31 Temmuz 2010 Cumartesi

Ferrari Neden Gider ya da Zapo Neden Kalır?





Ferrari’nin gitmesine birkaç sebep sayabiliriz. Bunların başında düzensiz hayatı gelebilir. Geçen sene takım temposuz ve geride oynarken “adele” sakatlığı geçirmesi pek de mümkün değildi. Her ne kadar antremanlara düzenli çıkmadığı zamanlar olsa da iyi performans gösterdi. Takım yarıştan çekilinceye kadar öyleydi daha doğrusu.

Bir diğer konu maddi yük. Evet, bonservis olarak “neredeyse” aynı bedelde alındılar(Sinan Engin’e selam olsun) ancak pazarlanabilirlik ve maaşları açısından Zapo’nun kalması daha kolay olacaktır.

Ferrari’nin sakatlık ihtimalinin yüksek olduğu söyleniyor. Bilemiyorum ne kadar doğru. Ancak bunun altında da bazı zamanlarda kendine bakmaması yatıyor ise, halledilemeyecek şeyler değil. Ferrari’nin ihtiyacı olan tek şey motivasyon. Şampiyonlar Ligi’nin en iyi stoper performanslarından birini nasıl sergiledi hatırlıyoruz.

Zapo için, Ferrari ile aynı tip oyuncu diyebiliriz biraz; ancak Ferrari 3-5 gömlek üstündür. Zapo’nun üç hamle yaptığı yerde, Ferrari tek hamle ile sorunu çözebilir. Ferrari ‘ye yavaş diyebilirsiniz ama pozisyon ve taktik bilgisi en hızlı alternatifinden iyidir.

Bu nedenlerin hepsi yalan olur, Zapo yarın sabah Eskişehir’e gider ilk uçakla. “Aaa” deriz; “ulan iyi pazarladılar zapo’yu” deriz. Olur da olur yani. Açıkcası ben kendimi buna inandırmaya devam edeceğim.

En Ferraricisi kadar Ferrariciyim ben de. Ama oldu ki gitti: Schuster’e sesimi çıkartmam. Tabii ki buradan eleştiririm; ama “Ferrari nerde ulann!?” diye bağırmam. Stadda oyuncuma, hocama küfür etmem. Mustafa Denizli’ye güvendim; Schuster’e de güvenirim. Yarın bir başka hoca gelsin ona da güvenmeye devam ederim. Tabii ki bir yere kadar. Gözlerimi kapatmam, eleştiririm de. Küfretmem; o zaman önceleri Nihat’a, sevmeme rağmen Serdar’a, Kaş’a küfür edenlere kızmamın ne anlamı kalacak? “Arma Aşkına” susmayı bilirim. Eleştirmek farklı, çizgiyi bilmek lazım.

Hepsini geçtim. Delgado "yakışıklı adam, güzel adam" diye 4 yıldır takımda, Ferrari'ye ömürlük kontenjan açın. Bak sinirlendim yine.

Ustalar ve Bizim Çırak




Nerede duracağını biliyor. Aynen devam...

30 Temmuz 2010 Cuma

Yeni "A2 Ligi" Açıklandı





A2 liginde düzenlemeler yapıldı tam olarak. Önceki sezonun bitişinden itibaren konuşulan şeyler açıklandı.

Önemli yenilikler şöyle:

- A2 Ligi maçlarında 19 yaşından büyük en fazla 2 yabancı futbolcu da oynatabilecek.
- Alt yaş kategorisindeki bir futbolcu sezon içerisinde A2 Ligi'nde oynadığı takdirde, aynı sezon tekrar alt yaş kategorisindeki müsabakalara katılamayacak.
- A2 Ligi müsabakaları sadece doğal çim sahalarda oynanabilecek.
- Maçlar Pazartesi günleri oynanacak. Bu sayede kulüplerin "A" takım teknik sorumlu ve antrenörleri, A2 Ligi'nde oynayan futbolcuların performanslarını bizzat takip edebilme şansına sahip olabilecek.

Kaynak: Tff-A2

Özellikle yabancıların da burada oynatılması büyük avantaj sağlayacaktır. 1-2 senede olmasa da, kulüplere "genç yabancı" getirme şansı tanıyacak bu sistem. Örneğin Beşiktaş 3-4 sene içerisinde elindeki yabancı bolluğundan kurtulursa, Afrika'daki futbol okulundan buraya eleman getirir, yeni A2 liginde düzenli oynatma şansı yakalar falan. İYi şeyler var tabii.

Beşiktaş'ın Yabancıları...




Schuster
: Geldik buralara. Önce takımı tanımak lazım. Tek önlibero oynatsam, yanına Delgado koysam nasıl olur? Antremanlarda hırslıydı kereta. En azından sistem otursun, Guti'yi koyarım ileride onun yerine. Kolay maçlarda bu sistemden devam. Zaten demiştim; maçına göre sistem yaparım, gocunmam diye. Necip iyi çocuk. Bu gidişler Ernst'i keser. Defansa Ferrari-Sivok yapabilirim kalırsa. Tayfur yardımcı olsa bana az. Adam takımı tanıyor. Gidip bir sorayım. Ya da sormayayım. En iyisi bi' ben göreyim adamları. Daha kaybedilmiş bir şey yok.

