7 Mart 2009 Cumartesi

Gökhan/Umut/Ersun Çerçevesinde Trabzonspor

Gökhan Ünal: Turkcell Süper Lig'i 2005/06 gol kralı. 6.200.000 €'ya Trabzonspor'a transfer edildi sezon başında. Bu sezon Milli Takım'a da yeniden çağırıldı. Hatta Fatih Terim, Trabzon'a onun için gitti belki de.

Umut Bulut: 2006/07 yılında 1.750.000 €'ya Trabzonspor'a transfer edildi. Hiçbir zaman istenileni veremedi. Bu sezon Gökhan ile iyi bir ikili olup ligi gole boğacaklardı; şu anki tabloya göre yalan oldu.

Ersun Yanal: Türkiye'de en büyük başarısını Gençlerbirliği'nde yakalamış, sonra düşüşe geçmiş. Manisa'da bir süre zirveye oynamış, düşüşe geçmiş. Trabzonspor'da zirveye oynadı, düşüşe geçiyor. Klasik Ersun Hoca işte.

İki adamın 2008/09 sezonunda şu ana kadar 9 golleri var. 23 maçta vasatın üstünde bir istatistik. Sonuçta iki santrafor Trabzonspor'un şu ana kadar attığı 30 golün 18'ine imza attılar. %60'a yakın, tabii bir de kaçırdıkları var. İki forvet, sezon başından beri kaç kere saç baş yoldurtmuştur Trabzonlulara bilemiyorum.

Trabzon'un kale emin ellerde sayılabilir, defansına diyecek bir şey yok. Song'un mükemmel futbolculuğu Egemen'i bile iyi bir stoper yaptı. Vasatın üstünde, iyi bekleri var. Orta sahada Kaptan Hüseyin, Colman, Yattara gibi iyi oyuncular. Hiçbir zaman beğenmediğim iki forvet ise beni hiç şaşırtmıyor. Sene başında büyük umutlar bağlanmıştı bu iki adama. Tamam, ikisi de 9 gol atmış iyi sayılabilir ancak atamadıkları kadar gol inanılır gibi değil, her hafta öyle goller kaçıyor ki. Zaten Ersun Hoca da düşüşe geçerek beni şaşırtmadı. Trabzon Alanzinho gibi "bidon" alacağına sağlam bir forvet alsaydı şu an çok daha rahattı bence.

Bu kadar konuşmuşken iki de kaçırdıkları gol gösterelim. Bunlar gibi kaç tane vardır ben sayamadım.

İzliyoruz:




Beşiktaş 3-2 Hacettepe / TSL 23. Hafta




Beşiktaş bu akşam bir deplasman maçına çıktı desek çok da doğru olmaz. Tamam, Şeref Bey Stadı'nın büyülü atmosferi yoktu ancak Şeref Bey'in büyülü seyircisi oradaydı. Taraftarı olmayan Hacettepe'ye, Ankaragücü taraftarı "düşmanımın düşmanı dostumdur" ayağına desteğe gelir diye bekledim ancak o da olmadı. Lakin haftasonu maçı olduğundan deplasman seyircisi Ankara'yı doldurmuştu.

Beşiktaş golü yiyene kadar Ankaraspor maçının ilk yarısındaki gibi oynadı. Bastırdı, top yaptı, gole gitti. Hacettepe ilk golü bulduktan sonra atak oynamaya başladı. İlk yarı bitmesiyle birlikte Mustafa Denizli'nin ne hamle yapacağı beklendi. Değişik bir şey denedi Mustafa Hoca. Aksayan sağa kanada Serdar Kurtuluş'u aldı, İbrahim Üzülmez'i sahadan dışarı aldı ve Ekrem'i sol beke aldı. Tamam da hocam şu var:
Ekrem sağ kanatta niye aksıyor?

Cevap belli. Tello sağ kanatta nadir olarak yardım ediyor ve bazen hiç yardıma dönmüyor bile. Ekrem üst üste gelen Hacettepe ataklarında yalnız kalıyor ve açık veriyordu. Serdar Kurtuluş'u aldıktan sonra Ekrem açığa geçer, Tello sol açığa geçer oyundan başkası çıkar diye beklerken Üzülmez'in (yani sol kanadı tek başına götüren adamın) sahadan çıkması oldukça şaşırttı.

İkinci yarıda oyunda tempo yer yer azaldı. Beşiktaş yine de kazanmayı başardı ve bu sezon üst üste üç lig maçını kazanarak bir ilke imza attı. Devamı gelir ise Beşiktaş liderliğe bir adım yaklaştığı bu zamanda şampiyonluk adına beni dahi umutlandırır.

Tutuşmuş bir Hacettepe iyi bir mücadele sergiledi ancak sonuçta kazanan Beşiktaş oldu. Trabzonspor'un puan alamadığı bu haftanın en kârlısı şimdiden Beşiktaş. Hele bir de Sivas da puan kaybederse; hele hele üç puan kaybederse Beşiktaş zirvede demektir. Rehavetten uzak durmak şart.

Suçlusu Kim?





Uğur Uçar, Servet Çetin, Tobias Linderoth, Mehmet Topal, Emre Güngör an itibariyle önemli eksikler. Sezon başından beri her hafta en az 4 sakat futbolcu bulunuyor Galatasaray'da. Gerçi Uğur sakatlıktan çıktı deniliyor ancak Uğur form tutana kadar sezon biterse şaşırmam. Son olarak da Kewell'ın ayağında ödem oluşmuş Bursaspor maçında aldığı darbe sonucu. Kendisi uzun süren sakatlıktan yeni çıkmıştı. Toparlanmadan bir darbe daha alması uzun dönem bir sakatlık dahi bile getirebilir ve hem Hamburg maçı öncesi hem de ligin kritik haftalarında takımını yalnız bırakmak zorunda kalabilir. (Maşallah diyelim nazar değmesin adama) Meira da sakatlanmış aynı maçta, boynuna bir şeyler olmuş. Ancak ikinci 45 dakikayı da ağrılarına rağmen kapatmış. Transfer dedikoduları sonrası iyi bir fırsat olmuş Meira için. Bülent Korkmaz'ın seveceği aksiyonlar.

Neyse konu dağılmadan: Bunların suçlusu kim?

Sağlık ekibi mi desek, kasap futbolcular mı desek, bozuk zeminler mi desek... E aynı kasaplar kalan 17 takımın maçlarında da oynuyor, aynı zeminlerde başkaları da maç yapıyor. Geriye Sağlık Ekibi kalıyor. E ama bu geyik sezon başından beri yapıldığına göre yöneticiler de eşek değil ya; vardır bi' bildikleri sağlık ekibi hakkında.

Şans diyelim bence, şanssızlık daha doğrusu.

Hacettepe - Beşiktaş / TSL 23. Hafta





2009 yılına hızlı bir başlangış yapan Beşiktaş ve ligden düşmesine kesin gözüyle bakılan Hacettepe.

Baskı Beşiktaş'ın üzerinde olacak Ankara'daki karşılaşmada. Haftaiçinde Ankaraspor ile yapılan karşılaşmada Fortis Türkiye Kupası için önemli bir avantaj yakalamış bir Beşiktaş. Taraftar "Kupa bizim, Şampiyonluk bizim" diyor ve iki dalda da başarı istiyor. Bu başarı için böyle maçları da kesin kazanmak lazım. Önceki gün arkandaki rakiplerinden biri (Galatasaray) 3 puanı almış zorla da olsa, sen kesin kazanacaksın ki ilerleyen haftalarda onlarla maç yaparken biraz daha rahat olasın.

Kişisel olarak benim için maçın önemi şudur: Çift forvet oynandığı takdirde sakat Nobre yerine Holosko oynayacak. Uzun zamandır "Bobo-Holosko" ikilisini forvette görmek isteyen biri için ayrı bir maç yani. Gerçi elinde sağlam olan sadece iki forvet varken sahaya ikisini birden sürme riskini Mustafa Denizli alır mı bilemiyorum.

Haftaiçinde Ankaraspor ile yapılan maçına gelen ve taşkınlık yapan tahrikçi Ankaragücü taraftarları bu maça da gelebilirler, yine "kapak" yiyebilirler.

Maç saat 19.00'da başlayacak ve hakem Bülent Yıldırım.

6 Mart 2009 Cuma

Bursaspor'un 3 golü!




Bursaspor 3 gol attı adeta. İlk yarı sahada biraz da olsa mücadele vardı ancak ikinci yarıda Bursaspor sahaya ağırlığını koydu. Bu aralar hızlı bir fikstüre girecek olan Galatasaray, Arda gibi bir yıldızından eksik hâlde umut vermedi açıkcası.

İlk golde Kewell topu mükemmel kesti, Bursalı Volkan Baros'un pozisyonunu iyi bozdu ancak bu sefer golü kendi kalesine attı ve kaleci Ivankov'un yapacak pek bir şeyi kalmamıştı. Erken gol bulan Galatasaray topa daha çok sahip olsa da Bursa iyi bir mücadele ortaya koydu 31. Dakikada yediği komik gole kadar. Kaleci Ivankov topu Aydın'a çarptırdı ve bir gol de o kendi kalesine atmış oldu. Aydın bir yere kadar baskı yaptı ve golü biraz da olsa haketti diyebiliriz ancak Ivankov'un goldeki payı %90 falandır herhalde. İkinci yarı sahada Bursaspor ve yalnız adam Lincoln vardı. Ertuğrul tüm kozlarını sahaya sürdü ancak yine de 2. Golü... Pardon, 4. golü bulmayı başaramadı. Bireysel hatalar Bursa'yı yıktı diyebiliriz.

Lincoln ile Arda yıllardır aynı takımda mı oynuyorlar anlamadım gitti. Beraberken ikisi de iyi iş çıkarıyor ve birbirlerini tamamlıyorlar ancak sahada biri olmadığında diğeri yalnız kalıyor. Ayhan Akman mücadelesine devam ediyor ve futbolunun son yıllarında Galatasaray kaptanlığı görevini layıkıyla yerine getiriyor. Serkan Kurtuluş iyi iş çıkardı, Sabri'den bıkan Galatasaray camiası bu akşam bir umut ışığı görmüş olabilir. Tabii Kurtuluş biraderler bir anda parlayıp sonra ortadan kaybolabiliyorlar; abisinden daha şanslı olur umarım. Bursaspor'un 10 numarı Volkan Şen de bu akşam iyi çalıştı ancak daha gelişmesi lazım.

Logosunu Satan Kulüp


Karşıyaka...

Turkcell Süper Lig'in özlenen takımlarından. 1912 Yılında kurulan köklü takımı her futbol izleyicisi eminim ki TSL'de görmekten keyif alacaktır. Taraftarı olmayan ve deplasmanlarına gitmekten hiçbir takımın çekinmediği İBB, Ankaraspor, Hacettepe gibi takımlara oranla bin kez daha çok tercih edilir. Şu an Bank Asya 1. Lig'de 2. Sıradalar. En kötü play off'lara kalırlar ve TSL'ye büyük ühtimalle dönüş yaparlar.

Haberde belirtildiği üzere kulübün bir şahsa olan borcu yüzünden, şahıs kulübe dava açmış ve kazanmış. 200.000 civarı bir alacağı var şahsın. Haciz kulüp logosuna konulmuş ve 100.000 TL'den başlayan bir açık arttırmayla satışa sunulacak. Yönetim satış işlemlerini durdurmak adına harekete geçmiş bile.

Bu basında dolaşan haber. Karşıyaka Çarşı bir açıklama yapmış ve olaya netlik kazandırmak istemiş. Ona da buradan ulaşabilirsiniz.

İlginç Google Aramalarıyla Gelenler #2

Bizim millet google'ı bir insan olarak görüyor sanırsam. Bu hafta da değişik sorular sorulmuş google'a ve blogumuza gelenler olmuş bunlar için:

1- "fenerbahçe sivas maçının neticesi ne oldu"
2- "kayseri fenerbahçe maç bileti kaç tane kaldı"


Malumunuz dün akşam itibariyle "Kurtlar Vadisi" yeniden başladı. Vadi'nin etkilerinin insanlara nasıl yansıdığını google aramalarında dahi görebiliyoruz. Bülent Korkmaz'ın antremanda Alpaslan'a attığı fırçayı "bülent korkmaz şekil" olarak aratıp bulmaya çalışmış bir vatandaş. (şekil koymak, şekil yapmak gibi)

Mert Nobre / Kalmalı mı, Gitmeli mi?

Juan Figer yine ortalığı karıştırmakta. Bu herife olan nefretim gün geçtikçe artıyor.

