16 Temmuz 2010 Cuma

Mou Başkan'ın İlk Real Madrid Günü



18 kişi ile antreman yapmış Real. 2'si kaleci olmak üzere 10 tanesi as takımdan. Geri kalan 8 ise genç, paf ne derseniz işte o takımdan. Mou antremanlarını 23 kişi ile yapar normalde. Ama 2010 Dünya Kupası'nın en çok vurduğu 2 takım kendisi ve Barça olunca yapacağı bir şey yok.

Beşiktaş Vikingur Maçı | Tribün & Pankartlar




Nee.. Guti mi? Yok Artık!



Soldaki: Kabataş Hakan'a
Sağdaki: 132..



Faroe Adalarına gönderme! Ayrıntı için tıklayınız.



.. ve neredeyse hepsi "Dewe" imzalı bayraklar. Ellerine sağlık!

Beşiktaş 3-0 Vikingur | Dün Gece





Schuster'in Beşiktaş'ını canlı gözlerle izledik sonunda ve olumlu sinyaller gelmeye başladı.

En arkadan, defanstan başlayalım; Tabii ki en çok göze batan şey defans hattının ortasaha çizgisi civarında kurulmasıydı. Geçen sene Beşiktaş'ın yarı sahasında çevirilen toplar artık rakip yarısahaya taşındı. Rakip güçlü-güçsüz farketmez, Şeref Bey'deki maçlar bu "çizgi"de gerçekleşecektir büyük ihtimalle. Schuster'i tanıdığımız kadarıyla bu böyle olacak.

Toraman-Sivok ikilisi teker teker baktığımızda iyi oyuncular. Ancak ikisi bir arada yürütmeleri zor. Yanlarına bir adet sağlam duran stoper lazım ki o da Matteo Ferrari. Bazı kişiler Ferrari'nin sakatlığı olduğunu ve gönderileceğini söylese de Ferrari bu takıma şart oğlu şart. Erhan Güven iyi bir yedek olacaktır, As olaraksa en zayıf halkalardan biri. Hücum konusunda sıfır.

Bu sistemde oynayacaksa takım, Allah Ernst'e kolaylık versin. Dün tek önlibero Ernst arkayı temizlemek ve ortasahada basit oynamakla görevliydi. Hatta çoğu zaman Delgado yanında durdu, arkadan oyun kurması gerekti. Rakip saldıramayan takım, ancak saldırabilen takım geldiğinde Ernst x 2 = ortasaha olmak zorunda kalabilir. Tabii sağ kanatın boş kalması da önemliydi bu konuda.

Hücum hattına gelecek olursak Bobo-Nihat bence oldukça iyi bir ikili. "Beşiktaş'ın çocuğu" geri gelecektir bu sezon. Böyle bir açılış yakıştı ona. Bobo ile uyumları gittikçe artacak, takımla beraber oturacaktır. "Geçen sene de berbardiler" demeyin, paralel oynamak farklı, önlü arkalı oynak apayrı bir şey.



Quaresma... İlk maçtan farkını koydu ortaya. Şeref Bey'de Numaralı tribünü dahi ayağı kaldıran isim oldu. Topu ayağına aldığında söylenen bestelerin sesi azalıyor; herkes dikkatle izliyor. Tamam, osursa alkışlayacak kıvama geldik taraftar olarak belki ama heyecanlandırıyor işte. Zamanla biz ona, o bize alışacaktır. Taraftar isteğiyle kullandığı penaltı gol olsa bir de çok çok daha iyi olurdu belki.

Dünkü sistemde sağ kanat dışında aksayan bir yer yoktu aslında. Erhan'ın yerine Ekrem oynasa daha etkili olurdu ki oyuncu değişkliğinden sonra fark göründü. Bir de sağ açık oyuncusu tabii. Tabata sağ iç-kanat gibi ortaya yakın oynadı. Takım 10 kişi oynasa çok da farklı olmazdı sanki.

