25 Kasım 2010 Perşembe

Basından Öğrendiklerimiz: Beşiktaş Harcar

En son bu akşam -malesef çok karşılaşıyoruz adamla- Sergen Yalçın'dan duyunca merak ettim. Kendisi "Beşiktaş bu sene büyük harcamalar yaptı, başarılı olmak zorundalar" diyordu. Geçtiğimiz transfer döneminde takımlar ne kadar harcama yapmıştı diye bakayım dedim. Çünkü bizim basında ben kendimi bildim bileli Beşiktaş'ın harcamaları konuşulur. Her zaman Beşiktaş harcamıştır ve karşılığını almamıştır.
Geçen transfer döneminde Beşiktaş 9.4 milyon, Galatasaray 18 milyon, Fenerbahçe 22 milyon harcamış. BJK 2.5, GS 15 milyon kazanırken FB 0(sıfır) kazanmış.
Yani Fenerbahçe en masraflı takım olmuş. Ve şu an bakarsak Beşiktaş Avrupa'da olduğu için karşılığını almış görünüyor.

Şimdi işe geçmiş dönemleri katmayalım. Bu "ezbere" algının oluşmasında Tabata'ların etkisi olmuştur elbet. Ancak Fenerbahçe'nin de hesapları o kadar temiz değil. Bir Topuz var mesela. Olayın etkisi altında konuşulmayan masrafı. Cristian'ın bonservisi ne kadar alınmıştır? Santos ile birlikte "paket" olarak nasıl alınmıştır? Yani geçmişte iki takım da saçma transferler yaptı. Ama basın bize "Beşiktaş Harcar"ı öğretti. Siz de yediniz mesela. Ya da Nihat Kahveci'yi ilk günden beri maaşı/bedeli oranında ezdiler. Emre B'yi öyle yapmadılar.

Şimdi olayın "Guti bedavaya geldi, ama o yaşta maaşı ne kadar yeaee" yönü var dersen, Mamadou falan derim. Ama basın işte. Ne konulursa önüne yiyor millet. Oysa ki bunlara bakmak zor değil. Google'ı "turk kızı cam sex" şeklinde aramalardan öte kullanmayı bilmiyoruz sanırım.

Fenerbahçelileri zaten geçtim de, bari bizim Beşiktaş'ın taraftarına söyleyeyim dedim. Hani kötü bir şey değil, kendi harcadıklarımızı bilelim tabii ki. Ama şu denyoların dediklerine hemen inanmayalım. Sergen lan. Neyse. Bu ülkede "göte göt derler" diye bir söz var, ama "söz" yani. Yoksa herkes bir şeyleri diyemiyor, basına küfredince kızıyorsunuz sonra.


ekleme: bir süredir yoktum buralarda pek. taşındık falan. arada vizeleri de atlattık. yokluğumuzda garip şeyler oldu da neyse. anladın sen onu. te allam.

24 Kasım 2010 Çarşamba

60's


Bernd Schuster'in, her zamanki tavrıyla, lafı evirip çevirmeden "pat" diye söylemesi ve bu söylemin yankıları spor gündeminin ana konusu oldu. Söylediği cümlenin, arkasındaki anlamı aramak yerine, söylediği cümlenin şekil olarak anlamına bakmak üzerine yoğunlaşılınca tabii ki sonuç olarak hiç bir yere varamadık. Sonra "neden Türk futbolu Azerbaycan'a yeniliyor" sorusunu sorup, oturduğumuz yerden "Mehmet, biraz çalışsan sende Azerbaycan'a karşı oynarsın" cümlesi ile durumu özetliyoruz aslında 60'lar meselesini.

Schuster ne dedi? Konyaspor, 60'ların futbolunu oynatıyor. Az bile dedi. Ziya Doğan'ın son 6-7 senedir gittiği ve çalıştırdığı takımlardaki futbolculara bakın. 22'de 13-14'ü aynı. Konyaspor forması altında oynayan takımın, geçtiğimiz sene Diyarbakırspor forması giyen oyunculardan kurulu olması ve bunun üstüne Ziya Doğan'ın çıkıp, "Ben 1.5 trilyon ile takım kuruyorum" cümlesini kurmasının övüldüğü bir ülke, kafa olarak 60'lardan da geridedir. Bir insan evladı çıkıp da; "ee kurdun da Diyarbakırspor şimdi nerede, sen başındayken neredeydi, bıraktığında neredeydi ? Şimdi kurduğun takım ne halde peki?" sorusunu sorduğu gün, o 60'lardan ilerleriz aslında.

Ziyadoğanspor, evet bu bir takımdır, her sene aynı oyuncuların farklı takımlarda birleştiği bir kurumdur. Trabzonspor'un ilk 11'inde de Celalettin oynuyordu, bugün Konyaspor'un da ilk 11'inde de. Erdinç Yavuz, Gökhan Tokgöz, Tazameta ... her sene gidilen bir takımdan yapılan 2-3 takviye ile devam ediyor bu takım hayatına. Ortak özelliği de gerideyken rakibe bam güm vurmak. 60'ların sembolüdür bu. Gidilen her takımın aynı futbolu oynamasıdır. Sadece gidilen takımda bulunan oyunculardan bir iki tanesi Gökdeniz-Yattara felan ise alınan puan 10-15 artıyor işte.

Bugün, Konyaspor yöneticisi açıklama yapıyor; "Kasımpaşa'yı 60'ların futbolu ile yeneceğiz" diye. Bahsettiği takımın sistemi 4 defans, önünde 4 tane stoperden bozma ön libero, Krajcar ve Tazameta. Aklı sıra dalga geçtiği takım da Beşiktaş. 17 maç sonra Konya'ya tam kadro gitse 4-5 tane sallayıp, ayıp olur diye durması kendi elinde olan takım. 60'ların futbolu dediği şey Schuster'in, 1960 yılının Milli Küme sonuçları felan değil. Marty McFly'ın Delorean'i ile geçmişe gittiği tarihin de 5 sene sonrası değil. Geri kafalılık. Bu futbol kafası ile bir yere varabileceğini sanan insanların olması. Üstüne bir beraberlik ile dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan insanların varlığı. Yıllardır bir yere varamayan, daha sonra da "neden yabancı antrenör getiriyorlar ki yæææ uffff cicişleeer" diyen futbol adamlarının çözemediği mesele bu. Futbola hiç bir şey katamamanın yanı sıra, olandan da bir şeyler götürme düşüncesidir 60'ların futbolu meselesi. Daha sonra da gelen adamlardan bir şey beklemenin ve bunu da bağıra çağıra yapmanın göstergesidir 60'ların futbolu meselesi. Yıllardır bir tane adam katamamaktır 60'ların futbolu meselesi. "Bakın biz genç oynatıyoruz, Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a, Beşiktaş'a karşı ben 18 yaşında bilmemkim diye bir genç oynattım bugün" cümlelerini kurup, 4-5 yemenin arkasına sığınmaktır 60'lar. Galatasaray'ı yendiği gün canlı yayınlarda slayt gösterileri ile maçı özetleyip, Bursa'ya kaybedince, "ben bugün şunu oynatamadım" cümlelerinin arkasına sığınmaktır 60'lar.

Bu ülkede 60'ları temsil eden aslında tek bir adam var. Şenol Güneş. Ama o 2060'da şu an. Onu da biz, bizim gibiler anlatacak ama anlaşılmayacak, ileride bizim çocuklarımız anlamış olacak O'nu. Onun pantolonunu eleştirenleri, 60'lar olarak bile nitelendirmeyecek tarih. Umuyoruz.

Evet, 60'lardan bi' 25 sene sonra felan doğdum. 60'lardan bahsediyorum. Benden önce gidip Murat Bardakçı'ya, İlber Ortaylı'ya dalaşın. Adam Miryokefalon savaşını felan anlatabiliyor. Halbuki arada 800 sene var. Di' mi? Di' mi? Dimi abi çıktı...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Ali Sami-YEN'elim Be Abi

Takım iyi gitmiyor, kabul. Birşeyler eksik, eyvallah. Bunları herkes görüyor ve kimse aksini iddia etmiyor.

Fakat bu görünenlerden daha vahim olan şudur ki; bugünlerde "Gücüne güç katmaya, formanda ter olmaya geldik" bestesine yalnızca ve lütfen eşlik ediliyor. Hissiyatta sıkıntı var, bu terimi lugatımıza kazıyan Sergen'e de eyvallahımız var.

Beşiktaş taraftarı için fazlasıyla umutsuz ve bezmiş görüyorum halimizi. Hadi yazıp çizmeye, hadi umut etmeye hevesimiz kalmadı, kara mizahın mizah kısmından nasibini alamamış yavanlıkta perspektiflerden bakacak takati ve cüreti nereden bulabiliyoruz kendimizde? Galatasaray maçı maç başlığında bile belki ağır olacak ama dağarcığımdaki en uygun kelime bu olduğundan "mesnetsiz" ithamlar görüyorum. Küme düşmeme derbisi diyebilme arsızlığına kadar gidebilmeler seziyorum, ayıptır. Sadece prestij diyenlere diyorum ki, o sahaya Beşiktaş çıkacak Beşiktaş. O formadan daha büyük bir prestij var mı? Yazıktır.

Forza Beşiktaş diyoruz, Çarşı grubu resmi sitesi. Çarşı en basit tarifle Beşiktaş taraftarının merkezi. Fakat Kazım Kanat abimizin cesur yürek sıfatını layık gördüğü bizlerde bile bir sinmişlik, bir yılmışlık. Sezonu şu an bitirelim deseler "baba büyüksün" diyecek bir inançsızlık. Adama derler ki, hayırdır ne oluyoruz? İlk defa mı kötü gidiyor birşeyler ve hadi biz ilk defa şahit olduk diyelim, daha ilk darbede dağılacak kadar bisküviden mi atıldı bizim harcımız? Ya da her sene şampiyon oluyorduk da bu sene mi zorumuza gitti salt çoğunluğa göre havlu atmış olmak?

Oysa bakın, çok değil bir hafta on gün önce ne demişiz?

Son olarak temas etmek istediğim nokta bu yazının değil, bu sezonun değil, Beşiktaşlılığın en can alıcı noktalarıdır kanımca.

Ben, ilk yarısını 3-0 galip kapattığımız maçta oğlunu uyutup maç 3-3 bittiğinde soluğu tesislerde alarak Şifo'ya "Ben sabah oğluma ne derim kaptan?" diyen adam tanırım, Beşiktaşlıydı.
Ben Kezman'ın golüyle 1-0 kaybettiğimiz Fenerbahçe maçından sonra günlerce hayattan soyutlanan, sakal tıraşı olması gerektiğini babasının "aczimendi" benzetmesiyle hatırlayan adam tanırım, Beşiktaşlıydı.
Ben Liverpool maçında o malum skordan sonra Çarşı kaşkolunu açan abiyle oturup iki çift laf etmedim, ama nerede görsem tanırım. Beşiktaşlıydı.
Ben Beşiktaş'ın küme düşme adayı olarak gittiği Zonguldak deplasmanını "O günleri gördük ama yine de vazgeçmedik." diye gururla anlatan Beşiktaşlı babamı da iyi tanırım ve derim ki; keşke biz de o günlere yetişebilsek, o acılarla yoğrulabilseydik. Bugün en ufak bir esintide savrulmayacak dirayeti gösterebilmek adına...


Biz doğum tarihimize ithafen Metin-Ali-Feyyaz çocukları denilebilecek şanslı keratalardık. Beşiktaş'tan dolayı acı çekmişliğimiz olmadı. "1-2-3 gol yetmez 4-5-6 olsun." beklentimiz o dönemki Beşiktaş'ı en iyi anlatan mısra olsa gerek. Benim hatırladığım ilk gözyaşım ise 93 yazına rastlar, müsebbibi Galatasaray'dır. O akşamın hala hafızamda kalan cümlesidir, "Hani şampiyon olacaktık baba?"

Hiç tanımadığım, yetişemediğim, bir mahalle kahvesinde oturup karşılıklı iki bardak çay içemediğim Mühendis Oktay gelir aklıma, rakip Galatasaray ise. Yiğidimizi ihtirasımıza bulaştırmak değildir maksat, ister istemez süregelen bir hınçtır içimdeki. Yine kendim tanık olmadığım fakat anlatılan, duyduğum, öğrendiğim Malatya'ya giden Murat 124'ler vardır, Gökhan'ın son dakika golüyle gelen 86 şampiyonluğunun son maçı olan Trabzon deplasmanında Galatasaray'ın Trabzonlu bir yöneticisinin soyunma odasına kadar girip "Hadi uşaklar" diye nara atışı o günleri hiç görmememe rağmen kulaklarımdadır.

O ilk bilinçli gözyaşından beri, Galatasaray maçları kah o yaraya pansuman, kah tuz olmuştur. Pascal'ın ölümüne kafasıyla Taffarel'i kıyak emekli ettiği maç, Sergen'in atıp şampiyonluğun gelişi, Ricardinho'nun tavana astığı penaltı, Sivok'un Arda'ya olan gol sevinci naziresi gönlümüzün hoş olduğu anlardır. Halilagic'in geri pası hayata küskünlüktür, "Zalat gelsin sizi kurtarsın" derken gelen Hasan Kabze volesi kaderin ağ örüşüdür Şifo'nun kupa finalindeki röveşatası şahlanıştır. Çifte kupalı şampiyonluk senesinde maç öncesi bir kartalı çağırdığımızda alayının gelişi o maçta tribünde olma şansını yakalayan benim için şampiyonluktan ötedir, efsanedir. Bu örnekler bitmek tükenmek bilmez, bundan sonra olacak bu gibi hadiseler de bu zamana kadar yaşananlarla benzer etkiler yaratacak, benzer izler bırakacaktır.

Dolayısıyla ben yaklaşan bir Galatasaray derbisine bu soğuklukta ve vurdumduymazlıkta bakamam. Bugüne kadar yorum ve övgüleri ile beni layık olduğumdan belki çok daha fazla yücelten sizlerden ricam, burada yorumlarınızı gören herkese heh şöyle dedirtmenizdir.

Ali Sami Yen tersmiş, Galatasaray bize karşı ballıymış.
İşler tersoymuş, Bobo ve Quaresma da yokmuş.
Yakışmıyor bu ölü toprağı bize. Bakın çok şükür, Üzülmez'in sağ ayağı hala yerinde.
Hele bir de ömürde görülecek son Sami Yen deplasmanı ise bu;
Bi el atın, omuz verin de şu maçı alalım be abi.
Beyoğlu'nun içinde doğan o çılgınca aşka güzel bir sezon finali çekelim. İnanalım herşeyden önce.
Çünkü mbaşka çare yok.
Bu hayata gelmeyi biz seçmedik.
Bizi dünyaya getirenleri de.
Doğduğumuz toprakları, gireceğimiz kara toprağı da.
Hatta yaradan tektir ama bizi yaradanı bile biz seçmedik.
Tüm bunların yanında Beşiktaş bizim Beşiktaşımız. Biz seçtik, biz sevdik. Şimdi cefasını bizden başkasına yedirmeyiz. Yanında olma şerefini de hakeza...

O zaman hep bir ağızdan;

Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz güneşli günler
Samiyen'de Cimbombom'u devireceğiz
Şampiyonluk şarkısının ...

21 Kasım 2010 Pazar

Kayserispor 0 - 0 Galatasaray


Galatasaray'ın galibiyeti kaçırdığı bir maç diyebilir miyiz? Evet. Kayserispor'un galibiyeti kaçırdığı bir maç diyebilir miyiz? Evet. Olayın ve güzel bir maçın özeti bu aslında.

