.dunyayikurtarankaleci.com/

24 Eylül 2009 Perşembe

Hoopsss, Yavaş Olun Sayın Demirören!




Beni en çok üzen taraftarımın, `Gaziantep`e başkan olsana` tezahüratı oldu!.. Bu sözler beni çok ama çok üzdü!.. Geçen sezon `en büyük başkan bizim başkan` diyorlardı!.. Sözler ve başarılar bu kadar unutulmamalı!.."

Demiş sayın Demirören...

Geçen sezon bittikten sonra bir yazımda aynen şunları yazmıştım:

Bence taraftar şampiyonluk kutlamalarında en iyisini yaptı: Alkış... Bir an "Büyük Başkan" sesleri yükselecek falan diye korktum ancak sonradan kendimden utandım. Bunca sene tanıdığım taraftardan nasıl böyle bir hareket/hakaret bekledim! Sonuçta rakip takım taraftarları bile dört gözle bekliyordu taraftarın Demirören'e şampiyonluk turundaki yaklaşımını!

Pardon sayın Yıldırım Demirören, size kim büyük başkan dedi? "Yemekli" kutlamalardaki yandaşlarınız falandır onlar. Yoksa ben kutlamalarda öyle bir "tını" duymadım.

Aynı yazıyı şöyle bitirmiştim:


Sonuçta Demirören hakkında bu zamana kadar hep kötü şeyler söyledik ancak zaferler sonucunda alkışlamak lazımdır. Ne zamana kadar mı? Eski günlere dönene kadar. Kendisinin yöneticiliğine hâlâ inancım yok. Beşiktaş, Kulüp olarak böyle bir başkanı barındırmamalı.


Sonuç olarak Demirören'in Türk Futboluna kazandırdığı en güzel şey ailesi ile tribündeki görüntüleri oldu. Belki ileride "First Lady" kavramı tüm takımlarımızda olur ve eminim ki bunun "stad atmosferi"ne büyük katkısı olacaktır. 

Yavaş olun sayın Başkan, yıllardır atıp tutuyorsunuz zaten bi' ara verin.


"Kongreyle geldim, kongreyle giderim" falan diyordunuz. Allah Beşiktaş taraftarına o günleri de gösterecek inşallah.


Malum yazının tamamı burada

Ankaraspor'un Düşürülmesi


Türkiye'de bir federasyonun yaptığı, aldığı en doğru karardı bu bakarsak. Ama o kadar yanlışlar doğurdu ki, inanılmaz. Madde madde yanlışları ve onların doğurduğu sonuçları yazayım istedim.

1- Maç Yapmayanlar: 4 maç yaptı Ankaraspor. 1 galibiyet - 2 beraberlik - 1 mağlubiyet. Bu maçta yaptıkları bütün etkiler, rakiplerine zarar oldu. Puan aldıkları tüm rakipler dışında kalanlar, 6 puanı cebine koydu. Galatasaray ise oynayıp 3 puan almasına rağmen, rakiplerine oynamadan 3 puan yazılacak olması yüzünden haksız durumunda kalıyor. Diğerleri ise puan kaybettiği için daha fecii durumdalar. Bu maçlarda rakiplerin gördüğü kartlar da cabası.

2-Fikstür: Mesela Beşiktaş'ın belki de sezonunun kurtulma anı oldu Ankaraspor. 10 gün imkan sağladı. Avrupa maçı olmasa 14 gün. 2 kupalı takımın ligden kopmasını engelliyor. Sakatlıkların iyileşmesi, dinlenme, yeni bir kamp bakımından bile muhteşem. Takım toparlanabilir yani 14 günde. Rakibine bir dezavantajı var kısacası. Sezon başındaki Ankaraspor'la deplasmanda oynasa şu karışık haliyle zorlanırdı Beşiktaş bu hafta.

