31 Ekim 2009 Cumartesi

Dhalsim misin Arkadaş?


Dhalsim, Street Fighter'da kolları bacakları uzayan hintli arkadaştı. Güzel foto bu da...

Ender Gelişen Osasuna Atakları 1-1 Barcelona

Galatasaray'ın Es-Es'i, Beşiktaş'ın İ.B.B'si, Barcelona'nın Osasuna'sıdır...

Değişmeyen Beşiktaş


1 sene önce, aslında tam olarak 10 ay önce Galatasaray derbisinden önce Beşiktaş bugün olduğu gibi Ankaragücü ile oynuyordu. Bugün olduğu gibi yine 1-0 kazanmış, futbol adına gole kadar birşeyler yapmış, sonrasında skora yatmıştı. 10 ay sonra değişen, ileri giden 1 adım yok Beşiktaş adına. Gerileme olmaması iyi ama yerinde sayması kötü. İsimlerin değişip oyunun aynı kalması çok iyi takımsanız size artı getirir. Şu Beşiktaş adına maalesef artı getirmiyor.

Digitürk'ün yağmurun bereketi ile her çanak antene açık olması sayesinde rahat rahat Beşiktaş'ı izledik. Şu bir gerçek; Beşiktaş deplasmanına gelen Anadolu Takımları 3 büyükler içerisinde en rahat deplasmanını oynuyor. 3 pas yapıyor, kontraya çıkıyor, ayaklarında çok fazla top tutup, hoyratça pozisyona girip harcayabiliyor. Zaman zaman, 20-40 veya 55-75 arası gibi genellikle Beşiktaş ile rakibinin maçı değil de normal bir lig maçı izliyormuşsunuz gibi geliyor bana. Beşiktaş bu dakikalarda ağırlığını koyup maçı bitiremiyor. Rakibine "atabiliriz" düşüncesini verdiriyor.

Beşiktaş'ın kadro yapısı aslında bunun ürünü. Denizli, Ekim ayında elindeki kadronun her maçı 2-0, 3-0 kazanamayacağını anladı ki, 1-0'lara tekrar başladı. Bu yüzden devre başlarında gol veya goller bulmaya çalışıyor. Bunun nedeni de takımının adının Beşiktaş olması. Rakibin adının büyüklüğüne karşı koymaya çalıştığı ilk dakikalarda o büyüklük ile saldırıp istediğini alıyor. Aynı saldırma etkisini 2.yarının belirli bölgelerinde etkili yapıp golü bulsa rakiplerini 70.dakikada çözebilecek Beşiktaş.

Savunmayı da Denizli, Ernst-Ferrari-Sivok ile sağlama alıyor. Buna Toraman ve o gün sol bekte oynayan futbolcunun performansı eklenince gol yemeleri Rüştü'nün asistlerine kalıyor. Bir de bireysel yetenekler veya iyi duran toplara. Yani Denizli Fantezilerinden kurtulunca, takımını yukarı çıkartmaya başlıyor. Şu gerçekte Beşiktaş adına su yüzüne çıktı. Matias Delgado, Beşiktaş'ın hücum gücünün kilitidir. Ne Tello, Ne Tabata ne de şu haliyle Yusuf Beşiktaş'ın hücumunu sırtlayamamaktalar.

Son nokta da İsmail'e. Bir gol attı diye dayak yedi adeta sahada. 2.yarıda kaç kere kenara alınıp tedavi edildiğini ben sayamadım. Yazıktır valla.

İşte Hürriyet Gazetesi Spor Koordinatörü !!



Hürriyet Gazetesi, "Yeni Osmanlılar Cemiyeti" adına 1848 yılında Londra'da çıkartılmaya başlanmış haftalık bir gazete idi ilk olarak. Daha sonra kurucusu olan Sedat Simavi, 1 Mayıs 1948'de günlük olarak yayınlamaya başlamıştı. Bugün bu gazetenin "Spor Koordinatörlüğü" adı altındaki görevini yapan kişi Ercan Saatçi. Videodaki de Ercan Saatçi. Hürriyet gazetesi de bahsettiğim Tarihe sahip Hürriyet.

