Bursaspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bursaspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2011 Pazar

Galatasaray 2 - 1 Bursaspor || Çok Güzel


Resimdeki isimden en sonda bahsedeceğim. Önce maç. Fatih Terim'in Galatasaray'a oynatmak istediği ve herkesin beklediği futbol nedir ? Arsenal finali öncesi söylediği gibi, "çıkıcaz ve bam bam bam ileri gideceğiz ve oynayacağız." Oynuyor mu Galatasaray? 45 ila 60 dakika oynuyor. Çünkü, bu kadara yetiyor gücü. Engin Baytar orta sahada var olduğu sürece diyelim aslında bu 45 - 60 dakika dediğimiz süreye. Engin çıktıktan sonrası da Galatasaray adına sadece maçı idare etmek olarak kalıyor.

Selçuk - Melo - Engin orta sahası defansif anlamda evet, gayet iyi. Özellikle Melo'nun oyunu rahatlatmak adına sahanın karambol olan alanına değil, boş olan alanına Galatasaray lehine toplar atması oyun açısından gayet olumlu. Defansta da Tomas Ujfalusi'nin varlığı önde Melo ile beraber geride bir rahatlık sağlıyor. Ama işte ama kısmı şu, hücumda Galatasaray aynı ölçüde yok. Top rakipteyken mükemmel derecede top etrafında çoğalan Galatasaray, top kendisindeyken rakip kalede çoğalamıyor. Orta saha yuvarlağı ile rakip ceza sahası ön çizgisi arasında 6-7 Galatasaraylı kalıyor. Ceza sahası içerisinde de, o da hemen bir adım içeride, Elmander var oluyor. Galatasaray hücumda daha doğrusu ceza sahası içerisinde çoğalma sıkıntısı yaşıyor. Bu felaket derecede bariz.

Atılan golleri hatırlatayım.

- Melo, Selçuk, Baros penaltı.

- Rajnoch kendi kalesine. Melo'nun Es-Es maçındaki 2.golü kornerin hemen ardından gelen bir top. Gökhan Zan duran top. Bunlar duran top.

- Melo'nun 35m'den attığı gol (Aslında bu da duran top sayılır). Elmander'in ceza sahası dışından şutu. Bunlar ceza sahası dışı.

- Kazım'ın kontraatak golü. Elmander'in ve Baros'un Bursaspor maçında attığı goller. Bu gollerde de Galatasaray'ın ceza sahası içerisinde gol vuruşu yapan adamından başka bir tane daha adam maalesef yok. Kazım'ın golünde zaten olmasa da olur. Malum kontraatak.

Hücumda çoğalamıyor. Neden ? Dikine ceza sahasına inen adamı yok. Alanını kapatmış ve yerleşmiş savunmanın arkasına geçecek adamı yok Galatasaray'ın. Bunu kim yapar mesela ? Ujfalusi sağ bekten yardıra yardıra gelir. Hakan Balta ise sadece bindirme yapsa kafi. Ara ara yapıyor da onda da ortaları şut gibi kesiyor Hakan. Riera. Çok zor. Kazım ve Sabri kanadından da bu daha olamadı.

İyi yönü ne peki ? Galatasaray 2 maçta yenik duruma düştü. 2 maçta rakipleri beraberliği yakaladı. 1 maçı 10 kişiyken beraberliğe çevirdi. 2 maçta da beraberlikten galibiyete geldi. Geri dönüş olarak mükemmel ama dönmeye gerek duymak kısmı can sıkıcı. Oturmaya çalışan bir takım diyelim.

Peki Markus sana soruyorum, sen Almanya'dan geliyorsun, Almanya'da da felaket yağmur olur, nasıl oluyor da orada zeminler pırıl pırıl da burada böyle, bir açıkla ya, farklı ne var ?

Ben açıklayayım, Markus'un memleketinde Belçika ile oynanan maç Esprit Stadion'da oynandı. Kimin kullandığı stat biliyor musunuz ? Bundesliga'da bile maç yapmıyor orijinal adı LTU, sponsor gelince adı Esprit olan stadyumu kullanan takım. Fortuna Düsseldorf. En son maçını bu statta 24 Eylül'de yapmış. Peki Almanya - Belçika maçından sonra ne zaman kullanacak ? 21 Ekim'de. Sen bir stadyumda 7 günde üç üst düzey maç oynatırsan, hele bunu hava şartları kötüleşirken yaparsan, ortaya Nisan ayında çamur deryasına dönen Ankara 19 Mayıs Stadyumu çıkartırsın.

Gelelim resime. Maç öncesi, tünelde Sabri'nin yanında bir adam duruyordu. Adı Murat Demirok. Koluna girmişti. Sabri ile konuşuyordu, Sabri de arkadaşlarıyla tanıştırıyor, bir şeyler anlatıyordu. Daha sonra Fatih Terim geldi. Sabri hocasını tanıttı. Eli ayağına dolaştı heyecandan. Normaldir, Terim ile karşılaşıp heyecanlanmamak mümkün mü ? Neyse Sabri'nin kolunda sahaya çıktı. Alkışlar, destekler. Ağzından 2 kelime döküldü. O kadar netti ki... "Çok Güzel" dedi sadece. Dahası bunu derken görmüyordu. Görme engelliydi. Altı nokta körler derneği İstanbul Şube Başkanıydı. Bizim hayranlık duyduğumuz, sevdiğimiz, bakmalara doyamadığımız stadı görmüyordu ama "Çok Güzel" olduğunu görüyordu aslında orada.

