10 Ekim 2009 Cumartesi

Gidememeye İyi Tarafından Bakalım



Kendi adıma söyleyim, şu zımbırtının sesini duymamak için ülke adına 2 Dünya Kupası, 3 Avrupa Şampiyonası, 12 Avrupa Basketbol Şampiyonası, 7 F1 Grand Prix'i, 1 adet de Kainat Güzellik Yarışması kaçırmaya razıyım. İyi oldu gitmemek... Yersen..

Bir de cebe harçlığı koyduk tabii. Hoş bu sadece benim için iyi ya neyse :)

Milli Takımda Teknik Kadro'nun İstifası


Aceto Balsamico'da gezinirken, Yanılmak İstiyorum yazısının son kısmı dikkatimi çekti. Hepimiz yanılmak istiyoruz neticesinde ama yazının sonundaki bir tanım aslında kağıt üzerinde ve şeklen doğru, uygulamada aslında hiç yok. Teknik Kadro'nun istifası.

Teknik Kadro kim? Fatih Terim. Metin Tekin. Oğuz Çetin. Müfit Erkasap. Hani bizi düşünen lise hocalarımızdan bazıları, hep bir hikaye anlatır ya bize, siz 1'siniz, iyi bir iş 0, evlilik 0, çocuk 0 diye ekler ekler, sonunda 1 yoksa gerisi de olmaz derler. Terim olmasa, diğer 3'ünün yüzüne bakar mı Federasyon veya Türk Basını. İstifa etseler, "neden gitti bu adamlar şimdi" derler mi? Şaşırdım diyen olur mu? Hıncal Uluç'un dediği gibi "Terim görevi bıraksa, bir tane insan evladı yerine Oğuz'u veya Metin'i önerir mi?"

Peki, hadi yardımcı bu isimler dedik, maç izleyip analiz yapıyor dedik, oynadığımız bir araba maçta bir tane zaafını bulduk mu rakibimiz dediklerimizin? İspanya'nın zaafına göre mi oynadık? Bosna'nın zaafına göre mi? Bosna'nın zaafının defansif olduğunu Saffet Sancaklı bile söyleyebilirdi. Hatta daha çok kağıt üzerinde size bilgi verebilirdi de. Peki bir takımın defansif zaafına 8 hücumcu ile saldırmanın, bizim zaafımızı tetikleyeceğini Terim tribünde 45 dakika otururken 3 tane yardımcı mı göremedi? Terim'den mi emir geldi? Yoksa yardımcılarının verdiği raporu pek önemsemeyip, kendi kurduğu sistemi mi Terim oynamak istedi?

Galatasaray; Rijkaard - Neeskens, Fenerbahçe; Koch - Daum ile maç içerisinde taktik-strateji geliştirirken, Beşiktaş'ta Denizli; sezon başında yanına yardımcı olarak Ümit Kayıhan da dahil 3 kişi daha isterken, Ulusal Takım'ımızın teknik ekibinin hem de bu kadar zayıf olması ilginç ve düşündürücü. Orta sıralara oynarsın, ne şiş yansın ne kebap'çısındır. Sorun olmaz. Ama burada oluyor. Hem de en kritik maçlarda lazım oluyor.

Peki hâlâ siz Teknik Direktör yardımcısının gol sevinci sırasında Teknik Direktör'den tokat yemesinin komik olduğunu mu düşünüyorsunuz?

ek: son cümle açılımı için buraya tıklayın.

