21 Ağustos 2010 Cumartesi

20 Beceriksiz, 1 Kaleci, 1 Kaleci Libero = 0-2


Bu hafta başı, yani Pazartesi günü Busker ile buluşmuştuk Play-Station oynamak için. Daha doğrusu oyun eşliğinde lig muhabbeti için. Her takıma 2-3 cümle ettik.

Dedik ki Galatasaray hakkında; "Eğer şampiyonluk yarışı 28-29.haftalarda 3 veya daha fazla takım arasındaysa ve şampiyonluk sınırı maksimum 71 olacak ise Galatasaray'ın o zaman şansı vardır. Yoksa Telekom Arena'ya Türkiye Kupası için gidelim"

Beşiktaş hakkında da şunu dedik; "Beşiktaş ligin favorisi olabilir. Önemli maçları rahat da kazanabilirler ama bir takım Beşiktaş'ı perişan eder, 4'ten aşağı atmaz, ondan sonra favori olur"

Beşiktaş karşısında 10 tane sıfır teknik adamla maça başladı İBB. Belediye'nin yıllardır Beşiktaş'a çelme taktığı maçların bir tane ortak özelliği var. Orta saha mücadelesinde altta kalmaması. Bugün Beşiktaş ne yaptı? Takımı Ernst'e bıraktı. Yetmedi arkayı Ferrari ve Ersan Adem Gülüm'e bıraktı. Hem de sağ beki Erhan Güven olan bir hat oldu bu hat. Üstüne ofsayt taktiği için 40m'ye çıkan bir hat. Hücumda da rakibi 30m'ye gömmüşken 5-6 kişilik bir kalabalık yaratan bir ekip oldu Beşiktaş.

Emin olun izlemeyenler, Beşiktaş defansı Belediye oyuncusu karşılamaktan değil, ofsayt taktiği için hiza ayarlamaktan yoruldu bugün. Rotasyon için, önde ve arkada bu orta sahaya yardım etmesi gerekirken birbiriyle alakasız ve Ernst'e kalmış bir hat izledi neticede Beşiktaş'lılar.

Belediye oyuncuları biraz kafayı çalıştırmayı, biraz ters topu, arkadaki oyuncuyu düşünüp pas atmaya karar verseydi, ki zaman zaman verdiler ama sonraki pası veremediler, Beşiktaş bugün değil 2-0, 70'den sonra 4'e 5'e giden bir maç izleyecekti 30m'de kalecilik yapan Cenk ile beraber.

Uzun lafın kısası şu; Beşiktaş, sezonunun en hayırlı mağlubiyetini almıştır. Orta saha rotasyonu, savunma hattı zihniyeti, hücum varyasyonları bakımından yapılmaması ve yapılması gerekenleri, oynatılması ve oynatılmaması gerekenleri görmek adına bir derstir. 2.haftadır. Olur. Toparlanır.

20 Ağustos 2010 Cuma

Sizsiz Geçen Günlerin

...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Beşikt'aşk' Edebiyatı


Geçenlerde Afili Filintalar'da Emrah Serbes ile bir röportajı okudum. Röportajı yapan Fenerbahçeli kişi bir soru soruyor:
Beşiktaş’ın bu kadar edebi adama sahip olmasının sizce bir açıklaması var mı? Ben bir Fenerbahçeli olarak olayı şöyle özetlemek isterim; bizim tribünden Uğur Dündar, Bedri Baykam çıkıyor, İnönü’ den Vedat Özdemiroğlu, Emrah Serbes, Feridun Düzağaç vs.
Harbiden, nedir bunun kaynağı?

Tribünlerin, taraftarların yaratıcılığından örnek vermeye bile gerek yok. Tartışmasız bi' gerçek var orada. Daha uçlardan iki örnek vereceğim.

Mesela Sinan Engin'e (aka Ayı Sinan) "Futbol, Dolmabahce'den esen ruzgari Kapali'dan koklamaktir" gibi bir söz söylemeyi bahşetmiştir Beşiktaş. Konu futbol olsa da ilham oradan geliyor işte. Yıldırım Demirören'e ait bir söz geçti tarihe. "Beşiktaş bir başarının etrafında toplanan insanların oluşturduğu bir kültür değildir, bir kültürün etrafında toplanan insanların başarısıdır" Büyük ihtimal o yazmamıştır ancak bu muazzam söz Yıldırım Demirören adıyla tarihe geçecek.

Emrah Serbes: "Biz sevinmek için sevmedik lafı var ya. Beşiktaş tribününden bu kadar çok edebi adam çıkmasının nedeni bu herhalde." şeklinde cevap vermiş.

Sahiden, neden bu kadar zengin Beşiktaş'ın tribününden çıkan edebiyat? Feridun Düzağaç gibi bir adam geldi mi şuralara mesela? Ya da tribün çapında da çok sağlam şeyler dönüyor. Farklı bir aşk yaşanması mı bunun sebebi? "Eros aşkı bizden öğrensin" sesleri de çıktı oralardan. Haksızlar mı?

Pasa Dayalı Oyun, Topa Sahip Olmak, İsmail Köybaşı

Dünkü maç hakkında bir şeyler yazdık, bu konuyu ayrı bi' kayda saklayayım dedim.

Dün maç oynanırken tribünden en çok tepki gören oyuncu İsmail Köybaşı oldu. Niye? Hataları falan bi' yana, oyun içerisinde geriye oynadı diye. Geriye oynamak derken? Kendisi orta saha çizgisinin oradaydı, topu aldı. Baktı Ernst, Guti, Quaresma falan dolu, ileriye şişirmek yerine dönüp defanstaki arkadaşına pas verdi, oyun döndü falan.

Bizdeki algı ne hâlâ? "Geriye pas atan korkaktır". Başlıyor "Aaaa, oooo" sesleri. Bu böyle devam ederse oyuncular baskıdan dolayı topu şişirmeye başlayacak. Hani o paslar rakibi çözmeye yönelik, ancak bizim taraftar daha önce çözülüyor. Umarım zamanla alışacağız bu paslara, sabredeceğiz falan. Çünkü mantık olarak da sürekli öne oynamak imkansız. Ya da topa sahip olmaktan vazgeçeceksin.


Demek istediğim topu şişirmeyip pas atanlara iyi davranalım. Zira şimdilik kulağa ürkütücü bir fantezi gibi gelse de ulaşmak istenilen nokta her zaman alttaki videodaki sanat eseridir.

Not: Başta bahsettiğim ismail Köybaşı'nın attığı o geri pasında devamında takım gole ulaştı. 1-0.



video youtube'dan, erişim sorunu yaşayanlar kusura bakmasın.

Beşiktaş 2-0 Helsinki | Quaresma Romantizmi (?)


 Maddelerle geçiştirelim. Zira takımın bu "gelişme" döneminde aynı şeyleri bin kere yazdık. Olumlu sinyaller ve bendeki Schuster hayranlığı gün geçtikçe artmakta. Kadrodaki oyuncuların uyum sürecindeki çabası da mutlu edici. Bu ülkede daha çok "öğrenmek istemeyen topçu" bolluğu (hem yerliler hem yabancılar) var ki örneklerini gördük.

- Bilmiyorum medyanın bizlere dayattığı bi' algı mı yoksa gerçekten öyle mi. Ama gün geçtikçe Schuster'in oyun anlayışına Zapo uygun, Ferrari değil görüşü taraftarlar arasında da yaygınlaşmakta. Bir süre daha izlemeye devam. Çünkü iki oyuncunun da "tutunma mücadelesi" takdire değer. İkisinden birinin son 6 ayı takımda.

- Ernst-Guti ikilisi zevk veriyor. Zemin berbatken özellikle Guti'nin çok yakındığını gördük. Umarım zemin düzelir. Yoksa adam "yeter ulan" diyip pat-küt oynamaya başlayacak yakında. Ancak ikili orta sahayı çok güzel paylaşıyor. Top rakipteyken Ernst bir adım geride, top bizdeyken Guti. Uyumları devam ettiği sürece özellikle iç sahada 4-4-2 oynayabilir bu takım. Ernst ve Guti ayrı sanatların adamları ama İkisi de iyi sanatçı.

