Fenerbahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fenerbahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2011 Perşembe

Dimas'tan Amokachi'den Günümüze Beşiktaş - Fenerbahçe Derbileri


Biz erkeklerin futbol hafızası, ayrıntıları müthiş hatırlamasına rağmen ana parçayı tam olarak hatırlayamayan bir hafızadır. Mesela Cevad Prekazi'nin Monaco'ya attığı gol her sene 1m'ye geri gider. Mesela 1989'da o gol 35m'den atıldıysa, bugün o gol bence 45m'den atılmıştır. Ama 45metre yani. Youtube'a girin Prekazi yazın size "Prekazi 75m" diye sonuç önerir. Maçın 1-1 bittiğinin önemi yoktur, kimine göre o maç 1-0 bitmiş bile olabilir. Neyse konu Beşiktaş - Fenerbahçe maçları. Dağılmasın.

Hatırladığım dersem olmaz ama yazmazsam da olmaz. "Haydi Ferdi Zamanı Geldi" yani Les Ferdinand'ın efsanevi slalomu ile gelen 88-89 sezonunun Fenerbahçe adına tek mağlubiyeti benim görüntü anlamında aklıma yer etmiş belki de ilk görüntüsüydü. Sonra o Ferdi'nin kuzeni yıllar sonra İnönü'ye gelmiş taraftarlarla bol bol da fotoğraf çektirmişti. Tabii ki Rio Ferdinand o kuzen.

Sonra Uche'nin işaret parmağıyla yaptığı silah ve Osieck'in sevinci gelir aklıma. Sahanın ortasına kadar girip Uche'nin üzerine atlamıştı. Uche'nin o golünün asistinin Emre Aşık'tan gelmesi, hakemin Bülent Yavuz olması kadar Beşiktaş'ın yıllardır Fenerbahçe'ye yenilmemesi geleneği de bu maçla son bulmuştu. Ne acıdır ki, yine bir Beşiktaş maçında Uche'nin ayağı kırılmıştır. O maçta ayağının kırılmasına sebep olan Murat Şahin, 2006-2007 sezonunda sakat ayağı ile Beşiktaş - Antalyaspor maçına çıkmış, Beşiktaş'a hayati bir 3 puan armağan etmiş Demirören'de ona 1 sezon sözleşme uzatarak karşılık vermiştir.

Cine5 veya hiç bir kanal tarafından yayınlanmayan bir derbi de vardı. 96-97 sezonu ki yanılmıyorsam havuz sisteminin Cine 5 adına yeni günleriydi. Ali Şen, havuzdan çıkmak, daha fazla para veren Kanal D grubuna yayın hakkını satmak istemiş, bu isteğinde de Beşiktaş'ı yayına almış, bu sebeple de Cine5 maç yayını yapmamıştı. Hatta Kanal D bu sebeple bir Fenerbahçe maçını da 60 dakika yayınlamış, Tayfun Korkut'un efsanevi bir golünden sonra da yayını kesilmişti. Neyse maçtaki tek golü de Ertuğrul Sağlam atmıştı. Ama maç sonrası da golü Ertuğrul mu başkası mı attı tartışmaları olmuştu. Tabii bu maçın en enteresan detayı, Amokachi stada geldi anonsuyla ülkesinden geleli 15 dakika olan Amokachi'nin bir anda kendisini ilk 11'de bulmasıydı.

Bir de Dimas vardı. Bir zamanlar saçlarını at kuyruk yapan herkesin Dimas olarak çağırılmasına sebep olan adam. Juventus'tan gelmişti. Kariyeri Portekiz'de geçmişken bir anda Juve'de kendini bulmuş, Löw ile de Fenerbahçe'ye gelmişti. Zaten Dimas'tan sonra, hatta Dimas varken bile Fenerbahçe'nin o iflah olmaz sol kanat sorunu başladı diye hatırlarım. Tabii sol bekten bindirip, sağ dışıyla orta kesen Ümit Özat ve Sevilla maçında ayağı delinene kadar Roberto Carlos'a kadar. Neyse, bu maçta Dimas gol atmış, Toshack 75'te Şifo Mehmet'i oyuna almış, defansın arkasına atılan bir topta herkes ofsayt diye duraksamış, Rüştü tahmin edebileceğiniz gibi elini kaldırıp beklemiş, ama o kadar çok beklemiştir ki, Şifo Mehmet kafayla topu ağlara göndermiş, Rüştü ve Şifo Mehmet aynı anda aynı yere depar atmışlardı. Tabii Şifo sevinmek için, Rüştü hakeme itiraz için. Toshack ise 75'te oyuna aldığı, 88'de golü atan Şifo'yu 90'da oyundan almış ve maçı 3-2 bitirtmişti.




Turhan Sofuoğlu'nun efsanevi Fenerbahçe kariyerine son imzası olan bir 1-3'lük Beşiktaş maçı da vardır. Yav Preko bile 2 gol atmıştır öyle ki. Johnson'un Ali Sami Yen'de attığı golden sonra Preko'da 2 tane İnönü'de atmış, Galatasaray'ın 1999-2000 yılı şapiyonluğu garantilenmiştir.

Tabii ki efsanevi 6.yabancı ve 7.yabancı Denizli manşetlerinin atılmasına sebep olan 3-0'lık maç. Beşiktaş, Fenerbahçe'yi oynadığı oyunla sahadan silmişti. Beşiktaş sezona mükemmel başlamıştı. Denizli'nin kafasının karışması normaldi çünkü sahada 4 yabancı vardı. Bir de üstüne Uche ve Elvir Balic ikilisi de sahadaydı. Ali Güneş'de gurbetçi kontenjanından sayarsak Rüştü ve Ogün dışında Türkiye doğumlu adam yoktu sahada. Gerçi filmin koptuğu yer Balic - Rap Rap Rapaiç değişikliği idi. Maçın ardından da Mustafa Denizli; "ben teknik direktörüm, bu gibi yabancu sayısı işleriyle uğraşacak isim ben değil, yardımcılarımdır." gibisinden bir şey söylemişti. Beşiktaş ise 3 gün sonra Barça'yı da 3'lemişti. Hep söylerim, Ahmet Dursun'dan o golü yedikten sonra Messi'yi Barça altyapısına kattılar diye. Bu da benim efsanemdir.

Serhat Akın'ın 2 atakta 2 gol, 3 kırmızı kart ve bir sürü olayın olduğu bir Beşiktaş - Fenerbahçe derbisi de vardır.

Geldik Beşiktaş'ın 100.yılına. Tabii ki o maça. 1.Çinko. 2.Çinko. Tombala. Pascal Nouma. Sergen'in de bir aşırtması vardır, Ronaldo'nun neden o anda orada olduğunu anlayamayacağımız ama ofsayt gerekçesiyle sayılmayan bir golü de vardır. Tabii Rüştü de vardır. O olmasaydı hezimet olurdu o maç.

2003-2004 sezonunun ilk yarısında yanılmıyorsam Radikal gazetesinin bir spor ekinde bir F1 arabası, üzerinde Beşiktaş logosu ve bir yarışı bitirirken tasvir eden bir resim vardı. Manşetinde de "lider belli, devam etmeye gerek var mı ?" tarzında bir şey vardı. Çünkü 17 maçta 43 puan toplamıştı Beşiktaş. Gerçekten de buldozer gibiydi. Ta ki o Samsunspor maçına kadar. Ardından transfer olan İlhan Mansız. Yerine gelen İlie. Lucescu'nun 2 ciltlik kitap yazabileceği Türkiye kariyerinin 2.cilti. Neyse, Oscar Cordoba'nın sakatlık numarası ayağına yediği bir ilk gol vardı bu maçta. Sonra da 2. Ardından da 3. Fenerbahçe'de Daum'un Serhat-Tuncay-Van Hooijdonk-Nobre 4'lüsü ile maça çıkmasının yanında Ümit Özat'ı uzun zaman sonra ön libero başlatması da enteresan bir detaydı.

Sonrasında bir John Carew vardı. Yaptığı driplinglerden ben yoruldum o yorulmadı.

Bir de Jose Kleberss... Tun-cay Şan-lı !



Kezman'ın Fenerbahçe kariyerinde yaptığı nadir hayırlı işlerden birisi de 2006-2007'de attığı aşırtma golüdür. Beşiktaş'ın Bobo-Nobre-Delgado-Ricardinho 4'lüsü ile yardırdığı, Tigana'nın ısrarla Burak Yılmaz'ı kazanmaya çalıştığı, Baki Mercimek'in sol bek olduğu ve Beşiktaş'ın Mesut Özil'i transfer edemediği seneydi. Fenerbahçe'nin 100.yılı olduğu kısmı asıl söylenmesi gereken kısım tabii ki.

Alex de Souza. Kazım'ın Deivid'in cezası nedeniyle sağ kanatta gayet güzel oynadığı ve harika bir orta kestiği ardından gelen Alex'in kafa golü. Serdar Özkan'ın kontradan gol atması. Alex'in orta sahada infazının ardından gidip golü atması. Ardından Baki'ye gelen her topta yapılan ıslıklar.

Ardından da Aragones'in Gökhan Gönül'ü stoper oynattığı, Güiza'nın aşırtma atarken yine Rüştü'nün ellerinin havada olduğu bir gol vardı bu maçta. Bir de Holosko'nun slalom golü.

Bu kısım önemli. Çok önemli hem de. İbrahim Üzülmez topu solundan sağına çekti. Sağ ayağıyla ceza sahasının dışına kesti. Fink vurdu. Burada Mustafa Denizli giriyor araya o muzip gülüşüyle. Vurmadı... Bu vurmadı kelimesini Prekazi'nin golünde kullanmıştı aslında hoca ama buraya da uydu. İ19 sağıyla kesecek ve asist olacak. Gerisini konuşmamalı.





Son maç. Beşiktaş yedek kulübesinde stoper yok. Ferrari oyundan atılır. Alex, Aurelio zincirinden kurtulur. Oyunu alır götürür. İbrahim Toraman'ın İ19'dan yumruk yemesinin hemen ardından gol atması, Ekrem'in Dia'nın karşısında madara olmasının ardından gidip gol atması tam bütün olumsuzlukları Beşiktaş adına olumluya çevirmişken, Almeida golü kaçırır ve bir anda maç 2-1'den 4-2'ye döner.



Bu sene ne mi olur ? Beşiktaş kazanırsa lig çekişme kazanır. Fenerbahçe kazanırsa gayet öne çıkar. Hakemler ne yapar ? İşte bunun cevabını bilsem, maç yazısı da yazardım ama yazamıyorum...

30 Aralık 2010 Perşembe

Galatasaray 67 - 56 Fenerbahçe || Tutku Açık + Taraftar

Normal şartlar altında, mesela Mehmet Demirkol'un istediği gibi seyircisiz oynanmış olsaydı bu maç, kadro kaliteleri ve mevkiilerin karşılaşması neticesinde Fenerbahçe 4-5 basket farkla kazanırdı. Ama normal şartlardan bahsediyorum. Galatasaray - Fenerbahçe maçı "normal şart" olur mu hiç ?

İnanılmaz bir taraftar vardı. Her düdüğe tepkisini veren, gerektiğinde yuhalayan, gerektiğinde bağıran, destekleyen bir taraftar. Mesela, Tutku Açık bir serbest atış kaçırdı. O sıralar Galatasaray skor olarak 5 sayıda kilitlenmişti. Bütün taraftar önce bir "oooo" çekerek "bu da kaçar mı" tepkisi verdi ama anında alkışla Tutku Açık'a moral vermeye döndü. Bir çok pozisyonda gerek hakemi etki altına aldılar, gerekse de Ömer, Kaya, Oğuz, Mirsad'ı etki altına almak için her şeyi yaptılar. Yeterince de etkili oldular. Çok basit bir smaçta bile potayı çıkartma girişimleri ile potadan inmemeleri ve Galatasaray'ın ritmi bulduğu anda çok ama çok acele üçlük denemesi yapmaları ve Ömer'in gereksiz 1'e 4 penetreleri, etkilendiklerinin göstergesiydi.



Ukic'in süresinin az olması ve Tutku'nun 30 dakika süre alması Galatasaray'a oyunu ve maçı getirdi. Tutku öyle asistler yaptı ki, kameralar bile basketi ancak ağır çekimde geniş açılardan verebildiler. Ama en önemli hareketi ise, yine Fenerbahçe'nin direnç gösterip pota altından 44-39'a getirdiği süre zarfında, kaçan serbest atıştan sonra topu kapıp bütün sahayı geçtikten sonra attığı son saniye basketi idi. Çünkü, 5 sayı fark, 3.çeyrekte "rus ruleti"ne dönen hücum başarısızlıkları göz önüne alındığında çok fazla idi ve Tutku'nun basketi ile 2'ye inen fark, Ömer'in Tutku'yu savunmayanlara el kol hareketleri eşliğinde bağırmasına değecek kadar önemliydi. Fark 2 oldu. Son periyotta ilk hücumda skor eşitlendi. Ömer'in penetresine faul çalınmaması ve ardından gelen hızlı hücum, ki suratına net bir darbe vardı Ömer'in, ardından Spahija'nın teknik faulu sebebiyle gelen 6 sayı fark ve gelen maç.



