10 Mayıs 2010 Pazartesi

Galatasaray 2009-2010 Sezonu Değerlendirmesi


Galatasaray için yıllardan beri süregelen alışkanlık vardı. Teknik direktör gelir, transferler sezon başlamasına yakın alınır, yavaş hareket edildiğinden ve kamp felan doğru düzgün görmediklerinden de çoğu karavana olurdu. Bu kez teknik adam öyle bir gelmişti ki, "hey ki hey" dedirtmişti. Frank Rijkaard - Johan Neeskens ikilisi takıma gelmişti. 1 sene boyunca Barça keyfi yaşayan Galatasaray'lılar için o Barça'nın temelini atan adam gelmişti. Herkes Arda'nın daha komple, daha aklını kullanarak oynayan bir takım oyuncusu, takımın daha takım olacağına inanmıştı. Hatta Sabri için; "Beyni ile ayakları arasında bir köprü yok. Bu bağlantıyı kurarsak başarılı olacağımıza inanıyorum" demişti. Sabri için bile umut doğmuştu gidecek derken.

Abdelkader Keita, Mustafa Sarp, Leo Franco, Gökhan Zan ilk transfer hamleleriydi. Daha sonra Elano Blumer geldi. En zayıf halka Mustafa Sarp gibi görünse de futbolunun teknik yeteneğinin sınırlı olmasına rağmen mücadelesini üst düzeye çıkartarak ilk 11'in değişmezi oluyordu. Yaz güzel başlamıştı. Arda Turan, sol kanat oyunculuğundan çıkıp 10 numara sırtında 10 numara konumuna geçiyordu. Bu hareket aslında Galatasaray'ı bitiren hamle olmuştu. Galatasaray hücum hattının bütün gücünü kullanıyordu. Gelen 3, giden 4 yiyordu.

Sonra güz geldi. Galatasaray'da yaprak dökümü derbiye rast geldi. Galatasaray için derbi = sezon olmuştu anlamsızca. 34 maçın sadece 2 tanesi Fenerbahçe maçıydı ve geri kalan 32 maç hiç önem arz etmiyordu sanki. 10.hafta Galatasaray'ı bitiren haftaydı aslında. 3 haftada 9 tane gol yemişti Galatasaray. Bu, Galatasaray için hep söylenen "hücum iyi ama savunmaya dönmüyorlar" tezini doğruluyordu. Sonrası bir çöküş. Milan Baros'un da ayağının kırılması beterin beteri oldu. Aslında 2 haftalık bir suni teneffüs vardı. Sivas-Diyarbakır maçları ile. Bursa maçına kadar bi' nefeslenme olmuştu bu. Önce yürüyerek puan verilen bir Manisa maçı. Ardından santraforsuz bir Galatasaray, hiçbir şey yapamadan yenildi. Antalya'dan da 20 dakikada 2 tane yiyince takım olayın vehameti başlıyordu ki, 3 gol attı Galatasaray santraforsuz.

Peşinden devre arası geldi. Lucas Neill'i beraberinde getirdi. "Şezlong Yorumcusu ve yardakçıları" "Galatasaray'ın defans hattı, Milli Takım'ın defans hattı, ne gerek var bu adama" diye saçmalama zevkini tadamadan Lucas Neill'i izlemeye nail oldular. Ama gerisi kötüydü. Jo ve Gio transferleri iyiydi kağıt üzerinde ama Shabani'yi gönderecek kadar olunca işler kötüleşti. Aslında Shabani iyi değildi ama takımın adamıydı. Ardından Atletico'ya elenen Galatasaray yeni bir şarampole yuvarlanıyordu. "Bireysel Hatalar."

Takımın kaybettiği her puan oyun sisteminden değil, defans ve orta saha hattının bireysel pas hatalarından geliyordu. Leo'nun Beşiktaş maçında topu düzgün yumruklayamaması, Topal'ın Es-Es maçında anlamsız pası, Emre Güngör'ün Colman'a asisti, Leo Franco'nun Selçuk'un şutunu içeri alıncaya kadar izleyen bir periyottu bu hatalar. Zaten lig bitmişti yine Fenerbahçe maçından sonra. Bu kez Aykut'un hatası vardı Sivas deplasmanında.

Ardından Topal'ın kendi kalesine gol atması bile yetmiyordu maçta puan kaybetmeye. Her neyse zaten Bursa maçında Eyyamcı Bünyamin ile bitiyordu lig. Şu saatten sonra 3.lük ile 4.lük arasında ne fark olur. 1 hafta tatil rezervasyonu. Onu futbolcular düşünsün. Bir de Elano var. Kasım ayında "ne gerek vardı" denip, Ocak ayında "hoca neden çıkarttı oyundan şimdi" olup, Nisan ayında "gereksiz"e kadar evrimleşen bir isim. İyi bir Elano bu ligde iş yapardı da, neyse.

Gelelim maddelere;

En isabetli Transfer; Abdelkader Keita, Lucas Neill

En isabetsiz Transfer; Leo Franco. Joao Alves da Silva.

En hayal kırıklığı; Tabii ki de Leo Franco.

En fazla çıkış yapan; Sabri Sarıoğlu. İlk 6 ay için Mustafa Sarp.

En dramatik olay; Baros'un ayağının kırılması. Kewell'ın sakatlığı.

En umut beklenen; Emre Çolak.

En Galatasaray gibi oynanan maçı; Kasımpaşa. Galatasaray dediğin önde basar, pres yapar.

En Galatasaray gibi oynanmayan maçı; son Antalyaspor maçı.

En çok gelmesi istenen; Kim Kallström.

En çok yaralayan anlar; Ultraslan'ın Arda'ya yaptığı tezahürat ve Hakan Şükür'ün yaptığı açıklamalar. Kral bile olsa kendisinden nefret ettiremez.

En güzel pankart; "Hakan Küçük'tür ama mide bulandırır"

En güzel Gol; Elano Blumer'in Kayserispor'a attığı gol ve Kewell'in Gençlerbirliğine attığı gol. Sayılan ve sayılmayan da dahil.

En bi' görülemeyen; Gökhan Zan.

1 önceki sezon stoper yokluğundan stoper bolluğuna giderken, bu sene santrafor yokluğuna düştük. Bu sene santrafor yokluğu çekmeyiz de, orta saha yokluğu çekmesek bari... Kötü bir sezondu neticesinde işte.

0 yorum: