Busker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Busker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Engin Baytar Galatasaray'da!


Bu adamı oldum olası çok sevmişimdir. Yani hiç tanımasam olur. Adama sanki birileri "felaket yeteneklisin, deli çalım atıyosun aslanım" demiş de; o da "lan o zaman ben neden problemli değilim?" diyerek karakterini bulmuş gibi... Forma numarası belli olsun, ilk formasını ben alacağım...


Bu arada Miss Universe 2006 güzeli Felix askerden hepinize selam yolladı. geldiğinde zayıflama çayı reklamlarında oynayacakmış.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Kazım Galatasaray' da.


Volkan Yaman transferinden beri Gökhan Zan ile dozunu yükselten ve en son da Serdar Özkan' ın geldiği gün gerçekten çok kötü, çok feci bir şey yaptığımızın farkındaydım. Gerçekten çok kötü bir şey... Düşünün ki, hüviyetimiz hamaset içerisinde, kötü de olsa sürekli koşan bir Galatasaray' dı 10 yıllık külliyatımıza bakarsak. Daha da mühimi Galatasaray bir kimlikti, bir aşıydı; daha evvel başka bir aşı iziniz varsa zordu burda tutunmak...


Ama şimdi, Fenerbahçe' nin, Beşiktaş' ın yıllardır kronik sorunu olan, kağıt üzerinde potansiyelli oyuncuyu "boşta durmasın" gibisinden bir mentaliteyle ya da yetiştirememe yoksunluğundan ötürü almak...


Şöyle geriye dönün ve bakın, Galatasaray asla milyondolara Mehmet Topuz' u, parasız gelse dahi Ceyhun Eriş' i, Yusuf Şimşek' i ya da sırf bir sezon Anadolu' da iyi iş yaptı diye Uğur Boral, Veysel Cihan, Serkan Balcı yı; en kötüsü de, daha evvel büyük transferini yapıp fakat hiç mi hiç bekleneni oynamamış ama, sırf potansiyelli diye Ali Güneş' i, Burak Yılmaz' ı ya da (yine, nedense) Yusuf' u almamıştı...


Yine bu Galatasaray, yeri geldiğinde takımının orta sahasını gelecek vaad eden Mehmet Topal gibi, yine alt yapısından; kalibresiz, kötü ama en azından orta saha transferini gerektirmeyecek Mehmet Güven gibi ya da Aydın Yılmaz gibi; en olmadı ülkenin en fazla gelecek vaad "etmiş" sağ ve sol bekini yeri geldiğinde kadrosunda cüretkar bir tavırla yer verebildi... Hatta Alparslan, Barış veya Serkan Çalık transferleri dahi Galatasaray için farklı bir durum değildi. Genç oyuncuyu kendi kültürüyle geliştirip, Türk Futboluna katmak...


Ki bunları geçtim, yine bu zaman diliminde Galatasaray, yabancı transferindeki Inamoto'larını, Heinz' lerini, Lukunku'larını Kewell'lara Baros' lara, Ribery'lere döndürebilmişti...



Şimdi bakıyorumda, gün geçtikçe Galatasaray' dan kopuyoruz. Ve söylememe gerek dahi yok sanırım, en güzel örneği de Kolin Kazım'lı Serdar Özkan' lı kadromuzdur. Kim aldırıyor lan bunları?

22 Aralık 2010 Çarşamba

Yeni Yazar

Bu bloga en son yazı yazdığımda ondokuzuncu yüzyıldaydık ve George Best fenomeni olanlar sadece United taraftarlarıydı ve onlar da o kadar marjinal değillerdi. Tabii en azından Best' i 90' dakika izleyebiliyorlardı... O süreden bu yana ben ev taşıdım, sonra işe girdim, sonra okulda kafayı yedim ve yine ev taşıdım. Allah izin verirse, ve Sabri orta kesmeyi öğrenebilirse (o kadar demode kaldım ki hala Sabri şakaları yapabiliyorum) evime bir TV, bir TV sehpası ve bir de Lig TV almayı düşünüyorum. İşte o zaman çılgın Can Kozanoğlu alıntıları bile yapabilirim. Neyse mevzuumuz bu değil...


Bu yeni yazar ablamız Dicle' yi pek bi severim, (bu kişi abla olunca hemen aklıma futbol yazarlarının ne kadar abazan olabilecekleri de gelmedi değil) hayatımda çok az "akıllı" dediğim insan vardır; ki kendisi de bu insanların en özellerindendir. Neyse hadi bakalım hayırlı olsun...

bu arada Arda' da buradaymış. Kutlama filan duyunca tabii...


(Ayrıca transferini filan bendeniz yapmış olmama rağmen, hiç bayrak öptürme, okey işareti yaptırma şakası yapmadım)

9 Aralık 2010 Perşembe

Nasıl 2 Sarı Kart ?



- Hocam, Victoria iki sarı kart gördü diyorlar.
+ Victoria ilk sa... Victoria bugün müthiş oynadı.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Hikmet Cruyff

10 Ağustos 2010 Salı

NTVSPOR.NET ve çok canim sikiliyor kuş vuralim istersen


Spor medyasinin artik daha çok yorum kabiliyeti üzerinden döndüğü bugünlerde ironik bi şekilde bir tek ben demode kaldim sanirim. Geçen sene kaçirdiğim futbol gündemini bu sene yakalamak amaciyla bir kaç aydir Ntvspor, izlemeye çaliştiğim tek kanal, ntvspor.net ise baktiğim tek haber kaynağiydi. Bu takip mekanizmamin Yanliş olduğunu - daha doğrusu futbola dair başka bi zeminin olduğunu- anladiğim/animsadiğim an ise; Devrim Çetin' in yanliş bilgi veren bu sezon değerlendirme yazisiydi. Birincisi, Kasimpaşaspor Yilmaz Hoca' nin talebi üzerine takimdaki veteran oyuncularla yollarini ayirmişti; bu yazida yok. Halbuki, bir kaç hafta evvel ben bu haberi Ntvspor' dan okumuştum... ama bu bir sikinti değil; çünkü gayet anlaşilir futbolcularin mevkiilerini açiklayarak yazilmiş bir yaziydi. Eksik olmasi başka. Bir daha Ntvspor.net okumayacak da değilim; ama Futbloglar ile arasindaki farki gösterdi...

Devam edeyim... Dün gece öylesine futbloglar' a bakiyordum ki, çoğu kişinin Ntv' nin ve Ntvspor' un Kenanonuk-esk tarzindan uzaklaştiğindan girip; tarafli bir yayin politikasi izlediğinden çikmiş. Hatta bir yerde de Ntv ve Ntvspor alehinde kampanya, logo yahut banner da gördüm... Bu konuda yorumum biraz abese iştigal edebilir ama, daha fazlasini arz eden; Ntvspor' u yetersiz bulan kitle sokakta top oynarken yeşilsahada top oynamayi hayal edemeyen çocuklardan oluşmuştur; ve o çocuklari şu anda geçmişe olan özlemleri yapaydir.

