3 Nisan 2010 Cumartesi

Spor Servisi'ne Çıkmışız Müdür


Wayne Rooney ve ayağı ile ilgili yazı bizi "Spor Servisi"ne çıkartmış valla
.

2 Nisan 2010 Cuma

Ankaragücü 0-0 Beşiktaş / En Kötü Katenaçyomuz Böyle Olur





Beşiktaş'ın ligin ikinci yarısında sergilediği futbolu "Catenaccio/4-3-3 Mix" diye tanımlamıştık. Önlibero kişisinin stoperlerin yanına nasıl kaynadığından falan bahsetmiştik. Bu akşam ise direk 3-5-2 ile sahaya çıktı Beşiktaş. Öncelikle 3'lü defansın ilkel bir sistem olduğuna karşı çıktığımı belirteyim. Elinizde uygun oyuncular var ise bunu uygalayabilirsiniz her zaman.

Neden en kötü "Catenaccio" böyle olur?

Sağ kanat Ekrem ile sol kanat Üzülmez hayatlarının en kötü maçlarından birine çıktılar. Özellikle Ekrem yalnız başına mücadele etmekten başka bir şey yapmadı. Rothen+Sapara destekli sol kanadı sürekli yokladı Ankaragücü. Hatta tüm aksiyonlar orada gelişti. Tabii onlar da devamını getiremediler hiçbir pozisyonda.

Ortasahada üç isim vardı "Fink, Necip, İnceman". Üçü de bu sistemde gerekli olan hücumcu ortasahalar değillerdi. Bu yüzden ne Necip ne de Uğur hakkında bir şeyler söylemeye gerek duymuyorum. Ancak Fink ayrıca kötüydü bu akşam. Sebebi ise yorgunluk. Bu tip oyuncular zten enerjileri ve fizikleri ile varolur. Ancak Fink iki adım atmaktan aciz kalınca ortasaha zaten yıkılmaya müsaitken iyice kayboldu.

Holosko ile Bobo'ya bir şey demiyorum. Şu akşamın en son eleştirilecek kısmı bence forvetler. Tabii ki daha iyilerini yapabilirlerdi ancak biri geriye top almaya gidiyor, diğeri yalnız kalıyordu sürekli. Süpriz vuruşlar da olmayınca olmadı.

Bu arada Ankaragücü'nün nizami bir penaltısı verilmedi. Vassel mükemmel kırdı Kaş'ın belini. Hakem orada kaçırınca Ankaragücü penaltıdan oldu.

Beşiktaş'ı kötülemektense Ankara'yı övmek daha makul gelicektir herkese. Çok güzel ayağa top yaptılar. Beşiktaş ortasahasına top göstermediler çoğu zaman. Ancak ceza sahasında etkili olamayınca golü de bulamadılar. Sol kanatları çok güzel çalıştı özellikle. İskeleti bozmadan istikrar yakaladıkları takdirde seneye tehlikeli bir takım olurlar. Tabii Gökçek'ler bir süpriz falan yapmazsa. Her şey beklenir yani.

Fotoğraftaki adam da Herrera, 3-5-2'nin, Catenaccio'nun yaratıcısı. Bu maçı izletip, "al işte sen bunu öğrettin" deseler adam hiç girmezdi bu işe.

Ama Herrera'nın demek istediği bu değildi tabii ki. Herrera'nın 3-5-2'si; oyunu kontrol eden, kanatları işleyen bir sistemdi diye duyduk, gördük, okuduk.

Cüneyt Çakır'ın Portekiz Şubesi


Maç detayı bu akşam oynanan Braga - Guimares maçından. 5 kırmızı kart, 5 gol, 4 penaltı, bir araba sarı kart...

Bir Eleştiriyi Kaale Almak


Kadir Çetinçalı'nın yazısındaki "büyük, kara bir balon" ifadesine takılmayacağım. Kendisinin "beyaz, sönük bir balon" olması ne kadar hoşuna giderse empati kursun. Takıldığım konu şu: "G.Saray’da devrim aslında pek uzak değil. O, sessiz, sakin, efendi haliyle, 15-20 seyircinin desteği ile fırtınalı Olimpiyat Stadı’nda, mütevazı kadrosuyla, yaşanan çok sayıda sakatlığa rağmen takımını dimdik ayakta tutan temiz yüzlü bir Türk çocuğu..." Kardeşim sen olayın ağababalarından birisini getirmişsin, olayın başına koymuşsun, şurada daha 9 ay olmamış adamı şutlama derdindesin. Yerine önerdiğin adam Abdullah Avcı.

