13 Mart 2010 Cumartesi

Oradaydım || İbrahim Üzülmez'in Sağ Ayağı ile Gol Attığı Maç


2002 - 2003 sezonu. Başkan Özhan Canaydın. Teknik Direktör Fatih Terim. Rakip o sene 100.yılını kutlayan Beşiktaş. Teknik Direktörü futbolun simyacısı Mircea Lucescu. Tarih 8 Aralık 2002. Galatasaray'ın üst üste 26.maçını kazanıp rekor kırmaya çalıştığı maçta, İbrahim Üzülmez'in sağ ayağı ile attığı golle 1-0 biten maçta, Oradaydım!

Bu kadar Soner Yalçın girişi yeter. Hikayeye dönelim. Lise günleriydi. Kurban Bayramının hemen ardından derbi maçı geliyordu. Bu şu demekti, olası pahalı bir bilet durumuna karşı bile bayramda telafi edilebilecek miktarlar toparlanabilirdi. Pazar günü oynanacak maçın bileti, çarşambaları çıkardı. Lakin, Galatasaray fanatiği olan arkadaşımın "bugün öğleden sonra çıkıyor"istihbaratı ile okuldan kaçmıştık öğlen. Dediği gibi erken çıkmıştı biletler. Kuyruk bir Biletix gişesi ve bir derbi sırasına göre hiç yoktu. 2-3 karaborsacı dışında 2-3 tane de taraftar vardı sadece. Bilet fiyatları soruldu hemen öndekilere. 17 lira dendi Yeni Açık Üst tribünü için. Cebimdeki para yetişmeyince bayramdan sonra ödeme kaydıyla üstünü o tamamladı. Maça gideceğim mahalledeki arkadaşım ve 2 abi ile o gün orada olacaktık.

Maç günü geldi. Bir gün öncesinde Diyarbakırspor, Fenerbahçe'nin teknik direktörü olan Denizli'yi yollamıştı. Bir galibiyet büyük avantaj idi yani. Hazırlıklar başladı evde. Özenle sakladığım bileti montun iç cebine attım. Lakin bir aksilik vardı. Dışarısı bir Aralık ayına göre gayet kötüydü. Sokakta normal işleri için markete giden insanlar bile yoktu. Akşam saatlerinde havanın karla karışık yağmur ve kar'a çevireceğini duymam ve duymamazlıktan gelmem bir oldu. Dedem, "gitme" diyerek bana söyleniyor, babamı da gitmemem için deyim yerindeyse "gaza getiriyordu". Babam, benim tarafımdaydı aslında kararı bana bırakarak. Çünkü zamanında amatör kümede top oynarken, babama gelen profesyonel transfer teklifini dedem yüzünden imzalayamamış, futbolu amatörde bırakmıştı. Futbol konusunda bu yüzden bana hak verdi belki de... 2 çorap, pantolon altına sıcak tutsun diye Arjen Robben içliği, mont altına kazak, t-shirt, atlet gibi bilimum kış tatbikatı ürünü elbiseleri giydirmişti Annem. En üste Galatasaray'ın altın sarısı formasını ve atkıyı takarak, mahalledeki arkadaşlar ve 2 abi ile maça doğru yola çıktık.

Kadıköy'e indiğimizde durum felaketti. Fırtınadan deniz ulaşımı yoktu. Sahili sular vuruyordu ve fırtına yüzünden yağmurdan göz gözü görmüyordu. Hemen Mecidiyeköy otobüsüne atladık. Haliyle otobüste Galatasaray atkısından veya formasından durumu anlayabiliyorduk. Klasik olarak stada gelirken inilen yokuşta trafik tıkalıydı ve inip yürüme kararı aldık biz de... İndik, yürüdük. Soğukta kuyrukta beklerken, haber peşinde koşan muhabirler "maç ne olur, maç ne olur" diye röportajlarını yapıyordu tabii. Tezahüratlar, ısınma çabaları, karaborsacılar derken sıra stadın ilk arama noktasına geldi. O sırada yandan geçen "Pendik" otobüsü alkışlanmaya başlandı. Ardından geçen "Kadıköy" otobüsü ise yuhalama ve boş pet şişe yağmuruna tutuldu. İnsanlar bu aktiviteler, tezahüratlar ile ısınma derdindeydi. Stat kapılarında en az olan kuyruğu ararken hasbel kader bir şans ile yeni açılan bir kuyruğa önden girdik. Sonra da stadın içine. Saat 3'ten 7'ye kadar 4 saat vardı. Sadece beklemek ve soğukla mücadele şeklinde geçecek olan. Oturmamak üzere 4 saat. Çünkü koltuklar ıslaktı ve çamurluydu. Saat 6 gibi bir ara yanımızdaki abilerden birisinin ısınmak için eline çay alıp döktüğünü hatırlarım. Bir de Nouma'nın sahaya gelip klasik Nouma hareketlerini...