Mesela NTV' yi kökten değiştirmeye çalişmak çok güldüğüm ve de tehlikeli gördüğüm bi fikir. Tanil Bora' yi ya da şurda bloga yazan öteki entelektüel futbol insanlarini halkin karşisina çikartmayi istemek, absürd ve mebzul miktarda hayalperest ve elit bir yaklaşimdan öteye gidebiliyor mu? Kahvede açik bir Tanil Bora ya da Aceto Balsamico görmek mi gönülleri ferahlatiyor? Ki bunun yerine, Tanil Bora' ya gitmek ya da Tanil Bora, Yiğit Akin ya da Yavuz Yildirim; hiç olmadi İslam Çupi okumayi teşvik etmek, onlarla kollektif ya da en azindan dirsek temasiyla bir güruh yaratmaya çalişmak daha komünist ve yerinde bir fikir gibi gelmekte bana. Kaç kişi İletişim Yayinlarinin futbol serisi olduğunu biliyor? Daha da ötesi; bu absürd değişim beklentileriyle yanan ve Ömer Üründül yorumlarini eleştirenlere bir gerçeği sunayim; Kötü Çocuk Türk, futbolu Ömer Üründül'ü ya da Ridvan' i anlayip yorumladiği, Sergen gibi bazi kelimeleri seçemediği kadar anlar. Hatta Ntvspor' da spiker, yorumcu olsa; interpol dinleyip; festivalden festivale koşsa dahi pop şarkilari yapar... Hii "ben Xavi' nin ara pasini Ronaldo' nun çalimlarla attiği golden daha çok seviyorum" diyorsaniz; bloglara bakmaya, Tanil Bora' yi takip etmeye devam edin ama, futboldaki "ataletin" tezahürlerine sanal ya da görsel medyadan müdahale etmenin sentetik bir fikir olduğu gerçeğinden, tribünde kolkola bağirdiğiniz adamlarin çoğunun nereden geldiğinden; aranizdaki soyut uzakliğin da bilincinde olun- ve ben buna girersem biraz fazla sosyolojik olucak herhalde onun yerine diyeyim ki;

"Siz, Ntvspor' dan Devrim Çetin; yazinizda böyle ufak bir yanliş ve bir kaç cümle düşüklüğü bulunmakta."


8 Haziran 2010 Salı

Golsüz Eşitlik FourFourTwo Haziran Sayısında





Arşive eklemek gerekliydi.

*Sayfayı pdf olarak ulaştıran Ali Ece'ye teşekkürler. Bu arada Haziran Ayının Dünya Kupası ekleri şiddetle tavsiye edilir.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Fikriyat



Biz bu adamı sevmedik; o adam başaramadı (çok uğraşsa da)...


Herkes bu adamı seviyor/sever (evet !) başardı...


Ama bu sezon "zihniyeti" hemfikir bu ikili arasındaki ufak farkların; futbol için ne kadar mühim olduğunu her hafta olmasa da; zaman zaman mukayese edip, sezonun sonunda resmiyete döktük/fark ettik.

15 Nisan 2010 Perşembe

Eyyamcı Felix


Bir de Emre Aşık ile bu mevzuuya parmak basması yok mu... Ulan adam daha ne yapsın? Formana, armana sahip çık Felix. Ayağını denk al.

31 Mart 2010 Çarşamba

10 Senenin Küçük Bir Özeti Gibi


Sırasıyla Bülent Korkmaz, Hasan Şaş, Aykut Erçetin, Sabri Sarıoğlu, Uğur Uçar ve Volkan Arslan...

Neyse, bu adamların zaten hepimiz biliyoruz. Hatta; silüyetlerinden bir sürü hikayeyi de anımsıyoruz...

Yedek klübesi; bir takımın potansiyelinin üzerine çıkması için mühim bir olgudur. Resim 2. Fatih Terim döneminden ve benim bu silüyetlere bakınca aklıma gelen;

Bülent Korkmaz
, o dönem klüple nasıl ilişkisi kesildi biliyoruz.
Hasan Şaş, Ali Ece' ye benzemiyor mu? demek dışında aklıma ne futboluyla alakalı bir şey geliyor ne de herhangi bi şey; orada neden "abilik" yaptığı konusunda net bir fikrim yok
Aykut Erçetin, hala oturuyor. Tek fark; Sami Yen, Olimpiyat stadı kadar rüzgarlı değil.
Sabri Sarıoğlu, "o dönemin harika çocuğu" bunu söylerken ben bile inanamıyorum kendime ve gülüyorum
Uğur Uçar; gitsen de bir kalsan da bir artık yavrucum; üzgünüz.

Vee Volkan tabii; işte insanı zıvanadan çıkartan zincirin son halkası... Galatasaraydaki olumlu hareketlerinden video yapıp, yutuba koysanız Alanzinho ile çekişir aslında...

Şurda haksızlık var, hak etmeyen var, o zaman neden yer kapladığına anlam veremediğim var, hala neden olduğuna anlam veremediğim var, bir taraftar olarak; kendisine yapılandan ötürü yönetimime ters düşeceğim var, var oğlu var...

Peki ben size sorarım; bu adamlardan hangisini oyuna alırdınız?


(Bir de dipnot düşelim; bu maçta anladığım kadarıyla stoperde Emrah Umut ya da Almaguer oynamış)

28 Mart 2010 Pazar

Çerçevenin içi boş


Lamı cimi yok... şu çerçeveli kısımlardan; fenerbahçe en az 5 şut denedi kaleye... Galatasaray da bu rakam 2 ya da 3 idi. (kaldıki, 2tanesi 88 numaralı beyfendinin cıvıklığından ötürü, kayda bile değecek şutlar değildi) Daha da güzeli; hatırlayanlar vardır, orta sahada bir kez Mehmet Topal, bir kez de Elano; tam ortada top kullanmasını beceremedi... Mehmet Topal sağa sola dürtüklerken en sonunda yana gönderdi, Elano' nunkini hatırlamıyorum... Topsuz ne oldu o çerçeveli alanda? Fenerbahçe, Galatasaray' ın bu zaafını çok güzel değerlendirdi, hücumda olmayan o mevkiin oyuncularının savunmada da olmayışlarından ötürü, araya Guiza' nın yakınına topu geçirmeye çalıştı... Pek başaramadılar ama yine de o alanda hükmetmeyi bildiler.
Galatasaray' ında golü nasıl yediği zaten ortada. Franco' ya sövmek dışında; o "çevçeve" dolu olsa daha iyiydi sanırım. Taktım ben bu çerçeveye.
Hıı bir de; şu tropikal iklim adamı, Lucas Neill; adamı yolda görsem elini öperim... Bu takımın orta sahasını organize ederse, o eder vallahi.

18 Mart 2010 Perşembe

Bir görüş



-----ALINTI-----


Milli birlik politikasının iflası
Konu Diyarbakırspor değil de başka bir takım olsa yazıyı burada bitirebilirdim. Ne var ki Diyarbakırspor’la ilgili her konu maalesef Kürt-Türk meselesi haline geldi artık. Yıllarca ‘masun taraftar tepkisi’ havasında Diyarbakır maçlarında ayrımcılık körüklendi. Şimdi de Kürt düşmanlığının aracı haline getiriyor.
Neymiş, İstiklal Marşı ıslıklanıyormuş. Neden okutulduğu bir yana, Milli Marş Kürtler için ne anlam taşıyor, bu sorunun cevabını aramak gerek. ‘Bu Kalp Seni Unutur mu’ dizisi gösteremedi, 12 Eylül’de Diyarbakır cezaevinde uygulanan işkencenin en önemli parçası, sanıklara dayakla İstiklal Marşı’nı okutmaktı. Hem de on kıtasını birden. Bu marş Kürtlere karşı girişilen ırkçı psikolojik harekâtın en önemli unsuru olarak kullanıldı hep. Zora dayanan milli birlik politikası sonucu İstiklal Marşı ne yazık ki, bu ülkede yaşayan herkesin kalbinde aynı duyguları uyandırmıyor.
Neymiş, taş atılıyormuş. Binlerce çocuğun taş attı diye ağır hapis istemiyle yargılandığı, partilerin kapatıldığı, seçimle gelen Belediye Başkanları’nın elleri bağlanarak içeri atıldığı yerde, demek ki insanlar var olduklarını ifade edebilmek için başka yol bulamıyorlar. Taş atana değil, neden attığına bakın. Federasyon sorumluluğunu yerine getirip ilk maç sonunda talimatı uygulasaydı, Diyarbakır’daki maçta sahaya taş yağar mıydı acaba?
Bu ortamda “Kürtleri takımsız bırakmayalım” diye Diyarbakırspor’u ayakta tutmak mümkün olmuyor. Kürtlere gösterilmeyen hoşgörü Diyarbakırspor’u zorla ayakta tutarak telafi edilemiyor. “Ne yapalım onlar kıymet bilmiyor, PKK takımın küme düşmesini istemiyor” diye, yılların ayrımcı ve baskıcı ‘milli birlik’ politikasını Diyarbakırspor üzerinden temizlemesin kimse.
İlk Bursa maçından sonra Diyarbakırspor Başkanı hakem kararlarını, ofsaytı falan diline dolamadan, açık ne net biçimde “Kardeşim her maçta ırkçı kampanyaya maruz kalıyoruz, yeter artık biz bu oyunda yokuz” diyerek ligden çekilseydi ve bu kararın arkasında dursaydı bugüne gelmeyecektik. Bugün Diyarbakırspor, bütün bu resmi politikaların iflasını gizlemek için suni biçimde ayakta tutulan bir takım artık.
“Öyleyse düş Diyar”.