Sivok: Ulan adamları o kadar uyardık. Dedik bu takım iyidir. Neyse. Acaba Zapo gidecek mi? Aslında Ferrari ile de iyi ikili olmuştuk. Toraman'la biraz sırıtıyoruz ama o da iyidir. Ulan bi' de ben gidersem. Ohooo.

Zapo: Bu takımın son iki yılda 3 kupa kaldırmış topçusuyum. Kimse istemese de Schuster istiyor. İstemiyor mu yoksa? Sivok benim gideceğimi söylemiş. Ben de kalacağımı söyledim memlekettekilere. Kafam karışık.

Ferrari: Geçen sene en iyi oyunculardan biriydim. Ne yani yabancıyım diye mi bunlar? Tek suçum omzu sürekli çıkan bir arkadaşla kıyaslanmak sanırsam. Bir de ağır kalıyormuşum. Ulan bendeki pozisyon bilgisi... Neyse.

Ernst: Gençler hayırdır? Fink vardı. Onla iyidik. Şimdi ne olacak acaba? Finkciğimi gönderiyorlar. Hilbert'i de gelir gelmez futboldan soğuttular. Gidecek-gönderilecek falan. Bi' durun top oynasın çocuk.

Delgado: Umut taciriyim ben. Her sene başında aynı geyik. Selamın Aleykum Abu Dabi, Dubai neresi olursa. Bir de kaptan oldum ya şu takımda. Neyse, az daha konuşursam ağzımı gözümü patlatacak adamlar tanıyorum. Gerçi penaltıyı da attım. Yakışıklı adamım hem. he he. bby.

Holosko: Gider miyim, kalır mıyım? Ne umutlarla geldim buraya? Basamak atlayıp Avrupa'ya gidecektim. O CSKA maçında sakatlanınca futbol zeka mı da çatlattım sanırsam. Bursa'ya Ertuğrul hocamın yanına gitsem? Onlar da yabancı alıyor bi' ton. N'apıcam ben?

Tabata: İyi topçuyum ben abi. O başkan olacak adam o para muhabbetini çevirmese kimsenin gözüne batmazdım. Şimdi ne yapsam yaranamam zaten. Şöyle saçları savurayım koşayım az.

Bobo: Biliyorum bu sene son şansım. Yine 12 golde kalırsam beni en çok savunan taraftarlar bile kızmaya başlayacak. Dur dur, ben buna layık olurum lan. Gelmesi ihtimaller dahilinde olan bir yabancı forvet var. Rekabet olur. Gerçi beni de Türk yapmaya çalışıyorlar ama bakalım. Türk olursam Figer bol sıfırlı imzayı çaktırır bana hadi bakalım.

Quaresma: Trivela & rabona... trivela & rabona... trivela & rabona... trivela & rabona... trivela & rabona...

Hilbert: Geldim, gönderiliyorum. N'oluyor lan? Top oynamam lazım. Konsantre ol evlat.
Biz üç almandık: bedirhan, na.. Ay Ernst, Fink ve ben. Kim gitsin? Ben mi? Yok artık! Nasıl iş lan bu? E hâlâ gelenler var? Hepimizi bir gecede Türk yapacaklar galiba.

Guti: Selam gençlik, be cool ;)

Fink: Lazımım ben bu takıma. Yaşlı Ernst ile genç Necip'in arkasında olurum gerekirse ama lazımım. Uğur İnceman'dan iyiyimdir. Gerekirse o hafta tribünde beklerim, rezerv ligde oynarım falan. Ama L-A-Z-I-M-I-M! Net.

Gordon Şiltenfelt: Şaka şaka. Gittim ben. Hatta para karşılığında gittim.

Sonuçta gelenden çok "giden" transfer haberi almak önemli artık. Hadi bakalım.

Başlık Bile Bulamadım Bu Kez


Barış kimi zaman da yalnız kalmayı tercih ediyor. Yalnız kaldığında ne yaparsın diye sorduğumuzda espirili bir dille yanıt veriyor "Bir filozof gibi hayatın anlamını bulmaya çalışırım."
Barış Özbek'in kendi resmi sitesinden...

29 Temmuz 2010 Perşembe

Plzen 1-1 Beşiktaş | Şeref Bey'e Bekleriz..





Beşiktaş maça Vikingur maçlarındaki sistemi ile çıktı. Ancak bu sefer santraforda Nobre, sağ kanatta Hilbert vardı. Onun dışında en büyük fark ise sahadaki rakip.

Plzen'i ilk defa izledim. Maça çok konsantre başladılar. Sert defans, hızlı oyun, agresif futbolcular. Diziliş 4-6-0 gibi bir şeydi. Fizik olarak Türkiye'de hiçbir takımda olmayan bir kuvvete sahipler. Kalabalık ortasaha ve hızlı çoğalma... Orta sahasının tek "temizlikçisi" Ernst olan Beşiktaş'ı sindirip, duran toptan golü attılar.

