Kasımpaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kasımpaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kasımpaşa 0 - 3 Galatasaray || Aydın'ın Sol Ayağı, Barış'ın Sol Ayağı


Ligin dengeleri Bursaspor'un şampiyonluğu ve ligin yayın ihalesinin 4'e, 5'e katlanmasının ardından o kadar değişti ki, kimin ne olacağı artık tahmin edilemez boyutlara ulaştı. Ligde yer alan takımlardan 11-12 tanesi artık bir dengenin tarafı halinde. Bu 11-12'nin gerisinde kalan 6-7 takım da bu takımların altında ezilmek durumunda. Arada kalan ise ligin en kötü teknik direktörüne sahip Ankaragücü. İyi bir teknik adam ile çok daha tehlikeli olabilirler. Ezilenler de malum. Son 5 sıranın takımları. Kadroları, muhtemelen bu ligi idare eder mantığı ile kurulmuş ama hesapları uymamış takımlar. Bu takımlardan en barizi Kasımpaşa.

Galatasaray, Kasımpaşa ile ligin başında bu kadrolarla 100 maç yapsa, 298'ini de Galatasaray kazanır. Macera aramak isteyen Bungee-Jumping yapsın, diyeyim. Ama işte "ama"sı var. Her gün muz kabuğuna basarak düşen Temel gibi, 10 metre ilerde muz kabuğu görünce "ula yine kabuğa basıp düşeceğuz" durumu işlemiş artık takıma. Her neyse. Hagi artık Türkiye Kupası hedefi ile hareket etmeye karar vermiş. Çünkü, O'na 1 sene kredi verebilecek yegâne şey belki de bu. Yeni stat ile 1 kupa. Kafasındaki plan ise öncelikle 2.yarıda oynayacakları görmek, uzun vadede de gelecek sezon için isimlere bakmak. Uzun vade için, kupa malum şart. Neyse, maça gelelim.

Ezilen tanımını yaptığım bir rakibe karşı alınan bir galibiyetin içerisinde bulunan kadroda oynayan bir isim hakkında olumlu görüş bildirmek, biraz sakıncalı. Mesela Gökhan Zan'ın sağlam durması, Ayhan'ın orda burada olması gibi şeyler. Ama rakip çok kötü olunca, bir şey dememeli. Aydın'ın sol ayağı ise dikkatimi çekti. Aslında sol ayaklı da farkında mı değil bilemiyorum. Çünkü, solu ile kestiği nadir ortaların hepsi de asiste dönüşüveriyor. Sağı ise karşı karşıya kaldığında atamayacak durumda. Sağ demişken kalalım orada. Barış var. Beşiktaş maçında 10 m yakınında kimse yokken sol ayağı ile topu taca atmasını da geliştirip, altıpas çizgisinden bomboş durumda sol ayağı ile topu auta vurdu. Bir futbolcunun ters ayağını kullanmasına karşı değilim. Pozisyonu gereği kullansın. Ama boş iken, sadece yürümekte kullandığı ayağını kullanmasına ise deliriyorum. Çünkü kullanamıyor. Yeteneği yok. Üstüne de çalışmadığı bir ayağını kullanıyor. Yine bomboş iken. Hem de altıpas çizgisinin üzerinden.

Her neyse. Galatasaray, normal şartlar altında rahat kazanabileceği bir maçı, anormal şartların baskısı ile kazandı. Sonraki 2 rakip de dediğim ezilen takımlar olan Gençlerbirliği ve Konyaspor. 6 puan daha alınması normal olması gerekendir. Ama şartlar anormal malum.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Halı Saha Maçı Yapıp 3 Puan, Moral, Özgüven Kazanmak


Soyunma odalarına muhtemelen Yılmaz Vural ve Aykut Kocaman muhabbet etmekten inememiş ve kaptanlar kadroyu çıkartıp, oyunun planını kurmuşlar. Hatta demişler ki; "Beyler savunmada siz kalın, biz ileride atarız, arada da değişiriz"

Dakika 25. Skor 2-3. Orta saha yok! Var sahada aslında! Mesela Fenerbahçe de Selçuk var. Halı sahalarda olur ya bazı tipler; en kral kramponları giymiş, aksesuarları takınmış, imajı yapmış gelmiş ama sahada kendisini bir şey sanıp hiç bir şey yapmayan bir adam. Savunma ilk topu Selçuk'a veriyor. O da Dia'nın önüne veya arkasına atıyor. O da bunu yaparak aslında bir Xavi olduğunu sanıyor. Dia'nın attırdığı gollerde topu alıp kendi gitmesi veya Alex'in pasları bunun örneği.

Kasımpaşa ise evlere şenlik. Onlar kağıt üzerinde değil, çim saha üzerinde takımca halı sahaya gelmiş arkadaşlar. Sahayı 8-10 kiralatmışlar. Rakip defansın ikramı ile golü bulmuşlar ama onlarda da Selçuk Şahin'in santrafor yaratılmaya çalışanı olan Ersen Martin var. Gerisini yazmıyorum zaten bu isimden sonra.

Fenerbahçe hücumu oldukça iyi isimlerden kurulu. Ama Emre Belözoğlu'nun sırtına binmiş bir şekilde Fenerbahçe'nin savunma hattı işliyor. Dahası, Emre savunma yönü arkasında oynayan isimlere göre en zayıfı ve bu işi yapmazsa hücum da bireysel çabalara kalıyor. Bugün ise savunmaya doğru düzgün gelmedi bile. Gelip, mücadele ettiği süre 15-20 dakikadır. O sürede de skor 1-0'dan 1-3'e geldi. Geri kalan zamanlarda da onun işini Selçuk üstlenmeye kalktı. Selçuk, zaten tek işi zor yaparken 2-3 işi yapmaya kalkınca, arkasında oynayan Lugano - Bilica "ne işimiz var burada" havasında gezince Kasımpaşa 7 pasla ilk golü attı, yedikleri 3.golden sonra yürüye yürüye 2.golü attı.

Dedik ya, halı saha diye. 4-1-5 sistemi ile 2 takım sahaya çıkarsa, öndeki 5'i iyi olan kazanır. Kazandı da...

Bir de, Niang'ı tartışanları anlayamıyorum.

19 Mart 2010 Cuma

Kasımpaşaspor 2 - 2 Beşiktaş


Kariyerinin en "Teknik Direktör" yıllarını yaşayan 2 teknik adamın mücadelesiydi Kasımpaşa stadındaki. Bir tarafta mucizelerin, zirvedeki bayrakların ilk adımlarını atan Mustafa Denizli vardı. Diğer tarafta da nice devlet adamlarının görev süreleri boyunca adım atmayı bırakın yakınından geçmediği şehirlerde çalışan bir adam Yılmaz Vural.

Gel gelelim Fenerbahçe'de oynattığı çılgın hücum sisteminden eser olmayan Denizli ile Terim dönemindeki Galatasaray misali, pres yapan, basan, çok adamla hücuma çıkan, "en iyi savunma oyunu oynamaktır" prensipi ile oynayan Yılmaz Vural'ın, zaman zaman izlenilirliği tavan yapan, zaman zaman hakemin bile erken bitirdiği bir yarıya sahne olan maçı vardı bugün. Aslında Kasımpaşa maçlarının keyiflenmesinin ana sebebi ilk golün gelmesiydi. Bugün bu gol 60'da geldi. Sonrasında da "En Teknik Direktör" günlerindeki Denizli çıktı sahneye. Hamlesini yaptı. 5 dakikada Beşiktaş oluyordu ki, Vural'ın yeni prensi Şahin Aygüneş attı golünü ve beraberliği getirdi. Aslında maçın hakkı bile diyebiliriz beraberlik için.

Bir de kafama takıldı. Tarih 19.03 diye mi Beşiktaş oynadı bugün? Bu takım zaten Pazartesi top oynamadı mı deplasmanda? Niye yani?

Son olarak da yine, Kasımpaşa maçlarını Ligtv yayınlasın. Zevkli oluyor izlemesi...

ek: 2-2 olacak maçın skoru. Başlıkta hata olmuş. Özür Dilerim...

7 Mart 2010 Pazar

Şemsiye Ömer, Nasılmış ?