Tamam, Abdullah Avcı iyi hoş adam da kardeşim adam Frank Rijkaard. Sen, Florya'da röportaj için gezdiğin günlerde adam Messi ile yemek yiyordu. Bugün Arda ile yemek yiyor. Devrim budur. Devrim dediğinin devamı bir gün Tugay Kerimoğlu'nun Galatasaray'ın başına geçmesi ile devam eder. 5 senedir bıkmadan, usanmadan, yorulmadan her gün bir teknik adam gönderip Abdullah Avcı getirmek ile devrim olmaz.

Rijkaard'ı balon olarak nitelendirip, yerine Abdullah Avcı'yı getiriyorsan, manşette Milan'a, Chelsea'ya yolluyorsan Ahmet Çakar Çakması olmuşsun haberin yok. O kariyerle de en fazla Serhat Ulueren olursun. Kendi kendine de İran Devrimi felan yaparsın işte...

Amatör

1 Nisan 2010 Perşembe

Uçan Adam Sabri Jay Leno'da




Dünyaya açıldık bu adamla, Amerika'ya kadar gitmiş. Helal olsun.

Ali Ece ve Pascal Nouma Futbol Disco'da





Program bu akşam (1.4.2010-Perşembe) saat 20.00'de.

Geçen hafta da duyurmuştuk ancak biraz geç olmuştu. Programı izleyenler nasıl eğlenceli bir program olduğunu hatırlayacaklar. Türkçe, İngilizce, Fransızca geçen programda özellikle yabancı dil bilenlerin avantajı var. Arada bazı muhabbetlerin çevirisi "mecburen" yapılmıyor. (Geçen haftaki 3. ayak muhabbeti mesela (: )

Biz haberi verdik siz kendinizi ayarlayın derim. Güzel eğlence olacak gibi. İsteyen görüntülü, isteyen sadece sesli takip edebilir programı. Yayını aşağıdaki linkten takip edebilirsiniz.

1903 Radyo

PS: Ulan o kadar reklamını yaptım ki ben bile kendimden şüphe etmeye başladım. Ama cidden bi' bağım yok. Hatta Haber 1903 ilk açıldığı zamanlarda buradan deli gibi eleştiren de bendim. Neyse, tadını çıkaralım. Akşam mail atıp tanıtımlarımın payını isterim ben de. (:

Sakata Geldi Aşkımız, İkimiz de Şaşkınız!





Gaziantepspor, oyuncunun bonservis haklarının diğer yarısına sahip olan Goiás kulübüne borcunu ödediği halde, bizimkini ödemedi. Çünkü onların bize önerdiği miktarı kabul etmedik. Buna rağmen oyuncunun başka bir takıma transfer olması yasadışıdır.

Haberin tamamı burada.

8 Milyon, ödendiği iddia edilen 8 milyon... Aslında hiç ödenmediği söylenen, iki başkan arasında yürütülen operasyondan 8 milyon...

Neler çeviriyorlar bilmiyorum ama Brezilya tarafından açıklananlar doğruysa ve üstü kapanmazsa ilginç şeyler olacak. Anlaşılan o ki bir suç varsa o Beşiktaş'a değil Gaziantep'e patlayacak. Kim bilir belki Tabata Brezilya'ya döner. Beşiktaş'ı daha mutlu edecek başka bir karar da yok zaten. Tabata'ya da üzülmüyor değilim.

Arada giden 8 milyon meçhul. Bu olaylardan kim zarar edecek bilmiyorum ama bu 8 Milyon yüzünden bir şeyler ödenmek zorunda kalırsa Kızıl akşama Demirören'i arasın başlıktaki cümleyi söylesin. Benden tavsiye. Beter olun.

Mahsun Mor Menekşe || Mahzun


Fenerbahçe'nin derbi sonrası satışa sunduğu t-shirtleri duymuşsunuzdur. Bir Galatasaray taraftarının zerre umursayacağını sanmıyorum. Nedenini de açıklayayım. Fenerbahçe t-shirtleri ve diğer ürünlerinde "bir "mahsun" mor menekşe" şeklinde yazmış. Mahsun, kelime anlamı ile "güçlü, güçlendirilmiş" anlamına gelmekte. TDK'ya göre de erkek ismi olarak kullanılıyor. Peki, Fenerbahçe'nin aslında demek istediği ne derseniz, o da "mahzun" olacak.

Mahzun; üzgün, demektir.
Mahsun; güçlü, demektir.