Keşke yanındaki Metin ile Sami Yen'e gelsen Ercan... Keşke...

30 Ekim 2009 Cuma

1987'nin Transfer Gündemi



Milliyet Arşivleri sağolsun, nostalji yapmak güzel oluyor. O sene ağırlık Sarıyer çevresinde dönen haberlerde. Erdal Keser, Selçuk Yula, Rıdvan Dilmen'in Sarıyer'e gelmeleri, gitmeleri üzerinden dolanıyor. Derwall ile yönetim arasındaki sert tartışmalar, Beşiktaş'ın denediği Yugoslav'lar felan. Rıdvan'ın Sarıyer'den ayrılmasındaki tartışmalar, Erdal Keser'in bir Galatasaray, bir Sarıyer derken 500 Milyon'a Sarıyer'e gitmesi gündemin başında. Didier Six'in Dündar Siz olması da gündemde o zamanlar. Şenol Güneş'in jübilesinde şov yapan Beşiktaş'ta sezona iyi başlıyor yazın.

Bir de küçük ama gerçekleşmeyen bir transfer var Fenerbahçe ile Sakaryaspor arasında. Bir takas haberi. Daha sonra takastan vazgeçilerek sadece Fenerbahçe'den Sakarya'ya futbolcu gitmesi ile son bulan bir transfer. Sakaryalı genç ise o sene takımında kalıp 1990'da Bursaspor'a gidiyordu.


Efsane Kadrolar || Ajax 1995


Şampiyonlar Ligi Finalinin günü 24 Mayıs 1995'te, Ernst-Happel stadyumunda Milan ile karşılaşan Ajax'ın kadrosu o gün sahada ilk 11 başlayan ve sonradan oyuna giren 2 oyuncu ile rakibi Milan kadar efsane olmayı hakediyordu. Tamam karşısında; Donadoni, Maldini, Boban, Desailly, Costacurta, Albertini, Baresi, Panucci kenarda da Capello vardı ama o gün onları yenecek Ajax takımı onlardan aşağı kalır değildi.

Kalede Edwin Van Der Sar ile başladı Ajax. O Edwin, 13 sene sonra hala değişilmez Ulusal Takım kalecisi olacak, Juventus'a gidecek ve Sir Alex'in elinden tuttuğu sayısız isimlerden birisi olacaktı. Sir Alex eldivenleri ona verince o da onu mahçup etmeyip, Premier Ligin en uzun süre gol yemeyen kalecisi ünvanını alacak, bir adet Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu daha kazanacaktı. Bir finalde de kıyıdan dönecekti.

Defans hattında Reiziger ile başlıyordu Ajax. O Reiziger Barcelona'ya gidecek, 1996-1998-2000 ve 2004'teki şampiyonalarda turuncu formayı giyecekti. 2 senede Psv'de oynayacaktı.

Danny Blind vardı defans göbeğinde. O Blind, Ajax ile 4 sene daha devam edip, Süper Kupa, Kıtalararası Kupa'yı da kazanacaktı. Sonra Ajax teknik direktörü olarak Hollanda Kupası'nı kazanacaktı. Alkollü araç kullanırken bir kadına çarparak sakatlaması da kariyerine yazılacaktı.

Frank de Boer
'da ilk 11'deydi. O da Barcelona'ya giden Hollanda'lılardandı. Daha sonra bir ara Olimpiyat Stadı civarında Özhan Canaydın'ın yanında görüldü. Fransa 98'de Dennis Bergkamp'a attığı 70m'lik top unutulmazları arasında yerini aldı. Ajax'a emekli olmaya giderken yoldan çevirilip Olimpiyat'a gelmesi ile tanıdık daha yakından.

