Mustafa Denizli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mustafa Denizli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2010 Cuma

Güle Güle Hocam





Beşiktaş benim çocukluk aşkımdı.

Mustafa Denizli/04.06.2010/ Akaretler-İstanbul

Ne çok sevmişiz seni, ne çok alışmışız sana.
Sen gittin, ortalık yine "onlara" kaldı!
Güle güle Hocam. Çeşme'nin havasına bırak kendini. Rahatla, dinlen, çok geçmeden o kapıdan içeri gir yeniden.

Bkz: Mustafa Denizli, Armanın Sana Yakıştığı Gibi

3 Haziran 2010 Perşembe

Mustafa Denizli, Arma'nın Sana Yakıştığı Gibi





Kal orada. Ne bileyim... Tesislerde sen ol, basın mensuplarıyla sohbet et arada, altyapıdaki çocukları izle, A takıma gençleri davet et. Arada kehanet at ortaya bomba misali, "Beşiktaş'ın mazisinde bu da olmalı" de bir şey için... Kapalı'nın önüne gel taraftarla kucaklaş, Numaralı'dan boynuna atkı dolasınlar, çiçek versinler.

Yüreğimizi ısıtan Beşiktaşlılardan sayarız seni. Bu geç kavuşmanın tadını biraz daha çıkartırız.

Sen gol olunca sevinmeyi pek beceremezsin hocam. Ellerini sıkar, anlamsız bi şekilde sallarsın, bazen garip durur. Ama gözlerin parlar; biz onu severiz.

Biz seni severiz hocam, kaldı ki son yılların en saygın hocası olmanı severiz.

Severiz seni hocam, sevmeyen de saygı duyar. Kulübe'ye yakışırsın sen, takım elbisendeki armanın sana yakıştığı gibi. Feridun Düzağaç'ın dediği gibi; apkandaki tavşanlar seni sevmenin diyeti olsun" diyorum Hoca'm.

Bulut mu olsa,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Nazım Hikmet Ran

9 Nisan 2010 Cuma

Mustafa Denizli ile Bir Yıl Daha





Beşiktaş yönetimi beni şaşırtan bir hamle yaptı ve Mustafa Denizli ile yola devam etti. Geçen sezon geç yapılan hamle bu sezon erkenden yapıldı.

93-96 Daum döneminden sonra herhalde ilk defa bir hocayla bu kadar uzun süre devam ediliyor. Demirören bu kadar yıllık hamlelerinden sonra ilk defa 8 ayda bir hoca değiştirmenin bir işe yaramadığını anlamış oldu.

Şahsen sevindim. Şapkadan tavşan, Tello'dan 10 numara çıkartsa da seviyorum Hoca'yı işte. Öyle önemli bir Taktik Deha gelmediği sürece kalmasından yanayım. Öyle bir adamı da Beşiktaş yöneticileri getirmeyeceği için iyi oldu diye düşünüyorum. Zira ikinci bir Del Bosque kaldırmaz bünyem.

Hoca bir de açıklama yapmış:
“BJK Futbol A Takım teknik direktörlüğü görevimin mesleki kariyerim boyunca en uzun süreli, en istikrarlı, en başarılı ve en çok gurur duyduğum çalışmam olabilmesi için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğimi Beşiktaş kamuoyuna saygıyla ifade ederken; bana bu fırsatı veren başta Başkanımız Sayın Yıldırım Demirören ve tüm BJK Yönetim Kurulu üyelerine verdikleri destek ve duydukları güven için teşekkür ederim.”
Hayırlısı olsun diyelim.

6 Mart 2010 Cumartesi

Ernst'in Sakatlanması





1 sezondan biraz fazla burada olan Fabian'ın sakatlandığını ikinci kez hatırlıyorum. Birisi Wolfsburg maçıydı, ikincisi bu hafta.

Tamam bu futbolun içinde olan şeyler ancak Ernst'in olmaması bambaşka bir sorun ortaya çıkartıyor.

Ortasahada kim oynayacak?

Bu sezonun ortasına kadar cevap Uğur İnceman'dı ancak Mustafa Hoca'nın önceki tercihleri kafa karıştırıyor. Son zamanlarda Uğur İnceman yerine Necip'i tercih ediyor hoca. Ancak bir Ekrem Dağ gerçeği var hoca için. İbrahim Kaş'ın cezalı olması nedeniyle sağ bek'e Ekrem geçebilir. Bu durumda Toraman açıkta kalıyor ki ortasahaya Toraman geçebilir. He Toraman sağ bek'e, Ekrem orta sahaya da olabilir. Allah'ım bu nasıl bir rotasyon!