------ALINTI------

Üstte kullandığım resmi, ikinci kez kullanacağım. Bir kaç haftaya güzel bi yazı ile düzenli yazmalara da geri döneceğim. Bay Kerahet'e sevgiler.

15 Mart 2010 Pazartesi

Dostum PES' in Efsaneleri Demişssinde

Sağ tarafta İbra ile Adriano' nun resmini gördüğümde "noluyo lan?" dedim ilk başta. Sonra fark ettimki bizimkiler (felix ile bay kerhane) "pes efsaneleri" diye bi banner yapmışlar ikisine...

Neyse; alttaki resimde benim onlara cevabımdır. Pes- Fifa- Cm hatta varsa Sensible Soccer' da efsane olan adam... Benim ona Winning Eleven 9 da attırdığım gol kadar, antremanda gol atmamıştır.

21 Şubat 2010 Pazar

beşiktaş 1 galatasaray 1


...
Saat yediye 10 küsür dakika kala, yurt odasında otururken; bir anda futbloglar.com u açtım... bir de ne göreyim; MAÇ VARMIŞ!
...

Neyse, bu günün bariz hakikati; ne Galatasaray' lı ne de Beşiktaş' lı hiç bir oyuncunun performansının üstüne koymadığı yönündeydi... Beyaz formalılar da, Siyah formalılar da standartlarını aşamadılar...
Fakat, takım oyunu bazında değerlendirirsek bariz olan gerçek ise, Galatasaray' ın bir deplasman takımı nasıl oynaması gerekiyor ise; onu oynadığı yönündeydi... Top kanatlara sıkıştığında sağ ya da sol fark etmez açık oyuncusu, önliberosu ve beki hemen mesafeyi rakibe daraltmaya dair oynadı. Tabii bunun dezavantajı olarak; birincisi ters kanatlarda deyim yerindeyse, at sürecek alanlar bomboş kaldı; ikincisi ise, Galatasaray topu ayağına aldığında kullanacak eforu bulamadı...
Yani direkt olarak mesafe ayarlama problemi söz konusuydu, Aakım 20 metreden 80 metre top sürmeye kalkınca olmadı, kötü verkaçlar oldu, yan toplar döndü, en fenası da; uzun toplar atarak ileri çıkmaya çalıştı ve bunların akabinde tek pozisyon bulamadı... Bi de keşke Keita forvette başlasaydı. Böylece ilerde biraz daha sürükleyebilirdi takımını.

