10 Nisan 2010 Cumartesi

Hakemleri de Her Maçta Yenemezsin / BJK 0-0 TS





Klasik yukarıdaki takımlarla Beşiktaş maçları gibi bir maç oldu. Ligin genel oranına göre zevkli maçlar yani.

Beşiktaş arka tarafı sağlam oynadı yine. Trabzonspor'a kontralar harici ciddi tehlikeler yarattırmadı. 60'dan sonra ise Beşiktaş'ı biraz daha baskı altına almaya çalıştı. Ceyhun Gülselam'ın ortasahayı güçlendirmesi ve uzaktan şutları etkili oldu.

Beşiktaş'ta ise maçın adamı sakatlanıp oyundan çıkan Rüştü oldu diyebiliriz. 2 net pozisyonu ellerinde eritti. Görevini yaptı ama erkenden çıkmak zorunda kaldı. Kalan 10 adam içinde Toraman gayet başarılıydı. Bir pozisyonda takım arkadaşına topu atmayıp şut çekmek dışında hata da yapmadı. Yusuf ilk yarı boyunca Serkan'ın kucağından kurtulamadı. İkinci yarıda sahada kaldığı süre boyunca nihayet içeri kat etmeye çalıştı ancak bir yerden sonra "ciğeri yetmedi" diyebiliriz.

Bunu söyleyeceğim pek aklıma gelmezdi ama Tello'yu arıyor Beşiktaş. İki haftadır iki pas atacak adam yok. Aynı anda Tabaya, Ferrari, Nihat ve Tello'nun sakatlanması kötüydü zaten. Ferrari'yi Toraman'ın performansı sayesinde aramadı ama -bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi- Tello'yu arıyorlar.

Bir de Bünyamin Gezer var tabii. Trabzon lehine sertliklere izin verdi. Burak Yılmaz'a vermesi gereken iki sarıdan anca birini verdi. Bu durumu Şenol Hoca anladı Burak'ı çıkarttı zaten. O ana kadar Beşiktaş'ın Es-Es maçındaki gibi "hakemleri de yen" felsefesi ortaya çıkar zanettim ama çekirge her zaman zıplamıyormuş.

Bir de son dakikalarda verilmeyen bir penaltı var. Evlere şenlik. Adam "löööp" diye tokatlıyor topu. Hakemler nasıl görmüyor anlamak mümkün değil. Mustafa Denizli'nin ilk defa bu kadar sinirlendiğini gördüm. Ne diyelim, Polis Bayram'ın kutlu olsun Bünyamin. Bugün sana, sayende bize her gün bayram olacak!



İşte o pozisyon. Pek net değil gerçi.

Şampiyon Olmak İstemeyenlerin Ligi : Bundesliga


1.sırada Bayern Münih. Son 4 haftada aldığı galibiyet sayısı 1. 4 haftada 4 puan aldı.

2.sırada Schalke 04. Onun da son 4 haftada aldığı galibiyet sayısı 1. 4 haftada aldığı puan 4.

3.sırada Bayer Leverkusen. 4 haftada aldığı galibiyet yok. 4 haftada aldığı puan sadece 1.


Schalke, bugün Hannover deplasmanında 4 tane yedi. Bayern - Leverkusen ile deplasmanda yenişemedi. 3 puan alsa 3.lüğe çıkacak Dortmund ise Mainz'e deplasmanda yenildi. 4 hafta kaldı. Lider Münih'in 2. Schalke ile arasındaki fark 2 puan. 3.Leverkusen ile de 6 puan. Münih ya da Schalke'den puan kaybeden ligi kaybeder.

O Değil de Bi' Beşiktaş - Trabzon Maçı Vardı. O Ne Oldu ?


Her yerde Real Madrid - Barcelona. Biz bile tema değiştirdik. Lakin, ligde haftanın maçına bakmadık bile. Biraz bakalım.

Ligin en kritik S virajının birinci dönemecinde Beşiktaş. Matteo Ferrari'siz savunma yapmak ile hücumda Ekrem'den faydalanmak arasında bir yerde. Bu takımın canı, cananı, bütün varlığı Fabian Ernst. Bütün takım Bobo hariç askerlerden kurulu olunca Beşiktaş cephesinde bu takımın en kritik adamı Ernst oluyor. Çünkü defansta her topa basıp, katıldığı her atakta rakibi baskı altına alıyor. Es-Es maçında 2-0 iken ileride basıp, hücuma daha çok katılmış ve maçı çevirilmesinde aslan payını almıştı.

Diğer tarafta da bir tabur Trabzonspor topçusu ile Trabzon. Büyük takıma 1 boy küçük adamlar ile küçük takımlara 2 boy büyük adamların karması "Trabzonspor Topçusu" demek. 10 asker + Alanzinho dizilişi ile sahada olacaklar. Basacaklar, ısıracaklar, oynayacaklar Alanzinho veya sürpriz bir adamın yardımı ile skor arayacaklar. Golü bulurlarsa da geriye çekilip, rakibe pres yaparak, taze kanlar ile oyunu tutacaklar.

Beşiktaş'ın ilk 7 sıradaki takımlarla oynadığı her maç izlenmeye değer oldu bu sene. Bu maçta öyle olacaktır. Bir El Clasico vaad etmiyor ama ortalamanın üstünde bir mücadele izleyeceğiz gibi.

Bir Garip Batuhan Karadeniz Hikayesi





"Beşiktaş'ın olay çocuğu" tanımlaması herhalde bu genç için söylenebilenecek en güzel sözdür. Gerçekten olay çocuk yani. Taraftarı birbirine düşürüyor, taraftara hocayı eleştirtiyor, kayboluyor, çıkıp gol atıyor falan. Sürekli olay halinde yani. Beşiktaş'a verdiğinden çok Beşiktaş'dan aldı daha bu yaşta.

2007-08 sezonunda A takıma çıkışıyla iyice gündeme oturmuştu o zamandan. Evvelinde ise müthiş bir altyapı kariyeri vardı. Paf takımda attığı sayısız gol, Genç Millî Takımların tüm seviyelerinde attığı goller. Türkiye'nin geleceği en parlak santraforu olarak tarif ediliyordu. Dev cüssesini iyi kullanan, aynı zamanda ayaklarına da hakim bir gençti. Ertuğrul Sağlam zamanında A takım yükseldi.

O sezon Gaziantepspor maçında 90'da attığı gol ile takıma galibiyeti getirmişti. O gün manşetler Batuhan için atıldı doğal olarak. Muazzam bir yetenek Beşiktaş bayrağının altında yükseliyordu. İnönü'ye maç izlemeye gittiğimizde Yeni Açık'ın üst katlarından karşı kalenin arkasında ısınırken onu rahatça seçebiliyordunuz. Heyecanlandırıyordu taraftarı. Klasik umutlandıran genç işte. O sezon bir Fenerbahçe maçından sonra yaptığı açıklama ile ilk bombasını patlatmıştı Batuhan. Müsait pozisyonda Bobo'ya pas vermeyip kendisi şansını denemişti. Bahanesi ise "Kral yaratmayacaksın, Kral olacaksın" mottosuydu! O sezon paf takımda 9, A takımda 1 gol attı Batuhan. Ama "paşam" A takımla idmana çıkıp, A2 takımla maç yapmaktan dert yakınıyordu. O sıralar bombalar da patlamaya başlıyordu. 16-17 yaşında çocuğun gece hayatına kadar her şeyi ortalara çıkıyordu. Batuhan bunları düzeltmek adına ufacık bir hamle bile yapmadı.

Sonraki sezona başlarken Batuhan A takımdaydı. Mustafa Denizli'nin yorumculuk yaptığı Hacettepe maçında golünü attı. Tabii bu süre zarfında sağdan soldan Batuhan haberleri fırlamaya devam ediyordu. Sezonun ikinci yarısında Eskişehirspor'a kiralandı. Hem profesyonel tecrübe edinecek, hem biraz burnu sürtünecekti. Eskişehir'de rahat durmadı Batuhan. Kamptan kaçmalar, alemler falan yine Batuhan'ı gazetelere taşıdı. Buna rağmen yarım sezonda 8 gol atmıştı Es-Es'de. Ancak kafa olarak Batuhan bitmeye başlamıştı. İspanya ve Bosna maçları kadrolarına alındı Batuhan. İspanya maçında sonradan oyuna girdi. Bosna maçında ise daha maçın 38. dakikasında sakatlandı.

Ondan sonra ne olduysa artık Batuhan kayboldu. Sakat, şişman, formsuz falan derken yarım sezon boyunca bir Manchester deplasmanında sonradan oyuna girdi, bir adet de sarı kart gördü. Bir daha piyasaya çıkmadı. Devre arasında Rıza Hoca tekrar Es-Es'e istedi onu. Ancak Yıldırım Demirören aynı hatayı bir daha yapmadı, Batuhan'ı Es-Es'e yollamadı. Çünkü Eskişehir macerası Batuhan için "kaçamak"dan başka bir şey değildi. Kimileri ise Mustafa Denizli'ye kızdı Batuhan'ın bu durumu yüzünden.

Aslında mantıklıydı Denizli'ye kızmak. Bir suçlu olmalıydı; en rasyonel isim de Takımın Teknik Direktörü olacaktı. Ancak zamanla ortaya çıkan gerçekler Mustafa Denizli'nin son derece masum olduğunu anlamamıza yetti.

1) Kaptan İbrahim Üzülmez konuştu bir kere. Batuhan'ın tüm sorununun kendisinde olduğunu. Kendisinin bir karar vermesi gerektiğini söyledi. Batuhan'ın aklına henüz "futbolculuk" oturmamıştı bile. Bunu söylüyordu kaptan.

2) Mustafa Denizli de aynı çerçevede şeyler söyledi. Hatta kendisinin bizzat doktorlardan Batuhan için iki kere randevu aldığını, Batuhan'ın bunlara gitmediğini açıklamak zorunda kaldı.

3) Yemen Ekşioğlu'nu tanıyan tanır. Yanlış hatırlamıyorsam Batuhan'ı Beşiktaş'a kazandıran kişi de odur. Geçenlerde Erdem Ulus'la bir sohbetinde o da aynı şeyleri söyledi. Batuhan'ın kafasını toplaması, kendini futbola vermesi gerektiğini söyledi. Hatta ailesi falan çok uğraşıyordu Batuhan için, ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

Yukarıdaki üç isimin açıklamaları yeterince hatta fazlaca tatmin edicidir benim için. Bu saatten sonra Batuhan için kimseye kızmam ben. Bu durumun tek suçlusu malesef Batuhan.

Batuhan'ın derdi de belli. Batuhan bu işi "kaldıramadı". İki manşet olunca "oldum" zannetti. Ama olmak öyle kolay değildir işte. Daha 17 yaşındayken "Ibrahimovic" imtiyazı bekleyemezsin. Eminim 1000 kişi söylemiştir bunu Batuhan'a; ama Batuhan...

Gelelim şimdiki zamana. Batuhan sezonun ikinci yarısında A2 takımla 1-2 maça çıktı, birkaç tane de gol attı. Ancak sonraki haftalarda A2'de de görünmemeye başladı. Hem de Batuhan A2 Kaptan'ı olmuştu ama göremedik kendisini bir daha. Bakalım nereden çıkacak yine.

Batuhan için yapılacak belli. Önümüzdeki yaz döneminde afedersiniz ama tabiri caizse "it gibi" çalıştırcaksın. Önce vücudunu toparlayacak, sonra kafasını toparlayacak. Yapmıyor mu? Gaziantep'den Julio Cesar karşılığında takasa gider; benden demesi.

Real Madrid - Barcelona

Özel tanımları bir kenara bırakırsak ve kafadan maça dalacak olursak Real Madrid'in elinde Barça'yı yenebilecek 1.5 silah var diyerek başlayalım. Ronaldo ve Van der Vaart. Barça'yı yenmek için zaten elinizde 3 ya da 4 iyi adam olması yetmiyor. Barça'nın kötü 1 veya 2 adamı olması gerekiyor. Barça'nın elinde de bu potansiyelli 2 adam var. 1.si "babadan torpilli" Busquets, diğeri de "Allah'a emanet" Valdes.

Real Madrid'in Pellegrini ile alışılmış "Galacticos" tarzı yerine savunma tarzını yansıtması ile "evinde" Barça'yı yenmesi pek mümkün değil. Çünkü 4 savunma önünde 3 tane defansif orta sahanın, Xavi-İniesta ikilisine karşı bir teknik dezavantajı var. Xabi Alonso'nun Liverpool günlerinden bir gün yaşatması halinde bu orta saha rakibine yaklaşabilir lakin, Lass-Xabi-Granero'dan kurulacak orta sahanın rakibe karşı tek üstünlüğü savunma olacaktır. Zaten bu nedenle Ronaldo her topu kendi orta sahasından alıp paytak paytak yardırarak gitmesi bir standart oldu. Ronaldo bunu Alex Ferguson sisteminde kaleye en az 25m kala yapmaya başlıyordu ki, bu da tehlike yaratıyordu. Bu sistemde Real Madrid adına hücumda kilit Rafael Van der Vaart. Pellegrini, Guti ile başlarsa da Guti. Çünkü rakibin en mükemmel yaptığı iş olan dikine ve boş adama pası yapabilecek 2 ayak bu adamlarda. Sezon başı satılan Sneijder olsa tam onun maçı diyebilirdik. Satılan 2.adam Robben ise Münih topraklarında 3 kulvarda gidiyor. Sneijder'de Inter'de 3 kulvarda. Yerlerine diyebileceğimiz Ronaldo ile Kaka ise tek kulvarda Real'de. Plansızlık böyle bir şey.

Gelelim Barça'ya. Guardiola, takımının günümüz futbolundan 3-4 sene ileride olduğunu farketmiş olacak ki, Valdes ile Busquets ile Pedro ile Bojan ile takımını dengeliyor. Ben öyle olmasını diliyorum çünkü, Busquets'in böylesine kritik bir mevkiide Barış Özbek'in 15cm uzunundan başka bir imaj sergilemediğini, Toure ya da Keita'nın yarısı etmediğini söylemeliyim. Barça'nın en önemli 2'lileri sahada olacak Barnebau'da. Puyol - Pique ve Xavi - İniesta. Albiol - Ramos'tan daha sağlam duracakları kesin. Barça'nın en sıkıntılı kısmı diyebileceğimiz sol ön bölümünde Pep, orta sahaya Toure - Keita'dan birisi ile Busquets'i koyup, Iniesta'yı çekebilir. Henry'i santrafor, Messi'yi de klasik Messi olarak görebiliriz. Pedro ve Bojan ikilisinin El Clasico performansları hakkında bir yorum yapamıyorum çünkü bu ikiliden özellikle Bojan'ı deplasmanlarda adından söz ettirecek derecede hatırlamıyorum. Pedro yine bir nebze. Ama karşısına Arbeloa ve sık sık Ramos geleceğinden ezilebilir. Arsenal karşısında bu 3'lü değil de Messi vardı sadece sahada. Tabii bir de Messi var. Karşısında Marcelo olacak. Tabii kağıt üzerinde. Arsenal maçında normal yeri olan sağ önden hiç girmedi ceza sahasına. Bütün gollerde göbekten delerek, ortadan dikine dikine girerek attı. Bu da Marcelo'yu üstüne çeken Messi yüzünden Madrid sol kanadından Daniel Alves'in bindirmelerini göreceğiz demektir ki tehlike yaratabilir. Yaratacaktır da. Tek sıkıntı ve büyük sıkıntı, sakatlığı yeni geçen Iniesta ve Xavi'li orta sahanın üstüne Real'in savunmasının Barça presi yapması. Burda da ön alan presi Barça'yı oldukça zorlayacaktır. Savunmadan daha çok hücumu güçlü bekler yüzünden de bir çok duran toptan tehlike yiyebilir Barça.

Şimdi bir de bu maçın kağıt üstünde, fikirlerde olmayan bir olayı var. Ronaldo - Messi. 11 ay oldu karşılaşalı bu ikili bir finalde. Messi ezdi geçti. Camp Nou'da Ronaldo yarım bıraktı, Messi değil Zlatan çıktı o gün. Bu kez Ronaldo belki de Madrid kariyerinin en önemli maçına çıkıyor. Arkasındaki orta sahanın yardımları iyi olursa Madrid'i o taşır. Barça klasik oyununu biraz daha iyileştirirse maç Messi'nin olur. Hatta golünü atar, formasının altında atletine yazdığı mesajı gösterir. Atmosfer ise Real'in evinde daha sakin gibi. Nou Camp'ta olan o boğucu atmosfer yerine oturarak maç izleyen golden gole sevinen adamlar var. Bu da Barça'yı etkileme adına bir dezavantaj. Duran toptan bir savunmacı da gol atar diyeyim. Bitireyim.

9 Nisan 2010 Cuma

Hagi Her Zaman Hagi




Pascal Nouma'dan Papatyam'a Darbe!






Buradan da çok kez haberleri veriyoruz 1903Radyo ile ilgili. Biraz önce canlı yayında Pascal Nouma yine tarih yazdı. Papatyam dizisinin oyuncularından Deniz Oral ile Okan Karacan program yaparken pantalonu indirip stüdyoyu bastı Nouma. Kahkaha atmayı bırakınca ekran alıntısı alabildim ancak.

Ali Ece'nin programında daha sakin duruyordu ama bu akşam çıldırmış Pascal. Bu adam öldürcek bi'gün beni yahu.

Deniz Oral'a da bir ömür gider bu şok. Suratındaki ifade görülmeye değerdi.

Arkadaş Gol Atsanıza


Manisaspor'un son 8 resmi mücadelede attığı gol sayısı 1. Sadece 1. O golü atan adam da Mehmet Güven.

O Kız Bakmaz Sana Genç


Yazık yahu elemana...

Mustafa Denizli ile Bir Yıl Daha





Beşiktaş yönetimi beni şaşırtan bir hamle yaptı ve Mustafa Denizli ile yola devam etti. Geçen sezon geç yapılan hamle bu sezon erkenden yapıldı.

93-96 Daum döneminden sonra herhalde ilk defa bir hocayla bu kadar uzun süre devam ediliyor. Demirören bu kadar yıllık hamlelerinden sonra ilk defa 8 ayda bir hoca değiştirmenin bir işe yaramadığını anlamış oldu.

Şahsen sevindim. Şapkadan tavşan, Tello'dan 10 numara çıkartsa da seviyorum Hoca'yı işte. Öyle önemli bir Taktik Deha gelmediği sürece kalmasından yanayım. Öyle bir adamı da Beşiktaş yöneticileri getirmeyeceği için iyi oldu diye düşünüyorum. Zira ikinci bir Del Bosque kaldırmaz bünyem.

Hoca bir de açıklama yapmış:
“BJK Futbol A Takım teknik direktörlüğü görevimin mesleki kariyerim boyunca en uzun süreli, en istikrarlı, en başarılı ve en çok gurur duyduğum çalışmam olabilmesi için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğimi Beşiktaş kamuoyuna saygıyla ifade ederken; bana bu fırsatı veren başta Başkanımız Sayın Yıldırım Demirören ve tüm BJK Yönetim Kurulu üyelerine verdikleri destek ve duydukları güven için teşekkür ederim.”
Hayırlısı olsun diyelim.

The Fellowship





Son zamanlarda gündem malum "BursAnkara" kardeşliği.

Aynı ligin iki takımının "kardeş" olmaları kadar saçma bir şey yok bence, bunu baştan belirteyim. Her türlü hatır şikesine açık maçları arttırmanın bir anlamı yok. Yanlış anlaşılmasın, Ankaragücü-Bursa maçlarında "şike" vardır demiyorum. Ama her zaman bir kapı açık kalıyor. Ankaragücü oyuncularına üzülüyorum aslında. Ekstra performans göstermedikçe her zaman bu baskının altında kalacaklar. Kazanamazlarsa "maçı zaten sattılar" olacak. Geçen Beşiktaş maçında iyi oynarsalar "hatır şikesi" olacak.

Peki son hafta bir Bursaspor - Ankaragücü maçı olsaydı altından nasıl kalkacaklardı?

Ankaragücü'ne bakıyorsun. Hani şu ligin en şaibeli takımı. Ankaraspor ile nasıl birleştiler ortada. Bir anda takımın 50 oyuncusu oldu. Tarihine baktığın zaman ise bir Kenan Evren görüyorsun mesela evlere şenlik. Bu kulüp yüzüncü yılını kutluyor bu arada. Kutlu olsun, mazinle çok yaşa Ankara!

Bursaspor'a bakıyorsun. Bu ikilinin Beşiktaş'a düşman olmasının sebebi bu takım. 2003-04'de Beşiktaş yüzünden küme düşmüşler. Hani gören de Bursa'nın ayağını Beşiktaş kaydırdı zanneder. Adamlar ilk 17 maç boyunca sadece 2 adet galibiyet almış! Öyle bir performansın ardından ligde kalmaya umutlanmış utanmadan. Son maçta Beşiktaş Rizespor deplasmanında 1-0 yenilmiş. Bursa ise evinde Samsunspor'u güç bela 1-0 yenmiş. Ama suçlu Beşiktaş olmuş. Yöneticileri falan herhalde iyi yemiş bunları. İyi taktik.

Sonra bu kardeşler birbirlerinin ellerini tutmuş; kardeş olmuş.

Böyle kardeşlik o-l-m-a-z! Olamaz!

Tamam birbirinize düşman olmazsınız belki ama böylesine sevgi duyamazsınız. Tabii paşa gönlünüz bilir isterseniz olun. Ama her türlü "şike" damgasının altında adınız kalırsa sesinizi çıkaramazsınız. Çünkü yenseniz de yenilseniz de bu kardeşlik sizi "şaibeli" yapar.

Bir de Bursaspor'un başkanına helal olsun diyorum. Geçenlerde TRT'de yayınlanan bir programa sarhoş bir halde meyhane gibi bir yerden telefonlara bağlanarak kendi belli etmiş bir adamdır. Şimdi bir de utanmadan "Beşiktaş'ın son maça kadar iddiası kalmazsa şampiyonluğumuzu izlemeye gelebilirler" demiş. Aferin size aferin. Çok güzel hareketler. Taraftarınıza hedef gösterdiğiniz Beşiktaş ile uğraşın ki koltuğunuz sağlamlaşsın.

Birbirinize kız verin, kız alın, ortak değerleriniz olsun, şehitleriniz varmış falan. Güzel şeyler afferin.

El Classico'ya Doğru Rakamlar / Barcelona





Real Madrid'in iç saha ağırlıklı istatistiklerini vermiştik önceki kayıtta. Şimdi ise deplasman takımı Barcelona'nın dış saha ağırlıklı performansına bakıyoruz.

Deplasmanda Barcelona sadece 1 maç kaybetti. 10 galibiyeti, 4 beraberliği var. Son 4 deplasmanda 4 puan bıraktılar. Deplasmanlarda toplam 32 golü var Barcelonanın. 2.13 gibi bir ortalamaya denk geliyor ki deplasman için güzel bir ortalama. Barcelonaya yakışır cinsten hani. Barcelona'nın toplam 75 golü var. Bu gollerin 26'sı Messi'den, 15'i Ibracadabra'dan.(Ibra'nın bu sezon pek bir sihrini göremedik ama). Takımın gollerinin yarısından fazlasını atmışlar yani. Real'de Ronaldo + Higuain ikilisinden daha da üstün bir performans diyebiliriz. Katalan ekibin 19 golü 75-90 dakikaları arasında atılmış. Son çeyrekte mükemmel açılıyorlar diyebiliriz. Ancak toplam yedikleri 19 golün 9'unu da bu dakikalarda yemişler. Diğer çeyrek saatlerde 2'şer gol yemiş ama son dakikalarda bu kadar gol yemeleri, Real'in en çok o dakikalarda gol atması... Son dakikalar mükemmel geçecek gibi El Classico'da. Ayrıca Barcelona maçların %90'ında ilk golü atan takım oluyor. Buraya da dikkat etmek lazım. Yabancı sitelerdeki bahislere selam olsun! :)

Rakamlar böyle, bakalım sayılar haklı mı çıkacak yoksa aksi durumlar mı yaşanacak. Kalbimden geçen Real'in iç sahadaki 3.33'lük, Barcelona'nın deplasmandaki 2.13'lük gol ortalamasının tutması. İddaa'da 4-6 gole verilen 2.15'lik oran da gayet makul. Kim kazanacak tahmin etmek zor bence ama bol gollü maç bekliyorum.

Champ Parfüm - Deodorant


Galatasaray'ın Hunca işbirliği ile çıkarttığı parfümeri ürünleri. Bundan başka parfüm ile ünlü olan Haim Revivo vardı. Başka da aklıma gelmedi şimdi.

El Classico'ya Doğru Rakamlar / Real Madrid





Dev maça az kaldı. Ben ortaya rakamları atıp kaçıyorum. Maç hakkında önceden söylenecek pek bir şey yok. Bu maçlar kendi içinde apayrı senaryolara açıktır her zaman. Geçen sezon olsa belki ama bu sezon iki takımın da görüntüsü ortada. Biz rakamları verelim. Hem bahis oynayacaklara da malzeme çıkar. Hem de bakıp imreneceğimiz manzara gözler önüne serilir.

Lider Real Madrid'in en çarpıcı rakamı 15. Evinde kazandıkları maç sayısı; yani hepsi. Barcelona için motivasyon, Real için güven sebebi. Real Madrid 12 maçtır kazanıyor. Bu maçların biri hariç(Sevilla maçı) en az 2 fark aldı Madrid takımı. Real'in evinde attığı gol sayısı 50. Maç başına 3.33 gibi muazzam bir ortalama. Real Madrid'in beraberlikle bitirdiği maç sayısı 2. İki maç da golsüz eşitlikle sona erdi. Ronaldo ve Higuain ikilisi 43 gole imza attı. Toplamda 83 golü var Madrid'in. İkilinin golleri takımın toplam gollerinin yarısından fazla! Real Madrid maçların %73'ünde ilk golü atan taraf oldu. Real Madrid toplam gollerin 18'ini 75-90 dakikaları arasında attı. Toplamda en çok gol buldukları dönem bu. 45-60 dakikaları arasında ise 9 gol yediler. İkinci yarılara pek iyi başlayamıyor Real Madrid. Toplam gollerin 6'sını penaltıdan buldular. Gollerin %41'ini ilk yarıda attı Real. Yediği gollerin % 69'u ikinci yarılarda. Bazı maçlarda Real'e gol atan takımların uyuyan devi nasıl uyandırdıklarına şahit olduk. 50. ve 51. dakikalar Real için kritik. Ortalama gol atma ve yeme dakikaları bunlar.

Neyse, sayılardan bu kadar şimdilik. Bahisciler için kılavuz olabilir. Tabii bunlar hiçbir şeyi kanıtlamaz. Sadece sayılar. İstatistikler ikinci yarı daha gollü bir maç izleriz diyor ama erken bir gol olsa her şey değişebilir. "Kurallar" dahilinde 0-0 bile bitebilir maç. (Buna ben inanmadım ama neyse)


Sırada Barcelona İstatistikleri var.

1


Atletico Madrid'in Şampiyonlar Ligi'ne ayak bastığı andan Uefa'da yarı finale çıkana kadar aldığı galibiyet sayısı. O 1 rakamı da Galatasaray.

8 Nisan 2010 Perşembe

4 Maç


1.resimdeki hareket 2 maç ceza aldı.
2.resimdeki hareket hiç ceza almadı
Barış Özbek ise 4 maç ceza aldı.

Direk rakibe vurmak 2 maç, vuramamak cezasız, direkt rakibe vuramayıp atılmak 4 maç. Güzel.

Do the Tevez!





Hem çirkin hem yıldız, işte bu!

7 Nisan 2010 Çarşamba

Galiptir Bu Yolda Mağlup

Önce sürprizden başlayalım. Manchester United'dan. 7.dakikasına 2-0 önde girdiği maçta, 41.dakikada 3.golü bulması turu bitirmişti aslında. Sadece 45.dakikaya kadar dayanması ve devreye 3-0 girmesi gerekti. Olmadı. İlk yarının Bayern adına en kötüsü Thomas Müller'in çabası ve Ivica Olic'in becerisi 3-1'e getirdi skoru. Hani deplasmana giden büyük takım 1-0'a yatmaya kalkar ya, tam o duruma düştü United. "Skoru koruyup, bir tane atarsam biter"i oynamasına izin vermedi Rafael. Zaten 2 maçtır Ferguson'u yıkan kanat bekleriydi. 2 maçta 3 farklı kanat beki oynattı Sir. Neville frikiği yaptırmış, Evra, Olic'e ikram yapmıştı. Rafael golü attırmayıp kendisini oyundan kendini attırınca Sir Alex Ferguson, Sir Alex Ferguson adının belki de Manchester tarihindeki en kötü 15 dakikasını oynattı. Tek santraforu çıkartıp, kanat beki alması oyunu Atletico Madrid karşısında ki Galatasaray'a çevirdi. "Bu sıcağa kar dayanmaz" terimi gerçekleşti. Hani bu hamleyi bu ülkede herhangi bir takımda yapsa başkası da değil o yapsa muhattabı olacak kişiyi biliyoruz hepimiz. Santraforun yoksa Manchester da olsan değişmiyor yani. Neticede Arjen Robben, bir sanat eseri bıraktı ve turu aldı.

Van Gaal ilginç adam. Elemeli turlarda inanılmaz skorlar alıyor. Fenerbahçe karşısında 3-3'ün rövanşında 2-0 geriye düşüp, 88'de turu alması, ondan bir sonraki turda Newcastle'a deplasmanda 4-2 yenilip içerde 2-0 alması, bir önceki turda Fiorentina'ya karşı 2-1 ve yine deplasmanda bir Robben şaheseri ile 3-2 yenilgi ile turu geçti. Deja Vu yaşamıştır Van Gaal. Bir an "otelde uyuyakaldım mı acaba" demiştir muhtemelen.

Manchester United elendi. Her sene 4 yarı finalistin 3'ünü veren İngiltere, bu kez yarı finale takım bile çıkartamadı. Lineker'in dediği gibi; "Futbol 22 kişinin oynadığı ve sonunda Almanlar'ın kazandığı bir oyundur"

********

Gelelim, beklenen skora. Olympique Lyon'a. Yıllardır en efsane kadroyla, en iyi hocayla bile yarı final görememişti Lyon. En çok yaklaştıkları zaman San Siro'da 89.dakikaydı ve 0-0'ın rövanşında durum 1-1'di. O gün sahneye "ofsaytta doğan" çıkmış, bir anda maç atılan 2 golle 3 olmuştu. Bugün ise Lyon Hanedanlığı geleneğinin şampiyonluk yaşayamamış teknik adamı Claude Puel, takıma yarı final gösterdi. 3-1'in rövanşında Bordeaux'a 2-0 yetiyordu ama 1-0'da kaldılar. Hem de Lisandro'suz Lyon karşısında.

Açık söyleyeyim Lyon - Münih eşleşmesinin daha adaletli olacağına inanıyorum. Yani Old Trafford ya da Camp Nou gibi bir atmosferle 2-0 yenik başlayıp, rakibe ezilmektense 2 güzel mücadele izleyeceğiz gibi geliyor. 2 güzel taktik savaşı. Lyon'u belki de finale götürecek eşleşme.

Bayern Münih - Lyon ve Barcelona - Inter. Santiago Barnebau'da. Jose durduramazsa, Real'liler stadın kolonlarını felan çatlatsınlar şimdiden. Gerekte yok aslında. Muhtemelen finalden sonra o stat kepenk indirir.

Jose'den Bir İlk


Şampiyonlar Ligi tarihinde, 3 tane farklı takımla yarı final gören ilk teknik adam oldu Jose. Porto, Chelsea ve Inter bu takımlar. Barça eşleşmeleri sırasında ligi 1-0'ları ile götürür de Barça karşısında yeni bir sihir bulmalı.

Benim Lost'um Bu

Jacob'mış, Black Smoke'mış, Jack-Sawyer-Kate imiş hikaye arkadaş benim için. Daniel Faraday ile Desmond Hume ikilisini aynı karede gördüm ya, hepsi rüya desinler, toparlayamasınlar, hepsini Jacob elledi ondan böyle oldu desinler, hatta ismini vermek istemeyen Galatasaray'lı futbolcular çıkıp "J.J.Abrams çok cıvıttı afedersin" diye Erhan Telli'ye söylesinler, umurumda değil.

Ne kral adamlar şunlar...

Adı Bende Saklı


Erhan Telli'nin son bombasının adı bu. Adını vermek istemeyen bir futbolcunun açıklamaları. Saydırmış içten içe. Şimdi Galatasaray kadrosu şu; Aykut, Leo, Ufuk, Emre G, Uğur, Gökhan, Neill, Emre A, Hakan, Serkan, Servet, Barış, Elano, Arda, Keita, Topal, Sarp, Ayhan, Kewell, Dos Santos, Sabri, Caner, Emre Ç, Baros, Jo.

Şimdi 3 kaleci de ne yapsın. 1 kaleci var. Kaleci niye konuşsun. Eledik.

Emre Güngör, Caner, Mustafa Sarp, Sabri
zaten Rijkaard ile daha çok parladılar. Bindikleri dalı kesmezler arkadaşlar. Geçiniz.

Yabancılar,
zaten yabancı oldukları ülkede teknik adam hele Rijkaard - Neeskens iken neden konuşsun. Bunları da eledik.

Uğur, Emre Çolak, Serkan Kurtuluş
3'lüsü iddaa oynamaya kalksa bayii sahibi adam kimlik sorar. Ne konuşması. Geçtik.

Gökhan Zan
, daha Florya'ya adam gibi çıkmadı. Hakan Balta desen ses tonunu bilmem.

Arda
desen adam kaptan. Böyle söylese manşete girer ismi.

Emre Aşık, Servet, Ayhan, Barış mı kaldı elimizde.

Barış
desen web sitesine resim çektiriyordur. O kırmızıdan sonra hoca felan eleştiremez.

"Bir gün onbirdesiniz, bir bakıyorsunuz daha sonraki hafta yedeksiniz. İyi de oynasanız fark etmiyor. Sürekli oynamayınca da gücünüz kayboluyor. Takımda kimsenin kendine güveni kalmadı".

Emre Aşık
desen profesyonel. Öyle bir gün "11'desiniz"lik bir maçı olmadı bu sene. Zaten yaş 37. Milleti çekiştirse ne geçecek bu yaşta.

Kaldı mı Ayhan ile Servet.

Ben eledim 2'ye kadar. Bilgin Gökberk, geçen haftaki yazısında eleye eleye 5'e indirmişti. Gerek aynı, gerek ayrı nedenlerden ben de 2'ye indirdim. Aslında bu 2 Ayhan ile Servet değil.
Erhan Telli ile Gökmen Özdemir.

Ben söyleyim açıklamaları yapanı.

Erhan Telli, Fatih Altaylı'nın yazarı. Adnan Öztürk'ün yanındaki bir isim. Her türlü muhalefeti ve çirkinliği yapacak bir adam. Ertuğrul Sağlam'ı "tarikatçı çocuk" olarak nitelendirebilen bir adamın yazarı Erhan Telli.

Diğeri de Haldun Üstünel'e şantaj yapmaya kalkan Vatan Gazetesi Spor Müdürü İbrahim Seten ve adamı Gökmen Özdemir.

Bunları bana kim mi yazdırdı? Onun da "Adı Bende Saklı". Yakında tüm müzik marketlerde.

Arsenal Resmi Sitesinden Maç Raporu




...

With Arsenal undermanned at the back, he weaved through Eboue and Vermaelen only to see his first shot beaten away.

His second went through the keeper's legs.

Messi 4 Arsenal 1.


Tüm rapor burada.

El Clasico Banner'ı





Yeni bir uygulamaya geçelim dedik ve dün gece başladık blogda.

Üstteki banner'ı gündemdeki olaylara göre hazırlıyoruz. Yarım kalmazsa uygulama güzel şeyler çıkar. İlk banner'ımız haftasonu yapılacak El-Clasico için. E hadi hayırlısı.

Mastercard Reklamlarında Beşiktaş


Dün akşamki Barcelona-Arsenal maçıyla piyasaya çıktı reklam zannedersem.



Bir de şöyle bir uzun hâli versiyonu var:


6 Nisan 2010 Salı

Are You Player ?


Maradona'yı izleyemedim. Lakin, izleyemediğim için üzülmüyorum. İyidir, kötüdür umurumda değil. Ben neticede çocuğuma Messi izlettireceğim. Bu yaz kupayı Arjantin'e getirirse Maradona'nın 26 yaşında yaptığını o 23'ünde yapmış olacak.

Ayrıca Napoli diyene tırmık ile dalarım. Üstüne Ahmet Çakar yollarım. Hıncal Uluç atarım. "Guardiola adamsa Kasımpaşa'yı şampiyon yapsın" diye başlatırım, "ben futbolu Rijkaard'dan daha iyi biliyorum" diye diye ağlattırırım.

Dükkanı Kapatalım


Uefa'ya nacizane önerimdir. Dükkanı felan kapatalım. Direkt kupayı Messi'ye verelim. Messi'siz bir organizasyon düzenleyelim. Böylece Real Madrid'in de evinde kupa kaldırılmaz, rakipler de çaresiz kalmaz yüzmilyonlarca ekranın başındaki insanın önünde. Mourinho'da savunmanın bir numarası olarak kalır. İnsanlar kendi aralarında eğlenir gider.

Ayıptır kardeşim. 21 dakikada Arsenal kalesine 3 tane derslik gol atılmaz. Bu adamı biriyle karşılaştırmak, şirk felan koşmaktır.

Ayrıca birisi Wenger'e tüfek felan versin.

Jose Yarı Finalde


En son 2002-2003 sezonunda yarı final görmüştü Inter Şampiyonlar Ligi'nde.. O sene de ilk maçı 1-0 almış, yine deplasmanda 6.dakikada golü (Vieri ile) bulmuş, maçı 2-1 kaybetmiş, lakin turu geçmişti Valencia karşısında. Sonrasında da 1-1 ve 0-0 ile elenmişti kupadan. Ondan sonra bir kere de çeyrek final gördü. Genelde son 16'ya kalıp elenen bir yapısı vardı. Lakin 7 sezon sonra Jose "The Special One" Mourinho Inter'i son 4'e soktu. Cska'yı 1-0'ın rövanşında 1-0 yendi yine. Rakibi de bugün muhtemelen Barcelona olarak belirlenecek.

Abramovic'in sahasında bir tur geçti. Sonra Abramovic'in ülkesinde. İkisinde de Abramovic'in takımları olarak lanse edilen ekipleri yendi. Hem de 4 maçta da. Sadece 1 gol yiyerek. Şimdi de sıra yardımcı antrenörlüğünü yaptığı Barça'da. Eğer, çok çok çok çok zor ama, Barça'yı bir şekilde elerse Moratti kendi soyadını Mourinho yapar, stada da heykelini felan diker Jose'min.

Messisu




A2 Liginde Son Durum




A2 Ligi Marmara Grubunda biraz önce biten maçlar sonucunda liderlik el değiştirdi.

Beşiktaş A2 Takımı, biraz önce biten karşılaşmada Fenerbahçe A2 takımını yenerek (2-0) Marmara grubunda liderliğe geçti. Derbide Beşiktaş'ın golleri ise Orhan Gülle ve Samet'den geldi. Galatasaray ise Kasımpaşa ile berabere kalarak liderliği uzun süre sonra devretmiş oldu. Bu arada maçı Beşiktaş'ın yöneticileri ve Mustafa Denizli de izledi.

Marmara Grubunda Beşiktaş 61 puanla lider. Galtasaray 60 puanla ikinci. La Liga'daki Barcelona - Real Madrid kapışması gibi bir durum var. İki takım dışındakiler yukarıdan kopmuş durumda. Bursaspor üçüncü, Fenerbahçe dördüncü...

Marmara Grubu Gol Krallığı

1- Can Erdem(BJK) 17 (Fotoğrafta kalecinin yanındaki)
2- Ali Küçik(BJK) 14 (Fotoğrafta alt sırada soldan üçüncü)
3- Cem Sultan(GS) 13
4- Anıl Dilaver(GS) 11
5- Aykut Sevim(İBB) 11

Star Tv'ye Yayın Protestosu



Kendi adıma ekstra bir şey söylemeyeceğim. Ekşi Sözlük'te, Artemio Franchi'de ve son olarak Ceza Sahası'nda başlayan bu protestoya destek vermek için yazıyorum bu yazıyı. 24 saat önce "Papatyam attı 5 oldu" diyerek zaten maçın yayınlanmayacağını, izlemek isteyenler için uluslararası yayınları ve internet linklerini söylemiştim. Bugün de protestolara mail yoluyla destek olmak isteyenlere yardım ediyoruz kendimizce.

bizeyazin@startv.com.tr
tel: (0212) 478 07 87

Star Tv'ye kendi görüşlerinizi bildirebileceğiniz adresler bunlar. Gerek telefon ile gerekse de mail yoluyla görüşlerinizi açıkça, düzgün bir şekilde belirtin, belirtelim. Saat 16.30'dan, 22.30'a kadar sadece 1 saat arada haber yayını olan, gerek tekrar, gerek özet, gerek yeni bölüm şeklinde yayınlanan Papatyam veya sonrasında yayınlanacak Cümbür Cemaat Aile adlı Geniş Aile çakması dizilerinden birisinin yerine bu maçın yayınlanması taraftarıyız futbolseverler olarak.

In Frank We Trust


Bu takım Terim'i yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Hagi'yi yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Lucescu'yu yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Gerets'i yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Feldkamp'ı yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Skibbe'yi yollamadı mı? Yolladı!
Bu takım Büyük Kaptan'ını yollamadı mı? Yolladı!
Bunların hepsini 8 seneye sığdırmadı mı? Sığdırdı!

Eeee..? Neyin Hikmet Karaman'ı ? Neyin Abdullah Avcı'sı ? Kenarda ki Frank Rijkaard - Johan Neeskens'i yollayınca büyük takım mı olunacak? Aksine ben büyük takım değilim, olsam olsam Olympiakos olacağım demektir bu. Galatasaray büyüklüğü Olympiakos büyüklüğü ise ne mutlu? Kim kurtaracak bu 2'linin dışında. Jose için senelik 11 milyon Euro'muz mu var? Gelse de büyük takım böyle kalesini mi savunur demeyecek misiniz? Sir Alex Ferguson, Amerika'lılara kızıp istifa edince kapacak mıyız? Kim gelebilir ki daha iyi? Van Gaal mi gelecek? Magath mı bırakacak Schalke'yi? Benitez'i mi alıyoruz yoksa? Aaa pardon Hikmet Karaman var. Abdullah Avcı var.

Bu adama Hep destek. Tam destek. Köstek ola ola nereye gitti bu takım? Ne kazandı? Bugün de yarın da arkasında durma zamanı. Hatta inatla sözleşme uzatma zamanı. Gidip, hoca senin yanındayız mesajı için bile sözleşme uzatma konuşulmalı.

5 Nisan 2010 Pazartesi

İyi ki Doğdun Başkan'ım!





İyi ki doğdun Büyük Başkan!

Keşke o "güzel" başkan olabilse birisi. "Futbol" yerine "fitbol" dese; Ahmet gitse, O dursa. Memur zihniyetli olsa, hatta vizyonu geniş olmasa; Beşiktaşlı olsa ya! Senden Beşiktaş'a kalan tek şeyin Süleyman Seba Spor Salonu olması da çok acı. Bıraktığın her şey gitti Başkan'ım. Seni Beşiktaş'a küstürenler utansın.

Branimir Poljac


Konyaspor'un 2008-2009 sezonu devre arasında transfer ettiği Norveç'li futbolcu. Geçtiğimiz günlerde de Konya'da bir trafik kazası geçirmiş ve 7m yüksekten düşmüştü arabasıyla. Omuriliğinde meydana gelen hasarın ciddiyetinden bahsetmişti doktorlar. Lakin, son durumu zamanla öğrenebileceğimizi söylemişlerdi. Konyaspor Başkanı'ndan gelen haberler ise üzücü.

"%90 tekerlekli sandalyeye mahkum kalabilir" dedi başkan Bahattin Karapınar. Kol kaslarını ve göğüs kaslarını hareket ettirmesinin önemini bildiklerinden, doktorların kollarını kullanması için çalıştıklarını belirtti ayrıca.

Umarız iyileşir. Futbola değilse de hayata güzel bir dönüş yapar...

"Ufuk"ta Gelecek Olsun


Ufuk; ilk 11 çıkar mısın bilmiyorum ama eğer bugün ilk 11 çıkarsan, sakın hatalı gol yeme. Kalede kaleci gibi dur yeter. Kaleyi al. Bırakma.

Sen de Frank Rijkaard. Rüştü'yü kesip, formayı önce Jorquera'ya sonra da Valdes'e verdiğin gün gibi, kes şu Leo'yu. Koy Ufuk'u. Yiyorsa da o yesin.

Papatyam Attı 5 Oldu


Star Tv'ye, daha doğrusu D-Smart ailesine adlarının haklarını verip "Smart" olduklarından dolayı bravo. Yarın akşam Barcelona - Arsenal maçını izlemek isteyenler Messi yerine Metin Akpınar izleyecekler. Maçı izlemek isteyenlere bir kaç uluslararası yayın kanalı vereyim de sövmesinler, zorunluluktan Papatyam izlemesinler. Seveni de olabilir, güzel dizidir.

C+ France , Nederland 3 , Nova TV (Croatia) , NTV+ Sport , Rustavi 2 , Sky Calcio 2 , Sky Sports 2 (uk) , Sport 5 , TV3 (Ireland) , TVE La Primera , TV3+ Denmark , Sport TV1 , Sport 1 (Ukr) , CT4 Sport , TSR 2 , RTS 1 Serbia , RTRS , Sport 1.1 (Ned) , 2BE , Futbol Smart , HD Smart , STV 3 Slovakia , Viasat Football (Swe) , RSI La 2 , Sky Sport 1 (Germany) , Sky Sport Info (Portal) , SF Info , Club RTL , Viasat Sport Baltic (lt) , Viasat Football (Nor) , TV6 Lithuania

Bunlar elimde yok, bir bilgisayarım bir de internetim var diyenler için ise yarın itibariyle gerek yardımcı programlar ile gerekte programsız izleme imkânı ile; http://www.rojadirecta.com/ veya http://atdhe.net/ adresinden maçı izleme imkanınız var. Azerice Lider Tv ve Gürcüce Rustavi 2 bulunması kolay olan kanallardır.

Burcu Esmersoy


Gürgen Öz; "Fenerbahçe'liyim ama sorsan hiçbir futbolcuyu felan tanımam. Bilmem" der Spor Aşkı programında. Aradan zaman geçer konu başka yöne döner. Yine Gürgen Öz, konuşmaya başlar;

"Kadınların futbol oynaması veya futbolla ilgilenmesi bana itici geliyor".

Tabii bu kez de Burcu Esmersoy durmaz, cevabı verir.

"Bana da futbolla alakası olmayan erkekler itici geliyor"

Altına da benim eklemem Kaan Kural gülüşü olsun. Bu cevaba hakediyor çünkü...

4 Nisan 2010 Pazar

Kocaelispor - Arsenal



Siz, Kocaelispor'un Arsenal'i, hem de as kadroya çok yakın Arsenal'i 4-1 yendiğini biliyor musunuz? Hem de bunun 2001 yılında olduğunu biliyor musunuz? Bilmeyenlere Hikmet Karaman'ın Türk Futbol tarihinin efsane olarak lanse edilen maçlarından birisine imza attığı güne götürelim.

25 Temmuz 2001. Sezonu Fenerbahçe lider bitirmiş. Şampiyonluğun Galatasaray adına gittiği maçta da yine Hikmet Karaman var. Kocaelispor 2-0 öne geçiyor Ali Sami Yen'de. Ardından Galatasaray 2-2'yi yakalıyor. 90.dakikada Galatasaray maçı çevirdi derken Kocaelispor maçı 3-2'ye getiriyor. Galatasaray'a ağırdan da öte bir darbe vuruyor. Arsenal de 1 sene önce Uefa'yı finalde aynı Galatasaray'a kaybetmiş bir ekip. Hikmet Karaman'ın ekibi ile Arsenal aynı yerde kamp yapıyorlar.

Muhtemelen bir gün Hikmet Karaman, Arsene Wenger'e maç teklif ediyor. Ya da tam tersi. Tabii Hikmet Karaman altta kalmıyor. Diyor ki; "Sizin kupada yenildiğiniz takımı, ben kendi sahasında yendim. As takım ile mücadele edin". Wenger'de bundan mı çekinecek, as takımı çıkartıyor. As takım da as takım hani. Keown, Seaman, Vieria, A.Cole, Dixon, Berkgamp hatta İnamoto bile var. Yedekten Henry bile giriyor oyuna. Kocaelispor'da Ayman, Lazarov, Serdar Topraktepe, Nuri, Alex Yordanov, Timko'lu as kadrosu ile çıkıyor.

Maçın ilk yarısı 2-1 bitiyor. Yetmiyor Hikmet Karaman'a. İlla ki iz bırakacak. Yine Arsene Wenger'e final skoru yaşatıyor. 4-1 bitiyor maç. Penaltısız hem de. Arsenal'e Kocaeli'nin plakasını bırakıyor. Sonrasında da Hikmet Karaman'ın o bildik zafer gülümsemesi ile elinde sembolik kupası... Arsene Wenger, Kocaeli bile diyemiyor şaşkınlıktan...

Fenerbahçe - Kayserispor


Fotoğraf, Fenerbahçe maçı sırasında Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı'nı izleyen seyircilerin statta görüntüsü. Fenerbahçe'lilerin bugün sahada oynanan futbolu 2.plana attığını söyleyebilirim rahatlıkla. Voleybol bugün onların resmi sporuydu. O da koskoca sezonda alınan 1. (yazıyla birinci, ilk) mağlubiyet ile hüsran oldu. Gelelim yeşil sahaya...

Fenerbahçe, maçın ilk anından son anına kadar maçı kaybetmeyeceğini gösterdi. Yani klasik Daum Fenerbahçe'si vardı sahada. Tam kadroydu uzun zaman sonra. Güiza'ya kadar. Güiza çıkıp yerine Gökhan Ünal girince, o da ayağının tozu ile golü atınca maçı o an kopardı. Hoş, attığı golde de Alex ofsayt. Kayserispor'a 2.kez bu sene gol attı Gökhan. Trabzon'da da atmıştı.

2.yarının ilk dakikalarında da yine klasik bir Fenerbahçe golü oldu. Alex - Lugano, 2-0. Penaltı noktasından vurdu kafayla bu kez Lugano. Sonrası Fenerbahçe kontrolünde geçen bir mücadele.

Kayserispor, Antalyaspor'a kaybettiğinden beri ligde gün yüzü görmedi desek yeridir. Geçen hafta Trabzonspor'a karşı tek atakta maçı kazansalar da, bu hafta eskiye döndüler. Bursaspor'u sahadan silebilecek bir kapasite vardı bu takımda zamanında.

Fenerbahçe ise gol yemiyor. Bilica - Lugano'dan beri gol yememe bir alışkanlık oldu takımda. Haftaya da BAY Fenerbahçe. Beşiktaş maçı ardından geliyor.

İntihar Etmek


Sir Alex Ferguson, Frank Rijkaard, Felix Magath 3'lüsü aralarında 1 hafta olmadan kendi sahasında, şampiyonluk yolundaki en önemli rakiplerine yenilecek diye başkasına desek, kendimiz bile birisi kaybetmez derdik içimizden. 3'ü de maçlarını kaybederek şampiyonluğu rakibinin kaybecekleri yüzünden başkasının eline bıraktı.

Frank, kalecisi Leo Franco'nun lenslerinin kurbanı oldu. Maçı 1-0 kaybetti.

Magath, Frank gibi savunmasının paslaşmasının kurbanı oldu. Maçı 2-1 kaybetti. Hem de rakibi 10 kişi iken.

Sir ise, Rooney'siz Berbatov'dan büyük bir maçta oynamasını bekledi. Bir an bekledi itiraf etsin. Neticede Rooney'in sırtında geldiği bir sezonda Rooney'siz çok kritik bir virajı alması gerekti. Berbatov ile şarampole yuvarlandı. Sırada Bayern var. Berbatov ile belki de Macheda ile virajı almaya çalışacak.

3'ü de ligde ağır yara aldı. Hatta intihar etti sahasında. Ama hala hayat devam ediyor. Hala umut var.

Haksız Rekabet


Ekaterina Gamova'yı izlerken hissettiğim duygu. Messi'yi izlerken de böyleyim. Ama Messi'yi 4 kişi savunma imkanınız var. Birisini geçse, 2-3 tanesi felan gelir durdurursunuz. Gamova'da öyle bir imkanınız yok. Çünkü sete set oynanan bir oyun oynadığınız. Blokta yakaladınız yakaladınız, yoksa dışarı gitsin diye dua ediyorsunuz. 2.06 boy, 3.10 blok yüksekliği, 3.21 smaç yüksekliği Gamova'nın. Bu seviyeye çıkamayan erkek voleybolcular olmalı muhtemelen. Efektif hücum yüzdesi ise %44. Yani 100 atak yapıyor, 44'ü sayı ise %44 olmuyor. 100 atak yapıp 55 sayı alıp, 11 tanesini dışarı vuruyor veya bloğa takılıyorsa bu %44 oluyor. Öyle bir dev kendisi.

Zaten muhtemelen kendisi de bir Na'vi. Voleybolun Lisa Leslie'si, Messi'si.