Ben olsam diyorum; Toraman beke, Ekrem ileriye, Necip ortaya yaparım. (ki aslında Ekrem'i kadroya dahi almam da hoca alacağı için) Ancak Hocanın, "daha tecrübelisi varken genci tercih etmeme" durumu var (İsmail Köybaşı-İbrahim Üzülmez) ordan Necip işi yatıyor.

Ernst'in sakatlanmasından daha vahim bir şey varsa o da onun yerine o bölgede Ekrem'in ya da Uğur'un oynaması. Aman diyim..

Fotoğraf da saçlı Ernst. Valla ne yalan diyeyim kel olmak çok çok daha yakışıyor Fabe'ye.

28 Şubat 2010 Pazar

"Catenaccio / 4-3-3" Mix, ya da Helenio Cruyff





Dün akşamki Kayserspor maçında Mustafa Denizli'nin sürdüğü kadroyu görünce bir Beşiktaşlı olarak "kaybetmeyeceğiz" dedim ve olcukça emindim kendimden.

Catenaccio, İtalyanca "asma kilit" demektir. Futbolda Helenio Herrera'nun yarattığı bir futbol sistemi. Simon Kuper'in "Futbol asla sadece futbol değildir" kitabının bir bölümünde de bu sistem ve sahibi hakkında bölüm var. Orada Herrera bu sistemin doğru uygulanamadığından dert yanar. Onun sistemine göre kanatlar hücumda oldukça etkindir. Ancak sistemi uygulayanlar olayı "5'li defans"a kadar götürdüler. Herrara'nın sistemi de bir nevi "total futbol" örneği sayılabilir.

Dünkü Beşiktaş taktiği de buna benzer bir şeydi. Sahada 3 stoper vardı. (stoperden kırma bek kaş'ı saymazsak) Ancak fark 3'lü defanstaki "libero" burada "önlibero" oynadı. Toraman, Ferrari, Sivok; lig gol kralı Makukula'yı aralarına alıp erittiler. Cangele'siz Ariza, Alex'siz Nobre gibi kaldı ve bir şey yapamadı. Tek bir pozisyonda Sivok ofsaytı bozdu ve Ferrari topa yetişemeyince gol geldi. Bekler de ileriye gitmeyi pek düşünmeyince Herrera'nın yakındığı 5'li defansa geçiş yapıldı.

Sahada Beşiktaş'a baktığımızda aslında ülkemizde hep 4-3-3 oynandığı ama 4-2-3-1 oynandığını hatırladık. 4-3-3 sisteminin orta üçlüsü bir önlibero, iki ortasaha oyuncusundan oluşur. Ülkede orta saha oyuncusu sayısının ne kadar az olduğunu biliyoruz. Aklıma gelen bir Emre Belözloğlu var gerisi tartışmalı. Dün Mustafa Denizli; önlibero Toraman, ortasaha Fink-Ernst yapmayı denedi. Ancak bir maçta olacak şey değildi. Ernst arkadaşlarına öne çıkmaları için yalvarıyordu, ancak alışmadık don götte durmaz misali Toraman, Fink gibi oyuncular yaslandı arkaya. Onun dışında hücuma çıkarken değil de, ortasaha pres yaparken Ernst-Fink işe yaradı. Ayrıca Fink'in kanat bindirmeleri de gözümden kaçmıyor. Güzel şeyler düşünüyor ama o kadar yetenek yok işe.

Elimizde uygun oyuncular olmadığından 4-3-3'ün bu ülkede hayal olduğunu anlamak zor değil. Tam anlamıyla "MC" mevkisi adamı yok bizde. Onlara sahip olduğumuz gün zaten futbola biraz daha hakim olabiliriz.

Yoksa 4-3-3'lerimiz Catenaccio'lara benzer kalır.

22 Aralık 2009 Salı

Bir Soru - Bir Cevap



Soru şu; 1.resimdeki adamın aşırı derecede sahip olduğu, lakin 2.resimdeki adamın "bu sene" sahip olmadığı futbol terimi nedir?

Cevap; Rotasyon. Evet. Benitez, "nasıl rotasyon yapacağım" diye kendinden geçerken, geçtiğimiz sene "her maça farklı 11" sloganını benimseyen Denizli, bu sene "sıfır rotasyon" taktiğini benimsemiş durumda. Bir ortasını bulamıyor ikisi de.

Olansa, takımlarına oluyor.

14 Aralık 2009 Pazartesi

"Mustafa" Senin Babanın Oğlu mu Erman Bey?




