6 Mart 2010 Cumartesi

Diyarbakırspor - Bursaspor / Maç Yazısı





Maçtan önce olaylar çıkacağı zaten belliydi. Diyarbakır tribünlerinde taraftardan çok provakatör vardı zaten. Maç öncesi İstiklal Marşı okunurken ıslıktan başka bir şey duyulmadı. O esnada bile Bursasporlu futbolculara bir şeyler fırlatıldı. Bursaspor kalecisi Ivankovun olduğu kale hedef tahtası seçildi. Maç o yüzden geç başladı. Maç başlar başlamaz her duran topta tribünlerden yabancı madder yağdı. Hani su veya bozuk para atılır ya normalde. Bu sefer yumruk büyüklüğünde taşlar atılıyordu. Maç ne zaman tatil edilecek diye beklerken bu sefer yardımcı hakemin kafasına gelen taş ile olaylar koptu.

Hakem dörtlüsü soyunma odasına indi, ardından Bursaspor kafilesi de gitti. Bu sırada Diyarbakırsporlu futbolcular, yöneticiler vs taraftardan destek istedi. Sivassporun 1-0 geride olduğu falan söylendi. Tazemeta ve amigo olduğunu zannettiğim bir kişi şovunu yaptı.

Aynı esnada Bursaspor kafilesi arka kapıdan kaçırılmaya çalışıldı. İki otobüs olarak staddan ayrıldılar. 100'e yakın polis koruması altında Diyarbakır sokaklarına doğru yöneldi Bursasporu taşıyan otobüsler.

Güzel maç oldu yani. Tempo falan iyidi. Maçın adamı Diyarbakırspor düşmanı provakatör şerefsizler seçildi. Bu şerefsizlerin bir kısmı gerçek taraftar olabilir, ama önemli bir kısmının hangi zihniyete hizmet ettiği malum.

Ernst'in Sakatlanması





1 sezondan biraz fazla burada olan Fabian'ın sakatlandığını ikinci kez hatırlıyorum. Birisi Wolfsburg maçıydı, ikincisi bu hafta.

Tamam bu futbolun içinde olan şeyler ancak Ernst'in olmaması bambaşka bir sorun ortaya çıkartıyor.

Ortasahada kim oynayacak?

Bu sezonun ortasına kadar cevap Uğur İnceman'dı ancak Mustafa Hoca'nın önceki tercihleri kafa karıştırıyor. Son zamanlarda Uğur İnceman yerine Necip'i tercih ediyor hoca. Ancak bir Ekrem Dağ gerçeği var hoca için. İbrahim Kaş'ın cezalı olması nedeniyle sağ bek'e Ekrem geçebilir. Bu durumda Toraman açıkta kalıyor ki ortasahaya Toraman geçebilir. He Toraman sağ bek'e, Ekrem orta sahaya da olabilir. Allah'ım bu nasıl bir rotasyon!

Ben olsam diyorum; Toraman beke, Ekrem ileriye, Necip ortaya yaparım. (ki aslında Ekrem'i kadroya dahi almam da hoca alacağı için) Ancak Hocanın, "daha tecrübelisi varken genci tercih etmeme" durumu var (İsmail Köybaşı-İbrahim Üzülmez) ordan Necip işi yatıyor.

Ernst'in sakatlanmasından daha vahim bir şey varsa o da onun yerine o bölgede Ekrem'in ya da Uğur'un oynaması. Aman diyim..

Fotoğraf da saçlı Ernst. Valla ne yalan diyeyim kel olmak çok çok daha yakışıyor Fabe'ye.

Batuhan Karadeniz Röportajı





Sana ne kadar kızsam da etsem de yine umut tohumlarını ektin lan dev çocuk. Nobre'lere mahkum olduğumuz her an aklımıza geliyorsun da artık sahaya da gir.

Haber1903'ün röportajı için tıklayınız.

