11 Eylül 2010 Cumartesi

Türkiye Finalde !

Söyle Milos Söyle, Söyle Ne Oldu, O son topuna Semih mi Koydu !

10 Eylül 2010 Cuma

Yüzde Kaç Futbol


Yıllardır dendi ki; "Anadolu'dan bir şampiyon çıkmadığı sürece, Türk Futbolu 3 büyüklere bağımlı kalır. Gazeteleri, 3 büyükler sattırır. Yayın gelirleri artmaz. Ülke futbolu gelişmez. Anadolu Devrimi şart. "

Bursaspor lig lideri. Geçen sezonun şampiyonu. Haftayı da lider kapatması garanti. Salı günü Şampiyonlar Ligi'ne çıkacak. En az 6 tane de maç yapacak. Ülke futbolunu en yukarı mevkii de temsil eden takım. Daha ne sıfat gerek adının önüne maçının, maçın ardından programlarda "yorumlanması" için ?

Maç biter Yüzde Yüz Futbol başlar, di mi Güntekin ?

edit: sinirle yayınlama demişim. kusura bakmayın. yorumlama, analiz, tartışma olacak orası.

Osmantan Erkır TV


Yeryüzü üzerinde, bırakalım yeryüzünü, genişlemekte olan evren sınırları içerisinde yer alan herhangi bir galaksinin herhangi bir köşesinde, hatta ve hatta "a long time ago in a galaxy far far away" kadar uzaklıkta Leia Skywalker 'help me Obi-Wan Kenobi' diye yardım istedikten sonra R2-D2'nin hangi tuşuna basacağını ararken bile, yayın hakları alınmış bir ligin, hem de İtalya liginin yerine hiç bir insan evladı Osmantan Erkır Tv diye bir program koymaz. Haydi koydu mu, o yayın hakkını satın almaz.

Ama biz, İngiltere Premier Ligi'nde Manchester United - Liverpool maçının olduğu saate "Bez Bebek" koyan bir kanaldan bahsediyoruz. Bu ne ki...

Özetle; İtalya Ligi'nin yayın haklarına sahip olan Fox Tv, bu hafta sadece Pazar 13.30'da Brescia - Palermo maçını yayınlayacak. O da öncesinde yayınlanacak Bez Bebek'e kurban gitmez ise...

Basın'a Selam


Geçen Salı HTSpor'da "bloglar arası" başlığı altında bloglardan derleme yapmışlar, koymuşlar gazeteye. Bizim blogun "Prekazi'den Özür Dilensin" yazısı da gitmiş oraya. Dün bizim Felix'le buluştuğumuzda haberim oldu. Ne zamandan beri böyle bir uygulamaları var bi' fikrim yok. Kaynağı gösterdikten sonra koysunlar umrumda da değil. Başka bir şey geldi aklıma.

Hani bu adamlar demek ki bloglari ciddi anlamda "görmeye" başladılar. En azından HT ekibi bi' göz atıyor. Üstteki görseli hediye edeyim dedim, en azından Kartal Yiğit'in gözüne çarpar belki. Selamlar üstteki pankartı hakedenlere.

9 Eylül 2010 Perşembe

Yürrrrrrrüüüüüüüüüüüüüüüüü Anca Gidersin


Dünya üzerinde Alex Ferguson'un yanında oturmuş olup, hiç bir şey olamamış yegane insan evladını, ki bu Carlos Queiroz'dur, Portekiz Milli Takımı gibi bir takımın başında "ne kadar görecektik" demeye kalmadı. Görevinden alındı. Eminim Old Trafford'da Alex Ferguson'un yanında oturan normal seyirciler bile iş hayatında bir aşama kaydetmiştir.

Çifte, üçlü, 4'lü bayram bu işte.

Arda Turan'ın Sakatlığı


Sağlık ekibinin yaptığı açıklamada verdiği süre, Marouane Fellaini'nin tekmesinden sonra oyuna devam edemeyen Arda Turan'ın iyileşme süresi olsaydı, sadece Fellaini'ye biraz daha fazla sövecektik. O kadar. Ama göz göre göre meydana gelen bir gerçek var ki, bu sakatlık 4 hafta ise en fazla 1 hafta - 10 günü Fellaini yüzündendir. Gerisi Arda'nın zorlaması.

Futbolcu zeki olacak. Oyun zekası kadar, sağlıklı düşünme yeteneği de olacak. Arda sakattı. Devrede oyuna girmeyecekti Arda. Oldu da girdi mi oyuna? 2 ihtimali var sonrasının;

1- Arda Turan oynamak istemeyecek; takım 1-0 gerideyken "sırtına binilen isim" görevini bırakmak istememiştir. Ama durum 1-1'e geldikten sonra hemen değişiklik işareti yapacak Arda. Kendisini bilecek. Kendisini sakınmasını bilecek. Çünkü, kendisi de görmüştür ki, maçı kopartan değişiklikler ile Hamit Altıntop olmuştur.

2- Guus Hiddink oynatmayacak; Teknik Direktör'ün, özellikle Ulusal Takım teknik direktörünün, hem de Hiddink'in, hem de grubun daha 2.maçında bileğine soğutucu sıka sıka zor üstüne bastığı, zor yürüdüğü bir ismi sahaya sürmeyecek. Sürdü mü, takımı rakibi yakaladığı anda çıkartacak. Yapmadı. 90'ı çıkarttı. 1-1 iken Nihat'ı alsa ne zararımız olurdu 15 dakika? Hiç.

Özetle; Arda 3 hafta yok. 3 haftada dönse bile o forma 3 hafta ulaşamaz. Suçlusu kim? Fedakarlık yapmak isteyen Arda suçlu. Ama kariyerinde bundan sayısız kere daha önem kat sayısına sahip maçlara çıkan Hiddink'te bir oyuncunun sakatlığı uğruna bir maçı düşünmemeli. Oynatmama sakinliğine sahip olabilmeli. Arda da oynamama sakinliğine sahip olabilmeli.

Sonunda Arda attı, Türkiye kazandı. Mutlu son değil mi? Tabii. Omuz sakatlığı tekrar nükseden Gökhan Gönül için de mutlu son mu yaşatacak Kayseri'de. Sami Yen'de Arda'sız Galatasaray gibi.

2011 Yılında Sözleşmesi Bitenler


Trabzonspor'un hayatında yaşayacağı en zorlu yılı 2011 olacak desem, hatta Ahmet Çakar gibi; "Beyler bakın, Trabzonspor'un kaderi ocakta yazılacak. Ya şampiyon olurlar ya da 5."desem de gayet sağlam temeller üzerinde bir iddia olur. 2011 yılında sözleşmesi biten isimleri yazmadan önce 2-3 cümle ile genel anlatmak gerekirse; "Yıllık 20-25 Milyon Euro maliyetle çok kaliteli bir ekip kurulup, ilk 4'e oynanabilir veya bu isimler içerisinden direkt ilk 11'e yerleştirebileceğin oyuncularla güçlendirebilirsin. Hatta iş bitirebilen bir yöneticin varsa şampiyonluğu bile garantileyebilirsin."

Malum, Bosman Kuralları, Fifa'nın kararları, ülke federasyonlarının kararları, geçici lisanslar gibi etmenlerin hepsi futbolcuların özgürce takım değiştirmesi için varlar. Bu varlık da kulüpler için zorluk demek. 2011'de sözleşmesi biten futbolcu demek, 2011'in 1 Ocak gününde bu futbolcularla kulübünü hiiiç mi hiiiç dinlemeden anlaşabilirsin demek. Kulüpler için baş ağrısı, elden bedavaya oyuncu kaptırmak demek. Kim kimi kaybedebilir veya alabilir yazayım istedim.

Mevkii mevkii gitmek daha iyi olur.

Kaleci

Onur Recep Kıvrak ; Martin Luther King gibi "I have a dream" diye haykırmak istiyorum adını her duyduğumda. Hayalim; üzerinde Galatasaray arması bulunan 1 numaralı kaleci kazağı ile Aslantepe'de maça, Florya'da da Claudio Taffarel ile antremanlara çıkması. Ama çok çok zor bir olasılık Onur'u Trabzonspor'dan koparabilmek. Şenol Güneş ile beraber iken hem de çok zor. Hatta Trabzonspor'un Umut'u satmak istemezken yurtdışına kaptıracağı bir isim bile olabilir.

Serdar Kulbilge ; Yaşadığı sakatlık, Fenerbahçe'den çok para istemesi sebebiyle sözleşme yapılmaması vs. vs. Her zaman kalede iyi duran bir isimdir. Standartı vardır. İyi konsantre iken zor gol yer. 4 büyüklerden birine geri döner mi bilemem ama Trabzonspor, Onur'u kaptırırsa bir ihtimal işte. O'nun da artık ne kadar böyle riskler alacağına bağlı.

Dimitar Ivankov - Suleyman Hamidou - Ömer Çatkıç; Yaş ortalamaları 35. Dante gibi ortasındalar mı ömürlerinin bilemem ama futbol hayatlarının sonlarına geliyorlar. Hamidou hala Milli Takım'ına gidiyor, Ivankov hala gol atıyor, Ömer ise zaman geçirme konusunda hala 1 numara. Belki de son transferleri olacak bu transfer dönemi.

Diğer İsimler ise Kenan Hasagic - İlker Avcıbay - Vanja Ivesa - Oğuzhan Bahadır. Takımlarında sözleşmelerini yenilerler mi bilmiyorum ama İ.B.B'nin bu karambolde İlker'i alması sürpriz olmayabilir. Ivesa ise Es-Es açısından önemli.
Defans

Egemen Korkmaz; Yaşı 27. Ersun Yanal döneminden önce 3 büyükler açısından belki denebilecek bir isim iken, Ersun Yanal döneminden sonra "niye aldınız" denmeyecek bir isim haline geldi Egemen. Trabzonspor'un dertleri Onur'la başlıyor ama Egemen ile bitmiyor.

Lucas Neill; Yaşı 32. Galatasaray'ın 2 sene daha defansını emanet edebileceği Aussie. Bırakılmamalı. Hatta genç takımların defanslarını bir araya toplayıp Lucas'tan 1 saat ders almalı.

Giray Kaçar; İlhan Eker ile beraber Oftaş zamanlarını bilen bilir. Oyun merkezini kendi yarı sahasına kurmak isteyen her takım için oldukça iyi bir stoperdir. Alternatif olarak iyidir. İlk 11'de de sırıtmaz. Zaman zaman sağ bekte de oynar.

Orhan Şam; Busker'in hayallerinin sağ beki. Yıllardır Galatasaray sağ kanadını Orhan Şam ve önünde bir isim şeklinde hayal eder. Orhan Şam - Sabri Sarıoğlu olsa gayet savunma - hücum dengesi açısından iyi olur. Tabii bu gözler Abdel Kader ve Sabri kanadını izledikten sonra...

İ18; Q7 bahane, İ18 şahane. İsmail'e yazık olacak arkasında. 2 sene daha gider İbo.

Diğer İsimler
ise Sedat Bayrak ve Abdurrahman Dereli ikilisinin, Bucaspor ligde kalırsa Bülent Uygun kıskacında olacağı çok açık. Çünkü 34-35'lik Tomas'a emanet göbekleri. O da 1 senelik. 1.97'lik stoper Luka Vucko'nun da Es-Es defansı açısından önemi var. Galatasaray maçlarının belalısı, anlamsızca da sağ bekte oynayan K.A. yani Koray Arslan'da boşta kalacak isimler.

Gökhan Zan ise sakatlığı sebebiyle son anda listeden çıkartıldı. O'nun da sözleşmesi bitiyor.

Orta Saha

Fabian Ernst; Selçuk - Ceyhun denilirken sessiz ve derinden görülmeyen bir isim Fabe. Yanında bir partneri olduğu zaman mükemmel bir isim. Olmasa da mükemmel. Ama 90 dakika da her yere yetişemiyor tek başına iken. Alman Ernst candır.

Ceyhun Gülselam; Trabzonspor'un dertleri bitmez dedim ya, bitmiyor. 2 stoper, 1 kaleci derken 2 de orta saha derdi var. Dünya futbolunun giderek "üstün ırk" fiziğine ulaştığı bir zamanda uzun boylu, fizikli, ayağı düzgün bir isim bulup, onu geliştirebilmek ve kullanmak büyük iş. Ceyhun'u alıp, O'nu iyi kullanabilmek, daha önemlisi bedavaya alabilmek önemli bir iştir.

Selçuk İnan; Manisaspor'un efsane bir kadrosu vardır. 2005 - 2006 sezonunun 18.ile 34. haftaları arasında top oynayan Vestel Manisaspor'un kadrosuna bir bakın derim sadece. O kadronun sivrilip bir yerlere dağılan ve Ersun Yanal'ın Manisaspor'dan sonra bırakmadığı isimlerden. "Her eve lazım"gillerden anlayacağınız.

Yekta Kurtuluş; Yılmaz Vural'ın; "bir yere oynatacak 2 adamınız var ise ve ikisinden Türk olan en az diğeri ile aynı kalitede ise Türk olanı oynatırım, kötüyse de oynatarak iyi olması için Türk olanı oynatırım, kalitesiz yabancıya ne hacet" fikrinin kazandırdığı bir orta saha Yekta. Galatasaray - Beşiktaş - Fenerbahçe maçlarında attığı, attırdıkları ile sahip olduğu oyun zekasını gösterdi. Oyunu ile de gösterdi. İyi bir seçim olur.

Ekrem Dağ; Yanılmıyorsam, Mustafa Denizli'nin; "Köprüden geçerken takımdan yollayacağım ilk isim olarak Ekrem'i düşünmüştüm" sözlerini duymuştum bir yerde. Hocasına mı inat yaptı bilmiyorum ama sağ bek, sol bek, ön libero, sağ açık, sol açık her yerde oynadı. Yetmedi üstüne Eskişehirspor deplasmanında golcü de oldu. Joker denilen şey Ekrem'den sonra tekrar düşünülmeli.

Ivan Ergiç; Şaşırdım. 2 senelikmiş sözleşmesi. Bursaspor'u Batalla ile beraber yükselttikleri çıta ortada. Bursa bırakmasa iyi eder.

Hüseyin Cimşir
; Bir şey demiyorum.

Barış Özbek; ... (Asıl buna bir şey demiyorum)

Şener Aşkaroğlu; Rizespor'da Yılmaz Vural ile forvet arkası oynayıp Fenerbahçe'ye 90.dakikada golü atan da O, Manisaspor'da Yılmaz Vural ile bek oynayıp Galatasaray'dan 6 tane yiyen de O. O işte o.

Diğer isimlerden ön planda olanlar ise sakatlığı ve Sevilla'yı bir türlü atlatamayan Uğur Boral ilk isim. Yiğit İncedemir, Saidou, Musa Aydın ve Olcan Adın da var ayrıca. Doğa Kaya ismi de bir yere not edilmeli.

Forvet

İsimlerden önce 2-3 kelime etmem gerekli. Öyle isimler ki, 3 büyüklerin 4 kilit ismi var. Aralarında bir transfer hamlesi olsa öyle 2-3 günde gündemden düşmez. Hep konuşulur. 2011'de sözleşmesi bitenler kimler mi?

Alex de Souza; Aykut Kocaman'ın sezon sonu O'na teşekkür edip, sözleşme yenilemeyeceği ortada. Aldığı parayı verebilecek bir Avrupa kulübü olmadığı da ortada. Ama Alex varsa sorun yok. Sistemleri kendisine bağımlı kılabilen, koşmadığı 88 dakikanın ardından kalan 2 dakikada maçı çevirebilen bir adam Alex. Alex işte.



Harry Kewell; Galatasaray yönetimi bu adamla sözleşme yenilerken diyecek ki; "İstediğin kadar kalacaksın ama alt yapıda oynayan gençlere her hafta 1 saat boyunca ders vereceksin." Harry Kewell candır. "I love you Hagi"den sonra en içten tezahürata mazhar olmuştur. O başkadır.



Bobo; Beşiktaş'ın santrafor tarihi yazımda yazmıştım Bobo'yu. Bonservissiz muhtemelen gideceği takıma imza atmak için Ocak ayını bekliyordur. Ev felan da bakmıştır. Bu kadar genç, bu kadar fiziği yerinde bir adamı bedava kapan takım büyük iş yapacak.

Semih Şentürk; Gidecekti, gidemedi. Muhtemelen son transfer trenine binip Almanya veya Hollanda'ya gidecek, orada 10 gol üstü için çabalayacak, koşturacak, gollerini de atacak.

Diğer isimler ise bildik Anadolu Takımları arasında dönüp duranlar. İlgi çekici isim ise Yannick Kamanan. Fiziğine göre hantal değil. Uzaktan iyi vuruyor. Uzun boylu. Önemli bir hamle olur. Tita, Veysel Cihan, Mehmet Yılmaz, Herve Tum ise dönüp duracak bir yerlerde. Mehmet Çakır ise yine "devlet dairesinden özel sektöre çıkmam" fikrinin yılmaz öncüsü olarak Ankara dışına çıkmayacak.

Ben nacizane bir 4-3-1-2 kurdum bu isimlerden. Başlarına Cavcav opsiyon kullanmazsa Thomas Doll'u de getirirsin. Alman stili bir 4-3-1-2 ile gayet iyi maçlar çıkartırlar.

Onur - Orhan Şam, Neill, Egemen, İ18 (Ekrem Dağ) - Ceyhun, Ernst(Ergiç), Yekta(Selçuk) - Alex - Kewell, Bobo (Semih sonradan girmezse olmaz)

Yedeklere de Serdar Kulbilge, Giray, Ergiç, Koray, Doğa Kaya'yı yazacaksın. Yaratıcılığı Alex - Kewell'a kalmış olsa da takım savunması oldukça sağlam, dinamik bir kadron olacak. Doll olmazsa Denizli'yi getireceksin, bu kadroyu 34 hafta 1-0'lar ile şampiyon yapsın. Yapabilen menajerlik oyunlarında bir denesin işte en azından.

Erken oldu mu? Evet. Ama transferin günü, ayı, saati yok. Hiç bir şey olmazsa, yönetimde transfer hamlelerini yapanlardan birisinin tanıdıkları hasbelkader görür, görür de kanına gireriz, aklında 2-3 saniye bir isim dolaşır, belki yol haritası olur. Olmasa da işte oldu derler.

Blog içi not; Busker, Şener Aşkaroğlu'nu sol bek oynatsın.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Guus Gibi Başlayıp Terim Gibi Bitirmek


Fatih Terim'in bir kez çalıştırdığı takımı bir kez daha çalıştırıp, bıraktıktan sonra, bıraktığı takımın futbol takımı olarak asla normal bir takım olmadığını görmek, söylemek zor bir iş değil. Türkiye'yi aldığında Alpay'lı, Tolga Seyhan'lı tandemlerden başladı işe. Kendi adamlarını, kendi jenerasyonunu yarattı ve gitti. Bu kez bıraktığı Milli Takım'ın futbol taktiği, dizilişi, oyuncu seçim kriterleri olarak yerlerde olmasının yanında "geri düştüğünde çevirebilmek" gibi bir Türk sistemini adapte etmişti aslında bize. Hala da bizimle aslında.

Hiddink, takıma 23 kişi çağırıyor. Belçika karşısına da bir ilk 11 koyuyor. Amacı belli aslında. Belçika'nın iyi, güçlü, fizikli ve sert orta sahasına karşı denge sağlamak üzerine bir kadro. Kontrollü, sabırlı bir düşünce. Bunu yapıyor da aslında. Kornerden yediğimiz gole kadar Belçika'nın bir aktivitesi yok. Peki bizim var mı? Arda'ya emanetiz. O da işini yapıyor, Tuncay'a yaptığı ile, sıfıra inmesi ile. Ama Hiddink de gelse, Mou Başkan da gelse, Pep de gelse, Ferguson da gelse, kenarda çıldırsalar da bu ülke duran toplardan nefret ediyor. Ülkenin en iyi yan top kalecisi Onur Recep Kıvrak bile Aykut Erçetin modunda 2 gol yiyor. Yemese de yemiş kadar oluyor.

2.yarı başlıyor. Sanki soyunma odasına Terim inmiş. Maç 2-1 oluyor. Doğruyu yapıyoruz. Aslında futbolun doğrusu değil. Öne geçene kadar herkes çizgiden top çıkartmak için kale önünde de olabilir, golü atan da. Atıyoruz, yiyoruz, tekrar atıyoruz. Terim stili ile atıyoruz. Guus sistemi ile kontrollü, aktif dinlenme yapmamız gereken anlarda ise Terim stili ile yine yiyoruz. Bir standarta futbolumuzu oturtamıyoruz maalesef.

Bu yüzden Belçika'nın stoperleri Arsenal, City, Bayern'de oynarken bizimkiler bizde kalıyor. Bir standartsızlık söz konusu. Bizde olan eksiklik aslında bu. Bir araya gelip, ileri doğru oynadığında karşı konulamayan bir futbol takımıyız. Ama ayrı ayrı parçaları iyi takımlara gidemeyen parçalar. Bir sonraki maçta ne yapacağını bilemiyoruz adamlarımızın maalesef. "Van Buyten o kornerde atabilir" derken, bizim standartımız "Servet o uzun topu rakibe yollar" demek.

İlk maçı Guus gibi kazandık. 2.maça da Guus gibi başladık, Terim ile bitirdik. Bizi bitiren Terim sistemi daha doğrusu sistemsizliği olmuştu. Bugün 2-2 iken Guus rahatlığını da göz ardı etmemek gerekir. Bosna deplasmanında koskoca 45 dakikayı saçma bir faul kararına itirazdan tribünde izleyen ve sistemimizi 3-1-6'ya çevirip 45 dakika böyle oynatan Terim'li günlerden 70'de 2-2 olunca, sistemi değiştirip 2-2-6'ya dönmeden yine 3-2'yi bulabilmek iyidir. Ama son dakikalardaki panik değil.

5 Eylül 2010 Pazar

Benim Milli Takım'ım


Ekranlarda onlarca "Benim ...'im" tarzı reklamlar olunca, ben de "Benim Milli Takım'ım" yapmak istedim. Ama isteklerim bunlar. Bunu yapar, şunu yapar değil.

Benim Milli Takım'ım, 1 ay önce hazırlık maçında dahi oynamamış, oynanan hazırlık maçından sonraki 1 ay boyunca topa ayak bile sürmemiş olan Sabri Sarıoğlu'nu sağ bek diye ilk 11 başlatmamalı.

Benim Milli Takım'ım, sağ bek mevkiisinde sezona iyi başlangıç yapan Ali Tandoğan'ı ve Serkan Balcı'yı ilk 11 başlatabilmeli. İyi ya da kötü şu 1 ay süresinde sağlam duran adamları oynatmalı.

Benim Milli Takım'ım, 1 ay boyunca 30 dakika maç yapmış ve bir daha kadroya bile alınmamış adamları oynatmamalı. Bırakın oynatmayı listede adının baş harfi bile geçmemeli.

Benim Milli Takım'ım, kadroya oyuncu seçimini oyuncuya vitrin, yeni bir şans, oynamadığı zamanların eksiği için hazırlık kıstaslarını göz önüne alarak yapmamalı.

Benim Milli Takım'ım, kendi takımında ilk 11'e giremeyen adamı ilk 11 başlatmamalı.

Benim Milli Takım'ım, teknik kadrosu maç izlemeye gittiği yerde futbolcu izlemeli. Maç değil.

Benim Milli Takım'ım, Milli Takım formasını iyi oynayana ödül olarak verebilmeli. Oynamayana şans olsun diye değil.

Benim Milli Takım'ım, Kazakistan maçında 80.dakikada oyuncu değiştirdiğinde, oyundan çıkan Necip Uysal, oyuna giren Volkan Şen olmalı.

Benim Milli Takım'ım, Ömer Erdoğan'ı elinde adam kalmadı diye değil, iyi oynadı diye kadroya çağırabilmeli.

Benim Milli Takım'ımı Guus Hiddink yönetmeli. Fatih Terim ve izleri değil...