Erman Toroğlu Mustafa Denizli'den yaşça büyük olabilir, Mustafa Denizli'yi sabahtan akşama kadar eleştirebilir isterse de; ancak ona kim Mustafa Hoca'dan bahsederken "Mustafa" diye bağırıp çağırma izni vermiştir merak ediyorum.

Yabancı hocalar hakkında konuşurken zaten soyadlarıyla bahsedildiği için başına sonuna "Hoca, Sayın" gibi sıfatlar koymayabilir. Ancak benim bildiğim bizim ülkemizde bir insana, hele ki resmi bir ortamda ismiyle seslenemezsiniz. Kebap salonlarında bile garsonlar aralarında konuşurken ortamda müşteri varsa "Bey" diye hitap eder.

Erman Toroğlu isimli varlık, nasıl bir anlayışla ülkenin saygın bir teknik direktörü hakkında konuşurken böyle sınırları zorlar anlayabilmiş değilim.

Tamam genç hocaları kardeş gibi görüp isimleriyle seslenip samimiyet yaratabilirsiniz de 60 yaşında adama böyle yapılmaz. Lig TV'de iyi bir halt etmiş gibi manşetlere taşıyor Erman Bey'i(!).

8 Aralık 2009 Salı

Müdür, Kimle Gol Atacaksın ?


Rüştü - İbrahim I (Deli), İbrahim II, İbrahim III, Sivok, Ferrari - Ernst, Fink, Ekrem. Beşiktaş ilk 11'inin 9'u. Geri kalan 2'si de Tello ve Bobo. Bobo - Tello şapkasından tavşan çıkartırsa veya İbo sağı ile kesip Fink bomboş vurursa veya Ivesa gibi armutvari şekilde çıkarsa kaleci, Ekrem atacak gol.

Ernst veya 2.yarıda oyuna giren 25-30'dan vursa da 1-1 olsa. Yoksa Krasic var, tren !

28 Kasım 2009 Cumartesi

Derbiden Aşşaaa Kasımpaşa



Bir derbi, 10.haftada oynandı. Hala devam ediyor etkisi. Fenerbahçe'de Galatasaray'da hala kaybediyor maçı. Aldıkları 3 puan, 0 puan hikaye. Bugünün bir kazananı var. 3 gol atan, 2 tane boş kaleye kaleciyi geçip atamayan, karşı karşıya atamayan bir Kasımpaşa. Derbinin de genelde bir kazananı. O da 2.fotoğraftaki adam.
Bu Yılmaz Vural'ı Ulusal Takım'a getirin. Bi' oldurun be arkadaş.

27 Kasım 2009 Cuma

Bunlar Rekor Olmalı


Beşiktaş ve Şampiyonlar Ligi'nin geciken analizi olacak ama tatil felan anca. Çok, çok ilginç bir hafta oldu bu hafta. Yazayım o ilginçlikleri...

- Mustafa Denizli'nin ilk Şampiyonlar Ligi galibiyeti. Turnuva bu ismi almadan önce aldığı son galibiyet ise Monaco'ya karşı idi. Avrupa Şampiyon Kulüpler kupası çeyrek final maçı.

- Manchester United, Şampiyonlar Ligi'nde evinde gol atamadı. Böyle bir maç yakın tarihte oldu mu ben hatırlamıyorum. Ligde oluyor nadiren.

- Şampiyonlar Ligi'nde oynanan 16 maçın 15'inde toplam 3 gol olmadı. 3 gol olan tek maçta Cska - Wolfsburg. İddaa'da Real Madrid maçının alt oranı en fazla kazandıran orandı.

- Beşiktaş, 2.Şampiyonlar Ligi golünü attı bu sezon. Aldığı 4 puanı da deplasmanda aldı. 2 golü de deplasmanda attı.

- Batuhan Karadeniz, Şampiyonlar Ligi kariyerinin 4.saniyesinde sarı kart gördü. Böyle bir kart görme rekoru muhtemelen yoktur.

- Old Trafford'da, Şampiyonlar Ligi'nde 2 galibiyet gören rakip takım futbolcusu olarak bir de Rüştü Reçber var. Başka da varsa Real Madrid'den Raul felan olabilir. Old Trafford'da çıktığı 3 maçta 6 gol yedi Rüştü. Kazanılan 2 maçta da gol yemedi.

- Milan 3 maçta evinde kazanamadı.

- Liverpool, sadece 2 galibiyet aldı. 2'si de Debreceni. 2'si de 1-0. Uefa'ya kaldılar.

- 2 takım şu an gruplarda 0 puana sahip. Yanılmıyorsam, Şampiyonlar Ligi tarihinde ise "sıfır çeken" 3 takım oldu.