- Hilbert'i iki 45 dakikada asmaya başlamıştı herkes. Onlar şimdi kral yapsın adamı, hakkını versin. Schuster de beğeniyor onu. Ancak yabancı olması sıkıyor canları. Yoksa daha çok kullanacaktır. Topsuz oyundaki hareketleri, defansa yardımı, ceza sahasına koşuları. Futbolu bilen ve disiplinli oyuncu olduğu yönündeki düşüncelerimizi haklı çıkartıyor. Ekstrası da ters kanattan şutları.


- Quaresma. Gerçek bir fenomen, gerçek bir yıldız. İnönü'de şimdiden 2 harika gole imza attı. Bakın, henüz uyum sorunu da konuşulmuyor. 2 yıldır top oynamıyor bir de. Bu ivmede çok canlar yakar. En önemlisi camia ile olan bağı. Taraftar ile ilişkisini biliyorduk zaten. Şimdi bir de "Süreyya Etkisi" çıktı. Geçenlerde bi' kayıt paylaştım bununla ilgili. Şimdi de golden sonra Süreyya'ya koşması. MUAZZAM. Yakalanan "ten uyumu" falan. "Quaresma Romantizmi"ne erken de olsa başlayabilir taraftar, hakkıdır bence.

- Bobo iyi futbolcu. Elbet daha iyisi var, ama şu adamla uğraşmayı bırakmak gerek. Cenk o son pozisyondaki kurtarışıyle kredisini arttırıp, umutları yemyeşil yapmıştır. Ekrem öyle ya da böyle oynuyor işte. Görev Adamı? İsmail Köybaşı "üstüne koymak" yerine "altını boşaltmak" işinde gayet istikrarlı. Çok üzülüyorum, umarım toparlanır. Ancak yine de tarafarımıza küfür etme hakkı vermez bu. Yapmayın abiler...

Tur cepte demeyelim biz nazar değmesin. Deplasman kazasız atlatılsın, gruplarda görüşürüz.

17 Ağustos 2010 Salı

Niang'ın Pabuçlarındaki Sarı Kırmızı

Futbolu dışarıdan, ekrandan felan izlemek ayrı bir tat. Hepsini yazacağım ama şu Niang'ın kramponları meselesine 1-2 cümle yazmazsam olmaz.

Niang'ın ayakkabıları sarı. Bağcıkları kırmızı. Ne oldu. Hemen Galatasaray'lı. Emre Belözoğlu'ya göre evet. Stoch ve Niang'a hemen bildiriyi vermiş. Bu 2'li google'a bir Emre Belözoğlu yazsa Terim'den dayak yediği, Kadıköy'de Fenerbahçe'ye golden sonra hareket çektiği, Galatasaray formalı bir sürü video, resim felan görecek. Neyse.

Fenerbahçe logosuna da bir bakalım. Bir daire içerisinde bir arma. Arma dışındaki renk kırmızı. Armanın ortasında sarı ve lacivert renkler. Eee armanda da sarı ve kırmızı var. Formanı yırt o zaman Emre.

Bu renkler, ayakkabıda sarı - kırmızı felan, neyse. Ah Emre, umarım kazandığın başarıların hepsi Galatasaray forması ile olmaz. Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra da bir takımda bir tane de olsa kupa kazanırsın.

17.08.1999 - 17.08.2010


Yok mu?..

O günlerden bugüne deprem konusunda neler yapıldı mesela?
Yasalar dışındaki şeylerden bahsediyorum. Formaliteleri geçelim, gerçeklere bakalım. Konuya sadece bilgim dahilindeki kısımdan bakacağım.

İşin içinde bi' aileden olduğumdan inşaattan, "Yapı Denetimi"nden bahsedeyim kısacık. O deprem döneminden sonra çok önplana atıldı. Çok yakından tanıdığım büyüklerim emek verdi bu işe. İşin kağıt üzerinde kalmaması için, gerçekten uygulanması için uğraştılar. Peki ne oldu?

Bugün parası olanlar, inşaat şirketleri olanlar yanlarına bir de "Yapı Denetimi" firması koydular zaman zaman. Bi' kaç imzayla hallettiler işlerini. Kişilere gerek yok, ofislerin kapısına tabelalar asıldı yetti. Kağıt üzerinde vergisi falan tabii. Belediyeler inşaatlardan "eşek yüküyle" rüşvet yiyor hâlâ. Elbet "saf" olanlar vardır, ama onlar "saf" işte. Neyse, bize bir şey olmaz. Hayat devam ediyor. Ahh ah. Akıllanmayacağız. İşini hakkıyla yapanlara lafım yok, ama daha çok kazanma hırsı yok mu? 

1 can, kaç paralık imzaya eşdeğer? Bir sonraki depremden sonra mı konuşacağız bunları?

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Ahmet Çakar vs Erman Toroğlu (Capsli)


Bayağı bi' kapıştılar. Bir ara Serhat Ulueren'i yere indiriyordu Erman Toroğlu. Hani başlarda "açmayın-izlemeyin" dedik ama halt etmişiz. Açın, izleyin kardeşim. Eğlenin, rahatlayın. Bundan daha güzeli olamaz bu saatlerde.

Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu'nu aynı yere koyarsan olur bunlar. Geçen sefer masayı patlattılar, bu sefer de bu. İlgiyle izleyeceğiz efendim. Capsimizi de atıyoruz arşive. Elimize sağlık.

not: görsele tıklayıp tam boyuta ulaşabilirsiniz. 

15 Ağustos 2010 Pazar

Bucaspor 0-1 Beşiktaş | STSL 1. Hafta


Sondan geriye saralım:

Maçın son 7-8 sakikası oynanıyor. Oyuncuların alayı ayakta durmakta zorluk çekiyor. Zaten kimse tam kondisyon yüklememiş henüz, üstüne bir de sıcak ekleniyor. İzmir'de sıcaklık 32 derece. Orta sahalar boş kalmış. Beşiktaş'ın en genç oyuncusu Necip Uysal bile adım atarken zorluk çekmeye başlıyor. Uygun pozisyonlar değerlendirilemiyor. Necip demişken, onun yediği tekmeleri görünce zaten üzülüyoruz. Bir de aklıma Emre Çolak geliyor mesela. Bir takım kasaplar var. Malesef bunları futbolun içinde kabullenmek gerekiyor. O kasaplardan büyük takımlarda da var.

İkinci yarının hemen başı. Guti alıyor, Bobo koşuyor. Guti gerekeni, bekleneni, yakışanı yapıyor: nokta pas. Bobo rakibini sırtlıyor, dar yerden topu sokuyor kaleye. Sahadaki Beşiktaşlıların bir kısmı Guti'ye, bir kısmı Bobo'ya koşuyor. Sonra buluşuyorlar. Her şey güzel. Ama sonuçta oyunun geneline yayılamıyor olay. Quaresma istiyor, ama olmuyor. İstersen zemin kötü diye bahane bul, istersen rakip 7 kişiyle adama "atlıyor" de. İkisi de kabul. Olur böyle şeyler. "Uyum" bi' günde çıkmaz piyasaya. Guti fizik olarak hazır değil, ancak misyonunu tamamlıyor bir pozisyonda. Zamana bırakmak en iyisi. Nihat kayıplarda biraz, duran toplarda çıkıyor sahneye. Necip-Ernst güzel bi' ikili.Sağ bek aksıyor takımda. Göze batan en önemli şeylerden biri.

N'olursa olsun takım heyecan veriyor, zaman zaman keyif veriyor.

Schuster'in kafasındaki şeyler yavaş yavaş oturuyor takıma. -pas, pas, pas- Geriden topla çıkış. Hakan Arıkan bile kısa oynuyor. Hakan demişken, maşallah diyelim bir de. Bir Türk kalecisine göre yan topları bile iyi uzaklaştırdı. Üstüne koymaya devam. (Neyse biz de devam edelim) Stoperler bazen uzun oynuyor ama beceremiyorlar. Guti iyi koşturuyor ileridekileri bazen.  

İlacımız malum; zaman.

Skor 0-0 olsaydı yine aynı şeyleri yazardım ancak taraftarın büyük kısmı kesip asmaya başlayacaktı. O yüzden bu galibiyet iyi geldi.  Schuster ve öğrencilerine o konuda da güveniyorum. Skor kandırmaz. Yapılması gerekenler ortada. Belki de 9893842 kere dedik. Gerçek hayat FM gibi değil, "okları ileri taşıyarak" hücum etmeye başlayamazsınız. O yüzden taraftar da sabretmeli.


Mevsim normalleri Beşiktaş'ı bekliyor. Ligin açılışı ve 3 puan hayırlı olsun.