Mert Nobre, Beşiktaş Futbol Takımının ikinci kaptanı. Takımın 3 forveti (Bobo-Holosko-Nobre) arasında "en zayıf halka" aslında teknik kapasite olarak. Zaten bunu tüm Türkiye biliyor. Ancak tekniğindeki eksikleri "hırs" sayesinde kapatıyor. Neyse, Juan Figer tutturmuş bir 1.000.000 Euro muhabbetidir gidiyor. Yıllık ücret değil bir milyon; "imza parası". "Vay be!" diyorum içimden, o pazu bandı kimlere kalmış. Acaba Nobre, Figer'e: "Ben Beşiktaş'ta oynamak istiyorum, takımın kaptanıyım" diyemiyor mu? Yoksa demesi hiçbir işe yaramıyor mu? Koskoca Beşiktaş JK Nobre sınıfındaki bir oyuncu için bu kadar uğraşmasın bile bence, bıraksınlar bakalım nereye gidecek Nobre. Figer nereden "komisyon" yiyecek daha iyi.

Seneye Bobo-Holosko-Batuhan elde tutulursa Nobre'ye zaten gerek kalmaz bence. Zaten Nobre sadece ve sadece "yerli" statüsünde olduğu için takımda tutuluyor. Aklı başına gelmiş bir Batugol Nobre'den çok daha iyi iş yapar.

5 Mart 2009 Perşembe

Zeki Futbolcular #3





Önceki iki postta (zeki futbolcular etiketine tıklayarak ulaşabilirsiniz) saha içindeki zeka içerikli atraksiyonlarından dolayı bazı futbolcuları zeki ilan etmiştim. Şu sıralar gündemde Lampard var. Adam "İyi Futbolcu = Zeki Futbolcu" teorisini doğruluyor. Zeka testinden 150 tam puan almış, Maşallah diyelim.

"İyi Futbolcu = Zeki Futbolcu" önermesini de daha çocukken TV'den Hagi'yi izlerken babamın söylediğini duymuştum. Sene oldu 2009, adam hâlâ ligimizdeki teknik kapasitesi iyi ancak zekası kıt futbolculardan dert yanıyor: "Ligin kalitesi yükselecek şu adamlar biraz zeki olsa" diyor. Katılıyorum ve Alex'i ligin en zeki futbolcusu ilan ediyorum kendi çapımda.

TSL 23. Hafta / Maçlar ve Hakemler





6 Mart Cuma:
20.00 Galatasaray-Bursaspor: İlker Meral
7 Mart Cumartesi:
13.30 İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Denizlispor: Yunus Yıldırım
13.30 Gaziantepspor-Antalyaspor: Serkan Çınar
15.15 Trabzonspor-Konyaspor: Aytekin Durmaz
19.00 Hacettepe-Beşiktaş: Bülent Yıldırım
8 Mart Pazar:
13.30 Kocaelispor-Eskişehirspor: Özgür Yankaya
13.30 Gençlerbirliği-Ankaragücü: Koray Gençerler
15.15 Sivasspor-Ankaraspor: Deniz Çoban
19.00 Kayserispor-Fenerbahçe: Bünyamin Gezer

Bank Asya 1. Lig / TSL'den de Heyecanlı!





İlk 2'yi, yani direk Turkcell Süper Lig'e yükselmeyi zorlayan 5 takımın mücadelesi devam ediyor. Lig formatı gereği bir takım Süper Lig'e yükselmek istiyorsa en kötü 6. sıraya yerleşmeli. 7. Sırada bulunan Ç. Rizespor ile 14. Sırada bulunan Güngören Bld. arasında bulunan 3 puan fark ise dünyanın kaç liginde bu derece çekişme vardır merak ettiriyor.

Olaya şöyle bakalım: 6. Sıradaki Boluspor kötü bir döneme girer ve arkasından gelen 12 takım ile yapacağı maçlarda 4-5 maç kaybettiği takdirde matematiksel olarak diyebiliriz ki lig on dördüncüsü takımın bile Süper Lig şansı devam ediyor! Tabii bu işin biraz fantezi yönü. Bu takımların ilk 6'yı yeniden yakalaması gerçekten çok büyük süpriz olur. Sonuçta matematiksel olarak Ankaraspor da Turkcell Süper Lig Şampiyonu olabilir.

İlk 6'da iki İzmir takımı (Altay-Karşıyaka) olması güzel. Hatta Karşıyaka sonunda ilk 2'ye averajla da olsa girmiş bulundu. Seyircisi bile olmayan İBB, Ankaraspor gibi takımlara tercih edilebilir ve belli bir geçmişe sahip olan potansiyeli yüksek kulüpler. Eskişehirspor'un Lige dönüşü gibi onlar da gelecek sezona güzel bir tad verebilirler.

Ligin dikkat çeken oyuncularından birisi Orduspor'lu santrafor Bruno Ferreira. 18 golle gol krallığında lider genç. 18 gol, yani Orduspor'un iki golünden birini bu genç atmış. Orduspor, Süper Lig'e gelemese de Bruno gelir diye tahmin ediyorum.

Aaron Lennon






'87 doğumlu geleceği son derece parlak sağ açık oyuncusu. 1.65 boyuyla Premier League'in en kısa oyuncusuymuş. Hızı, tekniği ve adam geçişiyle görsel şölen sunuyor. Spormax kanalı top bu adamın ayağındayken normalden daha akıcı bir görüntüye kavuşuyor! Tottenham Hotspur bu adamı iyi değerlendirmeli.

Hayvansın Bilica!

Fenerbahçe'nin tur kapısını ardına kadar araladığı maçta Bilica öyle bir gol attı ki topu tutacak kaleci en az üç parmağını gözden çıkarmalı. Topun kimseye çarpmadan kaleye gittiğini düşünürsek...

İşte Bilica'nın golü:

4 Mart 2009 Çarşamba

Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumu Hayırlı Olsun.


Evet bir Kayserispor yazısı yazmak istiyordum uzun süredir. Ama nasıl bir yazı olacağını tam kestiremedim. Galatasaray' dan sonra bu ligde "gerçek anlamda" desteklediğim takımdır Kayserspor. Gerek hocaları Tolunay Kafkas, gerek kadrosal ve idaresel yapısı anlamında bir çok Süper Lig/Anadolu takımından (hatta ve hatta "Dört Büyükler" diye tabir edilen mevkiidekilerden bile büyük) -hani biz "Süper Lig Takımları" ile "Anadolu Takımı" farkını bile yaratamaz olduk ya- üstün bir durumdadır Kayserispor. Ha Ligde pek iyi skorlar alamıyorlar belki ama bir sene sonra- iki sene sonra- ligden düşmeyeceklerine adım gibi eminim, imzamı atarım.

Teknik kadro olarak değerlendirmeye başlarsam; kalecisi ; Kamerun Milli Takımında yer yer oynayan, defans hattında geleceği parlak Eren Güngör - Ali Turan - Aydın Toscalı gibi isimleri barındıran, orta saha yapısı olarak bu ligin bir çok takımından üstün bir kurguda görüntü veren, hücum hattında Turgay gibi Teyfik gibi ileride çok iş yapabilecek oyuncuları bulunan, - ve hala da alt yapısından randıman almaya devam eden bunun akabinde yedek klübesine gözümüzü iliştirince çok "cool" bir adam görebileceğiniz; gözü kapalı takımı emanet edebileceğiniz Tolunay Kafkas ile kenetlenmiş takım görüntüsündeler.

Ve aslında asıl noktaya gelmem gerekirse; Kayserispor gözden kaçan bir şekilde bir haftadır Türkiye' de yıllardır süre gelen "profesyonel yönetimler" psikolojisini yıkan bir olay ile karşı karşıya kaldı. Nedir? Kadir Has Stadı nın açılış maçı (yani Fenerbahçe maçı) biletleri...

Evet basit bir olay gibi gelebilir fakat; çok güzel iki- üç anektod barındırmaktadır bu mevzu; Baştan başlarsam bundan bir kaç hafta önce bu Fenerbahçe maçı biletlerinin fiyatlarını açıklamış, bu fiyatlar şehrin insanının tepkisini çekmiş ve bir kaç gün önce de biletlere indirim gelmiştir. Buraya kadar profesyonel yönetimlere bir emsal teşkil eden mevzuu göremeyebiliriz evet; ama olay açıklamada gizli. Okuyana müthiş gelmekte Recep Mamur' un beyanatı. Bana da öyle geldi. Markalaşma, değeri yükseltme politikaları ancak bu kadar "usulü ile" olabilirdi zaten.

Bir kaç yıldır geyiği dönen "yahu biz cm de adam buluyoruz, bunlar Kallström ü bulamıyor." Muhabbetine kadar gidebilecek bir mevzuu aslında bu; klüplerin içerisinde bulundukları durumu değiştirmek istemelerine rağmen, değiştiremeyip daha da komik duruma düşürülmelerinin güzel bir örneği bir açıdan insan o satırları okurken etkileniyor ve sonra başlığa dönüp "tepki ve indirim" i görünce her şeyi yerle bir oluyor (şahsen ben bunu yaşadım.) Ve aslında çokta güzel bir ders. O zaman neymiş, Türkiye' nin her yeri Bağdat Caddesi değilmiş der kestirip atabiliriz...

Devam etmem gerekirse stadın bir kaç fotografını gördüm, yeni hali gerçekten de insanı büyülüyor. Türkiye de böyle bir stad bir klüp için müthiş fırsat, e; tekrar başa geldim mi ? Aynen o ki, Kayserispor' da bu fırsatı değerlendirmek istiyor. Bundan normal bir şey olamaz. Neyse; 8 Mart 2009 19-20 sularında oynanacak maça herkesten erken konsantre olabilirim, hatta keşke gidebilseydim bile diyorum. Hani Mehmet Topuz' u Alex ile yazı tura atarken; son derece konforlu, kimsenin zeminden şikayet edemeyeceği bi mecrada görmüş olurdum çıplak göz ile. Bak gene olay başa döndü, bu yazı da Auroboros mu oldu ne?

(O gün eğer 10 milyona bile o stad dolmazsa gerçekten yazık...)

3 Mart 2009 Salı

Bir Ankaralının İtirafları

Ankaraspor-Beşiktaş maçında yaşanılanlardan sonra...



Forza'dan alıntıdır. (Tam boyut için görsele tıklayınız)

Genç Fenerbahçeliler ve Aziz Yıldırım





Fenerbahçe'de gün geçtikçe ilginç şeyler olmaya devam ediyor seçimler yaklaşırken.

Normalde böyle bir post'a diğer blogger arkadaşlarım ne der bilmiyorum ama: Mutlak Gol'de son yaşanan tribün olaylarıyla ilgili mükemmel bir yazı var, paylaşayım dedim. Alttaki linki takip ediniz:

"Mascara" Etmek!

Orta Sahadan atılan goller çok görülür liglerde. Her sene bir iki tane atılır. Hatta şu sıralar en çok gündemde olan Bülent Korkmaz'ın dahi bir golü vardı Sami Yen'de. Serie A'da Palermo-Catania maçında Mascara orta sahadan bir benzerini attı. Ancak bu golün farklılığı top bayağı bir yükseldikten sonra kaleye girdi. Şans falan bi' yana, görsel olarak güzel anlar. İzliyoruz:





Palermo kalecisi Amelia'ya yazık olmuş.

Ankaraspor 1-3 Beşiktaş




Sahadaki futbolcular için bir önemi var mıdır bilmiyorum ancak Beşiktaş'ın doğumgünü (03.03.03) münasebetiyle kazanması gerek bir maçtı. Beşiktaş sahaya olağan bir kadroyla çıkmıştı. İkili forvet Bobo ve Nobre önemli bir koz olacaktı maça 3. kalecisiyle çıkan Ankaraspor karşısında, ancak bu kozu daha çok Delgado değerlendirmeye çalıştı ve uygun pozisyonlarda çerçeveyi bulmaya çalıştı. Beşiktaş'ın penaltı golünü yedikten sonra başlayan ve ilk yarının sonuna kadar devam eden oyunu gerçekten izlemeye değerdi. Topa sahip olan, orta alanda topu değerlendiren, top rakipteyken Delgado dahil takım olarak baskı yapan ve saldıran Beşiktaş. Ayrıca Ankaraspor tribünlerindeki "BursAnkara"lılara helal olsun diyorum. Tello'nun omzuna fırlattıkları "yabancı cisim" sahalarda ender görülenlerden. Jant kapağı olduğu iddia ediliyor ancak ben daha çok su giderlerinin kapağına benzettim. Jant kapağının ne işi var hem stadda? -yok artık?!-

Sonuçta Beşiktaş Finale giden yolun %90'ının geçti. Bir sakatlık olmadığı sürece İnönü'de rahat rahat finale uzanır Kartallar. Gerçi Fortis fikstüründe Yarı Finalin iki ayağı arasında bir aydan fazla süre olduğu için kesin konuşmak her zaman zor ama; vardır bi' bildiği futbolu yöneten insanların(!)

düzenleme: Yok yok, footballove'daki görselden baktım da jant kapağı bu yahu. Her ne kadar inanasım gelmese de.

Goal.com da havalandırma kapağı olduğunu söyledi. Ne yabacı cisimmiş be!

Sinyalci Bülent!





Busker'e sorsun inanmayan Bülent Uygun hakkındaki bu zamana kadar görüşlerimi. Pek sevgili Asker, Bülent vs. Her ne isen bu "sinyal"ler yakışmıyor sana hocam. "5 yeriz, 7 yeriz ama 6 yemeyiz; 7 yeriz, 9 yeriz ama 8 yemeyiz" ne gereksiz ve talihsiz bir söylem. Arsene Wenger geyiğinde kendini yeterince komik duruma düşürdüğün yetti şimdi de "antipati" mi arıyorsun! Hatırlatayım diyorum; 25. Haftada evinde Beşiktaş'ı ağırlıyorsun, 34. Haftada Sami Yen'desin. Lig için olağan işler ancak 4-2 yenildiğin maçtan sonra ve önünde yine Fenerbahçe ile bir maç varken Aragones'in koltuğuna gönderdiğin bu mesaj çok yanlış. Adama, adam demeyi bile keserler.

03.03.03 / İyi ki Varsın!


Fazla söze gerek yok. İyi ki doğdun!
Semtinle, aşkınla, tarihinle, taraftarınla; hep yaşa!
Nice "106" senelere!

İtalyanlar Jose'ye Alışıyor

-Roma maçı sonrası eleştirilen Mourinho sinirlenmiş-

“İtalyan kamuoyundan Inter karşıtı bir akım yaratılmaya çalışılıyor. Bazı kesimler spekülatif yorumlarla bizi yıpratmaya çalışıyor. Ben onların yöntemlerini kullanmayı bilmem; benim işim futbol. Ben bu insanlara entelektüel hayat kadını diyorum.
Çok kaliteli bir kadrosu olmasına rağmen kimse Roma’nın aldığı kötü sonuçları konuşmuyor. Ya da büyük transferler yapmasına rağmen isteneni veremeyen Milan’ı konuşan yok. Juventus’ta hakem hatalarıyla birçok puan kazandı. Ama bütün bunları bir kenara bırakılmış sadece Inter konuşuluyor. Bütün bu bahsettiğim rakiplerimiz sezon sonunda bir kupa bile kazanamayacaklar

İtalyanlar da alışıyordur diye tahmin ediyorum Jose'ye.

U/mut/suz

Fenerbahçe-Sivasspor karşılaşması, taraftar kazanacağını biliyor. Aynı Galatasaray, Beşiktaş maçlarındaki "Kadıköy" Fenerbahçesi sahada.


Yıkık Adam'ın, kulübün resmi yayın organına yaptığı açıklamalar taraftarı da bir hâyli etkilemiş gibi.

2 Mart 2009 Pazartesi

Cassio Lincoln


Futbolunu, verimini, ıvırını, zıvırını tartışmayacağım. Gitmediği, gitse de yürüdüğü deplasmanlarını yazacağım. Suçluluk payının ne kadar onun, ne kadar başkasının bunun çetelesi biraz.
1- 2 senedir Türkiye'de. Gittiği deplasman sayısı felan elle sayılır. Bu sene lig maçlarında en son Konya hariç Ankara dışına uçakla gitmedi. Gitmediği deplasmanlara bakınca köstebek yuvası, patates tarlası, buz pisti zeminlerde maç kaçırmış neredeyse. Denizlispor maçı hariç deplasmanlar buna uygun. Suç onda mı? Evet. Takımını yanlız bırakması en büyük suçluyu o yapıyor şu anda. 66 numarayı giyen adamdan eksiği ne. Aslında çok da neyse. Suçlu: Lincoln

2- Şimdi gitmeme sebepleri olan sahalar. Avrupa'nın değer olarak ilk 5'inde olan bir ülkenin liginde. Son Avrupa 3.sü olan bir ülke. Ondan öndeki ülkelerin liglerinde sahalara bakıyoruz ki hepsinin sahaları 1-2 kötü bütçeli takım dışında güzel. Top oynamaya müsait. E kardeşim sen herşeyini öve öve bitiremiyorsun, ülkendeki takımlar Roberto Carlos'u, Harry Kewell'ı, Matias Delgado'yu getiriyor ama sen onların her an ceza sahası etrafından çıkabilecek köstebeklerin olduğu sahalarda oynatıyorsun. Carlos, böyle bir sahada sakatlanıp futbol hayatını noktalasa adına, markana, ülkene gelecek transferlerin caymasının, adam gibi takım izlemedikten sonra neye yarar Digiturk diyen adamın sana verdiği zararın değeri o çim bakımından, sahalardan daha fazla olacağı görüşünde değil midir kimse? Sen böyle zeminlerde Süper lig müsabakası oynatmaya çalışırsan, hayatını topla koşmaktan değil topu koşturarak kazanan adamın futbolculuğunu tehlikeye atmıyor musun? Uğur Uçar en göz önünde örnek iken, daha geçtiğimiz haftalarda buzlu zeminler yüzünden kopan çapraz bağların bedeli o zeminlerden daha mı az olacaktır. Suçlu; o zeminlerde top oynatan federasyon.

sonuç olarak; Olayın 2 suçlusu var. Lincoln tartıya koyunca 55-45 gibi daha haksız gibi. Ama sen Avrupa 3.sü bir takımın ligini, değer olarak ilk 5'te yer alan bir ülkenin neredeyse elle tutulur güzel zemini olan 2-3 tane sahaya sahip olarak oynatırsan maalesef, Lincoln'de oynamaz, Alex'de etkisiz kalır, Delgado'da sakatlığı gerekçesi ile kadroya girmez.

Meira Zenit'e Doğru!


Ben demiyorum, NTV Spor diyor: İşte haber.

Eğer ki doğruysa Galatasaray isabetli bir karar vermiş olur ancak Bu kadar sakat arasından kadro çıkarmak kolay olmayacak doğrusu. Yine de 7.000.000 € az para değil. Tabii Bülent Hoca defansı nasıl şekillendirecek merak konusu.

İlginç Google Aramalarıyla Gelenler



Sitemeter'ın sayacının keyifli bir hizmeti de bloga hangi adreslerden gelindiğini göstermesi. Ziyaretçiler en çok FutbolBlogları ve google aramaları sayesinde geliyor. Şu sıralara google'dan arayıp bizi bulan en ilginç aramaysa şu:

"KRAL DİNİYLE MÜZİK TOP 20 2009"

Böyle bir arama sonucunda bizi nasıl bulmuş, aradığını bulabilmiş mi bilemiyorum ama blog'da "Kral Top 20" kıvamında postlar görmediğime eminim. Hele ki "din" nereden çıktı ona hiç aklım ermedi. (:

Ayrıca listede bir de "mancester unıted çakallık" şeklinde bir arama gördüm. Amcam çakallığı çözmüş de "mancester"ı yazmayı çözememiş. Umarız aradığı sonuca ulaşmıştır. Zannedersem aradığı da "bu" post'du.

Platini


"Küçük takımlar büyük takımlara karşı aldıkları sonuçlarla, büyük takımlar da aldıkları kupalarla övünürler."

Michel Platini

Fortis Turkiye Kupası / Yarı Final Programı







03.03.2009/Salı:

Ankaraspor-Beşiktaş

Hakem: Selçuk Dereli
Stad: Yenikent Stadı
Saat: 20.00







04.03.2009/Çarşamba:

Fenerbahçe-Sivasspor

Hakem: Fırat Aydınus
Stad: Şükrü Saraçoğlu
Saat: 20.00

Ceyhun Eriş


Türk futbolunun gelecekteki yıldız adayları olarak gençliğinde lanse edilen, fakat bir türlü o seviyenin yanına bile yanaşamayan futbolculardandır Ceyhun. Galatasaray alt yapısı ürünüdür aslında. A takıma çıktığı sırada da belki de bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü şey gelmiş, oynadığı mevkiiye Hagi transfer edilmişti. Pek tabii bu onun için başka bir kariyere yelken açma olmuştu. Dönemin adı ile unutulmazları arasına giren Siirt Jet-Pa spor'a transfer olmuş, buradaki güzel oyunu ile Fenerbahçe'ye transfer olmuştu. Fakat burada da Ariel Ortega olayları yüzünden önce para cezasına çarptırılmış fakat bu cezadan bir hafta sonra da kaptanlığa getirilmişti. Sazı eline aldığı zaman tek başına takımı sürükleyen bir futbolcu iken, bencillik günlerinde ise adeta saç baş yoldurtmuştur kendisi. Fenerbahçe kariyerinden sonra sürekli takım değiştiren ve en sonunda tekrar Trabzonspor'a gelerek tekrar o yükselişi isteyen bir Ceyhun vardı. Fakat bu istediği çıkışı yine yakalayamayarak Konya'ya gönderilmiş, oradan Şenol Güneş'in yanına Güney Kore'ye yelken açmıştı. Tekrar Türkiye'ye dönen ve şimdilerde Ankaragücü'nün futbolcusu olan Ceyhun'un bu 3. Ankaragücü deneyimi oluyordu.
Kısacası, hep yıldız adayı olarak dile getirilen fakat o seviyeye bir türlü ulaşamayan bir futbolcunun hikayesi.

#14 : Rodrigo Alvaro Tello Valenzuela / Ufaklık!


Türkiye liglerinin gördüğü en yetenekli sol ayaklardan biri. Kısacık boyu, sempatik tavırları, maç sırasındaki hırsı taraftarın gönlünde taht kurmasında en önemli etkenlerden biri. (kısa boylu futbolcu her zaman potansiyel semtapik futbolcudur)

2007-08 sezonunda gerek sol bek sorunu gerekse takımın genel sorunları dolayısıyla, 2008-09 sezonunda ise Ertuğrul Sağlam'ın onu bekte değerlendirmek istemesi sonucunda "gol yollarına" çok etki edemese de Mustafa Denizli'nin gelişiyle çok farklı bir rol üstlenmeye başladı.

Ters ayak/ters kanat bence futbolun en muhteşem olaylarından biri. Yetenekli sol ayakları sağ açıkta değerlendirebilenler futbolcularına enfes gol şansları yaratabiliyor; Tello da bunu değerlendiriyor. Gerçi bu İbrahim Üzülmez'i iyice sıkıştırıyor. Sağ kanatta Toraman, Ekrem Dağ, Tello oynarken; Solda tek başına "deli" kalıyor ancak bu aralar formda olduğundan Tello'nun sola dönmesi pek gerekmiyor.

Bu kadar ters ayak muhabbeti yapmışken Antalyaspor'a attığı şu enfes golü izletmemek olmaz:



Bu arada, takıma bir kaptan seçilecekse o ne Delgado'dur, ne Nobre'dir ne de başka biri. Bu takımın kaptanı Rodrigo Tello'dur. Bu performansı sezon boyunca sürdürür ve Delgado Beşiktaş'tan ayrılırsa umarım o pazubandını Tello takacaktır. Seneye yaşı 30 olacak, geç keşfedilmiş bir adam; Yıldırım Demirören'in en güzel icraatı diyelim bir de. Şunun gibi 6-7 adam gelmiş olsaydı şu takıma...

1 Mart 2009 Pazar

Atletico Madrid - Barcelona


Sergio "Kun" Agüero ve Lionel Andreas Messi. Arjantin futbolunun yeni ilahları. Birisi Maradona'nın damadı. Diğeri yeni Maradona. Beraber aynı takımda oynuyor olmaları bile adeta bir lütuf iken, karşı karşıya geldikleri maçlar adeta bir şov. Ligin ilk yarısında oynanan ve Guardiola'nın adının yüksek seslerle söylenmeye başladığı dönemlerde bu iki takım Camp Nou'da karşı karşıya gelmiş 15.dakikasından itibaren mesaj yağmuru ile Busker'a zorla izlettirmeye çalıştırdığım maçta Barça yürüyerek 6 tane atmıştı. Sonra kupa maçında Barça sadece Messi ile Atletico'yu yenmiş ve bir üst tura çıkmıştı. Bu kez lig maçıydı ve Barça son 2 maçta aldığı sadece 1 puan ile puan farkını 7'e indirmişti. Barça bu maçı kazanarak tekrar o ilah dönemlerine dönmek istiyordu. 30.dakikada 2-0 yapmıştı bile Barça. Fakat Atletico bu kez kolay pes etmeyecekti. İlk yarıda Leo Messi önderliğinde bir Barça var iken, 2.yarı Kun Agüero liderliğinde bir Atletico vardı. Hele Ercan Taner anlatımında adeta muhteşem bir esere dönüyordu. Topun bir o kalede bir bu kalede olduğu böyle bir maçın izlenmesi daha bir lezzet. 2.yarı duran bir Messi ve harikalar yaratan bir Agüero olunca maç Madrid ekibine döndü. 2-2'yi yapan Agüero'ya Henry karşılık veriyordu. 80.dakikaya önde giren Barça, önce penaltı ile 3-3'ü görüyor sonra 2.yarının yıldızı Kun Agüero'nun golü ile geriye düşerek maçı 4-3 kaybediyordu. Bu kayıp Madrid ile puan farkını 4'e indirmekle kalmıyor, tekrar La Liga'ya heyecan katıyordu.
Gözlerden kaçmayan şey ise Barça'nın rotasyon yapmaya yeterli kadrosunun olmayışı. Messi, Eto'o ve Henry dışında hücum anlamında zayıflar. Hele Messi durunca tamamen durmaktalar. Galiba o tanrılık dönemi de onlar için bitmiş gibi görünmekte. 3 maçta 1 puan almaları, Barça'yı erken gelen bahardan uyandırmaya yeterlidir herhalde.