22 Kasım 2009 Pazar

Beşiktaş Küçük Takım, Denizli Çapsız Hoca





Maç sonucu:
Beşiktaş 3, Fenerbahçe 0 ...

Fenerbahçe bazı anlarda ortaya çıksa da genel toplamda "kazanmak" adına bir şey yapmayan takımdı. (ya da ben öyle gördüm)

Bir de herkesin ağzına doladığı geyik: "Fink-Alex" eşleşmesi. Neymiş efenim, büyük takım böyle markaj yapar mıymış?... Adam öyle bir markaj yaptı ki; golünü bile yolladı Fenerbahçe ağlarına.



Mustafa Denizli'de kötü hocaymış, çapsızmış, küçük takım gibi oynatmış.

Bu maç "dev derbi" sayılmazmış. Tabii canım, dün Beşiktaş taraftarı Kazım'ın kafasını yarmalıydı mesela, Topuz'u da gözünden şişeyle vurmalıydı. Ekrem Dağ, Santos'un üstüne gidip "Adam ol, ..... " falan demeliydi. Bunlar olsaydı Beşiktaş büyük takım, maç dev derbi olacaktı.

...

Alex'in takıma geldiği günden beri maçların %90'ında Alex'in oynamasıyla kazanan takımda bir gariplik yok da, rakibi yenmenin en "kolay" yolu bu Alex'i oynatmamak olduğunu bilen takımda gariplik var. Mustafa Hoca da küçük takım hocası işte, gitmiş adam markajı yaptırıyor. Hem de bir tane değil, birkaç tane!

Fenerbahçe futbolcu listesinden Alex'i sil, geriye kalan kadro Kayserispor, Gaziantepspor ayarında bir takım gibi kalır.

Ama Beşiktaş küçük takım işte, Mustafa Hoca da çapsız'ın teki!

Öyle olayları çirkinleştirmek yetmiyor işte bazen, komik duruma düşüyorsunuz.

Beşiktaş'ın küçük olduğu tek yer, Fenerbahçe internet sitesinde derbi hakkındaki haberin resimde, Fenerbahçe ambleminin biraz daha büyük olmasıdır. O da kişilerin kendini tatmin olması açısından yeterlidir de.

Hayırlı pazarlar herkese.

9 Kasım 2009 Pazartesi

Denizli'nin Değerini Bil(e)memek


Evet, defalarca bu blog'da Denizli'yi ve fantezilerini eleştirdim. Ama, şu göz önündeki durumdan sonra Denizli hakkında olumsuz konuşmak, oyununu yermek benim adıma bir ayıp olur. Hatta 3 büyükler arasında takımına en çok Teknik Direktörlük yapan adam bu aralar Denizli. Başıma taş felan da düşmedi. Anlatayım genişçe.

Galatasaray maçı sonrası Denizli bir açıklama yapmıştı. Kaale alınmadı 3-0 olunca maç. Demişti ki; "Benim işim, görevim 'Galatasaray karşısında nasıl pozisyonlara girerim, nasıl sonuca giderim'i bulmak ve oynatmaktır. Bugün de pozisyona girdik ama atamadık. Serdar'ın veya Ahmet'in Mehmet'in pozisyona girmesi değil söylemek istediğim. İsimler önemli değil. Benim amacım pozisyona girmekti, girdik ama atamadık." Demek istediği, anlaşılmadı veya anlaşılmak istenmedi. Anlamadık belki de! Serdar Özkan neden oynar gibi isimlerdeyken biz, o takım düşüncesindeydi.

Bu sözünden sonra Beşiktaş, haftalar ilerledikçe üzerindeki baskı ile oynamaya başladı. Paralar verilmemeye başladı. Yönetim - Taraftar savaşı iyice meydan muharebesine döndü. Bu olayların etrafında Denizli, sezon başından beri havasına giremediği Teknik Direktör konsantrasyonuna büründü. Çünkü geçen sene Nevzat Demir Tesislerinin hocası, aşçısı, güvenliği, mentörü, masörü, eti, kemiği, herşeyi Denizli idi. Takımı, olumsuzlukların çevresinde bir olumlu hava yaratma adına toplamaya başladı. Lakin, bu olumlu hava yaratma çabası sakatlıklar yüzünden sekteye uğrama yoluna gitti. İşte burada Mustafa Denizli'nin de teknik zekası devreye girmeye başladı.

