21 Şubat 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği - Fenerbahçe


Bir maç önce 7 atmış bir takım. Kötü gidişe dur dedik, gerçek Fenerbahçe döndü, takımımıza şans verin görün söylemlerinin hikaye olduğunu gördük. karşısında bir hafta önceki gibi kağıttan bir rakip olmayan fenerbahçe. ilhan cavcav'ın takımı motive için hacettepe'yi öne sürmesi de ayrı bir hamleydi. ama neticesinde maçı oynayan fenerbahçe olmalıydı. adeta schalke 04 günlerine dönen lincoln gibi bir alex, deivid şov fena olmazdı ama şovu gençler yaptı. Gençlerbirliği forvetinde Güiza olsaydı maç 3-4 olurdu. baros ya da nobre olsa neyse... suni çim felan bahanedir. ezeli rakibin yılın en iyi futbolunu orada oynarken sen bu kadar kötü olamazsın. ama neticede 7-0'ın verdiği rehavet bitirdi takımı. açıklamalar ile bitirdiler oyuncuları. yarın sami yen'de galatasaray. uefa'yı düşünüp kazanamazlarsa lig biter bu hafta. o değil de 50.dakikada deivid ve uğur boral'ın yerine gökhan emreciksin+vederson'u alırken ne düşündü bu adam. daha mı az yiyelim'i?

Bundesliga


Şampiyon olmak istemeyenlerin ligi diyebiliriz onlar için. Çünkü 2.yarıdan itibaren sürekli değişen bir lidere sahipler. 21.hafta maçları oynanmakta ve tekrardan lider Hoffenheim. Ibisevic'in partneri Demba Ba çalıştı bu hafta. Stuttgart'a 3 tane attı. 3-3 bitti maç. Münih ise Stuttgart'a 5 atmasının ceremesini çekmekte. evinde köln'e yenildi. evet köln'e. Hertha ise deplasmanda 1-0 öne geçtiği maçta 2-1 yenildi ve 2.sıraya indi averajla. yarın (pazar) hamburg kazanırsa yeni lider olacak. Werder Bremen'in ise önlenemez düşüşü sürmekte. Köln bile sıralamada onları geçti.

Trabzonspor - Denizlispor


Evinde hiç mağlubiyet almamış bir ekip, diğer tarafta da deplasmanda sadece 1 beraberlik almış bir ekip karşılaşırsa sonuç ne olur? Deplasman takımının güzel oyunu, ev sahibi takımın kaleye isabetli şut atamaması ve topukla gol yemesi olmaz herhalde. Ersun Yanal, fazla cesur ve saçma bir tertiple çıktı sahaya. Hüseyin'siz orta sahayı ön libero olmayan 3 adama bıraktı. Serkan, Selçuk ve Colman 3'lüsünün çıkacağı ilk, tek ve son maç olur bu heralde. İleride Alanzinho, Isaac ve Gökhan 3'lüsü de ilk kez oynuyordu, orta saha gibi. Tayfun'un bencilliği döndü gol oldu. Adam paylaşmayı bir türlü öğrenemedi Trabzonspor savunması yan toplarda. Hele bir 2.gol yediler ki Bangoura hayatında böyle gol atmamıştır. Yattara'dan daha iyi diye getirmişlerdi en azından şovu onun kadar iyi. Taklaları da cabası. Kısacası Ersun Yanal verdi evindeki maçı. Mesut Bakkal'da Ersun Yanal'ı evinde yenerken, Denizlispor'un ilk deplasman galibiyeti oluyordu bu. Tabii Sivas'a da armağan bu maç.

20 Şubat 2009 Cuma

Tek Santrafor - Çift Santrafor


Dünya futbol tarihine sistem olayı ne zaman girmiştir bilmiyorum. helenio herrera'nın catenaccio'su, hollanda'nın total futbolu, yunanistan'ın 9-0- angelos charisteas'lı taktiği ilk akla gelenler. Ne zaman "the special one" ingiltere topraklarına ayak bastı, "ingilizlere savunma yapmasını öğreteceğim" dedi, o zaman ne ingiltere ne de dünya futbolu eskisi gibi olmadı. Diğer yandan da Frank Rijkaard Barça'nın başında 2.senesini geçirirken, onun da transferler ile ispanya futbolunu domine etmesi fazla sürmüyordu. iki takımın da ortak yanları vardı. sağlam bir defans göbeği, hücuma çıkmasını bilen kanat bekleri, orta saha'da süpürücü bir ön libero ve oyunu iki yönlü oynayan, pas yüzdesi çok fazla, defansı ofansından daha iyi en az 2 adam. ileri de geriye kalan 3 adam'da adam geçen, hızlı, yetenekli 2 adet kanat ve boğuşan, hızlı, hava topu olan, kısacası insan olmayan tek santrafor. Drogba ve Eto'o'yu dünya piyasasının en üstüne çıkartan olaylardı bu sistemler. bir de 4-2-3-1'in ya da 4-4-1-1'in 1'leri var. arkasında pişirecek, önlerinde yiyecek bir 1. bazen de onlar için malzemeyi hazırlayacak bir 1. bu sistemin 1'i de aynen alıp, dripling yapacak, kendi pozisyona girecek, topu ileride tutup gerektiğinde dağıtım yapıp, gerektiğinde saklayıp takımı çıkartacak adamlar olacak bu 1'ler. David Villa en belirgin örneğidir bu 1'in. Türkiye'de de Semih benim gözümde.
Gelelim çift santrafora. bunların işleri daha kolay teke göre. neticede 2 adam. ama birbirini tamamlayan bir ikili olacak bunlar. çapraz koşuları, boş koşuları, top indirmeleri, yer açmaları, konuşmaları birbirini tamamlayacak bu ikilinin. beraber oynadıkları 2-3 maçta semih-güiza ikilisinin güzel bir uyumu vardı bu çift santraforda. tabii en belirgini ise hakan şükür ve yanında oynayanlar. bobo-nobre'de güzel bir ikili olabilir ama arkalarındaki takım tertibi buna göre olmalı. bunların en büyük zaafı ise bunlar kolay kolay kendi gol yaratıp atan adamlar değillerdir 4-3-3'ün santraforlarına göre. bunlara servisi yapacaksın. yoksa senede 1 ya da 2 kendi becerilerinden golleri olur. bu 2'linin arkasında bir de 10 numara tarzı adam oynatmaya kalkınca orta saha 3'lün okan-emre-suat modunda adamlar olmalı. ya da zanetti-muntari-cambiasso. onların önünde de yardıma gelen stankovic var tabii.
Neticede sistem, takım kadrosuna, oynadığın ligde yer alan rakiplerin kalitesine göre 11 adamı sahaya koymaktır. gerektiğinde gerets gibi giden maçı çevirmek için karan-şükür-necati-h.kabze-aydın yılmaz'ı aynı anda sahada koymak, gerektiğinde sevilla deplasmanının 30.dakikasında ön libero çıkartıp yerine kazım'ı oyuna sürmekte bir taktiktir, baki mercimek'ten trabzonspor maçında sol bek, servet'ten kasımpaşa maçında ön libero oynatmakta... ama maç sonucunda tek santrafor ya da çift santrafor neden çıkmadın hoca sorusuna cevap vermek, bu taktikleri yapmaktan daha üstün bir taktik işidir.

Maç Saati Yolculuk yapmak





Aslında taraftar kişisi programını her zaman maç saatine göre ayarlar ama bazen engel olamaz. Şehirlerarası yollarda radyo zaten kopuk kopuk zor dinlenir. Kaldı ki otobüslerimizde cep telefonu yasaktır. Başka bir radyo nereden bulunacaktır ki? Yol boyunca kitap okuyup, müzik dinlemeye çalışılır; ne yaparsan yap akıl yeşil sahada top peşinde koşuşturan 22 adamda kalır. Ankara yolları gözüktü; sonunda...
Aynı akşam Gaziantepspor-Beşiktaş maçı olması oldukça üzücü.

Ertuğrul Sağlam ve İstatistikleri


Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş tarihinin en iyi teknik direktörü olmayabilir, Liverpool'u evinde yendikten sonra üstüste 5 resmi mücadeleyi kazanamaması da onun şanssızlığı olabilir ama ilginç istatistiklere sahiptir kendisi. Beşiktaş onun görevde olduğu sürede 40 lig mücadelesi yaptı. Bu 40 maçta beşiktaş 27 galibiyet aldı onun döneminde. ve bu 27 galibiyetin 9'unda sadece 1 farktan fazla attı beşiktaş. 18 mücadele hep 1 farklı bitti. bu 18 mücadelenin de 7'sinde de goller 80'den sonra geldi. Şampiyonlar Liginde'de liverpool'a ve marsilya'ya 80'den sonra attılar ve maçı kurtardılar ama porto'dan da 90'da yediler. Fenerbahçe'ye hep yenildi, Galatasaray'ı ligde 1 kez yendi. Trabzonspor'a da hiç yenilmedi. tarihinin en farklı mağlübiyetlerinden birisini de o yaşadı, en önemli galibiyetlerinden birisini de. Ondan geriye hatırlanan ise ne istatisikleri ne de aldığı skorlar idi. hatırda kalan ise Beşiktaşlı Duruşu oldu. eh bir de liverpool maçları. benim en unutmadığım ise fenerbahçe maçında batuhan'a "eaaah" diye başlayarak sövmesi idi. ilk ve tek gördüm onu böyle söverken. ama bu sezon görevde kaldığı sürede (6 hafta) aldığı puanı Mustafa Denizli 9.haftasında geçebildi. 6 haftada 14 puan alan Sağlam' a karşı 10.haftada 17 puanı vardı. 14 haftada da 22 puanı. Gelen, gideni aratıyor gibi.

Michael Skibbe ve Uefa


Galatasaray tarihinin en iyi kadrolarından birisine sahip olmak her hocaya nasip olmaz. Hele lucescu dönemlerinde sol bek victoria, santraforda murat sözkesen, yedek kulübesinin vazgeçilmezi erhan namlı'lı bir kadro, 2.terim döneminde almaguer, tamas, bratu, ömer-murat erdoğan'lı kadroları da gördü bu takım. Skibbe'de şampiyon kadronun üstüne geldi. hem de harika takviyelerle. ama takımın kalitesi kadar iyi bir sonuç yoktu ortada. ligde deplasman maçlarında kazanamama ve karaktersiz oyun, içeride oynanan maçlarda belirli bir süre sonunda baş gösteren savunma ve kondüsyon zaafiyeti konuşuluyordu hep. ama takım kazandığında ise en az 2 farklı kazanıyordu. yani galatasaray takımının taraftarı 80.dakikaya girdiklerinde kafası rahat bir taraftar modunda. aksi takdirde ise zaten sıkıntılı bir hafta. neyse lig maçlarına fazla değinmeyeceğim kendisinin. avrupa maçlarında yaptığı teknik direktörlükten bahsedeceğim.
Steaua Bucharesti maçlarında emre güngör'den sağ bek yaratma fikri onun başını yaktı ilk seferde. ama herkes aykut'un maçın ilk dakikalarında rakibe ikram ettiği pozisyonu unutmuştu. peşinden bir taç organizasyonu 2-0. 2-2'ye gelen bir maç ve 2.maç sonucu giden şampiyonlar ligi. ardından uefa geldi. trabzonspor ve olympiakos maçlarının peşpeşe oynanması galatasaray için önünde yer alan hedeflerin maçıydı. fernando meira'yı defansif ortasahaya çekmesi m.topal ve barış yokken harika bir hamleydi o maçlar için. o 2 maçta geldi galatasaray'a. peşinden benfica. yine harika bir oyun oynattı takımına. metalist maçında da servet hata yapmasa belki 0-0 bitecekti ama olmadı. peşinden final hertha berlin. son 10dakikası hariç orada da güzel bir oyun vardı. aslında ligde de sivas maçında hakan balta'yı stopere çekmesi güzel bir düşünce idi ama gel gelelim sabri 2 golü de hatta kupadaki golü de armağan edince tepe taklak gitti takım. beşiktaş maçında da 3-5-2'nin sağ kanadında barış'ın savunma zaafı, nonda'nın rezil oyunu sabri diye inletti galatasaray'ı. en son bordeaux maçı. rakibin uzun adamlarına karşı 3 kule stoper ve önünde kalabalık bir orta saha. savunma anlamında ilk kez denenmekten gelen bir sağ kanat sıkıntısı yine geldi fakat 2.yarı takım kapanınca, barış savunmada kalınca, mehmet topal ve ayhan her yere koşunca, kewell ve arda gidemeyince, nonda'da al yürü tarzında bir adam olmadığından beşiktaş - trabzonspor mücadelesindeki trabzonspor'a döndü galatasaray. ne zaman sabri girdi, ileriye top taşıdı itti takımı 1-2 ataklığına. neticesinde istediği skoru aldı galatasaray.
sonuç olarak galiba futbolcular gibi Michael Skibbe'de maç seçiyor. Eee onların yakın arkadaşı. Bir hoca gibi değil.

TSL 21. Hafta / Genel Bakış

Cuma:

Haftanın açılış maçında Gaziantepspor evinde Beşiktaş'ı ağırlıyor. Beşiktaş zorlu deplesmandan 3 puan çıkartmak zorunda. Delgado'nun son günde çıkan sakatlığı büyük sıkıntı yaratır. Yusuf Şimşek bu maçta iyi bir oyun ortaya koyamazsa haftaya İnönü'de sıkıntıya girer ve toparlanması iyice zorlaşır.

Cumartesi:

Ertuğrul Sağlam'ın kapalı futbol'u Bursaspor'da geçen hafta meyvesini vermeye başladı ve zorlu Sivasspor maçından bir puan çıkartmasını bildiler. Bursa bu hafta Kayseri karşısında yine bir puan almak için çıkacaktır; üç puan camiada sevinç yaratır. Kayseri'nin formsuz forveti Cangele yine "yalnız" gezinmeye devam ederse kilidi açmak yedek kulübesine de düşebilir. Mehmet Özdilek'li Antalyaspor, Konya deplasmanından üç puanı güle oynaya çıkartır gibi. Zorlu günler yaşayan ancak geçen haftaki 3-1'lik Antep galibiyetiyle moral bulan Ankaragücü, yerel seçimler öncesi Büyükşehir Belediye'ye darbe vurabilir. Trabzon geçen hafta deplesmandaki kötü oyununa rağmen aldığı bir puanla çok eleştirildi. Bu hafta seyircisine kendini affettirmek adına Denizlispor'u yenecektir.Geçen haftaki 7-0'lık skorla camiada bir bahar havası yaşansa da bu galibiyeti "göz boyama" olarak görenler de az değil. Fenerbahçe, geçen hafta Eskişehirspor'la berabere kalan Gençlerbirliği deplasmanından 1 puan kesin çıkartır da, 3 puan garanti diyemem.


Pazar:

Ankara derbisinde Hacettepe, Ankaraspor karşısında fazla direnemez. Sivasspor geçen hafta Bursa'da bıraktığı 2 puanı telafi etmek adına Eskişehir'e karşı iyi bir performans gösterecektir. Batuhan ve Mehmet'in performansları karşılıklı olarak maçı büyük oranda etkileyecektir. Haftanın kapanış maçında Galatasaray evinde Kocaelispor'u ağırlayacak. Avrupa'da başarılı sayılabilecek bi' skorla dönen aslanlar yorgunluklarını üzerinden atarsa maçı rahatca alacaklar ve taraftarını sonunda güldürecekler.

Goal.com / Manager (CL Dream Team)





Goal.com'un oluşturduğu Şampiyonlar Ligi Dream Team kurarak puanlar topladığınız menejerlik oyunu başladı. Önümüzdeki hafta da şampiyonlar ligi haftası zaten. Harika maçlar da var.

Buradan başlayabilirsiniz!

19 Şubat 2009 Perşembe

Batuhan Karadeniz (aka Batugol) / Duruşuna Sahip Çık!





Ligde forma giyen en genç golcü ünvanı kendisindedir. O sıralar iyice göze girmeyi başarmış, Man. City'nin Batuhan'a yazılacağı dedikoduları ortalığa yayılmıştır. Ta ki 3 Kasım 2007, Fenerbahçe - Beşiktaş Maçına kadar. Bobo'ya topu vermek yerine "kral" olmaya çalışırken ayvayı yemiştir.

Neyse, kariyerinde bir de Eskişehirspor macerasına başladı. 4 maçta 4 golü bulunuyor şimdilik. Gerçi Holosko'nun sakatlığı ve Beşiktaş'ın gole giderken çetiği zorlukları düşünürsek orta sahadan ileriye atılacak topları toparlama yeteneği olan bir çocuk yanlış zamanda gönderildi bence Eskişehir'e. "Mustafa Hoca nasıl olsa genç oyuncu oynatmıyor, gitsin orada pişsin" diyenlere bir Bülent Korkmaz örneği veririm ki aklınız başınızdan gider. Mecbur kaldı mı öyle bir oynatırdı ki Batuhan'ı...

Eh tabii bunlar birçoklarının bildiği şeyler. Müsadenizle kimsenin bilmediği bir şeyi anlatayım. Eskişehirspor, Kadıköy deplasmanına geldiğinde Batuhan ve Youla Beşiktaş'daki Conrad Hotel'de ne arıyorlardı? Yanlarında bir de siyahi bir hatunla lobide neler çeviriyorlardı? Tamam, sahada iyi bir ikiliydiler de, aynı golleri saha dışında da beraber mi atıyorlardı?

Otelde bir Beşiktaş futbolcusuna yakışmayacak tavırlar, sağa sola küfürler falan. N'oluyor Batugol sana? Anadolu takımlarından Beşiktaş'a gelen abilerin gece hayatlarıyla kaybolurken sen burada yetişen bir çocuk olarak bunları yapıyorsun ya... Yakışmıyor Batuhan!

Hani olur da bu yazıyı okursan umarım iyi bir düşünürsün Batugol. Sen de Beşiktaş'da yetiştin, ben de. Ben sokaklarında büyüdüm, sen sahalarında. Ama aynı havayı aldık az çok. İkimiz de Siyaha-Beyaza gönül verdik. Lütfen "Beşiktaşlı Duruşu"na sahip çıkan bir genç yetenek ol, Conrad Hotel lobilerinde kendini rezil etme bu yaşta!!!

Claudio Andrés del Tránsito Maldonado Rivera


Adı kadar Fenerbahçe'de futbol oynamışmıdır diye sorsak herkes hayır cevabını verir şüphesiz. Aslında brezilya toprakları içerisinde futbol kariyeri harika denebilecek bir futbolcu idi. Cruzerio kariyeri 2003 yılında onun altın dönemi idi. Almadığı kupa kalmadı Cruzerio'da. Luxemburgo nereye, o oraya durumunda bir futbolcuydu. Tabii, teknik direktör damadı olmak zor zanaat. Aslında ne olduysa 2006'dan sonra oldu. Ağır bir diz sakatlığı onun kariyerini aşağıya indirdi. Neyse ki Alex kontenjanından Fenerbahçe'ye geldi. Alex geldiğinde "onun gibisini bu ülkede görmediniz" derken ne kadar haklı olduğunu gösteriyordu. Orta saha çizgisini geçmeyen bir adam, ileriye pası olmayan bir ön libero idi. Yanında Aurelio gibi bir adam olunca sırıtmadı ilk zamanlar ama sonra hele ki Galatasaray maçında son dakikalarda takımı ileri çıkartmayıp geriye oynaması onun Fenerbahçe kariyerine dinamiti koydu. Şimdi yedek kulübesi ve tribünün müdavimi.
İlginç bir not daha, kariyerinde 8 golü var. 7'si lig 1'i milli maç. En ilginç not ise sıkı durun, Manchester United'a özel maçta hat-trick'i var.

TSL 21. Hafta Hakemleri


TSL 21. Hafta Hakemleri Açıklandı:

Spor Basınından Seçmeler #2

Aslında o kadar zor olmaması lazım.

Inzaghi mi, Inzagi mi?

"tam boyut için resme tıklayın"

kakaleiteitiraf.com





İlgili haber aslında sadece veritabanında "Kaka" haberi olması için verilmiş. Kaka, Man City'nin teklifine neredeyse "Evet" diyeceğini itiraf etmiş. Yesinler... Milan dünyanın sayılı kulüplerinden olabilir -gerçi son zamanlardaki Beckham geyiği kulübün imajına zarar veriyor bence- ancak orası da İngiltere Premier Ligi be Kaka Leite'cim. Ayrıca ortada dönen paranın da ne olduğunu bilmeyen yok. Neredeyse "evet" diyecekmişmiş. Gerçi Kaka olayı gayet mantıklı açıklamış da Goal editörleri biraz süslemişler başlıkla. Olmamış diyorum goal.com haber editörlerine.
Böyle itiraf haber falan olmaz. Olsa olsa "geyik Muhabbeti" olur. Pehh...

Fc Metalist Kharkiv


Beşiktaş'ı bozguna uğrattıkları gün tanımıştık kendilerini. Ertuğrul Sağlam'ı gönderen takımdı. Hele Jackson Coelho'nun 40m'den çatala yolladığı top günlerce konuşulmuştu. Sonra Uefa kupasında Galatasaray'ın rakibi oldular. 4 maçta 4 gol atıp 12 puanla gruptan çıkmışlardı. 4 golü de 80'den sonra bulmuşlardı. Stratejileri belli idi. Savun, savun, savun şansa bir adet at. Bu taktik Sampdoria karşısında da tuttu. 5.maçlarını da 1-0 kazandılar. Bu kez 45+3'te attılar. Bir devre erken.
Peki bundan en fazla zararı gören takım kim derseniz. Onları yenen tek takım aynı zamanda. Beşiktaş.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Zeki Futbolcular #2

Bir aydan biraz daha öncesi. Yer: Old Trafford, Manchester United ve Chelsea karşı karşıya. Dakika 46 ve "golsüz eşitlik" var. Kırmızılar korner kazanıyorlar. Rooney ve Giggs zekice bir hamleyle korneri kullanıyor ve Manchester United golü buluyor. Fakat yan hakem o kadar zeki değil, gol iptal ediliyor. Hakem yazık etmiş mis gibi pozisyona. Tabii bu kullanış şekli biraz eskilere dayanıyor. Roma-Milan karşılaşmasında yapılmıştı aynısı geçen sene. O zamanlar ortaya çıkmıştı ki daha önceleri de yapılmış bu. Henüz bu çakallığı anlayacak hakemle karşılaşamadım, belki Türkiye'de böylesi bir pozisyonla gol atılır da hakemlerimiz olayı anlar ve golü verirler. Dünyaya örnek oluruz herhalde.



Hakemi Dövem Türk






Yine Almanya, Yine bir Türk hikayesi...

Amatör kümede FV Duisdorf takımının kaleciliğini yapan Mehmet K. isimli şahıs polis tarafından aranıyormuş. Davaya rağmen mahkemeye çıkmayan Türk kaleci görüldüğü yerde tutuklanacakmış. Kaleci Mehmet K.'nın Bülent Ataman'ın uzaktan akrabası olabileceği şüphesi taşıyorum.

Fortis Türkiye Kupası



Eşleşmeler Ankara - Beşiktaş ve Fenerbahçe - Sivas şeklinde oldu. Düşündüğüm gibi. Yıllardır 30.haftalara bir derbi koyan bir lig fikstürüne sahip bir ülke için tahmini zor bir yarı final eşleşmesi olmasa gerek.

PES 2009


Aslında güzel oyun olmuşta, takımların isim hakları ve liglerin azlığı dışında oynanırlıkta bir şeyler eksik gibi fakat her şeyden öte ; Become a Legend özelliğinin oynanırkenki güzelliği 200 numara. Baros' un önüne araya güzel analog stick ile paslar bırakır dururum, ah bir de Mehmet Topal iyi vurabilse toplara.Bir başka küçük eksiklik, iki maçlı eleminasyon olayını bu sefer koymayarak sinir etmişlerdir.

Mukayese etmem gerekirse, Bana göre PES' i ilk defa 2005' te oynadığımdan mütevvelit FIFA serisinin devri kapanmıştır.


At ve Ayı dan da yorum bekliyor, bu postu burada tamamlıyorum.

Gonzalez Raul


Raul sonunda Di Stefano nun rekorunu egale etti. Madrid forması ile 309 gol attı adam ve bence bi talihsizlik yaşamazsa 350üstüne kadar götürür, 1979 doğumlu, 4 sene daha top oynasa Raul' un ölüsü 40 gol atar bence.


İşin garibi tarz itibariyle kalenin içine sokulacak adam; kimlerle, ne pozisyonlarda oynadı...

Sol açık desen oynadı, 10 numara desen oynadı. Buna rağmen; bir sürü adam gitti, hatta Makelele bile gitti, yeri dolmadı; Bu adam Madrid' ten ayrılınca ne olacak kimbilir.



Yakışıklı çocuktur da ha...

Ceyhun Gülselam


Bu adamın yeteneği, her şey bi yana; Antalyaspor' a attığı gollerden yola çıkarak desen değil, ikiside kafayla. Oynadığı maçlara bakın 3 yahut 4 ilk 11, onun dışında sürekli ikinci yarıda oyunun garantiye gittiği dakikalarda (oha denecek kadar garanti 85.dakkalardan sonra) oyuna giren, geçen sene Alman 3. Ligi Untherhaching' de forma giyen(hayır yani yayın haklarını ülkemizden birileri mi aldı?) bir adamın nereden yola çıkarak, hemde üstüne basa basa toplara mermi gibi vurduğunu iddaa edebiliriz?

Karhanede Romantizm.


Bir gün Gençlerbirliği maçına yolunuz düşerse, sürekli bağıran kırmızı - siyah el örmesi atkısıyla 'huşu' içinde takımını seyreden adama dikkat edin. O iflah olmaz romantik, nasıl bir 'kârhane'de olduğunu hiç aldırmadan, yağmur demez, çamur demez gider biricik Gençler'inin maçlarına. Yetmez, arkadaşlarını da götürür. O da yetmez, etrafındakileri futbola kazandırır. Bununla da kalmaz: Yazar! Renkler, formalar, futbolcular, sevinçler, taraftarlar... velhasıl futbolu sevmek üzerine... O kadar ki bazen terim yaratır ('oligarşi') , bazen kültür dokur ('çocukları maça götürmek') , bazen de zapta geçirir (takım tutma biçimleri) . Tam da 'sahalarımızda görmek istediğimiz' yazılardır bunlar. Okuyana sıcaklık ve heves verir. Zaten memleket entelektüellerinin futbol yazmaya 'girişimlerinin' müsebbibi de -bazen pişmanlık duymasına rağmen - odur. Entelektüel hayatı boyunca yazdığı, derlediği, çevirdiği, editörlüğünü yaptığı onca kitaba, makaleye, derlemeye inat, futbol üzerine çiziktirmekten 'ayrıca' hoşlanır. Karhâne'de Romantizm yaklaşık 10 yıllık bir dönemde Tanıl Bora'nın futbol kültürümüze yaptığı katkıların bir derlemesi. Oyunun saf haline vurgu yapan, 'oyunla oynayan', romantik, bir o kadar da realist, naif nostaljinin tuzağına düşmeyen, hakiki denemeler bunlar. Eduardo Galeano'vari bir 'futbol dilencisi'nin içdökümü... Oysa futboldan nefret etmek için onlarca sebep sayılabilir bu aralar. Toplumsal ve kültürel hayattan çaldığı rol, giderek vandallaşan enstantanmeleri, endüstrisi, 'derin' lişkileri, maçoluğa ve ayrımcılığa meyli en sıkı futbolseverlere bile 'illallah' dedirtiyor. Ama 'ibadet biçimleri', 'tefsirler', hatt' futbol uleması' saçmalıyor diye 'imandan' vazgeçilmez ki! İşte bunu hatırlamak için okumak lazım bu kitabı. Huzur için. İman tazelemek için... Futbol dinine yeniden inanmak için... -
Bağış Erten (Arka Kapak)


Belkide okuduğum, okuyabileceğim futbolla alakalı en güzel kitap. İnsan Tanıl Bora yı bi takip etmeye başladı mı başka spor yazarı okuyası gelmiyor, okusa da ondan hiç bir şey anlayamıyor. Ne diyebilirim ki; futbol topunun ne işe yaradığını herkesten iyi bilen bi adam Tanıl Bora.

Yeni nesil stoperlerimiz.


İspanya karşısında ne top oynayacağımız daha belli değil. Ki zaten maça da bir aya yakın süre var. Ben Servet Çetin - Egemen Korkmaz o maç için milli takımda görev almalı diyen bir şahısım ama gene de alternatifler, ve alternatif sonlara girmek isterim.


Birinci alternatif ile başlayayım;

En kuvvetli olarak görünen o ki;

Servet Çetin - Gökhan Zan : İki uzun oyuncumuz, iki hava toplarında etkili(!) defansımız, yandan gelen topları savurabilir.Fakat muhtemel bi sakatlık olmazsa oynayacak Villa - Torres ikilisini böyle durdurmak mümkün olur mu? Sorarım. Bence araya atılan her top Volkan Demirel ile İspanyolları burun buruna getirir.


Servet Çetin - Emre Aşık : Eskaza Gökhan Zan sakatlandı, olabilecek en kuvvetli ikinci ihtimal budur. Emre Aşık bana göre sadece futbol dünyasındaki değil, dünya üzerindeki en şanslı adamlardan biridir. Kaç yaşında olduğunu kimse bilmiyor, Ankaraspor' a kiralanıyor, takır takır oynuyor, dert etmiyor. Sonra dönüyor; yedek kalmayı problem etmiyor. O da ne? Milli Takımda, bu da kesmiyor, Milli Takımda pozisyonundaki adamlar sakatlanıyor formayı kapıyor. Dahası, seneye hazır başlıyor, çok inişli çıkışlı performansları yok, bildiğin uzun stoper. Hoş, güzel bi bayanla da beraberdi hani bi zamanlar.

Bu ikili oynarsa, ne olacağını kimse bilemez, Emre Aşık' ın Türk futbolundaki hikayesi "oyuncuyu tuvalete gitse dahi tutmak" üzerine kurulu, hatırlatayım.


Emre Aşık - Gökhan Zan : E, iyimserim ben, Gökhan' ın sakatlanmasını tercih ederim, fakat bu ihtimal üzerine de sadece "korkuyorum" diyebilirim.


Ve geçeyim gönlümden geçen ikililere ve sonlara;

Servet Çetin - Egemen Korkmaz : Egemen Korkmaz ile başlarsam; Fenerbahçe - Trabzonspor, Beşiktaş - Trabzonspor maçlarında çok yakından izledim kendisini, müthiş yüreklilikle oynuyor. Tekmeye kafa sokuyor, birebirde topları pat pat rakibi ekarte ederek alıyor...Böyle stoperleri severim zaten, yeri gelecek karşıdaki adama öyle bi müdahale yapacak ki futbol hayatını bitirecek, savunma adamı bu sonuçta. Servet Çetin zaten bildiğimiz adam, Egemen kısa, Servet uzun. İyi bir ikili olabilirler. Hatta şöyle bakarsak; arkaya gidecek topları belki Egemen toparlarsa, Avrupa yollarına bile düşer gelecek sene bu maçta ismini duyurarak.


Servet Çetin - Eren Güngör: Bu Eren Güngör' ü de sevdim, gerçekten iyi kumaşı var, belli; çabalama konusunda bayağı iyi. Zaten Terim Beyfendi de onu Fildişi maçında Milli Takıma çağırdı. Fakat böyle büyük bir maçı kaldırabileceğini pek sanmıyorum. Gerçi şöyle bi fantezi de canlanmıyor değil hani kafamda; Baros' a hava topu bırakmayan adam/Baros L' pool da oynadı/L' pool' un forveti İspanyol/ Baros' u tutabilen; İyi gününde Torres' i tutamaz mı ki?



Evet, İspanya - Türkiye, Türkiye - İspanya maçları üzerinden Milli Takımın kronik hastalığı olan göbek pozisyonuna biraz kafa yorduk, Bu 4-5 alternatif dışında gelecekte Milli Takıma hizmet edebilecek oyunculara gelirsem; Galatasaray' da şu ara forma şansı bulamayan fakat çabuk ve kesici özellikleri olan Emre Güngör, son BJK - TS maçında akıl almaz bi gol kaçıran İbrahim Toroman, Trabzonspor' da maça çıkamayan fakat geçen seneyi iyi geçiren Giray Kaçar, Galatasaray altyapısında yetişmiş, ilerisi için fazlaca umut veren Semih Kaya sayılabilinir. Yasin ile Can Arat' a gelirsek; bırakın allah aşkına.
Fotoğraf: Keşke ondan bir tane daha bulabilsek... Bülent Korkmaz, bilmemkaçtane oynadığı "kanlı" maçlarından birinin sonrası.

Slam Dunk Contest ve NBA' i bekleyen(!) bazı problemler.


Evet kesinlikle bunu yazmalıyım gibi hissediyorum, oraya Rudy Fernandez' i koyarak olmuyor. Hakkını da vermek gerek. Belki de orda bütün olanlar bir senaryoydu.


David Stern' in bilmesi gerekiyor ki, All- Star Weekend Avrupa' da Prime Time değil. Yani bu kıtadaki insanların akşam yemeklerini yiyip, uyuklarken izleyeceği bir organizasyon değil. Eğer buraları bu işin içine dahil etmek istiyorlarsa haklarını da vermeliler.


Ayrıca Nate Robinson' a sesleniyorum, Türk olsan Kibariye dinlerdin oğlum sen....



17 Şubat 2009 Salı

Skibbe - Feldkamp ve Lincoln





Önce eskisinden başlayalım. Kalli'den. Neden Kalli derler bilmem. Karl Heinz'den dolayı derseniz Rummenige derim size. Neyse bu adam ilk geldiğinde yaşım gereği hatırlamam. 2.gelişinde ise içimde bir merak ve şüphe vardı yaşı gereği. Antremanı topla başlatması, Hasan ile kapışmaları hatta Hıncal Uluç'un sevmesi felan iyice merak uyandırdı. Barış ve Serkan adında 2 tane de genç getirmişti. 4-3-1-2 oynatıyordu.


Ama herşey o Beşiktaş maçından sonra başladı. Önce Lincoln ve Hakan Şükür'ün kadro dışı kalması, sonra sakatlıklardan dolayı iyi çalıştırmıyor cümleleri, oyuncuların yerinde oynatılmaması ve Kalli'nin hastalık bahanesi ile deplasmanlara gitmemesi 29.haftada gençlerbirliği maçı öncesi görevini bırakmasına neden oluyordu. Tabii bu arada "Lincoln" beşiktaş maçından önce kadro dışı kalmasından sonra o sezon hiç yoktu. Ta ki Kalli gidene kadar. O gidince 10 döndü. Gençlerbirliği maçında hayatının topunu oynadı o sezon. Yattı, kalktı, boğuştu, forması çamur içinde kaldı. 88'de de sahada yer alan 22 kişi içerisinde o topu oraya gönderecek ayak bir tek onda vardı. o topta ona gelince gol de, lig de geldi. ama şampiyonluk beklendiği gibi lincoln'ün şovu ile değil Arda'nın ve Servet'in saha içi müthiş performansı, Hakan Şükür ve Hasan Şaş'ın saha dışı performansı ile geliyordu.

2.sene de ise Skibbe geldi. Galatasaray'a o sezon 5 atan adama. O geldi ama Şampiyonlar Ligi de gitti. Türkiye Süper kupası geldi. Fernando Meira gibi Stuttgart'ın Servet'i geldi. Harry Kewell
geldi. Milan Baros geldi. Lincoln bile geri geldi. Ama bir şeyler eksikti takımda. Deplasmanlarda rezalet bir takım vardı sahada. Çözüm bir türlü bulunamadı. Aslında cevap belli idi. Ön Libero. Ne zaman dinamizm adamları olan Mehmet Topal ve Barış döndü takımın ortasahası toparlandı. Fakat bu kez ne Kewell, Ne Lincoln ne de Hasan Şaş vardı. Bütün yük Arda'ya biniyordu. O da artık kaldıramadı. Sürekli olarak asıl suçlu kenardaki adam olarak gösteriliyordu. İyi çalıştırmadığından dolayı bu sakatlıklar göze batıyordu. bu kez de kenarda bir hoca değil bir arkadaş vardı. ama bu kez de başarı gelmiyordu.

Peki bu 2 hoca arasında konuşulan adam Lincoln ne durumda. Yine aklına esen deplasmanda oynaması, sakatlığının olması değişmedi. Değişen şey ise Lincoln'ün takımı sırtlayacak kadar asist ve gol'e imza atması. 15 gol atan Baros'u besleyen ana damar oldu. Sorun ise takımın Lincoln'e bağlı olarak düşmesi. gece ve gündüz gibi.

Galatasaray takımı 2 sezondur hoca olarak ya üstün disiplin adamında ya da oyuncuların arkadaşında. Göz ardı edilemeyecek gerçek ise 14 kişi ile deplasmana giden takım geçtiğimiz sezon kupa maçında Kadıköy'de ilk kez gol yemez iken, bu sezon Antalyaspor'u yenemiyor. ama aynı takım bu sezon Uefa Kupasında gruplarda Almanya Lideri olan Hertha Berlin'i deplasmanda, Benfica'yı deplasmanda, Yunan Liginde açık ara lider Olympiakos'u evinde yenerek gruptan çıkar iken, geçtiğimiz sezonun o başarılı takımı bu seneki rakibi Bordeaux'un ikramı ile çıkıyordu gruptan.
Galatasaray'da galiba eksik şey o ruh. Biraz da disiplin. hani kondüsyon da eklerseniz mükemmel olur.

Spor Basınından Seçmeler

Günün anlamına uygun, inceden ya da doğrudan mesaj veya ayar veren gazete başlıklarına aşinayız memleketçe. Spor basınını kimi zaman değişik tadlar verebiliyor bu manşetlerle. Türk takımları arasındaki maçlarla ya da olaylarla ilgili manşet atılacaksa biraz daha hafif olur; ancak yabancı takımlar ya da Millî takımlar bazındaysa bel altı vurmak dahi serbesttir. Gerekirse kendi takımlarımıza da "ayarlardan ayar beğen" tadında manşetler verilir. Klasikleşenler vardır, mesela: Milan ile bir konu geçerse "Mİ LAN?" espirisi yapılır. "Yendik Mi Lan?" veya "Yine Mi Lan?" diye. Bunun gibi: Borussia Dortmund, Hertharafın Berlin olsa ne yazar?, Bodo glimt maçı sonrası Bodoslama... bunlar ve benzeri onlarca manşet atılmıştır. Renk katmak adına hoş şeyler bence.

Yayımlanan o kadar tırt spor gazetesi olması sonucunda haberleri veya güvenilirliği adına vatandaşa bir şeyler veremeyen spor gazeteleri belki de bu yönleriyle rakip gazetelere fark atmak istiyorlardır.










Bence spor gazeteciliği tarihimizin en bomba iki manşeti:


Fenerbahçe'nin Gordon Milne'i almak istemesi üzerine
-kaleci Metin'in poza dikkat-



Galatasaray'ın olaylı Manchester galibiyetinden sonra ingilizlere...




16 Şubat 2009 Pazartesi

José Mário dos Santos Félix Mourinho

Günümüz -pek çok kişi kabul etmese de- futbol dehası. "Ukalalık" sıfatının insan vücuduyla birleşmesi deniliyor kendisi için; ki yakışıyor. Başarıları falan zaten ortada adamın.

"Porto'daki 2 lig şampiyonluğu ve UEFA kupası; daha önemlisi 17 yıl sonra kazanılan Şampiyonlar Ligi kupası. Chelsea ile iki yıl üst üste FA Premier League kupası, bir FA Cup, bir adet de Football League Cup (Carling Cup). Inter'e gelişiyle birlikte kaldırdığı Supercoppa Italiana, resmi olarak ilan edilmese de benim şimdiden kesin gözüyle baktığım Serie A Şampiyonluğu"

Son olarak Inter'de görevini layıkıyla yerine getirmekte. PES, Winning Eleven gibi oyunların her zaman favori takımıdır Inter; kullanabilen harikalar yaratır bu takımla. Ancak gerçek hayatta o futbolu istikrarlı bir şekilde oynamıyordur Inter. Kupaları almasına lafım yok ancak futbol olarak ne oynadığı belli olmayan, elindeki sağlam yeteneklerle bir yerlere gidebilen bir takım görüntüsündeydi. Mourinho'nun gelişiyle bu bireysel yetenekler "takım" hâline gelebildi ki son derece önemli bir nokta. Adriano yeniden dünya futboluna kazanılma aşamasında hızla ilerliyor sanırsam. (PES'deki Adriano'yu sahalarda görüyoruz hafiften)

Kendisine hayran olmak için onlarca sebep var aslında, yazarak bitmez. Kısaca "Special one" olması diyorum ben. Bir de bazı sözleri var ki hasta oluyor insan bir kez daha. Aslında ukala insanlardan hoşlanmam ama gerçekler yahu!

"We have top players and sorry if i'm arrogant, we have the top manager."
(2004 Haziran, Chelsea'ye geldiğinde)

Ayrıca fena hakem söver. 2005'de Barcelona'ya yenildikleri maçtan sonraki basın toplantısında:

"Rijkaard'ı (Barcelona Teknik Direktörü) hakem soyunma odasına girerken görünce çok şaşırdım, ancak Drogba oyundan atılınca pek şaşırdığımı söyleyemem."

Gerçi bu ve benzeri söylemleri sebebiyle dünya ve özellikle "Ada" medyasında "futbol düşmanı" gibi sıfatlarla yaftalandı; ama gerçekler ortada yine de.

Daha fazla uzatmayacağım. Sunday Telegraph gazetesi köşe yazarı Partick Barclay'in José üzerine yazdığı "José Mourinho / Başarının Anatomisi" isimli kitabı tavsiye ederim meraklıları ve hastaları için. Ada günlerine kadar ve Ada'daki şampiyonluğa kadar olan dönemi gayet güzel anlatıyor.


Yazıyı şöyle bitirmek istiyorum:

"Mourinho her zaman kazanır"

Milan, Galaxy ile Anlaşmış/mış/mış





Goal.com'da yer alan habere göre oluyormuş/muş/muş böyle bir şey. Onlar Sky Sport24'e atıyorlar pası, "haberi onlar çıkarı diyerek". LA Galaxy için akıllıca, Milan için olağan bir hamle olur doğrusu. Sonuçta LA Galaxy Beckham'ı şimdi satamazsa başka hiçbir zaman satamaz.
(Aynı Bursaspor'un Yusuf Şimşek'i elden çıkartışı gibi) Gerçi LA Galaxy Maddi açıdan Bursaspor'la ne kadar kıyaslanır bilemiyorum.

Fortis Turkiye Kupası / Kura çekilişi





18 Şubat'da çekiliş yapılacak.