Beşiktaş' a gelirsemde; "Mustafa Denizli takımları mantalitesiz" tezi attırdı ortaya; ne top çevirebildiler, ne de ters taraftaki boşlukları görebildiler; bir de bonus olarak İbrahim Üzülmez faciası ki sormayın... Gerçekten bu adamda futbol mantalitesi yok. Ama Beşiktaş' ta -ki İsmail Köybaşı sakat değilse geçerli bu tezim- altyapıdan oyuncu olmadığından Necip Uysal kadroya girmek zorunda kaldı. Bunu da teknik heyet düşünsün...
Hıı hakkını yemeyeyim, galiba sahada 8 verebileceğim tek adam Nobre idi...

Bir de o var tabii; Fenerbahçe - Galatasaray derbisindeki Kazım' ı anımsarsınız; top dışarı çıksa dahi Servet ile Gökhan ı peşinde koşturup onların eforundan çalmıştı; bu gün Nobre, iki tane hava hakimiyeti çok iyi olmayan stoperin arasından kaldırdığı toplar ile gerçekten bir şeyler yapmaya çalıştığını sezdirdi bizlere. Ama ne kadar yaptı orası tartışılır. Nihat ile başlayıp Nobre' ye dönseydi BJK, ikinci yarı ileride daha çok top tutar, Galatasaray' a da kontra şansı vermezdi gibime geliyor.

Gerçi kontrayı da golden sonra buldu Galatasaray farkettiyseniz; bunun sebebi de çok açık! MUSTAFA DENİZLİ TAKIMI MANTALİTESİZLİĞİ. Gol yedikten sonra; bir anda öyle bir açık vermek gerçekten çok ilginç doğrusu. Ama tabii geriye düşünce "battı balık yan gider" kafaya işlerse böyle olur. Hıı işte Rijkaard' ı eleştiriyodunuz, ben de savunayım; deplasmanda 1-1 iyi skordu; bilincinde oynadı.


Bunun dışında, maçın 1-1 bitmesinin hiç bi önemi yok bana kalırsa; bu ligde çok puan döner daha.



NOT: aylar sonra maç izleyip, aylar sonra buna dair bi yazı yazdım; darmaduman oldu affola.

5 Şubat 2010 Cuma

Busker ile Futbolcu Analizleri


Yazılanların resmiyetini bir kenara bırakıp, sohbet ederken kullandığımız cümlelerin futbolu tanımlamada daha eğlenceli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü daha doğal ve gerçekçidir. Playstation oynarken Busker ile alakasız muhabbetlerin ortasında buluyoruz böyle kendimizi. Alakasız tanımlamalar yapıyoruz. Doğalımız bu çünkü. Herkesin bu. Ne kadar futbolcu kimliğini tanıtsak da yazarken, konuşurken daha başka tanımlıyoruz. İsmine, tipine, hareketlerine bakarak analiz ediyoruz, konuşuyoruz. Uzatmadan bu tanımlamalardan yazayım 3-4 tane anlatayım derdimi...


Marouane Fellaini; O saç stili ile bir futbolcu ne kadar iyi olabilir ki? Yani mümkünatı yok büyük bir yıldız olmasının o saç ile...


Saffet Akbaş; Adam futbol kariyerinde ilk kez kupa kazandı. (Acun'un programından sonra) Onda da paramızı vermeyecekler duruşu ile defansta oynadı. O izlenim silinmez yani o adamdan abi. Her an bir maçtan sonra patates ve pilav yiyerek öğlenleri çalıştık diye konuşacak gibiydi.


Volkan Kilimci; Çarşı izinlerinde gelip Galatasaray kalesini koruyan bir adamdı bu da. Haftasonlarında çarşıya inip kahveye gitmek yerine Sami Yen'e gelirdi. Adamın bütün iznini Galatasaray yedi.


Engin Baytar; Bu adama 2-3 kişi sen yeteneklisin demiş. Sonra Engin de; "madem yetenekliyim, neden kaprisli ve sorunlu olmuyorum" demiş. Olayı bu kadar abi bu adamın.