Tutup, Galatasaray için zamanında şarkı yapan Mahsun Kırmızıgül ile dalga geçme amacı taşıyor ise bu şarkı pek güzel. Lakin kişiye özel olmuş gibi. Hoş resmi siteden daha Galatasaray yazamayan bir kulüp için sorun olmasa gerek.

Geçmiş Zaman Olur ki || Barça



1.fotoğraftaki kupanın ardından bakan tanıdığınız üzere Xavi. 2.fotoğrtafta top taşıma görevinin yıkıldığı ise İniesta. O derece genç işte. 3.fotoğraftaki Lionel Messi. 4.fotoğrafta ise, 3.sırada en uzun Pique. Ona göre 2 sağında ufka doğru bakan Cesc Fabregas. En alt sırada yere doğru bakan arkadaşın resme göre solundaki, arkadaşa göre sağındaki ise Leo Messi.

Puyol Yok, Gallas Yok, Fabregas Yok, Rooney Yok, Ne Var Peki ??


Mario Gomez ve Wayne Rooney arasındaki mücadelenin getirdiği sakatlığı yazmıştım daha önce. Bir Rooney mucizesi yaratmazsa Rooney rövanşta da yok. Dün akşam oynanan maçta futbol resitali kadar, cezalı ve sakatlıklar olması da bildiğin nazar herhalde.
Gallas, Wenger'in söylediğine göre sezonu kapattı. Baldır adalesindeki sakatlık O'na sezon sonuna kadar sıkıntı verecek, lakin Dünya Kupası için dönmesinde sıkıntı olmayabilir.

Puyol, direkt kırmızıdan atıldığından rövanşta yok. Pique'de kart cezalısı.

Arshavin ise içlerinde en umut vereni. Adalesine zorlanma olduğu için kenara geldi Andrei. Rövanşta sahada olabilir.



Gelelim Cesc'e. "Fibula kemiğinde çatlak" ilk söylenen sakatlığı. Tam sıkıntısı bu akşama kadar belli olsa da, Wenger O'nun için umutsuz. Dünya Kupası'na bile tam anlamıyla hazır gitmeyebilir, gitmemeyi bırakın, kaçırabilir. İşin en epik kısmı ise şu, Fabregas pozisyonda sakatlandıktan sonra penaltıdan golü atması, geri kalan dakikalarda oynaması, maçı bitirmesi ve bunların hepsini ayağı çatlak iken yapması. Bu sebeple de çatlak ayağını daha da zorlaması sakatlığını daha da olumsuz etkileyecek.

Yazı ile alakasız ama, kaptan olmak böyle bir şey işte. Dışarıda Christian Audigier giyiyor diye kaptanlık ağırlığını taşıyamadığı iddia edilen Arda ile Arsenal kaptanı Cesc'in aynı düşünce ile sakatlığını zorlaması "kaptan"lıktır. Gerisi hikaye.

31 Mart 2010 Çarşamba

Düzeltmek Gibi Olmasın Ama...



Henry'nin Emirates Arena'da oynamadığı bilgisini veren Ertem Şener'in yanlışını düzeltmek gibi olmasın ama Henry, Emirates'de oynadı. Newcastle'a harika bir frikik attı. Man.Utd.'yi de yıktı...

Wayne Rooney


Bayern Münih'liler, 90+2'de Olic'in attığı golden daha çok, maç bitince Rooney'in sakatlık haberine sevinmişlerdir heralde. Mario Gomez'in infazını, gol sevinci, maç bitimi gibi nedenlerle göremediğimizden ciddiyetini bugün anladık. 2 ila 4 hafta arasında Rooney yok. Chelsea maçında oynamayacak. Bir mucize Bayern Münih karşısında belki. Neticesinde Rooney gibi fiziği üst düzey derecede olan bir santrafor olduğundan çabuk dönüyor.



2003'ten bugüne Rooney, 8 ciddi sakatlık yaşadı diyebiliriz. 3 tane ayak kırığı, 5 tane bileğine aldığı darbeler yüzünden sakatlık çetelesinde yazanlar. 3 ayak kırığının 2'si Uluslararası şampiyonalarda aldığı darbeler. Ayak kırığı diyorsak da tarak kemiği tabii. Hatta daha net ifade ile "metatarsal". Uzun parmak boğumundaki kırıklar bunlar. Öyle ayak kırığına göre çabuk döner derseniz de, Owen, 6-8 haftada döner denildikten 21 hafta sonra, Rooney 14 hafta sonra döndü.