5 Mart 2010 Cuma

Bana Bunlarla Gel Pepsi

Madem bunu yapabiliyorsun "peppsiii yaşattırrr sennniii" ne ola ki?


4 Mart 2010 Perşembe

Sevinmesenize Lan !



Bir Yılmaz Vural klasiği...

Diyarbakır Bursa'ya Nasıl Hazırlanıyor?






Yöneticiler ne kadar güzel mesajlar verseler de yarın pek güzel şeyler olmayacak sanki Diyarbakır'da. Umarım yazılanlar sadece klavye başında atıp tutma örneğidir. Yoksa millet kendinden geçmiş Bursalıları bekliyor.

Korkak & Samimiyetsiz





24 Ocak 2010 Pazar

Beşiktaş, evinde İstanbul Büyükşehir Belediyesispor ile TSL 18. Hafta karşılaşmasına çıkacak. Kötü giden takım, protesto konusunda ısrarcı taraftar. Taraftardan korkan yönetim ve başkan. Bilet fiyatları neredeyse Manchester maçı fiyatlarına dayanmış!

31 Ocak 2010 Pazar

Beşiktaş'da seçimler yapılıyor. Mevcut Başkan Yıldırım Demirören seçimlerden galip ayrılıyor. Taraftar tepki göstermeye devam ediyor. Atılan gollerden sonra dahi "Yeter" sesleri İnönü'de.

21 Şubat 2010 Pazar

O haftaya kadar zaten İnönü'ye gelemeyen başkan Galatasaray maçına da gelmiyor. Sebep? İnsanlar bu maça ayrı bir önem verdiğini düşünmesin. Sıradan bir lig maçı gibi görüyormuşmuş. At yalanı, seveyim inananı!

3 Mart 2010 Çarşamba

Takım yeniden güzel bir hava yakalamış geçen haftalarda. Ortalık günlük güneş! Ertelenen İBB maçı oynanacak. Saygıdeğer yönetim açıklama yapıyor, bilet fiyatlarında indirime gitmişler. Eski biletlerden alan gidip ucuza bilet bile alabilecek. Sorsan iyilik yapıyorlar. Samimiyetsizlik had safhada!

Taraftar biletler ucuzladıktan sonra belki gelir belki gelmez orası ayrı da. Siz yeniden "şeref" tribününe oturabilecek misiniz? Yoksa hiçbir maça gelmeyip, maçlara ayrı bir anlam katmamaya devam mı edeceksiniz?

Korkaksınız sayın Demirören, Samimiyetsizsiniz!

Herşeyim Tamamdı Bi' Sendin Noksan






Ah bir de siz geliyor olsaydınız... Atlayın gelin be uçağınızla. Şu afişin en üstüne yazdırın adınızı...

3 Mart 2010 Çarşamba

Mutlu Yıllar Beşiktaş




107'yi aştı Beşiktaş. İyi ki varsın, iyi ki oldun.

Fuat Balkanlara, Ahmet Fetgeri Beylere, Baba Hakkılara, Süleyman Sebalara ve 107 yıllık çınarın kökünü sağlamlaştıran, rüzgarda eğilmesin diye sırt veren nice şerefli insanlara minnettarız.

Bazı yerlerde 19.03.1903, bazı yerlerde 03.03.1903 olarak belirtiliyor kuruluş zamanı. 19.03 tarihi ya mükemmel bir rastlantı ya da sonradan belirlenen bir gün gibi.

Biz 03.03'ü de es geçmeyelim.

Atletico Madrid Deplasmanı Koreografisi


Soldaki Alpaslan Dikmen tamam. 2.sıradakini nedense Harry Kewell'a benzettim. Koreografinin en solu, bize göre en sağındakinin de Haldun Üstünel olma ihtimali bence pek bir yüksek. Başkaları ise, mesela başka tribün liderleri bilemeyeceğim ama Kewell ve Üstünel gibi onlar yahu.