Başka bir Frank daha vardı o takımda ilk 11'de. Frank Rijkaard. 2 sene önce şampiyon olduğu, 5 sene önce şampiyonlar ligi şampiyonu, kıtalararası kupa şampiyonu olduğu takıma karşı ilk 11'deydi Frank. Ondan sonra Hollanda, Rotterdam yapacak peşinden Barça'da şampiyonluk, Şampiyonlar ligi şampiyonluğuu, İspanya Süper Kupası'nı kazanacak, Uefa kendisini 2005/2006'da yılın teknik direktörü olarak seçecek, İspanya'da da 2 sene yılın teknik direktörü olacaktı. Bir gün Lincoln kovalayan bir arkadaş da, "onun ne kariyeri var ya?" diyecekti.

Surinam asıllı genç Clarence Seedorf, o gün 3 takımla kazanacağı kupanın 1.si için sahadaydı. O finalden sonra Real Madrid'de şampiyon olacak, 1998-2003 ve 2007'de olmak üzere 2 kez daha bu kupayı kazanacaktı. Peşinden İtalya'ya gidecek, Sampdoria, Inter ve Milan derken 3.kez bu kupayı Kaka'nın peşine takılarak alacaktı. Aldığı Süper Kupa'lar, Kıtalararası Kupa'lar ve onurlar da cabası. 2 Süper Kupa, 1 Kıtalararası Kupa, 4 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, 1 adet de Fifa Kulüpler Dünya Kupası kazandı Uluslararası arenada Seedorf.

Turuncu gözlüklerine hasta olduğum Davids'de oradaydı o gün. 2.liklerin adamı olacaktı ileride. O gün kupa onundu ama sonra gittiği Milan ve Juve kariyerinde Lig Şampiyonlukları kazanacak, lakin 2 Şampiyonlar Ligi finalini de kaybedecekti. Barça'da da oynadı. 98'de ve 2003'te Seedorf'a 2 kez kaptırdı ŞL finalini.
George Finidi vardı bir de. Nijeryalı. Vatandaşı Nwankwo Kanu, Jari Litmanen ile beraber takımın 3 yabancısından birisi olan Finidi. Kendisini hatırlayanlar, yarı finalde Bayern Münih'i 5-2 yendikleri maçta sağ ayak dışı ile attığı golü de hatırlarlar tabii. Overmars'ın sol kanattan paralel pasına gelişine vurduğu vole. Bu kupa ve devamında gelen kupa onun kariyerinin zirvesi idi.

Geldik hücuma. Şöhretli abilerin, yanında sönük kalan kardeşleri kontenjanının ilk üyelerinden. Ronald de Boer. Bu finaldeki başarısı da ona Barça yollarını açtı. Santrafor olarak alındığı Barça'da 98-2000 arası 33 maç forma giyip 1 gol atması, kariyerinin önemli noktalarından (!) Abisi gibi Katar'a gitti o da. Emeklilik ikramiyesini araplardan aldı. Dediğimiz gibi abisinin yanında sönük kalan kardeşti.

Sönük kalmayan santraforlar da vardı elbet. Jari Litmanen gibi. Yaşlanmayan Fin. Finlandiya'da 50 yılın en büyük futbolcusu seçilen santrafor. Ajax kariyerinde Avrupa gol krallığı yaşayan, sonraları 1995'de hocası olan Louis Van Gaal ile Barça'da buluşan, lakin Barça'da istediğini bulamayıp, Gerard Houllier ile Liverpool'da buluşan santrafor. Liverpool ile Alaves'e karşı oynadıkları efsane finalde Uefa Kupasını da kaldıran Litmanen'in son kupasıydı bu. Tekrar Ajax'a döndü. 2003 ŞL çeyrek finaline çıkmada başrolü Ajax'ta. Sonra ülkesine doğru yola çıktı. 2010 elemelerinde Azerbaycan karşısında hala forma giyiyordu Litmanen.

Geldik ilk 11'in son ismine. Marc Overmars'a. Fifa 98 RTWC oynayanların Hollanda aldıklarında santrafor hattıydı Bergkamp-Overmars. Arsenal'de buluşmaları, onlara Ajax forması ile kazandıkları kupalar kadar olmasa da kupalar kazandıracaktı. 1997-1998 Premier Lig şampiyonluğunu, FA Cup'u ve FA Charity Shield'i kazanacaktı İngiltere'de de. 2000 yılında ise Uefa Finalini kaybedecekti.

Ya yedekler. Nwankwo Kanu ve Patrick Kluivert desem. Oyuna giren iki isimdi o finalde. Daha sonra Kanu, Arsenal yollarına düşecekti. Her futbolcu gibi bir Inter yapacak, ardından Arsenal'e gelip, 2 şampiyonluk, 3 Fa cup kazanacaktı. 1996'da Olimpiyatlarda altın madalya kazanması da var tabii. Fa Cup'un 2'si Arsenal forması altında iken, 3.sünü Portsmouth forması ile kazandı. 1997-1998 sezonunda da bir Uefa Kupası var kendisinin Inter ile. Afrika uluslar kupasındaki derecelerini ve 2 defa Afrika'da yılın futbolcusu olmasını da eklersek oldukça renkli ve güzel bir kariyerdi Kanu'nun kariyeri.

Ve Patrick Kluivert. Golün adı. 1-0 biten maçın tek golünün sahibi. Aslında Frank Rijkaard'ın kendisi ile verkaç yapmak için attığı pası, o santraforluk iştahı ile kendisi gol yapan adam. Kariyeri goldü tabii. Milan'a gitti. Peşinden Barça'ya. Barça'da 180 maçta 90 gol gibi mükemmel bir rakam yakaladı. 1999 yılında gelen şampiyonluğu kutladı Barça'da. Euro 2000'in en fazla gol atan ismiydi. O gün kendisine asisti yapan Frank Rijkaard'ın teknik direktörlüğünde kaçırdığı penaltı ile Euro 2000'e veda etti. 2007'de de son kupasını kazandı. Psv ile şampiyonluk.

Kenardaki Mimar ise Louis Van Gaal. Az 67 Alkmaar gibi bir takımı bile sistemli çalışması ile şampiyon yapan bir adam. Bir şampiyonluğu da son saniyede kaçıran bir adam. 97-99 arasında Barça'da 2 şampiyonluk yaşayan, daha öncesinde zaten Hollanda'da kupalara ambargo koyan bir adam.

Bu takım 1995'te Lig Şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, Uefa Süper Kupası ve Kıtalararası Kupa onuruna erişecekti o sene. 1 sene sonra ise diğer bir İtalyan devi Juventus ile yine aynı finalde karşılaşacaktı. Saydığımız başarılar ise kadrodaki isimlerin bu finalden sonraki başarıları idi... Öncesi de var tabii, lakin sonrasını yazdık.


Nedense ..!


Haber şu; Elano Blumer, ülkesine erken gitmek için kırmızı kart gördü. Bir adam kırmızı kart görmek istese, bunu takımını doğrayacak şekilde mi yapar? Ayın 5'inde oynanacak olan Dinamo maçından sonra 14'ündeki Milli Takım maçına kadar serbest. Tabii ki takımla çalışacak. 5 gün yatıp Milli Takım kampına çıkar mı bir adam? Türkiye mi orası? Brezilya. Neyse haberin asıl yeri geliyor.

Fenerbahçe maçında yokları oynayan ve Buca karşısında da takımını 10 kişi bırakan Elano Blumer dün nedense çok neşeliydi. Servet ile güreş tutan Brezilyalı oyuncu, idmanda da oldukça istekliydi.

Bir insanın neşelenmesi için illa kart mı görmesi gerek? Sabah kahvaltısını güzel yapmıştır, antreman başlarında güzel bir gol atmıştır, sevdiği bir parçayı duymuştur, akşam eşi ile birlikte olacaktır, play station'da bütün takımı yenip ortadaki bahsi kazanmıştır vs. vs. vs.

Yeni hedefimiz Elano. Denizli'de bir tökezlerse Tabata ve Denizli'yi ekleriz müthiş... Harikasın Fotomaç.

