17 Nisan 2010 Cumartesi

Bay Tahmin



Konu Fenerbahçe - Beşiktaş maçının yorumu idi... Küvet, yasemin yağı, yetişme yerleri ne ararsanız vardı derbi yorumunda...

Tottenham - Chelsea / Dinamizm!




Bu akşam muhteşem bir mücadele vardı. Daha üç gün önce bir derbiden 3 puan çıkartmış, son 7 maçta 6 galibiyet almış Tottenham, lider Chelsea'yi ağırladı. Önceki maçı kurtaran Scholes olduğundan başlığa "tecrübe" yazmıştım, genç Bale'in getirdiği "dinamizm" için de böyle bir başlık atıyorum.

Defans konusunda zaten sezon başından beri sıkıntı var. Tandemde Bassong-Dawson, sol bek Assou ekotto, sağ bek Kaboul. Hani isimleri yazdığında hiç kabul edilebilir bir dörtlü değil ancak özellikle iç sahada taraftar desteğiyle beraber iyi iş çıkartıyorlar.

Ortasahada Palacios'un sakatlığı sorun olabilirdi ancak Modric'in iyileşmesi ve form tutması o sorunu da kapatıyor. Modric'in kendini nasıl geliştirdiğinden ve Premier Lig'e nasıl uyum sağladığından bahsetmiştik. Sağda, solda, ortada her yerde hakkını veriyor oyunun. Bu maçta da göbekte hem ofansif hem defansif üstüne düşeni yaptı. Sağda Bentley'in vasatın üstünde, solda son haftaların formda ismi Bale maçın adamına yakışacak performans gösterdi. Genç yaşını da düşünürsek Premier Lig mükemmel bir sol kanat oyuncusu kazanıyor diyebiliriz. Cole, Evra, Zhirkov ve Bale... Potansiyelleri ve oyunları bakımından dünyanın en iyi "sol"u Premier Lig'de. Tadını çıkarsınlar demek düşer.

Forvet mevkisinde ise Defoe gibi bir bitiriciye sahip olmanın avantajını yaşamaya devam ediyoruz. Adam atıyor yahu, yanına da Pavlyuchenko-Crouch-Gudjohnsen... Seç beğen koy gitsin. Ben kafadan Gudjohnsen koyarım da Redknapp "Uzun-Kısa" yapmayı sevdiğinden pek tercih etmiyor.

Ta Aralık ayında şöyle bir yazı yazmıştım. Liverpool toparlanamadı, Aston Villa beklediğim düşüşü yaşadı ve bu akşamki sonuçlardan sonra dördüncülüğe oturduk.

Chelsea ise bugün tek kelimeyle "tutuk"du. Henüz ilk yarım saatte yapılan oyuncu değişikliği de bir işe yaramadı. Ara ara belki cılız ataklar ancak hiç etkili olamadıkar. Bale'in sürekli zorlamaları Terry'e kırmızıyı da göstertti. Beter olsun paşam, her maç görsün kırmızıları. Hiç hazzetmemeye başladım kendisinden.

Bu arada Pavlyuchenko sezon sonu gider gibi. Tottenham alıştığımız usülde transfer performansı sergiler ise Bent geri istenebilir. Tabii Bent geri gelir mi o ayrı.

Tottenham 2-1 Chelsea
Defoe (dk 15-Pen)
Bale (dk 44)
Lampard (dk 90+)

Şampiyonluğa Yürümek


Evet, Galatasaray yapıyor bunu. Lâkin sorun şu. Bursaspor ve Fenerbahçe "koşuyor". Bursa'yı izleyince şimdi atmazsa, 10 dakika sonra atar, 10 olmazsa 15 olur diyorsunuz. Isırıyorlar, koşuyorlar, basıyorlar. Oraya buraya ayak, kafa sokuyorlar ve en azından top çarpıp giriyor. Galatasaray ise yürüyor adeta. 1-0'a kadar üstün bir oyun. Sonrasında 1-1 olmazsa ölecek hastalığı. Bugün Baros vardı da 2-0 oldu. Olmasa yine 1-1 bitecekti.

2.gol de "Total Futbol" tanımının örneği. Lakin işi tersinden anlayan bir örneği. Korner organizasyonunu 6 aydır beceremeyen Galatasaray, içeri kessem yine bize dönecek diyerek resimdeki şablonu yaptı. Biraz sahada dolandırıp gol atınca, 2-0 da olunda bu kez "Topal Futbol" çıktı sahaya. Tek o da değil. Allah'a emanet 2 bekin asisti ile attı golü Topal.

Neticede Galatasaray kazandı. 15 dakika kanser etti. Öyle bir maç işte. Haftaya da Bursa var. Kısmetse Buşker ile statta izleriz onu da...

Manchester Derbisi / Tecrübe !



Ev sahibinin Şampiyonlar Ligi vizesi, deplasman takımı için Şampiyonluk yarışından kopmama maçıydı. İki takımda disiplinden fazla kopmadan gergin bir maç çıkardı. Böyle maçların güzelliği bir anlık hatayla ya da ekstra işle maçın değişebilmesidir ki aynen öyle oldu.

Manchester City ev sahibi olmanın avantajıyla daha hücuma yönelik bir kadroyla çıktı.

Savunmada Onuoha, Bridge, Toure, Kompany ve önlerinde Barry - De Jong ikilisi defansif, Bellamy, Johnson, Tevez ve Adebayor dörlüsü ile ofansif iki blok halinde oynamak üzere 11 sahaya çıkartmıştı İtalyan Hoca. Defansif olarak hatasıza yakın oynadılar.

Benim dikkatle izlediğim isim ise genç Onuoha oldu. M. Richards'dan sonra aynı karakterde bir sağbek-stoper daha elinde tutuyor Manchester City. İkisin de korkusu yeni sezonda transferi yapılacak Maicon olsa gerek. İkisi de genç, ikisi de stoper de olabilidiğinden gerek rotasyon gerek 11'de yer bulmaya devam edeceklerdir.

Hücumda ise Bellamy, Adam Johnson, Tevez ve Adebayor dinamik bir biçimde 3. bölgeye dağıldılar sürekli. Ancak maçı kaybetmemek isteyen sistem gereği arkadan gerekli destekler gelmeyince gole ulaşamadılar. Özellikle kanatlar rakip bekler ve açıklar yardıma dönünce çok etkisiz kaldı.

Manchester United ise tipik bir deplasman takımı gibi sahadaydı. Neville, Evra, Vidic, Evans 4'lüsü en geride. Önlerinde Fletcher-Scholes vardı. Sağda Valencia oldukça defansif oynadı diyebiliriz. Giggs ise tahtaya "sol kanat" olarak yazılmış belki ancak daha çok içe doğru oynayan adamdı. Tek santrafor ise Rooney. Giggs ve Scholes tercihi Sir'ün tecrübeli oyuncularından faydalanmak istiyor olmasından kaynaklanıyordu belki de. Gerilimli maçlarda işe yarar.

Sol kanadı Mustafa Denizli nasıl İbrahim Üzülmez'e verip Tello'yu serbest oynatıyorsa Sir de aynısını yaptı diyebiliriz. "İç" oyuncularından yardım geldiği oranda Evra ile etkili olmaya çalıştı oradan ancak City defansı sağlam konsantre olduğundan açık vermedi pek. City gibi Man United da kaybetmemeyi tercih ettiğinden ileride çoğalmayı tercih etmedi. Zaman zaman baskı kursada doğal olarak genele yayamadı. Bazı anlarda Scholes ile dışarıdan etkili olmaya çalıştı ancak o da tutmayınca duran topların ManU'yu kurtarması gerekiyordu.

Bu arada Beşiktaş'a İnönü'de attığı golden beridir uyuz oluyorum şu Scholes'un kafa gölü atmasına. Attırmayın arkadaş şu adama. Geliyor gereken yerde duruyor atıyor kafa golünü. Tecrübe budur belki.

Manchester City 0-1 Manchester United
Gol: Dk 90+3 P. Scholes



Sırada Londra derbisi var. Bekliyoruz efendim.

17 Nisan 2005











"Bugün 17 Nisan, Kaleye geçmek istiyor insan..."

Inter 2 - 0 Juventus


Maicon öyle bir gol attı ki bu maçta, o golden sonra maçın Inter'den başka bir kazananı olamazdı zaten. Mourinho da 2.golden sonra havalardaydı.



16 Nisan 2010 Cuma

Ricardo "The Apaçi" Quaresma


Bizim Felix "Galiba Ricardo Geliyor" diye bir yazı yayınlamadan önce, dün gece saat 2 civarında haber ajanslara düşmeye başladı. Bize de Quaresma incelemesi yapmak düşer de, erkenden konuşmayalım diye sadece bir giriş yapalım. Geçen seneden sarkan bir transfer bu. Taraftarın en çok istediği yabancılardan biri. Gelmesi halinde büyük bir iş başarılmış olacağı kesin.









"Bizim de bir magandamız var" diyebileceğiz artık. Allah'ım ... şu tiplere bak ya. Üstteki fotoğrafta önde Ricardo, en arkadaki de "Apaçibaşı Cristiano" sanırsam. Bi' şey demiyorum.. Ahahaaha.

Gelir gelmez bilemem de o tipini düzeltmesi kaydıyla sınırdan içeri alınabilir. İtalya'nın havası yaramıştır umarım.

Hanginiz Yalancı ?


Elano Blumer hakkında 2 görüş yazacağım buraya. 2'si de Lucescu ağzından. Birisi Sabah. Diğeri Vatan.

Önce Sabah gazetesi. 31 Temmuz günü.

"Elano transferini duyunca bütün gün telefonumu kapattım. Başıma geleceği biliyordum. Türkiye'den sayısız gazeteci arayacaktı. Bana ulaşan ilk gazetecisin" yanıtını verip Elano'yu anlatmaya başladı: "Çok zeki bir oyuncu. İnanılmaz yeteneklidir. Hem zeki hem de yetenekli bir futbolcu bulmak zordur. Ve Elano tam böyle bir oyuncudur. Sahada sorumluluk alır; lider özelliğini ortaya koyar. Rakip kaleye gitmenizi kolaylaştırır. Maç tıkanmış, forvette sıkıntı yaşanıyorsa, bu alana daha fazla destek olur. Uzaktan isabetli şutlarıyla bize çok maç kazandırdı. Duran toplarda da ustadır. Korner ve frikikte Shakhtar'a ondan daha iyisi gelmedi."

Bu kadar övdüğü bir oyuncuyu neden sattığını da sorduk. Samimi bir şekilde; "Galip, İngiltere Premier Ligi'ne gitmek isteyen bir oyuncuyu tutamazsın. İngiltere'ye gitmeyi çok istiyordu. Üstelik bu transferden para da kazanıyorduk. Dolayısıyla satma kararı aldık. Sonuç itibariyle Galatasaray gerçekten çok çok iyi bir transfer yaptı. Bence son yıllarda yaptıkları en iyi transfer" yanıtını verdi.


Diğer haber de Vatan gazetesi. 15 Nisan 2010.

“BİR futbolcu Brezilya Milli Takımı’na gidiyor diye ’yıldız’ olamaz. Elano sert liglerin futbolcusu değil. Ne sert bir karakteri var ne de sert futbola uyum sağlayabilir. Sahada sorumluluk almaz. Hocasına sorun çıkartan bir karakter. Keşke G.Saray onu alırken, ona bu kadar büyük yatırım yaparken beni arayıp, sorsaydı.. Ben bir dost olarak onlara gerekeni söylerdim. Böyle büyük para harcarken iyi araştırmak lazım. G.Saray için 7.5 milyon Euro bonservis, yılda 3.5 milyon Euro’dan 4 yıllık sözleşme ekonomik olarak ağır bir yatırım. Bunun karşılığını almaları gerekir.