Bu kez bilek sakatlığı var Rooney'in. 4 hafta deniyorsa da 2 haftaya döner. Bu sakatlık için söylenen tedavi süresi bileğin aldığı darbeye ve bu darbe sonucu yaşadığı burkulmaya göre değişiyor. 1 haftadan 4 haftaya kadar burkulma şiddetine göre zamanı var. Toplamda 34 gol atan Rooney'in yerine Berbatov ile şapkadan tavşan çıkartabilecek mi Sir Alex bilinmez. Lakin, alelade bir çeyrek final maçını 2-1 kazanmak ile rövanş alınırsa Sir Alex 2 haftaya yeni bir rövanş sebebi sunar Bayern'lilere. Bu kez 90 dakika oyunu sahasında da kabullenmez. Milan tarifesi ile yollar.

Özlemişiz Brother !!


Sonunda...

İbrahim Üzülmez 5 Yıllık Sözleşme İmzaladı





İmza toplantısı sırasında İbrahim Üzülmez'in imzalama anında yapılan şakalar güzeldi. Başrollerde İsmail Er ve İbrahim Üzülmez var. Delinho'nun da Air İsmail'den pek hazzetmediğini anladım. İyi oldu Delinho için. İbrahim'in futbolu bir anadolu takımında sessiz sedasız bırakmasına gönlüm razı olmazdı zaten. 1 sene daha takımda Kaptan.

Bu arada Rüştü ile 2, Yusuf ile 1, Uğur İnceman ile 1+1 yıllık sözleşmeler imzalandı.

En önemlisi Toramandı tabii ki. 1+1 gibi saçma bir sözleşme gelmesinden korkuyordum. Ancak 3 yılı duyunca rahatladım.

Serdal Adalının ağzından düşürmediği "fedakarlık" konusu var bir de. Basın mensupları da bu lafın üzerine gitti. Sözleşme yenileyen futbolcuların uygun fiyatlara imza attığını belirtti. Özellikle Nobre'nin ve yatan Delgado'nun maaşlarının sıkıntı yarattığı kabullenildi bir anlamda. Serdar Adalı önceki yönetime attı topu bu konuda. Kendilerinin bu hataya düşmeyeceklerini belirtti. Serdar Özkan'a da teklif yapılmış, paşamın gönlü razı olursa imzalayacakmış.

Özellikle futbolunun son yıllarında olan oyuncuların kulüplerinde kalmalarından yanayımdır. Yusuf bu saatten sonra bir şey kazandırmaz belki ama geçen yarım sezonda kazandırdıkları ortada. Bir vefa göstergesidir 1 yıllık sözleşme diye düşünüyorum. Rüştü mesela, gençler için bulunmaz bir nimet. Türk futboluna kazandırdıkları ortada. Altyapıdakiler için de, Hakan Arıkan için de büyük şans Rüştü. Dolayısıyla Beşiktaş için de.

Hayırlısı olsun.

Yürü Be Ahmet Çakar


Ahmet Çakar, Sabah'ın 41.sayfasında alt köşede "Rijkaard'ı derhal gönderin" diye buyuruyor. Manşette de haber şu. Rijkaard, Chelsea - Milan veya Avusturalya Milli Takımı'ndan teklif gelirse gidecek.

Kardeşim, adam senin yazınla gönderilecekse bile manşetten sonra gönderilmez. O'nun teknik direktörlüğü, senin hakemliğinden daha iyidir. O kadar...

10 Senenin Küçük Bir Özeti Gibi


Sırasıyla Bülent Korkmaz, Hasan Şaş, Aykut Erçetin, Sabri Sarıoğlu, Uğur Uçar ve Volkan Arslan...

Neyse, bu adamların zaten hepimiz biliyoruz. Hatta; silüyetlerinden bir sürü hikayeyi de anımsıyoruz...

Yedek klübesi; bir takımın potansiyelinin üzerine çıkması için mühim bir olgudur. Resim 2. Fatih Terim döneminden ve benim bu silüyetlere bakınca aklıma gelen;

Bülent Korkmaz
, o dönem klüple nasıl ilişkisi kesildi biliyoruz.
Hasan Şaş, Ali Ece' ye benzemiyor mu? demek dışında aklıma ne futboluyla alakalı bir şey geliyor ne de herhangi bi şey; orada neden "abilik" yaptığı konusunda net bir fikrim yok
Aykut Erçetin, hala oturuyor. Tek fark; Sami Yen, Olimpiyat stadı kadar rüzgarlı değil.
Sabri Sarıoğlu, "o dönemin harika çocuğu" bunu söylerken ben bile inanamıyorum kendime ve gülüyorum
Uğur Uçar; gitsen de bir kalsan da bir artık yavrucum; üzgünüz.