29 Ekim 2009 Perşembe

Bu Jose Takımı Olamaz


Inter 5 - 3 Palermo

Inter, eğer ilk yarısında 4-0 öne geçtiği maçın 4-4'e gelmesine izin verseydi, tahminimce şu an Jose Mourinho sahada Muntari, Cambiasso felan haşlıyordu. Allahtan Maicon yine tek başına bir gol yarattı da bu haşlamanın derecesini azalttı.

Peki, anormal olan bu maç dışında ne? Inter'in golcü kimliğe bürünmesi. Milan'a 4, Genoa'ya 5, Napoli'ye 3 tane atması. Jose böyle maçları genelde 1 farkla kazanır, kenardan sevinmezdi. Şimdi ise özellikle Sneijder ve Eto'o-Milito hattı, 2.senesinde oynatmak istediği 4-3-1-2'yi oturtması, harika kadrosu, müthiş orta saha gücü ve nicesi. Inter maçları gollü geçmeye başladı, eskisi gibi kitlenmeyi aşmayı başarıyorlar. Kendilerine karşı oynamaya çalışanları ise perişan ediyorlar. Ama şu gol yeme olayına Jose bir el atmalı.

Bilica - Keita 3 Maç || Fenerbahçe 2 Maç Seyircisiz


PFDK, cezalarını genellikle sonradan indirime gidilsin diye verir. İtirazlar felan yapılır sonra da indirimle cezalar uygulanır. Fabio Bilica 3 maç ceza aldı. Keita da 3 maç. Keita bir kupa maçı oynadığı için 2 lig maçı ile kurtaracak. Bilica ise 4 lig maçı yanlız bırakacak takımını Ankaraspor yüzünden. Derbide yok yani kısacası. 1 maç indirilse ve 2 maça düşse Bilica'nın cezası, yine İnönü'de yok. 2 maç seyircisiz Fenerbahçe. 1 maçı da tarafsız sahaya alınıp, İzmir'e gidilir. Eğer indirilmezse bu şu demektir, Fenerbahçe seyircisi 2010 yılına kadar Turkcell Süper Lig maçlarını Saraçoğlu'ndan izleyemez.

Sonuç olarak; verilen cezaları kimse beğenmeyecektir. O yok şunda böyle oldu, bu yok orada şöyle oldu diyecek, 2 gün sonra unutulacak yani.

28 Ekim 2009 Çarşamba

75 Türk Lirası


Beşiktaş - Wfl Wolfsburg maçının en ucuz bilet fiyatı. 75 Türk Lirası.

Vip üst b ve e: 650 tl
Vip üst a ve f: 400 tl
Vip alt a ve f: 250 tl
Vip alt b ve e: 320 tl
Vip alt c ve d: 400 tl
Numaralı Orta: 275 tl
Numaralı Kenar: 225 tl
Kapalı Üst: 225 tl
Kapalı Alt: 200 tl
Yeni Açık: 75 tl
Eski Açık: 75 tl
Misafir Takım Seyircisi (eski açık): 80 tl

Numaralı Orta'ya para vereceğime alır sevgilimi Ritz Carlton'da bir gece kalır, maçı otelden izler, alemimi yaparım, aynı parayı veririm arkadaş.

Galatasaray - Bucaspor


- Emre Güngör 15.dakikada yerini kimseye bırakmadı.

- Tobias Linderoth 15.dakikada yerini kimseye bırakmadı.

- Elano Blumer, defansın en gerisindeki adam olarak, ayağının kaymasından sonra yaptığı top kaybını kırmızı kart ile ödedi.

- Rijkaard, Sivasspor maçını da düşünerek, hücumsuz yaparım ama orta sahasız asla diyerek Arda - Ayhan değişikliği yaptı.

- Ankaragücü'lü Yılmaz yanlışlıkla araya karışmış. Bir an yanlış maç mı bu dedim. Aynı hala.

- Aykut mu O ?