Lost 6-6'yı da Geride Bırakırken


666'ya selam çakmalarını bekledim anlamsızca bu bölümde. Belki de tamamen bu yüzden "evil" olarak adlandırdıkları imitasyon Locke, orijinal Black Smoke merkezli, Sayid flashside'lı geçti bölüm. İyilik, kötülük hikayeleri, hâlâ diziye giren ve "bu olayların alayını çözdüm, biliyorum ama söylemem" coolluğundaki karakterlerin salak cevapları, Jack'in öküzlüğü yüzünden hâlâ mal mal "ehe ehe iyilikle kötülüğün savaşı" diye bakıyoruz arkadaş. İzlemeyenler için konuyu felan da yazmamaya gayret ediyorum. "Nasıl bağlanır?"a da kafamda bir cevap var sadece.

5.sezon finalinde heykel gölgesinde yatan ikiliyi biliyorsunuzdur. Jacob ve siyahlı eleman. İşte 6.sezonun finalinde Locke ve Jack, heykelden arta kalanların gölgesinde otururken tepelerinden düşen bir uçağı izleyecekler. İzledikleri uçakta Oceanic Airlines uçağı olacak. O anda Lost yazısı çıkacak ve biz bir daha hiçbir cevap alamamak üzere simsiyah ekrana öylece bakacağız.

Tabii ne Libby'i, ne Desmond'un olayını, ne Radzynski'nin kafasını Swan Hatch'de havaya uçurma sebebini, ne akıl hastanesinde bir delinin duyduğu 4-8-15-16-23-42'yi kimin, neden, nereden söylediğini, Christian Shephard'ın, Walt'ın asıl olayını öğrenemeyeceğiz. Anca Dogen ile kül arasında ne bağ var hacı diye eğleneceğiz. Ha bir de Jacob'un kulübesi diye Locke'ın gittiği yerdeki adam Jacob değildi. Siyahlı adamdı.

ek: 6.sezonun 6.bölümünde 6 kez evil diyerek ve "evil win" modunda bir bölümle selamı çakmışlar aslında. ah ulan lost.

2 Mart 2010 Salı

Caner & Cambiasso



Ya çok benzettim, ya da çok uykum geldi saçmalıyorum...

Eyyvah Eyvah


Bu fasulyaaa 7.5 liraaaa diye başlıyor Ata Demirer'in yeni filmi. Afişinden de anlayabileceğiniz üzere Ata Demirer filmde klarnetçiyi oynuyor. Afişinden değil de filmden görebileceğiniz ise, Çanakkale - Geyikli'li, düğün, sünnet, özel istek geri çevirmeden çalan bir adam.

Demet Akbağ ise, İstanbul bar aleminin kraliçesi olmuş bir şarkıcı rolünde. Ajda Pekkan'a benzetebilirsiniz yer yer filmde.

Bu ikilinin bağı ile ilgili kafanızda kurduğunuz senaryo filmin senaryosu değil. Çok güzel, eğlencelik, gülmelik, kafayı yormadan izleyebileceğiniz bir film. Ata Demirer'in Trakya Şivesi'ni kullandığı sahneler bile başlı başına bir komedi zaten. Film başından güldürüyor. Espri yapacağım diye kasmadan, durumlarla bile güldürüyor. Bir de Salih Kalyon var tabii. Her BKM filminde olduğu gibi yine dişleri yok ama yine o haliyle yardırıyor.

İzlemek isteyenler gitsin izlesin, gülsün, eğlensin, kafasından 2 saatliğine sıkıntıyı derdi atsın. Hele taksi sahnesinde iyice kopsun.

23.Haftanın Panoraması


Denizlispor'un üstüste 3.galibiyeti mi desek, Fenerbahçe'nin 7 maçtır kazanamaması mı haftanın olayı bilemedim. Bence Ekrem Dağ'ın gol atması haftanın olayıdır. Tabii Beşiktaş'ın harika 9-1-1 taktiği ile.