Holosko'nun ayağı kırıldı. Tello, haftalardır sakatlık, Milli Takım kampı derken takımdan koptu. Serdar Özkan, bir varmış bin yokmuş modundaydı. Tabata, verilen paranın 10'da 1'i kadar oynamıyordu. Yusuf desen, 2.baharını yaşamış, son gösterisini yapan bir usta tiyatrocu edasında sahneden inmeyi bekliyordu. Bobo desen yedeklikten bıkmıştı. Nobre desen golü yok. Nihat hiç yok. Denizli bu durumun üzerine, sağlamın üzerine oynamaya karar verdi. Ernst - Ferrari - Sivok. Bu 3'lünün sağlamlığına 2 bek ve Ekrem + Fink monte edince Denizli, takımının zaten zor gol yiyen halinden, gol yemeyen bir takıma döndü. Amaç golü bulmaktı. Onu da Beşiktaş adının büyüklüğü ile bulmayı bildi. Yani devrelerin ilk 15 dakikaları. Bunu da başarıyor Denizli.

Gelelim, herkesin böyle de büyük takım oynar mı?, Beşiktaş böyle oynayacak takım haline mi geldi? Şampiyon takım denir mi buna? dediği Trabzonspor maçına. Bahis yapmıştım o maça. Trabzonspor lehine. Kadroları görünce kuponumun yattığını anladım. Öyle ki, buruşturup attım kuponu maç başlamadan! Çünkü Denizli, bugün orada gol yemeyecekti. Ama Hakan'ın performansı, ama Ernst'in füzesi bunda bir etken lakin elinde sıfır yaratıcılık bulunan bir kadrodan, Trabzon gibi kazanması zorunlu bir takıma karşı, oynayabileceği en iyi skorla döndü. 2 golle hemde. 2 maçta attığını tek maçta attı.

Denizli, Beşiktaş'ın başına geldiği günden beri "En Teknik Direktör" günlerini yaşıyor. Yıllardır Galatasaray futbol takımının yaşadığı, kenetlenmeyi bu kez kendisi yaratıyor Beşiktaş'ta. Yönetime, basına, camiaya hatta taraftara bile karşı kenetliyor takımı Denizli. Takımının oynayabileceği tek oyunu da oynatıyor. Bülent Uygun - Sivasspor gibi oldular. Denizli giderse Beşiktaş'ta Sivas gibi olur. Adı bile kurtaramaz bir çok maçı.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Değişmeyen Beşiktaş


1 sene önce, aslında tam olarak 10 ay önce Galatasaray derbisinden önce Beşiktaş bugün olduğu gibi Ankaragücü ile oynuyordu. Bugün olduğu gibi yine 1-0 kazanmış, futbol adına gole kadar birşeyler yapmış, sonrasında skora yatmıştı. 10 ay sonra değişen, ileri giden 1 adım yok Beşiktaş adına. Gerileme olmaması iyi ama yerinde sayması kötü. İsimlerin değişip oyunun aynı kalması çok iyi takımsanız size artı getirir. Şu Beşiktaş adına maalesef artı getirmiyor.

Digitürk'ün yağmurun bereketi ile her çanak antene açık olması sayesinde rahat rahat Beşiktaş'ı izledik. Şu bir gerçek; Beşiktaş deplasmanına gelen Anadolu Takımları 3 büyükler içerisinde en rahat deplasmanını oynuyor. 3 pas yapıyor, kontraya çıkıyor, ayaklarında çok fazla top tutup, hoyratça pozisyona girip harcayabiliyor. Zaman zaman, 20-40 veya 55-75 arası gibi genellikle Beşiktaş ile rakibinin maçı değil de normal bir lig maçı izliyormuşsunuz gibi geliyor bana. Beşiktaş bu dakikalarda ağırlığını koyup maçı bitiremiyor. Rakibine "atabiliriz" düşüncesini verdiriyor.

Beşiktaş'ın kadro yapısı aslında bunun ürünü. Denizli, Ekim ayında elindeki kadronun her maçı 2-0, 3-0 kazanamayacağını anladı ki, 1-0'lara tekrar başladı. Bu yüzden devre başlarında gol veya goller bulmaya çalışıyor. Bunun nedeni de takımının adının Beşiktaş olması. Rakibin adının büyüklüğüne karşı koymaya çalıştığı ilk dakikalarda o büyüklük ile saldırıp istediğini alıyor. Aynı saldırma etkisini 2.yarının belirli bölgelerinde etkili yapıp golü bulsa rakiplerini 70.dakikada çözebilecek Beşiktaş.

