4 Şubat 2011 Cuma

670.000 TL

Başlıkta yazan rakam, PFDK'nın yarım sezonda Beşiktaş'a verdiği cezaların toplamı. Arşiv şurada mevcut. İsteyen açsın baksın.

Alınan cezaların büyük kısmı taraftar olayları. Bu olayların ne olduğunu tam olarak çözmüş değilim. Hiçbir şey olmayan maçlarda dahi kafadan 5.000 TL ceza veriliyor. Bir de çirkin tezahurat falan eklendiğinde ortaya bu çıkıyor. Bir kısmı ise komik cezalar. Schuster'in akreditasyon kartı takmaması, maç sonu röportajlara futbolcu gönderilmemesi, röportaj alanında bulunması gereken logoların olmaması falan.

670.000 yarım sezonda kesilen ceza. Hatırlatayım bu cezalar katlanarak gidiyor. Dün 20.000 ceza yediyseniz yarın aynı şeyden 40.000 yiyeceksiniz. Bu tempo ile sene sonunda 1.500.000 TL'ye yakın ceza ödenmiş olacak. Taraftarın bu konudan haberi yok tabii. Girip bakması lazım TFF'ye, anca öyle.

Bizim yöneticilerin de bu konuda bir çalışması yok taraftarı bilinçlendirmek adına. Federasyona "bi' durun la" demeyi de düşünmüyorlardır. Zaten kulüp kültür olarak alışkın bunlara. Transferlerde ödenen cezalar falan yıllardır ortada. Kulüp kötü yönetiliyor. Karşılığında Stadın ismi satılıyor vs. Sonra bu saçma sponsor gelirlerine gerek yok diyince kızıyorlar. Oyunu kuralına göre oynamak lazımmış tabii.

1.500.000 TL kulüpler adına çok da önemsenmeyen bir bedel olmuyor belki böyle taksitlerle toplandığında. Ama o paraya altyapı kalkındırırsınız, oyuncuların lisanslarını çıkartırsınız, altyapıya transfer yaparsınız... Hatta Simao'nun bonservisini ödersiniz "moda"ya uygun olarak.

Önce taraftara açıklayın bunları, bilinçlendirin. He, kendinizi de unutmayın. Röportaja gitmeyen futbolcu yüzünden ceza yiyoruz. Yemeseniz o adamların maaşına gidecek para. Akıl fikir.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Kartallar, Kanatları Kadar...




Bir süredir ne yazı yazasım var ne de başka bir şey. Son birkaç maçtır ağzımız açık izlediğimiz Beşiktaş'ı kelimelere dökmeye yeltenmedim pek. Ancak dün yenilince acıdan beslenen yüreğimize birkaç damla su/alev serptik. Ki acımızın sebebi maç kaybetmekten çok, Beşiktaş'ın sahadan yenik ayrılmasıdır. Yoksa 17'de 17 falan hikaye. Hedef netleştirmek açısından taraftarın gözü açıldı bir yerde.

Maça geçen haftaların benzer kadrosu ile çıktık. Sene başında Dayı delicesine rotasyon yaparken eleştiriliyordu. Bir kısmımız "oyuncuları tanımak için yapıyordur" diye tahmin etti ki, gelinen noktada bu doğru çıktı. Schuster, "gerekirse 10 günde 4 maç oynayacaksınız" diyen hocalardan. Bu net olarak ortaya çıktı. Özellikle elindeki üstün nitelikli silahları sonuna kadar kullanmak istiyor. Guti, Simao, Quaresma, Aurelio ve belki de Almeida... Almeida'ya "belki de" diyorum çünkü evvelinde ismen bilsem de çok izlediğim bir oyuncu değil.

-aranot: dayı gözünü seveyim 4-3-3'e dön. Her maça "ya herro ya merro" diye yaldır yaldır başlamak bizi orgazma sürüklese de, bir yerden sonra sakin olmak en iyisi-

Gelelim düne. Çoğunluk 4-4-2 ya da 4-2-4 dese de sistem asimetrik ve sayılara dizmek biraz zor. Ancak birkaç maçtır aynı sistemi çıplak gözle izlemenin etkisiyle şöyle bir diziliş yazabilirim.



Takımdaki ikinci forvetin Nobre değil Quaresma olduğunu, Nobre'nin daha çok hücumcu orta saha rolünde olduğunu gözlemledim diyebilirim. Hatta, Almeida'nın özellikle ikinci 45'lerde bol bol sol kanada deplase olduğunu gördük. Bu anlarda Nobre'nin santrafor mevkisine yetişemeyince sıkıntı yaşadığımıza şahit olduk. Simao ise kanat olduğu kadar içte de oynuyor. Ancak arkasında oynayan oyuncu kendisi kadar önemli oluyordu.

İsmail güzel maçlar çıkarttı. Ardından dün İBB maçında sakatlık yüzünden Delinho Kaptana kaptırdı formayı. Geri alması uzun sürmez. Bir diğer bek Hilbert'in önemini de anladık. Ekrem çıldırtmak üzereydi dün bizi. Hilbert'in 2 kere koşu yaptığı alanda 1 kere koşmadı Ekrem. Hilbert'in topu ayağına sürmeden Quaresma'yı iteklediğini daha iyi anladık. Yani Hilbert + İsmail > Ekrem + Delinho. Nitekim son maçları topladığımızda gördük ki: Kartallar, Kanatları kadar var. Dünkü maçın göze batan en büyük sorunu buydu bence.

Gelelim Olimpiyat gözlemlerine. Beklediğimiz kadar soğuk yoktu diyebilirim. Tabii girişteki aramaların sıkı olmaması yaradı bize. Ufak vodka şişesini gayet rahat soktuk içeri. Sıcak sıcak takıldık. Ama girişi-çıkışı berbat stadın. Ayrıca uzak olması da kötü. Hani başka şehire deplasmana gitsen bu kadar bocalamazsın. Ne İstanbul içi, ne İstanbul dışı. Değişik bir kavram Olimpiyat. Bir daha gideni...

Trabzonspor'u kupa dışına itmemiz, bize kupayı kazandırabilir. En güçlü rakibimiz onlar olur diye tahmin ediyordum, bizim sayemizde elenmeleri kaymak gibi oldu. Tabii GS'yi küçümsemek mantıklı değil, sonuçta ezeli rakiple iki ayaklı maç. Ki onların elinde Avrupa koşusu da yok şu an. Bizden daha çok isteyecekler... Neyse, şu turu bir geçelim hayırlısıyla. Çarşamba Şeref Bey'e... Bu aralar sevgiliden çok Beşiktaş'ı görür olduk. Şükürler olsun.