4 Eylül 2010 Cumartesi

Rıdvan Dilmen ile Avrupa Futbolu


Biliyorum başlık biraz ütopik oldu, kabul ediyorum. Yazıya da Rıdvan Dilmen'in Türk Milli Takımını ve oyuncularını abartmasına değinerek başlıyorum. Öyle bir anlatıyor ki sanırsınız İspanya'dan, Brezilya'dan bahsediyor. Senin takımın şöyle iyi, senin Ardan böyle iyi, sağ bekin Fransa'nınkinden iyi vs vs...

Dün akşam Kazakistan maçı sonrası, Belçika ile ilgili tartışılan bölümde M.Doğan 2.lik için rakibimiz onlar diyor. Rıdvan Dilmen oradan atlıyor, işte senin 25 kişilik kadron daha iyi, kulüp takımların daha başarılı, bık, bık. Belçika kulüplerinin ne başarısı var diyor Avrupa'da. Futbolun beşiği sayılabilecek ve dünyanın en önemli futbolcularını yetiştiren Hollanda, Fransa ve Portekiz kulüplerinin ne başarısı var peki. Daha sonra Güntekin Onay araya giriyor hocam işte Vermaelen, V.Buyten Avrupa'nın büyük takımlarında oynuyor. Senin Servet'in, Gökhan Gönül'ün oynayamaz mı diyor bu seferde.Olan şeyleri kabul etmeyip, varsayımlar üzerinden konuşmayı daha çok seviyor. Oradaki 4 kişiyi de dinlemiyor ve bildiğini okuyor program sonuna dek.

Birileri, uluslarası futbol bilgisi Xavi ve Messi ile sınırlı olan şu zat-ı muhtereme; Avrupa futbolu hakkında bilgisi olmadan konuşmamasını söylemeli.



Carlos Queiroz

Sen Teknik Direktör isen, ben Nicola Tesla'yım.

ek 1: Çakma Ahmet Akcan ile bir yere kadar
ek 2: Mourinho Futbolu vs. Queiroz futbolu

3 Eylül 2010 Cuma

The Heel of God


Fotoğraflar Beşiktaş Dergisinden. Geçen ay Quaresma vardı bu ay da Guti. Daha bi' özene bezene çalışmışlar. Gökhan Dinç'in gelişinden sonra İnternet Sitesi ve Dergi konusunda gelişmeler var. Gerçi site görsel olarak hala yenilenemedi, Anıtlar Kurulundan izin bekleniyormuş(?).Bu arada meraklısına Gökhan Dinç'in o mevkiye nasıl geldiğine dair dedikoduları araştırmalarını tavsiye ederim. Film çekmişler adeta. Kaynak olarak Serencebey'i göstereyim hatta.

Bu arada "The Heel of God" (tanrı'nın topuğu), Guti'nin geçen seneki malum maçtan sonra basın tarafından verilen lakabı. Burada pek ağıza alınmadı, hatırlatalım biz, hatta kullanalım. Seviyoruz seni Guti Hazretleri.

2 Eylül 2010 Perşembe

Jest ?

 

şike
isim, spor, Fransızca: chiqué

1. Bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma.
2. mecaz Bir çıkar karşılığı, uzlaşarak bir iş yapma, aldatma:
"Bu işte şike var."- .

alıntıdır: TDK Sözlük

Mehmet Çiftçi Havayolları || Uçuş Hep Serbest


İsmail Air ve Efsanevi Chicago Bulls röportajının altında imzası olan Esat Yılmaer arasında bir isim Mehmet Çiftçi. Gayet sende bende olanlar gibi bir isime sahip olduğu için arayıp, kolay kolay bulunamayanlardan. Üşenmedim, araştırdım ve buldum. İsmail Air ile beraber bir havayolu şirketi kurabilecek bir isim kendisi. Bugün yazdığı, Memento - Inception gibi Nolan eserlerinden daha karışık Arda senaryosu ile de Oscar kapabilir. Emmy felan kaçtı artık.

3-4 Mehmet Çiftçi haberi yazayım da tarihe not düşülmüş olsun.