Vee Volkan tabii; işte insanı zıvanadan çıkartan zincirin son halkası... Galatasaraydaki olumlu hareketlerinden video yapıp, yutuba koysanız Alanzinho ile çekişir aslında...

Şurda haksızlık var, hak etmeyen var, o zaman neden yer kapladığına anlam veremediğim var, hala neden olduğuna anlam veremediğim var, bir taraftar olarak; kendisine yapılandan ötürü yönetimime ters düşeceğim var, var oğlu var...

Peki ben size sorarım; bu adamlardan hangisini oyuna alırdınız?


(Bir de dipnot düşelim; bu maçta anladığım kadarıyla stoperde Emrah Umut ya da Almaguer oynamış)

30 Mart 2010 Salı

Bize İzni Kim Verecek ?


Bizim Leo, kalede geçirdiği sürelerde çalışıyormuş da haberimiz yokmuş. Rijkaard, derbide içeri aldığı topun moralsizliği haliyle futbolcusuna izin vermiş. Tamam, teknik adam olarak düşünceli, oyuncusunu korumaya yönelik bir hareket. Lakin, arkadaş izin alıyor da biz nasıl izin alacağız? Bize izin vermiyorlar bu arkadaşın aldığı gibi.

Fenerbahçe - Galatasaray derbisi 3 puan demek değildir. 3 puan sadece istatistik, puan durumu için genel-geçer bir kuraldır. Gerçek, yenilmek ve yenmekten üzere kuruludur sadece. Kimse 3 puana sevinmez. Sevinen, yakınındaki Galatasaray'lıyı veya Fenerbahçe'liyi gıcık etmek, sinir etmek için sevinir ki bu derbinin kazanma tadıdır. Kaybeden de 3 puan kaybetmez. Moral kaybeder, para kaybeder. Zaman kaybeder.

Ekranda 9'dan gece yatana kadar hep yediği gol, rakibin sevinci ve bilimum taraftar çekmek için bir araba anlamsız yayınlar yapılır ki, galibiyette tatlı, mağlubiyette hakaret gibi gelir onlar. Sabah 9-10'da kalkıp, zorlaya zorlaya bilete 70Tl fiyat verip, bütün bir günü statta geçirip, akşama trafiği çekip, eve dönüp, ekranda zaten canlı izlediği şeyi, bu kez daha acı verici şekilde izlemek, telefona mesaj atan, arayan, facebook'tan, twitter'dan, msn'den, sözlüklerden, haber sitelerinden maç detayları paylaşanları görmek ve bunların üstüne ertesi gün işe, okula gidecek olmak, gazete almamak, alamamak "mağlubiyet" demektir. Bunun da ertesi gün izni yoktur.

Bizim iznimiz yok. O'nun var. 5 sene önce kim olmak istiyorsunuz diye sorduklarında herkes "Acun Ilıcalı" diyordu. Çünkü, tatil yapıp, 1 hafta gezip, "televizyon Turchia" diyip, millete "hello" dedirtip, para alıyordu. Şimdilerde, en azından bloglarda, kim olmak istiyorsunuz derlerse önce "Ali Ece" denir. Ben ise "Leo Franco" derim. Ali Ece, işini iyi yapıyor, yazıyor da efsaneleştirdiklerimiz ile buluşuyor. Bu adam ise işini doğru dürüst yapmadan, efsane dediklerimiz ile aynı sahayı paylaşıyor. Koskoca sezonda 11 şut çekip, hepsi auta giden Selçuk'un, 12.si ve 51km/h ile giden ve güçsüzlüğünden kale çizgisine kadar gelemeyen şutunu içeri alıyor. İzin de alıyor. Bize de izin verseler keşke...

Boyu mu İşlevi mi?




Zamanında Türk Milletinin Ahlak yapısından bahsedip manşetlerden başlatılan kampanyayı hatırlıyorum. Ya Milletcene ahlaksızlaştık, ya da...