Estonya'dan Medet Ummak


Türk futbolunun 1 senede ne kadar değiştiğini gösteren bir fotoğraf bu aslında. Üstteki resim değil. "Finali İspanya ile mi oynarız Rusya ile mi?"den "Estonya bize kıyak çeker mi?"ye gelmek. Ne kadar küçük fikirli, ne kadar plansız, ne kadar basit, ne kadar ... (3 noktayı istediğiniz kelime ile doldurun artık) Estonya, Bosna'ya çelme takacak, biz Belçika'yı yeneceğiz, peşinden hamsi ağaca çıkacak, küresel ısınma duracak, işsizlik sıfır olacak, Trabzon taraftarı sabırlı olmayı öğrenecek vs. vs. Bu kısımdakiler bir araya gelip gerçekleşirse, biz de 2010 Dünya Kupası'na gideceğiz işte. Ama vahim olan şey ise Estonya'dan medet umuyoruz! Biz ülkece Estonya'dan medet umarken, Fatih Terim'de yıllar evvel takımından "bana lazım değil, gerek yok" diye yolladığı Ceyhun Eriş'ten medet umuyor. Hem de ilk kez Milli Takım'a çağırarak. Günah çıkartmak için adeta. İşte Dünya Kupası'na gitme umudumuzun oranı bu. Daha ilginci ise Belçika'nın kaale bile alınmaması. Dick Advocaat varken hemde. Yeni bir yapılanmaya şimdiden başlayan Belçika varken.

Advocaat'ı da kaptılar. Hiddink desen Rusya bırakmaz. Şenol Güneş'i de Trabzon bekliyor. Kore'den gelirse tabii. Luce'yi felan mı getireceksiniz ki? Onu da Shakthar bırakmaz. Spaletti'yi getirin bari. O da İtalyanca biliyor. İtalya'da takım çalıştırma desen, tamam. Kellik desen mis gibi. Sakalı bile karizma.

8 Ekim 2009 Perşembe

Martin McFly - Johhny B. Goode

"Wait, you don't understand. if you don't play, there's no music. if there's no music, they don't dance. if they don't dance, they don't kiss and fall in love and i'm history!"

7 Ekim 2009 Çarşamba

Forlan Galatasaray'a İmza Attı


Fanatik haberi olunca haliyle yenmiyor. Ama kendini güzel okutturan, merak uyandıran bir haber. Hani, hayal satmak derler ya tam ondan.

Turkcell Süper Lig Yeni Puan Durumu


Hürriyet.com.tr'den alıntıdır

Eleştiriye Tahammülsüzlüğümüz (!)


Bir adam getireceksin ve o adam hakkında diyeceksin ki seni izleyen futbolseverlere; " Rijkaard'ın zamana ihtiyacı var. Barcelona'da kendisine bu şans tanındı ve başarı geldi. Galatasaray'lıların tek ihtiyacı sabır" Peşinden de diyeceksin ki; "B planı yok. Go Home Rijkaard. Galatasaray taraftarını kandıramazsın. Total futbol oynatmıyor. Çıkar Barcelona'yı ne kariyeri var."

Aslında tahammül edemediğimiz eleştiri değil. Eleştiri iyidir. Ama "eleştiri" iyidir. Karalamak değil. Karalamaya çalışmakta iyi değildir. Her takım, her oyuncu, her insan eleştirilir... Tahammülsüzlüğümüz, iki yüzlülük ve karalamak!! Dün, "Galatasaray'lı olduğumdan dolayı gurur duydum onun gelmesiyle" diyen adamın, bugün "Go Home" diye bir yerlerde program yapma çabasından, bir kanala kapağı atma hareketlerinden, gündemde kalma çabalarından dolayı karalamaya çalışmasına tahammül edemiyoruz. 34 haftalık bir fikstürde ilk 8 haftada 19 puan almış bir adamın, Uefa grup maçlarında grup lideri olan adamın tutup 8 haftada "Neden Total Futbol oynatamadı? Total futbol oynatmıyor" şeklinde eleştirilmesi de absürt yahu. Koskoca Barcelona takımı da 8 haftada mı öğrendi bu işi? Ya da yıllardır Galatasaray bu sistemin ender kullanıcılarından, Rijkaard gelmeden makine gibiydi de, bizim mi haberimiz yok? Iniesta - Xavi anne karnından mı oyunu 2 yönlü oynamayı öğrendi?

Hasbelkader gönderilip yerine başka hocalar gelse mesela;

Ferguson gelse; "Yıllardır İngiltere'den dışarı çıkmadı. Orada hazır kurulu sistemi var. Burada yapamayacağı belli"

Capello gelse; "Adam başarıya doymuş. Hem Galatasaray savunma mı oynayacak? İtalyanlar gibi oynayamaz"

Guardiola gelse; "2 senelik çaylağı getirdiniz. Hazır sisteme kondu. Ona sistemi veren Rijkaard'dı. Onu neden gönderdiniz madem hemen"

Mourinho gelse; "Avrupa'da Porto hariç ne yapmış? Chelsea - Inter felan boş"

Benitez gelse; " O rotasyonu burada yapamazsın arkadaş"

Demeyecek misiniz? Demeyecek miyiz? Eleştirilmeye karşı değiliz. İkiyüzlülüğe, karalamaya, ilk düştüğünde bir tekme de ben vurayıma karşıyız.