- Bucaspor kalecisi evlere şenlik. Ama Bucaspor güzel oynuyor.

- Mehmet Batdal, maç bitiminden sonra anlayacağız kendisini.

- Kewell ne güzel vuruyor yahu.

OMFG ! That's Not "Real" Madrid !


Alcorcon 4 - 0 Real Madrid.

Bir daha yazayım.

Alcorcon 4 - 0 Real Madrid

Bir daha.

Alcorcon 4 - 0 Real Madrid

Real Madrid 4-0 yenildi. Kralın takımı Kral'ın kupasında rezil oldu yahu. 4-0.

27 Ekim 2009 Salı

Arda Turan


"Daha büyüğü yok, ben “Allah bana Fenerbahçe forması nasip etmesin” diyorum."

Amin...

Legends


Büyük Kaptan Paolo Maldini, Commandante Hagi'yi marke etmeye çalışıyor. Arkasında da flu olarak Hakan Şükür, Thomas Helveg'in markajı altında...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bir Öpeyim Geçsin Diyen Sağlık Ekibi !!

Roberto Carlos'un grekoromen, Abdel Kader Keita'nın ise ağır sıklet çalıştığı ikili mücadeleden sonra sahaya Carlos'un yumruk yediği yere eliyle tedavi uygulayan kişinin sloganı bu. Öpeyim geçsin. Elinde eldiven olmamasını geçtim, adamı öpmek nedir arkadaş? Tedavi de değil zaten. Bildiğin okşayıp, öpüyor yani. Bir şey söylüyor kulağına desek, elf değil ki Carlos kulaklarının biri yerde diğeri gökte olsun. Baş ağrısı için gidince soyuyordur bu adam...

Sancak'a Niyet, Carlos'a Kısmet


Kader Keita ligin en iyi sağ kanadı şüphesiz. Hızı, çalımları vs daha iyisinin ligde olmadığını gösteriyor. Bu "gerginlik" konusunda geçmişini bilmem. Yani eskiden bu kadar gergin bir oyuncu muydu falan...

Arkasında oynayan Sabri bile sakinken Keita niye gergin anlamıyorum. Sabri'den bulaşmış bile olabilir hatta. (İnsanın adı çıkmasın (: )

Sıkıntılı giden bir Kasımpaşa maçında, Kasımpaşa'nın sol beki Sancak'a da bi' tane sallamıştı Keita. Orada oturtamamıştı yumruğu da kurtarmıştı kendini. Keita da bildiğimiz "gerilimden beslenenler" familyasından herhalde. Neyse Carlos'a indirdiğiyle sinir falan kalmamıştır artık. Cidden ben de sinirlenince koysam bir tane rahatlarım.

Bu hareketle 3 maç alır, tahkim 2 maça indirir, ya da 4 alır sonra 3'e iner. Ya da indirmez, ne bileyim. Bu tahkim-disiplin kurulu ilişkisi de komedi zaten. Şu indirmeler-bindirmeler neye göre yapılıyor bilen var mı?

2 AY

Luka Modric, Filip Holosko şimdi de Milan Baros... Şimdilik hemen aklıma gelenler. "2 ay"cılar hızlı başladı bu sezon.

En şanslı Tottenham. Modric'in açığını Kranjcar ile kapattılar. En son kaybedilen Stoke maçında iyi sinyaller verdi Kranjcar; Modric'in açığını kapatır.

Beşiktaş için de durum o kadar zor değil. Filip'in yerine Nihat, biraz daha kazma versiyonu Serdar Özkan var. Hani bir yerden açığı kapatıyorlar.

Galatasaray için 2 ay sıkıntılı geçecek gibi. Hoca olsam Keita'yı forvet yaparım zorda kalsam. Türkiye'de sıkıntıya sokmayacağı stoper yok. O değil de Galatasaray Gökhan Zan ya da Elano alacağına bi' stoper almalıydı yahu. Yanlış mıyım?

