14 Mart 2009 Cumartesi

Fabe Attı / Ben Demiştim





09.03.09 tarihindeki yazımda demiştim üçüncüde olacak diye;
atacakdı belli ki.

Ibracadabra

Ayakkabısı çocuk mezarı. 48 numara. 1.92 boyunda ve 90 kilo. Fiziği oranında hareketlerini bir kez daha izleyin. Anlarsınız insan olmadığını.

"Zlatan'ın yaptıklarını çok saçma buluyorum" John Carew

"Onun top ile yaptıklarını ben portakal ile yapıyorum" John Carew hakkında..







"Sektirilebilen sakız istiyoruz!"

Şeytan'a Pabucu Ters Giydirmek!


Real Madrid'i Anfield'da perişan eden Liverpool ile Inter'i eleyen Manchester United, bir cumartesi öğlen yerel saat ile 12.45'te karşı karşıya geldi. Biz de ve bir çok ülkede pazar 19.00'dan sonrasının maçıdır bu. Haftayı bu maç ile açtılar. Manchester'a evinde dışarda hep kaybeden Benitez ile gol yemem, 1 tane atarım, 1-0 kazanırım sloganının temsilcisi Sir'in takımı Manchester, rüyalar tiyatrosunda karşılaşıyordu.

Maç öncesi Rooney, "Liverpool'u sevmem, hatta nefret ederim" tarzında cümleler kurmuş, Old Trafford ortamını iyice germişti. Benitez ise mucizevi olarak rotasyona gitmemişti. Bunda da bir hayır vardı tabii. Manchester ise muhtemelen 1-0 ya da 2-0 kazanırız'ı düşünüyordu. 23.dakikada Ronaldo'nun penaltısı ile de bu düşünce eyleme dökülmeye çok yakındı. Fakat, fakat, fakat...Manchester United'da Nemanja Vidic bugün Liverpool'un 12.oyuncusu olmaya karar vermişti galiba. İkramı ile Fernando Torres Sanz 5 dakikaya kalmadan 1-1'i yakaladı. İlk yarı bitmeden de Steven Gerrard penaltıdan 2-1 yaptı.

2.yarı kapanan savunmayı açma, kontraatak düzeni işlerken Sir Alex 74'te 3 orta saha adamını değiştirdi. Anderson, Carrick ve Park'ı çıkartıp oyunu ileriye yıkma girişimi 2dk. sonra Vidic'in kendi hatasından dolayı atılması ve Fabio Aurelio'nun harika kesme vuruşu ile 3-1 yapması sonucu çöktü. Kapanışı ise Real'e 4'ü atan Andrea Dossena'dan geliyordu.

Liverpool'lular 4 gün içerisinde iki büyük "Dev"e 4 atmanın mutluluğu ile haftayı kapattılar. Manchester ise sonunda sıkıcı oyununun cezasını çekti. 15 haftadır nadiren 2 golün üzerine çıkan maçlarına inat 4 tane yemeleri sevmeyenleri için ayrı bir mutluluktu. Hele ağzındaki sakızı ile kenarda oturan adamı böyle izlemek daha büyük bir mutluluktu. 100. Premier Lig galibiyetini de böyle unutulmaz bir galibiyet ile alan Benitez ise tarif edilemez durumdadır muhtemelen.

FC Metalist Kharkiv / Birkaç İnceleme

Stad:



Oblasny Sport Komplex Metalist; kısaca "Metalist Stadium" demeyi tercih ediyorlar. Ukrayna'nın Euro 2012 evsahipliği (ortak olarak) için önemli bir koz. 43.000 kapasiteye sahip.

Yükselişin Görseli:

2008 yılı UEFA sıralaması ve Metalist:




2009 yılı UEFA sıralaması ve Metalist:



Hâlâ avrupa kupasında ve ligde iddialı bir şekilde devam ediyorlar ve sıralamada yakınlarındaki takımların pek yükseleceği yok.


Takım Sırtlayanlar:

Jaja: 23 yaşındaki 1.90'lık hayvan... Beşiktaş'a attığı inanılmaz gol o maçı izleyen her futbolseverin "Metalist" denilince aklına gelen şey olacak. Takıma 500.000 €'ya geldi, değeri 6.000.000'u buldu. İlk olarak Brezilya 20 yaş altı Millî takımında yıldızı parladı. O sezon Feyenoord'a transfer oldu ancak 3-4 yıl boyunca kiralık vs dolaştıktan sonra dikiş tutturamadı ve kendisini Ukrayna'da buldu.

Papa Gueye: Bir hayvan daha desem yeridir. 1.93'lük boyu ve dev cüssesi ile korkunç bir tip. Avrupa'da iş yapar mı? Bence biraz zor. Ancak Metalist daha iyisini zor bulur. Takıma maliyeti 300.000 €, değeri şu an 5.500.000 € civarında oynuyor. Takımın en değerli ikinci oyuncusu.

Marko Devic: Ukrayna millî takımı yönünde tercih yapılan ve anladığım kadarıyla çok sevilen sırp asıllı futbolcu. 2007-08 gol kralı. Henüz genç, 25 yaşında. 2006-07 sezonunda 175.00 €'ya alındı; şu an 4.500.000 civarında seyir ediyor.

-devam edecek...-



-Papa (teselli ederken)-

Beşiktaş - Gençlerbirliği / TSL 24. Hafta


Samet Aybaba'nın maçı. Evet. Tanım olarak bu. Maçın kaderini belirleyecek adam olduğundan o. Beşiktaş'ın önemli bir deplasman öncesi evinde önemli bir maçı. Ligde amaçsız takımların, kendilerini göstermek için vitrin maçı olarak bunu gören futbolcuların zorlaştırdığı maçlardan birisi olacak gibi bu da. Hele Beşiktaş teknik direktörlüğünün direğinden dönmüş bir hoca için daha bir vitrin.