- İstanbul B.B iç sahası olarak nitelendirilen ve en az 40.000 Fenerbahçe'liye karşı oynadığı Olimpiyat Stadı'ndaki üçüncü Fenerbahçe maçını da 2 gol atarak kazandı. Bu kez ise 1 gol yedi. Belediye ve Fenerbahçe'nin son 6 müsabakasında 3 İ.B.B galibiyeti, 1 beraberlik, 2 Fenerbahçe galibiyeti tablosu oluşurken, İ.B.B bu süre zarfında 8 gol attı, Fenerbahçe ise 6 tane. Daha ilginç olan kısım ise İ.B.B'nin bu maçta 4 santraforunun da sakat olması (İbrahim Akın, Herve Tum, Taner Gülleri, Gökhan Kaba), Fenerbahçe'nin 3 santraforundan sadece haftalardır oynayan Güiza'nın yine oynaması idi. Tabii ki Gökhan Ünal yine 85 demeden giremedi. Daum ile peşpeşe 7 maçtır kazanamıyor Fenerbahçe. Bu hafta Ömer'in degaj dikmemesi ve yerden kalkmamasından fırsat bulurlarsa Antalyaspor'la oynayacaklar.

- Beşiktaş; 4 savunma, 3 ön libero + Ekrem, Tello - Bobo ilk 11'i ile çıktığı Kayserispor deplasmanında Tello ile kazandı desek doğru olur. Ekrem Dağ'da bu sene 2.golünü attı. İlk golü Eskişehirspor deplasmanında tam anlamıyla "iteleme" bir goldü. Kayserispor'da bu hafta Ankaraspor haftasına denk geldi de kendisine bir oksijen tüpü armağan etti. Makukula'da yine attı.

- Trabzonspor'da bütün "Trabzonspor topçuları"nı toplayarak bir yerlere gelme peşinde. Bu kadro ile bu sene yine Ersun Yanal'ın ilk senesi gibi öylesine geçecek, bir kaç vitrin maçı, "ilk 5'ten inmeyelim aman" tandansında geçecek gibi. Antalyaspor'da da Ömer var. O yüzden yazmayacağım arkadaş bu takımı. Trabzonspor topçusu ne demek derseniz, Busker veya ben, birimiz yazarız işte. Hangimiz önce yazarsak...

- Galatasaray ile Kasımpaşa'da "savunma yaparak maç kazanabilecek takımlar olamadık biz hacı" diyerek çıktıkları maçta iddaa diliyle herkesin favorisi 4-6 gol barajına girdiler. Tabii bunda Yılmaz Vural'ın beraberliğe değil yenmeye gelmesi, Galatasaray'ın önde basması, pres yapması, Dos Santos'un dikine dikine gitmesine paralel ileri 3'lünün değişkenliği etkili oldu. Tabii bir de Emre Toraman.

- Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor'u tanımını futbol literatürüne kazandırmalıyız. Bülent Uygun'un Sivasspor'u gibi hep akıllara geldiğinde önemli, kafaya oynayan takımlar olduğu hatırlansın çünkü. Muhsin Ertuğral, takımının kapasitesini, geçtiğimiz seneden bu güne değişimini anlamış olacak ki ilk 8'in üstündeki hiç bir takımdan puan alamayacağını çözmüş. Bu yüzden ilk 8 altındaki her deplasmana 1, her iç saha maçına 3 olarak bakıyor ve oynuyor. Bursaspor ise orta sahasında Hüseyin Cimşir - Kirita ikilisinden birisi oynamasına rağmen, yaptıkları iyi hücum transferlerle işi götürüyor. Yazılışı Batalla, okunuşu Bataja, Ergiç, Turgay Bahadır, Volkan Şen, son haftaların yıldızı Ozan İpek, Sercan'sız sırtlıyor takımı. Bu takım için tek üzüldüğüm nokta, kaybedilen maçlar veya puanlardan sonra Ertuğrul Sağlam'ın direk hakem üzerinde yaptığı eleştiriler. Direkt hakem konuşması. Ah biraz az görsek onları.

- Manisaspor'da Diyarbakırspor'u yenmesi gereken bir maçta haliyle yendi. Ziya Doğan'dan sonra Güvenç Kurtar'dan medet ummaları ne ilginç. Diyarbakır bu sene düşeni belirleyecek. Ya kendisini gönderecek, ya başkalarını...

- Es-Es'de Antep deplasmanında" imitasyon Kaka" Beto'nun son dakika golü ile 3 puan alacakken 1 puanda kaldı. Jaycee John Okwunwanne (valla copy-paste hayatta yazamazdım bu ismi) yine attı. Gol de takla da. Aydın Yılmaz ilk 11'de başladı. Ümit Karan, yine golden sonra "işaret parmağını kaldırıp sinirli durmaya çalışıyorum" şeklindeki gol sevincini bize izletemedi.

- Ankaragücü'de Lemerre + Ümit Özat ikilisi ile berabere kalmadı. Hem de 1-0 kazandı. Thomas Doll'ün sözleşme yenileme arefesindeki skorları pek bir kötü nedense. 4 haftada 1 puan aldılar. Haftaya Trabzonspor maçları var. Ardından Fenerbahçe. Vassell de gol attı. Hiçbiri değil de Ümit Özat yine maç sırasında rahatsızlandığı için 2.yarıda kulübeden hiç çıkmadı. Sağlığını ve Ronaldo'yu pazara gönderdiğin o çalımı düşün ve evinde otur be hocam. Lemerre + Ümit Özat'a 6 ay sözleşme imzalayan Ankaragücü'nü de ayrı bir değerlendirmek lazım. Sağ bekinde Cihan Haspolatlı, sol açığında Jerome Rothen olan bir takım Ankaragücü. Hurşit Meriç'i de Trabzonspor kesin alır. Serkan Çalık'ta 2 sene süren sakatlığının ardından yine aynı kilosunda döndü. Hasan Şaş ise 6 ay süren sakatlığının sonrasında 15 kilo fazla ile dönme başarısı göstermiş, "mahallenin büyük abisi" kıvamında boy göstermişti.

Hepsinden önemlisi Hıncal Uluç, Galatasaray'ı yere göğe koyamadı. Bu da demektir ki, Galatasaray haftaya kaybedecek...

O değil de bi' Meriç Tunca vardı o ne oldu?

1 Mart 2010 Pazartesi

Tugay'ın Yuvaya Dönüşü


Nasıl bir imza töreni anlamadım, anlayamadım. Tugay Kerimoğlu'nun altyapı başına gelmesi bir yana imza töreninde Terim'in olmasına hala şaşırmaktayım. Terim - Tugay - Polat. Perşembe 13.30'da imza töreninde.

28 Şubat 2010 Pazar

Galatasaray 4 - 1 Kasımpaşa


Bu maçı 90 dakika izlemeyen, çok şey kaçırmıştır kendi fikrimce. 1.dakikanın ilk saniyelerinde Kasımpaşa'nın Emre Toraman egosu nedeniyle sayılmayan golünün ardından Galatasaray, sanki kenarda Terim, ortada Okan - Suat - Emre ileride Hakan - Arif var gibi her yerde basmaya başladı. Kasımpaşa savunmasını haliyle bu pres zorlasa da sonrasında Yılmaz Vural'ın ısrarla öğretmeye çalıştığı paslaşarak oynama isteği ile pres kırıldı. Sonrasında da Servet'in Kasımpaşa savunmasını devire devire indirdiği top ve Arda'nın golü, Arda'nın 2 olumlu hareketinden birisiydi. Sonrasında ekranlara gelen Sinem Kobal için izlediğimiz mekanda bir kişinin; "Senden de küçük Arda'lar bekliyoruz" cümlesi Erman Toroğlu'nun aslında herkesin içinde olduğunu gösterdi.