TSL 22. Hafta / Genel Bakış



Haftanın maçı Fenerbahçe-Sivasspor karşılaşmasıydı ki aynı zamanda haftanın tek güzel maçı oldu diyebiliriz. Evinde büyük maç kazanma konusunda hiçbir zaman sıkıntı çekmeyen Fenerbahçe yine yapacağını yaptı ve altın değerinde 3 puanı alarak "yarışa devam" dedi. Sivasspor yanında Trabzonspor'un ve hemen ardında Beşiktaş'ın nefesini hisstemeye devam ediyor. Galatasaray son derece sıkıcı bir maç sonucunda 3 puanı almayı başaran taraf oldu Konya deplasmanında. Bülent Korkmaz'ın gelişi takımda bir heyecan yarattığı ortada ancak teknik adamlığı hakkında konuşmak için erken diye düşünüyorum. Beşiktaş 10 dakikalık maçla zorla da olsa belalısı İBB'yi geçti. Antalya evinde Trabzonu ağırladığı maçta yer yer oyunuyla ama genel olarak taraftarıyla göz doldurdu. Boş tribünlere oynayan Ankara takımları ve İBB gibi takımlar varken Antalya'nın ligden düşmesi üzücü olur. Şifo gol yollarına girmenin yolunu bulmalı. Gerçi Trabzonspor defansı her zamanki gibi çok iyi kapanmasını bildi ama o defans elbet bir maçta açılır. Denizlispor form tutturdu gibi. Trabzonda Fırtınayı kestikten sonra evinde Gaziantep'i aynı skorla geçmeyi bildi. Bursa'nın Kocaeli'yle berabere kalması çok da şaşırtıcı olmadı açıkcası.

Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumu

Görsel açıdan Türkiye'nin en güzel stadı. 23. Hafta Kayserispor-Fenerbahçe maçıyla stad açılacak ve hem Kayseri için hem de Türkiye için çok önemli bir proje hayata geçmiş olacak. Stad Kayserispor ve Kayseri Erciyesspor ortak kullanımına sunulacak. Bana kalsa böyle büyük şehirlerin takımı tek çatı altında birleştirilip, hem ekonomik yönden hem de sportif yöneden güçlendirilmeli ama kolay değil tabii. Stad 40.500 kapasiteye sahip ancak güvenlik nedeniyle 32.864 koltuk kapasitesiyle bırakılacak uluslararası mücadelerde. Kayseriki işadamları ve yöneticiler bence büyük bir başarıya imza atıp mimari açıdan harika stadı bitirdiler ki ilk başlarda ihale fesh edilmişti, sorunlar çıkmıştı; stad 2009'a zor yetişir denilmişti. Önümüzdeki hafta stad açılıyor...

İşte Staddan bazı resimler:







Forma Aşkı!

Beşiktaş-İbb maçı sonrası, Sivok gelenek hâline getirdiği taraftara forma hediye etme merasiminde. Ancak taraftarın biri "Forma Aşkı"nı abartıyor ve soluğu 2-3 metre aşağıda alıyor.




Akdeniz vs Karadeniz




Beşiktaş önündeki kötü futbolu ile ancak bir puan alan ve ardından evinde Denizlispor'a yenilen Karadeniz Fırtınası Trabzonspor. Şifo'nun gelişiyle ayrı bir takım havasına bürünen, evinde UEFA kupasının 16 finalistinden birini yenen Antalyaspor.

Trabzon kazandığı takdirde yeniden Beşiktaş'ın üstüne çıkacak ve daha da önemlisi lider Sivasspor'la aynı puanı tekrar yakalayacak. Antalyaspor kazandığı takdirde ise bir anda 3 basamak daha atlayıp düşme tehlikesinden biraz da olsa uzaklaşacak.

Tabii insanın aklına şu geliyor ister istemez. Şifo'nun nasıl Beşiktaşlı olduğu bilinir. Antalya Trabzon'u yenecek olursa Beşiktaş ikinci sırada kalacak ve bu "kritik" haftanın en kârlı takımı olacak. Profesyonel futbolda bunlara yer yok ancak sonuçta "gönül" meselesi. Yıllarca uğruna ter döktüğü takımın bu durumunu Şido da görecektir ve ayrı bir motivasyonla sahaya çıkacaktır.

Asla!

Konyaspor - Galatasaray


Karlı bir hava idi. Daha doğrusu kar sonradan yağmaya başlamış, zeminin rengini açık yeşilden beyaza doğru çeviriyordu. Forvet arkası olan futbolcusu kart cezalısı idi Galatasaray'ın. Atakları cılızdı. Sağ açık oynayan futbolcusu oyundan çıkarken yerini daha 18 bile olmamış 26 numaralı, saçları liseyi yeni bitirmenin hevesi ile uzatırcasına modelli çocuk giriyordu oyuna. 90+2'de korner yiyordu Galatasaray. Bari gol yemeyelim de 0-0 bitsin düşünceleri hakim iken, kornerden dönen topu bir türlü mevkiisi tam olarak tespit edilemeyen Cihan Haspolatlı dolduruyor ileride oyuna girmiş genç, nispeten yakışıklı çocuk topu kontrol ediyor, kendi sağına çekiyor ve kalecinin soluna, köşeye doğru vuruyordu. O günün ve belki de sezonun kahramanı idi Aydın Yılmaz. O gün Galatasaray kulübü Aydın'ı kazanmıştı. Maç sonrası Hasan Şaş'a yapılan saldırıda, takım bir bütün oluyor, uçağa binmiyor ve herşeye rağmen sonuna kadar ilerleme parolası ile yola çıkıyor, sonunda da unutulmaz bir şampiyonluk kazanıyordu.

Bir sene sonrasında ise şampiyon takım, süper yıldız adayı Arda takviyesi ile beraber Konya'da idi.
Yine 20. ila 24. hafta arası idi. Bir hava topu mücadelesinde kaleci Özden ile Arda çarpışıyor(!) ve Arda yaklaşık 4 ay sahalardan uzak kalıyor idi. O maçı da Galatasaray son dakikalarda yediği gol ile berabere bitiriyor ve şampiyonluk yolunda büyük bir kayıba uğruyordu.

Bir sene sonrasında ise Bayer Leverkusen maçı öncesi, yine karlı bir havada pazar oynanacak maç iptal ediliyor, federasyona yapılan iptal başvuruları kabul görmüyor, ertesi gün maç saat 12.00'da karlı ve buzlu zeminde oynanıyordu. Maçta Batista ile çarpışan Uğur sakatlanıyor, diz kapağı kırılıyordu. Fakat takımı yalnız bırakmamak adına hala taç atmak için ayağa kalkmaya, yürümeye çalışıyordu. Tacı bile atamadı. Sedye ile götürüldü. Galatasaray o maçı Ümit Karan'ın golü ile 1-0 kazanıyor, peşinden 6 saat karayolu yolculuğu yapıyor, ardından uçak yolculuğu ile Leverkusen'e gidiyor ve 5 yiyerek dönüyor idi. O sezon sakatlanan Uğur hala dönemedi.

Yarın yine karlı bir hava olacak. Açıkçası Galatasaray galibiyeti şaşırtır beni. Bordeaux galibiyetini bekliyordum. Ama bunu beklemiyorum. Neticede Galatasaray adının olduğu her yerde umut vardır. Futbol bu herşey olur. Olmasın istediğimiz iki takım adına da sakatlık. Neticede 3 senedir Galatasaray gençlerinin kaderleri Konya'da yazılıyor. Bu kez iyi yazılır belki...

Laurent Blanc: Yeni neslin iyi hocalarından olabilecek mi?


Galatasaray ile eşleşmeden önce Bordeaux' nun bu sezon iki maçını izlemiştim, birincisi Şampiyonlar Ligi' nde içerde 1-1 berabere kaldıkları (4-0 yenildikleri maçın rövanşı olur) Chelsea maçı ve diğeri de dışarda 2-1 yenidlikleri Lyon maçı. İki maçın göstediklerine bakarsak; bu adam Fransa' ya hücum futbolunu getirebilir. Evet; yeri geldiğinde rakip defansın zaafına göre takımının yıldızını turu geçmek için kullanmayacak kadar da zeki.
Hatta şöyle diyeyim; Chelsea maçında golü önce bulan takım olsalardı Galatasaray eşleşmesinde Bordeaux' nun en önemli kozunun Blanc olduğunu konuşabilirdik.
Neyse; oynatmaya çalıştığı oyun birazcık Barca gibi denilebilinir, Cavenaghi dışında hareket kabiliyeti düşük forveti yok.Chamakh, Gouffran, Jossue gibi açık alanda aldı mı gidebilecek oyuncularını gerekirse yan yana hiç korkmadan kullanıp bundan oldukça da verim alabiliyor. Üstelik, zayıf iki beki olduğu dolayısyla ısrarla kanatları kullanmak gibi bi çabası da yok bu adamın.
Velhasıl, Galatasaray maçında Blanc' ın zeka parıltıları gösterdiğini gördüm açıkçası, umarım ileride Fransa Ligi ni kurtaran adam diye de bahsedeceğiz.

Fenerbahçe - Sivasspor


Kadıköy deplasmanından puan almak, hele lider durumda iseniz büyük başarıdır. Çünkü şampiyonluk yolunda rakibinizden birisi elbet Fenerbahçe'dir. Onun puan kaybetmesini sağlıyorsunuzdur. Sivasspor'un 3.sezonda oynadığı 6. Fenerbahçe maçıydı bu. 2 beraberlik, 2 mağlubiyet ve 1 galibiyeti vardı 5 maçta. Ama bu 6.maçta diğerlerinden farklıydı Sivasspor. İlk kez kazanacağına olan inancı ile sahadaydı belki. Klasik kadrolar vardı sahada da. Sivasspor daha ilk atakta golü buldu. Daha gol sevincinin kalp çarpıntısı yavaşlamadan 1-1 oldu. Sonra 1-2. Hemen ardından 2-2. Bu oyun Bülent Uygun'un oyunu değildi. Çünkü Sivasspor, 2.5 sezondur hücum felsefesi ile değil, takım savunması anlayışı, birbirine yakın ve yardımlaşmalı oyunu ile rakibinden az yiyerek kazanmak prensibine sahipti. Rakibinden çok atarak kazan stili ile yarışacak bir takım değildi. Hele bu maçta hiç olmamalıydı. Fakat, Kadıköy'de kazanarak şimdiden fikstür avantajı ile elde edilecek şampiyonluk için bu düzenlerini bozdular. Bülent Uygun'un aklından geçenin değil de futbolcuların aklından geçenin oynandığı bir maç oldu. Sonra 3-2 oldu. Devre arası Bülent Uygun'un imdadına yetişti. Fakat değiştirdiği orta saha düzeni onu 2.devre başında geride olmasına rağmen çıkartmadı, hücuma kaldırmadı ve 4.golü kalesinde görmesini engellemedi. Maç Fenerbahçe'nin istediği gibi oynandı kısacası. Kazanmaları gerekiyordu ve kazandılar. Rakibinden çok atarak kazandılar. Sivasspor ise o Sivasspor değildi. Başka bir takımdı. Beşiktaş, Galatasaray gibi oynamaya çalıştı, olmadı. Sivasspor gibi soğukkanlı ve daraltarak oynamadı oyunu. Fenerbahçe ekmeğine yağ sürdü. Gol sonrası o dakikaları atlamadı. Hem de 2 kez. Fenerbahçe ise adeta bir Galatasaray maçı kopyası sundu. Erken yenilen gol, müthiş bir oyun getirdi. Bu oyunu her hafta oynayacak orta saha yapısı mümkün değil Fenerbahçe'de. Hele Deniz, Emre ile sağda Deivid ile mümkün değil. Peşpeşe oynayacakları Kayserispor ve Sivasspor kupa maçı yol haritası olacaktır Fenerbahçe'nin. Aslında; deplasmanda oynayacağı bütün büyük maçlar sonucunu tayin edecektir.