Şöyle de bir kampanyaya öncülük ediyor Murat Demirok. Girin, bakın, görün.

http://www.renklerherkesicindir.com/

Bu da Aslanlar da var tabii. Avrupa Şampiyonu, gururumuz olan Engelsiz Aslanlar;

http://www.galatasaray.org/basketbol/tekerleklisandalye/haber/11379.php

9 Aralık 2010 Perşembe

Adaletinize Sokayım



1- BEŞİKTAŞ A.Ş.'nin, 05.12.2010 tarihinde oynanan BEŞİKTAŞ A.Ş. - BURSASPOR Spor Toto Süper Lig futbol müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 2 RESMİ MÜSABAKAYI TARAFSIZ SAHADA SEYİRCİSİZ OYNAMA CEZASI ile cezalandırılmasına,


2- BURSASPOR Kulübünün, 05.12.2010 tarihinde oynanan BEŞİKTAŞ A.Ş. - BURSASPOR Spor Toto Süper Lig futbol müsabakasında, taraftarlarının neden olduğu saha olayları nedeniyle takdiren 2 RESMİ MÜSABAKAYI KENDİ SAHASINDA SEYİRCİSİZ OYNAMA CEZASI ile cezalandırılmasına

"İbne Bursa" demek de 2 maç, ırkçılık bokunun dibine kadar batmak da 2 maç. Ne düşündüler merak ediyorum gerçekten. Hani gözlemci mi raporlamamış acaba? E o soktuğumun gözlemcisi maçtan önce saha dışında olanları nasıl raporladı acaba? "Ortada kavga var, iki taraf da sorumlu" mu dediler? Eee, sahaya atlayan Bursalının cezası mı buraya kesildi? Koltukları alıp sağa sola fırlatan deplasman seyircileri? Daha yolda üstünden çıkan emanetlerle Bursa seyircisi mi iyi niyetli yoksa? He bir de, Bursa seyircisi kötü tezahurat mı yapmamış? Nasıl olmuş da 2-2 eşitlenmiş durum. Üstüne bir de Beşiktaş'ın ceza maçları "tarafsız sahaya" alınmış.

Dönüyorum başa, tekrar aynı şeye geliyorum. "İbne Bursa" demek de 2 maç, "Ermeni..." muhabbeti de 2 maç he?

He bir de Türk Polisi, senin de yapacağın işe koyayım ben. Senin koruyamadığın bölgenin cezasını kim çekiyor? Aslında ortada bir gariplik var. Şimdi polis'in koruması altındaki bölgenin cezasını federasyon veriyor. Kavgaydı falan 2 maç ceza geliyor diyelim. Irkçı şerefsizlerin ceza almasını biz federasyondan bekliyoruz. Aslında oranın cezasını kim kesmeli? Ayrıca kavga çıkartanların hepsi olmasa da, bıçaklayanlar yakalanıyor ve ceza veriliyor. Sonra aynı şeylerden bir de federasyon ceza veriyor. Garip değil mi?

Her şey çok net gibi görünüyor, ama değil işte.

Olaylar geçtiğinden beri tek geyiğimiz "sporda şiddet bıkbıkbık yasası" olduğundan göremiyoruz böyle şeyleri işte. TV'lere bakıyorum olaylara sadece "yea taraftar ateşli abi cahil" işte düz mantığıyla bakılıyor. İşte bu yüzden olmuyor.

İşte o yüzden sizin sağlayacağınız adalete sokayım ben.


not: Her şeyi geçtim, şu iki ceza arasındaki farkın sebebini ciddi anlamda merak ediyorum.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Bizans'ın(!) Şerefsiz Misafirleri




Önce şunu anlatayım, içimde kalmasın: Bizim ülkede saçmasapan bir önyargı vardır. "Gündüz maçları sıkıcı olur" derler. TFF şu konuda ilerleme gösterse güzel olur. İç saha maçlarına sürekli gidiyorum ve tüm günü öldürmek yerine Pazar'ı daha güzel değerlendirme şansı yakaladığıma inanıyorum. Ertesi günün iş/okul günü olduğunu düşünürsek akşam 23.00'de evde olmak yerine, o saatlerde zaten evde dinleniyor olmak daha güzel. Ancak bir prime time takınıtımız gidiyor. Her maç el clasico tabii.

Neyse, konuya gelelim:

Maç öncesi olayları var. Ülkenin -belki de- en aşağılık taraftar kitlesinin İstanbul'a gelmesini isterdik tabii. Sonuçta deplasman tribünü de olmalı. Ancak bu çapsız heriflerin yıllardır bir "Beşiktaş'ın eteklerine asılma" politikası, bizim tarafı da oldukça "doldurmuş" durumda. Şehirlerinde Beşiktaşlılara yaptıklarını onlar anlatsın. Çevremde birçok Bursalı Beşiktaşlı var. Hepimizden çok onlar nefret eder bu şerefsizlerden. Nedenlerini onlara soralım bence. Dün bile, daha Gebze'de başladırlar kudurmaya.