Savunmayı da Denizli, Ernst-Ferrari-Sivok ile sağlama alıyor. Buna Toraman ve o gün sol bekte oynayan futbolcunun performansı eklenince gol yemeleri Rüştü'nün asistlerine kalıyor. Bir de bireysel yetenekler veya iyi duran toplara. Yani Denizli Fantezilerinden kurtulunca, takımını yukarı çıkartmaya başlıyor. Şu gerçekte Beşiktaş adına su yüzüne çıktı. Matias Delgado, Beşiktaş'ın hücum gücünün kilitidir. Ne Tello, Ne Tabata ne de şu haliyle Yusuf Beşiktaş'ın hücumunu sırtlayamamaktalar.

Son nokta da İsmail'e. Bir gol attı diye dayak yedi adeta sahada. 2.yarıda kaç kere kenara alınıp tedavi edildiğini ben sayamadım. Yazıktır valla.

30 Eylül 2009 Çarşamba

The Change We Don't Need




Hadi hocam, bu sefer en ideal 11'le çık sahaya. Bu sezon kadroda yaptığın değişiklikler yok yaktı bizi. Bir de en ideal kadro çıkınca nasıl oynuyor onu görelim.

Ortalıkta şu kadro ile çıkılaağı konuşuluyor:

Hakan
Ekrem, Sivok, Ferrari, İbrahim Üzülmez 
Ernst, Fink
Tabata
Tello, Serdar Özkan, Bobo

Hadi Hayırlısı...



Not: Resmin Orjinali:


21 Eylül 2009 Pazartesi

Mustafa Denizli Anderson Görünce




Mustafa Denizli geçen haftaiçi oynanan Manchester United maçından etkilenmiş herhalde.

Anderson zamanında Porto'dan "Yeni Ronaldinho" olarak transfer edilmişti. Sir Alex Ferguson, o Ronaldinho'yu aldı, bir adet defansif yönü de olan sağlam bir orta saha oyuncusu yaratmaya başladı. Her geçen gün de oranın adamı olma yolunda ilerledi.

Zannedersem Mustafa Denizli de bu hikayeyi duydu ve ondan etkilenip Tabata'dan bir Anderson yaratmaya çalıştı. Oysa ki Anderson 20 yaşında yeni pozisyonuna geçti, Tabata ise 29 yaşında. Sonuçta ne Mustafa Denizli Alex Ferguson, Ne Tabata Anderson, ne Beşiktaş Manchester United, ne de Süper Lig Premier Lig.

Anlamak mümkün değil.

Denizli, Beşiktaş'ın başında kalır ve Tabata oranın adamı olur da büyük işler başarırsa tarih yazmış olur.

Böyle bir kumara gerek var mı? Bence yok.

Bayramdı, tatildi derken bloga uzak kalmıştık. Böyle bir dönüşle başlayalım.

14 Eylül 2009 Pazartesi

Manchester'ı Beklerken / Denizli & Ferguson



"Türkiye'ye daha önce üç kez geldik. Türkiye'de tuhaf bir durum söz konusu. Türk seyirciler maçtan önce geliyorlar size baskı uyguluyorlar. Ateşli taraftarları söz konusu. Stadın atmosferiyle ilgili, tecrübelerimizle ilgili her şeyimizi ortaya koyacağız. Beşiktaş'ı çok akıllı futbolculardan kurulu olduğunu, kısa paslarla istikrarlı gittiklerini ve oyuncular çok değişmeden oynadıklarını gözlemledim."


Alex Ferguson






"Beşiktaş'ın İstanbul'da ne denli güçlü olduğunu ne denli asılan bir takım olduğunu göstermek istiyoruz. Göstermemiz lazım, evimizde bu turnuvaların havası son derece değişik ve farklıdır. Biz belki lige düşündüğümüz ölçüde başarılı başlayamadık. Bu yarın için bizi herhangi umutsuzluğa, negatifliğe itmeyecek. Futbolcularımın ve Beşiktaş'ın Avrupa arenasında yoluna devam etmesi için bu grupta her şeyimizi ortaya koyacağız"


Mustafa Denizli

Manchester'ı Beklerken / Taraftar





Yarın akşamki maç bi' CSKA ya da Wolfsburg maçı olsaydı hayat daha güzel olabilirdi Mustafa Denizli için. Beşiktaş'ın iç saha avantajını da ekleyince zor maçlar diyip kapatılırdı. Ancak İnönü'ye gelen takıma bakınca maçın "çok zor maç"a doğru yol aldığı da bir gerçek. Tabii bu maç grupların son maçı olsa yine bir rahatlama olurdu ancak Man U açılışı güzel yapmak isteyebilir.