Gençlerbirliği, Aybaba'dan sonra daha bir mücadeleci, daha bir futbol oynama çabasında olan takım. Takımdaki, hastalıklı ve zarar görmüş bölgeleri kesip attılar. Tedavi olur, iyileşir beklentisi yerine, doku nakli ile tedavi yaptılar. Doku uyumu sağlandı. Fenerbahçe'ye karşı farkı kaçırmışlardı. Kayserispor'a bir maçta, o maça kadar yedikleri toplam golün 4'te birini atanda onlardı. Çok koşuyorlar, mücadele ediyorlar, futbol oynamak istiyorlar yani.

Gelelim Beşiktaş'a. Lig Tv yorumcusu iken, sürekli olarak "Beşiktaş kadrosu oranında yanlış oynuyor", çerçevesi içerisinde demeçler veren Denizli'nin Trabzonspor maçı hariç adamakıllı bir 90 dakikası olmadı. İlk maçı olan Gençlerbirliği maçının da ilk yarım saati var tabii. O maçta da kaleci Peric'in ikramları ve yeni gelen hoca gazının etkisi büyüktü. Neticede Denizli sonuçları almasını bildi. 1-0'larla, 2-1'lerle götürdü ve 2.sıraya kadar yükseldi. Öğlen Sivasspor'un puan kaybına göre lider bile yapabilir Beşiktaş'ı Denizli. Neticede 24.haftada değil 34.haftada olan liderlik önemli. Mücadele eden Gençlerbirliği'ne karşı erken gol bulması ve dirençli bir orta saha kurması da gerek. Yine 4-ernst-5 oynatırsa bu kez 1-0'la kurtaramayabilir.

Sonuç olarak; Yine Beşiktaş taraftarı için son 10 dakikası rahat geçmeyecek maçlardan birisi daha gibi görünüyor. Fenerbahçe gibi önemli bir adayın puan kaybı yaptığı haftada puan kaybetmek daha büyük bir kayıptır. Hele Trabzonspor - Galatasaray maçı varsa bir de.

Schalke 04


Veltins Arena gibi harikulade bir stada sahipler. Stadyum içerisinde para geçmiyor. Özel kartlarla alışveriş yapabiliyorsun. Her maçını 55-60binden fazla seyirciye oynuyorsun. Her sene güzel ve önemli transferler yapıyorsun. Fakat başarının çok uzağındasın.

Ralf Rangnick zamanı Schalke'nin en üst düzey zamanları idi. Cassio Lincoln'ün maestroluğu ile harika işler yaptılar zamanında. Sonrası bilindik hikaye. Lincoln, cezasından dolayı oynamaz, takım başarıdan olur, hocası başta olmak üzere herkes faturayı Lincoln'e çıkarır, bu olay ileride hocanın kellesini alır.

Sonrasında Slomka gelir. O da takımı bir süre götürür. Hücum anlamında harika işler yapar, takımı Şampiyonlar Ligi potasına sokar, fakat istenileni veremez. Gönderilir.

Sezon başı Fred Rutten geldi Twente'den. Orlando Engelaar'ı da getirdi yanında. Jefferson Farfan'ı da aldılar. Schalke gibi oynamıyordu ama takım. Borussia Mönschengladbach gibiydi. Sezon başı Atletico Madrid 4 tane atarak Şampiyonlar Ligi'nden eledi. Uefa'da da yoklar. Bundesliga 8.si. 30 gol attılar, 21 gol yediler. Wolfsburg'a bu akşam 4-3 kaybetmeleri normaldi. Fred Rutten'in Schalke gömleğinin içinde kaybolduğunu görüyoruz. Muhtemelen Schalke 04'te yeni sezon, yeni hoca furyasına katılacak. Ya da biz ülkemizden dolayı buna alıştık, bunu bekliyoruz.

13 Mart 2009 Cuma

Manchester United - Liverpool / Barclays Premier League





14 Mart Cumartesi günü saat 14.45'de başlayacak maç Spormax'ten naklen yayınlanıyor.

Benitez için maç hayli önemli. Liverpool ile şu ana kadar 99 galibiyet almış olan Rafa, Manchester karşısında "dalya" yaparsa güzel bir anı olacak kendisi için.

Hamburg 2-1 Galatasaray




Galatasaray'ın dün akşam oynanan maçından önceki yayında D-Smart'ta alt yazıda aynen bu yazıldı.

Hamburg 2-1 Galatasaray

"N'oluyor? Bana mı bir şey oldu? Maç bitti de biz mi yeni geldik? Bu maç sonu yayını mı?" derken düzeltme yapıldı ancak bi' 10 dakika o yazı kaldı orada. Maç öyle bitseydi Aydın Doğan'a iki çift lafım olacaktı. (:

Deniz Barış / Tutunacak mı?



TSL 24. Haftasında oynanan Fenerbahçe-Kocaelispor maçı iki takımın karşılıklı birer golüyle berabere bitti. (Fener maç başladıktan sonra 2, Kocaeli maç bitmeden 2 dakika önce attı golü)

Fenerbahçe maçı kaybetti ancak Deniz Barış kazandı.

Josico, Maldonado, Selçuk Şahin... Hepsi aynı ayarda futbolcular. Bir ara Selçuk çok övüldü ama yine de herkes biliyor ne olduğunu. Josico ve Maldonado ise balon. Büyük umutlar, büyük hayal kırklığı. Ayrıca Josico bu sezon ne ara o kadar maç oynadı da sarı kart cezalısı oldu anlamadım bu akşam. Neyse. Bu üç adam bir istikrar yakalayamayınca forma Deniz'e kaldı. İlk maçında çok eleştirildi, ikincisinde biraz daha iyi derken Kocaeli maçında hem mevkisinde hatasız oynadı; hem de hem defansa hem ileriye yardımcı oldu. Emre'nin gelişiyle daha da iyi oynar diye tahmin ediyorum ve Fenerbahçe'nin olası şampiyonluğunda önemli rol oynar.