Olumlu sinyaller aldık genel olarak. Tribünler de mükemmeldi. Bu maçda bu kadar kalabalık beklemiyordum ama 30.000 vardı dün. Umarım devam eder.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Vuvuzela


Afrika'da yaşanan kulak terörünün sebebi bitti. Hadi onların geleneği, yaşam tarzları, bir parçası idi o. Sen nesin yahu Türk Emre ? (Şair burada Alman Ernst'e sesleniyor)

Galatasaray 2010 - 2011 || Eksikler & Fazlalar


Galatasaray sezonu son 2 seneye göre daha yavaş, daha durgun açmakta. Hoca değişmedi. Transfer pek yapılmadı. Futbolcu gönderildi. Oturmuş denilen bir kadro yapısı da kuramadı. Neticeye bakarsak yine "In Frank We Trust" olduk. Peki Galatasaray'ın durumu ne? Nesi fazla. Nesi az? Mevkiilere göre değerlendirelim.

Kale; Leo Franco - Aykut Erçetin - Ufuk Ceylan - Emirhan Ergün

Defans
; Ali Turan - Servet - Neill - Hakan - Sabri - Çağlar - Çetin Güngör - Serkan Kurtuluş ve yazarken bile unuttuğum gizli santraforu marke görevini başarıyla yürütebilecek tek isim olan gizli stoper Gökhan Zan.

Defansif Orta Saha
; Barış - Mustafa Sarp - Ayhan - Lorik Cana - Musa Çağıran

Ofansif Orta Saha
; Arda Turan - Elano Blumer - Aydın Yılmaz - Serdar Özkan - Emre Çolak

Santrafor
; Milan Baros ve Mehmet Batdal


Kalede ismini anmaktan bile hicap ettiğim Leo Franco'nun olmaması tek dileğim. 2007 - 2008'de Orkun - Aykut ikilisine verdiğimiz kalenin Ufuk - Aykut ikilisine verilmesi hatta Emirhan'ın 3.kaleci olması en iyisi. Atletico Madrid gibi bir takımın Sergio Asenjo ve De Gea gibi 2 tane kaleciyle Uefa Kupasını alması bile bizim için bir örnek teşkil etmeli.

Defans hattı ise belki de en sorunsuz kısım. Göbekte oynayacak 5 isim, kanatlarda oynayacak 6 isim var. Tabii kombinasyonlar yardımı ile. Göbeği; Neill - Servet, Neill - Balta, Neill - Ali Turan, Servet - Balta, Balta - Ali Turan, Servet - Ali Turan gibi olasılıklarla kurmanın yanı sıra Sabri - Çağlar kanatları ile hücumcu, Hakan Balta - Ali Turan bekleri ile de defansif bir hat oluşturma imkanı var. Ayrıca, Lucas ve Çetin Güngör'ün de bek olabildiğini düşününce sayı oldukça iyi. Lucas Neill bu hattın en özel ismi haliyle. Servet'in sadece Servet gibi bas-kes-ver ile oynaması ile daha efektif bir hat kurulabilir.

Defansif orta saha kısmı ise biraz sarsılmakta. Lorik Cana - Mustafa Sarp ikilisinin gerekli mücadele, hırs, kazanma arzusuna sahip olacağı bir gerçek. Cana'nın oyun zekâsı ile, Mustafa'nın mücadelesi çok önemli. Ama Mustafa yetenekleri sınırlı bir isim malum. Mücadele edip, defans önünde süpürücülük yapmayı iyi yapabilir. Ama orta sahadan top dağıtmada Lorik Cana'nın eline bakıyor Galatasaray. Barış hakkında bir şey diyemiyorum artık. Ayhan ise zorlu anlarda hep geriye dönmesi ile artık bir soru işareti. Dikine oynamak konusunda artık eskisi gibi değil. Defansif anlamda da sırıtıyor. İyi bir rotasyon oyuncusu olabilir. Yani, yerine alınması gerekenin yedeği. Musa hakkında bir şey söyleyemiyorum. Ne çıkarsa bahtımıza. Bu bölüme Lorik Cana'nın önüne bir isim şart. Mustafa - Lorik Cana ikilisi oynarsa, Takımın defansif yönü iyi etkilenir ama hücuma top getirme konusunda belki sıkıntı yaşanabilir. Elano - Cana olması halinde ise bu ikilinin önünde oynayacak isim Arda olacaktır ki, Cana'ya yazık olur 2.yarılarda. Bu bölge alarm veren bir bölge. Ahh Kallström Ahh yani...