Rüştü Olmak #2





Serdal Adalı, sezon sonu mukavelesi bitecek Rüştü’ye “Sorun yok değil mi? Yıllık 1.5 milyon TL’ye anlaştık” der. Rüştü bu öneri karşısında Adalı’ya “Tamam Serdal Ağabey de, tek bir şartım kaldı” cevabını verir. Adalı şartını sorar ve Rüştü’den şu cevap gelir:
Ağabey ben Euro’dan TL’ye geçtim ve tek yılda kazanacağım parayı 2 yıla çektim. Bundan da şikayetçi değilim. İmza için şartım takımda aylık 3 bin TL’ye oynayan Necip’in şartlarının düzeltilmesi ve ona iyi bir gelecek için zemin hazırlanması. Bunun sözünü verin ben de şimdi imzayı atayım.
Kaynak : HTSpor

Helal olsun be Rüştü.

Rüştü Olmak #1

29 Mart 2010 Pazartesi

Fala İnanma, Falsız da Kalma





Yaptığı yorumlarla ses getiren ünlü astrolog Zeynep Turan, Beşiktaş`ı sevince boğan bir kehanette bulundu. Radyospor.com`a konuşan Turan, "Bursaspor iyi gitmesine rağmen son haftalarda sürpriz şekilde yenilgiler alacak. Beşiktaş ise büyük bir atak yapmanın eşiğinde bulunuyor. Siyah-beyazlı takım geçen yıl olduğu gibi yine şampiyonluk ipini göğüsleyecek. Beşiktaşlı taraftarlar sokağa dökülecek" diye konuştu.

Bu hafta oynanacak kritik derbiyi de değerlendiren Turan sözlerini şöyle sürdürdü: "Stresli bir maç olacak. Sinirlerine hakim olan F.Bahçe derbiden zaferle ayrılacak. Buna rağmen iki kulüp iç dengelerinde sorunlar yaşayacak. G.Saray ceza alacak, F.Bahçe kongreye gidecek." Turan, yeni sezonda G.Saray`ın iyi bir kadro kuracağını da belirtti.

Pehh..

Nijeryalı Beşiktaşlılar








Aa Ya Yo.. Beşiktaş! Beşiktaş!
:)

Sami Yen Şaşkınları





Tarih:
08.12.2002
Yer: Ali Sami Yen Stadyumu
Olay: Yağmurlu bir gün. Ligde 16. Hafta. Galatasaray kazandığı takdirde liderliği devralacak. Beşiktaş'ın emektar Kaptan'ı İbrahim Üzülmez Emre Aşık'ı yatırıyor; sağ ayağı ile çektiği şut Mondragon'u geçiyor. İbrahim Üzülmez'in kendisi bile şaşırıyor gole. Sağa sola anlamsızca koşuyor. Formayı çıkartacağım diyor olmuyor. Şaşkınca seviniyor. Beşiktaş maçı 0-1 kazanıyor.




Tarih: 28.03.2010
Yer: Ali Samiyen Stadyumu
Olay: Yine yağmurlu bir gün. Ligin 27. Haftası. Fenerbahçe'nin en çok eleştirilen ancak derbi golleriyle ön plana çıkan ön liberosu Selçuk Şahin, 30 metreden(hatta daha da fazla olabilir) topa vuruyor. Top bir kez de sekiyor ve gözlerinden başka hiçbir şeyi olmayan Leo Franco'nun çabası yetersiz kalıyor. Selçuk attığı gole kendisi bile inanamıyor. Kolları açıyor sağa sola koşuyor. Bir ileri bir geri. Sonunda takım arkadaşı yakalıyor. Fenerbahçe deplasmandan 0-1 galibiyetle ayrılıyor.





Münferit Savunma Hattı


Galatasaray, Es-Es deplasmanında. Topal Futbol'un temsilcisi Mehmet Topal 2 adım öteye ayak dışı ile fantezi bir pas atıyor, pası kısa düşüyor. K.A. topu kapıyor ve 40 dakika boyunca kaleye dahi gelemeyen Es-Es ikram bir gol ile öne geçip, maçı 2-1 bitiriyor.

Galatasaray, Trabzonspor deplasmanında. Lucas Neill karmaşadan topu bomboş Emre Güngör'e veriyor. Emre Güngör, tepki süresi Pes 10'da pas atan futbolculardan birisi gibi davranıyor ve Colman golünü atıyor. Maç 1-0 bitiyor.

Galatasaray, Fenerbahçe ile oynuyor. Oradan 200 tane vursa birisi kaleyi bulmayacak olan Selçuk, Leo Franco'nun ikramı ile golü atıyor. Maç 1-0 bitiyor. Rakibin kaleye isabetli şut sayısı 1. Gol pozisyonu 0. (FB Tv'de bile böyleydi)

4 maçta 3 mağlubiyet. 3 ikram. Bir tarafta ceza sahası içerisinden kaleye şutu bile olmadan 2 haftada 6 puan alan Fenerbahçe. Diğer tarafta karşı karşıya pozisyonlarda topu içeri atamayan Galatasaray. Bu şans değil. Bir lütufta değil. Beceri. Yetenek. Kaleye şut çekmezsen gol olmayacağı gerçeğinin en basit örneği.