CT || #2

6 Ekim 2009 Salı

Daddy Cool Romantizmi


2000 yılının Nisan 6'sı idi. Galatasaray'ın kupa finali ile önündeki tek engel, hırslı, genç, geleceğin yıldızlarının kadrosu olarak gösterilen Leeds United idi. Leeds'in en önemli silahı, 10 numarası, süper solağı Harry Kewell idi. Sahaya, arkasında ellerindeki kalkanlarını kaldırmış polislerin fonunda şaşkınlıkla çıkıyordu. Reklam panolarının üzerinde koca kafalı bir çocuk, elinde topu ile maç boyunca bir kendi takımının 10 numarasını, bir rakibinin 10 numarasını izlemesi eşliğinde sahada performans gösteren Kewell, takımının 2-0 mağlup olmasını engelliyemiyordu. Bilemezdi ki, o gün taca çıkan topu kendisine atan koca kafalı çocuk yüzünden, yıllar sonra sol kanat oyunculuğından çıkıp, sağ kanata geçecekti. 2.maçta da Hagi'nin penaltısı ve Hakan'ın golünden sonra sinirlerine hakim olamayıp oyundan atılıyor ve Terim'in ifadesiyle; " Zaten o atılınca rahatladık. Maç tamamen onun atılmasıyla koptu" şeklinde evine dönüyordu. O maçta da, yıllar sonra teknik direktörü olacak adamla sürekli karşı karşıya geliyor, rakibinin kendisi gibi genç yıldız adayına yaptığı el hareketi yıllar sonra farkediliyordu.

O, Leeds'ten Liverpool'a geçiyor sakatlıklara rağmen Milan Baros ile beraber 2005'te Şampiyonlar Ligi Finaline çıkıyordu. Hep, fantezi futbolların, kurulan kadroların, sol ayakla top oynayanların, sol kanatı idi İngiltere'yi takip edenler veya etmeyenler için. 2007'de bir kez daha Şampiyonlar Ligi finali oynadı. Bu kez Kaka'ya takıldı.

2008'in yazında uzun saçlı, genç bir yönetici, belki Arda gidecek diye, belki izlediği İngitere lig maçlarından dolayı hayranlığından, belki Murat Kosova ismini güzel telaffuz ediyor diye, belki Hagi'den sonra soluyla bir adam topa vursun diye, belki sürekli oynadığı CM - FM'lerde takımına hep getirdiğinden, belki izlediği 2005 finalinin hücum hattına iç geçirdiğinden, belki de sadece Galatasaray forması yakışır bunun üzerinde diye Avustralya'lıyı getirdi. Arda Turan'ın sol kanat oynadığı zamanları saymazsak, uzun zamandır sol kanat görmeyen bünyelere, hemde safkan bir sol kanat görmek şaşkınlık verici idi. Harry Kewell'dı yahu adam. Hep ekranlarda izlediğimiz, iç geçirdiğimiz adamdı bu neticesinde.

Geldi, Almanya'da süper kupa finaline çıktı. Koştu, koştu, koştu, sıçradı, vurdu. Gol attı. Yaklaşık 10 saniye sürmedi golle buluşması yeni forması ile. Şu tabloyu gördükten sonra bir insan neden sevinmesin ki... Bir kanat oyuncusu, ters taraftan içeri kat ederek topa vuruyordu. Hemde ilk saniyelerinde bunu gol olarak yapıyordu. Peşinden, Sabri Sarıoğlu'nun yıllardır yapamadığı kanat atağını 20 dakikalık performansı ile yaparak, asistini de yapıyordu. İlk lig maçında da aynısını yapıyordu yine.