Ofansif orta saha kısmı da cepteki bozuk paralar gibi. Cebiniz ağır, dolu ama çıkanlar 5-10 kuruş. 1 ytl bulunca seviniyorsunuz. Arda Turan bu bölgede tek başına. Geri kalan yerlilerin toplamı 1 Arda Turan etmez. Elano ise Dünya Kupası'nda rahat kafa ile ne kadar iyi olduğunu gösterdi. Bu bölgenin bir şeyler vaad edeni Emre Çolak. Futbolu farklı oynuyor ama çelimsizliği başına dert. Bu bölgenin direkt veya sonradan 11'e girebilecek 3.ismidir bence Emre. Serdar Özkan ve Aydın Yılmaz ise neyse... Harry Kewell dönerse çok iyi bir hamle olur. Ama bu bölgeye 1 tane daha isim lazım. Biraz afaki olur ama Ali Turan - Sabri kanadının da denenmesi bir nefes olabilir. Ama transfer Şart! Elzem.

Santrafor bölümü ise 2 isim yine. Milan Baros ve Mehmet Batdal. 3.bir isim yok. Olur mu bu saatten sonra. Bilinmez. Ama Rijkaard'ın Barça'da bile Eto'o - Larsson ile yola çıktığını görmek gerek. Sonradan da Maxi Lopez'i, Ezquerro'yu aldı ama kullanamadı. Bu bölgeye gelecek 3.bir isim kadro açısından rahatlık yaratsa da Baros'un arkasında kalmayı da düşünmesi gereken bir isim olmalı.

Kadroda görünür itibariyle orta saha ve hücum bölgelerinde eksiklik hala sürüyor. Cana'nın transferi Mehmet'in yerine yapıldı ve iyi bir kan olabilir. Ama orta sahadan ileriye pas alışverişi bakımından topun bu bölgeyi hızlı geçmesi önem arzediyor. Arda ve Elano'nun yeteneklerinin de ön plana çıkartılması gerekli.

Defans hattında da Gökhan Zan'lı alternatif yazmadığımı yazı sonunda farkettim. Vay...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

7



Eğer Beşiktaş Q7'nin ardından, bu gece gelen sağdaki arkadaş ile beraber asıl 7 numara Raul Madrid'i de getirirse, ki çok muhtemel o da geliyor, ben Hollanda'ya, alttaki 7 numarayı vurmaya gidiyorum. Bi' kaza kurşunu da "Arda'ya çalım atmayı öğreten"e gelebilir...

Beşiktaş'lılara tavsiye; Guti'nin mi, Q7'nin forması mı diye sormayın. Guti varken... Raul varken hiç düşünmeyin hele.

Guti Haz. Beşiktaş'ta


Beşiktaş orta sahasına ne katkısı yapar diyenlere söyleyeyim. Bu sene Real Madrid'in defanstan ileri top taşıma olayı sadece Ronaldo'nun 50m top sürmelerine kalmıştı, Pellegrini'nin dahiyane oyun sistemi gereği. İçeride, dışarıda oynanan bir çok maçı, geriye düşülen bir çok oyunu Guti'nin orta sahada ileriye, dikine oyunu ile açtı Real Madrid. Granero - Alonso - Diarra I - Diarra II ve Gago'dan oluşan 5 kazma orta sahanın içerisinde bir kardelen gibiydi geçen sene. Zaman zaman Van der Vaart'ın yerine bile orta saha ile hücum bağlantısını kurdu.