3-Beşiktaş: Beşiktaş'ın avantajından daha fazla da dezavantajı var. Beşiktaş'ın fikstürde kimi takip ettiğini biliyor muydunuz? Ankaraspor. Düşünün bir takım 14 gün boyunca Beşiktaş maçına kadar maç yapmıyor. Diri ötesi diri. Kayserispor gibi. Olan Beşiktaş'a olacak. Her maçta 90 dakika iyi tempo yapan bir rakibe karşı oynayacak Beşiktaş. Derbileri ise siz düşünün. Hele içerdeyse Beşiktaş ile maçı deplasmana bile gitmiyor 3 hafta.

4-Ceza: Bir adam 22.hafta ceza alıp, 24.hafta cezasını çeker mi? Olacak bu. Bay geçilen hafta yüzünden cezası ertelenecek. Rakibi ise 23.haftada gördüğü kartın cezasını 24'te çekecek.

5-Futbolcular: Ankaraspor'lu futbolcuların 15 hafta maç performansı görmeden çalışması, transfer olamaması, çalışmıyor olması bile muhtemel. Maç başı para alanlar ise ayrı hikaye.

Peki ceza ne olabilir şu saatten sonra derseniz, madem küme düşüreceksiniz, bunu istediğiniz ölçütünde dile getirin. -30 veya -20 puan gibi cezalarla, puan silme ile lige tekrar döndürün. Maçlarını da özel incelemeler ile izleyin, hatta yayıncı kuruluşa yayınlattırın. Lig devam ediyor ama bir yerde patlayacak bu teker. Gürültü bastırılmaz derecede çoğalacak. Olan lige olacak.

Evolution of Sabri


Tarih 03.02.2009 - Galatasaray - Sivasspor - Fortis Türkiye Kupası Çeyrek Final 1.Maçı

Sabri Sarıoğlu, maç sırasındaki gerilimden ve hakem kararlarına itiraz etmekten, takımının 1.golü yemesine sebep olarak maçın 1-1 bitmesine neden oluyor. Maçta her pozisyonda gördüğü herhangi bir hakeme koşturan Sabri ile ilgili "klasik Sabri yorumları" yapılıyor.

Tarih 17.09.2009 - Panathiniakos - Galatasaray - Uefa Avrupa Ligi 1. Maçı

Sabri Sarıoğlu, sahada 6 tane hakem olmasına rağmen bir tanesine bile itiraz edilirken göze çarpmıyor. Oyununu oynuyor.

Nazar değmesin..

23 Eylül 2009 Çarşamba

Forza Parma


Ben demiyorum, Hikmet Karaman diyor. Eşofmanlarıyla hemde. Yanlız İtalya'da değil. Ankaragücü antremanında.

ek: görüntünün kalitesizliğinin kusuruna bakmayın. Gecenin bir yarısı bu kadar.

21 Eylül 2009 Pazartesi

Mustafa Denizli Anderson Görünce




Mustafa Denizli geçen haftaiçi oynanan Manchester United maçından etkilenmiş herhalde.

Anderson zamanında Porto'dan "Yeni Ronaldinho" olarak transfer edilmişti. Sir Alex Ferguson, o Ronaldinho'yu aldı, bir adet defansif yönü de olan sağlam bir orta saha oyuncusu yaratmaya başladı. Her geçen gün de oranın adamı olma yolunda ilerledi.

Zannedersem Mustafa Denizli de bu hikayeyi duydu ve ondan etkilenip Tabata'dan bir Anderson yaratmaya çalıştı. Oysa ki Anderson 20 yaşında yeni pozisyonuna geçti, Tabata ise 29 yaşında. Sonuçta ne Mustafa Denizli Alex Ferguson, Ne Tabata Anderson, ne Beşiktaş Manchester United, ne de Süper Lig Premier Lig.

Anlamak mümkün değil.

Denizli, Beşiktaş'ın başında kalır ve Tabata oranın adamı olur da büyük işler başarırsa tarih yazmış olur.

Böyle bir kumara gerek var mı? Bence yok.

Bayramdı, tatildi derken bloga uzak kalmıştık. Böyle bir dönüşle başlayalım.