14 Aralık 2010 Salı

Ali Sami Yen'in Unutulmaz Günleri #2 || 100 Milyon Liralık Bilet


Sene 99. Lisede bile değilim. Ortaokul yılları. Galatasaray'lılık benim için Cine 5'te her hafta maçları izleyip, galibiyetlere sevinmek gibi bir rutine binmiş durumda. Ama Avrupa dersen, Hagi'nin Athletic Bilbao'ya attığı golden sonra amcamın koluna o sevinçle vurmam, Rosenborg maçında Arif'in golünden sonra elimdeki kalemi sevinçle duvara fırlatıp kırmam, Rapid Wien maçında Hagi'nin golüne tepki olarak sadece ayakta alkışlamam gibi şeyler. Daha eskisi olarak da Kubilay Türkyılmaz'ın Manchester United'a attığı gol gibi nerede ağları olan bir file görürsem o kısma kaymak gibi absürtlüklerim de vardır. Hoş, o zaman o maçın 3-2 bittiğini sanmıştım ama Hayro vardı kalede. O'nu sadece "kova Hayrettin, yapma Hayrettin" olarak tanıyordum. Her neyse. Rakip Milan'dı.

Bir maç önce oynadığımız Hertha deplasmanında durum 1-0 olunca, yine evimize döneceğimizi sanmıştık ama Hakan Şükür effect, pijamalı kaleci Kiraly ve efsanevi orta saha sayesinde "çok güzel, harika, şahane, süper" kelimeleri eşliğinde 4-1'i görmüş, üstüne Terim'in "Berlin'liler üzülmesinler, biz haftaya Milan'ı da yeneceğiz ve sizi gruplardan çıkartacağız" sözlerini duymuş birisi olarak "Milan'ı yenmek" gibi bir düşünceye bürünmüştük taraftarlar olarak. Her neyse, evdeki milletten dolayı bana maç izlemek için verilen televizyon sadece 37 ekran olunca, babaannem ve dedemin yanına çıkmıştım. 55 ekrandı o neticede. Onlar da benim yüzümden Galatasaray'lı idi. Hele babaannemin Galatasaray'lılığı Tanju, Simovic ve Denizli'ye kadar gider ki, efsanedir. Favori argümanı da; "Avrupa'ya ülkeyi biz tanıttık, Simovic elinde bayrağı ile dolanırken siz kapının önünde dolanamıyordunuz. Tanju altın ayakkabıyı Galatasaray ile aldı" gibi tarihi şeylerdir ve muhteşemdir. Dedemin de Mustafa Denizli'nin "Allahım sana şükürler olsun" cümlesini yaşsız gözlerle izlediğini ben görmedim.

Çıktım yanlarına. Galatasaray kadrosunu ezbere biliyorum. Milan desen, nereden bileyim George Weah'ı, Roberto Ayala'yı. Şimdi isimlerini rakip olarak yazarken bile aha 2 tane yedik diyorum ki daha Sheva, Gattuso, Albertini, Helveg gibileri de var. Neyse tribünler tıklım tıklımdı. Maç öncesi haberlerde şöyle bir cümle gelmişti muhabirden; "Ali Sami Yen'de maç biletleri için stat çevresinde 100 Milyon Lira bile verenler oldu". 11 sene önce 100 milyon lira ile bir ay ev geçindirenler vardı. Babaannemin "manyak mı bu adamlar o kadar para veriyorlar, bir de yenilirsek ne olacak" realizmini duysalardı evlerine dönerlerdi muhtemelen. Neyse ki ilk düdük geldi.

Sheva, 7 sene sonra Servet'i nasıl peşine takacağını cümle aleme gösterir gibi Ahmet Yıldırım'ı 10 metrede geçip, George Weah'a golü attırınca, yine aynı nakarat herhalde dedik sadece. Weah'ta forma altından forma çıkartmıştı nedensizce. Sonrasında da sessizliği bozan o gol geldi. Hasan hep sağ kanattan gölgesine çalım atardı, Okan hep pres yapardı ve Capone arka direkte hep boş kalırdı. Bu yazısız kural yine gerçekleşti. Spiker bile evet durum 1-0 demişti içinden. 1-1 girilen bir devre. 1 gol ve gerisi onu savunmak. Bu kadar. Olabilir miydi ? Galatasaray, bir yerlere devam edebilir miydi ? Giunti, düşünceleri bitirdi. 1-2 oldu. Ardından Terim, 5 dakikada 3 efsane değişikliğe imza attı. Hiç unutmam Popescu - Arif ve Hagi. Hagi'nin çıkmasına o kadar homurdandı ki taraftar, sanki o an bitmişti her şey. Ama hiç bir şey bitmemişti. Milan, savunmasını kurmuş, duvarını yapmıştı ama orada bir kadife ayak ve bir kule vardı. Ergün Penbe ve Hakan Şükür.

Ergün'den sonra Galatasaray'da kanattan muz orta kesen olmamıştı. Öncesinde de Cevad Başkan dışında da sanmıyorum birisi olsun. Her dakika binbir olasılık düşünüyordum sadece. Şimdi bir tane atsak, son dakikada bir tane daha 3-2. 80'de atsak, son dakika 3-2. Hep son dakika golünü aklımdan geçiriyordum da o ilk golü bulamıyordum işte. Ergün öyle bir orta kesmişti ki, o top Hakan Şükür'ün kafasına gidene kadar ne görse onu geçip o kafaya gidecekti. Öyle bir ortaydı işte. Hakan vurdu, Abbiati kımıldayamadı. O ilk gol gelmişti. Gerisi son gole. Ama nasıl. Yine bir orta. Hakan sıçradı. Çırpındı havada. Düştü. Bir düdük. Dedim ki attı diye kart. Çünkü, görmemiştim böyle bir penaltı Türkiye'de. Hem de böyle bir rakibe. Hakemin eli penaltıyı gösterdi. 17 Mayıs 2000 günü jöleli saçlarını geriye yatırmış olarak gördüğümüz o İspanyol hakem Lopez Nieto, penaltıyı çalmıştı. Hakan Şükür koştu ve bıraktı kendini sevinçten.



Aklımda tek şey vardı. Kaçırırız herhalde. Nedensizce kendimi olumsuza hazırladım sadece. Ümit geldi topa da. Hakan Şükür varken neden Ümit ? Bu niye vuruyor ? Kaleci kurtaracak vs. vs. Vurdu. Topun gol olduğunu, Suat'ın eşini neredeyse tribünden düşüreceğini ve oturduğum yerden sevindiğimi hatırlıyorum. Büyük bir şaşkınlık ile. Milan'ı yeniyorduk. 86.dakikada 2-1 yeniktik. Maç biterken 3-2 idi. Aradan 5 dakika geçmemişti. Tribündekiler de artık o kadar sinirleri boşalmış bir taraftar topluluğu olmuştu ki, o besteler felan gitmiş, bu skor yüzünden akla gelecek tek marş olan "re re re ra ra ra Galatasaray Galatasaray Cim Bom Bom"dan başka bir şey söylemiyorlardı. Evde benim bile golden sonra aklıma sadece bunu söylemek gelmişti. Son düdük geldi. Suat tribünde, biz koltuklarda, magandalar ellerinde silahlar ile galibiyete inanmaya çalışıyordu sadece. Babaanne realizmi ile farkına varmam kısa sürdü zaten.

"Verdikleri para boşa gitmedi en azından"

Ali Sami Yen, o gün tarihinde göreceği 2 Avrupa Kupası'ndan birisine giden yola tanıklık etmişti sadece. Dahası, 1 sene sonra o Milan, Galatasaray'ın şamaroğlanı haline gelecek, keşke hep Milan ile oynasak durumuna kadar gelecekti...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel yazmışsın eline sağlık okurken gözlerim doldu. özlüyoruz!

eren kıyak dedi ki...

O zamanlar küçüktüm annemin eniştesinin evinde izliyorduk maçı 2-1 den sonra insanın izleyesi kalmamıştı muhabbet fln derken benim gol sesimle dikkatleri tekrar maça yönelmişti. Sonrasında da o çılgın seviniş. neydi o günler

Adsız dedi ki...

Böyle sayısız maç, sayısız anı, sayısız gurur dolu akşamlar...hatırladıkça gülümsemeyen, izledikçe tekrar tekrar ağlamayan Galatasaraylı yoktur sanırım.Seni seviyorum Cimbom'um...Bu günlerde daha çok. Acıyla sınanıyoruz, ruhumuzu terbiye ediyoruz.Dur bakalım...