Tutku Açık, efsanevi bir maç çıkarttı bugün. Fenerbahçe'liler ve teknik ekip için muhtemelen hiç hesapta olmayan bir katkı ve oyun çıkartarak dengeyi bozdu. Taraftarlardan etkilenen ve 4-5 hücumda içeri inmek dışında düzenini hiç sahaya koyamayan Fenerbahçe ve kritik anları çok iyi geçen ve çok iyi mücadele ve savunma temposu ile Galatasaray'ın bu karşılaşmasında Galatasaray, çok güzel bir galibiyet aldı.

Lâkin, bu takımın Rochestie ve Evren Büker ikilisi ile Play-Off'ta veya bu denli sert maçlarda zor gider. Tutku'nun sırtında da her maç böyle gider mi bilmiyorum. Pota altında da Andric - Rancik ve Ermal'ın yanına iyi bir uzun daha şart rotasyon adına. 2 takviye gerekli yani. Ge-rek-li. Kazanırken söylemeliyiz bunu ki değerli olsun...

Herkese sevdikleri ile mutlu yıllar dilerim. Sevdiklerinizin değerini onları kaybetmeden bilin. Umarım 2011 hepiniz adına güzel bir yıl olur...

28 Aralık 2010 Salı

Afiyet Olsun!





Daha yakın zamanda Beşiktaş - Bursa maçı öncesi yaşanan spor terörü(?) hakkında kısaca "eh, adamlar layığını buldu" demiş biri olarak (o yazı burada) şimdi "spor dostluk kardeşlik, niye böyle oluyor yea" demem oldukça saçma olurdu değil mi? Zaten ortada apayrı bir sıkıntı var. Yaşananlar, tribün raconunun bir parçası değil. Abuk subuk bir ortamın olağan sonuçlarından biridir.

İnsanları tahrik edip gaza getiren, insanları gazladıkça kazanç sağlayan yavşak medya; şimdilerde "sporda şiddet yasası çok önemli" diye yaygarayı koparsın. Her şeyin iki yasa madde ile çözüleceğine inansın. Zerre samimiyeti yok çoğunun. Kendileri böylesine bir boktan derbi geleneği yarattılar. Biz bu derbi overrated dediğimizde, "siz Beşiktaşlılar kıskanıyorsunuz" gibi gerzek bir argümanla gelen Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarına da güzel bir hediye olsun bakalım. Daha çok tüketmek adına yaratılan bu tuzağa düşen nefret dolmuş insanlar... Aynı şehrin takımları arasında elbet çekişme olacaktır. Daha çok kupa kazanan 2 takım, rekabetlerini daha önemli de görebilir. Ama aradaki tek farkın lacivert - kırmızı farkının olması komediyi açıklar.

Celtic ve Rangers. Katolik ve Protestan ayrımı var. Boca Juniors ve River Plate. Kökenleri, yaşam tarzları falan. Her şeyleri farklı. Ölümüne ayrımcılık var. Lazio ve Roma takımları. Biri faşist kökenli, öbürü demokrat geçiniyor. İdeolojik ayrım var. Milan - Inter, Steau - Dinamo... böyle gider.

Bizde ne var. Fenerbahçe - Galatasaray. Din, ideoloji, sosyal sınıf, zengin - fakir... Hiçbir fark yok. Ne var? Pompalanmış nefret. Ama sorsak dünyanın sayılı derbisi. Çok önemli kılıyor böylece. Gazla babam gazla.

Bazı duyumlar var. Fenerbahçeli bir topçu, Galatasaraylı bir topçuya "orospu çocuğu" demiş. Tribünde de genelde sporcuların aileleri olur alt kategorilerde. İşte orada annesi babası varmış çocuğun. Oradan kopmuş olaylar. Bu sefer bambaşka bir pencere açılıyor. 17 Yaş Altı kategorisinde bir sporcu hangi eğitimle rakibine bunu der, hadi onu geçtim. Rakibi ne yapar ki annesinin önünde ona bu lafı diyecek kadar nefret edebilir. Bu çocuklara, camiaları temsil ettikleri de öğretilmiyor mu arkadaş? Alayınızdan nefret ediyorum.

Bu boku siz yaratıp yıllarca kısık ateşte pişirdiniz, hadi afiyet olsun!

21 Aralık 2010 Salı

Alex'siz 4-3-3, Alex'li 4-3-1-2


İsmet Badem'in, Murat Murathanoğlu ile Efes maçlarını anlatırken, Kerem Tunçeri ve Ender Arslan'dan dolayı basketbol fikriyatıma empoze ettiği tek bir cümle vardır; "Basketbolda oyun kurucun kadar konuşursun, oyun kurucun iyiyse şarkı bile söylersin." Tamam, futbolun basketboldan farklı olduğunu ve bu cümlenin dünya üzerinde artık geçerliliğini en azından 10 numara dediğimiz mevkii için yitirdiğini söyleyebiliriz ama yeni mevkiinin de bütün bir orta saha hattı olduğunu söyleyebiliriz aynı zamanda.

Fenerbahçe'nin sahaya çıktığı ilk 11 ve oynadığı rakibin kağıt üzerinde anlamı şuydu; "elimizi kolumuzu sallaya sallaya yeneriz". Ama o kağıt üzeri, saha üzerinde işlemedi. Çünkü, Fenerbahçe'nin sahaya çıkan ilk 11'inin orta sahası Baroni - Selçuk ve Gökay 3'lüsünden oluşunca, bu 3'lünün de hücuma katkısı toplamda 1 etmeyince, üstüne üstlük rehavet ve "ne işimiz var burada hem bu formalar da ne ayak" cümleleri ile birleşince kaleden 40 m uzakta ve sürekli sağ kanat bindirmesi yapan bir 4'lü blok, arada "birbirimize benzeriz biz" sloganı ile hareket eden 3'lü bir hat ve onun önünde de bireysel yetenekler ile tehlike yaratmaya çalışan bir 3'lü blok oldu. Orta 3'lüsü o kadar yaratıcılıktan uzak bir hattı ki Fenerbahçe'nin kadrosu, yedikleri gollerden sonra "tepki süresi" dediğimiz 5'er dakikalık periyotlar olmasa, yediklerini çıkartmaları zor olurdu. Oldu da. 3'ten sonra oldu.

3'ten sonra bir 4-3-1-2 kaldı sahada. Mehmet Demirkol'un ısrarla direttiği ve görmek istediği, bana göre anlamsız ve anlamsızlığı ölçütünde gereksiz, Alex - Niang - Semih 3'lüsünün arkasında yine bu 3'lü kalınca, üstüne kanattan bu sistem gereği Stoch'un çıkartılıp, yine bu sistemden feragat etmek uğruna 5 dakika sonra 1 sene sonra formasına kavuşan "gölge çalımcısı" Uğur Boral'ın oyuna girmesi Fenerbahçe adına maçı sadece görünüşte bir çabalamaya itti. Ne Alex oyuna girdikten sonra Semih'e attığı pas dışında sahada göründü, ne de Fenerbahçe bir hücum gerçekleştirebildi bu 4-3-1-2 ile.

Fenerbahçe orta sahası bu maçla artık yüksek ses ile haykırmıştır ki, Emre Belözoğlu olmadan bir hiçtir. Mehmet Topuz da bu bölgede oynayanlara dahildir. Sonuç olarak, Ankaragücü 3 maçtan 4 puan alırsa, Bucaspor da kalan 2 maçından 1 puan çıkartırsa Fenerbahçe gruptan elenecek. Ama oyun olarak da ne Alex'siz 4-3-3, ne de Alex'li 4-3-1-2 bu orta sahalarla ne de elde olan orta sahalarla zor yürür. Ne varsa Alex'te var...

14 Kasım 2010 Pazar

1.50


Fenerbahçe, Antep deplasmanında. Oranı 1.65. Kaybediyor.
Fenerbahçe, Ankara deplasmanında. Oranı 1.60. Kaybediyor.
Fenerbahçe, Bursa deplasmanında. Oranı 2.30. Berabere kalıyor.
Fenerbahçe, evinde Galatasaray ile. Oranı 1.50. Berabere kalıyor.
Fenerbahçe, evinde Beşiktaş ile. Oranı 2.05. Berabere kalıyor.
Fenerbahçe, deplasmanda Trabzonspor ile. Oranı 2.30. Kaybediyor.
.
.
.
Fenerbahçe, Young Boys deplasmanında. Oranı 1.75. Berabere kalıyor.
Fenerbahçe, Paok deplasmanında. Oranı 2.55. Kaybediyor.


İddaa diliyle Fenerbahçe'nin durumu bu. Fenerbahçe'ye 1.50 ve 1.50 oranının üstünde oran verilen hiç bir resmi maçı yeni sezonda Fenerbahçe kazanamadı. Hangi maçı kazanıyor Fenerbahçe. 1.50'nin altında oran verilen her maçı. 1.45, 1.15, 1.25 vs. vs. vs. Hem de handikap yaparak kazanıyor. Bu maçları kazanamayanlar da var.

Ne oluyor da bu fark oluyor derseniz, nedeni Aykut Kocaman'ın, zorluk derecesi yüksek maçlarda oyuna müdahale edememesi diyorum. Tabii bence...

not: Yılmaz Özdil tarzı da yazdım ya

***
sırtım

***

yere

***

gelmez

***

24 Ekim 2010 Pazar

Fenerbahçe 0 - 0 Galatasaray || Sakinlik


10 senedir Galatasaray deplasmanda neden kaybeder ? Basit. İnanılmaz bir telaş, karmaşa, karambol ile mücadele ederken Galatasaray, Fenerbahçe'ye kafa tutacak duruma gelemez çünkü. Fenerbahçe'de oyununu oynar, golünü bulur, arkada bekler, pozisyonu bulduğunda da atar. Aslında buna sebep olan 2 takımın kadroları ve hocalarının ince hesaplarıdır. Mesela Arda'nın olmaması, Galatasaray adına en büyük avantaj olmuştur bugün. Evet. Arda iyi ki oynamadı.

Frank Rijkaard, geçtiğimiz sene Galatasaray'da Fenerbahçe derbisinde oyundan ilk kimi aldı? Arda Turan. Neden ? Çünkü, sahada maç dışında her şeyle mücadele ediyordu. Baroni ile uğraşıyordu, Bilica ile çatışıyordu, taraftar ile cebelleşiyordu vs. vs. Bugün kadroda taraftar ile oynayacak, rakip ile çatışması muhtemel adamlar kimlerdi? Sabri. Ayhan. Cana. 3'ü rakiple veya taraftarla ne kadar oynadı. Neredeyse hiç ! Bireysel maç içi çatışmaları vardı Neill'in. Bir karambolde Sabri gelip arkadaşlarını uzaklaştırdı hatta. Fenerbahçe adına aynı şeyleri söyleyebileceğimiz kaç kişi vardı? Sadece Emre. Bu Aykut Kocaman'ın, sahada işini yapan adamları oynatma isteğinin güzel bir sonucu. Maçta tartışma olmadı bile küçük 1-2 münakaşa dışında. Lâkin derbilerde Fenerbahçe bunun eksiğini çok çekiyor bu sene.

Gelelim maça. Fenerbahçe, 10 sene içerisinde 2.kez "Galatasaray'ı rahat yenersiniz" cümlesini herkesten duyarak çıktı maça. Bir önceki maç, kupada 0-0 bitendi. O maçta da Galatasaray galibiyeti kaçıran, kalesinde tek şut gören takımdı. Galatasaray, ileri çıkarken de geride beklerken de 40m mesafeyi koruyan bir ekipti. Santraforsuzdu. 2 adet savunmadan nefret eden adamla çıkmıştı ama kurduğu orta saha her yerde basma olayını gerçekten her yerde basma olarak yapınca Fenerbahçe'nin teknik olarak harika ama mücadele olarak zayıf orta sahasına üstünlük kurdu. Evet, Fenerbahçe bu orta saha ile ligde 15 maçı en az 2 farkla kazanabilir. En az 15. Çünkü, mücadele olarak bir güçleri var. Ama Galatasaray gibi, Trabzonspor gibi, Beşiktaş gibi orta saha kuvveti olan ekiplere karşı bu üstünlüğü içeride veya dışarıda kazanamıyor. Mehmet Topuz ve Emre iyi bir ikili ama arkalarında şöyle Yaya Toure tipinde bir adam olsa, Alex'siz bu takım kenarlarda Dia ve Stoch ile bu 15 rahatlıkla 20'ye çıkar.

Galatasaray ise basan koşan orta sahasının yanında sağlam duran bir 4'lü hat ile ilk yarıyı Aykut'u görmeden geçirdi. 2.yarı ise haliyle bir toparlanma ve Misi - Elano 2'lisinin pilinin bitmesi ile Hagi, takımı ve maçı iyice kilitledi. Aykut Kocaman ise Serkan Kurtuluş'un girmesinden sonra Fenerbahçe'nin daha çok sol kanadı kullanmasını sağlayabilse idi, golü bulması zor olmayabilirdi ama bulamadı. Rakibini de bir türlü ısıramadı Aykut Kocaman.

