Dünkü Karabük maçında yaşanan puan kaybından sonra yine benzer şeyler. Bir süre tahammül ettikten sonra "kapatıp gitmek en iyisi" dedim ve uzaklaştım bilgisayardan. Bir süredir gözlemlediğim kadarıyla özet geçeyim derdimi:
Her konuda ikiye ayrılıyor insanlar, olaylar buradan başlıyor. Mesela bir taraf Schusterci, diğer taraf anti-schuster gibi. Bir süre sonra takımdan çok bu önemli olmaya başlıyor. Hatta bazı denyolar takım kaybettiğinde sevinecek kıvama geliyor. "Ben bilyodum olm böyle olacağını (: " gibi. Hani biz bu tipleri basın içerisinde arıyoruz ama o kadar gitmeye gerek yok. Kendi içimizde dahi var. Hissediyorsun, Schuster'in hatalarından Beşiktaş kaybedince seviniyor adam adeta. Neyin kavgası bu? 2 gün önce Schuster'i beğenmediğini söylemiş, sonra biri "bence beğenilmeli" demiş. Bunlar birbirini yiyip bitirmişler. Sonra ikisi de kişisel hırslarını coşturup gerisini boşvermiş. Ciddi anlamda eleştiri yapanlara sözüm yok tabii. Ama bir gün kötü dedi diye ne yapsa beğenmez konuma gelen, artık ona hırsla bakanları anlayamıyorum.
Hani klasik bir muhabbet vardır. Ortamda Hoca eleştirileri artınca "Geçen 5 atarken iyidi, bu maçta puan kaybedince mi kötü oldu" derler. Yok abi, dikkat ettim ben. Bu iki farklı sonuçta iki farklı kitle ortaya çıkıyor. Hani 5-0'ın keyfini yaşayan adam, puan kaybının acısını böyle yaşamıyor. Kendi köşesine çekiliyor daha çok.
Schuster'i uzun süre eleştirmemekten yanaydım. Daha hazırlık maçlarında eleştirilmeye başlanan hocaya karşı bir korumacılık psikolojisiydi belki de. Sonuçta yıllarca teknik direktör-transfer rüzgarlarından çok çekmiş bir takımın taraftarı olarak oldukça geçerli sebeplerim vardı. İstikrarın gözünü seveyim, daha çok efsanelerde kalmış hücum eden Beşiktaş'a kavuşacaktık. Son zamanlarda büyük güven kaybı yaşadım hocaya karşı. Bazı hamlelerinin sebebini gerçekten anlayamıyorum. Ama olayın "Schuster Beşiktaş'ı siklemiyor, Zaten öyle iyi bir hoca da değil" kıvamına gelmesi?
Neyse ki şu durum tribüne "toplu olarak" yansımıyor henüz. Yarın yine "Bernd Schuster Oley!" diye bağırılır hatta. Ama sanal alemin böyle bir götlüğü var işte. Hepimiz üzülüyoruz da, şu ortalığı yakıp yıkma sevdamızdan bir vazgeçsek? 2 günde birbirimizden soğuyoruz.
Başlamışken içimde kalmasın. Tribünde gittikçe büyüyen bir ekip var. "ana-avrat skici" abiler. Dakika 1 başlıyorlar: Necip'den Guti'ye kadar. Hani lafınız kadar icraatiniz olsa bu topraklar bize dar gelir. Bir susun yalvarıyorum! Yalan değil, pozisyon icabı futbolcuya küfretmişliğim vardır heyecanla. "Hay ayağına sokim nasıl atamazsın?!" gibi. Ama bu abiler oyuncuların top kontrolüne bakıp ana avrat küfürü basabiliyorlar, ibretlik yemin ediyorum.
Başlıkta dediğim gibi. Kendimi farklı bir yere koyup soyutlnamak değil amacım. Hatta bu konuda yanlış anlaşılmaktan da çekiniyorum, neyse. Sadece belirli renklere özgü değil. Taraftarlığın doğasında böyle bir şey yer etti/ediyor. Tribünlere ortak ses yansır/yansımaz. Ancak hızlı etkileşim/sosyal platformlar böyle berbat bir ortam yarattı işte. Tek kelimeyle tiksinç.
Yok valla, şu kriz anlarında biraz soyutlanmak en iyisi. Ya da şurada gerçekten birlikte düzgün eleştiri yapabileceğin insanları ayıklayacaksın, sadece onları görmeye çalışacaksın.
Bir karar verelim, birbirimizi mi yiyeceğiz yoksa ortak çıkar için çalışacağız? Çünkü akil tartışmaları bulmak cidden güç.
2 yorum:
Al benden de o kadar. Ne egoymuş arkadaş.
BU TAKIM KÜMEDE DÜŞSE SONUNA KADAR SCHUSTER ULAN BASSIN KAFASI BASININ ARTIK
Yorum Gönder