Fenerbahçe - Kocaelispor / TSL 24. Hafta



"Galatasaray'ı evinde yıkan Kocaelispor, bakalım Fenerbahçe Karşısında ne yapacak?" gecenin sorusu.

Maçın kilit adamları Fenerbahçe adına Alex, Kocaelispor adına da Taner olur tabii ki. Bu hafta biraz karışık olduğundan Fenerbahçe maçı kazandığı takdirde bir anda 2. bile olabilir. Kaybettiği takdirde 5. olup Avrupa kupalarına katılma yolunda dahi darbe alabilir.

Şu haftalar kritik gerçekten, puan kaybına; hele bir de Anadolu takımlarına karşı puan kaybına tahammül yok zirvede. Fenerbahçe hâlâ evinde kazandığı Galatasaray ve Beşiktaş maçlarının kaymağını yiyor, bu gece kritik.

Saat: 20.00
Hakem: Kamil Abitoğlu

Futbol Kronoloji #2 / Aşağılık Futbol Oyuncusu!



Görsel: Tepük (Bir ara değiniriz ona da)


II. Edward bu fermanında halka şöyle seslenmiştir:

“Büyük bir topla şehir içinde gürültüler yapıldığı, Tanrı korusun bir çok kaza, facia ve hasara sebebiyet verileceği anlaşıldı. Tanrı ve Kral adına şehir ve kasaba içinde top oynayanlar en şiddetli cezalara çarptırılacaklardır.” -1314-

Shakespeare’in “Kral Lear” adlı eserinden:
“You base, football player! (Seni aşağılık futbol oyuncusu!)”

Krallar insanların futbol aşkına katlanamadı ya da başka bir şey... Ama önce lanetlendi, engellenmeye çalışıldı futbol; sonra yolu açıldı. Hatta o zamanlar "aşağılık" olarak nitelendirilen futbol insanları şimdi "gözde" hatta ne kadar çirkin, ukala vs olsalar da (bkz. C. Ronaldo)

Avrupalı Sayılmayan İtalyanlar




İtalyanlar espri konusu olur Avrupalılar arasında "bize benzeyen" özellikleriyle. Bir de bunlara kulüpler bazında avrupa kupası başarıları eklendi. İtalyanlar üç gecede dağıldı adeta. Şampiyonlar Liginde 3 İtalyan(İnter, Roma, Juve) 3 İngiliz'e elendi. İtalya için Şampiyonlar Ligi kapanmış oldu böylece. Perşembe gecesi Uefa'da bir adet İtalyan vardı o da bir süpriz yaparak Zenit'i deplasmanda 0-2 yendi ve evinde oynayacağı rövanş için müthiş bir avantaj elde etti.

Bakıyorum da Gün geçtikçe İtalyan-Türk ortaklıkları artıyor. Şampiyonlar Liginde yokuz, Uefa'da şaşırtıcı maçlar çıkartıyoruz. Sonumuz belli değil hani. Biri şu İngilizleri durdurmalı!

Gündem Yine Jose Mourinho

Tüm internet siteleri ve gazeteler yine Jose'yi markaja aldı. Şampiyonlar Ligi'nde Man U yenilgisi ardından zaten Jose'nin açığını bulmak için tutuşan basın başladı bombalamaya. Tabii Mourinho başlattı bunlar diyebiliriz. Yani sokak ağzında: "Önce o vurdu!".

Maçtan sonra Mourinho açıklama yapmıştı:" İtalyanlar elenmemizden oldukça memnun" diye. Muhtemelen bu açıklamadan yarım saat sonra falan bir olay daha oldu iddialara göre: "Mourinho taraftar dövdü!"

Takım otobüsünün yanında bir taraftarı görmüş Mourinho, önce tartışmışlar ve sonra Mourinho bir tane geçirmiş adama. Manchester polisi de soruşturma başlatmış. Yakın zamanda tekrar İngiltere'ye döneceği ihtimali konuşulurken Mourinho'nun bu haberler manidar!


Yakın zamanda dönme ihtimali derken... Zaten Mourinho'nun İnter'den dönüş yapacağı tahmin ediliyordu. En son taraftarlar antrenman sahasına "Portekizli yalancı, Milan'dan git!" yazılı bir pankart bırakmış. Bay Karizma'ya yakışmayacak hareketler. Bence de gitsin Mourinho; Ada'ya.
Tabii Barcelona dedikoduları da dönüyor.

Fergie, Hiddink, Wenger, Rafa gibi moron adamların arasına giderse renk katar.

Tabii giderse bunlardan birinin tahtıne gidecekdir büyük ihtimal. Tek bir korkum var; Man City'e gitmen. Tek bir isteğim var: Liverpool'a gitmen. "Mavi" renk Chelsea'de tutmuştu belki ancak İnter'de yaramadı, Liverpool Kırmızısını dene. (:

uefa gecesi.


Bu gecenin en büyük süprizi hiç kuşkusuz Udinese. Yaklaşık 3 dakika kadar dar bi sürede 2 gol atıp Rusya topraklarına bolşevik sonrası neler değişmiş bunu görmeye gidecekler büyük ihtimal. "Zenit eski Zenit değil" bu cümle çok klişe fakat öyle; Arshavin sonrası yeni sezonda en büyük kozları Meira olursa kötü.