Seydou Keita - Alessandro Nesta


Bu ikilinin gol atmasına rast gelen varsa şanslıdır. Nesta'nın 2 tane golünü bilirim kariyerinde. Bir tanesi sağ kanattan ceza sahası içerisinde harika bir şeydi. Diğeri de 90.dakikada bir duran top golü. Bugün Chievo karşısında 1-0 geride olan takımını attığı 2 golle galibiyete taşıdı. Seydou Keita ise hat-trick yaptı. Rubin'e yenilmenin acısı Zaragoza'dan çıktı. 6-1 biten maçta 3 tane attı Keita. 2 tane İbo. Bir tane de Messi.

Alpay'ın hat-trick'ine, Maicon'un 2-1 biten maçta 2 gol attığı maçı bilirim bir de. Asıl tarih bunun gibiler (!)

Nasıl Yani Ya !?


Aceto Balsamico, ben daha futbloglar, blogidmanyurdu felan bilmezken, böylesine okunan bir blog aleminde yer alacağımı bile düşünmezken okuduğum bir blogdu. Bugünkü maç yazısını, işi gereği sonraya erteliyor tabii ki... Lakin şunu çözemedim. 6 tane noktayı 20 kişinin beğenmesi !! 1 kişinin de beğenmemesi.

Tamam yazan adam Aceto, farklı yazacaktır, güzel yazacaktır, görmediğimizi söyleyecektir istihbaratları ile ama bir yazdığını görün öyle beğenin yahu.

25 Ekim 2009 Pazar

Milan Baros


2 ay sahalardan uzak kalacak kendisi. Ayak tarak kemiği kırılmış Emre'nin müdahalesinden sonra. Sadece Shabani'ye kaldı Galatasaray.

ek: Emre'nin müdahalesi daha üst tarafaydı lakin ayak pozisyon içerisinde kırıldı işte.

Değişmeyen İki Şey


Değişimin kendisi ve Fenerbahçe maçının gidişatının senaryosu. Hakemlerin yanlış kararları, imtiyazlardaki standardının değişmesi felan unutuluyor da 10 senedir sekmeyen bir olay bu. Arada 1-2 ufak oynama olsa da değişmiyor. Ne mi bunlar?

1- Galatasaray'ın ilk 15 dakika içerisinde bir gol yemesi. Her derbiye Kadıköy'de 1-0 yenik başlıyor desek yeridir Galatasaray için. İlk 15'te gol attıysa da 1-1'e geliyor yani.

2- Galatasaray'ın son dakikada gol yemesi. Bu da sekmiyor artık. Sürekli maçın bitiş düdüğünden önce maçı bu gol bitiriyor.

3- Galatasaray'ın topla oynamada sahip olduğu üstünlük. Bu da değişmeyen olgulardan. Hep Galatasaray topla oynamada üstün oluyor lakin, ileride bu üstünlük hiçbir avantaja dönüşmüyor.

4- Tribünler. Eylemler hakkında fazla yazmak istemiyorum. Eylemler dışında ise müthiş maç içindeler. Yani Fenerbahçe'ye karşı dengede olmanız için 11'e 10 veya tarafsız sahada oynamalısınız maçı. Old Trafford'da Manchester'a karşı oynamanın daha kolay olduğunu söyleyebilirim.

5- İki tarafın çirkefi. Bu da şaşmaz. Bugün bu rolü Cristian Baroni ve Ayhan üstlendi. Maçta da Kazım vardı tabi, döve döve hava topu mücadelesine giren. Servet ve Gökhan'la dövüşmekten topa vurmayı bilmediğini saklayan. Onun yerine Semih olsaydı 2.yarı formalite'ye dönerdi. Baroni de sağolsun Arda'yı sevdiğinden (!) itince gerilim maç başlamadan geldi. O ona vurdu, o ötekine vurdu, hakem sonunda birisini attı.

6- Hakem. Klasiktir. Skora etki eden hatalar yapar. İki tarafın da dengelerini değiştirecek hatadır bunlar.

Bir de Ayhan vardı bugün. Maldonado'yu yaşatmak için sahaya çıkan.