Avrupa takımları deplasmanda fazla açılmadan, daha garanti oynar genellikle. Stad-Taraftar-Destek faktörleri de işin içine girince Beşiktaş'ın şansı bir nebze daha artıyor. Önceki Liverpool, Barcelona gibi örnekler de mevcut.

Mustafa Denizli bir kez daha kumar oynamaya kalkar ve sahaya ilginç bir 11 sürerse ağzıyla kuş tutsa da yaranamaz kimseye. Ancak en tutarlı 11'i sahaya sürer ve takım adam gibi oynarsa az farkla yenilse bile sesler birazcık da olsa azalır. Geçen sezon ilk geldiğinde yarattığı sistemden vazgeçip "eldeki kadroyla savunma yapamayan takıma atak yaptırılır" mantığında yol almaya başlayınca her şey güzelleşmişti, bir kez daha çark eder mi Denizli?

O değil de; Beşiktaş, Şeytanları yer yüzüne indirirse güzel olacak. Zor ama, imkansız değil. Kalede Foster var, golcü ayakların işi bi' nebze kolaylaştı.

Not: Fotoğraf mynet'den.

12 Eylül 2009 Cumartesi

"Hocam, Kulübeden mi Gol Atalım?" | Derinlemesine Denizli'nin Beşiktaş'ı




Nobre ya da Bobo, hangisi bu soruyu hocaya sorarsa ağzına sağlık.

Aslında Mustafa Denizli'yi anlıyorum. Aklında bir sistem var; hızlı futbol. Elindeki oyunculardan bu sisteme yatkın olanlar da var: İsmail Köybaşı, Serdar Özkan, Holosko...

Ancak bu hızlı adamların önüne bir adet "santrafor" koymazsan bu iş olmaz. Guardiola Barcelona'da, Pelegrini Real'de bunu yaparsa eyvallah'ım var. Ancak o adamların Messi'si, Ronaldo'su, Kaka'sı, Henry'si var. Nokta santrafor değillerse de Türkiye Liglerinin en iyi santraforlarından daha golcü özellikleri olan adamlar. Senin kağıt üstünde çizdiğin hesaplar sahaya uymuyor yani Hoca'm.

10,5 numara istedin ve hali hazırda Tabata'n var. O 10,5 numaranın önüne santrafor koymazsan ancak kanatlara top dağıtır. O işi zaten İnceman, Fink, Ernst gibi adamların herhangi biri de yapabiliyor. E ama santraforun olmayınca kanattan gelen topa kim kafa, ayak vs vuracak?

Orta alanı elinde tutmayı başaran iki Alman'ın var: Ernst ve Fink. Biri yedek, yerinde Ekrem Dağ. Sağ bekte ise hücum yönü sıfır olan ve takıma hâlâ alışmamış İbrahim Kaş. Ekrem'i beke alıp Fink'i orta alana alsan hızında bir kayıp yaşamazsın. Çünkü hızlı futbol hızlı koşan adamlarla değil; hızlı top yapan adamlarla oynanır. Bunu ben biliyorken sen mi kestiremedin Hocam?

Peki neden Rüştü? Tamam tecrübe falan, anlıyorum da; haftalardır sürekli sahada hazır bir Hakan Arıkan var. Hatasıza yakın oynuyor hem de, neden hâlâ Rüştü? Rüştü demişken lütfen bkz: Bi' Kere O Eli İndir... Teşekkürler Felix.

Peki Mustafa Hocam, biliyorsun seni oradan indirmek için canını bi' yerlerine takmış onlarca adam var. Senin deyiminle "kargalar"... Peki neyin kumarını oynuyorsun? Senin saha dışındaki performansın Türkiye'nin alışkın olmadığı düzeyde iyi. Yaptığın açıklamalar gündem yaratıyor, herkes sana kızıyor. Sen bu yolla oyuncularını koruyorsun, baskıdan kurtarıyorsun; helal olsun kendini öne attığın için. Ancak bu böyle olmaya devam ederse, hele Avrupa'da aynı fıkralar sahne alırsa; o zaman vay haline Sayın Hocam.

Beşiktaş'ın geri dörtlüsü "İsmail-Ferrari-Sivok-Ekrem" sorunsuz çalışır gider. Yedek stoperler Toraman, Kaş, Erhan. Bekler de Rıdvan ve Üzülmez. Orta alanda Fink ve Ernst 30'un üstüne maç oynarlar. Önlerinde Tabata var ve aşağıdan Necip ve Onur orayı zorlar. Kanatlar da malum, en uca bir de Batuhan gelirse 10 numara takım; ancak Mustafa Denizli fantezilerinde vazgeçerse.