Kayserispor'un karşı karşıya kaldığı ve atamadığı pozisyon dışında kaleye isabetli şutu yok. İlk yarıda da bir duran topları var ki, bu onların en büyük silahı idi, Ufuk'un ellerine geldi. Ama maçı 2 veya 3 farkla kazanabilir dememize karşı bir durum da yok. Kazanabilirlerdi. Son vuruşlarda çok etkisiz ve beceriksiz kaldılar. Duran toplarda da etkisizlerdi. Çok kötü kullandılar. Selim Teber'in Elano ile didişmesinden dolayı düşen konsantrasyonunu bağlayabiliriz buna.

Galatasaray ise beklenilenden çok pozisyona girdi. Normaldir. Anormal olan atamaması idi. Galatasaray, santraforsuz. Baros'suz. Üstüne Kewell'ın %25'i var sahada. Bu yüzden Elano'nun tek başına götürdüğü ve Pino'nun "gördüğüm yerden vururum"una dayalı oyun ile hücum aksiyonlarında yeterli son vuruş becerisi elde edemiyorsun. Bunda her sene "yedekte kimi bekletsek bozulmaz"dan, "kimi santrafor yapacağız"a dönmenin de büyük payı var. Santraforsuz da bu kadar oluyor işte. Galatasaray'ın kanat bekleri ise son 15 dakika alarm verdi. Ali Turan'ın artık maç kondüsyonu yakalamış olması ve bir bekten ziyade stoper gibi çıkmadan oynaması, idare etmesini sağladıysa da Hakan Balta'nın kanadı Allah'a emanet. Oradan gelmeyi düşünseydi Kayserispor, elbet o gol şansını yakalardı. Olmadı.

Anlayacağınız her 2 tarafın kazanabileceği, kaybetse üzüleceği bir maç idi. Elano'nun gözünün önünde yere indirilmesini vermeyen hakem de, bambaşkadır.

kişisel not: 2 hafta yokum. Mezun olmak için, alttan kalan 2-3 dersin vizesine asılmalıyım. Belki arada derbiyi yazarım. Neden Hıncal Uluç gibi "Abbas" moduna girdiysem, anlamadım...

Rafael Benitez


Top sakalını da al, git ya da dur dur dur. Seni de rotasyona sokalım he. Şöyle 5-6 ay kaybol Milano'dan... Herkes rahatlasın...

Merhaba, Biz Beşiktaş'ın Hücum Hattı Oyuncuları


Öncelikle, böyle üzücü bir skor ardından konuşmak istemezdik ama biz beraber oynayınca sizi sevindirecek bir skor ve oyun olmadığından ve sizin de artık alışmış olacağınızı düşündüğümüzden, konuşmaya karar verdik. Kendimizi size bir kez daha tanıtmak istiyoruz izninizle.

Merhaba. Ben Mert Nobre. Buraya ilk adım attığımda Marcio Nobre idim. Alex de Souza sağolsun O'nun torpili ile geldim. Fenerbahçe forması altındayken Alex'in de bana özellikle çalışması sebebiyle bir çok duran topta golü buldum. Zaten bundan başka da bir etkinliğim yok. Nicolas Anelka bile transfer edilmişti ama her maçta ya 2.devreyi görmüyordu ya da 70'ten sonrasında giriyordu. Hatta sizin meşhur bir sözünüz var; "Denizli'de tabela kalktığında Nobre çıkıp Anelka giriyordu" İşte o Anelka yedeğim olur. Bunda Alex-Anelka çekişmesi de etken olabilir. Daha sonra Fenerbahçe beni gönderdi. Yıldırım Başkan, hemen aldı. Ben de Ertuğrul Sağlam zamanında bir kaç maçta iyi oynayıp goller buldum. Ama o kadar. Ondan sonra gol kaçırmak konusunda, yeni denemeler yaptım. Takımın en çok kazananlarından birisiyim. Juan Figer sağolsun. Sözleşmemin süresi bittiğinde de beni kendi takımı olan Rentistas kulübünün futbolcusu gibi gösterdi. Böyle bir takım da yok zaten. Kağıt üzerinde var sadece. Bu yüzden Beşiktaş da imza parası olarak benim için O'na para ödedi. Ben de buna karşılık olarak daha çok goller kaçırmaya başladım. Gollerimi kaçırmaya devam edeceğim.

Merhaba. Ben Rodrigo Barbosa Tabata. Aslen Japon'um. Gaziantepspor forması altında çok güzel maçlar çıkarttım. Özellikle Kadıköy'deki Fenerbahçe ve Antep'teki Galatasaray maçlarında harikaydım. Daha sonra bir gün Beşiktaş'a gidiyorsun dediler. Ne kadara dedim. 8.5 Milyon Euro dediler. Şaşırdım tabii ki. O kadar etmemeliydim. 6.5 Milyon Euro + Serdar Kurtuluş eden İsmail Köybaşı'nın yanında ben 15 etmeliydim. Her neyse, bundan dolayı performansım düşük. Baktım ki, Nobre gol kaçırıp senede 5 Milyon TL para alıyor, ben de kaçırabilirim dedim. Bana, ben gelmeden 10.5 numara, Türk pasaportu olan felan dediler. Mümkün oldukça gol kaçırıyorum işte. Hayat güzel. İstanbul güzel.

Merhaba. Ben Nihat Kahveci. Ben artık geçmişimi anlatmayayım. Beşiktaş'ın Mehmet Topuz meselesi yüzünden oluşan karambolde geldim kulübe. "Ne yaptın geldikten sonra" deseler, kollarımı kenara doğru açıp her an ceketimi omzumdan atacakmışım gibi duruşa sahip olma yeteneğimi korudum. Başka da bir şey yok. Gol kaçırmayı da yapamıyorum artık. Bir ara İbrahim Üzülmez sağ beke geçmişti. O bile sağda daha çok iş yaptı benden. Ama kollarım açık karizmatiğim. Porto'ya da gol attım. Ama kollar...

Merhaba. Ben Matias Delgado. Pardon ben gitmiştim. Ama saçlarım güzeldi.

Merhaba. Ben Yusuf Şimşek. Beni unuttunuz değil mi? Telefon kulübesinde bile çalım atarım ben. Kadroya giremediğimden takılıyorum ben de. Mustafa Hoca ile beraber 2 kupada imzam vardır. Ondan beri yokum işte. Denizli iyiydi vallahi. Şehir olan. Hoca olan da iyidir.

Merhaba. Ben Holosko. Böyle sonralardan kendimi tanıtayım dedim ben. Neyse ben tanıtmasam iyi olur sanki kendimi. Güzel goller kaçırıyorum ama değil mi ? Bugün attığım golde kaleden başka bir yeri göremediğimden ağlara gitti. 3 metre geride olsaydım nasıl üst direğe vuruyordum o topu ben. Ahh. Ahh. Kod adım da Casper. Messi gibi adamın içinden geçmeye çalışıyorum. Ama ben geçemiyorum, adama çarpıyorum. Bugün yaptığınız tezahüratlar üzdü beni. Adamın içinden geçicem. Göreceksiniz.

Merhaba. Ben Bobo. 2 maçta 1 gol atıyorum. Daha doğrusu ortalamam böyle. Hala millete yaranamadım. Son zamanlarda kazanılan her başarının altında benim gollerim vardır. Sözleşmem sezon sonunda bitiyor ama. Kısmet.

Merhaba. Ben Serdar Özkan. Şaka şaka. Bu kadronun içerisinde bir de ben olsaydım, nasıl olurdu diye geldim. Gidiyorum.

Merhaba. Ben Fatih Tekke. Daha adımı atmadan tedavime başlandı. Bir an Galatasaray ile karıştırmışım mevzuuyu. Sahaya adımımı attım, hocayla kavga ettim bu kez. Hocayı da karıştırmışım artık. Kadro dışıyım. Olaylar çok karışık. Saçım da karışık.

Merhaba. Biz Ricardo Andrade Quaresma Bernardo ve Jose Maria Gutierrez Hernandez ikilisi. "Bizim burada ne işimiz var arkadaş ?"