Sonrasında 2.yarıda Giovani Dos Santos fırtınası başladı. Ama gerçekten esti sahada. O Barça günlerindeki gibi. Nedeni ise belliydi aslında. Babası Rijkaard onu yerinde oynatmaya karar verdi. Ters çalım ve dikine gitmesi, üstüne bir de Jo'nun ve Keita'nın yardımları onu Barça günlerine götürdü. Tabii bizleri de. Sonra bir de Abdel Kader Keita. Sabri'nin gelmesi sanki O'nu 3 vites yükseltmiş. Tabii Kasımpaşa'nın da hakkını verelim. Özellikle Yekta pek iyiydi bugün. Çekilmediler. Bütün defansa pres yaptılar. Gol atana kadar kurdukları 10 dakikalık baskı ve bu dönemde %53-%47'lik üstünlük bile oyunlarının küçük bir karşılığıydı. Sonrasında da Abdel Kader Keita sihrini yaptı. Peşinden kopan maç. Dos Santos mükemmeldi bugün. Mükemmel.

Ne maçtı ama be...

ek: 92.dakikada golden bile daha sesli şekilde tribünlerin Harry Kewell'ı ve Milan Baros'u anması da pek bir güzeldi.

Teşekkürler

Bugün oynanan maçın bu ligin bu sezon en pozisyonu bol, en eğlenceli, en çekişmeli, en bir o kalede bir bu kalede olan 90 dakikası olması adına teşekkürler sizlere...

Sonrasında Jo'ya, Gio'ya, Keita'ya, Yekta'ya ve Şahin'e de bu maçın başrolleri olduğu için teşekkürler...

Güzel Günler Göreceğiz





Galatasaray Fenerbahçe'den koltuğu devraldıktan sonra bir de tahta çivi çaktı bu hafta. "transfer ihtiyacı olmayan Fenerbahçe", "gereksiz transferler yapan Galatasaray"a yolu verdi gitti. Hele bu hafta öyle bi' denk geldi ki Galatasaray transferleri yapmamış olsa, Fenerbahçe transfer yapmış olsa belki skorlar tersine bile dönebilirdi. Koptu, öldü, gitti denilen Beşiktaş Ferrari'sine kavuşunca "sağlamcı" oyun yapısına geri döndü. Ligin ilk yarısındaki sistemin aynısı ile bir seri yakalaması muhtemel.

Önümüzdeki hafta Fenerbahçe Alex'den yoksun Antalya'yı konuk ediyor. Galatasaray ise zorlu Eskişehirspor deplasmanında. Zamanında demiştim "Beşiktaş'ın Belediyesi ne ise Galatasaray'ın da Eskişehirspor'u var". Tutmuyor Eskişehir'e Galatasaray'ın şansı. Beşiktaş ise Ankaraspor'u ağırlıyor. Garanti üç puan. :) Bir de Beşiktaş sonraki haftaiçi Belediye ile oynayacak evinde. Beşiktaş'ın zaten belalısı Belediye. Kayseri lanetini kaldıran Beşiktaş Belediye lanetini geçen sene evinde kaldırmıştı. Bakalım yine olacak mı?

Matematiksel hesaplar başlıyor ciddi ciddi. Güzel günler göreceğiz. Keyfini çıkaralım.

Alexsandro de Souza

Kötü şeylerden ben bahsetmeyeceğim. Sadece Alex'in muhteşem vuruşu söz konusu.

Hani Hagi-Alex kıyası yapılırken Hagi'nin UEFA kupası sahibi olduğundan bir adım öne koyarlar ya. Hagi ile birlikte oynayan futbolcular Alex ile birlikte oynasa o zaman bu kıyası yapmak daha mantıklı olurdu. Zira Alex'in yanında Guiza, arkasında Bilica, Selçuk, Deniz Barış, Baroni gibi adamlar oynamakta zaman zaman.

Bu adamları (özellikle arkada görev yapanları) Galatasaray'ın 2000 model kadrosuna anca rotasyon elemanı yaparsınız Türkiye Kupası ilk tur maçlarında oynarlar.

İşte o muhteşem vuruş:


Bursa - İskender - Daum


Bursa'nın nesi meşhur desek klasik 1.5 iskender der herkes, kestane şekeri ile beraber. Pazartesi önce Bursa, Fenerbahçe'yi 2-0'dan gelerek yendi 3-2 ile. Ardından bu hafta Belediye'de İskender çıktı sahneye. 26'da attı. Ardından Alex gemisini kurtarmak için hamlesini yaptı. Baktı arkasına Bekir var, Bilica var, baktı sağına Deniz var, Vederson var, baktı önüne Güiza var asıl ağlayacak adam benim diye rakibin dize sardı. Sonrası ise yine İskender. 2-1.

Sonuç şu. Bursaspor 1 maç eksiği ile Fenerbahçe'nin 1 puan önünde. Stoper Bekir. Sağ açık Deniz. Santrafor Güiza. En önemlisi kenarda Daum.

Her şey Yılmaz Vural'ın ellerinde... Her şey...

ek: bu da 2.goldeki savunmanın göstergesi... herşeyin göstergesi...

Sen Nasıl Bir Kasapsın Axel Witsel



Joga Bonito, Respect, Fair Play gibi sloganlar ortaya çıkıyor sürekli, futbolun güzel yanlarını öne çıkartma uğraşında olan. Bir de Axel Witsel adında haysiyetsiz bir isim var. Önce resimde ayak filmi görülen Marcin Wasilewski'nin kaval kemiğini kırması ile tanıdık. Sonrasında Belçika Milli Takımı ile gurubumuzda yer aldığı sıralarda ilk resimle iyice ezberledik haysiyetsizi. Rakibin baldırındaki ayak O'nun. En son hareketi ise yine Anderlecht'e karşı. Bu kez hedefi Roland Juhasz idi. Yine tabanı ile, yine dize çalıştı arkadaş.

Bu adam bizim grubumuzda yer alacak. Dileğim oynamaması. Oynasa da ilk kez bir futbolcu hakkında bunu istiyorum, okkalı bir tekme yemesi. Kasap ötesi bu adam. Haysiyetsiz.

Bu da Juhasz'a karşı diz girişimi; http://www.youtube.com/watch?v=mF3m7819V0s

"Catenaccio / 4-3-3" Mix, ya da Helenio Cruyff





Dün akşamki Kayserspor maçında Mustafa Denizli'nin sürdüğü kadroyu görünce bir Beşiktaşlı olarak "kaybetmeyeceğiz" dedim ve olcukça emindim kendimden.

Catenaccio, İtalyanca "asma kilit" demektir. Futbolda Helenio Herrera'nun yarattığı bir futbol sistemi. Simon Kuper'in "Futbol asla sadece futbol değildir" kitabının bir bölümünde de bu sistem ve sahibi hakkında bölüm var. Orada Herrera bu sistemin doğru uygulanamadığından dert yanar. Onun sistemine göre kanatlar hücumda oldukça etkindir. Ancak sistemi uygulayanlar olayı "5'li defans"a kadar götürdüler. Herrara'nın sistemi de bir nevi "total futbol" örneği sayılabilir.

Dünkü Beşiktaş taktiği de buna benzer bir şeydi. Sahada 3 stoper vardı. (stoperden kırma bek kaş'ı saymazsak) Ancak fark 3'lü defanstaki "libero" burada "önlibero" oynadı. Toraman, Ferrari, Sivok; lig gol kralı Makukula'yı aralarına alıp erittiler. Cangele'siz Ariza, Alex'siz Nobre gibi kaldı ve bir şey yapamadı. Tek bir pozisyonda Sivok ofsaytı bozdu ve Ferrari topa yetişemeyince gol geldi. Bekler de ileriye gitmeyi pek düşünmeyince Herrera'nın yakındığı 5'li defansa geçiş yapıldı.

Sahada Beşiktaş'a baktığımızda aslında ülkemizde hep 4-3-3 oynandığı ama 4-2-3-1 oynandığını hatırladık. 4-3-3 sisteminin orta üçlüsü bir önlibero, iki ortasaha oyuncusundan oluşur. Ülkede orta saha oyuncusu sayısının ne kadar az olduğunu biliyoruz. Aklıma gelen bir Emre Belözloğlu var gerisi tartışmalı. Dün Mustafa Denizli; önlibero Toraman, ortasaha Fink-Ernst yapmayı denedi. Ancak bir maçta olacak şey değildi. Ernst arkadaşlarına öne çıkmaları için yalvarıyordu, ancak alışmadık don götte durmaz misali Toraman, Fink gibi oyuncular yaslandı arkaya. Onun dışında hücuma çıkarken değil de, ortasaha pres yaparken Ernst-Fink işe yaradı. Ayrıca Fink'in kanat bindirmeleri de gözümden kaçmıyor. Güzel şeyler düşünüyor ama o kadar yetenek yok işe.

Elimizde uygun oyuncular olmadığından 4-3-3'ün bu ülkede hayal olduğunu anlamak zor değil. Tam anlamıyla "MC" mevkisi adamı yok bizde. Onlara sahip olduğumuz gün zaten futbola biraz daha hakim olabiliriz.

Yoksa 4-3-3'lerimiz Catenaccio'lara benzer kalır.

%72 - %28 = 2 - 1



Barcelona - Malaga maçının özeti bu. %72 ile top oynuyorsunuz 90 dakikada, rakibiniz ilk yarı bir kez frikikten kalenizi yokluyor sadece, bilindik Barcelona oyunu var sahada, lakin bilinmedik bir skor getiriyor önümüze. Barcelona, geçtiğimiz sene gördüğümüz, izlediğimiz, hayran kaldığımız Barcelona değil ve asla da olamayacak gelecek sezona kadar. Eğer transfer yapılmazsa, hiç olamayacak.

Barcelona sisteminin ileri 3'lüsünün sol önü ve santraforu çok aksak oynuyor. Hele Ibrahimovic o kadar sırıtıyor ki sistemde inanılmaz. Hız kesici, dalgakıran gibi ataklarda. Henry zaten yok. Pedro ise Messi olma yolunda değil de Nani olma yolunda gibi. Umarız Nani'nin o Arsenal maçının performansı gibi bir geleceği olur da Pedro'nun onu da doyasıya izleriz. Yoksa Messi gibi oyunda her daim olmak yerine, istediği anda oluyor.

Barça'nın 81'de yediği golün deyim yerindeyse ahmaklığı, 3 dakika sonra attıkları efsanevi ama Barça standartlarında normal olan golle unutuldu tabi. Xavi Hernandez'in attığı topun videosunu izleteceksin insanlara. Saha görüşü, zeka, rakibi diklemesine delme vb. bir çok şeyi öğrenebilir insan bundan. Yalnız atılan golün gösterdiği bir şey daha var. Benim tezimi destekleyen. Golün altında imzası olan 3'lü Xavi, Alves ve Messi. Ortalarda Zlatan yok. Zlatan bu sistemde sırıtıyor. Yavaşlatıyor. Hele sol önsüz oynuyor Barça bazı zamanlarda. Neyse ki Messi var. Xavi var. Iniesta var. Bir de hakkını verelim iyi bir savunma yapan Malaga var. Savunmasını ceza sahasının 5 m ilerisinde kuran bir Malaga.