12 Şubat 2010 Cuma

John Terry & Batuhan Karadeniz




Formayı Siyah Beyaz yap, bir de Beşiktaş logosu koy. Al sana Batuhan Karadeniz.

Yanılıyor muyum?

Fotoğrafta 98 yılına ait. Batuhan'ın şimdiki yaşına denk geliyor Terry o zamanlar.

Bayandan Temiz ve Az Kullanılmış Futbol Kulübü





İngiltere'nin köklü kulüplerinden Crystal Palace FC satış ilanını Financial Times'a vermiş. 26 profesyonel, 16 genç oyuncusu, stadyumu gibi şeyler de ilana yazılmış doğal olarak. Hatta şuanda ligdeki ve kupadaki durumu da gösterilmiş. Benim favori maddem "Well known brand" kısmı. Böylesine "kurumsallaşma" bize ters be hocam. Düşünsenize takımınızı gazete ilanıyla satıyorlar falan... Hoş değil.

İbrahim Benjamin Button Üzülmez






“Eğer 30 yaşın altında olsaydım yönetim benimle beş senelik anlaşma imzalardı. Daha öncesinde 35 yaşıma geldiğimde futbolu bırakırım diye düşünüyordum. Ama inanın ben de çok şaşırıyorum çünkü yaşım ilerledikçe çok daha iyi oynamaya başlıyorum. Sanırım tecrübe, yetenekle birleşince ortaya böyle durumlar çıkıyor."

İbrahim Üzülmez/11.02.2010

Şimdi İbrahim bunu 25 yaşında söylese gayet mantıklı. Ancak bir insan 36'sına doğru daha iyi top oynamaya başlıyorsa bunda bir mantık hatası var. Hadi diyelim bir hücum oyuncusu olsa yine biraz anlarsın. Daha ekonomik oynar, az koşar-çok iş yapar falan tamam; ama İbrahim öyle de değil. Adam yaşı ilerledikçe daha çok koşuyor, daha çok topla oynuyor.

Geçen haftaki Gençlerbirliği maçında takım 4-1 öndeyken, 90+ son dakikada bile soldan yaldır yaldır bindiriyordu. O ilerdeyken hakem düdüğü çaldı da durabildi adam. Yuh!

İsmail Köybaşı geldikten sonra İbrahim'i keser diye üşünüyordum ama kesemez arkadaş. İbrahim formunun zirvesinde maşallah. Beşiktaş yönetimi İbo ne kadar süre isterse uzatsın sözleşmesini. Zarar gelmez ondan.

The Curious Case of İbrahim Üzülmez... Pehh..



11 Şubat 2010 Perşembe

Doğru Söze Ne Denir


Şu pankartı gördüm ya, elenmişiz elenmemişiz felan hikaye benim için artık...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Herkes Kendi Kapısının Önünü Temizlese





Şunu görüyorum ki saha içinde, tabir çok hoşuma gitmese de, "kasap" diye taraftar tarafından adlandırılan futbolcular çok vicdansızca yıldız futbolcuları tekmeleyerek durdurmaya çalışıyorlar.

Adnan Polat / 5.2.2010
Fakat acele işe belki şeytan değil ama hayatın kendi adaleti karıştı ve mesela Jo Alves sakatlığıyla, Galatasaray yönetiminin bilinmeyen denklemini, daha da bilinmeyen ve hesap edilemeyen noktalara savurdu. Bu ortamda da, Adnan ‘Ali’ Polat ‘Şen’, geçmişte de kimi örneklerini gösterdiği o şark kurnazlıklarından birine daha sığındı ve ‘Kasap futbolcular’ tartışmasıyla hem gündem saptırdı, hem de olası bir başarısızlık için şimdiden gerekçeler oluşturma yoluna gitti. Ve bu noktada da kurban olarak, takımın eski bir futbolcusu, Antalyasporlu Yalçın Ayhan seçildi. Buraya kadar hiç yeni bir şey yok; geçmişi Bizans’a dayanan bu topraklar, tarihi boyunca bu türden yalanlara çok tanıklık etti. Lakin işin kötü yanı, bu kez günaha Frank Rijkaard gibi bir Batılıyı ortak etmekti.
Uğur Vardan'ın yazısı bu üstteki. Güzel yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Galatasaraylı taraftarlar mevcut durumdaki diğer başkanlara bakarak kendi yönetimlerine toz kondurmamak konusunda haklı olabilirler. Ancak bazı şeyleri görmek gerek.

Aziz Yıldırım da bu konuda eleştirmiş Galatasaray'ı. Ne gerek var yahu? Galatasaray da "Madem Kulüpler Birliği Başkanısın işimizi çöz" diyerek kapattı olayı. Aziz Yıldırım'ın da Kulüpler Birliği Başkanı olmaktan duyduğu sıkıntı buydu sanırsam. Bir istifa daha gelir mi? E hazır gündemi Galatasaray işgal etmişken patlat bir istifa daha Aziz Başkan!

Başlıkta dediğim gibi, "herkes kendi kapısının önünü temizlese"...

Kayseri Onursal Başkanına da bir şey demek gelmiyor içimden. Zamanında bunlar yoktu da zirvelere yaklaşınca bunlar oluyorsa camiada, Büyük Takım olmanın gerekliliği budur zannetmiş olabilir. Özhaseki'nin davranışları hiç de yabancı değil. Bizde herkes, her sene masaya yumruğunu vurur(!) Kayserili Özhaseki vurunca mı sorun oldu?

Kulüpler Birliği resmi jingle'ı da bu olsun: Masum değiliz, hiçbirimiz...

Sezen Aksu'dan gelsin;

9 Şubat 2010 Salı

Yenikent ASAŞ, Old Trafford, Antalya Atatürk




Erhan Güven Beşiktaş'a niye geldi, Beşiktaş'tan niye gitti falan anlamadım; konu da o değil zaten. Bir insan kariyerinde bir sene içerisinde bu kadar çıkış-iniş yaşar mı?

2009-2010 sezonu başında Ankaraspor'dan Beşiktaş'a transfer oldu bildiğiniz gibi. Aydın Karabulut'un elden çıkarılması için yapıldı sanki bu hamle. Neyse, Toraman ve Ekrem'in sene başındaki sakatlıkları sebebiyle forma şansı bulabildi. Öyle ki Beşiktaş'ın Manchester United deplasmanından 3 puan aldığı maçta bile görev alma şansı yakaladı. "N'oluyor lan?" demeden bir anda Antalyaspor'da buldu kendini bu sefer. Daha da bu kadar yükselemez.

Hani daha dün Old Trafford'da Manchester'ı yendiğine sevinen adam, bugün Veysel Cihan'ın golüne sevinecek en fazla. "Doğru zamanda doğru yerde bulunmak" bu olsa gerek. Bir yerden sonra patlıyor tabii.

Golsüz Eşitlik'in 1. Yılı





Gün itibariyle Blog'umuz 1. Yılını tamamlamış bulunmakta. Kutlamalara Temamızı değiştirerek başlıyoruz :)

1. Yıl önce bugün bloga ilk kaydı yollamış Busker. Kayserispor-Galatasaray maçı öncesi yöneticilerin ilişkileri hakkında olmuş yazı. Aynı tarihe aynı şeyler denk gelmiş o da ilginç.

Neyse fazla uzatmadan 1. Yılımız kutlu olsun. Şahsım adına diğer yazar arkadaşlarım Busker ve Felix'e teşekkürlerimi iletiyorum. Birlikte güzel, eğlenceli, belli bir seviyeyi tutturmuş bir blog oluşturduğumuza inanıyorum.

Blog'u ziyaret eden, bizi takip eden, yorumlarıyla katkıda bulunan herkese teşekkürler.

Nice yıllara :)

8 Şubat 2010 Pazartesi

Kapalı Tribün, Alt Taraf, Ön Sıra





Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören "tribünü temizleyeceğim" diyorsa ve eğer samimiyse önce burayı temizlesin. Gerçek bir temizlik olur hiç yoktan(!) O sıra sahaya en yakın yer stadda. En iyi İbrahim Üzülmez bilir orayı ona sormak lazım. Son olarak Nihat'ın açıklamalarından sonra gündeme geldi o sıra. Ciddi zarar veriyorlar oyunculara. Yarım sezonda İsmail Köybaşı, Serdar Özkan, Nihat gibi oyuncular ne küfür yemiştir orada belli değil. İçerideki maçlarda hep orada durduğunu bildiğim bir arkadaş var. Direk onun yazısından getiriyorum:
bi şey olur kızarsın küfredersin. bunu yapmayan yoktur nerdeyse.
"hay ayağını senin" deriz yeri geldiğinde.
ama sırf nihata küfretmek için maça gelen şerefsizler var. nihat kapalının önüne geldiğinde g.tünü yırta yırta küfür eden adiler var.
bu kadar olmaz be arkadaş. sonra da nihat tribüne dönüp "susun be" dediğinde aynı şerefsizler "bize küfrettiiii bize küfrettiiii" diye milleti gaza getiriyor.
Nihat'ın iyi-kötü oynaması, aldığı para falan değil olay. "Kafalar"ın yerine gelmesi lazım. Dün İbrahim'e, bugün Nihat'a, yarın Ahmet'e Mehmet'e. Beşiktaş'ı "kanatları çalışmıyor" diye eleştiriyoruz ancak çalışmaması daha iyi. Futbolcular fazla yaklaşmamış olur oraya, yazıktır.

Cidden susun artık!

Not: Yazıya Demirören samimiyse orayı temizlesin dedim de boşver, daha da beter hale getirir falan. Elini sürmesin yeğdir.