Korkum odur ki, Galatasaray'ın futbol devriminin böyle hatalar yüzünden, temelleri atılırken yıkılmasıdır. Gerçek olan da, oynatılmaması gereken de M.Topal - Ayhan ikilisidir. Neticede Mustafa Sarp'ın 30'una merdiven dayadığını ve bir Andrea Pirlo yerine Gennaro Gattuso olduğunu bilmek gerekir. Kendisinin mevkiisine göre resmi maçlarda 7-8 gol atmasının da büyük bir artı olduğunu söylemeliyim. Mesele aslında basit. Sarp'ın önüne pas yapabilen bir orta saha alınması. Bir sol bek yedeği alınması. Varsa alt yapıdan çıkartılması.

Galatasaray; Derwall&Denizli - Terim dönemleri gibi sancılı başlangıçları yine yaptı. Bu dönemin tek eksisi; ne Tanju - Prekazi var elimizde, ne de Hagi - Hakan. Yapması gereken tek olay var Galatasaray'ın, ne oynarsa oynasın. Her maçın ilk 30 dakikasını "rakibi boğarak oynamak". Keita - Arda - Elano - Kewell - Baros veya kim oynarsa oynasın orta saha adamları ile basmak. Galatasaray anca bunu yapabilen bir takım. Kasımpaşa maçında oynanan oyun Galatasaray'ın oyunu. Gerekirse 70'den sonra ölse bile takım 3-4 farkı açıp yatsın. Fenerbahçe maçındaki gibi sadece 35 saniyelik bir pres yapıp, oyunu sahasında kabul etmesin.

Tekrar söylemek istiyorum. Rijkaard - Neeskens, Galatasaray için bir lütuftur. Günü kazandırmayabilir ama geleceği kazandırabilecek bir isimdir. Marco van Basten'i bile Ali Sami Yen'e getirebilecek bir ikilidir.

Bir de kalede yer kaplayan arkadaş gitsin. İsmini dahi vermek istemiyorum. Latince "aslan" anlamına geliyormuş bir de.

28 Mart 2010 Pazar

Çerçevenin içi boş


Lamı cimi yok... şu çerçeveli kısımlardan; fenerbahçe en az 5 şut denedi kaleye... Galatasaray da bu rakam 2 ya da 3 idi. (kaldıki, 2tanesi 88 numaralı beyfendinin cıvıklığından ötürü, kayda bile değecek şutlar değildi) Daha da güzeli; hatırlayanlar vardır, orta sahada bir kez Mehmet Topal, bir kez de Elano; tam ortada top kullanmasını beceremedi... Mehmet Topal sağa sola dürtüklerken en sonunda yana gönderdi, Elano' nunkini hatırlamıyorum... Topsuz ne oldu o çerçeveli alanda? Fenerbahçe, Galatasaray' ın bu zaafını çok güzel değerlendirdi, hücumda olmayan o mevkiin oyuncularının savunmada da olmayışlarından ötürü, araya Guiza' nın yakınına topu geçirmeye çalıştı... Pek başaramadılar ama yine de o alanda hükmetmeyi bildiler.
Galatasaray' ında golü nasıl yediği zaten ortada. Franco' ya sövmek dışında; o "çevçeve" dolu olsa daha iyiydi sanırım. Taktım ben bu çerçeveye.
Hıı bir de; şu tropikal iklim adamı, Lucas Neill; adamı yolda görsem elini öperim... Bu takımın orta sahasını organize ederse, o eder vallahi.

Galatasaray - Fenerbahçe


Fenerbahçe kalecisi topu (afedersiniz ama) kıçıyla bile tutarken, Galatasaray kalecisinin eliyle değil kıçıyla kalecilik yaptığı bir maçta maçı, bir sezonda şampiyonluğu kazanmanız mümkün değildir.

Tebrikler Fenerbahçe. Özhan Canaydın böyle isterdi. O'nun anısını resimle değil, davranışla yaşatmak için tekrar Tebrikler Fenerbahçe.

Şu adamı da yollayın. Şu adama verilen şansı tekrar Hayrettin'e verin daha hayırlı.