Capello senesinde 1 ay önce izlediğimiz İngiliz Milli Takım orta sahasının benzeri bir yapılanma içerisinde, orta sahanın dikine giden adamıydı Guti. Bir çok maçta attığı ara pasları ile maçlar çevrildi. Şampiyonluk yolunda çok kritik adımlar atıldı. Schuster senesinde ise çılgın attı adeta.

Guti geldi. Attığı ara pasları izlemek bile keyif olur. Hiç bir şey için değilse bile 6 ay önce ekranların başından "oha" nidaları attıran topuk pasının sahibi Beşiktaş'a geliyor. Daha ne olacak ki...

Birbirlerine Dönüşen 3 Büyükler


Bay Kerahet arada yazıyor, söylüyor; "Galatasaray, Fenerbahçe'lileşiyor" diyerek. Haklı. Ama eksik artık. "Beşiktaş'ta Galatasaray'lılaşmaya başlıyor" çünkü.

Galatasaray, Adnan Polat yönetiminde Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe Başkanlığında yaşadığı ilk seneleri andırıyor aslında. Bir sürü yıldız transfer, getirilen önemli teknik adamlar, ardından getirilen ve gönderilen kulübün sembol isimleri ve başkanı bir şekilde koltukta tutan sportif başarı değil de, yapısal anlamda başarı. Aziz Yıldırım'dan farklı olarak, kulübü tek adam hegamonyası etkisinde değil. Başarısız adamı 2.senesinde takımda tuttu. Tabii ismin Rijkaard - Neeskens olmasındandır muhtemelen. Ondan önce Skibbe - Bülent Korkmaz döneminde Lorant - Oğuz - Tamer Güney 3'lüsünün sinerjisi oluşturuldu vs. vs. Yani, anlayacağınız bir dejavu var ortada. Aziz Yıldırım döneminin çaylaklık günlerinin özeti gibi.

Peki, Beşiktaş. Adnan Polat yönetiminin 2.senesinin başlangıcını yaptılar. Bernd Schuster gibi kalitesi gerçekten tartışılmayacak bir hoca geldi Frank Rijkaard gibi. Ricardo Quaresma, Schuster isminden sonra geldi. Guti, yolda. Yine önemli isimler konuşuluyor. Tamam. Serdar Adalı'nın bir Haldun Üstünel oluşunu izliyor gibiyiz. Muhtemelen de Beşiktaş ilk 8-9 hafta geleni gideni süpürecek. Normaldir. Ama anormal olanlar şunlar; Beşiktaş, Galatasaray gibi Şampiyonlar Ligi'ne gidemedi. 1 önceki sezon kazanılan gelirlerin de futbolculara yansımadığı malum. Tabata - Nobre derken işte... Gelir getirecek bir satış da yapılmadı. Denizli'ye verilen para Schuster'e verildi ki bu bir sıkıntı değil. Q7, Guti veya bir başkası için harcanan kaynak isimlerin cebinden çıkıyorsa, ki öyle görünmekte, Beşiktaş iyice isimlere bağlanıyor. Yok eğer rezidanslardan gelen gelir bu bütçenin asıl kaynağı ise Beşiktaş adına gelir kaynağı olacak yeni yerler bulunsa iyi olabilir. Bu durumun en basit örneği şu; Galatasaray, Tobol Kostanay adlı köy takımı için en düşük maç biletini 35 TL yapmış idi gelen isimler yüzünden. Beşiktaş ise Vikingur adlı köy takımı için en düşük maç biletini eski açık için 40, yeni açık için 50 tl yapmış durumda. Buna da taraftarın "çok pahalı" itirazı yapmaya pek hakkı yok. En azından kendi yaşadıklarımızdan edindiklerimiz bu.

Şimdi, resmin ileride görünen parçası şu. "Başarısızlık" halinde, ya biraz daha Demirören Jimnastik Kulübü'ne döner ortalık ya da Galatasaray gibi futbolcu satılmasından 16 Milyon Dolar'lık bir kaynak sağlanması için çabalanır. Gelecek sezonun çarkları döner. "Başarı" halinde zaten çark kendisini döndürür. 3.ihtimal olarak da, Yeni İnönü'nün temelleri atılır, Beşiktaş, Stat kaynağını kullanmaya başlar. Yani Beşiktaş, büyük oynamaya karar verdi. Ya büyük bir kazanım gerekli ya da büyük bir kayıp. Direkt olarak gidilemese bile, elemelerden Şampiyonlar Ligi'ne gidilmesi takımın selameti açısından önemli. Hele yerli isimlerin bir tanesinin bonservis ile satılması veya alt yapı gençlerinden birisinin değişmez olması çok önemli. Mesela Necip'in orta sahayı alması, bir yabancı orta saha ve onun ücretinden takım adına kurtulmak demektir. Zaman, herşeyi gösterecek anlayacağınız...

Fenerbahçe ise zaten 3-4 senede bir kendisini tekrar etmekte. Loop'a aldı yani. Hikayenin sonu aslında tekrar başına bağlanıyor. Kara Kule serileri gibi... Gelecek sene sonu Zico gelebilir yani.

Türk Futbol Spikerliğinin Zirve Yaptığı 10 Maç


Aslında 5 tane planlamıştım bu maçlardan ama o kadar çok seçenek vardı ki, 10'da karar kıldım. Spikerlik zor zanaat. Ama bunu çok iyi yapan kadar çok iyi yapılmasının; bağırarak, abartarak, uluslararası maçlarda bizim takımlara yalakalık yaparak olacağını sananlar da var. Mesela Leverkusen - Galatasaray maçının spikeri Emre Tilev'in hangi akla hizmet; "durum 5-0 ama ben Leverkusen'lilerde o korkuyu hala görebiliyorum" lafını etti bilinmez. "Hem penaltı hem gol" lafının arkasında bir derinlikte aramamalı mesela. Ama bir Ercan Taner, bir Yalçın Çetin, bir Sabri Ugan, bir Levent Özçelik varken bunlar da mazur görülmemeli. Neyse geçelim o 10 tane zirveye.


10-Beşiktaş - Galatasaray; Beşiktaş Luce ile 100.yılında Şampiyonluğa gidiyor. Son 2 maç. Galatasaray ile arasındaki puan farkı 5. Beşiktaş'a 1 puan bile yetiyor. 90.dakikada tüm hatları ile saldıran Galatasaray'a kontraatak ile çıkıyor Beşiktaş. Spiker de Ercan Taner. Hala akıllardan çıkmayan o repliği söylüyor Ercan Taner. "Sergen attı. Şampiyonluk geldi"

9- Beşiktaş - Barcelona; Liverpool maçını isteyenler oldu. Ama o taraftar ne kadar muhteşemse o günkü spiker o kadar kötüydü işte. Rezillikti. Dedim ya, bağırmayı, abartmayı, salak salak gaz vermeyi iyi spikerlik sanıyor insanlar diye. Ondan. Derler ki; Ahmet Dursun'un attığı golün ertesi günü Barcelona alt yapıya Messi'yi almış. Çünkü; hem İbrahim adamın sağından atıp solundan geçti, hem de Ahmet Dursun karşı karşıya bu teknik vuruşu aynı atakta yaptı. Bu golün Messi ile alakası ne bilemedim. Busker'ın lafıdır zaten bu olayda. Ama Güntekin Onay'ın anlatımı gol kadar, maç kadar güzeldir.

8- Galatasaray - Rosenborg; Sabri Ugan'ın Şampiyonlar Ligi'nde alınan galibiyetlerle özdeşleşmesi bu maçlar yüzündendir benim kanaatimce. Okan - Emre - Suat orta sahada dakika sektirmeden pres yapar, Hagi efsanedir, Hakan - Arif her yerde ama sahada değil de ekranlar için maç anlatan Sabri Ugan'ın yeri başka. O zamanlar ekranlar için tribünlerin sesini kısmak yok. Şimdi Emre Tilev'in "Alman Ernst, görmedim, duymadım, anlatmadım ve sizleri başbaşa bırakıyorum" demek için Beşiktaş taraftarının sesini kısılması gibi uygulamalar yok. Sabri Ugan anlatıyor, anlattıkça da coşuyor, coşturuyor.



7- Beşiktaş - Dinamo Kiev; Beşiktaş'ın başında "lisansı yırtılması gereken, çalışma izni hemen kaldırılması gereken, korkak, terbiyesiz" Luce var. Yok böyle diyen insan evlatları da vardı zamanında hatırlatmak istedim. Beşiktaş her kulvarda gidiyor. Bu kez Uefa'da rakip Dinamo Kiev. İlk maç. Dinamo sürpriz bir gol buluyor. Pancu, hemen 1-1 yapıyor. Top, yerden sekerek felan giriyor. 2.yarı geliyor yanılmıyorsam Ronaldo 2-1 yapıyor. Sonra sahnede Nouma var. Ekranların başında spiker olarak da Erdoğan Arıkan. Yanında da hepimizin sevgilisi Ömer Üründül. 3.goldeki tepki yeterli.


6- Galatasaray - Xamax & Levent Özçelik; Neuchatel yazamadığımdan Xamax diye geçiştirdim. O maçın televizyon yayını yokmuş 1988'de. Çünkü 3-0'ın rövanşında seyirci çekmek için radyo yayını vermişler. Radyo spikeri de tarihin ta kendisi. Levent Özçelik. Tabii o zamanlar sesi daha ince. Şimdi ki gibi daha vurgulu, daha tok değil. Ama "durum 5-0" derken ki anlatımı, hatta bütün anlatımı bu listeyi hakediyor.


5- Fenerbahçe - Gaziantepspor; Fenerbahçe'nin bütün Gaziantepspor maçlarını tekrar tekrar izlemeli aslında. Buna 5 sene öncesinin Gençlerbirliği'ni de eklemeli. Her maç ayrı bir hikaye. Ayrı bir heyecan. Film yani hepsi. Bu kez spiker Melih Gümüşbıçak. İlk yarı 3-0. Fatih Tekke'ler, Mustafa Şahintürk'ler, Hasan Özer'ler var Antep'te o zaman. 2.yarı kenarda Denizli, tribünde taraftar, sahada inanılmaz bir 11. Fenerbahçe öyle bir baskı kuruyor, öyle bir oyun oluyor ki, maç her an 9-4 bile olabilir, 2-6'da. Ta ki, Uche'nin kafasına, Rapaiç'in inadına yıkılmamasına kadar. Yıkılmayan Rapaiç oluyor, yıkılan aslında biz Galatasaray. Fenerbahçe şampiyon oluyor o maçın kazanımı ile. Akıllarda Melih Gümüşbıçak'ın o anlatımı ile o heyecan kasırgası kalıyor.

4- Galatasaray - Rapid Wien; Ercan Taner bir efsanedir. Şimdilerde eski formu neden yok bilemiyorum ama sesi ile iş yapan bir insandan 10 sene boyunca hele böyle yoğun duygular gerektiren, yorucu bir işte aynı tempoyu, vurguyu beklemek çok zor tabii ki. Neyse 1999 yılı. Bildiğiniz Rapid Wien maçı. Hagi'yi de zaten Ercan Taner'den daha güzel söyleyen yoktur bence. Hagi Hagi Hagi'den başka ne denilebilir ki...

3- Türkiye - Hırvatistan; Maç maç değil ki... Spiker Yalçın Çetin. 8 kere Semih demesi bile diyecek bir şeyi olamamasındandır muhtemelen...

2- Galatasaray - Arsenal; Yorumcunun Ömer Üründül olmasına rağmen efsane olan bir maç daha. Levent Özçelik anlatmıştı o günü. "Allahım, direkler bir kez daha izin vermiyor" cümlesinden sonrası zaten filmin koptuğu andır.

1- Arsenal - Middlesbrough; Nereden çıktı bu diyebilirsiniz. Videosu bile yok. Bulamadım. Ntv, Premier Lig'in yayın haklarının sahibi. 2.senesi hatta yanılmıyorsam. Namağlup Şampiyon olmuş Arsenal, Highbury'de M'Boro karşısında. Dakika 55 ve durum 1-3. Arsenal mağlup. Wenger oyuna Robert Pires'i alıyor. Dakika 67 olduğunda ise Arsenal durumu 4-3'e getiren golü attığında ekran başında oynanan oyuna hipnotize olmuş beni, Murat Kosova'nın; "İşte Premier Lig Bu" çığlığı uyandırıyor adeta. 8 gol var. Enfes bir tempo. Highbury'nin o doğal atmosferi. Dennis Berkgamp, Henry, Ljungberg, Pires, Reyes... Ntv akşama yayınlıyorum desin, izleyecek yüzlerce insan evladı bulurum bu maç ve bu anlatım için.


Kaydı Yayınla

Bir de bu listede olmayan özel maçlar var. Mesela; Fikret Engin'in anlattığı bir Inter - Sampdoria maçı. 2-0 Inter mağlup iken 85.dakikada "Inter bitti" diyordu Fikret Engin. Inter kaybediyor derken, 92.dakikada Recoba'nın golü ile 3-2 olunca "olacak iş değil" diye haykırması, Sabri Ugan'ın "Ne Büyüksün Hagi" demesi, Ümit Aktan'ın Manchester United karşısında Arif'in şutuna direkten dönen topa Kubilay'ın golünü anlatması, Güntekin Onay'ın Beşiktaş - Sparta Prag ve Hertha Berlin - Galatasaray maçı, her ne kadar İlker Yasin olsa da "Prekaziii & Ağlamak istiyorum" ve "Şapka çıkartacaksınız bu gole şapka" diye haykırması hatta radyodan Orhan Ayhan'ın "oha be Prekazi" diyerek tepkisi de var olmalı aslında bu listede. Tabii bir de en son video var. Kategorilerden bağımsız. Okay Karacan'dan da bir maç olmalıydı ama O'nun anlattığı ve piste bir seyircinin girdiği Silverstone Grand Prix'inin üstüne maç düşünemedim...

13 Temmuz 2010 Salı

Beşiktaş 2010-11 | Çubuklu Forma



Sezonu Siyah Şort Beyaz forma ile açtı Beşiktaş. Bugün çubuklu forma görücüye çıkmış. Geçen senenin aksine "sık" çubuklu. Çok güzel, çook.

Sözünü verdiğim "Vedat Okyar" ismini bu formaya yazdırırım ben hacı.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Dünya Futbol Tarihini Değiştiren Adam!




Ya "Yeniköy Kasabı"nı kovmasaydı?

Casillas'ın Şampiyonluk Kutlaması



Ah güzelim, sevgilin Dünya Kupası'nı "kaptan" olarak kaldırmış, sen hala başarının sırrı ne, kurtarışın önemli rol oynadı felandasın yahu.

Yürü be Casillas. Helâl olsun...

Geldik, Kovulduk, Yendik


Guardiola'ya, Sir Alex Ferguson'a, Rafa Benitez'e, Arsene Wenger'e hatta Mou'ya önerim. Gelin. Biz kovalım. Tazminatınızı da verelim paşa paşa. Uluslararası organizasyonlarda Ulusal Takımlarda kupa kazanın.

Andres Iniesta & Daniel Jarque

Andres Iniesta'nın 116.dakikada attığı gol ile Chelsea'ye attığı golün artık kariyerinin artık en önemli 2.golüne dönüşmesinden sonra formasını çıkartmasına şaşırmadım. Ben olsam Mirko Vucinic gibi şortu da atardım. Ama formasının altında atletine yazdığı ise çok güzel, özel ve tam bir Andres Iniesta hareketiydi.



Çünkü, formasında ezeli rakipleri Espanyol'un sezon başında kampta kalp krizinden ölen kaptanı Daniel Jarque'yi unutmamıştı... Ne yazdığını anlamadım. Ama hatırlaması, adının orada olması kupa kadar önemliydi...