Bu mu "Lokum Gibi" Kura ? | Terim'in İzleri





Kuralar çekildi ve milleti bir heyecan sardı. "Lokum gibi", "kaymak gibi" kura falan. Değil arkadaş, değil. Bu kura bize gelebilecek en zorlu gruplardan birini seçti. Neden mi? Teker Teker bakalım:

Almanya: Zaten adamlar ortada. Adamların zaten katılmadığı turnuva yok. Gruplardan da güle oynaya çıkmalarını hiçbir şey engelleyemez gibi. Biz Almanya'dan deplasmandan puan alamayız. Çünkü oraya kendimizi büyüterek, her şey güzelmiş gibi bakarak gideriz. "Gurbetçiler manyak destek verecek oğlum" rahatız falan deriz. Kaybeder geliriz. İçeride de belki 1 puan alırız o maç muallakta biraz. Neyse, panzerler hakkında diyecek pek bir şey yok.

Belçika: Gruptan bizi dışarı itecek takım budur. Kabul etmemiz lazım ki bizden daha isimli oyunculara sahipler. Kadrodakilerin oynadığı takımlara bir baksak anlarız. Vermaelen, Eden Hazard, Fellaini, Dembele gibi çok önemli isimleri var. Yanlarına bir de Kompany, Axel Witsel koyun. Başlarına da Advocaat var. Advocaat kulüpler bazında başarılı işler çıkarmış ancak Millî Takım düzeyinde bir başarısı yok henüz. Kariyerinin ilerlemiş olduğunu da düşünürsek Belçika ile bir başarı yakalamak için canını dişine takacakdır. Aynı şekilde önemli gençler de bu turnuvalarda transfer sezonunu bol sıfırlı sözleşmelerle kapatabilir. Bu tablo Belçika için büyük avantaj gibi görünüyor ama öyle olacak mı bilemiyoruz. He, bizim basının büyük kısmı böyle şeyleri yıllarca düşünmedi ve rakipleri kolay lokma görerek herkesi rahatlattı. Yine yaparlarsa şaşırmam.

Avusturya: 8.5 Milyona yakın nüfusun içerisinde 300.000'den fazla Türk asıllı insan yaşandığı söyleniyor. Bunu bilmek güzel, "evimizde gibi" diye diye gideriz; bence bizi zorlamadan gönderirler.

Kazakistan-Azerbaycan: Ne futbolları, ne oyuncuları bizim yanımıza gelemez deriz hep. He, gidip bu deplasmanlarda puan bırakırsak şaşırmam.

Futbolu rasyonel yaşamadığımız ortada. Son olarak Beşiktaş'ın ŞL performansında gördük bunu. 4 puan topladı Beşiktaş. 3'ü Manchester deplasmanından, 1'i Wolfsburg deplasmanından. Dışarıdan hep "İç sahada CSKA'dan garanti puanlar var" dedik düşünmeden. Alamayınca şaşırmadık da. Beşiktaş yenebilirdi-yenemezdi değil olay; maçları nasıl değerlendirdiğimiz. "Saldır aslanım, parçala, yardır" mantığıyla olmuyor bu işler artık. Neyse konu dağılmasın.. Belki de futbolun bir güzelliği de bu(?)..

Sonuçta bence tablo o kadar parlak değil.

Şimdi neden bu kadar karamsar olduğumu soranlar olabilir. Söyleyeyim; Fatih Terim'in ağırlığı gitmedi bizim üzerimizden. Her maçta her şey olabilir. Kolay puan kayıpları, ilginç zaferler falan. Bu zihniyette bir ülke için en güzel şey 1. Torbadan İngiltere, 3. Torbadan İrlanda ya da Bosna, 4'den Galler gelse daha çok sevinirdim.

Kaosdan beslenen ülkenin, kaosdan beslenen spor yöneticileri, teknik direktörleri, yorumcuları, sporcuları için mükemmel grup olurdu. Hep bir heyecan, hep bir aksiyon... O durumda birinciliğe şaşırmazdım; bu haldeyken 1. olsak şok olurum.

Ah be "İmparator" Fatih Terim; sevmem seni belki ama etkini atamadık üzerimizden.

Acilen yeni bir hoca, yeni bir anlayış, yeni bir Millî Takım çalışmalara başlamalı. 2012 çok uzak değil. Daha dün 2008'den geri döndük.

Bu arada üstteki karikatür Edoğan Oruç'a aittir. Saygılar.

7 Şubat 2010 Pazar

Kaymaklı Ekmek Kadayıfı


Almanya
Türkiye
Avusturya
Belçika
Azerbaycan
Kazakistan
Bu gruptan çıkamazsak, hiçbir gruptan çıkamayız...

Sende mi Bülent Tulun


Saat 18.30


Galatasaray'da Rijkaard, elindeki bütün hücum silahlarını sahaya sürmüş. Yani yedek kulübesine bakınca hücum için girecek oyuncu yok. Emre Çolak'ta altyapıdan bulunması gereken minimum oyuncu sayısı yüzünden kadroda.


Saat 21.15

Frank Rijkaard'ın rakip 10 kişi kalınca oyuna bir hücumcu koymamasına şaşırdım.

Bir Zamanlar ... #1




Bir zamanlar kavga ederken, şimdi aynı gollere seviniyorlar. Çok var bunlardan, böyle buldukça paylaşmaya devam.