BREZİLYA Milli Takımı’na onun nasıl seçildiğini biliyorum. Dunga ile ortak bir noktası var. Benim takımımda Fernandinho oynuyor. O çok iyi ama seçilemiyor. Zamanında Matuzalem vardı. En iyisi oydu. O da seçilemedi. Elano’nun Brezilya Milli Takımı’na gidiş nedeni özel.. Keşke G.Saray onu alırken iyi araştırsaydı.”


Şimdi 2'sinden birisi bildiğin "yazmış". Benim kanaatim Haldun Üstünel'e şantaj girişiminde bulunan İbrahim Seten'in aracısı Gökmen Özdemir. Tutup Lucescu'nun Elano'nun mali işlerine bakacak hali yok ya...

ek: Elano da hocasına ne sorun çıkartır ya...

Galiba Ricardo Geliyor

Umarız o sağ ayak dışını da kendiyle beraber İnönü'ye getirir...

Derbi Haftası Canlı Yayınlar





17.04.2010 / Cumartesi / 14.45 : Man City - Man United (Manchester) Spormax
17.04.2010 / Cumartesi / 19.30 : Chelsea - Tottenham (Londra) Spormax
18.04.2010 / Pazar / 19.00 : Fenerbahçe - Beşiktaş (İstanbul) Lig Tv
18.04.2010 / Pazar / 21.45 : Lazio - Roma (Roma)NTV Spor

Bonus Derbi:
17.04.2010 / Cumartesi / 12.45 : Galatasaray CC - Beşiktaş CT (İstanbul) Spormax


Basketbol derbisi de dahil olmak üzere hepsinin de zirveleri etkilemesi hoş bir rastlantı. Doyasıya bir derbi haftası. Çift derbi sahibi Beşiktaş taraftarı en çok derbi heyecanı yaşayacak ekip.

Avrupa'nın Silindirleri


Büyükler ile küçükler arasında uçurum artıyor diyoruz ya, rakamlar artık bunu cidden bir uçurum şeklinde göstermeye başladı. Büyükler "büyük", diğerleri "diğerleri" gibi kaldılar artık. Bu rakamlara rağmen hala lider olamayanlar da var mesela. Uçurumun diğer tarafına geçip, hayatta kaldığına sevinemeyenler bunlar da. Rakamlara girelim en iyisi.

Ajax'ın bu sezon 32 maçta attığı gol sayısı 98. Sadece ligde bu rakam. İç sahada yediği gol sayısı ise 4. Toplamda +79 averajı var Ajax'ın. İşin trajik tarafına gelirsek, Ajax ligde 2.sırada. Twente sadece 59 gol atarak ve 23 gol yiyerek Ajax'ın 1 puan önünde lider. +36 averaj ile. Luiz Suarez'in attığı gol sayısı ligdeki 3 takımdan daha fazla. Bunlar; Sparta Rotterdam, Den Haag, Waalwijk. 6.Utrecht ile de arasında 1 gol var Suarez'in. Gol sayısı ise 33.

Barça ise 80 gol attı. Sadece diğer Madrid ekibine yenildi. Real Madrid ise son 6 maçını kazanır ve 6 maçta 15 veya üstü gol atarsa 100 gol barajını geçip, 98 puanla şampiyon olamama durumunda. Real'in 85, Barça'nın 80 gol attığını söylemeliyiz.

Hakkını alan takımlardan birisi ise Chelsea. Ligin en çok gol atanı. 85 golleri var. Sunderland ve Aston Villa'ya 7 tane attılar. Aston Villa ilk yarıdaki maçta onları yenmişti 2-1 ile. İntikam böyle bir şey. Ligde kendilerini ilk yenen Wigan ile ligin son maçında oynayacaklar. O Wigan'da Tottenham'dan 9 tane yedi bir maçta.

Benfica'da liginin en çok atıp, en az yiyeni. 67 tane atıp 14 tane yedi. +53 averajları var. 2.sıradaki Braga'nın da averajı ise +21.

Fransa liginin 2.si ve 4.sünün averajı sadece +7. 2.sıradaki Auxerre 32 gol atıp 2.sırada. Bu da haftada 1 gol demektir ki, pek zevkli maçları olsa gerek. 16.sıradaki Nice de 32 gol attı bu arada.

Ülkemizde 6.sıradaki İ.B.B ile 12.sıradaki Antalyaspor'un averajları +2. Attıkları ve yedikleri goller arasında da sadece 1 fark var. Mesele bol atmak değil, atıp yememek olsa gerek.

Son olarak Daniel Güiza'nın gol sayısı, 2.yarıdan beri olmayan Harry Kewell ve 20 hafta ligde oynamayan Milan Baros ile eşit. 9 tane.

ek: o kadar gol dedik Andy Cole - Dwight Yorke'ı anmadan geçemezdim. Sokakta arkadaşla gole giderken az Cole - Yorke olmadık.

15 Nisan 2010 Perşembe

Önüm Arkam Sağım Solum Messi


Bu aralar gerek sınavlardan, gerekte Messi'yi sık sık izleyebilmenin keyfinden Messi paylaşmak istiyorum. Sol ayak bebek iken bile yerinde durmuyor yahu...

Beşiktaş Baba'sını Anıyor




16 Nisan 2010, Cuma saat 11.00
İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı

Not: Ayrıca saat 10.30'da kulüp binasının önünden servis kaldırılacaktır.