Topa vuruşu, orta keserken vücudunun aldığı şekil, top kontrolü, saha içerisindeki tavırları, ön direğe koşuları hatta Olympiakos maçında rakibe çektiği "Oooo come on, fuck off"u bile farklıydı. Tam futbolun profesyoneliydi yani her haliyle. Liverpool görüp, 2 final oynayıp, o kadar ağır sakatlığa rağmen buraya yatmaya gelmemesi bile yetiyordu aslında. Herşeyini vererek oynuyordu adam.

Hamburg gibi, Uefa kupası çeyrek finale çıkma maçında 2 maçta toplam 135 dakika stoper oynaması bile hala tüyleri diken diken eden cinstendi. Hele bu stoper oynama isteğini ilk maçta kendisi istemesi, anlatılamazdı. Galatasaray taraftarının kendisine armağanı olan Daddy Cool'da olduğu gibi "He's crazy like a fool" tam ilk maçtaki hareketiydi. Hele Sabri'nin yaptığı bir faulden sonra "Sabri bu kadar, faul yaptığı adam bu kadar, nasıl düşebilir" tarzındaki ifadesi ile bile yardırıyordu o an. Harry Kewell'ın bu yaptığını Avustralya'lılar bile şaşkınlıkla karşıladı ki, Temmuz ayında bile hala FourFourTwo Australia sayısında kapak Harry'nin Türkiye'de stoper oynaması idi.

Geldiğinden beri 1 seneyi devirdi. Oynadığı oyuna bakarsak hani Kewell değil, James olsa ilk 11'de felan düşünmezdik. Onun sahada bir şekilde var olması bile yetiyor aslında. Koskoca maç boyunca tutup adam gibi bir orta açması bile yıllardır göremediğimiz şeyi izleyen bizlere mutluluk veriyor be. Onun kanat bindirmelerini felan izlemeyi beklemiyorum. Çok çok iyi oynamasını felan da beklemiyorum. Sahaya çıkıp, işini yapsın yeter. Hatta kendi açımdan söyleyim; Galatasaray'dan gittiği zaman Galatasaray kariyeri sadece Beşiktaş maçında Milan Baros'a indirdiği toptan veya Ulrich Rame'yi emekliye ayırdığı golden ibaret olsaydı bile yine onu izlemiş olmanın verdiği keyif başka olacaktı. İşte Kewell'ın romantizmi bu belki de. Koskoca yazı, şu duyguyu açıklamak için.

Bir gün oğlum olursa, önce bu adamın Liverpool'da oynadığı 2-3 maçı izleteceğim. Peşinden Hamburg maçının 2.yarısının tamamını izleteceğim. İzlesin ki, ileride yabancı bir futbolcuya yıldız demeden önce 2 kez düşünsün.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Kamp Yerini Bulamayan Milli Takım


Türkiye A Milli Futbol Takımı. Bulamadıkları yol da, Zimbabwe civarlarında bir köy değil. Düsseldorf'tan, Venlo'ya giderken. Keisuke Honda deseymiş birisi otobüste sokaktaki adamla Venlo'yu gösterirmiş ama olmamış. 50 dakikalık yol 2 saat sürmüş. Yol nasıl bulunmuş peki? Yoldan geçen bir Hollanda'lının otobüse alınıp, yolu göstermesi ile.

F.T; Sorry, we lost the way.
V.V; Everything is something happened.
F.T; Lan, How can we go to the Venlo?
V.V; Yol on the tabela.

not: Foto ntvspor.net'ten aparılmıştır. V.V'de Venlo'lu Vatandaş.

Rastgele Harry

Hiddink'te emekli Neo gibi. Biraz sonra arkadaki gemiye uçacağım duruşu var.

CT


2400 x 3003 piksel

ek: Charlize Theron ya harbiden bu..

4 Ekim 2009 Pazar

8'de 8


Yeri geldi yürüyerek kazandılar, yeri geldi savunarak kazandılar, yeri geldi oynayarak kazandılar, yeri geldi rakiplerinin son saniyelerdeki hatalarını affetmeyerek kazandılar. Hep bir şekilde kazanmanın yolunu buldular.

8 haftada 24 puan. Çok büyük başarı. Başrolü bu adamın. Hele Galatasaray, tarihinin en iyi başlangıcını yapmışken...