Sonuçta Bursa'ya sahada futbol olarak, dışarıda tribünsel olarak gereken ders verilmiştir. 15-20 kadar Beşiktaşlı'nın "Bursa'nın o sağlam, manyak, psikopat" taraftarlarına Polis Barikatını aşarak atladığı anlar, o denyoların video paylaşıp masturbasyon yaptıkları youtube'lara düşecektir. "Ermeni Köpekler Beşiktaş'ı destekler" diye bağıran ırkçı piçlere gerekli ayarı verenlerin ellerine sağlık.

Sahada Volkan Şen, tribünde texas'lı şerefsizler; Bizansdan(!) aldıkları ayarla yuvalarına dönsünler. Şehirlerinde 31'lerine devam etsinler. Biz amaçlarının Bursa'daki maça Beşiktaşlıların gelmemesini sağlamak ve "en son biz geldik oolllm" diye böbürlenmek olduklarını da biliyoruz. Bu gerilimi tırmandıranın kim olduğu da "net olarak" göründüyse sorun kalmamıştır zaten. Basın "Beşiktaşlılar saldırdı" derse desin, ak göt-kara göt gün gibi ortadadır.

Kronstadtli
abim hatırlatmış, 90'lı yılların tezahuratı: Beşiktaş adamın amına kor! Çapının yetmeyeceği kişi ve kurumlara sarkan Bursasporlulara selam olsun. Sizden de, o iğrenç Başkanınızdan da "sadece" tiksiniyorum. Bizim nefretimiz bile sizi değerli kılar.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Bursaspor'un Muhteşem Saha Zemini (!)


Cuma günü, taraflı tarafsız herkesin ayağa kalkıp alkışlayacağı derecede güzel bir zeminde futbol oynandı Bursaspor ile Fenerbahçe arasında. Gerek yayıncı kuruluş, gerek diğer kanallar "Sezar'ın hakkını Sezar'a" verdi. Tebrik ettiler, desteklediler. Ama, benim aklıma takılan, böyle "bit yeniği" aramama sebep olan şey bambaşkaydı. Şampiyonlar Ligi.

Şampiyonlar Ligi kriterleri diye bir şey var. Uefa'nın resmi sitesinde 100 sayfalık pdf formatında bir kitapçık diyebiliriz. Her şeyin ama her şeyin nasıl olması gerektiğini anlatan bir kitapçık. Skorboard'dan, zeminin durumuna, suni çim olacaksa bu suni çimin hangi standarta sahip suni çim olması gerektiğine kadar her şey teker teker var. Burada bizim için önemli olan kısım zeminin durumu.

Zeminin sahip olması gereken özellikler var. Gereklilikleri var. Sahanın, alttan ısıtma sistemine sahip olması zorunlu. Bu zorunluluk da yetmiyor, bunun olmasının yanında zeminin futbol oynamaya elverişli olmasını da kulüp kesinlikle sağlamak zorunda. Sahada ne olursa olsun futbol oynanmasından kulüp sorumlu. Bu sebeple Bursaspor'un sahasında düzenlemelere gidildi ve sahanın sahip olduğu altyapı, drenaj, alttan ısıtma gibi etmenler yapılmak zorunda kaldı. Bakın yapıldı demiyorum, yapılmak zorunda kaldı diyorum Ahmet Çakar gibi. Niye zorunda kaldı? Çünkü, cezası var.

Uefa, aynı kitapçıkta diyor ki; Sahanın futbol oynanmaya elverişli olmaması durumunda, ev sahibi takım, deplasmana gelen takımın bütün masraflarını karşılamak mecburiyetindedir. Bütün masraflarını. Seyahat masrafları, konaklama masrafları vs. vs. Hepsi ev sahibinin cebinden çıkacak. Dahası yetmiyor, diyor ki Uefa; eğer bu şartlar sağlanamıyorsa, maçlar başka bir stadyumda oynanır. Bu stadyum da, istenilen gereklilikleri sağlamak zorunda olan bir stadyum olmalıdır. Maçın saatini ve yerini de son olarak Uefa belirler.

Anlayacağımız dilde ifadeyle; Yapmazsanız, yapacaksınız. Yapmazsanız, cezasını ödemek zorunda kalırsınız.

Adı Süper olan ligimizde de bu gereklilikler bir istense keşke. Ama nerede. Her sene buz pateni müsabakaları yapılan Sivas 4 Eylül Stadı da Şampiyonlar Ligi elemesi oynanacağı için bir anda futbol sahasına dönüşmüştü. Darısı diğer takımların başına. Umarız hepsi Şampiyonlar Ligi'ne gider de biz de sahaları tarla, buz pisti olarak değil futbol sahası olarak kullanırız...

29 Eylül 2010 Çarşamba

Bursaspor'un Ibrox Akşamı


Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi kariyerinin herkes tarafından istenen kısmı, grubun 3.torbadan gelen takımına üstünlük sağlayıp oradan Uefa'ya gidebilmesi. Yüzlerce neden sayabiliriz bu istenen dilekler için. Ama aynı yüzlerce neden de Bursaspor'un dezavantajını da gösteriyor. 3-5 nedenden bahsedeyim, kendi gözümden...