Ergun Gürsoy; (Futbolcu değil ama olsun) Abi nedense bu ismi duyunca benim aklıma hep şey geliyor. Elinde bir çanta ile şeref tribününde oturmuş, her an rakip başkanla pazarlık yapacak bir adam. Trabzonspor maçlarında parmağı kesin vardır. İlk yarısı 4-1 biten maç, nasıl 4-1 bitti abi zaten.


Böyle işte. Niye yazdım. Busker yaz derdi bunları toparlayıp, yazdım işte. Normalde Mario Berk'ten, Volkan Aydın'a, Murat Evliyaoğlu'na kadar geniş bir yelpaze var ama bunlar yeter şimdilik...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Tevfik Köse' nin gol atması


Teyfik değil. Tevfik... Evet; futbol literatürümüze girdiği günü tam olarak pek anımsadığımı söyleyemeyeceğim. Lakin, nasıl benim literatüre nasıl girdiğini hatırlıyorum...

Yıl 2007 idi, Melih Gökçek ve yönetiminin genç oyuncu transferi kontenjanından faydalandı ve ülkeye başkentten geçici transfer ile giriş yaptı... Aslında hikaye buraya vardığında ümit milli takımda filan oynayan bir oyuncu olduğundan ötürü, şahsen Tevfik' in Ümit Karan gibi nam salacağını düşünen bir vatandaştım... Hıı, sorarsanız; o sezon Tevfik 10 ya da 12 maçta forma giydi ya da sonradan girdi ve bir maçta da penaltıdan golünü attı.

Ve ardından Kayserispor macerası... Klüp o dönemlerde yurtdışından bir dize oyuncu transfer ediyordu; u21 den Tevfik' de Leverkusen' den yine geçici olarak bu soğuk Orta Anadolu kentinin yolunu tuttu. Sonrasında ne mi oldu?
Tevfik burda da patlayamadı... Çok forma şansı da bulamadı. Ankaraspordaki gibi Türkiye Kupası maçlarında oynadı; birinde, memleketim takımı İskenderunspor a gol attı ve sezonu tamamladı...

Ve bu performansların akabinde artık Leverkusen' de Tevfik' e sıcak bakmamaya başlamış olacak ki, Tevfik' in sözleşmesini fesh etti...(resmi kayıtlarda yazan bu)

Neyse; bu sezonun devre arasında İstanbul Büyükşehir Belediyspor Tevfik' i transfer ettiğinde yine gözüme ilişti. Abdullah Avcı ile çalışma şansına haiz olacağından bu sezonun onun için iyi geçmesini diliyordum... Ve Türkiye Kupasında attığı golden sonra, gol attığı yine gözüme ilişmişti. Şans bu ya; bugün yine gol attı. Üstelik bundan 3 sezon evvel; Türkiye' de ilk golünü attığı takım olan Kasımpaşa' ya.

Aykut Kocaman, Tolunay Kafkas ve şimdi Abdullah Avcı... Umarım bu sefer başarırsın Tevfik...

2 Ocak 2010 Cumartesi

Şakacı Seni


"Galatasaray şu anda ortasahaya bir yıldız almayı düşünüyor, Marcelo Gallardo ve Rivaldo'nun adı geçiyor, bu seni korkutuyor mu?"

"Kesinlikle hayır, ben onlardan iyi olduğumu biliyorum, hoca da iyi olana forma verecektir"


Ne desem bilemedim ki buna ben. Zamanında ne demişsin sen Volkan.

15 Aralık 2009 Salı

Çok Sıkılıyoruz, Kuş Vuralım.


Bu gün aylar sonra ilk defa televizyonda futbola dair bi şeyler izledim... Futbol dışında olan şeyler bizim blogların hepsinin aslında taslağı, besin/geçim kaynağıymış bunu anladım. İlkin bunu belirtmeliyim; o boktan basın mensuplarımız olmasa, bundan gayri "pun" basını da olmasa; şu anda "futbol blogu" sayısı 3 ü geçmezdi. Vallahi ne kadar çoklar o kadar iyi...