Dakika 90. 4 dakika uzatma gösterilmiş. Orta sahada Güiza yatıyor sakatlıktan. Antalyaspor'lular topu taca atıyor. Güiza çıkıyor, taç Fenerbahçe'lilerde. Baroni'ye top geliyor. Baroni topu Antalyaspor'luların olmadığı taraftaki köşe gönderine doğru güzelce vuruyor. Top direğe çarpıp taca gidiyor. Haliyle Antalyaspor'un yerleşmesi, atak yapması derken maç bitiyor.

Bir gol attıktan sonra Anti-Futbol'un tüm gereklerini uygulayan Antalyaspor'a karşı bu hareketin yapılmasından duyduğum mutluluk için sağol Baroni. Yaptığın futbol adına hoş değil ama Antalyaspor ise, kalesinde Ömer var ise değil.

Bu sene, 85'ten sonra her maçta oynadığı açık oyun yüzünden hemen hemen her maç puan kaybeden, ama bu ülkeye pozitif futbol seyrettirmek adına, kalitesiz yabancıları sadece yabancı oyuncu kadromuzda bulunsun diye oynatmayıp, Yekta gibi, Şahin gibi yerli ve genç yetenekleri seyrettiren Yılmaz Vural'a bir kez daha teşekkür edeyim buradan da... Keşke Kasımpaşa maçları da yayıncı kuruluş tarafından yayınlansa...

28 Şubat 2010 Pazar

Galatasaray 4 - 1 Kasımpaşa


Bu maçı 90 dakika izlemeyen, çok şey kaçırmıştır kendi fikrimce. 1.dakikanın ilk saniyelerinde Kasımpaşa'nın Emre Toraman egosu nedeniyle sayılmayan golünün ardından Galatasaray, sanki kenarda Terim, ortada Okan - Suat - Emre ileride Hakan - Arif var gibi her yerde basmaya başladı. Kasımpaşa savunmasını haliyle bu pres zorlasa da sonrasında Yılmaz Vural'ın ısrarla öğretmeye çalıştığı paslaşarak oynama isteği ile pres kırıldı. Sonrasında da Servet'in Kasımpaşa savunmasını devire devire indirdiği top ve Arda'nın golü, Arda'nın 2 olumlu hareketinden birisiydi. Sonrasında ekranlara gelen Sinem Kobal için izlediğimiz mekanda bir kişinin; "Senden de küçük Arda'lar bekliyoruz" cümlesi Erman Toroğlu'nun aslında herkesin içinde olduğunu gösterdi.

Sonrasında 2.yarıda Giovani Dos Santos fırtınası başladı. Ama gerçekten esti sahada. O Barça günlerindeki gibi. Nedeni ise belliydi aslında. Babası Rijkaard onu yerinde oynatmaya karar verdi. Ters çalım ve dikine gitmesi, üstüne bir de Jo'nun ve Keita'nın yardımları onu Barça günlerine götürdü. Tabii bizleri de. Sonra bir de Abdel Kader Keita. Sabri'nin gelmesi sanki O'nu 3 vites yükseltmiş. Tabii Kasımpaşa'nın da hakkını verelim. Özellikle Yekta pek iyiydi bugün. Çekilmediler. Bütün defansa pres yaptılar. Gol atana kadar kurdukları 10 dakikalık baskı ve bu dönemde %53-%47'lik üstünlük bile oyunlarının küçük bir karşılığıydı. Sonrasında da Abdel Kader Keita sihrini yaptı. Peşinden kopan maç. Dos Santos mükemmeldi bugün. Mükemmel.

Ne maçtı ama be...

ek: 92.dakikada golden bile daha sesli şekilde tribünlerin Harry Kewell'ı ve Milan Baros'u anması da pek bir güzeldi.

Teşekkürler

Bugün oynanan maçın bu ligin bu sezon en pozisyonu bol, en eğlenceli, en çekişmeli, en bir o kalede bir bu kalede olan 90 dakikası olması adına teşekkürler sizlere...

Sonrasında Jo'ya, Gio'ya, Keita'ya, Yekta'ya ve Şahin'e de bu maçın başrolleri olduğu için teşekkürler...