Mesela stadlar. Ali Tandoğan'sınız. Old Trafford'da taç atmak için gerilmek isteseniz, arkanızdan bir elin size değecek kadar yakın olma olasılığı nedir? Ivankov'sunuz Ibrox'ta aut atışı kullanmak istediniz. Arkanızdan bir elin size değme olasılığı nedir? Mestella'da Sercan'ın şutunun kale arkasındaki seyirciyi vurma olasılığı nedir? Bunların bir de Bursaspor'un stadında olması ihtimali nedir? Bursaspor'lu futbolcuların bu ortamlarda yaptığı ve başarıyla çıktığı maç sayısı nedir? Çok az. Bu Bursaspor'un özelinde bir mesele değil. Bütün takımlarımızın kendi statları dışında böyle deplasmanlarda başarısı çok az. Çok özel maçlar dışında yok neredeyse. Bursaspor stadının zeminin aşağıya indirilmesi çalışmalarında, tribünlerin daha yakına çekilmesini de düşünmediler. Belki de teknik nedenlerden. Bilemiyoruz.

Mesela bütçeler. "Bakın 20-30 Milyon bütçe ile şampiyon oluyorlar, 4 büyükler yüzlerce milyon dolar ile ilk 4'e zor giriyorlar" cümlelerinin övülen kısmı Bursaspor. Ama dövülen kısımların tek hedefinin "lig" olmadığı da ortada. Bursaspor, lig şampiyonu olmasa, şampiyonlar ligi'nden 1 puan alıp 4.olsa, kupada çeyrek finalde elense, kaç kişi "Bursaspor'u 20-30 milyon bütçe ile şampiyon olamazsın" tenkitini yapacaktı ? Hiçkimse. Bursaspor'un o "Süper" ligimizde bütçe olarak, kadro olarak 4 büyüklerin dışındaki her takımdan çok çok üstün olması, Şampiyonlar Ligi'nde işe yaramıyor. Ali Tandoğan'ın ortasına Ömer Erdoğan'ın kafası ile maçı 90 dakika 1-0 bitirmiyorlar.

Mesela formalar. Bursaspor, 2.maça çıkacak. Ajax tipi forma ile mi çıksın, Celtic tipi forma ile mi çıksın. Turuncu giyse, Valencia'nın 2.forması deniyor. "Bursaspor tipi forma" ile çıksın sahaya diyen kimse olmadı.

Mesela sponsorlar. Bursaspor'un bir forma sponsoru yok. Manchester United'ın ve Valencia'nın havayolu sponsoru Turkish Airlines.

Bursaspor, Ibrox'ta kazanmış, kaybetmiş mesele değil. Bursaspor, "ben doğarken ölmüşüm" şarkısı eşliğinde bu gruplarda mücadele ediyor aslında.

Son bir örnek geldi aklıma Bursaspor'un durumu ile ilgili. Sivasspor - Fenerbahçe maçı. Hani şu, futbolculara zarar gelmesin, kulakları şişmesin, sakatlık olmasın vs. vs. konulu Zico dönemi maçı. 1-4 biten. Fenerbahçe'li futbolcular için, ayakları kaymasın diye yurtdışından özel kramponlar, tabanlarına özel maddeler, vücutlarında soğuktan şişme olmasın diye bilmem nereden getirilen kremler, kulaklarında özel koruyucular, içlerinde bilmem nereden gelmiş elbiseler felan. Fenerbahçe böyle çıktı. Sivasspor ise her hafta ne giyiniyorsa onu giydi. Fenerbahçe maçı zaten öncesinde kazanmıştı. Sahada da kazandı. Sivasspor'lular ayakta durmaya çalışırken, Fenerbahçe'liler yaldır yaldır depar atıyorlardı çünkü.

O değil de Mususi iyidir.

10 Eylül 2010 Cuma

Yüzde Kaç Futbol


Yıllardır dendi ki; "Anadolu'dan bir şampiyon çıkmadığı sürece, Türk Futbolu 3 büyüklere bağımlı kalır. Gazeteleri, 3 büyükler sattırır. Yayın gelirleri artmaz. Ülke futbolu gelişmez. Anadolu Devrimi şart. "

Bursaspor lig lideri. Geçen sezonun şampiyonu. Haftayı da lider kapatması garanti. Salı günü Şampiyonlar Ligi'ne çıkacak. En az 6 tane de maç yapacak. Ülke futbolunu en yukarı mevkii de temsil eden takım. Daha ne sıfat gerek adının önüne maçının, maçın ardından programlarda "yorumlanması" için ?

Maç biter Yüzde Yüz Futbol başlar, di mi Güntekin ?

edit: sinirle yayınlama demişim. kusura bakmayın. yorumlama, analiz, tartışma olacak orası.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Ozan İpek ve Beşiktaş Basını (haber1903)





Yanlış hocam yanlış.

Başından sonuna kadar yanlış.

Ozan İpek, sen ne diye daha resmi açıklamalar yapılmamışken böyle konuşursun?
Ne gerek var? Cidden? Millet biri bir şey dese de ortalık karışsa diye beklerken, sen ne diye işler bitmeden konuşursun? Aklınız başınızda değil mi? Hiç mi görmüyorsunuz sizden öncekileri?

Haber1903 görevlisi, sen ne diye gidersin bu röportajı yaparsın?
Normal bir basın görevlisi yapsa anlarım. Sonuçta bir şeyi yayınlamak için haber değeri taşıması yeter onlara göre. Hatta haber değeri yoksa yayınlayıp onu habermiş gibi gösterir. Ama sen "Beşiktaş" üzerinden haber yapan bir kuruluşsun. Sen yeri geldiğinde objektif olmayacaksın; Beşiktaşlı olacaksın değil mi?

Bu hamleyle ne yaptın şimdi? Bursa'ya kapak mı taktın? Ne geçti eline? Bu "önemli" transferi zora sokmuş olmadın mı? Sen ne diye bir spor kulübünü karşına alırsın hem? Bursaspor idarecileri inada bağlasın, bu mu?

Bazı Beşiktaşlılar "helal ulan ne taktın Bursa'ya" desinler diye mi? Öyleyse evet, büyük iş başardınız. Aklınıza geçen seneki Topuz olayları gelmedi mi hiç, yoksa o sıralar uzaya turist diye sizi mi gönderdiler?

Birkaç sevdiğimiz insanın hatrına izlediğimiz bir oluşumdunuz zaten. Hadi.

Not: Beşiktaşlıyım ve Ozan'ın gelmesini sonuna kadar istiyorum. Hatta Sercan-Volkan-Ozan triosundan tartışmasız adamım da o'dur. Sırf gelmesini istediğimden dolayı kızıyorum bu olaya evet.

21 Mayıs 2010 Cuma

"Bizans"ın Göbeğinde Bursaspor Bayrağı





Hep itelediğim ama aklıma olan bir Bursaspor yazısı vardı.

O yazıda değinmek istediğim noktalardan biri de, Bursaspor'un camia olarak tavrı. Tribüncülüğü seven, takım-şehir ilişkisini maksimuma çeken bir camia var, helal olsun derim. Sağlam bir yapıda devam ederse, ki bozulacaktır, başarılara devam edebilirler. Şampiyonluktan sonra zor bir süreç onları bekliyor. Çünkü artık daha da "popüler"ler.

"Bizans" geyiğini bırakmaları kendileri açısından faydalı olacak. Bir İstanbul takımı taraftarı "Anadolu"ya sempati ile bakmayı istiyor olabilir kimi zaman, ancak şu Bizans geyiği bitmeli. Düşman kazanmanın bir anlamı yok. Hâli hazırda Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi potansiyel iki "düşman"ları var.

He tabii, "ben onların paçasından tutunarak yükseleceğim" derlerse o ayrı. Zaten yıllardır karşılarına Beşiktaş'ı almaya çalışmak gibi bir çalışmaları var ki takdire değer.

İstanbul'un canını çok sıkarlarsa 3 ezeli rakip "kapalı kapıların ardında" dost olur; Bursaspor'a neler yapmaz? Büyüyen ekonomisiyle futbol daha da çirkinleşen bir ortam ne de olsa.

İstanbul Bizans, Bursa Osmanlı... Yürüyün Osmanoğulları!

Pehh..

Foto: Petit'in Yeri'nden.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Bursa Televizyonunda Şampiyonluk



(Yanılmıyorsam) Bursa yerel televizyonlarından birisinde muhabirlik yapan arkadaşın hayatında geçirdiği en mutlu anlar sırasında muhabirlik yapmaya kalkınca böyle bir şey çıkmış ortaya. Elinin titremesi, konuşmaya çalışıp konuşamaması ve sonunda ağlaması...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Şampiyon

16 Mayıs 2010 Pazar

Yıllar Sonra Yine Şampiyon Fenerbahçe!




Bir Kulübün, taraftarına attığı en büyük kazık budur herhalde. Ekran başında önce "n'oluyor lan?" diye şaştık kaldık.

"Umutlandırıp, utandırmak" bu olsa gerek. Önce süper bir çoşku, sonra muhteşem bir çöküş.

Sonradan öğrendik ki, Fenerbahçe Stadının dahili sisteminden Bursa'nın puan kaybettiğine dair anons yapılmış. Bir de maçın son 10 dakikası boyunca müzik çaldı. Onu da anlamadık zaten.

Kendi taraftarını böyle gülünç duruma düşürmek... Bayağı malzeme çıkacaktır bu olaylardan. Aziz Yıldırım'dan da bir iki güne istifa bekliyorum.

Şampiyon Bursaspor'a tebrikler. Dünya Kupasına kadar bol bol konuşuruz bu şampiyonluğu.

He bir de tarihten bir sayfa:





Futbolsuz Yapamam Blogundaki video'nun 49. Saniyesine dikkat. Link burada, Tıklayınız.

11 Mayıs 2010 Salı

81 İlde Güvensizlik Kurulu





Geçen İnönü'deki maçtan önce yolladığımız yazıyı yineyelim. Bursa, Beşiktaş isimleri değiştirin aynı geyik.