Quaresma o koşuyu yapmasaydı, o penaltı kazanılmasaydı - hakem vermeyebilirdi- ve maç öyle bitse şaşırtıcı olmayacaktı. Golü yedikten sonra Plzen'in direnci kırıldı. Devre arasında gelen Necip, orta sahayı "toparladı". Evet, 19'luk bizim evlat yaptı bunu. Guti'lerin, Quaresma'ların gelmesinden öte bir şey altyapı. Allah sonunu bir öncekilere benzetmesin.

Erhan Güven hücum konusunda daha bir iyidi bu maç. Hakan Arıkan'ı alkışlıyorum. Bu adamın özellikle Avrupa'da bir-iki sağlam maç çıkartması ivmesini arttırır. Rüştü takıma abilik yapsın yeter.

Dönelim Necip'e. 19 yaşında A Millî Takım'a kadar yükseldi. Defansif oyunu dışında en önemli hareketi, pas attıktan sonra boşa çıkması. Hani biz Barcelona'yı izlerken "ağğbiii adamlar nasıl paslaşıyorlar" diyoruz ya; işte böyle. Al topu, pası ver, boşa çık, alan aç, rakibi boz... Zeki oyuncu böyle olunuyor belki de. Erkenden büyük konuşmaktan çekinirim gençler hakkında ama Necip çok olumlu, hem de çook.

Hilbert'i konuşmak, Schuster'i asmak için çok erken. Bu takımda her şeyden öte "psikolojik" sorunlar var. O gider mi? Ben kalır mıyım? Yerime biri gelecek mi?.. Yıllarca "tek önlibero-çift forvet" diye konuşurken herkes bir anda "böyle hoca mı olur?"a döndü. Hoca gerektiğinde hamleyi de yaptı günü kurtarmak için. Schuster'i eleştireceğiz tabii. Ancak asmayalım. Lütfen.

Sabır önemli. Olmazsa vazgeçilir, ya olursa? Henüz 3 resmi maç yapıldı, kaybedilmiş bir şey yok. Hocaya-Takıma güvenin.

Delgado'ya-Nobre'ye değinmiyorum. Guti'yi bekliyorum şimdilik. Bakalım neler katacak.

Skor 1-1: eve avantajlı dönüyoruz. Rakibi küçümsemeyelim; içeride turu atarız. Herkesi Şeref Bey'e bekleriz tabii.

Merhaba, Biz Mustafa - Ayhan - Barış 3'lüsü




Yaşlarımızın önemi yok. Galatasaray orta sahası bu sene bize emanet. Geçen sene de bize emanetti. Ortak özelliklerimiz arasında; isabetli pas yüzdemizin %20'yi geçmemesi, ileri pas atamamamız, faul yapmadan top kapamamamız, orta kesemememiz, topa vuramamamız var.



Kendimizi sırayla tanıtalım.

Ben Ayhan Akman. Luce zamanında geldim. Zamanında 8.5 Milyon Dolar ettim. Beşiktaşta 8.5 maç bile oynamadım. Galatasaray formasını giyerken Luce zamanında ve Gerets zamanında iyi 2 sezon geçirdim. Yıllardır yatıyorum. Rakibe karşı müdahale yaparken faul yapmadan top alamıyorum. Dikine oynayamıyorum. Artık yana da oynayamıyorum.

Ben Mustafa Sarp. İçlerinde yeteneksiz olduğunu kabul eden benim. Ama mücadele etmeye çalışıyorum. Yeteneksizlikle, çabayla bu kadar. İlk geldiğimde kenarlara pas felan atıyor, duran toplara vuruyordum. Şimdi o da yok. Duran top desen o da yok.

Ben de Barış Özbek. Kendimi tanıtmak isterdim ama internet sitem için apaçi pozlar vericem. O yüzden anlatmıyorum. Zaten poz vermek yerine boş zamanımda Florya'da orta çalışsaydım bir tane ortam kendi arkadaşıma giderdi. Ama 1 tane ortam kendi arkadaşıma asla gitmez. Zaman zaman 5m ileriye pas atamam. Rakibe top kaptırırım.

İşte böyle. Pas attığımız yerde takım arkadaşımızın bulunmamasını anlayamadık. Galatasaray orta sahası bize emanet. Özellikle sağ kenarda Serdar Özkan var iken bizi kimse tutamaz.

Ciddiyetsizler, Yeteneksizler, Beceriksizler


Skor yazarlığı değil bu. 75 dakika boyunca rakip takımın varlığı yok sahada. Belgrad'ın bir santraforu var. 1 milyon Euro'luk. 4 tane defansı, özellikle Servet'i bir oraya, bir buraya salladı durdu. Lucas olmasa 2-2 bile olmazdı. Galatasaray'ın bir hücum organizasyonu, hücumunda oynayan isimleri var. Arda olmazsa o 1 milyon Euro'luk adam kadar etmez.

Orta sahada 3 kazma var. Ama cidden 3 kazma. Adlarını vermek istemiyorum. Takımda aslında bir Arda var. Bir Lucas. Gerisi bedenen orada. Kafa yok. Ciddiyetsizlik had safhada. Yeteneksizlik zaten formadan taşıyor. Beceri desen çizgi üstünden gol atamıyorsun. 2-0 yapmışsın. Ama zor bela. Rakip kalene 2 kere geliyor. 2-2. Sen bir tane orta kesemiyorsun.