Hoca fantezilerden vazgeçene kadar n'apar Beşiktaşlı bilemiyorum, Ben en iyisi bir sigara içeyim...

10 Eylül 2009 Perşembe

Terim'in İçine Denizli Ruhu Girince



Geçen sezon Beşiktaş'ın ilk yarıda oynadığı derbilere bir dönüp bakın. Özellikle Beşiktaşlılar iyi hatırlar.

Maçta saldırmak gerekince takım garip bi' 3-5-2 düzeni alıyordu. Kim nerde ne yapmaya çalışıyor belli olmuyordu, aynısını Millî takımda gördük bu akşam. Önemli adamlar da tutuk kalınca o dönemdeki Beşiktaş takımının bir kopyası oluştu sahada, yenilmediğimize şükretmek lazım

Sonuçte Terim'in içine Mustafa Denizli'nin ruhu girince sahaya da geçen sezonun etkisiz Beşiktaş'ının ruhu girdi; olmadı. Hadi hayırlısı...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Domates, Biber, Yumurta, Tava ve Mustafa Denizli


İlk 4'lüyü görünce aklınıza öğrenci evlerinin baş tacını, ailede, babanın süpermarket alışverişi sırasındaki karpuz seçmesi kadar büyük önem arzeden, yemek yapma sınırlarının en üst düzeyini anlatan o efsane yemek geldi tabi. Fırından çıkan sıcak ekmekle süper giden Menemen'i.

Peki bu malzemelere sahip bir mutfakta menemen yerine aşçı, domates ve biberli omlet yapmaya kalkarsa ne olur? Yemek bekleyen, karnı aç adam için, sürekli bu malzemelerle sadece omlet gören adam için sorun olmaz. Bilakis domates, biber var içinde der, daha bi iştahlı yer. Peki aynı adamın karnı doyarsa? Adam menemen beklerken, omlet verirsen bi' durur adamlar. Beşiktaş'ın durumu aynen bu..

Geçtiğimiz sene her hafta Denizli Fantezilerinden bahsettik. Doğru oyuncuların, yanlış dizildiğini yazdık. Bir Sivok'un bile mevkii değişiminin sancılarını Beşiktaş, evinde Fenerbahçe'ye kaybetmesi ile gördü. Ama çok güzel bir kadro kuran takımın, hala yanlış oynaması yazıktır. Yanlışta ısrar etmesi daha yazıktır. Hala aynı malzemelerle omlet çabaları bunlar kısacası.

Harika bir defans 4'lüsü, önünde 2 tane taş gibi Alman var. Hala orta sahaya bunların yanına bir adam çekmek, eğer önünde Alex'in, Hagi'n veya orta sahaya Appiah'ın, 2000'lerdeki Okan'on Emre'n yoksa intihardır. Yusuf Şimşek'in kanatlarda oynamasının, ters ayakla ters tarafa çalım atardan başka pozitifliği de yok. O da araya vücudunu koymasını bilen adamın karşısında yok oluyor. Emre'nin dün yaptığı ve Yusuf'un sarı kart gördüğü pozisyonda görüldüğü gibi. Fizik olarak da bitiyor Yusuf kanatta koşarak. Oyunda 35.dakikada reklamdan görülmese de ekranın altında sıkça saklanıyordu Yusuf. Bobo'nun oyunun bir bölümünü solda geçirmesi, Tello'nun bir türlü sol önde olmaması, Nihat romantizmi adına, Holosko'nun güme gitmesi, Yusuf gibi harika araya toplar atabilecek bir adamın, kanat bekini yıldız yaptıracak derecede kanatta oynaması inanılmaz derecede şaşılacak bir iş. Eğer Beşiktaş bütün yaz dönemini bu sistem adına harcadıysa çok yazık. Hatta hayırlı işler şimdiden.

Beşiktaş'ın 4'lü defans önüne 2 ön libero kurgusu şahane. Önlerine 2 kanat, santrafor Bobo, arkasında Nihat ile yıkamayacakları takım yok. Sociedad'ın şampiyonluğa, Nihat'ın krallığa oynadığı Kovacevic - Nihat hattı gibi. Hadi önde 3'lü arayışı var ise de, Yusuf'u serbest oyuncu, sol Tello, sağ Nihat veya Holosko, santrafor Bobo yapmakta bir çözümdür. Yusuf'un sol ön oynaması değil veya Bobo'nun.

Beşiktaş kısacası şef'i Denizli yüzünden bu sene yine domatesli, biberli omlet yiyecek gibi duruyor. Canım menemen dururken hemde. Tabi omleti artık yemek isterlerse...