- Fenerbahçe'de Saviola İddiası
- Andre Santos Real Madrid'de
- Lugano Atletico Madrid'de
- Çarşı, Real'e örnek olacak ve bununla ilgili bir yazı

Bunlar daha hiç bir şey değil. "Elano Blumer bedavaya gidiyordu, Galatasaray parayla aldı" gibi üstün çevirememezlik haberi de vardı. Sözde haberde; "Elano bedavaya Brezilya'ya giderken Galatasaray tarafından 7 milyon Euro'ya alındı" demişti. İşin aslı ise; "Elano sadece 1 sene bedavaya kiralanacaktı. Eğer istenirse de bonservisi ücreti karşılığında alınacaktı" şeklindeydi.

Yetmiyor. Dahası var. Robinho - Güiza takası haberi var. Manchester City, işi gücü bırakmış, zararı neyse ne gitsin yeter ki diyerek Güiza - Robinho takası yapmaya karar vermişti.

Son ve en bombası. Bir Claudio Andres Del Transito Maldonado Rivera analizi var ki efsane. Şöyle tanımlıyor Maldonado'yu: "Fenerbahçe'nin renklerine kattığı Maldonado yaratıcılığı, sert futbolu ve gole dönük anlayışıyla tanınıyor"

Kendisini bir kez bile görmedim. Sokakta görsem tanımam. Yaşını, işini, cismini felan da bilmem. Ama Milliyet'e haber yazmak bu kadar kolay olmamalı.

Esat Yılmaer'in efsanevi Chicago Bulls röportajını da not düşelim. O da efsanedir.

Cevad Prekazi'den Özür Dilensin


Resmi siteden yalanlanan bir Jovanovic olayı vardı hatırlayacağınız üzere. Ateş olmayan yerden duman çıkmadığı bir kez daha görüldü. Ama yananların Jovanovic ve Cevad Prekazi olduğu görülünce artık bu basiretsizlik, beceriksizlikten de öte "terbiyesizlik" kavramına girdi.

Haber bu; http://ligtv.com.tr/?r=1&hid=77598

Cevad Başkan'ın açıklamasından bir bölüm ise şu; "Ben Galatasaray taraftarıyım, Galatasaray'a da Türk halkına da kırgın olamam. Hayatımın en güzel günleriydi Türkiye'de yaşadığım dönemler. Ama Adnan Polat beni arayıp özür dilemeli!"

Taraftarın keşke bir organizasyonu olsa Gaziantepspor maçında Cevad Prekazi için. Biz özür dilesek, dileyebilsek...

1 Eylül 2010 Çarşamba

Adam Mutlu Beyler


Sevinci gözlerinden okunuyor, daim olsun diyelim.

Quod Me Nutrit Me Destruit *


31 Ağustos 2010 Tarihi Galatasaray için zaten kader olacaktı ama resmi siteye dikkatli bakanlar, baktıklarının arkasını görenler için kaderden öte olduğunu görmüşlerdir. 31 Ağustos'un öncesi ve sonrasına bakmakta da fayda var bu kader için.

Öncesinde ne vardı? Rijkaard'ın gitmesi mesele idi. Muhtemelen; Adnan biraderler, Galatasaray orta sahasının Ayhan - Mustafa - Barış - Cana 4'lüsü ile rahat rahat gideceğini düşündüler. Hatta Elano satıp, yerine bir isimle işi bitirme tarafındalardı. Ama olmadı. Galatasaray tepe taklak oldu. O kadar tepe taklak oldu ki, Es-Es maçı transfere para harcama ile Rijkaard sonrası Galatasaray yapılandırması arasında bir köprü bile oldu. Bu bir gerçek. Arda için de her zaman olduğu gibi mevzuular türedi. Otobüse binmese dert oldu. Otobüsten inse dert oldu. Oldu, bitti. Galatasaray ise köprüden önce son çıkışta ligde kendisini kurtarabilecek 2 anadolu takımından birisi ile oynayarak kurtardı kendisini. Ya Bursa'yı yenecekti, ki evinde yenildi, ya da 2 senedir yenemediği Es-Es'i. Es-Es'i yendi. 3 tane attı. Arda - taraftar barıştı. Takım oldukça güzel sevindi.