Saygıdeğer (!) Basın Bunu da Yazın !!


Frank Rijkaard'ın maç sonunda yaptığı açıklama buydu aslında. Mağlubiyet hakkında; "Bireysel olarak düşünmemeliyiz. Beraber oynayıp, beraber kaybediyoruz. Sorumlu olan benim ve bu mağlubiyeti üstleniyorum" demişti maç sonrasında. Dinlemediğim için maç sonunu, netten takip ettiğim kadarı ile Rijkaard mağlubiyetin suçunu Terim'e attı gibilerinden bir imaj yaratıldı. Aslında olay sadece; "Yorgunluk, eksikler var takımda bu mu etken mağlubiyette" gibisinden bir soru idi. O da sakat olduğu için oynatılmamasını istediği halde oynatılan oyuncusundan bahsetti.

Peki sonuç ne? Rijkaard, faturayı Terim'e kesti... Yazık..

Total Bencillik


Arda Turan için, ligin ilk haftasındaki oyunu ile Galatasaray'ın oynamaya çalışacağı Total Futbol'un Galatasaray adına başrolü olacağını gösterecek demiştim. Peki ligin 8.haftasında Arda Turan, ne oldu?

Cevap veriyorum. Hasan Şaş.

Evet, o kendisinin Arda Turan olarak farklı şekilde manşetlere yazılmasını sağlayan, diğerlerinden farklı olmasını sağlayan özelliklerini Hasan Şaş'laştırmaya başladı 3 maçtır. Bomboş adamlara pas atmayı, 4 kişinin arasından çalım atmaya tercih eder oldu. Bu 4 adamdan bir şekilde kurtulunca da, şut çekmeye başladı. Sırtındaki 10 numaranın ve oynadığı mevkiinin yeri gol atmak değildir. Öncelikli olarak değildir. Gol attırmaktır. Asist yapmaktır. Çalım atıyorsa bile yanına, aynı adamı 3 kere geçmek için çalım atmaz, dikine çalım atar. Messi, enine çalım atması ile, gol atması ile Messi olmamıştır. Dikine çalımları ile Eto'o'ya boş kaleye attırması ile Messi olmuştur.

Galatasaray hücum hattı, Türkiye'nin en iyisidir. Ne zaman en iyisidir? Bir takım halinde mücadele ettiği zaman en iyisidir. Bireysel olarak çalıştığında ise Strum Graz'dan, Ankaragücü'nden kötü bir hücum hattına sahip olmaktadır. Neden? 1'e 4 hücum etmekten. Topu alan, defansın kucağında kalıyor da ondan. Oraya düşüyor kendi isteği ile.

Servet bile hala adam geçerek orta kesmeye felan çalışmakta. Servet'ten bahsediyoruz yahu. Servet. Galatasaray formasında oynadığı zamanlar için, stoper'in savunma konusunda sözlük anlamı. Arsenal stoperi Vermealen'in bu sene Gallas'la beraber kaç gol attığına bi' baksın Servet. Nasıl atmış? Avrupa'daki stoperlerin bu sene attığı gollerin veya yaptığı asistlerin, yapmaya çalıştığı şekilde olup olmadığını görsün Servet.

Herkes bencilleşiyor Galatasaray'da. 3 pas yapmıyor. Yapamıyor. Duran topları Arda sağ elini kaldırınca ön direğe, frikiklerde arka direkteki Servet'e atıyor. Az farklı çalışın. Herkes kendine oynarsa, hiçbir yere oynayamaz bu takım. Hiç bir takıma da gidemezler.

Bülent Uygun İstifa Edecek


Gelecek zamanlı bir fiil olmasına rağmen, doğru bir bilgi bu. Kendisi Antalyaspor maçının sonucu her ne olursa olsun istifa edeceğini açıkladı. Yönetim kabul etmez ama Sivasspor'un dinamiklerinde farklı şeyler olacak. Ya kenetlenirler, ya da şarampol.

Giderse de, Sivasspor'un başında son 2 senedir olanlardan dolayı Ümit Kayıhan, Güvenç Kurtar gibileri görmek Bülent Uygun'dan daha büyük bir kayıp olur.

Jose Kendinden Geçer

Tanrı'nın Eli