Marsilya -Ajax maçı sonucunu merak ettiğim karşılaşmaların ikisinden biriydi. Ajax sürpriz yapamadı. Aslında deplasmanda gol atan iki takımdan biri oldular (diğeri Galatasaray) ve 2-1 kaybettiler; belki o dünyanın en robotumsu stadyumu Amsterdam Arena' da bu skor işlerine yarar. Tabi söylemeliyim ki onlar da deplasmanda 1 kişi eksik kalan takımlardan. (ki atılan isim van der Wiel gelecekte çok bel bağlayacakları bi isim olacak)

Ve aslında sadece benim değil tüm Türk taraftarının merak ettiği maça; nedir? İki Ukrayna ekibi karşılaşıyor. Jaja Jacksongiller filan hani... Metalist' in pili bitmiş midir ki? Kiev ismini telafuz edemediğim bi isimden ikinci yarının başında golü bulup üstüne yatmış olacak ki 1-0 kazanmışlar.

CSKA' da Luce' ye güzel bi sürpriz yapmış; Vagner Love' un penaltı golüyle kazandılar. (bu gece kaç penaltı oldu?)

City e gelirsem, geçen turun sürprizlerinin başında idi AaB bir zamanların fırtınası Depor' u içerde dışarda üçlüklemişlerdi; bu sefer yemedi, City 2-0 net kazandı. Ha Wright- Phillips hala hayattaymış bunu da öğrenmiş oldum bu maçtan dolayı.

Veee.. PSG, League 1 gibi bir maç oynamışlar galiba; Braga deplasmanda 0-0 avantajının kritik bir durum olduğunu bilirse belkide kendi sahasında rakibini alt edebilir fakat işlerinin de zor olduğunun bilincindelerdir. Tabi geçen turda Standart ile deplasmanda berabere kalıp içerde yendiklerini de unutmamak gerek.

Yitik Bremen ile bitireyim; 1-0 kazandılar, onlar için lig tatil iken Avrupa' da yaptıkları pek ilginç olmuyor; lige asılan, sürprizler yapan takımdan eser yok bu sezon.Zaten büyük ihtimal Diego' da ellerinde patladı.
Foto: Final yeri, Kadıköy Şükrü Saraçoğlu. Oradan bir kaç kere dolmuş-minibüs ile geçmiştim; yeri güzel midir ki?

Hasan Şaş


Benim için bu isim önüme geldiğinde en hatırlanası şey tekmelediği reklam panoları olmuştur fakat bunun dışında gerçekten bu adamın ne zaman elit oyuncu olduğunu anlayamadım. Hani yüzüne bakınca nur görmüşe dönebilir bünye, fakat gerçek anlamda kariyeri "olmayan" oyunculardan birisi ve Galatasaray adının simgelerinden.

2000 başında bu kadar iyi iken; insanın aklına da Ronaldinho gelmiyor değil hani. (Ve böylece yazı ters düz olur)

"Güzel" eşitlik

"11 Kişi bir yolculuğa çıkar, her şey güzel devam etmektedir; daha sonrasında ise olaylar gelişir."

Evet bu günkü maçın özeti bu olabilir. Galatasaray maça güzel başlamış. Nasıl? pas yaparak; bir kimliğe bürünerek (Skibbe zamanı olmayan bir şeyler var bu takımda hayret?) ilerideki adamların basireti bir kenara; oyunu oraya yıkmaya çalışırken arkada boşluklar verse dahi ön libero mevkiinin azizliğinden yararlanarak hemde.
Saha da öyle bi Ayhan Akman vardı ki; bundan daha iyisi Gattuso bile olamazdı. Tek hata ile maçı bitirdi o da onun nazar boncuğu oldu. Ki zaten bu maçta golsüz giderken bi penaltı olsa böyle başarılı performans sonrası "Ayhan atsında, gol olsun!" derdim. Golünü de attı hani.
Büyük Kaptan yedek klübesinden direktifler verirken hiç saçmalamadı; hatta ve hatta yaptığı değişiklikleri eleştirenlere hatırlatma yapayım, oyuna giren Mehmet Güven gollük pozisyonu keserken, daha sonradan yıllar sonra belkide gördüğümüz (ve belkide tanıyamadığımız) Hasan Şaş, Ümit Karan' ı son 30 dakikadaki tek pozisyonumuza soktu. (Anlayamadık ya bu destansı hikayeyi bozan düdüğün manası ne diye?)
Harry Kewell ile alakalı çok ciddi bir dipnot vermeliyimki onun kadar büyük maç oynamış sahada bir tek yedek klübesindeki Korkmaz vardı, stopere geçtiğinden itibaren ciddi anlamda Emre Aşık' ın vereceği performanstan daha fazla şey vereceğini hissettim diyebilirim.Ha bir de At' a demiştim bundan önce Volkan Yaman sahada olmalı diye o ya da bu şekilde oldu da; ve bence sahanın en iyilerindendi.
Hamburg' a gelirsem; Niclas Jansen' i Bayern' den aldılar; Bayern' e Olic' i kaptırdılar. Golü "Ex-Bayern" atınca biraz komik olmadı değil, ki zaten gol beklenmiyor da değildi bir gol, rakibin kendi sahasındasınız; ev sahibi korner kullanırken yuhalanıyor. Gayette komik. İşte bu da sanırım 1-1 in Sami Yen' de işe yarayabileceğinin bi emsali.Bana kalırsa; tur için şanslar; %65 -%35 gibi, ha Servet Çetin bi kere daha kahramanlık maskesini benimsemek isterse; kapımız açık, işte o zaman da tur için hiç bi engel kalmaz...

12 Mart 2009 Perşembe

Defans


Emre Güngör, Fernando Meira, Emre Aşık, Servet Çetin, Hakan Balta. Bu 5'li Galatasaray'ın ilk resmi maçında oynayan defans ve orta saha blokundan isimlerdi.

Sabri Sarıoğlu, Volkan Yaman, Hakan Balta, Harry Kewell, Barış Özbek. Bu 5'li de Galatasaray'ın son resmi maçını bitiren defans ve orta saha bloku.

İlkinde bu kadar adam oynar mı dedik, Şimdi de kim oynayacak diyoruz. Sahi kim oynayacak?