Rakibi ciddiye almamışsın. Şov yapmaya çalışıp, batırıyorsun. 1 tane santraforu 4 kişi, önünde 3 orta saha savunamıyorsun. Adamlar 89'da bomboş kafa vurup gidiyor. 10 dakika önce de amatör takımın yemeyeceği golü sana atıyor.

Takım hazır değil. Aslında bu gidişle haftaya hazırlanmaları gereken bir Avrupa Ligi de olmayacak.

Arda olmazsa, Kewell girmezse bu takıma, eve 2. çanağı taktırıp Young Boys felan izleyelim. Hiç değilse orta kesen sağ kanat - sol kanat adamları var. Mustafa - Barış - Ayhan'a 35Tl verip canlı izlemekten iyidir.

#nontvspor Üzerine


Aslında Galatasaraylıların başlattığı bir "hareket". Öyle ya da böyle Beşiktaşlılara da destek olmak gerek diyorum. Bir Beşiktaşlı olarak aynı şeyleri yazmaya gerek yok. Kanalda Güntekin Onay gibi çok sağlam bir "Babadan Beşiktaşlı" olsa da son sözü "reyting" söylüyor işte. Ülkedeki "Rıdvan her şeyi bilir" algısı üzerine milyon kelime sayılır. (Zamanında Erman Toroğlu, Hıncal Uluç bilirdi her şeyi hatırlatırım) Ntvspor'un yayıncılık anlayışı da zaten FB TV'den reyting çalmakdan başka bir şey değil. Koy ikisini üst üste; al sana #nontvspor.


Farklı bir şeye daha bakmak lazım.
Sadece onlara mı kızacağız? Hadi biraz da kendi kulüplerimize bakalım:

Gs Tv, Digiturk üzerinden yayın yapıyor. Aylık 5 lira, uzun süreli alım yaparsanız kampanya dahilinde daha ucuza geliyor falan. Bjk Tv desen zaten ölmüş ağlayanı yok. Binlerce dolar sürekli harcanmakta. Ses yok, götüntü yok; adı kaldı.

Gelgelelim FB Tv. Normal TV izleyicisinin en kolay ulaşabileceği kanal. Üyelik yok, sorun yok. İnternetten legal yollarla izlemek de mümkün.

Şimdi NtvSpor hangi takımın taraftarını izleyici olarak çekmeye çalışsın? Biliyor ki Galatasaraylısı ve Beşiktaşlısı "el mahkum" gözünü bu ekrana bir kere de olsa çevirecek.

Birilerinin çok acil NtvSpor'un alternatifini ortaya çıkarması lazım. Karasal yayın falan derken "kanser" büyüyor. Oysa ki güzel başlamıştı. Hatırlıyorum ilk zamanlar sevmiştik bu kanalı. Lig Tv ve ölü D-Smart kanalları değil kastettiğim yalnız. Açık bir kanal.

#nontvspor - twitter
no ntv spor- chaogrey
ntv üzerine - borges

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Young Boys - Fenerbahçe


Adıyla bu kadar müstesna bir ekip diyerek o yılların eskitemediği yazarlar tadında başlamak istiyorum Young Boys için. Aslında İddaa oynayanlar, yorumlayanlar, dikkatli takip edenler bilir Young Boys'u. İddaa'nın 7+'sının 2 bankosudur Ajax ile beraber Young Boys. Ne ilginç tesadüftür ki, Fenerbahçe eleme turlarının 2 kader ekibi Young Boys ve Ajax. 2'sinin de bu turda elenmesi Fenerbahçe'yi 4.turda seri başı yapacak.

Bu kadar uzun girişten sonra maça gelecek olursak, 1 hafta önce "hazır ve nazır" ilan edilen Fenerbahçe'nin hiç mi hiç hazır olmadığı, aksine as oyuncuların alternatiflerinin, neden alternatif kalması gerektiğinin bir göstergesi şeklinde geçti maç. Fenerbahçe'nin orta saha ve defans hattında yer alan isimlerin yanı sıra, hücumda yer alan isimlerin defansif katkıları rezalet durumda. Hatta Bekir İrtegün'ün bir çok maçta ilk 18'e bile giremeyeceğini söylemek gerek. 6+2+2'nin 2'lerinden birisinde Baroni de çok yer bulacak gibi.

Hücum hattı ise, defansın zıttı durumunda. Galatasaray maçından sonra yazdığım gibi, eğer Fenerbahçe bu hücum sistemini daha hızlandırırsa çok ama çok can yakacak. Miroslav Stoch transferi ise Fenerbahçe'nin geçtiğimiz 1 sene boyunca 2 tane bekten bozma ve 1 tane orta sahadan bozma adamla yapamadığı kanat katkısını tek başına yapacak durumda. Ters tarafa da, önüne de iyi ve doğru hareketlenmesinin yanı sıra şutları da oldukça iyi. Fiziği iyi. Kalitesi iyi.

Alex ise hala fazla kilolu. 10 kişi kalmaktan Fenerbahçe kadrosunda göze batmasa da çok ağır. Yavaş. Fazlalıkları var. Santos da kezâ öyle.

Fenerbahçe bugün şansını yanına aldı ve bugün oynanan maçtan alabileceği en iyi skoru aldı rövanş için. 5-6 olabilecek maç gerek hücum yeteneği, gerek defans şansı ile 2-2 bitti. Eğer as oyuncular, defanstan as oyuncular, dönmez ise 2-2 ile tur geçilir ama sonrası biraz zor. Fenerbahçe'nin en iyi 3'lüsü kim derseniz Volkan, Stoch ve Direkler. Direklerden faydasızı ise Kazım Kazım. Maşallah duble zarar.

Evet bu arada 2-2.

Merhaba, Ben Gökhan Zan


Yaşım 29. Hatay'lıyım. İsmimin Hatay telaffuzu Gekhen şeklindedir. Bizim oralarda herkeste benim formam vardır. Ben hediye ettiğim için değil. Lütfen. Çanakkale Dardanelspor'da sivrildim. Beşiktaş beni aldı. Ama daha sonra "Gaziantepspor'dan adam almazsak sezona başlayamıyoruz, vallahi işlerimiz rast gitmiyor" politikası yüzünden kiralık olarak gittim. Geri aldılar.

Formda olduğumda, konsantre isem, havadaki sineğe bile kafa atarım. Tank gibi rakibi ezerim. Toraman atıldığında tek başıma Bursa'ya direnmiştim. Pozisyon dahi vermeden ezdim bütün Bursaspor'u.

Tigana döneminde omzum çıktı. Sakatlandım. İyileştim. Tekrar omzum çıktı. Yine iyileştim. Ama formumu kaybettim. Sürekli sakatlanır oldum. Cehennem Silahı II'de ki Mel Gibson gibi omzumu kendim takıp, çıkartır oldum.

Sağlam döneminde bu kez adale sakatlıkları yaşadım. Kadıköy'de 2-1 kaybettiğimiz Fenerbahçe maçında uzun top atarken sakatlandım. Bu maça kadar toplam 17 kez sakatlanmıştım. İyileştim, yine sakatlandım. Metalist maçında iyi eskortluk yaptım. Takımdan gönderilecektim ki, Denizli hocamız geldi.

Denizli döneminde, hocanın prensi oldum. Kaptan bile yapıldım. Arada yine sakatlandım. Belediye maçında 83'te yediğimiz golden 45 saniye sonra galibiyet golünü attım.

Milli Takım formasını giyerken Çek C. maçında rakibe tekme atıp sakatlandım. Turnuvayı kapattım.

Galatasaray'a geldim. Servet ile sezona iyi başladık. Ama yine sakatlandım. Toparlayamadım. Anladım ki, sağlık ekibi beni transfer etmiş. Ama pek farkedilmedim. Sağlık ekibi benden daha popüler isimlerde sakatlıklar yarattı.

2010-2011 sezonunun ilk resmi mücadelesi olan OFK Belgrad maçında sakatlığım nedeni ile oynayamayacağım. Bu kez boyundan dolayı.

Ama bu sezon herkes gerçek Gökhan Zan'ı izleyecek. Bu sezon olmazsa da gelecek sezon kesin herkes gerçek Gökhan Zan'ı izleyecek. Elbet bir gün herkes gerçek Gökhan Zan'ı izleyecek.

"En Kötü Dönemindeki Kaleci Fevzi.."

Biraz önce twitter'da öyle kendi kendime konuşurken geldi aklıma. Fevzi falan... hatta İlhan Mansız, çok büyük topçuydun be!

Olayları hatırlayanlar da vardır ama özet geçeyim:

Beşiktaş'ın kalede Fevzi var o dönem. Denizlispor deplasmanı. Dakika 21'de Fevzi felaket bir gol yer. Hani alakasız topu içeri tokatlar o derece. Skor 2-0 olmuştur. İlk yarı 2-1 Denizlispor üstünlüğü ile biter. İkinci yarı İlhan golünü atar, ve süprizi forma altında:



Neyse, maç son anda yenilen golle 3-3 biter. Fevzi'ye olay sorulur: "İlhan üşüdüğü için benden yedek formamı istedi, içine giyeceğini söyledi" der. Harbiden büyüksün be İlhan Mansız.

Burdan sonrası çok acıklı. Dedik ya "en kötü dönemi" diye. Beşiktaş sonraki hafta İstanbul'da Rizespor'u ağırlar. Felaket bir gol daha yer Fevzi. Bu şanssızlıktan da öte bir şey. Golü yedikten sonra kafasını direğe vurması, o ses. Yıllar geçse de çıkmayacak aklımdan. Futbol tarihinin en acıklı sahnelerindendir:

Guti Duvarkağıdı







Kendime hazırlamıştım, isteyenler faydalansın.
Tam boyut için fotoya tıklayın

Şımart Bizi Başkan, Çıkar Bizi Baştan!





Geçenlerde "Beşiktaş'ın Değişen.." diye başlık attım, devamını getirmedim. İçime sinmezdi, kendime yediredim.

İki sene önce, Beşiktaş çifte kupalı şampiyon olmuştu ya. O gün stadda kutlamalardaydım. Blog yazarlarımızdan Busker, "N'oldu şimdi Büyük Başkan mı diyeceksiniz adama?" diye mesaj atmıştı o sırada. "Olm sen bizim tribünü ne sanıyorsun?" dedim. Haklı da çıktım. Gerektiği kadar alkış, fazlası yok. Büyük başkan yalamasından uzak..

Dün ne oldu bilmiyorum. Çifte Kupanın getirmediği samimiyeti çifte yıldız getirdi. Dün Başkan'ın adam dövdürüğü tribünler, bugün kendisine sevgi gösterisinde..

Ben kimim? 20 yaşında, kendi halinde Beşiktaş'ı seven biri. Maçlara gider gelirim öyle. Ne "Çarşı'nın Abileri"ni bilirim, ne de başka bir şey. Belki hentbol maçlarına giden taraftarla sima olarak biliriz birbirimizi. Ama yeri geldiğinde sokakta konuşurken "yok abi Beşiktaş'ın tribünleri.." diye konuşup karşılıklı bir kelime dahi etmediğim adamları korudum. Eh, şimdi pişman mı olayım?

Ben manyak değilim tabii. Neden başkan-taraftar arası kötü olsun isteyeyim ki? Tabii ki iyi olsun; en azından aramızdaki bu nefreti bitirelim derdim. Ama "barış" bu yolla sağlanmamalıydı. Bir özür, samimi bir özür belki. Hani dönüp bağırımıza basmak için değil, bu nefreti bitirmek için. Ama hayır, kararlar verilmiş; dönüş bileti Quaresma, barış çubuğı Guti.

Peki. Neyse..

Beşiktaş'ın gerçek sahipleri bilmem kaç bin kongre üyesi bu arada. Tribünler de temizlenecek.

27 Temmuz 2010 Salı

Guti Haz.'in Topuğu


Öyle bir topuk ki bu topuk, yıllar evvel, Cezayir asıllı efsane Fransız'ın ayağına gol olsun diye giden bir topun asistini yapmıştı. Kaptan olarak hemde. Yıllar sonra yine bir Cezayir asıllı Fransız'a yine asisti yaptı o topuk. Sonra o ayaklar, neredeyse 6 ay sonra İnönü'ye geldi. 3'lü çektirdi. Ekrandan izlerken imrendim en hafifinden söylemek gerekirse. Haldun Baba giderken, Guti geliyordu. Real Madrid kaptanı Beşiktaş'a gelmişti. Hem de başka bir takım forması giymemiş bir adam.



Yarın uyandığımda Guti, Haldun'un yanında Galatasaray'da, Demirören istifa etti haberi okurum diye düşünüyorum, rüyadır belki he... Olması gereken o çünkü. Yok Demirören istifa etmez.

Futbol Hagi İçin Asla Futbol Değildir



Yeri gelir rakibi pazara göndermektir, yeri gelir rakip kaleci Gançev ile 3 bant oynamaktır futbol Hagi için...

Galatasaray 2010 - 2011 Formaları






4.bir forma daha var bunlardan başka. Devre arasında Aslantepe'ye giderken satışa sunulacak olan Çubuklu forma. Parçalı değişmemiş durumda. Arslan formadan bir tane almak gerek. 2288 Mor'dan sonra 2289 Mercan olarak satışa sunulan forma 3.resimdeki forma.

365g24s sitesinde dolan ilk videodan sonra klavyeden F5 yapmanız sitenin açılmasını sağlıyor. Formaların açıklamaları, videoları var. Bu mercan açıklaması da; "bir şeye bağlayamadık, 2288 'den sonra gelsin diye yaptık" gibi durmuş ama olsun.

edit: artık site otomatik açılmaktadır

Bu da gelecek sezonun yazı fontu. Muhtemelen parçalıda beyaz kullanımı devam eder. Mercan formada ise şortun renginde veya siyah olarak kullanılacaktır fontlar.

2 Yıllık Bir Devrin Kapanışı : Haldun Üstünel İstifa Etti


Hikayenin başını biliyorsunuz. Fernando Meira, Harry Kewell, Milan Baros derken başlayan efsanenin 2 sezondur alınan 5.lik ve 3.lükten sonra kapanışı oldu bugün gerçekleşen olay. Haldun Üstünel yönetim kurulu üyeliğinden de istifa etti.

Takımı da Mesut Bakkal'a emanet edin, Jan Polak, Inamoto, Bouzid felan getirin. Hatta Rijkaard'ı, Elano'yu gönderin kenara da Adnan Sezgin'i koyun. Öpün, başınıza koyun. Adnan Polat'ın son başkanlık dönemi de resmen hayırlı olsun.

Tribünlere geri dönsün Haldun Üstünel. Aramıza geri dönsün. Ait olduğu yere. Bir listenin 1.sırasındaki adamları getirmek gibi bir huy edindirdi, 18.sıradaki adamları Eylül'de getirenlere inat. Yolun açık olsun. Hiç bir başarı cezasız kalmaz çünkü.

Beşiktaş 2010-11 Şablonu (?)




"Beşiktaş 2010-11 Kadrosu (?) (Erken de Olsa)" başlığında kadroyu incelemiştik. Guti transferini gerçekleşeceğini öngörerek 4-4-2 sisteminin nasıl işleyeceğini söyledik.

İlk yapılan maçlardan sonra Schuster'in 4-4-2'sini şöyle maddeleştirebiliriz:

- Stoperler basit oynayacak. Ortsahaya yakın yerde çizgi çekilecek. Alınan toplar ya yakındaki beklere, ya da oyun kurucuya verilecek. Uzun top pek olmayacak. Bekler sürekli pozisyona girme çabasında olacak.

- Ortasahanın, orta ikilisinin biri Ernst olacak. O da geçtiğimiz sezonların aksine "gerekirse 10 numara" mevkisinde değil; asıl olan görevinde çalışacak. Arkayı temizle, gerektiği gibi pasları yolla.

- "Oyun kurucu" dediğimiz adam: Guti, takımın arkasında kalacak. Top ayağında, arkadaşlarını ileri koşturup gerekli organizasyonları hazırlayacak. Kaleye yakın "AMC" değil, ortasaha oyuncusu olacak diyebiliriz.

- Kanatlar önemli. İki forvet-iki kanat: bu 4 adam ceza sahasına yakın oynayacak. Santrafor + arkasında Nihat desteği + içe kateden ters kanat. Bu organizasyonu isteyecektir Schuster. Bu alanda insiyatif alabilecek Nihat ve Q7 gibi adamlar ayrıca arkadan oyun kurabilecek Guti gibi bir adam varken tek reçete "zaman" olacaktır.

Kısaca Schuster'den beklediğim klasik İngiliz 4-4-2'sinden çok, İspanya tarzı bir 4-4-2.



Ayrıca bazı maçlarda 4-3-3 de bekliyorum Schuster'den. Ancak bu 4-3-3, bizim 4-5-1'den bozma olan değil; daha bi' gerçekçi 4-3-3.

Şöyle ki defans kurgusu aynı kalsa. Önlibero Ernst oluyor ve önüne ikili: Guti + Necip/Uğur mesela. Bir de şu var, Schuster Onur Bayramoğlu'nu tutacak gibi. Ona güvenerekten bunu söylüyorum. Onur tam olarak oranın adamı. Guti'yle pişer, Guti olur ileride inşallah.

Ayrıca Nihat-Qua ikilisi yer değiştirerek kanatları paylaşabilir bu sistemde. Quaresma'nın asist, Nihat'ın soldan içe katederek gol katkısı artabilir bu şablonda.

Sonuçta bunların hepsini Schuster belirleyecek. Bizim elimizden gelen en fazla beyin fırtınası. Bunlar bir günde oturacak şeyler değil; zamanla.

Beşiktaş taraftarından tek bir dileğim var. Takımın arkasında durun, her zaman.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Geçmiş Zaman Olur ki


1-1 biten Oftaş - Fenerbahçe maçından bir kare. Alex, şimdiki arkadaşı İlhan ile pozisyon tartışıyor. Yanlarında Yasin Çakmak var. İlhan'ın arkasında da partneri Giray Kaçar. En arka köşeden de Lugano bir kesme yapıyor ki eyvah. Bakışlar fena.

Merhaba, Ben Sabri Sarıoğlu


26 Temmuz 1984 günü, yani bundan tam 26 sene önce doğdum. Doğumum "total futbola tepki" olarak nitelendirilmektedir. Galatasaray alt yapısının ürünüyüm ben de. Saçlarımın bu şekilde olmasının sebebi Hakan Abi ve diğer abilerim'dir. Alt yapıdan A takıma çıkan gençlerin saçlarının kazınması geleneğine kurban giden bir saç yapım var. Hoş kazınmasa da bir Sawyer, bir Di Caprio imajım yoktu. Ama olsun yine bu 2 numara saçlarımı ortadan ayırabilecek yetenekte tek isimim. Hatta google'da resimlerde aratınca "Sabri Sarıoğlu Saç" diye öneriliyorum.

Aslında genç takımlarda forvet arkası olarak gayet iyi işler çıkartmışlığım vardır. Bülent Tulun'a inanmayan sorabilir. Ama hazırlık maçlarında ve ilk oynadığım maçlarda nasıl olduysa sağ ayağımla attığım goller ve hızım nedeniyle sağ bekte oynamaya başladım. Ama orta kesme konusunda kendimi 7 senede geliştirebildim. Olsun. İbrahim Abi gibi 35'ine kadar yolum var. Yıllardır da frikik attım. Bir tanesi hasbelkader gol oldu. Bir tanesi de Anfield Road'da direkten döndü. O maçta ne olduğunu hatırlamıyorum.


Ben de Şehremini Lisesi okudum. Bizim Arda Kaptan gibi. Zamanında ben de 4.kaptan idim. Ama Arda şimdi 1.kaptan. Hatta zamanında Sinem Yenge ile bir birliktelik felan... öhöm neyse. Evli barklı adam oldum bende. Franck Ribery zamanında benim yedeğimdi.

Maçlarda 2 polis yaraladım. Kavgada değil. Maç öncesi ısınmada. Topa sert vurunca kafasına gitti. 2 maçta böyle oldu. Oley çekerken hızımı alamayıp tribüne kadar giderim.



Harry Kewell gelir gelmez benim 5 senede yapamadığım katkıyı 10 dakikada yaptı. Ben de ondan bir şeyler kapmak için muhabbet açtım. Bu arada formumu borçlu olduğum çekirdek ile Harry'i tanıştırdım. Bu sinerji işe yaradı. O Bordeaux maçında 90'a vurdu. Ben de 90'da vurdum. Ama çok da kuş vurdum. Hedef konusunda sıkıntılarım var. Nedense hep dışarı gidiyor vurduğum toplar. Ben de bu dışarı meselesini hayat tarzım yaptım.


Gol attığımda efsanevi goller atarım. Benim attıklarımı kimse atamaz. Benim kaçırdıklarımı da kimse anlamaz. O şutlar benim yaşam tarzım. Eskiden sahada kimi görsem itiraz ederdim. Geçtiğimiz sene maçlarda 6 hakem var iken, itiraz felan etmedim. Orta yüzdem de arttı.



Yaş oldu bugün 26. Daha 36'ıma kadar oynarım. Saçlarım da benimle beraber oynar. Yeni statta taraftarlar daha yakın. Onlar biraz dikkat etsinler. Polisler de öyle.

İyi ki doğdun Sabri Reis.

ek: İnşallah, 35-36'ında Aslantepe'de, biz yine Sabri Reis diye bağırınca tribünlerin önüne kadar yardırır, armayı öper, ısınırken yine bir kaleye, bir tribüne şutları yollar, her deparında "yürü be" diye bağırırız.

Jan Polak



Emre Aşık'ın, adama tekme atıp sakatlanan G.Zan ve koşarken 1 sezonu kapatacak şekilde sakatlanan Emre Güngör'ün yerine oyuna girerek, kendi ağzını gözünü çıkarttığı, kafasını yardığı Çek C. maçında yaptığı bu inanılmaz hamlenin muhattabı Jan Polak. Dakika 71. Durum 2-0. İçeri girse bitecek maç, o hamle ile döndü. Biraz da penaltı tabii pozisyon.

He bu adam Galatasaray'a geliyor ne olur derseniz, biraz alttaki fotoğrafı gösteririm. Şükür buna da. Haldun Üstünel'in ardından şaka gibi, hele "tüpçü"nün Guti Haz. hamlesinden sonra dalga geçer gibi ama orta sahasında Barış - Ayhan olan bir takım için 1-2 topa vurur işte. En azından sezon başlamadan getirilebildi Adnan Bey tarafından.

Ne analizi yapacağım Polak'a. Ön libero işte. Kenara, ileriye pas verebilsin yeter. Yeter !

Oğlum Guti Gelmiş Laa..!





Şirketimiz İspanyol oyuncu Gutierrez Hernandez ile 2 yıllık (2011-2012 sezon sonuna kadar) anlaşma sağlamıştır. Anlaşma gereği oyuncuya yıllık 2.700.000.EUR ödenecektir.

Beşiktaş JK

Öptüm. By.

25 Temmuz 2010 Pazar

Beşiktaş'ın Değişen..?





Olayı tümden "taraftar yapısı" muhabbetine bağlamak ne kadar doğru bilmiyorum. Ama görünen o ki bazı şeyler değişiyor camiada.

Kısacık şu taraftar-transfer olayına değineceğim.

Transfer sezonu güzel başladı. Quaresma geldi, genç kaleci Cenk geldi, şimdi de Guti geliyor. Nokta atış, iyi hamle, doğru strateji, az risk... ne derseniz deyin genelde beğenilen transfer çalışmaları.

Şimdi devamı gelecek deniyor.

Ben de Forza'nın forumlarında bakınıyorum ne var ne yok diye. Taraftarda ciddi değişim var. Tabii orada sürekli olan 60-70 kişi vardır. Forza, Beşiktaş "uzay"ında bir "örnek" ise; 60-70 kişi de bayağı bir kalabalığa denk gelir. Göz ardı etmek olmaz yani.

Genelde ne konuşuluyor?

Quaresma geldi, Guti geliyor; hadi Robinho da gelsin.
Hazır Robinho gelmişken Santa Cruz da gelsin; o da kesmez İbra gelsin.
Ulan santraforu aldık, sağ bek sıkıntı; oraya da Hamit gelsin. (Hamit'i sağ bek diye transfer etmek?)

Seneye stoper'e Terry, sol bek Evra gelse kesmeyecek insanları...

Ne bu arkadaş? Elbette gözünü yükseklere dikmek iyidir, ama yavaş. Son iki seneye bakalım:

Gökhan Zan'dan; Ferrari.
Uğur İnceman'dan; Ernst.

Serdar Özkan'dan; Quaresma.

Delgado'dan; Guti.

ve hatta;
Holosko'dan; Nihat.

Bilmem anlatabiliyor muyum?.. Hazmederekten, ağır ağır. Bir değişim var evet... Yavaş yavaş tadını çıkartalım.

Hadi o "halkın takımı" çizgisinden çıktık; bari tüketim çılgınlığına alet olurken biraz daha ağır davranalım.