Maç başlıyordu. Kadrolardan yuhalamalar arasında duyduğum kadarı ile ne Tümer, ne de Nouma ilk 11'deydi. Sergen zaten cezalıydı. Doğru da duymuştum. Sahaya Luce çıkarken bütün stadyum "I Love You Luce" diye haykırmaya başladı. O da karşılık verdi eliyle selamlayarak. Haklıydık çünkü; Victoria ile Perez ile Fleurquin ile Murat Sözkesen ile Radu Niculescu ile şampiyon yapan, 2.turda sadece 1 maç kaybeden bir takım kurmuştu o. Maç başladı. Hakem Kuddusi Müftüoğlu idi. Maç ile beraber karla karışık yağmur da. Çarşı, Eski Açık'ın şimdilerde olan yerinin tam tersi tarafında idi. En sol tarafta idi yani. En ufak bir boşlukta hemen seslerini duyuruyorlardı. Maç ise tam bir Luce maçıydı. Kitledi. Anlamsız bir 45 dakika seyretti gelenler.

2.yarı ise Luce hamlelere başladı. Önce Tümer, ardından Nouma'yı aldı. Terim ise Pinto'yu. 70'lerde Beşiktaş geldi. Zago ilginç bir vuruş yaptı. Yeni Açık olarak, "yedik" derken top direkten geri geliyordu. Ama Beşiktaş da ardı ardına geliyordu. İbrahim Üzülmez, Emre Aşık'a bir çalım attı. Öyle çabuk attı ki Emre kaldı orada. Ardından sağ ayağı ile vurdu. Topun sadece yan ağlarda yaptığı etkiden zaten girdiğini anladık. Sahaya baktığımızda ise kafasında saçlarını tutan bandı ve eylemsizliğe meydan okuyan bir sevinç yaşayan "Deli İbrahim'in" tribünlere koşuşunu görüyorduk. Hem maç, hem rekor gidiyordu bir gol ile. Sonrasında Cordoba'nın kısa düşen degajını yakalayan Fabio Pinto, içeriye çıkartmak yerine kaleye vurunca yakalanabilecek tek pozisyon da eriyordu. O sıralarda da tribünlerde sadece "Çarşı"nın sesi çıkıyordu. Maç, 1-0 bitiyor, rekora, lige, 3 puana üzülüyordu taraftar. Hem de yönetimin yolladığı bir adam tarafından. İstenmeye istenmeye... Ardından da otobüs bulmanın sıkıntısı tabii. Hiç çekilmiyordu maç kaybedince o otobüs aramalar. Çıkıştaki köfteciler de olmasa hiç çekilmez.

Neticede eve döndüm. Ekranda Terim ile Toroğlu kapışıyordu. Alttaki ekrandan özeti izleyince ise Luce'yi gösteren kamerada yağan karı görüp "bu mu yağmış stada?" diye şaşırıyordum. Giden rekora üzülüyordum. Neticede rekorun sahibi Luce idi aslında. 17'de 17 yapmıştı içeride. Terim ise 25'te 25 yapmış, 26'yı yapamamıştı. O vermiş, o almıştı. 1 sene yenilmemişti. 1 gün, 1 kez daha yenilmedi. Kazandı yine. Üstüne üşütüp 1 hafta hasta yatmam da cabası. Hem de İbrahim Üzülmez'in sağ ayağı ile attığı bir gol yüzünden...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

2002 aralık'ta kurban bayramı değil de ramazan bayramı vardı..