Bir Stoper Olarak Harry Kewell


Harika olmasa da, Galatasaray için hem de Hamburg gibi bir deplasmanda ilk yarı müthiş bir skor ve nispeten iyi oyun. 2.yarı ise birileri Galatasaray'a ve Galatasaray'lılara 1-1 bitecek dese, şaşırmazdı kimse herhalde. Zaten ikinci yarı 1-1 başladı gibi. Adam paylaşma hatası 1-1 yaptı. Ama tek stoper özellikli Emre Aşık atılınca herşey "2-1 felan bitse en azından"a geliyordu. O mevkii'de adam yoktu başka. Yok. Semih Kaya diye bir genç var sadece. Harry Kewell geçti oraya. Evet Leeds United'ın 10 numarası, Liverpool'un sol açığı, Hamburg deplasmanında stoperdi. Partneri ise sol bek Hakan Balta. Şaka gibi. Son dakikada da Ümit'in golü. Takılmalara hakemler faul düdüğü çalmakta. Faul olsa da koşarken takılsa da. Hakem risk almadı. Ama o 19 numaralı formanın sahibi, maçın en önemli adamlarından birisiydi. 18 numara ile, sahada bir adım daha atmaya mecali kalmayan 66 numara ile, kalesinde devleşen 26 numara ile maçı ve günü kurtardı Galatasaray. 2.maç 10 kişi takıma atak yapmakta zorlanan Hamburger Sv, Sami Yen'e gelecek. Tek sorun defans göbeğine kim gelecek o maça kadar?

Spor Basınından Seçmeler #4 / Bir Sayfada Saçmalama Rekoru

-tam boyut için görsele tıklayınız-



"Bir anasayfada bu kadar enteresan/garip/saçma haber nasıl toplanır" gibi bir ders olsa gerek.
20 Kasım tarihli Fotospor gazetesinden.

Man U 2-0 Inter / Go Home Jose!





Mourinho'nun yönettiği takımın bu kadar aciz kalması canımı sıkıyor açıkcası. 90 dakikayı bitiren ve Inter'in elendiğini belirten düdüğün çalmasından sonra "Go Home Jose" kıvamında el sallayan Man U taraftarları da canımı sıktı zaten, demiyorum bir şey.

Gecenin diğer sonuçları:

Barca 5-2 Lyon
Porto 0-0 Atl. Madrid
Roma 1-0 Arsenal (Arsenal Penaltılardan 6-7 kazandı)

11 Mart 2009 Çarşamba

Tribün Kültürü #2 / Miras




Bir blog'da rastgelmiştim bu fotoğrafa. Bir çoğumuza "Takım" sevdası babadan geçmiştir belki de. Babanın tercihine göre de değişebilir, demokrat babalar takım tercihinde serbest bırakabiliyor. Sıkı bir Fenerbahçe taraftarının oğlu Beşiktaş'lı olabiliyor pek tabii. Yalan değil, ileride oğlum olursa benim takımımdan başka takımı tutmasına izin vermem. Beşiktaşlılar boşuna demiyor: "Sen babamdan kalan miras değil; Oğluma olan borcumsun" diye.

Futbol Kronoloji #1 / Top Yuvarlaktır





-1841-
Topun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü.


PS: daha önce içi şişirilmiş hayvan mesanesinin kullanıldığı rivayet edilir.

Man of the Match

Fernando Meira


Stuttgart kaptanı olarak geldi Galatasaray'a. Stuttgart'ın mucizevi şampiyonluğunun en büyük payı ondaydı. Takım içi sorunlar yüzünden gönderilme kararı ile Galatasaray kaptı. 4.5 milyon euro'ya böylesine önemli bir transfer ve yanında da Servet Çetin. Harika bir göbek ikilisi. Sollarında da Hakan Balta. Ama kan uyuşmazlığı oldu. Sol stoper oynayan Meira, hem sağ stoper oynamanın hem de Servet'le oynamanın zorluğunu çekti. Servetle oynayan adam, süpürmeliydi. Servet karşılar, engeller, partneri süpürürdü. Ama Meira'da adam karşılayandı. Yumuşaktı yani Galatasaray'a ve mevkiisine göre. Önündeki ön libero adamları da sakatlanınca, o mevkiiye çekildi bir süre. Orada da güzel işler yaptı yine bir stoper'e göre. Ama orada da dağıldı bir süre sonra. Önünde oynayan M.Topal ve Barış döndüğü gün tekrar eski Servet - Meira ikilisi oynamaya başladı. Ama 4-4-2 değil 3-4-1-2 oynuyordu bu kez de takım. En son Kocaelispor maçında tek stoper olarak sahada kalınca o da bitti. Kocaelispor'a karşı tek başına kaldı 5 oldu maç. Bordeaux maçında da ıskaladığı top bitirdi artık onu.

Neticede 6 milyon euro'ya gönderilmesi, büyük bir başarıdır kulüp adına. Neticede önünde oynayan oyuncuların bir türlü savunma yapmadığı, bir türlü sol stoper oynayamayan, ön libero, 3-5-2'nin göbeği oynayan bir oyuncuydu. Hele onun gitmesinden sonra Stuttgart'ın toparlanamamasını görünce önemi daha da artıyor. Oynayamadı, kan uyuşmadı. Olmadı. Ondan akıllarda kalacak ise, antremanlarda Lincoln, Kewell ile beraber yaptığı kaval kemiği paslaşmaları ve Olympiakos maçında atılan golden sonra topu alıp havaya dikerken yüzündeki o ifadesi kaldı.

Tribün Kültürü / Dale Cavese

Dale Cavese... Kulağa hoş gelen melodisi Türkiye'de İnönü'deki Liverpool maçıyla meşhur oldu.
Çıkış yerinin Arjantin olduğu söyleniyor ama biraz muamma. Dale Dale Boca'ya (net hatılayamadım ama böyle bir şey vardı sanırsam) misilleme falan da olabilir.
En muhtemel çıkış noktası ise İtalya 3. Liginden SS Cavese takımı. Bayağı bir tribünde kullanılmış.

