Önce eskisinden başlayalım. Kalli'den. Neden Kalli derler bilmem. Karl Heinz'den dolayı derseniz Rummenige derim size. Neyse bu adam ilk geldiğinde yaşım gereği hatırlamam. 2.gelişinde ise içimde bir merak ve şüphe vardı yaşı gereği. Antremanı topla başlatması, Hasan ile kapışmaları hatta Hıncal Uluç'un sevmesi felan iyice merak uyandırdı. Barış ve Serkan adında 2 tane de genç getirmişti. 4-3-1-2 oynatıyordu.
Ama herşey o Beşiktaş maçından sonra başladı. Önce Lincoln ve Hakan Şükür'ün kadro dışı kalması, sonra sakatlıklardan dolayı iyi çalıştırmıyor cümleleri, oyuncuların yerinde oynatılmaması ve Kalli'nin hastalık bahanesi ile deplasmanlara gitmemesi 29.haftada gençlerbirliği maçı öncesi görevini bırakmasına neden oluyordu. Tabii bu arada "Lincoln" beşiktaş maçından önce kadro dışı kalmasından sonra o sezon hiç yoktu. Ta ki Kalli gidene kadar. O gidince 10 döndü. Gençlerbirliği maçında hayatının topunu oynadı o sezon. Yattı, kalktı, boğuştu, forması çamur içinde kaldı. 88'de de sahada yer alan 22 kişi içerisinde o topu oraya gönderecek ayak bir tek onda vardı. o topta ona gelince gol de, lig de geldi. ama şampiyonluk beklendiği gibi lincoln'ün şovu ile değil Arda'nın ve Servet'in saha içi müthiş performansı, Hakan Şükür ve Hasan Şaş'ın saha dışı performansı ile geliyordu.
2.sene de ise Skibbe geldi. Galatasaray'a o sezon 5 atan adama. O geldi ama Şampiyonlar Ligi de gitti. Türkiye Süper kupası geldi. Fernando Meira gibi Stuttgart'ın Servet'i geldi. Harry Kewell
geldi. Milan Baros geldi. Lincoln bile geri geldi. Ama bir şeyler eksikti takımda. Deplasmanlarda rezalet bir takım vardı sahada. Çözüm bir türlü bulunamadı. Aslında cevap belli idi. Ön Libero. Ne zaman dinamizm adamları olan Mehmet Topal ve Barış döndü takımın ortasahası toparlandı. Fakat bu kez ne Kewell, Ne Lincoln ne de Hasan Şaş vardı. Bütün yük Arda'ya biniyordu. O da artık kaldıramadı. Sürekli olarak asıl suçlu kenardaki adam olarak gösteriliyordu. İyi çalıştırmadığından dolayı bu sakatlıklar göze batıyordu. bu kez de kenarda bir hoca değil bir arkadaş vardı. ama bu kez de başarı gelmiyordu.
geldi. Milan Baros geldi. Lincoln bile geri geldi. Ama bir şeyler eksikti takımda. Deplasmanlarda rezalet bir takım vardı sahada. Çözüm bir türlü bulunamadı. Aslında cevap belli idi. Ön Libero. Ne zaman dinamizm adamları olan Mehmet Topal ve Barış döndü takımın ortasahası toparlandı. Fakat bu kez ne Kewell, Ne Lincoln ne de Hasan Şaş vardı. Bütün yük Arda'ya biniyordu. O da artık kaldıramadı. Sürekli olarak asıl suçlu kenardaki adam olarak gösteriliyordu. İyi çalıştırmadığından dolayı bu sakatlıklar göze batıyordu. bu kez de kenarda bir hoca değil bir arkadaş vardı. ama bu kez de başarı gelmiyordu.
Peki bu 2 hoca arasında konuşulan adam Lincoln ne durumda. Yine aklına esen deplasmanda oynaması, sakatlığının olması değişmedi. Değişen şey ise Lincoln'ün takımı sırtlayacak kadar asist ve gol'e imza atması. 15 gol atan Baros'u besleyen ana damar oldu. Sorun ise takımın Lincoln'e bağlı olarak düşmesi. gece ve gündüz gibi.
Galatasaray takımı 2 sezondur hoca olarak ya üstün disiplin adamında ya da oyuncuların arkadaşında. Göz ardı edilemeyecek gerçek ise 14 kişi ile deplasmana giden takım geçtiğimiz sezon kupa maçında Kadıköy'de ilk kez gol yemez iken, bu sezon Antalyaspor'u yenemiyor. ama aynı takım bu sezon Uefa Kupasında gruplarda Almanya Lideri olan Hertha Berlin'i deplasmanda, Benfica'yı deplasmanda, Yunan Liginde açık ara lider Olympiakos'u evinde yenerek gruptan çıkar iken, geçtiğimiz sezonun o başarılı takımı bu seneki rakibi Bordeaux'un ikramı ile çıkıyordu gruptan.
Galatasaray'da galiba eksik şey o ruh. Biraz da disiplin. hani kondüsyon da eklerseniz mükemmel olur.
0 yorum:
Yorum Gönder