Sıra yönetime geldi. Rijkaard - Yönetim meselesi büyüdü. Büyütüldü. Transfer yapılmamasından, sakat adamın yerine kullanacak adamı olmamasına kadar her şeyi Rijkaard'a bağlayan, hatta Rijkaard'ın uçkuruna bağlayanlar yüzünden "Rijkaard gitsin"cilerin sesi yükseldi. Yönetim 3 - 0 Rijkaard idi. Ama Lviv maçı durumu 4-0'a getirecekken bir anda Rijkaard savunmadan hücuma çıkarak durumu 4-3 yaptı. Açıklamalarını biliyoruz. Es-Es maçı ile 5-3 yaptı. Yönetim ise Misimovic ve Insua ile 5-5 yaptı durumu. Ama golleri ofsayt. Bayrağın kalkıp kalkmadığını daha sonra göreceğiz. Ofsayt olma sebebi ise Galatasaray'ı 4-3-3'ten, kağıt üzerinde 4-2-3-1, saha üzerinde 4-2-1-3'e çevirilmesi oldu. Ofsayt mı, aslında aynı hiza mı, çizgi mi yamuk göreceğiz. Galatasaray'ın 1 senedir aradığı, rakibe basan ve 5-10 m önüne pas atabilen adam hala alınmadı. Ofsayt pozisyonu 2 ise bu.

31 Ağustos'tan sonrasına gelelim. Arda Turan takımı deplasmanda kurtardı. Sesleri biraz kesti. Ama futbol meselesi olmadığından Arda'nın derdi Arda'nın kurtulması gerekiyordu. Resmi Sitede yayınlanan Arda haberi Arda imajı için bir altın hatta elmastı. Eski Başkan Faruk Süren de dahil olmak üzere; "Arda'ya teklif yok, Arda'ya kim 10 Milyon verir" cümlelerini kuranlara karşı Arda'nın bir yetenek olduğu, Uefa Şampiyonu tarafından istendiği, hem de 11 Milyon Euro ettiği gösterildi. Hatta bu sezon gelen Q7, Niang, Stoch, Misimovic'ten en az 3-4 Milyon Euro daha fazla ettiği vurgulandı. Yoksa, "teklif geldi vemedik" değil olay. Her şey normale hatta iyiye döndü ama sonrası yok.

Arda'nın 11 Milyon Euro ettiği malum. Küçük Abi'ler tayfasının sözüne, gazına gelip; "Sen Misimovic'ten daha fazla ediyorsun, yıldızlık senin hakkın, ipleri sen eline al, takımın 10 numarası sırtında, sahada da 10 numara ol. O kadar para ediyor, koşmuyor, bir topuk pası atıyor ve taraftar hemen O'na bağırıyor. İpleri eline al." cümlelerini duyması ve bu cümlelerin özümsetilmesi çok yaşanmış bir hikaye. Yeni Galatasaray sisteminde, ki Misimovic ile yeni bir sistem olacak, Arda'nın kanatlara gideceği çok açık. Misimovic ve Arda'nın beraber performansını daha da arttıracağı malum. Ama Arda'nın Lincoln döneminde olanlar da hala hafızalarda. Gelenin de bir Lincoln olmadığı da ortada. En azından saha dışında. Başlıktaki sözün uyduğu yer aslında Arda'nın durumu.

Galatasaray için 31 Ağustos bu sezonun "milat"ıdır. İyi - kötü zaman gösterir. Hoş, bu durumdan daha kötüsü olamazdı zaten.

*: Beni besleyen şey, beni yok eder.

Galatasaray'dan Açıklama "Sıçtığımızın Resmidir"

Arda için bir tren daha kaçtı. Ama sözkonusu "Galatasaraylılık Duruşu" imiş. Fevkalade.Ah Arda ah.

bkz: Arda Turan Gitmeli

31 Ağustos 2010 Salı

Emiliano Insua

Florya... Hakan Balta... Sol Bek... İstanbul = ? Hayırlısı...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Sinirlendiğim Futbol Yorumları


Evde bol bol televizyon izlerken deliriyorum. Ciddi anlamda elimdeki kumandayı televizyona, özellikle; "gargamel - jöle - manav ve bakın eğer yorumcuysa ki yorumcu görünüyor" grubunu gördüğümde fırlatasım geliyor. Neyse, 2-3 futbol argümanı üzerinde dönen cümleleri görünce, en sivrisinin bile, en bilmiş görüneninin bile bir şey söylemediğini daha bir gördüm. Keşke herkes görse. Neyse şu yorumları bir - iki tanesini yazayım ben.

İyi takımı babam bile şampiyon yapar. Kötü takımı yapsana: Evet. Bu argümanı sunan adama en hafifinden "sen salak mısın?" sorusunu sorup, korner direğini söküp dalacaksın. Acımayacaksın. Bre deveci armutu. Sen, hiç kötü futbolculara sahip bir takımın şampiyon olduğunu gördün mü? Hayır. En kötü kaliteye sahip şampiyon kim dersiniz. 2001-2002 Galatasaray'ıdır muhtemelen. Kim var? Hasan Şaş. 2002'nin efsanesi. Bülent Korkmaz. Arif Erdem. Serkan Aykut. Sergen Yalçın. Suat Kaya. Ergün Penbe. O sezon için iyi bir Ayhan Akman. Nereden baksan Dünya Kupası'nın ilk 11'inde forma giyen 5-6 futbolcu. Kalede Mondragon. Kaliteli bir kadro. Etrafına yerleştirilmiş nispeten kalitesiz futbolcular. Ee abi. Kalitesiz kadro mu bu? Eski kadrolara göre evet. Ama lige göre gayet kaliteli. İyi takım şampiyon olur. Amaç iyi kadroyu kurabilmek. Kötü takımla başarı gelir mi? Günlük evet. Yarın yok. Galatasaray 96-00 kadrosu ligin en efsane kadrosuydu. Söylesene Terim'e "herkes şampiyon yapar o takımı" diye. Söyle bunu. Bu argümanı savunan adamın Ulusal Takımlara teknik direktör gelmesine karşı bir hareketi de olamaz mesela. Brezilya'nın, Arjantin'in, Hollanda'nın, İspanya'nın başında neden teknik direktör var ? İyi takımlar şampiyon olur da, olsunlar bakalım hocasız. Dünya Kupası'nda kaç iyi kadro vardı? Kaç şampiyon çıktı? Neden Ulusal takımlarda hocalar var? Babanın teknik direktör olarak şampiyon olması değil mesele. Babanın teknik direktör olabilmesi o takıma mesele. Olsun o takıma teknik adam. Ya da sen ol. Delirdim yahu.

Zaten kampa da girmemişler, maç günü gitmişler deplasmana; Bunu diyen adama daha merhametsiz olma taraftarıyım. Direk olarak takım otobüsü fırlatacaksın bunlara. Bunu diyen adamın futbolu 2000 yılını görmemiştir. 90'larda oynayanı bile tek tüktür. 2010 yılındayız. Barcelona'nın Santiago Barnebau deplasmanına maç günü gidip, kamp yapmadan maça çıkıp 2-0 kazandığı bir futbol yılındayız yani. Ne kampı? Kamp mı var? Profesyonel hayat var. Futbolcuya kendi hayatını yaşama imkanı veriliyor. Sosyal hayat veriliyor. Aaaaa.!!!!!11bir.

Şimdilik bu 2'si yeter. Sinirlendim yazarken bile. Fotoğraf da ekranda Markus Merk'i gördüm ondan öyle.

Erman Toroğlu

KanalTürk'ün şaklaban ekibine ne kadar uygun bi' insan olduğunu biliyorduk zaten. Lig Tv-Show Tv'deki Maraton geçmişi ortada. Hani bazısı vardır; cidden harbi konuşur, ağzına geleni söyler ama samimidir. Bir de böyleleri var. Maksat laf olsun torba dolsun, beni unutmayın, ben de varım triplerindeki abiler. Sırf gündemde kalmak için yapmayacağı şey yok. Özet için youtube'a "Erman" yazın, izleyin, gülün, geçin.

He, izliyoruz tabii kendisini yalan değil. Zira Pazar gecesi TV'de ya Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay'ın %99 Fenerbahçe programını izliyorsunuz ya da bu KanalTürk'ün şaklaban kadroyu. Güzel eğlence çıkıyor. (Bkz: Ahmet vs Erman.) Ancak biz bunlarla dalga geçerken bunların dediklerini büyük oranda geçerli kabul eden bi' toplum olduğunu söylemeliyiz, bunları anlatma çabamız da bundandır. (Aslında bunların hepsini bi' odaya kapatacaksın, Türk Futbolu dediğimiz şey yarı yarıya rahatlar, büyük oranda ilerler. Neyse konumuz Erman şerefsizi.)

Hazretler şöyle buyurmuş. Nobre'nin golünden önce faul varmış, Quaresma kendini bırakmış bık bık. Pozisyonları doğru yorumlamıştır, haşa haddimiz değil kendisini bu konuda eleştirmek(!).. Rakiplerin bu sene ihtiyacı olan şey adaletmiş. Hani çakal ya, uyarıyor şimdiden hakemleri falan. Dikkat edin diyor. Geçen hafta İBB maçında Beşiktaş'ın verilmeyen penaltısı, rakibe gösterilmeyen kırmızı kart?.. O zaman neredeydin sayın Adalet Timsali Erman?

Geçen seneki Fenerbahçe maçının ardından Bobo hakkında söylediklerinden sonra notunu vermiştik bu şerefsizin. Dediklerini kaale almamak gerek. Telegol'de "Rijkaard çıksın oynasın" gibi abuk bi' muhabbet dönerken "Yeni evlendi oynayamaz" diyip kıs kıs gülmekle olmuyor.

Cenk Gönen #1


İlk veya ikinci resmi maçıydı 18'de olduğu. Taraftar daha tam tanımıyordu, bilmiyordu. Maç öncesi ısınmasında tribüne dahi çağrılmamıştı. Kapalıdan gelen "oOooOooOoo Hakan Arıkan" sesleriyle birlikte, abisi onu da elinden tutup götürmüştü taraftarı selamlamaya. Bunlar yaklaşık 1-1.5 ay önce yaşananlar. Vikingur ya da Plzen maçlarında biriydi.

İlk olarak Villareal ile oynanan hazırlık maçında şans buldu ve kendisini gösterdi. İlk 15 dakikada 3-4 farkla geriye düşmemizi tek başına önledi adeta. O maçın normal süresi 2-2 bittiyse bunda en büyük pay ondaydı.

Daha sonra sezona çok iyi başlayan Hakan abisi sakatlandı ve kendisini ilk 11de buldu. Şeref Bey Stadındaki Helsinki maçıydı ilk resmi maçı. Maça olan konsantrasyonun yüksek olduğunu gösterdi dakikalar 90'ı gösterirken ve Finlandiya deplasmanına rahat gitmemizi sağladı.

Daha sonra ligde forma giydiği iki maçta da elinden gelenin en iyisini yaptı. Hatta K.Karabük maçının kırılma anında Emenike'ye geçit vermeyerek 3 puanın mimarlarından oldu. Bu galibiyetle beraber de Beşiktaş taraftarları arasında Necip ve Quaresma'dan sonra en çok konuşulan isim oldu ve bunu da kesinlikle hak etti. Umarım bu performansını hep devam ettirir ve Beşiktaş'ımıza uzun yıllar hizmet edersin.

Cenk Gönen oley oley oley...

edit: Akşama doğru gelen haberlere göre Hakan'ın sakatlanmasıyla, A milli takım kadrosuna çağrılmayı da başardı kendisi.

Okan Alkan


Fenerbahçe'nin Mardin'de açtığı futbol okulunun bir ürünü Okan. 7 kardeşler. 6 erkek 1 kız. Abileri futbolcu. O da futbolu seviyor ama imkansızlıklar yüzünden, derslerinin iyi olması sebebiyle de işi yokuşa gidiyor. Fenerbahçe yetişiyor imdadına. Açılan futbol okuluna gitmek istiyor. Ama masraflı. Aylık 60 lira. Babası olmaz diyor. Ama Okan gidiyor ve seçiliyor. Sonra Kaymakam diyor ki; "Takıma seçilmeye hak kazananlar, sadece 60 tl malzeme parası verin, gerisine gerek yok". Babasına kaymakamın bu cümlesini iletiyor. Babası, 60 Tl vermeyi kabul ediyor ama oğlunun seçmeleri çoktan kazandığını da öğrenince bozuluyor tabii. Ama sonra desteği esirgemiyor.

Sağ açık, sol açık oynuyor. Sonra sağ beke geçiyor. Konya'da yapılan gençler şampiyonasında Mardinspor forması giyerken, Trabzonspor maçında, maçta kavga çıkıyor. O da bu sırada Trabzonspor'lu bir yöneticiden teklif alıyor bu sırada. Evet kavga esnasında alıyor teklifi. Fenerbahçe affetmiyor, hemen kapıyor.

Gelişiyor, kadroya giriyor, oynuyor. 2 asist yapıyor. İyi oynuyor. 29 Ağustos tarihinde kaptanı Alex de Souza tarafından "Mutluyum!! Cunku 6 senedir ilk defa altyapidan gelisen bir genc gercek bir sans bularak kariyerine basladi." şeklinde onurlandırılıyor.

Umarız, güzel bir gelecek O'nu bekler. Bir Gökhan Gönül de o olur.

Eskişehirspor 1 - 3 Galatasaray



Maç ile ilgili ne yazsam bilemedim. Diğer maçlardan farksızdı aslında. Üstüne daha baskı vardı takımda. Ama gol, herşeyin öyküsü. Bir türlü girmeyen top, Servet'in atacağı golden önce sevinmeye başlayıp, sonra golü atması ve en önemlisi sevinçte görülen inanılmaz mutluluk...

ek: youtube'a girebiliyorsanız, videoyu da izleyebilirsiniz. aksi takdirde videoyu göremeyebilirsiniz.

Köpekler İstedi Diye Aslanlar Ölmez




O koltuklarda, yanında biz varız, beraber savaşacağız...

29 Ağustos 2010 Pazar

Mascherano Out, R. Meireles In


Liverpool, 21 milyon euroya gönderdiği Mascherano'nun alternatifini Portekiz'de buldu. 14 milyon euro karşılığında Porto'dan Raul Meireles'i kadrosuna kattı. Aslında tam olarak Mascherano'nun yerinde düşünülen bir oyuncu değildir fakat Aquilani'nin de gittiği düşünülürse orta saha için önemli bir takviye olduğu söylenebilir. Geçen sezon X. Alonso'nun yerini dolduramayan Liverpool, Hodgson'un Meireles hamlesiyle bunu başarabilir.

Lucas-Mascherano ikilisinden Poulsen-R.Meireles'e geçecek olan kırmızılar -orta sahadaki sertliklerini kaybetmeden- Portekizlinin de katılımıyla daha modern bir orta sahaya kavuşacaktır. Bu transferlerle yaklaşık 7 milyon euro kara geçen Liverpool'da işin görünen kısmı bu şekilde.

Bir de işin Porto tarafına bakalım. Yıllardır önemli oyuncularını büyük meblağlara satıp, yerlerini en iyi şekilde dolduran Porto, Meireles'in boşluğunu da bir şekilde dolduracaktır. Transfer döneminde 18 milyon euroluk bir karla B.Alves-Otamendi değişimini gerçekleştiren, J. Rodriguez gibi önemli bir genç oyuncuyu kadrosuna katan Porto'nun bu transfer sonrası yapacağı hamle merakla bekleniyor.

Tüm bunların dışında, işin maddi tarafını düşünmeden, Alves ve Meireles gibi iki önemli oyuncusunu kaybeden bir Porto ile karşılaşmak, Beşiktaş'ımız için de bir avantaj olabilir.