İzliyoruz, İtalyanlar bunlar:




Bir de Danimarka'dan var:




Burası da Şeref Bey (Ne Geceydi Ama...):



Burası da Saraçoğlu. Taraftar yorum katmış biraz. Marşı az daha acıklı söylüyorlar ve de "KA-NAR-YA!" diyerek değiştiriyorlar.

Ranieri'nin "Chelsea" Tanımı





Ranieri:
"Chelsea have become a war machine, built by throwing in money to the mix"
(2-2 biten ancak kupadan elendikleri Chelsea maçı sonrası)

Juve 2-2 Chelsea





Chelsea 1-0'ın avantajıyla gitti İtalya'ya. Maç başladı ve Ranieri'nin istediği oldu. İlk yarıda atılan bir gol işine bayağı yarayacaktı Siyah-Beyaz'ların; tabii formsuz Essien takipçiliğinin ödülünü almasaydı. İlk yarıda yedikleri gol Juve'yi yıktı adeta. Tabii bir de Nedved'in daha 10. dakikada sakatlanması var; yerine oyuna giren Salihamidzic o kadar etkili olamadı.

İlk yarının 1-1 bitmesi tüm hesapları alt üst etti. Tabii yardımcı hakem biraz daha iyi olsa ve Didier'in serbest vuruştan attığı golü geçerli saysaydı Juve hiç umutlanmazdı. Ranieri'ye yapacak pek bir şey de kalmadı, takım 70'de 10 kişi kalınca bir de; Juve için Avrupa defteri kapandı sayılıyordu. Hiddink'in turu bir şekilde geçeceğini biliyorduk ancak Juve için bu maç acıklı oldu.

Not: Bosingwa ve Cole, dünyanın en çirkin beklerisiniz!
Not 2: Iaquinta'nın golü gecenin en güzellerindendi.

10 Mart 2009 Salı

Liverpool 4-0 R. Madrid / Maç Sonucu




İlk yarı'da istediğini elde eden Liverpool rakibini hem yormuş hem de moralman çökertmişti. Artık yapacakları pek bir şey yoktu ki Gerrard da şık bir dokunuşla topu ağlara gönderince Kop'dan "Adios" sesleri yükselmeye başladı.

İkinci yarı özetle şöyle geçti:
İkinci yarıda Liverpool istediği oyunu oynattı, ya da oynatmadı da diyebiliriz. Biraz daha rahat, biraz daha defansif; ancak zaman zaman kontralarla şansını denemeyi ihmal etmedi. Real Madrid güçsüz orta sahası (Liver'a göre güçsüz) Raul'u topla yeterince buluşturamayınca Raul biraz daha geri gelerek topu kendisi almayı denedi ancak başarılı orta sahalar buna da izin vermedi. İkinci yarı tam da Liverpool'un istediği gibi gidiyordu ki Dossena 88'de perdeyi kapattı ve bu andan itibaren Kop da zafer şarkılarını söyledi. Haftasonundaki Man U maçının hazırlıklarına başlandı.

Real Madrid'in oyunu adına pek bir şey diyemiyorum. Sneijder; Real Madrid'e Beckham'dan sonra gelen en yakışıklı futbolcu velhasılı kelam. -Bu kadar-

Liverpool 2-0 R. Madrid / İlk Yarı




-Özetle-

Bir İngiliz atağı ortalama 35-40 saniye sürüyor.
Bir İspanyol atağı ortalama 3 dakika sürüyor. (tabii ceza sahasına kadar gitmeyi başarırlarsa)

Bir de orta saha İngilizlerin egemenliğindeyken...

Skor da bunu yansıtır nitelikte ilk yarı için. Higuain ve Raul sahada yoklar. Torres, Gerrard, Kuyt, Babel hızlı çıkıyor ve gelen destekle beraber 15 saniye bile sürmeden ilerde 5-6 kişi oluyor İngilizler.

Madrid, Liverpool kalesine giderken trafiğe takılıyor. Şerit değiştirerek zaman kazanmaya çalışıyor ancak İngilizlerin açığını yakalamak oldukça zor. İngilizler ise Madrid kalesine otobanda sol şeritten kaptırmış gibi gidiyor adeta.

Pepe ve Heinze sarı kartla oynuyor ve ikinci karta oldukça yakınlar. Kaptan Gerrard'ın da bir sarı kartı var ancak tecrübesi sahadan temiz çıkması konusunda yardımcı olabilir.

Diğer maçların ilk yarı sonuçları şöyle:

Panathinaikos 0-0 Villareal
Juventus 1-1 Chelsea
Bayern 4-1 Sporting Lisbon

Seni Sevmeyen Ölsün be Jose!





-Deco açıklama yapmış-

Barcelona çok güzel, göze hoş gelen bir futbol oynuyordu ama bence Porto daha güçlüydü. İlk golü biz attığımız takdirde, maç bitmiş oluyordu. Mourinho’nun bizlere aşıladığı düşünceler çok iyiydi. Şimdiki takım arkadaşlarımda da hala onun izlerini görüyorum çünkü onlar da Mourinho ile beraber çalıştılar


PS: Bu adamı övdüklerinde ben niye mutlu oluyorum hâlâ bi' fikrim yok!

9 Mart 2009 Pazartesi

Roberto Carlos Inter'de Oynamadı mı? (LAN!)



Gece gece Felix'le yaptığımız muhabbet döndü dolaştı "Roberto Carlos-Inter" ilişkisine geldi. Wikipedia'ya göre Carlos 1995-96 sezonunda Inter'de oynadı, hatta 30 maçta 5 gol attı. İtirazımız yok eyvallah da; Bu adamın bir fotoğrafını çekmedi mi insanları?