Evet Şekip Mosturoğlu ve Ali Koç' un basın açıklaması mevzuumuz... Ve olayı hiç uzatmadan benim kafamın takıldığı kısmı direkt olarak geçeyim; siz düşünün...


Öyle bi ülkeyiz ki; birisinin adını, bahis skandalıyla, seks skandalıyla, trafik kazasıyla anmadan "ülkenin kültürüne ne kadar uyum sağladı" diye resmi olarak düşündürtemiyoruz...


Ulan, Antigua & Barbuda' lı olsun bu şahıs, isterse Mehdi Mahdavikia nın teyzeoğlu olsun. Kardeşim; adam 3 senedir Türkiye' de !!!


Babası Antigua & Barbuda' lı annesi Kıbrıs'lı; olan, bütün bi hayatını İngiltere de geçirmiş; Kazım' ın "sosyolojik" çıkartımının bundan sonra yapılacak olması; bizim medya mensuplarının bu mevzuuya şimdi eğilmesine vesile, sadece "resmi merciiler ile yapılan bir basın toplantısı" olmasa "düşünmeyecekleri" ne kadar güzel değil mi? Sonra neymiş efendim Gökhan Gönül niye böyle şeyler yapmıyormuş bik bik bik!? Salak.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Diyarbakırspor 1 Galatasaray 2


Öncelikle; ben Barış Özbek' in hangi zihniyete hizmet ederek sağ iç oynadığını pek anlamadım... Eğer mantık, savunması daha kuvvetli bir oyuncunun sağda başlayarak böylece hatlar arasındaki mesafeyi kapatmayı düşünmekse (bunu Aydın' ın, varsa sakatlığına binayen söylüyorum) Rijkaard bunu Daum' dan öğrendi...


Bütün sezon, pek fazla şans vermediği. Hatta şöyle de bi haber vardı. Barış; ne akla hizmet dün 11 de başladı? Daha da garibi ne akla hizmet 2. yarının başında bangır bangır "ben atılacam hoca" diye dolanırken oyundan alınmadı?


Herneyse Galatasaray işin özünde, ortalama bi oyunla maçı kazandı. Üstelik Sabri Sarıoğlu -durun durun ben de yapıcam bu geyiği- ("burası şaka değil") akıl dolu bir vuruş yaparak attığı golden sonra, Totti sorumluluğunda topu alıp santraya koydu ya; ölsem de gam yemem...


Bir de bi Arda Turan' ın gol sevinci var ki sormayın... Bu sezon hep böyle, gol attıktan sonra gerçekten yüzünden anlaşılıyor o golün ne kadar manalı olduğu sanki. Seviyoruz efendim...

Öyle, Kendi Halinde


- Felix Mourinho ve Bay Kerahet' e-



Evet çok uzun süre oldu bloga bir şeyler yazmayalı. O süre içerisinde de diğer bloggerlar ne yapıyor pekte sistematik takip etmeden geçti doğrusu... Biriktirip biriktirip, bazen bi arkadaşın evinde saatlerce oturup okuduğum da oldu; bazen de öylesine 2-3 dakka girip "okuyamadan" kapattığım... Neyse; ilk başta blogdaki bu diğer iki arkadaşın hakkını teslim etmeden geçemeyeceğim. İyki yazıyorlarmış lan... Herneyse; böyle takılırsam en sonunda "bu gece sooon" diye veda filan edicem, o olucak.



Bir kaç ay geçti, lig ile başlayıp, Beşiktaş' a yüklenmelerim (her zamanki gibi); Galatasaray' ın, Beşiktaş ve Fenerbahçe kadar semt takımı olamadığını fark etmem üzerine devam edeceğim galiba. bi de bi postta aklıma gelen tüm argoları bulup sonuna "bunlar sana idi Barış Özbek" yazacağım... Hadi bu post bitsin yenisine geçeyim...