İl Güvensizlik Kurulu

Saygılar

28 Nisan 2010 Çarşamba

Beşiktaş 1-0 Bursaspor (A2 Ligi) / ÖZKAYNAK GELECEĞİMİZDİR!




Beşiktaş tribünlerinde bir dönem bir pankart vardı. "Özkaynak Geleceğimizdir, Geleneğimizdir". O gelenek "Beşiktaş'ın Gol MetAliFeyYASI" zamanından sonra "tam olarak" gösteremedi kendini belki de.

Biz 20 yaş ve altı Beşiktaşlılar için, yani o dönemleri çok da net bilemeyenler için hep bir peri masalı gibi gelirdi altyapı. Küçükken futboldan değil tuttuğumuz takımdan anlardık. Büyüdük, bu sefer futboldan anlamaya başladık. Ve altyapının önemini de kavradık. Ancak altyapı bizim için kendini gösteren birkaç gençden ibaretti. Son yıllarda bir de Ümraniye'ye hapsedilen gençleri bildik. U-21, U-17 gibi alt yaş kategori Millî Takımlardan tanıyorduk gençleri. Ara ki bulasın her hafta izleyesin. Israrcı olduk, altyapı maçları İnönü'de oynansın dedik. Gençler atmosfer görsün, atmosfere alışsın dedik. Bu konuda içeriden en baskıcı isim Yemen (Ekşioğlu) Abi'miz oldu. Ve malum gün geldi çattı, Beşiktaş A2 takımı İnönü'de taraftarının önünde sahaya çıktı.

Takım hakkında genel olarak söyleyeceğim bu geçlerin çoğu A takımdaki bazı abilerinden çok daha iyi top tekniğine sahip. Yer tutma, pozisyon alma, Fiziksel gelişim, Kolay futbol gibi konularda da zamanla gelişmeleri kaydıyla oldukça umut verdiler. Hem Bursaspor, hem de Beşiktaş A2 takımlarınde göze batan adamlar vardı. İsim vermek teker teker zor. Özellikle Bursalı gençlerin zaten isimlerini bilemiyorum.

Beşiktaş'da sağ ve sol kanatta Erkan Kaş, defansta 2.10'luk Atınç Nukan.

Bu iki isimi tarihe not düşelim. Hani olur da 5-6 sene sonra bu blog hâlâ hayatta kalırsa "ben demiştim" diyeceğim.

Maçı Beşiktaş Ali Kuçik'in golüyle 1-0 kazanmasını bildi. Daha önemlisi A2 gençler taraftarla tanıştı. Destek nedir, taraftar nedir görmeye başladılar. Pozisyonlarda hata dahi yapsalar alkışlanarak özgüven nedir gördüler belki de.

Neyse, güzel bir gün oldu. Işıl ışıl gençlerimize kocaman bir MAŞALLAH diyelim.

Bu arada Batuhan Karadeniz... Bir ara değineceğim ona da.

9 Nisan 2010 Cuma

The Fellowship





Son zamanlarda gündem malum "BursAnkara" kardeşliği.

Aynı ligin iki takımının "kardeş" olmaları kadar saçma bir şey yok bence, bunu baştan belirteyim. Her türlü hatır şikesine açık maçları arttırmanın bir anlamı yok. Yanlış anlaşılmasın, Ankaragücü-Bursa maçlarında "şike" vardır demiyorum. Ama her zaman bir kapı açık kalıyor. Ankaragücü oyuncularına üzülüyorum aslında. Ekstra performans göstermedikçe her zaman bu baskının altında kalacaklar. Kazanamazlarsa "maçı zaten sattılar" olacak. Geçen Beşiktaş maçında iyi oynarsalar "hatır şikesi" olacak.

Peki son hafta bir Bursaspor - Ankaragücü maçı olsaydı altından nasıl kalkacaklardı?

Ankaragücü'ne bakıyorsun. Hani şu ligin en şaibeli takımı. Ankaraspor ile nasıl birleştiler ortada. Bir anda takımın 50 oyuncusu oldu. Tarihine baktığın zaman ise bir Kenan Evren görüyorsun mesela evlere şenlik. Bu kulüp yüzüncü yılını kutluyor bu arada. Kutlu olsun, mazinle çok yaşa Ankara!

Bursaspor'a bakıyorsun. Bu ikilinin Beşiktaş'a düşman olmasının sebebi bu takım. 2003-04'de Beşiktaş yüzünden küme düşmüşler. Hani gören de Bursa'nın ayağını Beşiktaş kaydırdı zanneder. Adamlar ilk 17 maç boyunca sadece 2 adet galibiyet almış! Öyle bir performansın ardından ligde kalmaya umutlanmış utanmadan. Son maçta Beşiktaş Rizespor deplasmanında 1-0 yenilmiş. Bursa ise evinde Samsunspor'u güç bela 1-0 yenmiş. Ama suçlu Beşiktaş olmuş. Yöneticileri falan herhalde iyi yemiş bunları. İyi taktik.

Sonra bu kardeşler birbirlerinin ellerini tutmuş; kardeş olmuş.

Böyle kardeşlik o-l-m-a-z! Olamaz!

Tamam birbirinize düşman olmazsınız belki ama böylesine sevgi duyamazsınız. Tabii paşa gönlünüz bilir isterseniz olun. Ama her türlü "şike" damgasının altında adınız kalırsa sesinizi çıkaramazsınız. Çünkü yenseniz de yenilseniz de bu kardeşlik sizi "şaibeli" yapar.

Bir de Bursaspor'un başkanına helal olsun diyorum. Geçenlerde TRT'de yayınlanan bir programa sarhoş bir halde meyhane gibi bir yerden telefonlara bağlanarak kendi belli etmiş bir adamdır. Şimdi bir de utanmadan "Beşiktaş'ın son maça kadar iddiası kalmazsa şampiyonluğumuzu izlemeye gelebilirler" demiş. Aferin size aferin. Çok güzel hareketler. Taraftarınıza hedef gösterdiğiniz Beşiktaş ile uğraşın ki koltuğunuz sağlamlaşsın.

Birbirinize kız verin, kız alın, ortak değerleriniz olsun, şehitleriniz varmış falan. Güzel şeyler afferin.

7 Mart 2010 Pazar

Ulusal Marşın Yuhalanması


Biz sahibi olduğumuz "değer"lerin, başkaları tarafından değer gösterilmediği zaman "değer"li bir varlık olduğunu anlıyoruz ülke olarak. Tabii bir de yok olunca anlamamız var. Ülkece "din, vatan, millet, bayrak" olgularına haliyle büyük değer veriyor, özen gösteriyoruz. Haftasonu Diyarbakırspor - Bursaspor maçında yaşananların "vatan- millet - bayrak - din" olarak özetlediğimiz değer olgularını kapsayan, "İstiklâl Marşı'nın yuhalanması" şeklinde olayların başlaması ve gelişmesi, bizim değer verdiğimiz şeylere karşı tepkimizi haliyle ortaya çıkardı...

Diyarbakırspor taraftarının yaptığı, kelimelerin en hafifini seçip söylemek gerekirse "haysiyetsizlik" haliyle ülkede futbol izleyen izlemeyen herkesi oldukça sinirlendirdi. Lakin, unutulan, söylenmeyen, görülmek istenmeyen bir şey daha vardı. 3 gün önce oynanan Honduras maçı. Honduras Ulusal Marşı'nın bir Dream Theater, bir Opeth parçası uzunluğunda gitmesine dayanamayan taraftarlarımız marşın sonlarına doğru yuhalamaya başladılar. Neden? Uzundu çünkü bize göre. Peki, empati yapma yeteneğimiz hiç yok mu? Maçı izleyen Honduras'lılar aklımıza gelmedi mi? Ertesi gün Ulusal Marşı'mızı yuhaladınız diye bir kınama mektubu gelse hoş mu olacaktı? Bu tür uygulamalara çok sert ve keskin yaklaşan Fifa'nın 2016 öncesi bu durumu göz önüne alması, üstüne Diyarbakırspor maçının görüntülerinin Rai'de yayınlanması 2016'yı nasıl etkileyecek peki? Bir gün Japonya deplasmanında maç yapacak olsak, topu topu sadece 4 satırlık Japon marşından sonra okunacak marşımızı, onlara göre uzun gelmesinden ötürü yuhalamaları hoşumuza mı gider? Sorarsanız, "biz uzun diye yuhaladık, onlar bölücülük adına yuhaladı aynı şey mi?" diye, bir marş yuhalamanın nedeninin altında doğru bir mantık aramak kadar doğrudur yaptığımız.

Diyarbakırspor'un şu saatten sonra bu ligde kalması mümkün değil. Kalmasın da. Taraftarı da stada alınmasın. Yabancı ülkenin Ulusal Marşlarını dinlerken yuhalayanlar da alınmasın tribünlere. Sizden bir özür bekliyoruz deyip Ulusal Marş yuhalayanların asıl bir özür borcu var bu ülkeye ! Böyle insanların maç özeti adı altında ekranlarda bile yayınlanmaması gerekir. Tribünde bile olmasınlar.

Ha birde aklıma geldi. Hakemin kafası yarıldı diye de maç tatil edildiğini ve bu nedenle hakemin doğru kararı verdiğini söyleyenler; Şu sıralar 10.haftadaki gibi aynı statta maç yöneten "polis memuru"nun yaptığının da doğru olduğunu iddia etmiyorsunuzdur umarım.

6 Mart 2010 Cumartesi

Diyarbakırspor - Bursaspor / Maç Yazısı





Maçtan önce olaylar çıkacağı zaten belliydi. Diyarbakır tribünlerinde taraftardan çok provakatör vardı zaten. Maç öncesi İstiklal Marşı okunurken ıslıktan başka bir şey duyulmadı. O esnada bile Bursasporlu futbolculara bir şeyler fırlatıldı. Bursaspor kalecisi Ivankovun olduğu kale hedef tahtası seçildi. Maç o yüzden geç başladı. Maç başlar başlamaz her duran topta tribünlerden yabancı madder yağdı. Hani su veya bozuk para atılır ya normalde. Bu sefer yumruk büyüklüğünde taşlar atılıyordu. Maç ne zaman tatil edilecek diye beklerken bu sefer yardımcı hakemin kafasına gelen taş ile olaylar koptu.

Hakem dörtlüsü soyunma odasına indi, ardından Bursaspor kafilesi de gitti. Bu sırada Diyarbakırsporlu futbolcular, yöneticiler vs taraftardan destek istedi. Sivassporun 1-0 geride olduğu falan söylendi. Tazemeta ve amigo olduğunu zannettiğim bir kişi şovunu yaptı.

Aynı esnada Bursaspor kafilesi arka kapıdan kaçırılmaya çalışıldı. İki otobüs olarak staddan ayrıldılar. 100'e yakın polis koruması altında Diyarbakır sokaklarına doğru yöneldi Bursasporu taşıyan otobüsler.

Güzel maç oldu yani. Tempo falan iyidi. Maçın adamı Diyarbakırspor düşmanı provakatör şerefsizler seçildi. Bu şerefsizlerin bir kısmı gerçek taraftar olabilir, ama önemli bir kısmının hangi zihniyete hizmet ettiği malum.

4 Mart 2010 Perşembe

Diyarbakır Bursa'ya Nasıl Hazırlanıyor?






Yöneticiler ne kadar güzel mesajlar verseler de yarın pek güzel şeyler olmayacak sanki Diyarbakır'da. Umarım yazılanlar sadece klavye başında atıp tutma örneğidir. Yoksa millet kendinden geçmiş Bursalıları bekliyor.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Alma Mazlumun Ahını


Fenerbahçe 2 - 3 Bursaspor

Adam kulübede ağladı be...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Beşiktaş 2-3 Bursaspor




Madde madde gidelim:

- Hakemden başlayalım ve aceleylen bitsin. Böyle güzel bir maça yakışmayacak kadar kötü bir yönetimdi. Eyyam, korkaklık ne ararsan var adamda.

- Ferrari'li Beşiktaş 17 maçta 7 gol yedi. Ferrari oyundan çıktı 2 gol yendi. (Sadece istatistik)
Bu arada geçmiş olsun Matteo! Biz 2 ayda bir omzu çıkan stoperler gördük, senin daha ilk sakatlığın canın sağ olsun. Bir de bazıları Ferrari'nin maliyetini hesaplarken Zapo'nun ve Gordon'un maliyetlerini de ekliyormuş. (Yazı Burada) Bir Beşiktaşlı olarak Gökhan Zan'ı yıllarca izlemenin "manevi maliyet"ini bilir mi onlar?

- Maçtan önce yağmur & fırtınadan bahsetmiştim, ancak yine de güzel maç olacağını düşünüyordum. Sahadaki 22 futbolcuya teşekkürler, gerçekten güzel mücadeleydi. Sahadaki 23. Kişi de gününde olsaydı keşke.

- Beşiktaş'ın tek uzun boylu adamı Ferrari çıkınca zaten doldur boşalta başlaması beklenen Bursa'ya gündoğdu. Ertuğrul Hoca boylu poslu Ömer'i de araya sıkıştırınca işlem tamam.

- Bir Beşiktaşlı olarak Zapo'yu çok severdim geçen sene. Kimileri "profesyonel" derken ben onu tuttum hep. Dedim bu adam ısındı buraya falan. Yalanmış, on numara profesyonel topçuymuş Zapo.

- Yusuf bu zeminde ne işi vardı anlamadım ama değişiklikler yüzünden Mustafa Hoca'ya "çok da" kızamayız. Zorunluluktan yapılan iki değişiklik var kafadan. Eh, Nihat'ın çıkması da zorunluluk sayılır. Hata kısmı başlatırken gerçekleşiyor.

- Resime gelirsek: Buz Adam, ailecek beğendik. Allah yolunu açık & uzun etsin inşallah. Hangi takım olursa olsun sahada gençleri görmeyi seviyorum. Gerçi Korcan biraz zorunluluktan sahadaydı ama olsun.


Sonuçta güzel maçtı vesselam. Tebrikler Bursa.


Az kalsın unutuyordum!

İbrahim Üzülmez; senden daha deli futbolcu görmedi & görmeyek bu ülke! (:

18 Aralık 2009 Cuma

Keser Döner Sap Döner


Hadi Bursa'ya puan kaybedilir, dünyanın sonu değil de, takıma adam almak için ite kaka gönderdiğin adamın seni mağlup eden golü atması zor be Denizli. Hele yerine geldiğin adam da aynı şekilde ite kaka yollanırken, o yollanan adam santrafor çıkartıp, uzun boylu stoper koyarken, senin stoper çıkartıp, 2-1 öndeyken, kısa kulvar yüzme şampiyonasına ev sahibi yapan zemininde mücadeleci bir adam yerine Yusuf'u oyuna almak gibi dahiyane (!) hamleni mat ediyorsa daha da zor.

Yenilirsin. Sahada yenilirsin. Ama bugün sadece sahada yenilmedi Beşiktaş. Daha doğrusunu söyleyelim. Hakkını verelim. Bursaspor kazandı. Hemde kenarda Ertuğrul, sahada Zapotocny'nin golüyle.