Inter'in resmi sitesindeki arşivi dahi araştırdım ama yok!

Bu adamın Inter'de oynarken sahada top peşinde koşuşturduğu bir adet fotosunu bulana helal olsun ne diyeyim. İnada bindirdim olayı, araştırdım da araştırdım; ama YOK!

Carlos, sinirlerimi bozma ver şu fotoları!

Aranızda Inter Forması Giymeyen Var mı?







Inter forması giymeyen futbolcuya kız vermiyorlar deselerdi, kimsenin böyle bir derdi olmazdı muhtemelen. Jurgen Klinsmann, Dennis Bergkamp, Robbie Keane, Fabio Cannavaro, Roberto Carlos, Edgar Davids, Clarence Seedorf, Blanc, Ronaldo, Hakan Şükür, Emre, Okan, Recoba, Vieri, Karagounis, Martins, Mihajlovic, Kily Gonzales, Roberto Baggio, Walter Zenga, Adriano, Ibrahimovic, Toldo, Samuel, Solari, Coco, Crespo, Andy Van der Meyde, Matthaus... Bitmez daha da yeter bu kadar.

not: doping skandalına kadar, yani 2006'ya kadar 12 sene içerisinde 22 sol kanat oyuncusu olmak üzere 114 transfer yapmış bir takımdır. 2006'dan sonrası juve+mourinho felan. 2006'ya kadar da 0 (sıfır) şampiyonluk. bu kariyer birilerini hatırlatmakta. ona doğru gitmekte. 2006'ya kadar olan bölüm.

Zeki Futbolcular #4 / Alexsandro de Souza

Kendisi Türkiye sınırları içerisinde forma giyen "dahi" oyunculardan biri. Son olarak Kayserispor'a attığı golü inceliyoruz ve bir kez daha saygı duyuyoruz.




Palmeiras Special Collection

Felix iki önceki post'ta Palmeiras'tan ve eski tanıdıklardan bahis açınca benim de aklıma o formanın ve meşhur "parmalat" reklamının altında oynayan biri geldi. Çok iyi tanıyoruz kendisini:


Zirve ve Dip


Soldan sağa gidersek; Beşiktaş seyircisinde sevginin zirvesinden bir anda dibine inme gözlenmekte.
Sağdan sola gidersek; Beşiktaş seyircisinde sinir, hiddet gibi tepkiler sevgi, mutluluk, güzel günlerin anısına dönmekte.
En iyisi Beşiktaş adına hiç sağ şeride kaymadan, solda kalmakta.

Geçmiş Zaman Olur kiiiiii



Üstteki fotoğrafta soldan sağa ilk ikili; Edmundo Animal , Edílson Capetinha.. Geri kalan fotoğraftakileri de elbet tanıyorsunuzdur.

Fabio

1946 doğumlu bir İtalyan. Roma'da, Juventus'ta, Milan'da top oynamış bir orta saha oyuncusu. 332 lig maçında 45 golü olan bir oyuncu. 32 kez A milli takımda forma giymiş, 8 gol de orada atmış bir futbolcu. Yıllardır kenarda gözlükleri ile, hep aynı ifade ile maçları seyreden Capello'nun futbolculuk kariyeri.



Teknik Direktörlük kariyeri ise muazzam. Roma, Milan, Real Madrid, Juventus kulüpleri arasında giden ve gittiği her zamanda üstün başarılar elde eden bir teknik direktör. Milan'ın başında iken Barça'ya 4 atarak alınan Avrupa Şampiyonluğu, Roma'yı şampiyon yapması, Real Madrid'i mucizevi şekilde şampiyon yapması, Juventus'u üst üste 2 sezon şampiyonluklar ve dahası. Çalıştırdığı her takımı şampiyon yapması, aşırı disiplin anlayışı, savunma konusundaki hassasiyeti, kendine özgü sevinmemek tarzı sevinmesi ve gözlüğü ile unutulmazlar arasındadır. Şimdi İngiltere Milli Takımı'nın patronu. Kendilerini Avrupa Şampiyonasından eleyen Hırvatistan'a hemde deplasmanda 4 tane attı. Oyun sistemi nedir, ne üzerine kuruludur çözemedim. Hiçbirşey oynatmadan 3-4 tane atabiliyor bir anda. Ama Real Madrid'e kazandırdığı o efsane şampiyonluk unutulmazlar arasındadır. Tabii 3 sezon üst üste oynattığı Şampiyonlar Ligi finali de.





Teknik direktörlük kariyerinde de şanslı adam tabii. Batistuta, Totti, İbrahimovic, Nedved, Cannavaro-Thuram, Del Piero, Nedved, Roberto Carlos, Seedorf, Suker, Mijatovic, Van Basten, Rijkaard, Maldini gibi oyuncular onun takımındaydı hep. Şimdi Gerrard, Rooney, Lampard, Ferdinand, Terry, Walcott onda. Ondan beklenen ise İngiltere'yi altın madalya ile tanıştırmak.