Ayrıntılı Bilgi

Sergen Yalçın & Atlar




"Sergen Beşiktaş'a ilk geldiğinde benim yanıma verdiler. Daha 17 yaşındaydı. 'Al bu çocuğa göz kulak ol, at yarışı oynuyormuş' dediler. Aradan iki hafta geçti. Bir baktım ben, Metin ve Sergen beraber at yarışı kuponu yapıyoruz"

Gökhan Keskin

Messi Cola

Sloganı da "Messi Yaşatır Seni" felan herhalde... Evet, arkadaki hamur işleri de pek güzel...

Eyyamcı Felix


Bir de Emre Aşık ile bu mevzuuya parmak basması yok mu... Ulan adam daha ne yapsın? Formana, armana sahip çık Felix. Ayağını denk al.

14 Nisan 2010 Çarşamba

".bne Levent"in Gerçek Yüzü

Habertürk Gazetesinden Meriç Müldür'ün haberi bugün geniş yankı uyandırdı. İddiaya göre Beşiktaş JK Başkanı Yıldırım Demirören, Trabzonspor maçından sonra TFF Başkanı Mehmut Özgener'e "O Levent .bn.si senin yanında olduğu sürece ben karşındayım vesaire vesaire"... şeklinde bir SMS atmıştı.

Olayı sıcağı sıcağına değerlendirmek yerine Beşiktaş tarafından gelecek açıklamayı bekledim. İyi de yapmışım, öyle bir belgeyi ortaya koydu ki Beşiktaş Yönetimi Meriç Müldür yaptığı hatadan dolayı özür dilemekten başka bir şey yapmamalı.


.

Beşiktaş'a gönderilen ve savunma istenilen yazıda "ilginçtir ki" Demirören'in Özgener'e yolladığı mesaj da eklenmiş. O mesajı inceliyoruz. Yukarıdaki görseli Beşiktaş'a gönderilen resmi belgeden kestim. Ben ".bn." kelimesini göremiyorum orada. Gören var mı?

Bu saatten sonra o manşet nasıl atıldı, o belgeler Meriç Müldür'ün eline nasıl geçti, Meriç Müldür neden böyle bir haber yaptı bir hesabını vermeli. Yoksa alayının iyi niyetinden...

BJK Resmi Sitesinde Yayınlanan Haber için tıklayınız.

Bir Garip Nery Castillo


Meksika'nın Teknik Direktörü basın toplantısında Nery Alberto Castillo hakkında diyor ki; "Shakthar ile arasında büyük bir sorun var. Oynamak istemiyor Ukrayna'da. Zaten Galatasaray'a satıldı" diyor. Şimdi 2 ihtimal var. 1.si Gio Dos Santos ile bir karıştırma var. 2.si gerçekten Galatasaray transferi bitirdi.

İddialar bunlar. Pek, aslında pek değil hiç izlemedim. Adını bilirim sadece. Kendisi hakkında Uğur Meleke'nin yazısını bırakayım buraya en iyisi.

15 yaşında m.united idmanına çıktı, ama çalışma izni alamadı. kendi cebinden kira bedelini ödeyip manchester city’nin yolunu tuttu, bu kez de ilk 11 şansı bulamadı. 20 milyon euroya geldiği shakhtar’da sevilmiyor... castillo huzuru türkiye’de bulursa, süper lig bir dünya yıldızı kazanabilir
1984’te Meksika’da doğan Castillo, henüz 16 yaşındayken uruguaylı babasının kararıyla yunan ekibi olympiakos’un yolunu tuttu. “gate 7 ultras” taraftar grubunun sevgilisi olup 7 numaralı formayı 7 yıl boyunca başarıyla giydi, 6 şampiyonluk yaşadı. copa america 2007’de gösterdiği iyi performans ve brezilya’ya attığı süper golden sonra, hem yunanistan’ın hem de ukrayna’nın transfer rekoru olan 20 milyon euro karşılığında shakhtar’a transfer oldu. yıllardır içinde biriktirdiği premier lig’de oynama isteği eriksson’un onu manchester city’ye kiralaması ile gerçekleşti, ama yeterli forma şansı bulamadığı için shakhtar’a geri döndü. uefa şampiyonu takımında da şans bulamıyor çünkü tüm dünya onu “problemli oyuncu” olarak tanıyor. çok iyi günler yaşadığı olympiakos’ta takım arkadaşının elinden kaparak attığı frikik taraftarın tepkisini çekti. benzer bir davranışı donetsk’te de gerçekleştirdi, lucarelli’ye topu vermeyerek kullandığı penaltıyı bir de kaleciye teslim edince lucescu’nun hışmına uğradı. yıllarca milli takım için kararını veremedi, babasının meksika, uruguay ve yunanistan milli takımlarında oynaması için para istediği yazıldı çizildi. halen istenmeyen adam konumunda bulunduğu shakhtar’ın kadrosunda ve lucescu’nun uefa şampiyonu ekibinin huzurunu onunla bozmaya niyeti olduğunu sanmıyorum. Problemli evet, ama 25 yaş olgunluğu ve potansiyelini henüz sahaya yansıtamamış olma duyguları ile kendini dizginleyebilirse patlama da yapabilecek durumda. hem ferguson’un, hem eriksson’un, hem de lucescu’nun onu transfer etmek isteme nedeni olağan üstü yeteneği... özellikle 4-3-3’te öndeki üçlünün her bir pozisyonunda oynayabilen çok yönlü bir oyuncu. bire bir adam geçme yeteneği var, asist özelliği var, duran topları iyi kullanıyor, uzaktan şutları etkili. huzuru boğazda bulursa, bir istanbul takımını tek başına sırtlayıp avrupa’da birkaç tur götürebilecek potansiyele sahip... problemli hali nedeniyle bonservisinin 5 milyonun altında dolaşması da önemli bir avantaj.

Künyesi
adı: nery alberto castillo confalonieri
doğum tarihi ve yeri: 13.6.1984, sl potosi/meksika
milliyeti: meksika/uruguay
lakabı: diablo (şeytan)
boy: 1,70
mevki: sol açık, sağ açık, forvet
kulübü: shakhtar donetsk
sözleşme bitişi: 30 haziran 2012
tahmini bonservis bedeli: 4-5 milyon euro

Kariyeri
2000-07 olympiakos 106 maç 30 gol
2007 shakhtar d. 12 maç 1 gol
2007-09 man. city 7 maç 1 gol
2009- shakhtar d. 4 maç 1 gol
milli takım: meksika 17 maç 6 gol"

Hocasının açıklaması da şu; "Bien decías, hay unos que no están jugando. Yo estoy monitoreándolos permanentemente (...) mientras no estén lesionados, hasta Nery Castillo que está entrenando por separado con Shakhtar entrena todos los días, todos los días va al entrenamiento, tengo gente que todos los días lo sigue. Entrena y hace lo que el entrenador dice, no está jugando porque no tiene ficha, tiene un contencioso con el Shakhtar porque no lo vendieron al Galatasaray."

Google Translate'den de çıkan sonuç özetle şu; "Tren (antrenör) ve ne çalıştırıcı, hiçbir şekilde görülür çünkü oynamak olmadığını söylüyor, Shakhtar ile bir anlaşmazlık o Galatasaray satıldı çünkü var yok"

Durum bu. Zaman gösterecek.

ek: bu google translate'in çeviri kısmında bizim tercüman Mert, yazı bölümünde de Yıldırım Demirören çalışıyor olmalı.

Lost Karakterlerinin "Sorumsuz" Rahatlığı || Top 5


4 senedir izlerim şu mereti. 4 senedir bir sürü teori, olay, bölüm karakter gördüm ama rahatlıklarına bir çözüm bulamadım arkadaş. Nasıl bu kadar sıradan görebiliyorlar her olayı yahu? 200 senedir adadalar sanki Richardus ile beraber. Onu bile sormamaları başlı başına bir uyuzluk. Şu rahatlıklardan aklıma gelenlerin 5'ini yazayım ben.

5- Gözler önünde adanın kaybolması; Gözünüzün önünde koskocaman bir karaparçası yok oluyor. Bir insan da sormuyor "lan nasıl yok oldu o ada" diye. İlla ki sahile varınca güneş yanığı olmamız lazım derdindeler. Bi' merak et. Bi' sor. Sanki çakıl taşı. İçinde insan var, öküz var, ayı var, Sawyer var... Öldü mü diye bir sor. Sorgula yahu. Copperfield bile öküz gibi ışıklarla, aynalarla yaptı onu bu nasıl kayboldu diye bi' merak et.

4- 1977'ye düşen Oceanic 6; Uçağınız 2.kez adaya iniyor. Hem de aynı adaya. 4 kişi de 1977'ye düşüyor. Bunun üzerine 4 yolcudan birisi de demiyor ki; "nasıl bu zamana geldik?", "hepimiz niye gelmedik?" Lan 2007'de uçağa binip, 1977'de iniyorsunuz. Hiç mi biriniz Back to the Future izlemedi. Bir taneniz kendinize Almanac yollamaya felan kalkar. Ama yoook "ben nasıl motor ustasıyım, doktorum lan ben tripleri, aşçı olarak kaydetmem lazım" gerginliği daha fazla. İnsan bi' okkalı söver lan en azından. Lan 30 sene geriye düşüyorsunuz.

3- Adadan kaçak arazi kapma derdindeki insanlar; Bernard'ın merkezinde olduğu bir bölüm vardı. Adam 2 sezon boyunca baktı ki, Kate bi' gün Sawyer'ın çadırında, diğer gün Jack'in çadırında, Locke her yeri patlatıyor, birileri öldürülüyor ama kimse "lan bunu kim öldürdü" diye sorgulamıyor, Koreliler önce mutfak yaptı, şimdi de tarlacılığa başladı 3 seneye domuz çiftliği de kurar, Eko bile kilise yapmaya başladı, diyerek taşlar ile "Help" yazmaya kalkışmıştı. Gariban yaşlıya da kimse yardım etmedi ya. Lan adam bi' uçak geçer, geçer de görür diye öküz gibi yazı yazmaya kalktı ama sıfır yardım geldi. Tabii Kate'in bulunduğu çadırı dikizleme daha keyifli. Sen buna yardım etmeyip, "maybaybiii" diye öküzvari ağlayan Claire için "ahanda leylek leylek lekirdek" diye kuş kovalamaya kalkıyorsun ama... Hem de neden? Göçmen kuş. Birisinin camının önüne konacak. O notu görecek. Okuyacak. Hamsi de o sırada ağaca çıkacak.

2- Adada ölü görmeye tepki vermemek; Benim favorim bu aslında. Mesela ölülerle konuşan Miles için bir şey diyemiyorum. Ama Hurley mesela. Hadi o da "dude" olduğundan neyse. Etrafta ki bir insan sormaz mı; "dalga mı geçiyorsun, adam mı seçiyorsun lan" diye. Hadi adam doğruyu söylüyor senin hakkında, insan bi' tırsar, bi' yusuflar, bi' söver lan dışarı. İyice yalama oldu ki, "müdür kimle sohbet ediyorsun, selam söyle benden öte tarafa, güneş kremi vereyim mi sıcaktır orası eheeheehe" diye devam ediyorlar. Mesela Jack'e de böyle oldu. Adam babasını gördü, kovaladı, adada gördü adamı. Koskoca omurilik cerrahı'sın sen Jack. Ölü dirilir mi? John Locke olayı da böyleydi. Adamı boğdun sen Benjamin "I always have a plan" Linus. Karşına geçmiş, sen hala "naber müdür"lerdesin.

1- I am Black Smoke ve yarıda kalan laflar; Tamam ülke olarak sobalı evlerde büyüyeniniz yok. Ama hiç mi üstünüze bir kara duman gelmedi ey Lostie'ler. Size bir duman saldırıyor. Sonrasında o duman, iyi kötü bir muhabbetiniz olan bir adamın şeklini alıyor. Siz de buna mal mal bakıyorsunuz. Sorun lan bi'; "daha yoğunlaşıp sıvı olamazken, nasıl adam tipine giriyorsun" diye. Ama yok. Bir de yarıda kalan laflar var. Tam birisi bir şey açıklayacak, arkadan sadece o lafı kesmek için diziye girmiş bir figüran "don't tell" diye çıkıyor aradan. Tutup, ağzına vuracaksın. Sonra da diyeceksin ki, "anlatmazsan Mr.Eko'nun sopasını aldım, sokarım ağzına" diye. Şu laf kesmeler ve meraksızlık olmasa 2 sezonda biter bu yapım. Birisi kesiyor, diğeri de sormuyor "niye kesiyorsun" diye.

Ohh. Rahatladım. Doc Arzt gibi patlayasınız rahatlığınızdan emi.

Arda & Ali Sami Yen


Nasıl bir evlilik diye düşündün mü hiç?

Güzel şaşalı bir düğün yaparız, Allah izin verirse. Belki Ali Sami Yen'de yaparız, Nevizade Geceleri çalarken Ali Sami Yen'de düğünü patlatırız. Kim bilir belki de tribünlerde 25 bin kişi, masalar sahanın ortasında, güzel sanatçılar... Hem konser hem Nevizade Geceleri eğleniriz işte!


Arda Turan


Kimisi gece aleminde
Kimisi "sinem"a peşinde...


Kendisine Galatasaray taraftarı diyip, "protesto yapıyoruz" diyerek Galatasaray armasını ters asabilen taraftarlar...


Senin Gibi Akrabam Olsun Bütün Evrenlerde Borcum Olsun


O son sahnede gaza basıyorum diye bilgisayarın kasasını itmişim. Ne kral adamsın sen...

not: Dinamitler kararsızdır. Bu diziden öğrendiğim tek şey belki de bu olacak...

Hagi Her Zaman Hagi || Bölüm 2



Bu kez ortasahadan...

13 Nisan 2010 Salı

En Direkt Derbi Hakemi


Tabii ki bahsettiğim Hüseyin Göçek. İsim bir şey çağrıştırmıyorsa 30cm önündeki İ.B.B'li futbolcu ile Harry Kewell'ın tozluklarını ayırt edemeyip kornere aut veren, son 15 dakikada her Belediye pozisyonuna Galatasaray aleyhine faul çalan, Barış'ın gözü önünde yediği tekmeyi umursamayan, derbide Baros'un aldığı tekmeye direkt serbest vuruş gösterip sonra en direkt vuruşa çeviren, bu sezon ligde 14 hafta maç yönetmiş, son yönettiği maçta yarıda kalmış ve içeri girdiği için Oğuz Sarvan'dan anlamsız bir fırça yemiş olan hakem.



Beşiktaş - Kasımpaşa mücadelesinde Ernst ve Ferrari'yi oyundan atan da aynı hakem.

Yetmiyor, mesela bu da var; http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=5+nisan+2010+altay+giresunspor+ma%C3%A7%C4%B1&i=18688595

Derbi hakemi oldu kendisi. Hayırlı olsun.

Transfer Dönemine Doğru Beşiktaş / Kim Gider?





İlk önce Kuranyi meselesi çıktı ortaya. Kuranyi'nin sözleşmesi sezon sonu bitiyor ve şu an Almanya gol krallığının önemli ismi olduğunu düşünürsek çok önemli bir sözleşme karşılığı anlaşılabilinir. Daha sonra ortaya klasik Quaresma muhabbetleri çıktı. Taraftarın uzun zamandır istediği adamdı Quaresma. Beşiktaş'ın en acil transfer gereken bölgesi de kanatlar olduğundan itiraz edilmeyecek transfer budur. Yoksa Bobo mu, Kuranyi mi tartışılır; ben gerek yaş farkından, gerek yıllardır takımda olduğundan Bobo'dan vazgeçmem mesela.

Şimdi bir de Joe Cole haberleri çıktı. Tek kelimeyle "oha!" diyorum afedersiniz. Hani geçmiş dönem yönetimlerin getirdiği adamların yanında "Messi" transferi gibi bir şey kalıyor. Ancak Serdar Adalı'nın güven veren yapısı falan ortaya çıkınca imkansız değil gibi yıldız transferi. Joe Cole biraz ütopik tabii.

Geçen sezon "yıldız geliyor yıldız" denmişti, Deco işi yatınca japon asıllı pembe dizi kahramanı Brezilyalı Tabata gelmişti. Gerçi Tabata 8'e değil de gerçek değeri olan 2 Milyon'a falan alınsaydı bu kadar batmazdı ama "yıldız geliyor" dendikten sonra istersen bedavaya al o da var.

Geçmiş yönetimlerin hatalarını unutmadan bir transfer dönemi daha. Beşiktaş'ın elinde 10 yabancı var hali hazırda. Zapo Bursa'ya verilir. Tello ve Holosko'nun Dünya Kupasında iyi oynamaları için dua edilir. 3 gitti kaldı 7. Tabata-Delgado'dan biri gönderilir. Balkanlar ve Arap ülkeleri potansiyel alıcı. Kaldı 6.

Ferrari, Ernst, Bobo, Sivok, Delgado takımda kalsa; Fink elden çıkarılsa operasyon tamamlanır. Maliyet de yaklaşık 50 Milyonlara dayanır herhalde bu yaz. Geçmiş olsun.

Zordur transfer döneminde Beşiktaşlı olmak.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Kardemir Karabükspor Süper Lig'de


4 hafta kala Süper Lig'i garantiledi Karabük. Karabük deyince de aklıma tek fotoğraf geldi benim. Seneye tekrar karşılacak bu ikili. İkili dediğim Karabükspor ve İbrahim Üzülmez.

Hayırlı Olsun...

Bundesliga 2010-2011 Formaları ve St. Pauli




Şöyle bir şey geçti elime. Ne kadar doğru bilmiyorum da St. Pauli'nin siyah formasına takıldım ben. Vay be.

İtalyan Aygırı vs Bizim Caner




Matteo Ferrari / 2010



Caner Erkin / 2010



Gökhan Zan / 2010

Andre Moritz Kayserispor'da


Şimdi buraya Ali Turan olayı nedeniyle "etik, ahlak" muhabbetlerine başlayan Kayserispor'un ligin bitimine 2 ay kala aynı şeyi yapmasını yazardım da... Neyse... Bir fıkra ile bitireyim.

Kayseri'liye sormuşlar. 2 artı 2 ne eder diye.
Kayseri'li de cevap vermiş. Alırken mi? Satarken mi?

11 Nisan 2010 Pazar

Metin


Kalbindeki en büyük sevginin "Galatasaray" olduğu bir adam. Protesto uğruna kendisine "Galatasaray'lı" diyenlerin bu duruma getirdiği bir adam.

Tersten Görmek


Arkadaşların derdi neydi ki acaba? İnsan Messi'nin aleyhinde pankart açar mı yahu?

5-10 Kendini Bilmeze


Ultraslan adını kullanıp takıma bunları yapan 3-5 kişiye bir yazı yazmıştım. Bir kez daha söyleyim. Olur da görür, okurlarsa diye. Aranızda Galatasaray'ı bu kadar seveniniz varsa Arda'yı yuhalasın. Öyle yalandan "ölürüz, perişan oluruz" diye de değil. Gerçekten Arda kadar seveceksin. 3-5 kuruş avanta sağlamak için biletini hem de Fenerbahçe maçının biletini karaborsada satarken sen, o senelik 2 milyon yerine 4 milyon Euro'yu sadece parayı veren takım Fenerbahçe diye reddeden bir adam.

Mesela kriz geçireceksin sahada. Ertesi hafta maça çıkacaksın. Sonra ayağının arkasını böyle delecekler. Ama 3 gün sonra da Hamburg'a karşı takım daha eksik kalmasın diye maça çıkacaksın. O maçta da 2.dakikada gözüne el gelecek, o gözün şişik oynayacaksın maçta.

Hadi maç da yapmayın siz. Bu darbeler sonunda hayatınızda normal bir gün yaşayın ve işinize devam edin. Sevgilinizle de gezmeyin. Madem Arda yapınca "kaka" siz de yapmayın. Bu darbelerle 24 saat geçirin sadece. Gözünüz şiş 24 saat. Ayağınızın arkası delik 24 saat. İşiniz nedeniyle kalp spazmı geçirdiğiniz bir günün ardından 24 saat. Sonra teker teker özür dilerim sizden Arda'yı yuhalamanıza yazdığım bu yazı sebebiyle. Terbiyesizler...

Aşkımız Galatasaray'a. Sizin gibilere değil....

Ultraslan Çatısı Altındaki 3-5 Çapulcu


Konyaspor maçı arefesiydi ve haber kaynakları şöyle bir haber geçiyordu. "Galatasaray tribün liderlerinden Alpaslan Dikmen bayram ziyareti için Bursa'ya giderken geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybetti" Aslında o gün o kazada hayatını kaybeden Ultraslan oluşumu idi. Bugün öğrendik.

Galatasaray bugün rakiplerinin yardımı ile yine kritik bir maça çıkıyor. Kazanırsa Şampiyonlar Ligi potasına girecek ve rakiplerinin karşılaşmalarına göre ligi belki de sezon sonunda ilk 2'de bitirecek. Galatasaray'ın taraftar grubu Ultraslan ise resmi sitesinden bir açıklama yayınlıyor. İlk 5 dakika susma eylemi diye. Tamam. Kabul edilebilir bu da. "Karşılıksız destek" lafları edilirken bunu görmeyelim hadi. "Maçtan sonra disko, otelde kumar var" gibi bir şey de değil çünkü. Bir yere kadar anlaşılabilir bir tepki. Peki bugün ortaya çıkan ne? 2 tane lise ergeni, muhtemelen boş dersin birisinde arka sıraya geçip telefona da ses kaydedip, Arda Turan'a ve takıma giydirmiş. Kime? Arda'ya. Ne diye? Sinema kapattı diye. Kaptan'a. Galatasaray takımının kaptanına, 3-5 tane zat-ı şahane "ruhsuz" diye "sinema kapattı" diye hem de resmi siteden giydiriyor. Ruhsuz dediğiniz adamın ısınmak için eğilememesine rağmen sırf sizden birisi gibi düşündüğü için sakat sakat oynadığı için, İ.B.B maçında kalp spazmı geçirdiği için, Hamburg maçında ayağı delik oynadığı için, Fenerbahçe kupa maçında golden, Ümit'in golünden sonra sevinçten formasını çıkartıp arkadaşları yerine tribünlere koşan adam olduğu için Ruhsuz. Onlara göre ruhsuz bu adam. Bu yaptıklarını görmek yerine skor taraftarı gibi davranıyor 3-5 çapulcu. Adamın sevgilisinden size ne? Peygamber mi olmalı büyük takım futbolcusu ? Sevgiliniz Sinem Kobal olsa kokoreççiye mi götüreceksiniz?

Ruhsuzlukmuş. Ruhla kim ligi lider götürmüş? Borussia Dortmund'lular yıksın stadı o zaman. St.Pauli'liler Atlethic Bilbao'lular her sene 3 kupa alsın. Manchester'lılar Rooney'i "nasıl bira içiyorsun sakat değil misin" diye dövsün bugün. Real'liler "nasıl Paris Hilton ile gezersin" diye Ronaldo'nun saçını kessin Alcorcon'a elendikten sonra.

Alpaslan Dikmen'in ruhu şad olsun. Umarım bugünleri "görmüyordur" gittiği yerden...

not: Baştan belirteyim de, yazının muhattabı Ultraslan adını kullanıp takıma bunları yapan 3-5 kişiyedir...

Ah Ulan Toraman!





Şu adamı her zaman çok beğenmişimdir. Ortalama Türk stoperlerin yanında Cannavaro gibi kalır çoğu zaman. Fatih Terim döneminde Millî Forma yüzü göremedi. Öyle ki Euro 2008'de Toraman evinde maçları izlerken Millî Takım defansta kalecisini oynatmayı planlıyordu.

Toraman'ı ne kadar sevsem de sevemediğim bir huyu var. O da kendine hiç bakmaması. Yanlış anlaşılmasın, antremanlardan kaçma falan değil. Adam maçlara çıkabilmek için kendini zorlayıp duruyor. Geçen sezon takımı yalnız bırakmamak adına nasıl oynadığını, hatta Denizlispor'a sol ayağıyla attığı muhteşem golü herkes hatırlar.

Ama Toraman o dönemlerde sakat sakat oynadı, yazın tedavi oldu; sonra beklenenden erken dönüş yaptı. Dünkü Trabzonspor maçında sektiğini gördüm. Takımı yalnız bırakmamak, arkayı Kaş'a emanet etmemek adına sahada kaldı. Tribünde Hiddink vardı tabii. Çok da güzel oynadı. Yalnız sakatlanmış yine. Resmi sitede Fenerbahçe maçında oynayamayacağı yazıyor.

Ferrari de yetişemezse defansta Kaş ve Sivok oynar; ki ikisi de yanlarında Toraman veya Ferrari olmadan sırıtan adamlar. Hele ki Sivok aslında orta saha oyuncusu olduğundan herhalde bayağı sırıtıyor. Bakalım neler olacak?

Bir yandan kızıyorum, bir yandan da helal olsun diyorum Toraman'a. Bilemedim...

Bonus olarak da Denizlispor'a attığı şampiyonluk golü:


Messiah Banner'ı





Yeni uygulamamızın haberini vermiştik haftaiçi. Her ne kadar Messi Arsenal'e 4 gol atmış olsa da El Classico'nun asıl gündem maddesi olduğundan o maça ait bannerla başlamıştık.

Maçın asıl kahranı belki de Xavi'nin ayağından çıkan paslardı ancak geçen haftadan birikmiş bir Messi borcumuz vardı.

Önümüzdeki haftadan itibaren konumuz Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi olacak. Onun banner'ı da yolda.

Xavi'nin 4 Harikası



Xavi Hernandez'in Real Madrid maçında attığı 4 harika pas...

Messi vs. Maradona



Stockton To Malone


Xavi hakkında bir yazı daha yazmadan duramadım. John Stockton'u bilirsiniz. Bilmeyenler için kısaca açıklayayım. NBA tarihinin maç başına 10.5 asist ortalaması ile oynayan, 15.000 asist barajını geçmiş, Postacı Karl Malone ile beraber efsaneleşmiş bir terim olan "Stockton to Malone"ın Stockton'u. İşte John Stockton'un futbol sahalarında vücut bulmuş hali Xavi. Şu kadar söyleyim, ben şu halimle Barça'da oynasam bana bile bir sezonda 5 asist yapar. 5 tanesini de "nasıl geldi bu top" diye şaşırmaktan atamam.

"Stockton to Malone"ın futbol şubesi olacak "Xavi to Messi" bu sene ve her sene. Messi de Malone oldu bu arada. O "Majesteleri" olur aslında şu haliyle...

Hala Madrid, Enişte Xavi



Messi, Ronaldo, Henry, Van der Vaart yazdık durduk. Başrolü Xavi Hernandez aldı. İstediğini de günün kahramanı yaptı.

15'te 15 yapmıştı Real Madrid. Bu seride en zorlanacağı rakipler olan Sevilla ve Valencia'ya karşı geri düşmüşlerdi. O maçları, 2 takımın çapsız hocaları yüzünden rakipleri vermişlerdi. Bugün de geri düştüler. Hem de neredeyse hiç pozisyon vermedikleri 33.dakikaya kadar. 33'te Xavi, o dakikaya kadar sahada mevkiisi gereği hiçbir şey yapamayan Messi'nin adını skor tabelasına yazdırdı. Sonrası Barça klasiği. Alan daralt, pasla çık, prese pasla karşılık ver.

2.yarıda ise Barça, yer değişimine gitti. Maxwell orta sahaya, Puyol sol beke, Alves eski yerine, Pedro ters kanata geçti. Real'de ise günün Mehmet Topal'ı Marcelo idi. Alıyor, yardırıyor, gidiyor, topu dağa taşa vuruyor. Bütün gün bunu yapabilirdi. Andre Santos'un sol açık günleri gibiydi yani. Tekrar Xavi çıktı sahneye. Bütün maç ezilip çimene karışmasına 2 atak kalmış olan Pedro'yu günün 2.adamı yaptı. Gerisi ise yine Barça standartı. Pas yapan, pres yapan, alan daraltan ve bunu her yerde yapan Barça. Hücumda sıfır top tutmasına rağmen. Messi ve Pedro'nun neredeyse olmamasına rağmen.

Barça, Play-Station oyunu ise Xavi bu oyunda bulunan 2 pas tuşudur. Yakın adama kısa pas, uzaktaki adama ara pası hatasız atıyor. Havadan da, yerden de. Ramos hakkında da bir şey diyemiyorum. Ronaldo - Messi mücadelesini bu kez de Messi kazandı diyelim...