Düşünün, 90.dakikadan maçın bittiği 93.dakikaya kadar Emre Çolak karşı karşıya kaçırıyor, Sabri şut çekiyor, Pino'nun şutunu Volkan çıkartıyor ve son bir korner kullanıyor Galatasaray. Bu sırada Volkan, atak başlatmak istediğinde ellerini açıp top alacak adam bulamadığı için isyan ediyor. Fenerbahçe'nin de en iyi 2 adamı Yobo ve Volkan. Bu Galatasaray'ın üstün başarısı değil, Fenerbahçe'nin ısıramaması yüzündendir.

Galatasaray, 10 senedir puan alamadığı deplasmandan sakinlik ile daha bir kendine güven ile puan aldı. Dahası rakibinden üstün oynadı. Bu, Hagi ve Tugay'ın sihri olarak nitelendirilebilir ama bir de Frank Rijkaard meselesi var. Anladınız siz onu...

11 Ekim 2010 Pazartesi

Harbi Lan Kim Verecek?




Ahaha. Fotomaç sıçıp sıvazlamış yine.
Hayır, neden rahatsız oldunuz da bunu yayınlamayı düşündünüz ciddi anlamda merak ediyorum.

Foto'nun orjinali bu alttaki. Bayrak PAOK tribünlerinden değil karşı yakanın sarı-lacivert tribünlerinden. Fotomaç'ın başlığında dediği gibi biri hesabını vermeli cidden. ahaha aptallar.



saatler sonra gelen ekleme: haber kaldırılmış galiba malum yerden. olsun biz capsimizi aldık kaldı böyle.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Halı Saha Maçı Yapıp 3 Puan, Moral, Özgüven Kazanmak


Soyunma odalarına muhtemelen Yılmaz Vural ve Aykut Kocaman muhabbet etmekten inememiş ve kaptanlar kadroyu çıkartıp, oyunun planını kurmuşlar. Hatta demişler ki; "Beyler savunmada siz kalın, biz ileride atarız, arada da değişiriz"

Dakika 25. Skor 2-3. Orta saha yok! Var sahada aslında! Mesela Fenerbahçe de Selçuk var. Halı sahalarda olur ya bazı tipler; en kral kramponları giymiş, aksesuarları takınmış, imajı yapmış gelmiş ama sahada kendisini bir şey sanıp hiç bir şey yapmayan bir adam. Savunma ilk topu Selçuk'a veriyor. O da Dia'nın önüne veya arkasına atıyor. O da bunu yaparak aslında bir Xavi olduğunu sanıyor. Dia'nın attırdığı gollerde topu alıp kendi gitmesi veya Alex'in pasları bunun örneği.

Kasımpaşa ise evlere şenlik. Onlar kağıt üzerinde değil, çim saha üzerinde takımca halı sahaya gelmiş arkadaşlar. Sahayı 8-10 kiralatmışlar. Rakip defansın ikramı ile golü bulmuşlar ama onlarda da Selçuk Şahin'in santrafor yaratılmaya çalışanı olan Ersen Martin var. Gerisini yazmıyorum zaten bu isimden sonra.

Fenerbahçe hücumu oldukça iyi isimlerden kurulu. Ama Emre Belözoğlu'nun sırtına binmiş bir şekilde Fenerbahçe'nin savunma hattı işliyor. Dahası, Emre savunma yönü arkasında oynayan isimlere göre en zayıfı ve bu işi yapmazsa hücum da bireysel çabalara kalıyor. Bugün ise savunmaya doğru düzgün gelmedi bile. Gelip, mücadele ettiği süre 15-20 dakikadır. O sürede de skor 1-0'dan 1-3'e geldi. Geri kalan zamanlarda da onun işini Selçuk üstlenmeye kalktı. Selçuk, zaten tek işi zor yaparken 2-3 işi yapmaya kalkınca, arkasında oynayan Lugano - Bilica "ne işimiz var burada" havasında gezince Kasımpaşa 7 pasla ilk golü attı, yedikleri 3.golden sonra yürüye yürüye 2.golü attı.

Dedik ya, halı saha diye. 4-1-5 sistemi ile 2 takım sahaya çıkarsa, öndeki 5'i iyi olan kazanır. Kazandı da...

Bir de, Niang'ı tartışanları anlayamıyorum.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Büyüklük Analistleri Beri Gelsin


Geçtiğimiz sezon "geride oynayan" Beşiktaş hakkında "Büyük takım böyle mi oynar, Beşiktaş'a da bu yakışır, Beşiktaş anca böyle oynar yeaeae"cılar, üstteki istatistiklere bakın; uykularınız kaçsın e mi. Son 10 yıllık dönemde ağızlarından düşürmedikleri "büyüklük" geyiğini kişilere-günlük verilere bağlayanlar, ağzından salyalar saçan başkanları ile mutlu mesut yaşasınlar.

Sahada oyun olarak -tabii ki- her takımın taraftarı büyüklüğüne yakışır bi' şekilde önde oynayan ve sahada ezilmeyen-ezen takım ister. Ama olmadı mı küçüklüğe yaklaşmak nedir ki? Bunu geçtiğimiz zamanlarda bir kısım angutlara anlatamadık. He, şimdi çıkıp "Fenerbahçe küçük takımdır" derseler samimiyetlerine inanır eyvallah derim de; nitekim Fenerbahçe'nin adı konulamayan büyüklüğeaöö.

19 Eylül 2010 Pazar

Guti Haz. Böyle İstedi || Fenerbahçe 1 - 1 Beşiktaş


- Fenerbahçe'nin oyun planında "taraftar" var. Evet taraftar. Rakibe baskı için, kendine destek için, hakem için, her şey için. Fenerbahçe'nin ilk golü atması ve devamını istemesinin nedeni bu. Çünkü, gole kadar Beşiktaş kontrolünde geçen maç, bir anda tersine döndü. Normal bir kanat ortasına eli ayağına dolaşan kaleci, savunma derken gol olan top. Tedirginlik yaratıyor orada taraftar. Maçın gerisi de devre sonuna kadar böyle gitti.
- Devre arası Beşiktaş için hayat öpücüğünden de fazlası idi.

- Fenerbahçe adına kırılma anı Emre'nin oyundan çıkması idi. Emre, İtalya Ligi'nde oynadığı maçlarda bir şey öğrenmiş. Oyunu, gerekli olduğu hatta daha fazlası kadar sertleştirip, sinir harbine çevirmek. Bu arada da oyununu oynuyor. Emre çıkınca ve oraya da M.Topuz girince de Fenerbahçe orta sahası sünger gibi yumuşadı tabii.

- Guti'nin paslarını anlayabilecek olan adam Bobo. Dikine koşuyu yapabilen bir isim. Nobre ise bu yetenekten çok uzak.

- Q7 çok güzel oynadı. Takımı zaman zaman o tek başına ileri taşıdı.

- Issiar Dia ise Fenerbahçe adına en önemli isimdi. Çünkü, karşısındaki rakibinden hızıyla ve fiziğiyle öne çıkarak Beşiktaş defansını çok zorladı. Çok da pozisyona girdi.

- Niang, bugün çok tekme yedi. Ama pozisyonlara da girdi.

- Guti Haz., savunma arasına dikine öyle toplar attı ki, Nobre anlayamadı bile. Nihat'tan bahsetmiyorum. Penaltıyı kötü attı ama sert vurduğu için girdi. Maçın Q7 ile beraber Beşiktaş adına ileri götüreni idi.

- Fenerbahçe bugün hücumu, özellikle Alex çıktıktan sonra, Dia - Stoch - Niang'a bırakıp ortayı süpürücü bir 3'lüye bıraksaydı orta sahaya kadar çıkan Beşiktaş savunması çok zorlanırdı.

- Nihat Kahveci'nin bugün sağda gösterdiği performans, kusura bakmayın performans demek zorundayım, 36'sındaki İbrahim Üzülmez'in hayatında ilk kez "sağ bek" oynadığı performansın yanında re-za-let.

- Volkan iyileşmeden kaleye geçmemeli.

- Hakem, sertliğe çok müsamaha gösterdi. Özellikle; Aurelio'nun ve Zapo'nun pozisyonunu kartsız geçmesi hataydı.

- Fenerbahçe, bu sezon oynadığı bütün resmi maçlarda sadece 2 galibiyet aldı. Antalyaspor ve Manisaspor. Diğerlerini kazanamadı.

- Beşiktaş ve Fenerbahçe ilk kez ligde berabere kaldı.

- Beşiktaş'ın kalecisi Cenk Gönen'dir.

- Fenerbahçe'nin oyun planındaki taraftar, bugün maçın sonlarında yerini 2250 Beşiktaş'lıya bıraktı. 70'den sonra sadece onların sesi duyuldu.

Sonuç olarak bol uzatmalı da olsa, sakatlık da olsa güzel derbi idi. Beşiktaş adına Niang'ın golünden devreye kadar korku filmi, gerisinde ise "gol ha geldi ha gelecek" şeklinde geçen bir maçtı. Fenerbahçe'yi de hala çözemedim.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Fenerbahçe - Young Boys


Kafadan 2-3 istatistik vererek gireyim yazıya. Malumun ilamı olsun. Fenerbahçe'nin kullandığı korner sayısı 0. Yazıyla sıfır. Kaleyi bulan şut sayısı 1. O da Semih'in 92.dakikada ki şutu. 15 gün içerisinde oynadığı maç sayısı 3. 3 maçta 11'e 11 maçı bitiremedi Fenerbahçe. Bunlar işin rakamsal bölümü. Olayın görünürde olan, izlenen kısmı ise daha vahim. Sergen Yalçın gibi söylemek gerekirse; "5 üzerinden 3 yıldız Volkan'a veririm, bu takımda 1 yıldız alacak kimse yok ya"

Bu maçın üstüne yazıoğlu yazı, analiz oğlu analiz yapılır. Ama gerçek şu ki; Galatasaray ile oynanan her futbol maçı Fenerbahçe takımını 2 ay geriye götürüyor. Olayları halı altına süpürüyor. Göz ardı ettiriyor. Fenerbahçe takımında Alex bu sistemle iş yapmaz, ancak zamanla olur dedik. Andre Santos'un ve Alex'in kilo fazlaları atılmadıkça işleri zor. Takımın tek sağ beki Gökhan Gönül dedik, dedik, dendi, dendi.

Fenerbahçe takımı kenarda hafif kalıyor. Bir tribün; oyuna girecek adamı istiyor, oyundan çıkması gereken adam için hazırlık yapılırken yuhalayarak çıkartmıyorsa, tribün eziyor demektir.

Fenerbahçe'yi santrafor kurtarmaz. Niang felan değil. Bir takım defanstan, orta sahadan çıkamıyorsa, rakip yaslanmadan rakip sahaya geçemiyorsa, mesele Niang meselesi değildir. Başka yerlerde eksik vardır demektir.

Dediğim gibi yazılacak şey çok ama boşverin.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Young Boys - Fenerbahçe


Adıyla bu kadar müstesna bir ekip diyerek o yılların eskitemediği yazarlar tadında başlamak istiyorum Young Boys için. Aslında İddaa oynayanlar, yorumlayanlar, dikkatli takip edenler bilir Young Boys'u. İddaa'nın 7+'sının 2 bankosudur Ajax ile beraber Young Boys. Ne ilginç tesadüftür ki, Fenerbahçe eleme turlarının 2 kader ekibi Young Boys ve Ajax. 2'sinin de bu turda elenmesi Fenerbahçe'yi 4.turda seri başı yapacak.

Bu kadar uzun girişten sonra maça gelecek olursak, 1 hafta önce "hazır ve nazır" ilan edilen Fenerbahçe'nin hiç mi hiç hazır olmadığı, aksine as oyuncuların alternatiflerinin, neden alternatif kalması gerektiğinin bir göstergesi şeklinde geçti maç. Fenerbahçe'nin orta saha ve defans hattında yer alan isimlerin yanı sıra, hücumda yer alan isimlerin defansif katkıları rezalet durumda. Hatta Bekir İrtegün'ün bir çok maçta ilk 18'e bile giremeyeceğini söylemek gerek. 6+2+2'nin 2'lerinden birisinde Baroni de çok yer bulacak gibi.

Hücum hattı ise, defansın zıttı durumunda. Galatasaray maçından sonra yazdığım gibi, eğer Fenerbahçe bu hücum sistemini daha hızlandırırsa çok ama çok can yakacak. Miroslav Stoch transferi ise Fenerbahçe'nin geçtiğimiz 1 sene boyunca 2 tane bekten bozma ve 1 tane orta sahadan bozma adamla yapamadığı kanat katkısını tek başına yapacak durumda. Ters tarafa da, önüne de iyi ve doğru hareketlenmesinin yanı sıra şutları da oldukça iyi. Fiziği iyi. Kalitesi iyi.

Alex ise hala fazla kilolu. 10 kişi kalmaktan Fenerbahçe kadrosunda göze batmasa da çok ağır. Yavaş. Fazlalıkları var. Santos da kezâ öyle.