Valencia & Unai Emery


Valencia, Rafael Benitez zamanlarında, Porto ve Jose Mourinho neyse oydu. La Liga'da bir Valencia efsanesi vardı o zamanlarda. Onu Liverpool kaptı sonra, o da Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğunu. Olan Valencia'ya oldu. 300 milyon euro borçlu, üst düzey kadroya sahip olmasına rağmen hep başarısız olan bir takım haline geldi. Hele 2007 - 2008 sezonunda bir Koeman dönemi vardır ki, neyse bahsi bile ürpertti. Real Madrid'i Santiago Barnebau'da yenip, evinde Almeria'ya yenilen, lig kupasını kazanıp, küme düşmenin adayı olan bir Valencia. Neyse bu sezon Unai Emery'i getirdiler takımın başına. Sezon başları lig anlamında güzeldi fakat, ama, lakin vb. bağlaçlar burada başlıyor işte, rezil bir durumdalar deyim yerindeyse Emery yönetiminde. Deplasmanda kupada 9 kişi kalmış Real Madrid'den 4 tane yemeleri, Sevilla maçında santraforsuz oynamaları, Barcelona'ya yenilmeye gitmeleri, ligde alınan üst üste mağlubiyetler Emery'nin de ipini çekecek gibi. Sezon sonu gönderilecek teknik adamlardan olacaktır Emery. Valencia mezarlığına bir isim daha. Manolo Jimenez'de Sevilla tarafından gelecek yanına. O yine idare ediyor ama sezon sonu onun da ipi çekilecektir. Netice de; Valencia, kayıp bir sezon daha yaşamakta. Kupadan elendiler, Uefa'dan elendiler, Şampiyonluk zaten umutlarda bile yok. Muhtemelen Emery'de seneye yok. Seneye olan tek şey ise belki Nou Mestella!

Üçüncüde Olur mu?




Fabe(Ernst)...

Trabzonspor maçında gelişine vurduğu top 90'dan kaleye giriyordu ki: Tony son anda çıkartmayı başardı.

Hacettepe maçında yine uzaktan önüne aldığı topa vurdu: Şans Hacettepe'den yanaydı; direkte patladı.

1,2 tamam; 3. gol olur umarım.

Gerçi Cisse'nin "dağlara taşlara" giden şutlarından sonra bu güzel şutları görmek bir hoş ama yine de golü bekliyoruz!

Michael "13" Ballack



13'ün uğursuzluğuna inanan bir çok insan vardır dünyada. O bu uğursuzluğun futbol sahalarındaki örneği. 13 numaralı forması ile Bayer 04 Leverkusen takımı ile Şampiyonlar Ligi finali oynadı. Kaybetti. O sezondan sonra Bayern München'e gitti. Belki de o sezonları onun en uğurlu yılları idi. 2002 Dünya Kupası. Finalde oynayamadı bile. Ama orada da gümüş aldı. Sonra bedelsiz Chelsea. Geçtiğimiz sezon ise dramatikti onun adına. Evlendi. Carling Cup Finali, İngiltere Premier Ligi, Şampiyonlar Ligi ve son olarak da Avrupa Şampiyonası Gümüş Madalya getirdi ona. Chelsea kariyeri de sakatlıklardan düzgün gitmedi. Ballack geriye döndüğünde 2008 senesine bakınca muhtemelen bu sayfayı hem hızlı, hem de yavaş geçmek isteyecektir.

Sivasspor - Bülent Uygun


Dayanamadım, karalayacağım haklarında 1-2 cümle. 46 puanla lig lideri takım. Gün itibari ile, Beşiktaş ve Trabzonspor'a 1, Fenerbahçe ve Galatasaray'a 3 puan fark atmış bir takım. Fortis Türkiye Kupası yarı finalinin de bir takımı. Galatasaray'ı eleyerek gelmiş bir takım hemde. 2 lig maçında 1 puan alması, ve Fenerbahçe'ye yenilmesi Bülent Uygun üzerinden bitirdi sanki bu takımı. Hırsızın hiç mi suçu yok diyorum? Fenerbahçe, Sivas'ı sürklase edecek kadar iyi top oynayamaz mı acaba? Sivas deplasmanda acaba hangi büyük takımı yenmiş? 2 kez Beşiktaş'ı sadece. Birisi 45 m'den kafayla gelen bir gol ile, diğeri 10 kişi kalmış Beşiktaş'a süper bir frikik golü ile. Galatasaray'a hep 2-0 yenilmiş ligde, bir beraberlik almış kupada, Fenerbahçe'ye karşı 1 beraberlik, bir mağlubiyeti var Kadıköy'de. Bir de kupa da mağlubiyet. Beşiktaş ise son 2 sezonda 1 beraberlik, 1 mağlubiyet almış evinde Sivas'a karşı. Üstteki not ile toplarsak 3 iç saha maçında sadece 1 puan. Eee neyin, kime maç satması bu? Kazansalar en yakın rakibine 3, Galatasaray ve Fenerbahçe'ye 5 puan fark atacak bir takımın puan kaybetmesinden sonra yaptığı cam kırma bu kadar mı bir adamı yerin dibine sokar? Frank Rijkaard'ın sinirden yumrukla aynısını yapmasını da izledik La Liga'da, Mourinho'nun Wigan teknik direktörüne alenen Fuck Off demesini de, Roma maçında yaptıklarını da, Scolari'nin tokatını da. Dilin kemiği olsa belki o da rahat edecek. 2 düşünüp 1 konuşmak yerine, 1 düşünüp 2 konuşmakta. Neticede hala liderler. Evinde Beşiktaş ve Trabzonspor maçları var daha önlerinde. Son maçları da Sami Yen de Galatasaray ile. Geçtiğimiz sezonun ilk maçından şu hafta maçlarındaki performansında da sadece Galatasaray'ın 1 puan gerisinde. Bütçesi, takım kadrosu oranında başarılı bir takım yarattı Sivasspor. Bülent Uygun'un büyük parmağı var tabii ki. O da bu başarılarının konuşulmadığını biliyor ki, takımının, kendisinin ön planda kalması için muhtemelen böyle davranıyor. Belki de hayalinin doğrultusunda Fenerbahçe için çabalıyor, mesaj yolluyor. Ama zararı da yine kendisine dönüyor.

Toparlar isek, Bülent Uygun, Sivasspor'u buralara kadar getirmesi ile, hala lider olması ile, takımı kupa'da yarı finale çıkarması ile çok başarılı bir teknik direktördür. Hatta görevde kaldığı sürede ülkede hocasını değiştirmeyen takım yok iken, o yerinde kalmıştır. Ama açıklamaları, sözleri, hareketleri ile başarısız bir futbol karakteridir.