Büyük Maçların Büyük Adamları


Bizim derbiden bahsetmeyeceğim. Liverpool - Manchester United maçından bahsedeceğim. Manchester ilk yarıda Gerrard'sız Liverpool kalesine şut dahi atamadı, ofsayt gerekçesi ile sayılmayan golleri dışında. O da ofsayt zaten. Atmalarına da gerek yok. Yıllardır, kaleye tek isabetli şutla kazanır giderler böyle maçlarda. Böyle maçların ön plana çıkan 2 ismi var onlar adına. 1.si Sir Alex Ferguson. 2.si ise Edwin Van der Sar. Bugün öyle 2 top çıkarttı ki, Buffon veya Cech dışında çıkartabileceğine inandığım kaleci yok. Eğer Manchester 1-0 kazanırsa gözümde başka maçın adamı da yok.

Fabio Aurelio, frikikten topu baraj arkasına kesti ama çatala doğru gitti top. Van der Sar, topu çataldan kurtardı, dönen topa Lucas vurdu, yerdeki Edwin dönen topu da çıkarttı. 10 dakika sonra yine bomboş Fabio Aurelio'nun kafa vuruşunu da mükemmel kurtardı. İlk yarısı 0-0 maçın. Manchester'ın doğru düzgün pozisyonu yok. Liverpool ise Torres önderliğinde saldırıyor. Atan kazanacak ama kim?

Sözü de bizim derbi ile bitireyim madem. Volkan Demirel, ligde oynanan derbilerde hiç bir maçta 2 gol yemedi. Hep 1'de kaldı. Leo ise maçtan mı sıkılıyor, yoksa yenilecek golleri çaresizliğinden mi yiyor, yoksa kale aslında boş mu anlamadım. Bugün anlarız.

Habertürk'ün Seviyesiz Gerilim Verme Çabaları


Basın-Yayın organları, neden böyle bir futbol şölenini vahşete çevirmeye çalışır bilemem. Gece rüyasında derbi ile ilgili bir olay görmeden uyanan yok gibidir bu derbiyi yaşayanlar arasında. Maçı izliyor olmasa da rüyasında, sevgilisi ile bile gezerken bu maç girer araya rüyada bile. Böyle bir şölen bu. Peki habertürk'ün haberi ne bu şölen ile ilgili? "Mosmor Oldunuz!"

Antu.com'dan alıntı yapsalar daha insaflı olurdu. Haberin içeriğinde de Galatasaray mor forma ile çıkacak yazmakta. 13.26'da girilen habere göre. Peki Galatasaray 11.30'da resmi sitesinde ne dedi? Galatasaray parçalı ile çıkacak.

Derbide geçtiğimiz sene kavgada futbolcuları suçlamıştı ya herkes, asıl suçlu bu ve bu zihniyetteki basın-yayın. Hepinizi futboldan men etmeli.

1000. Kayıt + Teşekkür + Revizyon



***
1000. Kayıt dün itibariyle gönderildi bloga.
Yaklaşık 10 ay, 1000 kayıt, 35.000 ziyaretçi.
***
Sitemizi takip edenlere, yorumlarıyla katılanlara, destekleri için Futbloglar ve BİY ağlarına, blogu açtığım ilk günden beri yanımda olan yazar arkadaşlarım Busker ve Felix Mourinho'ya teşekkürler.

***
Revizyon konusu da yazar kadromuzla ilgili.
Bloga Busker ve Felix'le başlamıştık. Daha sonra "yakın arkadaş" kontenjanından Hono Lulu, "arkadaşımın arkadaşı" kontenjanından Cebrail Ömer dahil olmuştu bloga.
Şimdi Hono Lulu ve Cebrail Ömer arkadaşlarımızla yeniden yollarımızı ayırıyoruz. Yazdıkları her bir kelime için onlara da teşekkürlerimizi iletiyoruz. İlk baştaki kadromuzla yola devam ediyoruz.
***
Nice 1000. kayıtlara inşallaaaaaaah (: