3 Ekim 2009 Cumartesi

Türkiye A Milli Rehabilitasyon Merkezi


İbrahim Kaş, Yusuf Şimşek, Rüştü Reçber. Nihat da var ama neyse. Yıllardır değişmeyen mentalitenin son örnekleri bunlar. Rehabilitasyon. Moral vermek. Gana Milli takımı gibi kadroya çağıracak toplam 23 futbolcuya sahibiz ya, sakat, hasta, cezalı, kötü oynuyor, aylardır oynamıyor, takımı yok, farketmeden çağırıyoruz. Formda olanları da "Terim Yasaları"na uymadığı için kadroda göremiyoruz. Aylardır takımı olmayan Hakan Şükür'ü, yine aylardır kendi takımında kadroda göremediğimiz Emre'yi zamanında gördüğümüzden pek yadırgamıyorduk zamanında. Performansın adam çağırmak konusunda kadroda maksimum 1 adamla sınırlı kalması şaşırtmıyor yani. 23 kişi olunca, herkes kendi takımından kimi çağırmış, en çok bizden mi çağırmış diye bakarken yine "efsanevi Terim sistemimizin" getirdiği bir boşluğu yine göremiyoruz. Defansif Orta Saha!

Hani aylardır yok mu bir Türk, Brezilya'lı oynatıyor diye höykürmekten başka bir gündem getirmeyen basın'ın Türk'ün bile o mevkii de 23 kişide sadece 1 adet (o da Ceyhun Eriş'miş) seçildiğini görmemesi, aslında oynamayan taşların nedeni. Ceyhun Gülselam dışında bir tane o bölgede oynama yeteneği olacak adam yok. Devşirme var. Eskiden adam devşirdiğimiz yere, şimdi mevkii devşiriyoruz. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal yok. Mehmet'in Strum Graz maçındaki hali bile Ceyhun'u cebinden çıkartır. Nuri'nin de fizik ve oyun olarak Emre'den farklı bir defans anlayışı yok. Sadece Ceyhun Gülselam. O da 3-5-2'nin sağına geçti mi tamamdır.

Bize sistem gerek. Sistem yerleştirecek bir adam gerek. Sistemsizlik, sistem oldukça çok rehabilitasyon kadrolar, çok vatan, millet, hücum takımları izleriz.

2 Ekim 2009 Cuma

Beşiktaş'a "Pazar" Uğramıyor


1.Hafta 07.08.09 Cuma İ.B.B - Beşiktaş
2.Hafta 17.08.09 Pazartesi Beşiktaş - Antalyaspor
3.Hafta 22.08.09 Cumartesi Gençlerbirliği - Beşiktaş
4.Hafta 28.08.09 Cuma Beşiktaş - Gaziantepspor
5.Hafta 12.09.09 Cumartesi Galatasaray - Beşiktaş
6.Hafta 19.09.09 Cumartesi Beşiktaş - Kayserispor
7.Hafta BAY
8.Hafta 03.10.09 Cumartesi Beşiktaş - Denizlispor

7 maçta 1 tane pazar olmaz mı arkadaş?

Neden "Döndü Sabri" & Şildenfelt'in Gözü Nasıl Açıldı?




" Sabri Sarıoğlu, sahada 6 tane hakem olmasına rağmen bir tanesine bile itiraz edilirken göze çarpmıyor. Oyununu oynuyor. Nazar değmesin."

Bizim Felix, Evolution of Sabri başlıklı yazıyı yollamıştı bloga.

Üstteki cümleyle bitirmişti yazısını. Pana maçından sonraydı bu, Galatasaray erken bulduğu golle rahat kazanmıştı maçı. Ondan önce de Beşiktaş maçında göze batmıştı Sabri; Yine bir erken golle gelen rahat bir galibiyetti. Sabri ne hakemlerle ne de futbolcularla uğraşmıştı, topuna bakmıştı sadece ve beğenilmişti.

Dünkü S. Graz maçından sonra "döndü Sabri". Bildiğimiz ve alışılagelmiş Sabri olmaya karar verdi. Gerilim yaramıyor Sabri'ye, Kaos'tan besleniyor herhalde. Hem oyunu bozuluyor, hem de psikolojisi.

***

Bir diğer konumuz Şildenfelt... Daha adını bile yazmaya uğraşamıyorum. "Schildenfeld" falan olsa gerek, dikkat etmedim hiç, ama adama bir şeyler olmuş: "O eski halinden eser yok şimdi", bu kararı bir maçta vermek zor tabii; işin şakası olsun bu da.

Galatasaray maçını izlerken iki şeyden korktum.

1- Şildenfelt'in gol atması
2- Maçı Yıldırım Demirören'in de izlemesi.

Demirören Ferrari'yi, Sivok'u yollar; onu getirir falan mazallah. Adama İstanbul yaradı, Beşiktaş'a göz kırptı adeta. Beşiktaşdakilerin aldığı dolgun maaşlar "gözünü açmış" herhalde!

Sen Lucio Değilsin Servetsin !!!


"Ben kendimin Avrupa'da stoper oynayan oyunculardan farkı olduğunu düşünmüyorum. Mesela bende Terry gibi Ferdinand gibi sadece keser, önümdekine vererek oynarım. Hem de çok iyi oynarım. Ama hep daha fazla katkıda bulunma isteğim yüzünden ileri çıkıyorum, hücuma katılmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de hata yapıyorum işte."

Servet Çetin

Stoperliğine tek kelime laf ediyorsam adam değilim. Lugano ile yanyana oynasa gol yememe rekoru kırarlar hatta. Kızdığımız, bozulduğumuz nokta hücumda etkinlik alma çabası. Ferdinand, Terry sadece hücuma kafa vurmaya gidiyorlar. Top kaptırılınca da 7.5-8 saniyede 60-70m'yi koşup savunmaya dönüyorlar. Servet ise maçta taç çizgisinde Elano boş dururken, kendisi gitmeye çalıştı, atağı mahfetti. Dünyada Servet'in mentalitesinde başarılı olabilmiş tek adam Lucio'dur. O da adam geçmez. Ver-kaç'ları harika yapmasıyla atağa girer. Sen basit oyna. Kendini bilmene rağmen bunu yapma. Lütfen.

1 Ekim 2009 Perşembe

B planlı Deja Vu


Başka bir şey bulamıyorum arkadaş yazacak. Eskişehir maçının tekrarını izlettiler bize iyi mi? Bomboş pozisyonda kaçan voleye kadar hemde. Ama bir şey gösterdi bu deja vu. B planı yapınca Galatasaray, takım savunması çöküyor. Gelen pozisyon, kaleye tehlike oluyor.

Takıma tavsiye, Galatasaray Hamamı'na gitmeleri. Bu kadar pozisyon kaçırmaları hayra alamet değil. İçeride Dinamo'yu yenmesi halinde Galatasaray çok büyük avantaj yakalar. Lakin, eskisi gibi gol atmayı hatırlamalılar.

Ayağı Kırılan Holosko


Yerini 30.dakikalar civarında Yusuf'a bıraktığında sakatlanıp çıktığını düşünmüştüm. Durum vahim ötesiymiş. Fibula kemiği kırılmış Holosko'nun. En az 2 ay sahalardan uzak kalacağı düşünülüyormuş.

Geçmiş Olsun diyelim. Başka ne denir ki zaten.

ek: Holosko'nun ayağı kırıldı

ek2: Holosko Slovak'tı yahu. Ne ara Çek oldu?

Ne Güzel Orta Sahamızdın Sen Edouard Abi




Bir Beşiktaşlı olarak itiraf etmem gereken bir şey varsa o da Edu Cisse'ye en çok "söven" taraftar olduğumdur. Ben sadece cahilliğime veriyorum bu yaptığımı. Harbiden cahillikmiş hani. CSKA maçından önce Beşiktaşlılık Blogumda bir yazı yazmıştım. "Cisse Olamayanlar" diye. (O yazı burada)

Harbiden ahını aldık adamın. Ernst'in olmadığı maçlarda "Ernst olmasını" bekledik, Ernst gelince "Cisse"yi tanıdık.

Beşiktaş geçen sezondan sonra ne kaybetti deniliyor: Cisse'yi kaybetti.

Ernst-Cisse zamanında ülkenin en sağlam ortasahası Beşiktaş'ındı. Cisse gidince sırasıyla Fink, Tabata, Ekrem geçti oraya. Fink'le başladı Denizli, sonra ne olduysa vazgeçti. Topu alan orta alanı rahatça geçiyor artık.

Ekrem'de karar kıldı Hoca. Ekrem'i oynatma sevdasına bağlıyorum bunu.

Ekrem, Cisse veya Fink olamaz, açıkta ya da bekte oynar.

Sağ bekte de Kaş sevdası başladı...

Ama niye orta sahada Fink yok???

Anlamak güç...

Ah ulan Cisse, ne adammışsın da değerini bilememişiz.

Arda'sız Galatasaray, Alex'siz Fenerbahçe gibi kaldık; Bilica'sı elinden alınmış Sivasspor gibi.

CSKA - BJK / Maç Yazısı!

- İlker Yasin'den başlıyorum, sana ne desem bilmiyorum amcacığım. Zaten keyifsiz maç, iyice ...
Ayrıntı: 1,2,3 Gol Yetmez'de

- Takıma diyecek bir şey yok tabii.
Ayrıntı: Şairler Parkı'nda, Desportivo'da


- Sevindirici haber, top rakip ağlara gidiyormuş.
Ayrıntı: Çivili Krampon'da

Maçı zaten "maç" gibi izleyemedim. Zerre de keyif alamadım. Maç yazısı uzun uzun yazmak huyum değil. Beğendiğim yazılardan birkaçı.

Takımda topu ayağına alıp da beni heyecanlandıran İsmail Köybaşı'ndan başka bir Allah'ın kulu yok. Seviyorum bu çocuğu. Bir maç daha İbrahim Üzülmez'e tahammül etmek istemiyorum. Hata yapacaksa İsmail yapsın, razıyım. Sanki Üzülmez Puyol oldu da "savunması daha iyi" diyerek hâlâ oynatılıyor. İbrahim'in savunma özelliği 10 üzerinden 5 ise, İsmail 4.5 olsun. Yavrumsun İso!

Not: Yalvarıyorum taraftara şu İsmail'e saha kenarından sövmeyi-saymayı aklınızdan geçirmeyin. Dünyada nadir yetişen, memlekette hiç yetişmeyen bir mevkiinin adamı. Kaybeden Beşiktaş olur.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Saha İçinden Bedava Maç İzlemek


Bahsettiğim; Alman Ernst, Şifo Mehmet, Takoz Recep gibi isimlerden sonra Beşiktaş tarihinde lakabıyla anılacak isimlerden biri olan Rüştü'ye ait. Yapma Rüştü. İlker Yasin, muhtemelen maç içinde olacakları biliyormuş gibi, battaniye altında votka shot atarak, ilerideki dakikaları en azından kendisi için iyi kafayla çekilir hale getirdiği sürelerde bizim için çekilmez anlara götürdüğünde anlamalıydık. Rüştü, tribünle saha arasındaki uzak mesafeden izleyenlere inat, saha içerisinde, hem de en manzaralı yerden izliyordu maçı. Yanlız da değildi. Bir kaç takım arkadaşı da eşlik etti ara ara. Top geçtikten sonra atlamalarına hayran bıraktı Rüştü. Bi' senkron kayması var. Kulağına gelen toptan dolayıdır (!)

Mis gibi halı sahada maç yapıyor adamlar. Ben ise gece 11-12 halı sahaya gitmek için uzun bir mesafe yürüyüp, üstüne para verip, aynı mesafeyi döneceğim. Şu haliyle halı sahaya bile almam Rüştü'yü. O değilde bi' Fink vardı, Alman dinamosu, o ne oldu?

Frank'in Doğumgünü


Gstv Muhabiri; Sayın Frank Rijkaard, öncelikle doğum gününüz kutlu olsun. 48 yaşında göstermiyor kendisi. Bu formunu neye borçlu?

Frank Rijkaard; 48 değil 47 yaşımda olduğum içindir.

İyi ki doğdun ve Galatasaray Teknik Direktörü oldun...

Oh Oh, Ne Güzel (!)




CSKA - BEŞİKTAŞ maçını İlker Yasin anlatacakmış.




Hakan Şükür de yorumcu olacakmış.


Bi' umut yanlış görmüşümdür diye umuyorum. Yalan falan olsa da olur. Spikersiz de izleriz olmadı, "MUTE" komutuna bastık mı yeter.

The Change We Don't Need




Hadi hocam, bu sefer en ideal 11'le çık sahaya. Bu sezon kadroda yaptığın değişiklikler yok yaktı bizi. Bir de en ideal kadro çıkınca nasıl oynuyor onu görelim.

Ortalıkta şu kadro ile çıkılaağı konuşuluyor:

Hakan
Ekrem, Sivok, Ferrari, İbrahim Üzülmez 
Ernst, Fink
Tabata
Tello, Serdar Özkan, Bobo

Hadi Hayırlısı...



Not: Resmin Orjinali:


29 Eylül 2009 Salı

Beşiktaş'ın CSKA 11'i







Hep kafamdaki ideale en yakın kadroyu yazdım, sahaya alakasız isimler çıktı. Bu sefer olabildiğince alakasızını yazıyorum; belki ideal kadro çıkar.

Hadi hayırlısı olsun. Destekse destek, totemse totem; daha ne yapalım.

Etraftan Duyulan Futbol Muhabbetleri || #1 Denizli


K1: Sen hangi takımlısın?
K2: Beşiktaş'lıyım. Ama fanatik felan değil. Küçükken Beşiktaş'ı sevmiştim, ondan sonra da değiştirmedim.
K1: Ne olacak bu haliniz ya.
K2: Valla fazla ilgilenmiyorum ya. Taktik felan pek anlamam. İlk 11'den 3 kişi say desen, sayamam işte.
K3: O dediğini Mustafa Denizli bile sayamaz, sen takılma ona.

Sahi, Beşiktaş'ın Cska maçının ilk 11'i nasıl olacak acaba? Tahminleri bekliyorum valla.

K1: 1.kişi, K2: 2.kişi, K3: muhabbete balıklama dalan 3.kişi.

Dönülmez Virajın Ufkundayım




Beşiktaş için en kritik viraj yarın akşam. Ya dönülecek ya da uçurumlardan düşülecek.

Öyle bir maç ki; kazanılması halinde en azından üçüncülük yolunda büyük bir adım atılmış olunacak. Bu haftaki maçların ardından grup da büyük oranda şekillenmiş olacak.

Manchester United, Wolfsburg'u yendiği takdirde zaten "kafadan" favorisi olduğu grup birinciliği adına büyük bir avantaj sağlayacak. Grupda benim adıma büyük kapışma ikincilik için olacak. Beşiktaş, CSKA deplasmanından alacağı 3, en kötü 1 puanla şimdiden üçüncülüğe oturmuş olacak. Temennimiz Manchester'ın Wolfsburg'a puan vermemesi. Eğer işler bu şekilde giderse Beşiktaş, Wolfsburgdan alacağı puanlarla grubu ikinci tamamlar. Her şey bu akşam belirleniyor. CSKA'ya verebileceği maksimum bir puanı var Beşiktaş'ın; ki bunun telafisi İnönü'de yapılır.


Tabii bunlar herhangi bir Türk takımı için geçerli. Grupta şu tablo çıksa şaşırmam.

CSKA, Wolfsburg'dan 3, Manchester'dan 1 puan alır. Wolfsburg, Manchester karşısında süpriz yapar. Beşiktaş 6 puanla grup sonuncusu olarak Şampiyonlar Ligi'nde ender rastlanan bir durum yaşarsa (ki 2007-08 sezonunda bunu yaşadı) hiç şaşırmam. Şans zaten Beşiktaş'a ne kurada ne de turlarda hiçbir zaman gülmemiştir, bu sene de şanssızlıklar devam ediyor Beşiktaş için. 

Bu zincir ya kırılacak, ya da Ocak'ta fırtınalar kopacak!

Beşiktaş dönülmez bir yola girdi, şimdi kritik bir viraj var dönülmesi mümkün; yoksa hiçbir viraj dönülmez değil!

28 Eylül 2009 Pazartesi

Bıyıklı, Sen Çok Konuşma, 15 Yıldır Yedeksin!


Biz Antalya kampındaydık. Galatasaray’la Efes Kupası’nı oynayacaktık. Takım sahaya çıktı, kulübeye yerleştiler. Biz de malzemelere bakmak zorundayız orada. Taraftarın biri giyinmiş, Siyah Beyaz bayrak almış eline, tam kulübeyle yan yana bir yerde amigoluk yapıyor. Maç başladı bir iki dakika oldu, oradan bağırmaya başladı. Kulübede de hatırladığım kadarıyla Tigana, Sergen, Okan Buruk, Murat Şahin, Tayfur Havutçu oturuyor. Oradan başladı önce hocaya bağırdı değişiklik yapamıyorsun, sen git yaramaz adamsın diye. Tayfur’a bağırdı yaşlandın artık, futbolu bırak sen diye. Okan’a bağırdı sen Galatasaray'lısın git orada oyna diye. Sergen’e git at yarışı oyna diye bağırdı. Baktım herkese geliyor sıra. Biz de sıralanmışız orada oturuyoruz. Kendi kendime dedim Süreyya sıra şimdi sana da gelecek. Kalktım gittim adamın yanına, “Herkes rahatsız oluyor, daha gol yok bir şey yok hemen başladın sıradan hepsini rahatsız etmeye, otur efendi gibi maçını seyret yoksa polis çağırıp seni attıracağım” dedim. Bana baktı, “Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin, insan bir gün oynamaz mı?” dedi. Tabi herkes afalladı, birbirine bakıyor. Futbolcular gülmeye başladı zaten. Ama adam hala susmuyor. “Kiralık da mı vermiyorlar seni, hangi başkan hangi yönetim gelirse, sen buradasın, torpilin nerden?” diye devam etti. Böyle komik bir anıydı işte.

Malzemeci Süreyya Soner

Süreyya Abi 30. Yılını dolduracak Beşiktaş'ta. Adama taraftar olarak ben bile güveniyorum. Hani bir yere giderken evimi teslim ederim.

Not: Yazı - Resim http://besiktaslilik.blogspot.com/'dan alıntıdır. Zaten onu yazan da, bu blog'un yazarı Bay Kerahet.

What Kate Does & The Substitute


Lost'un 6.sezon açılışını La X adlı bölümle açıklayacağını söylemiştik. Los Angeles Havaalanı kodu, Los Angeles'ta herhangi bir yer veya x'ten dolayı bir matematik denklemi bile olabilir. Spoiler görüntülere göre de havaalanı sahneleri var. Bu arada 6x03 ve 6x04'te açıklandı. 6x03 What Kate Does. 6x04 ise The Substitute. 1.sezonla paralel gitmekte karakter merkezleri. 1x03'te Kate, 1x04'te de Locke merkezdeydi.

Bu substitute ne ayak anlamadım. 2 Locke'tan birisi yedek mi olacak şimdi? What Kate Did diye de bir bölüm vardı. 2.sezonda. Babasını öldürmesi konu alınmıştı. 2010 Ocak'a kadar beklemeye devam.

Pes 2010'dan İlk İzlenimler


Demo'sunu oynama fırsatı buldum çok şükür kod adı "Junior" olan arkadaşımın bilgisayarında. Yaklaşık 1 gb demosu var. 6 takım, 2 stat ve 5'er dakikalık maçlar sunuyor bu demo. Bu genel bilgileri bir kenara bırakıp oynanırlığa gelelim.

Oyun, Messi ve Torres'in bulunduğu bu resimle açılıyor. Ana menüsü çok daha değişik 8 ve 9'a göre. Karmaşık sayılabilir 9'a göre. Maç sırasında şut atanları ayarlamak bile daha karışık. Oyunun bizi ilgilendiren menüsüne yani Formation Settings'e gelince, işler iyice karışıyor. Hani PS Cafe'lerde arkadaşınız taktik olayını seviyorsa iyi bir para alıp gidin. Her futbolcuya ayrı taktik yapabilme imkanınız var. Örneğin; kanat bekinizin hücumlara bindirme yapmasını arttırabiliyorsunuz. Barça gibi, her atakta kenarda biten bir Dani Alves'iniz oluyor yani. Takımın pres yapma özelliği, birbirine yakın-uzak oynama hatta çapraz koşularını bile ayarlayabiliyorsunuz. Santrafor bir anda sağ açıkta, sağ açık bir anda sürpriz koşularla santraforda olabiliyor. Eğer ilk yarıyı geride kapatırsanız, takımınız otomatik olarak biraz daha ileriye çıkıyor, daha baskılı oluyor. Gelelim yeni özelliğe. Fifa özelliği diyelim buna. Mevkii'ye göre puanlandırma. Bunu da örnekle açıklamak gerekirse; Pirlo'nun Dmf'si 81. Pirlo'yu Cmf yaparsanız 78'e iniyor buradaki oyunu. Lmf'de 60'lara iniyor. Toni'nin CF'i 80 iken, SS'liği 59. Hızı açısından da; Pes 9'a göre yavaş ve ağır. 9'dan sonra itiyorsunuz gibi geliyor futbolcuyu.

Menülerinin çözülmesi biraz sancılı olacaksa da, hızına alışılması biraz zorlaşsa da, İbrahimovic yine aynı İbra. Barça 9'a göre daha da bir aşmış durumda. Skrtel, Allaha emanet. Anfield Road güneşli havada pek bir güzel. Biraz daha hızlı olsa keşke oyun.

Burcu Esmersoy'un Tuttuğu Takım


Futbloglar'da haftanın en çok ilgi çeken yazısı olunca Burcu Esmersoy'un tuttuğu takım konusu şaşırmıştım. Ligtv'nin sitesinde nostalji yaparken biraz daha şaşırdım. 2001-2002 sezonu Galatasaray - ÇaykurRizespor maçında Ümit Karan durumu 3-1 yapan golü atıyor. Yönetmen de haliyle güzel güzel bayanları sevinirken gösteriyor. Berkant ve Ümit'in o ilginç sevinmesinin ardından şapkalı bir bayan geliyor ekranlara. Resimdeki bayan ekranlara gelen. Hangi takımlı şimdi bilemem ama iyi bir Galatasaray'lıymış o zaman.

Git Kendini Çok Sevdirmeden Frank


İlk beraberliği. Ciddi anlamda kazanılamayan ilk maçı bile diyebiliriz. %65'e %35 topla oynama yüzdesine, gol olan 2.yarıda rakibinin kaleye isabetli tek şutuna rağmen alınan bir beraberlik. Sezon başından beri gelen, hatta beklenen ilk kayıp. Futbol desen sürekli ileri oynama çabası. Ardından gelen eleştiriler ise "Balon, Hikaye, B Planı Yok, ıvır-zıvır".

Galatasaray'a teknik adam olarak yerleştirmeye çalıştığı şey bir maç 2-0 kazanılabilecekken, 3.atmaya çalışmak. Kasımpaşa maçından sonra da söylediği buydu. "3 gol atarak kazanmayı herkes ister ama ben şu maçta daha fazlasını istiyordum" demişti. İleriye hızlı bir şekilde pasla gitmeye çalışmak. 92.dakikada bile Es-Es maçında degajla değil, inatla pasla başladı maç mesela. "Balon" bile dendi yahu hakkında adamın. Hatalı işte kendisi. 13 kişiyle oynayıp, sadece ligi almaya çabalayacaktı ki, "dahi" ilan edilsin. Performansa göre kadro kurmak gibi bir hata da yaptı(!) Sürekli aynı adamı oynat dur. Herkes rahatlasın. Rıdvan'ın "B planı yok" gibi saçmalamalarına maruz kalma en azından.

Valencia istiyormuş kendisini Milan'dan sonra. Git yahu. Bu ülkeye senin gibisi fazla. Arda ligde asist kralı olmuş, Nonda-Baros gol krallığında 1-2, Milli Takım'ın defansı emrinde hala Total felan hacı. Oynat Terim gibi ilk 30 dakika kağıt üzerinde birşey, 30'dan sonra dön 2-1-7'e kahraman ol. Teknik birşeyler yerleştirmek de fazla. Ne Aydın'la, Sabri'yle, Uğur'la kasıyorsun yahu. Aldır adam. Senden istenen bu. Ne güzel "Vatan Millet Sakarya" modunda bir Ulusal Takım'ımız da var. Hatta arada yıllık 3.5 Milyon Euro'yu alıp, "Türk olmak istiyorum hacı" de tadından yenmez. Kaybedilen 1 puan'dan dolayı ipini çekiyorlar. Yarın 3 puan kaybedersen ligde sokakta yürütmezler seni. Git hacı. Galatasaray tarihinin en iyi sezon başlangıcı bile yetersiz gelir olmuş adamlara. Bizim Hıncal'ımız var. Yeter o bize. Al Denizli'yi de hatta yanına. Sezon sonu yapması gereken tatili şimdi yapsın. Uğraşmasın bu muhabbetlerle. 2 kupalı adam olarak akıllarda kalsın.

27 Eylül 2009 Pazar

Galatasaray'ın Belediye'si



Beşiktaş'ın belalısı Büyükşehir Belediye bildiğiniz gibi. Kritik maçlarda Belediye'ye kaptırdığı maçlarda çok canı yandı Beşiktaş'ın. Geçen sezon şampiyonluğa giden yolda, yine "kritik" bir virajda Belediye laneti kalkmıştı Beşiktaş'ın üstünden. Tabii bu sezonki Belediye maçıyla eski usule dönüş yapıldı. Lanet geri dönü yani.

Galatasaray'ın belalısı da Eskişehir oldu. Hem içeride hem de dışarıda bela olmuştu Es-Es. Bu sezon full + full devam etme fırsatı Eskişehir karşısında yok oldu.

Beşiktaş'ın belalısı Belediye'nin bir benzerini Eskişehir yaşatıyor Galatasaray'a.

Beşiktaşlı Rıza Hoca, Galatasaraylı Abdullah Hoca'dan intikam alıyor herhalde. (:

Ayrıca Rıza Hoca geçen sezonki Beşiktaş'ın 5-Ernst-4 sisteminden etkilenip ya da "orta sahayı nasıl olsa kaptırcam, boşuna adam harcamayayım" diyip 6-0-4 gibi bir sistem yaratmış. Heyt maşallah.

Ciddiyetsiz Uefa (!)


Biraz geç bir yazı ama ancak imkân bulabildim buna. UEFA haftanın isimlerini seçerken, haftanın takımı olarak Galatasaray'ı seçmiş. Halbuki bir tane bile ciddi takımla karşılaşmadı Galatasaray. Hep oyuncu değişikleri ile adama çarpan toplarla felan kazandı. Bal. Şans. Tobol felan. 3.16 gol ortalaması hikaye. Andersen'den masallar. Olacak iş mi? Aaaa. Hem Rijkaard'ın Barcelona'yı saymayın, ne başarısı var? Aslında Galatasaray seçilse de Beşiktaş daha çok yer almış paragrafta. Yarısından çoğu Beşiktaş ile ilgili. Uefa bile şaşırmış olana. Y.D.'i bir görseler hiç şaşırmayacaklar ya neyse.

İlgili Yazı; Uefa Haftanın Notları

Fenerbahçeli Uğur Bolat??




Uğur Boral, Kaleci Polat, Sinan Bolat...

N'oluyoruz lan?

Hani bazen ben de aceleyle yazı yollarken hata yapıyorum da sonra düzeltiyorum. Koskoca (!) LİG TV olmuşsun, yarım saattir Fenerbahçeli Uğur Bolat muhabbeti çeviriyorsun. Düzeltmeye de niyetleri yok gibi. Çok garip ya.


Haber burada.

Nerede O Eski Fenerbahçe?




Bir zamanlar bu memleketin duran toplardaki en korkutucu takımıydı Fenerbahçe. Sezona full + full devam eden bir takıma böyle bir eleştiri garip gelebilir ama nerede o eski duran toplar?

Duran top özürlü memleketin futbolcularıyla alay edercesine atılan goller, "hiç atmasak bir duran topta işi bitiririz" lafının ortaya rahatlıkla atıldığı günler falan...

Son olarak bugünkü Antalya maçında gözüme battı da; Alex mi orta açamıyor, kafacılar mı çalışamıyor anlayamadım. Normalde şimdiye kadar elde edilen fırsatlardan 3-5 kafa golü buluyordu Fenerbahçe. N'oldu ki?

Nobre Fenerbahçe'ye dönse, Alex ortalasa, Nobre kafa-ayak-popo karışık golleriyle takımı taşısa; hem Fenerbahçeliler hem de Beşiktaşlılar rahatlar herhalde. (: