26 Ekim 2010 Salı

Kayserispor 1 - 0 Beşiktaş


Öncelikle, bu kısmı kazanana ayıralım. Şota ve ekibine. Daha doğrusu aslan payı Şota'ya. Van Gaal, Dick Advocaat ve her ne kadar teknik direktörlük kariyeri bu 2'liden kötü olan Ronald Koeman ile çalışmak, her futbol insanına kolay kolay nasip olmayacak bir şans. Şans kısmından da öte, bu 3 futbol insanının yanında olabilmek ve kendini gösterebilmek de başarı. Şota'nın da teknik direktörlük kariyerinde haliyle örnek aldığı büyük usta Van Gaal.



Bunu, elinde not defteri ile kenarda durmasından, aynı tarzda sevinmesinden dolayı söylemiyorum. Oyun anlayışı olarak söylüyorum. Bir Anadolu Takımını, hücumda ve savunmada istisnasız 10 kişilik bir blok halinde 45-50 m'lerde oynatmak, kendi sahasına yerleştiğinde de harika bir alan savunması yapmak, hücumda da hızlı atağa iyi çıkmanın yanı sıra, defans göbeğine sürpriz koşular yapan isimler, duran top çalışmaları gibi aktiviteleri yapmak oldukça güzel. İzlemesi ayrı bir güzel. Uzun pasları sadece kontraya çıkarken mümkün olduğunca boş adam için kullanıyorlar. O da çok gerekli ise. 45-50 m top şişirmeleri denemiyorlar. Oynuyorlar yani. Kim girerse girsin oynuyor. En önemlisi bunu da sabırla yapıyorlar. Oynadıkları her maçın 90 dakika içerisinde kazanılmasının mümkün olduğunun farkındalar. 90 dakikada 1 veya 2 gol atabileceklerin farkındalar. Çok farklılar ve iyiler.

Gelelim Beşiktaş'a. Porto maçının yazısında verdiğim ilk golü yeme hastalığı devam ediyor. Lâkin, bu o maçlardan değildi. O maçlar, Beşiktaş'ın zaaflarını iyi etüt etmiş olan takımların denemeleri ve çabalarından dolayı oluşmuş bir başarı idi. Bu kez, maçta zaman zaman ekranlardan da duyulan "Furkiii Furkiii" şeklindeki Şota bağırışlarının bir ürünü olarak geldi. Savunma arasına ani, hızlı koşular. Beşiktaş, bu kez orta sahayı dirençli tutup, ilk golü yememe üzerine oynadı. Çünkü, sezon başlarında ilk golü yese de çevirebilecek isimleri var iken, son 1 aydır, 15 kişilik kadrolara kadar düştü Beşiktaş. Bu kez golü yememe üzerine oynadı. O şansı aradı. Fatih ile önüne de geldi ama olmadı. 0-0 bitecek denilirken de sürpriz bir Furkan koşusu ile 1-0 bitti.

Kabul etmek gerekir ki, Beşiktaş'ın içerisinden geçtiği fikstür inanılmaz bir tempo fikstürü idi. Bu fikstüre daha Bursaspor girmedi mesela. Galatasaray ise yeni başladı. Kayseri'den deplasmanda puan alan tek takım Trabzonspor bu periyotta. O da Kayserispor'un atmasına rağmen verilmeyen bir gol yüzünden. Beşiktaş'ın rahatlama maçları olarak nitelendirilebilecek Sivasspor ve Kasımpaşa maçlarında da yine işi kolay olmayacak. Sivasspor'un hocası değişti. Kasımpaşa'nın ise saçma oyun yapısı. Arada da Porto deplasmanı var.

Kayserispor
ise rahat bir fikstüre girdi diyebiliriz. Devreye kadar, zor geçecek maç sayısı 2 en fazla 3 tane olabilir. Devre sonunda, olumlu olarak, kendilerini sezon başında beklemedikleri sürpriz bir konumda görebilirler.

Sonuç olarak beraberlik hakkı olan bir maç, küçük farklarla bir tarafın galibiyeti oldu. Kayseri zor deplasman. Kayseri iyi takım. Her sene olan devre arasından önce ve sonraki 1 ay sendromunu atlatırlarsa iyi yerlerde bitirebilirler.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

S.a hacım ben kayserıden hayranın oguzhan yagmur..demıssın kı macın hakkı beraberlıktı..wallaha degıldı..2-3 atabılırdık ama kısmet..besıktasa ıcın uzuldum..kale arkasındaydım (maraton 30tl cunku:)) gol hemen onumde oldu rustu kaldırdı gene elını aklıma sen geldın be hacım.ısparta geldı.guldum..
allaha emanet ol..

felix mourinho dedi ki...

hacım duran toplarda atmaya yaklaştınız doğru. ama sakın bu oyuna eleştiri felan yapmayın kayseri'de. bu oyun böyle sabır isteyen, beklemeyi ilk golü isteyen bir oyun. ilk golü atarsanız her maçınız 3 puan olur hacım içerde dışarıda.

bir de sen gördün mü bilmem ama "çarşı elazığ" pankartı vardı senle emrah geldiniz aklıma aralıksız 5 dakika güldüm ondan sonra.