Fenerbahçe bugün şansını yanına aldı ve bugün oynanan maçtan alabileceği en iyi skoru aldı rövanş için. 5-6 olabilecek maç gerek hücum yeteneği, gerek defans şansı ile 2-2 bitti. Eğer as oyuncular, defanstan as oyuncular, dönmez ise 2-2 ile tur geçilir ama sonrası biraz zor. Fenerbahçe'nin en iyi 3'lüsü kim derseniz Volkan, Stoch ve Direkler. Direklerden faydasızı ise Kazım Kazım. Maşallah duble zarar.

Evet bu arada 2-2.

20 Temmuz 2010 Salı

Fenerbahçe - Galatasaray Dostluk Maçı Üzerine




Diğer taraftan bu hafta iki dostluk maçına daha çıkacağız. İlkinde Genk şehrinin takımıyla karşılaşacağız.

Sonrasında Galatasaray ile oynayacağız. Ancak ben bu dostluk maçını tam olarak anlayabilmiş değilim. Çünkü benim bildiğim Fenerbahçe ve Galatasaray arasında bir "dostluk" yok ki.

Kaynak: Alex'in Kişisel Sitesi

Biz de anlamadık. Ama ağalar öyle istemiş, siz de oynayacaksınız.

25 Haziran 2010 Cuma

Daum Kaçar!





Daum gitti, resmi bir açıklama geldi mi bilmiyorum ama tazminat olarak söylenen rakam 2,3 Milyon Euro*. 2 sezonda sırf hocalara tazminat olarak 9.3 milyon Euro verdi Fenerbahçe; yeni Hoca Aykut Kocaman deniyor.

Rezalet daha fazla uzamadan kapandı böylelikle. Aklıma Del Bosque'nin gönderilişi geldi. O dönem bazı süpersonik yorumcular: "Adamı bir anda gönderdiler, bu yanlış. Adama yaptırım uygulayacaksın kendi istifa edecek" falan diyordu. Keşke ulaşabilsem o konuşmalara da neyse. Doğrusu buymuş demek ki(?)

Soru: Bunlar Daum'a değil de, Aykut'a yapılsaydı? Aykut bu şekilde gönderilip, yerine Daum getirilseydi? He bir de sportif direktör vardı... O ne oldu?


* 2,3'e pek inanmıyorum açıkcası. Tabata için Antep'e 8 verildiğine de inanmamıştım!

21 Mayıs 2010 Cuma

Rüştü vs. Gökhan Gönül



Aziz Yıldırım, iğne miğne çıkartmadan Rüştü'ye çuvaldızla, kılıçla felan daldı ya malumunuz, iğneye bakmak gerek diye düşünerek, maçın özetini bir kez daha izledim. Onur Recep Kıvrak hakkında zamanında yazdığım yazının ne kadar haklı çıkarttığının yanı sıra Fenerbahçe'nin kendi kendisini yaktığını da daha detaylı gördüm diyebilirim. Onur, kalesine top geldiğinde insanların kendisini rahat hissedebileceği bir adam. Volkan da öyleydi. Zaten yedikleri goller kendilerinin yapabileceği şeylerin çok üstünde. Lakin, Fenerbahçe'nin yediği golü bir kez daha aşama aşama izleyelim.



1- Selçuk Şahin'in faulü. Selçuk, orta sahada neden yıllardır yerine adam arandığını ispatlarcasına bir müdahale yapıyor. Kontrolsüz olarak rakibe çarpıyor. Önündeki topu da uzaklaştırmak için rakibine atıyor. Olduğu yerde bıraksa yine sorun olmayacak. Çünkü o noktaya 3-4 Fenerbahçe'li kümeleniyor. Topu kullandırtmayacaklar onlar.



2- Gökhan Gönül'ün hamlesi. Selçuk'un pozisyonunda Selçuk'un arkasında bulunan Gökhan, olması gerekenden ileride. Ataktan dönüyor olması veya önündeki adamın geri gelmemesi bunun sebebi olabilir. Selçuk, bu sırada faul yapıyor. Bu, kendi takımı için 4-5 saniyelik zaman kazanma demek. Ama Gökhan'a bir daha bakın. Alanını kapatmak yerine, hakeme koşturuyor. Selçuk zaten orada. Emre olmazsa olmaz.



3- Trabzon atağı ve Fenerbahçe yerleşimi. Selçuk'un attığı top Trabzonspor'luya gelince, o da topu hemen Colman'a atıyor. Colman nerede? Sol açıkta. Yani "Sağ Bek"te. Karşısına kim geliyor? Sağ stoper. Yani Lugano. Doğru hamle. Olması gereken adam olan bek nerede? Hakemin yanında. Peki, bekin kademesine girmesi gerek sağ açık nerede? O da yok. Çünkü hakeme itiraz ediyor o sırada Mehmet Topuz. Devamında da hakemle aynı tempoda koşuyor bir şeyler söylemek için. Peki o bölgeye arkadan gelen adam kim? Yine Gökhan. Peki Lugano'nun boşalttığı yeri kim kapatmaya giriyor? Bilica. Bu da doğru hamle. Bilica'nın yerine kademeye giren kim? Vederson. O da doğruyu yapıyor. Peki, Vederson'un yeri ne oldu? Boş. Sol açık geldi mi yardıma. Görünürde yok. Çünkü Özer Hurmacı'da hakemin yanına gelmeye hazırlanırken yakalananlardan. Top nereye gidiyor? Vederson'un boşalttığı alana. Neden o alan boş? Çünkü, Selçuk Şahin'in yaptığı faule itiraz etmeye giden Gökhan'ın boşluğunu doldurmak için yapılan hamlelerin defosu oradan patlıyor.

Şimdi, Rüştü'nün yaptıkları bir yana, Fenerbahçe futbolcularının hakeme sadece baskı kurmak için yalandan koşuşturmaları götürdü mü şampiyonluğu? 2 takımda kazanırsa şampiyon olabilecekken Fenerbahçe, kazanamadığı için kaybetmedi mi şampiyonluğu? O kayıba neden olan şey bu gol değil mi? Bu gol son 10 haftada ligde yenilen tek gol değil mi? Bu gol kimin hatası? Rüştü'nün mü? Bu golü yemese Fenerbahçe şampiyon olmuyor muydu? Bu hata 16 Mayıs akşamı maça çıkıp, 17 Mayıs sabahı ameliyathaneye yatacak ve her maç dikişlerine 1 dikiş eklenen ve belki de özverisinin, hırsının kurbanı olan Gökhan'ın mı?

ek: 2.fotoğraftaki taralı alanın boşluğu ve daire içerisindeki itiraz eden futbolcular, 3.fotoğraftaki ise Fenerbahçe savunmasının kayması ve daire içerisinde hala hakemle tartışmaktan kademeye gelemeyen Mehmet Topuz'dur. Fotoğraflar sonradan eklenmiştir. Videonun net görülememesi üzerine eklenmiştir.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Çok "Ah"lar Aldın Diyorlar





Dün gece Sercan Yıldırım maçtan sonra böyle bir açıklamada bulunmuş:
Belki de gelen şampiyonluk Bilica`nın Beşiktaş maçında kazdığı çukur yüzünden kaçan penaltının Allah katında adaletidir.

Hayır, Bursaspor'un başarısını küçümsemek gibi bir hata yapmayacağım, ancak Fenerbahçe'nin böyle şampiyonluk kaçırması da "kolay" bir iş değil. Son olarak Beşiktaş maçında yaptıkları da ortada. Orayı kazmasaydı Bobo kaçırmayacaktı da demiyorum. O "görüntü" yaşanan onca şeyin üstüne "dikilen mumdu"! Camia olarak "zafere giden yolda her yol mübahdır"ı benimsemiş bir görüntü çizdiler. Dün gece yaşanan "olağanüstü şeyler" bir de. İnanç meselesidir, isterseniz katılmayabilirsiniz bana.

Ne olursa olsun. Öyle sevince, böyle darbe?..

Ne dersiniz, seneye işe Mehmet Ekşi'den helallik isteyerek mi başlarlar? (Konuyla alakalı yazı)

İşte O Anonsu Yapan Adam



Böyle gazete flaş haberi gibi felan oldu. Adamın adı Hakan Bingöl (Bingül de yazılıyor kimi yerlerde) imiş. Karakola sevk etmişler arkadaşı da niyeyse? Aziz Yıldırım'ın da tekme tokat dövdüğü bile söyleniyor. Neticede arkadaşın yaptığı sadece tüy dikmek oldu. 93.dakikada serbest atış kullanan bir takım topu rakip saha yerine kendi kalesine çeviriyorsa ki rakibi aynı durumda iken 2 hafta önce kupa finalinde kaleye gidip gol atıyorsa, teknik adamı "herkes savunmaya" diye işaret yapıyorsa, "korkak Jose" aynı günün saat 17.00 sularında deplasmanda Balotelli - Sneijder - Eto'o - Pandev - Milito ile gol ararken, 21.45 sularında dahi Daum, "santrafor çıkartıp santrafor alıyorsa" o adamın yaptığı şey, 1 sene boyunca taraftarlarının yaşadığı şeyi sadece 30 saniyede yaşatmaktır.

Suçlu bulundu. Rahatlayabilirsiniz.

1 Kasım 2009 günü de ne demiş arkadaş; "90’lı yılların sonuna kadar takımını tribünden destekleyen bir taraftar olan Hakan Bingül, mesleği olan ses teknisyenliği sayesinde son 10 yıldır kulübü için ayrı bir önem taşıyor. Çünkü yaptığı anonslar bazen maçın dönmesini bile sağlıyor. Bingül bu işi yapmak için gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Müziği, sesi ve iletişimi iyi bilmeniz lazım. Kulübün size güveni tam olmalı. Çünkü yapacağınız hatanın telafisi olmaz. Bir yanlış sözcük bütün atmosferi bozabilir.”

16 Mayıs 2010 Pazar

Yıllar Sonra Yine Şampiyon Fenerbahçe!




Bir Kulübün, taraftarına attığı en büyük kazık budur herhalde. Ekran başında önce "n'oluyor lan?" diye şaştık kaldık.

"Umutlandırıp, utandırmak" bu olsa gerek. Önce süper bir çoşku, sonra muhteşem bir çöküş.

Sonradan öğrendik ki, Fenerbahçe Stadının dahili sisteminden Bursa'nın puan kaybettiğine dair anons yapılmış. Bir de maçın son 10 dakikası boyunca müzik çaldı. Onu da anlamadık zaten.

Kendi taraftarını böyle gülünç duruma düşürmek... Bayağı malzeme çıkacaktır bu olaylardan. Aziz Yıldırım'dan da bir iki güne istifa bekliyorum.

Şampiyon Bursaspor'a tebrikler. Dünya Kupasına kadar bol bol konuşuruz bu şampiyonluğu.

He bir de tarihten bir sayfa:





Futbolsuz Yapamam Blogundaki video'nun 49. Saniyesine dikkat. Link burada, Tıklayınız.

9 Mayıs 2010 Pazar

Ankaragücü - Fenerbahçe


Bir haftadır "şike" söylemleri etrafında antreman yapan, yapmayan Ankaragücü'nün kadrosuna maç sırasında baktığımda Ankaragücü'nün maçı kazanması imkansız diyordum. Busker'a döndüğümde de bu maç 3 felan olur dedi. Kırmadı O'nu Fenerbahçe.



Şimdi bir tarafta Fenerbahçe. Baskının altından kalkabilecek bir ekip. Tarafsız sahada kupa finali felan oynamıyorsa bu ülkedeki her takıma karşı psikolojik olarak üstünler. Oyun olarak da üstünler. Gol yemiyorlar. Baskıyı kendileri yaratmıyor. Futbol dünyası baskıyı yaratıyor, onlar geliyor, yürüye yürüye maçı kazanıp gidiyorlar.

Diğer tarafta da Ankaragücü. Santrafor olarak İlhan Parlak var bu takımda. Fenerbahçe'nin zamanında 5.santraforu felan olan bir adam. Bugünkü yedek Gökhan Ünal'ın yedeği bir adamdı. 3-4 haftadır Fenerbahçe birer birer maçları alırken hep, ligin kaderini belirleyecek adam Rıza Çalımbay, ligin kaderini belirleyecek adam Yılmaz Vural, ligin kaderini belirleyecek adam Ümit Özat felan deniyor. Eldeki malzemeye bakıyorsun. Bu 3 maçta Fenerbahçe'ye karşı, Fenerbahçe izin vermedikçe 0 (sıfır) pozisyona girmişler. Santraforu İlhan Parlak olan bir takımın veya teknik direktörü Rıza Çalımbay olan bir takımın ligin kaderini değiştirecek bir takım olmadığına eminim o maçların teknik adamları bile inanmamıştır.

Neticede olay şu. Fenerbahçe yapması gerekeni yapıyor. Savunuyor, bekliyor, bir şekilde golünü yapıyor. Galatasaray gibi 2010 yılında Veysel Cihan'dan gol yemiyor.

He şimdi haftaya Trabzonspor bir şey yapar felan zor o işler müdür. Fenerbahçe kendisine kupada 30 tane şut çeken bir takımı oradan çıkartmaz. 2005-2006'dan sonra imkansız bu işler.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Fenerbahçe Kupayı Alınca (:


Edit: Foto yalan olmuş. Buradan ulaşabilirsiniz.

Bunu paylaşmamak olmazdı değil mi ama?