Ah Ulan Serdar




Maçı izledim, özetini iki kere izledim. Senin pozisyonlara bakıyorum Topa vurma anına kadar her şey muazzam. Topa vuruş, bitiricilik 0.(yazıyla SIFIR)

Ah ulan Serdar... Ah... Çıkamadın bir türlü genç yetenek olmaktan.

Bkz: Bir Garip Yerli Messi Serdar Özkan

Çok "Ah"lar Aldın Diyorlar


Futbolda taraftar gruplarının içten bir şey dilediklerinde o şey neyse onun olduğuna inanırım. Mesela; hiç unutmam Ntv'de yayınlanan bir Gençler şampiyonası maçında, penaltılara kalan maç sırasında kale arkasında bulunan "muhtemelen" Senegal taraftarlarının, durmaksızın dua etmesi sonucunda rakibinin penaltı atacakken topun gözle görülür şekilde oynaması ile topa vuran futbolcu topu dağa taşa yollamıştı. Hatta maçın spikeri bile (yanılmıyorsam Okay Karacan idi, Güntekin Onay'da olabilir.) "top yerinden oynadı, inanılmaz" diyerek şaşkınlığını dile getirmişti. Niye anlattım. Emre Belözoğlu için. Gerek Milan Baros olayı, gerek "Gerçek Fenerbahçe'li olacağım" sözleri, gerekse de sarı ile geçiştirilen kartları yüzünden o kadar ah aldı ki Emre, adalesinden sakatlandı. Bugün de Sami Yen'e gelemiyor. Neticesinde zaten o bölgede kronik bir sakatlığı vardı. Bugün olmasa yarın olacaktı sakatlığı belki ama bugüne denk geldi.

Toplu halde taraftar bedduasından kaçamaz futbolcu. Kim olursa olsun.

Galatasaray Başkanlık Seçimleri


Beşiktaş Kongresinden başlayarak bu olayı bağlamak istiyorum. Beşiktaş tarihini pek iyi bilmem. En azından başkanlar ve faaliyetlerini pek iyi bilemem. Fakat, Yıldırım Demirören Dönemi kadar da kötü yönetim gösterildiği bir zaman aralığı daha yoktur muhtemelen. O Demirören, 20-0 sandıklarda, 4500'e 2800'de oylarda kazandı. Tarihin belki de en kötü başkanı, hem de ilk seçilişi değil, 2.seçilişi değil, 3.seçilişinde yine kazandı. Rakibi Murat Aksu ise sadece Demirören antipatisinden 2800 oy aldı. Ne bir proje, ne bir düzgün vaat ile çıkmadı. Sadece Anti Y.D. ile 2800 oy aldı.

Galatasaray Kongresi yapıldı. 5300 oy sayıldı. Adnan Polat 2900, Adnan Öztürk 2400 oy aldı. Adnan Polat, en başarılı başkan değildir muhtemelen. 2 senelik periyotta da belli olamaz bu. Ama şu var. Yaptığı, çabaladığı işlerde başarılı, Galatasaray Tarihi'nde Derwall - Denizli devrimi kadar önemli, Terim dönemi kadar önemli, Rijkaard - Neeskens dönemi başlattı Galatasaray'da. Amatör branşlarda kupa kazanma, hem de uluslararası alanda kupa kazanma gibi işlere imza attı. Stat inşaatı, kredi vs. vs. gibi işleri de var. Peki karşısındaki Adnan Öztürk ne ile geldi? Lise ile. Sadece lise ve bir avuç isim, hayal, fikir ile. Somut projesiz. Adaya ücretsiz giriş, bedava çay, liseli abilere imtiyazlar vs. vs. gibi şeyler sundu. Üstüne bir de Haim Fresco tabii.

Sonuç 500 oy farkı. "Abi'lere imtiyaz tanı, çayları, adaya girişleri bedava yap. 4-5 koltuk bedavaya ver. Başkanlık senindir. Galatasaray Futbol Kulübü değil, sadece Lise'dir." 500 oy farkının kapanması sorun değil aslında bir sonraki seçimde. Lisenin ileri gelenlerinden önemli 2-3 kişiyi saflara katıp, yanına alırsan o oy farkı da kapanır. Beşiktaş tarihinin en kötü başkanlarından birisi 1800 oy fark atıyorsa, Galatasaray Başkanı da bi' o kadar o farkı atmalıydı. Galatasaray Başkanlık Seçimleri'nin verdiği mesaj budur. "Galatasaray, Lisedir. Lise zihniyetidir."