Ankaraspor-Fenerbahçe, Beşiktaş-Sivasspor eşleşmeleri güzel olur kanımca.

Mourinho Her Zaman Kazanır



Son derbi: "Inter 2-1 Milan"

Adriano elle gol atmış, Milan son anlarda çok saldırmış, hakem Milan'ın aleyhine çalışmış... Bunlara gerek yok.
Normal şartlarda şimdiden şampiyonlar ilan edilmez ama hepimiz biliyoruz ki:
"Mourinho her zaman kazanır
"


2008-09 Serie A Şampiyonu Mourinho'nun Inter'ine alkışlar.





15 Şubat 2009 Pazar

Beşiktaş Mali Kongresi 2009





Fulya Süleyman Seba Kopleksi'nin görkemli(!) açılışı sonrası yapılan kongre biraz daha merak konusu oldu. Özellikle son zamanlarda muhalif sesler yükselmeye başlamıştı ki Sayın Yıldırım Demirören bir göz boyama seramonisini kongre öncesine sıkıştırdı. Neyse kogreye gelelim:

Bir pazar günü, akşamına önemli bir maç var. Yönetim kongreyi halletmek istiyor ki otobüsler falan kalktı İstanbul'un farklı semtlerinden. Kongre başladı, aynı zamanda BJK TV'de kongre canlı yayınlanıyordu. Konuşmalar yapıldı, sportif ve mali yapıdan bahsedildi yaklaşık 2 saat boyunca. Ancak bir anda "yayına kısa bir ara verilmiştir" çerçevesinde bir yazı, ardından yayın yok!? Muhalefeti mi yayından kestiler anlayamadık ama sonuçta yönetim ibra edilmiş oldu.

Mali sonuçlar:

Bütçe: 124 Milyon TL (34 Milyon TL Dernek + 90 Milyon TL Futbol Aş)
Borç: 126 Milyon TL (50 Milyon TL'si Yıldırım Demirören'e borç)

135 kişi ibra etmemeyi tercih etmiş; geçmiş yıllarda 15-20 olurdu bu sayı. Sanırsam kulüp muhalefetle tanışmaya başlıyor hafiften diye sevinsem mi yoksa bu kadar üye neyi ibra ediyor diye üzülsem mi bilemedim. Celalettin Kolot güzel şeyler söyledi bu arada, Fikret Orman da doğru şeyler koymuş ortaya. Gerçi bunları Beşiktaşlılar da biliyor, seçimlerde de göreceğiz inşallah bu yürekli abileri.

Sprite Slam Dunk Contest 2009




Jürinin katlettiği smaç yarışması olarak tarihe geçmiştir. Jüri denen güruh yarışmayı ilk turda Rudy Fernandez'i eleyerek katletmiştir. Sempatik (Superman) Dwight Howard ile tribünlere oynayan bir başka isim (Kryptonate) Nate Robinson arasında bir final yaşanmıştır.

Yarışmanın kötü yanları şu:

-İlk turun en dandik smaçları Dwight Howard'dan geldi; Adam 100 tam puanla finale çıktı.
-İlk turun en sağlam smacı Rudy Fernandez'den geldi; Adam en düşük puanı aldı.
-Finalin en sağlam smacı -ki Rudy'e yapılan haksızlığı örtecek kadar iyi sayılabilirdi- Dwight Howard'dan geldi; diğer finalist Nate Robinson Şampiyon oldu.

Gecenin sonunda Rudy Fernandez "gönüllerin şampiyonu" ilan edildi.

Son olarak busker kardeşimle eş zamanlı olarak izlediğim yarışma tam bir hayal kırıklığı oldu. Kapono da Üçlük atış yarışmasında hayalkırıklığı yaşatmıştı zaten. Sabah saat 6'ya kadar boşuna uykusuz kaldığıma inanıyorum. Ahh canım ah, nerede esk All-Star Weekend'ler? Josh Smith, Fred Jones falan daha heyecanlıydı eskiden. Hele bir Jason Rchardson vardı ki adam tarih yazmıştı bacak aralarıyla.

Buradan izleyebilrsiniz: NBA All-Star Slam Dunk Final


Beşiktaş - Trabzonspor / TSL 20. Hafta





Ligin üst sıralarını aşırı derecede etkileyecek maç.

Bir yanda büyük maçları kazanma konusunda sıkıntılar çeken Trabzonspor, diğer yanda da aynı sıkıntıları yıllardır çeken Beşiktaş. Büyük maçlar 3 ihtimallidir her zaman ve "favori" göstermek yanıltabilir. Goal.com'daki ankette beşiktaş bir adım önde gösteriliyor an itibariyle ama belli olmaz. Beşiktaş'ın sezon başından beri "büyük maç" performansını incelediğimizde genellikle maça hırsla asılan ama 10 kişi kaldığından mı bilinmez kaybeden takım görüyoruz. Trabzonspor ise en formda döneminde oynadığı Galatasaray maçında sahadan ağzının payını alarak aldı, Fenerbahçe'yi ise Kadıköy'de elinden kaçırmıştı. İki takım da maçı mutlak suretle kazanmaya çıkacağından zevkli bir maç olacaktır diye düşünüyorum. Ersun Yanal her zamanki sistemiyle süpriz olmayacak bir kadroyla çıkacaktır ancak son transfer Alanzinho merak konusu maçta. İşte tüm maçın kilit adamı: Mustafa Denizli. 3'lü defans, ofansif tandem, açık gibi bek gibi kavramları bu maçta nasıl kullanacak merak konusu. Büyük ihtimalle de Mustafa Denizli'nin hamleleri kilit rol oynayacak.

Sonuçta iki takımın da kazanması gereken bir maç. Beşiktaş kazanırsa eğer Trabzonla arasındaki puan farkını 3'e indirecek ve Galatasaray, Fenerbahçe gibi önemli rakiplerinin üstüne tırmanacak. Bu durumda Trabzonspor'un kaybı pek yok. Ancak Trabzonspor kazandığı takdirde taraftarlarına ve spor kamuoyuna bayağı bir gövde gösterisi yapacaktır.

"İyi olan kazansın" diyemiyeceğim çünkü o geyiğin yıllar öncesinde kaldığına inanıyorum. Futbol artık daha düz ve basit olma yolunda ilerliyor. Zaten zor olan "basit futbol" oynamak değil mi?