Fatih Terim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fatih Terim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2010 Pazartesi

Tugay'ın Yuvaya Dönüşü


Nasıl bir imza töreni anlamadım, anlayamadım. Tugay Kerimoğlu'nun altyapı başına gelmesi bir yana imza töreninde Terim'in olmasına hala şaşırmaktayım. Terim - Tugay - Polat. Perşembe 13.30'da imza töreninde.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Bu mu "Lokum Gibi" Kura ? | Terim'in İzleri





Kuralar çekildi ve milleti bir heyecan sardı. "Lokum gibi", "kaymak gibi" kura falan. Değil arkadaş, değil. Bu kura bize gelebilecek en zorlu gruplardan birini seçti. Neden mi? Teker Teker bakalım:

Almanya: Zaten adamlar ortada. Adamların zaten katılmadığı turnuva yok. Gruplardan da güle oynaya çıkmalarını hiçbir şey engelleyemez gibi. Biz Almanya'dan deplasmandan puan alamayız. Çünkü oraya kendimizi büyüterek, her şey güzelmiş gibi bakarak gideriz. "Gurbetçiler manyak destek verecek oğlum" rahatız falan deriz. Kaybeder geliriz. İçeride de belki 1 puan alırız o maç muallakta biraz. Neyse, panzerler hakkında diyecek pek bir şey yok.

Belçika: Gruptan bizi dışarı itecek takım budur. Kabul etmemiz lazım ki bizden daha isimli oyunculara sahipler. Kadrodakilerin oynadığı takımlara bir baksak anlarız. Vermaelen, Eden Hazard, Fellaini, Dembele gibi çok önemli isimleri var. Yanlarına bir de Kompany, Axel Witsel koyun. Başlarına da Advocaat var. Advocaat kulüpler bazında başarılı işler çıkarmış ancak Millî Takım düzeyinde bir başarısı yok henüz. Kariyerinin ilerlemiş olduğunu da düşünürsek Belçika ile bir başarı yakalamak için canını dişine takacakdır. Aynı şekilde önemli gençler de bu turnuvalarda transfer sezonunu bol sıfırlı sözleşmelerle kapatabilir. Bu tablo Belçika için büyük avantaj gibi görünüyor ama öyle olacak mı bilemiyoruz. He, bizim basının büyük kısmı böyle şeyleri yıllarca düşünmedi ve rakipleri kolay lokma görerek herkesi rahatlattı. Yine yaparlarsa şaşırmam.

Avusturya: 8.5 Milyona yakın nüfusun içerisinde 300.000'den fazla Türk asıllı insan yaşandığı söyleniyor. Bunu bilmek güzel, "evimizde gibi" diye diye gideriz; bence bizi zorlamadan gönderirler.

Kazakistan-Azerbaycan: Ne futbolları, ne oyuncuları bizim yanımıza gelemez deriz hep. He, gidip bu deplasmanlarda puan bırakırsak şaşırmam.

Futbolu rasyonel yaşamadığımız ortada. Son olarak Beşiktaş'ın ŞL performansında gördük bunu. 4 puan topladı Beşiktaş. 3'ü Manchester deplasmanından, 1'i Wolfsburg deplasmanından. Dışarıdan hep "İç sahada CSKA'dan garanti puanlar var" dedik düşünmeden. Alamayınca şaşırmadık da. Beşiktaş yenebilirdi-yenemezdi değil olay; maçları nasıl değerlendirdiğimiz. "Saldır aslanım, parçala, yardır" mantığıyla olmuyor bu işler artık. Neyse konu dağılmasın.. Belki de futbolun bir güzelliği de bu(?)..

Sonuçta bence tablo o kadar parlak değil.

Şimdi neden bu kadar karamsar olduğumu soranlar olabilir. Söyleyeyim; Fatih Terim'in ağırlığı gitmedi bizim üzerimizden. Her maçta her şey olabilir. Kolay puan kayıpları, ilginç zaferler falan. Bu zihniyette bir ülke için en güzel şey 1. Torbadan İngiltere, 3. Torbadan İrlanda ya da Bosna, 4'den Galler gelse daha çok sevinirdim.

Kaosdan beslenen ülkenin, kaosdan beslenen spor yöneticileri, teknik direktörleri, yorumcuları, sporcuları için mükemmel grup olurdu. Hep bir heyecan, hep bir aksiyon... O durumda birinciliğe şaşırmazdım; bu haldeyken 1. olsak şok olurum.

Ah be "İmparator" Fatih Terim; sevmem seni belki ama etkini atamadık üzerimizden.

Acilen yeni bir hoca, yeni bir anlayış, yeni bir Millî Takım çalışmalara başlamalı. 2012 çok uzak değil. Daha dün 2008'den geri döndük.

Bu arada üstteki karikatür Edoğan Oruç'a aittir. Saygılar.

19 Ocak 2010 Salı

Rijkaard - Neeskens - Fatih Terim (Koltuk Kapmaca!)






Taç Çizgisi Blogundan Schumy e-mail yoluyla ulaştırdı. Önden bir teşekkürlerimizi iletelim kendisine bu paylaşım için :)

Gelelim olaya:

Aslında "olsa şaşırmam" diyeceğimiz bir senaryo gerçekleşiyor.

Arsenal Rijkaard'ı teknik direktörleri olarak görevlendiriyor. Rijkaard'ın yakaladığı tek başarı Avrupa Kupasında final oynamak. Bu süre zarfında Galatasaray'ın hocası kim oluyor? Johan Neeskens. Neeskens Galatasaray'a bir adet Şampiyonluk, bir adet Süper Kupa kazandırıyor. Ada'da işler burda olduğu kadar hoş gitmiyor. Arsenal tribünlerinde "istifa" sesleri yükselince Rijkaard yaka paça kovuluyor kulüpten. Yerine gelen adam ise Johan Neeskens. Rijkaard ikinci kez koltuğu aynı adama kaptırıyor.

Buraya kadar normal sayılabilir. Normal olmayan şey ise Galatasaray'a gelen yeni hoca. Fatih Terim! 3. Terim devri başlıyor Galatasaray'da. Hadi hayırlısı.

Olsa şaşırır mıydık..? Hiiç sanmıyorum, özellikle 3. Terim devri hiç de zor değil gibi.

13 Ekim 2009 Salı

Türkiye A Milli Takım "Yeni" Teknik Direktörü


25 yıldır teknik direktörlük yapıyor. Oyuncu yetiştirme desen elbet var. Eğitim desen var. Alt ligden üst lige takım çıkartma desen var. Yabancı dil, 2 tane. "Everything is something happened" gibi değil. Almanca ve İngilizce. Yurtdışında teknik direktörlük desen o da tamam. Hakemlik diploması bile var. Almanya'da, Köln'de 30 maç yönetti. 2 tane Başbakanlık Kupası var. Fenerbahçe'ye 3, Beşiktaş'a 4 atarak almış. İlk maç 3-0 kazanıp, 5-1 kaybettiği bir Türkiye kupası finali var. Pro lisans antrenörlük daha düne kadar bir kendisindeydi. 2 tane futbol akademisinden mezun olan da o. Artistlik desen, Kemal Sunal'la beraber filmi bile var. Kenarda golden sonra adam dövme desen o bile var. Alman vatandaşı. 3 kez de yılın antrenörü seçildi.

Hans Peter Briegel, Karl Heinz Feldkamp, Christoph Daum, Thomas Doll, Reinhard Stumph, Falko Götz değil. Yılmaz Vural. Durun benim adayım değil. Öyle bir gelişme de yok. Sakin. Devam.

Neden yazdım bu özgeçmişi. Bu göreve adaylığını açıkladı. Olur mu? Olamaz. Oldurmazlar. En azından başka hocalar gibi kıvırmıyor lafını. Ama özgeçmişinin çalıştırdığı kulüpler kısmını buraya yazarsam, sayfa almayabilir. Her daim Yılmaz Vural bu ülkede futbolun içinde olmalı ama.

Peki, diğer senaryolar kim? Senaryo'ya ihtiyaç var mı? Biraz uzun olacak ama bu yazı, yazmaya çalışacağım.

Bülent Uygun denildi. Teknik direktör olarak evet. Hayrettin Yerlikaya, Abdurrahman Dereli, Pini Felix Balili, Faruk Bayar ile şampiyonluğa oynuyorsa bir adam başarılıdır. Ama teknik olarak. Kenarda Ertuğrul Sağlam gibi bir duruş gerçekleştirseydi, bugün sözleşme imzalanabilirdi. Olmaz. Görmek isteyen olur mu? Sanmam.

Ertuğrul Sağlam denildi. Daha çok erken. Slaven Bilic gibi olsa keşke. Ama Arda, Semih, Tuncay, Hamit, Volkan, Servet, Ertuğrul Sağlam'dan daha fazla uluslararası mücadele görmüş durumda. Terim gibi otorite kurabilir mi? Zor maçların baskısını Terim gibi kavga etmeden kaldırabilir mi? Zor. Peki yardımcı olarak olabilir mi? Kendisi kabul ederse belki. Oğuz-Metin gibi gölge adam olmaz en azından.

Luce + Hakan Şükür deniliyor. Paket halinde servis ediliyor herhalde bu iş. Luce tek başına alıp götürecekken Hakan neden? Luce + Sağlam olur da deniliyor. Kalp ameliyatı geçiren Luce'nin böyle bir göreve sağlığını düşünerek girmesi mümkün mü? Avucunun içi gibi bildiği bir ülkede, eleştirileceğini de biliyor. Kurulu takımını da bırakır mı? Para konuşur elbet ama onlarca hücum silahımızın olduğu bir takımda sistemi çok tartışılır. Çok tartışma çıkartır.

Daum denildi. Yıllık 3.5'u bırakıp, böyle bir işe girer mi bir adam? 2'si beraber olsa zaten Terim'e yaparlardı bunu. Kendi de istemedi.

Şenol Güneş tekrar gelir mi? Gelse Trabzon bırakır mı? Kore'den gelir mi? vs.vs.vs.

Aslına bakarsanız, bu isimler bile hikaye kısmı. Terim için ne dedik? Taktik, teknik, strateji yok. Allah Allah deyip geçer Genç Osman taktiği ile oynadık. Hani derler ya, İtalya turnuva takımıdır, Almanlar turnuvada sonradan açılır vs. vs. Dünyanın en büyük 2.turnuva takımı biziz arkadaş. 1.si Brezilya ise 2.si biziz. "Nasıl yani, hadi oradan" derseniz açıklayayım.

2 kez Dünya Kupası'na gitmedik mi? Gittik. 1.si peri masalı idi. 2.si 2002. Dünya 3.sü olduk. Guus Hiddink'i yenerek.

3 kez Avrupa Şampiyonası'na gitmedik mi? Gittik. 1.si peri masalı, aaa yazın resmi maç yapıyoruz, Alpay-Vlaovic dedik gitti. 2.sinde çeyrek finalde penaltı kaçırıp, faul olmasına rağmen bir 2.gol yiyerek elendik. 2008'de yine Guus Hiddink ile aynı yerde karşılaştık.

1 kez Konfederasyon Kupası'na davet edildik. Brezilya'yı perişan ettik, eledik. Fransa'yı 2.yarıdaki oyunla perişan edip, 90'da penaltı kaçırarak elendik. 3.olduk.

Bunları neden yazdım? Bizi aslında köprüyü geçerken idare edecek bir adam lazım değil. Bize, bizi köprüye götürecek bir adam lazım aslında. İçerideki bütün maçları kazanıp, deplasmandaki Estonya, Ermenistan ayarındaki takımlara puan kaybetmeyecek, Bosna-Belçika'ya en kötü yenilmeyecek adam lazım. Yoksa bizim 23 kişilik kadronun derdi, finaller değil. Elemeler. Bir şeyi adamakıllı anladığımız tek nokta belki de. Elemeler denince elenip, finaller denilince final kısmından aşağısını görmüyoruz çok şükür.

Bize sistem gerek. Maç öncesi 11'i 1 farkla yazmamız gerek artık. Zaten gittikten sonra turnuvalara peşinden koştuğumuz Hiddink'le karşılaşıyoruz yarı finallerde. Bir maça çıktığımız zaman yeneriz dediğimizde yeneceğimiz, rahat rahat izleyeceğimiz maçlar olmalı. "Estonya'ya bile kriz geçirerek 4 tane atıyoruz 2 tane yiyoruz" olmamalı. Teknik adam kadar, yardımcılarını da iyi seçmeliyiz. Seçtirmeliyiz. Golden sonra tokat yemesin, tribünden hocayla beraber maç izlemesin yardımcı. Çıksın kenarda taktik versin. Mesaj beklemesin üst taraftan.

Ayrıca Hiddink de gelmez zaten. Mis gibi votka, havyar varken bırakılır mı Rusya. Ama Yılmaz Vural da adeta küçük bir Maradona yahu. Çimlerde göbek üstü yatmak bile var. 2-3 maç getir, stresini alsın ülkenin. Yanına da Hikmet Karaman. Hükmen 3-0 kazanmazsak bir şey demiyorum.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Türkiye A Milli Rehabilitasyon Merkezi


İbrahim Kaş, Yusuf Şimşek, Rüştü Reçber. Nihat da var ama neyse. Yıllardır değişmeyen mentalitenin son örnekleri bunlar. Rehabilitasyon. Moral vermek. Gana Milli takımı gibi kadroya çağıracak toplam 23 futbolcuya sahibiz ya, sakat, hasta, cezalı, kötü oynuyor, aylardır oynamıyor, takımı yok, farketmeden çağırıyoruz. Formda olanları da "Terim Yasaları"na uymadığı için kadroda göremiyoruz. Aylardır takımı olmayan Hakan Şükür'ü, yine aylardır kendi takımında kadroda göremediğimiz Emre'yi zamanında gördüğümüzden pek yadırgamıyorduk zamanında. Performansın adam çağırmak konusunda kadroda maksimum 1 adamla sınırlı kalması şaşırtmıyor yani. 23 kişi olunca, herkes kendi takımından kimi çağırmış, en çok bizden mi çağırmış diye bakarken yine "efsanevi Terim sistemimizin" getirdiği bir boşluğu yine göremiyoruz. Defansif Orta Saha!

Hani aylardır yok mu bir Türk, Brezilya'lı oynatıyor diye höykürmekten başka bir gündem getirmeyen basın'ın Türk'ün bile o mevkii de 23 kişide sadece 1 adet (o da Ceyhun Eriş'miş) seçildiğini görmemesi, aslında oynamayan taşların nedeni. Ceyhun Gülselam dışında bir tane o bölgede oynama yeteneği olacak adam yok. Devşirme var. Eskiden adam devşirdiğimiz yere, şimdi mevkii devşiriyoruz. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal yok. Mehmet'in Strum Graz maçındaki hali bile Ceyhun'u cebinden çıkartır. Nuri'nin de fizik ve oyun olarak Emre'den farklı bir defans anlayışı yok. Sadece Ceyhun Gülselam. O da 3-5-2'nin sağına geçti mi tamamdır.

Bize sistem gerek. Sistem yerleştirecek bir adam gerek. Sistemsizlik, sistem oldukça çok rehabilitasyon kadrolar, çok vatan, millet, hücum takımları izleriz.

12 Eylül 2009 Cumartesi

FATİH TERİM FEDERASYON BAŞKANLIĞINA! (ANKET)

Sizce Fatih Terim kariyerine bir de TFF başkanlığı sığdıracak mı?



Busker ile tartışıyorduk, konu buraya kadar geldi. Ben öyle bir şeyin olmayacağını, olursa benim için Türkiye'de biteceğini söylerken o olacağını iddia etmeye devam etti. Hadi bakalım ne çıkacak...

10 Eylül 2009 Perşembe

Birisinin Terim'e Öğretmesi Gerek !!


Ders almam, ders veririm diyen İmparator'un, günümüz futbolunun şartlarını takip etmediği açık bir şekilde ortada. Maçlarını bile takip ettiğini sanmıyorum, teknik adam gözüyle ama neyse. Birisinin Terim'e; "Sayın Terim, çok gol çok hücumcu ile atılmaz. Çok gol, iyi işleyen bir orta saha ve hücum hattı ile atılır" diye öğretmesi gerek.

1960'larda 2-5-3'le felan maçları kazanabilirdiniz. Taktik, teknik, strateji yoktu. Savunma yapılmazdı. İyi hücumcunuz varsa, alıyordunuz maçı. 5 sene önce iyi bir ön libero maç kazandırırken, şimdi ön libero da yetmiyor, iyi bir orta saha şartı gerekiyor maç kazanmak için. Yakın örneklerle açıklayalım. Toure - İniesta - Xavi - Messi - Eto'o - Henry. 100 golü aştı bu takım. 100 golü. La Liga'da hemde. Hücumcu bir takım oluyorlar, hücum etmek istediklerinde. Savunmacı oluyorlar, savunma istediklerinde. Yetenek konusu ayrı. Ama rakip bu orta sahadan zor bela geçtiğinde, zaten defans baltayı vurarak topu alıyor. Gol atamayınca rakip, 2 gol bitiriyor rakibi. Sonrası kedi - fare. Gelelim 2005 - 2006 Fenerbahçe'sine. Efsane orta saha. Appiah - Aurelio - Selçuk (Deniz). 90 gol attı bu takım da o sene. Şampiyon olamadı ama Terim'in istediği çok gol atma sonuna kadar var. 2003 Şampiyonu Beşiktaş. En fazla gol atan takım. Neden? Tayfur - Giunti orta sahasının etkinliği ve savunmasının gücünden. Herkesin Okan - Emre - Suat'tan hatırladığı efsane orta sahada aynı şekilde en fazla golü atarak şampiyon oldu. Jose Mourinho gibi orta sahasına kale kuran bir adamın şampiyonlukları da aynı duruma sahip. Frank Rijkaard'ın Barça orta sahası da. En fazla golü atmak.

Böyle sayısız örnek var. Düz mantık düşününce doğru. Çok atarsam kazanırım, çok forvet koyayım. Basket koçu olsa Terim, 3'lük attıracak sadece takıma, aynı düz mantığı kurarsak. İyi bir orta saha, iyi bir taktik düzeni, bir futbolcunun performansını daha çok artırır. Gökhan Gönül'ün son 2 sene arasındaki farkı, Arda'nın son 2 sene arasındaki farkı en görülür 2 örnek. Bize iyi bir teknik direktör gerek. Yabancı hemde. Yerli kalmadı maalesef buraya gelecek. Belki 1-2 sene sonra Ertuğrul Sağlam. Futbolcuların kariyerleri altında ezilmeyecek bir adam lazım. Avrupa'da üst düzey alanda 50 tane maç yapmış Arda'nın, Emre'nin, Gökhan'ın yanında kariyeriyle üstün olacak bir adam. Kenarda futbolcu baktığında hocaya, hocadan güveni, yardımı alacak bir adam. Aslında bir Hiddink lazım bize. Ara ki bulasın.

Terim'in İçine Denizli Ruhu Girince



Geçen sezon Beşiktaş'ın ilk yarıda oynadığı derbilere bir dönüp bakın. Özellikle Beşiktaşlılar iyi hatırlar.

Maçta saldırmak gerekince takım garip bi' 3-5-2 düzeni alıyordu. Kim nerde ne yapmaya çalışıyor belli olmuyordu, aynısını Millî takımda gördük bu akşam. Önemli adamlar da tutuk kalınca o dönemdeki Beşiktaş takımının bir kopyası oluştu sahada, yenilmediğimize şükretmek lazım

Sonuçte Terim'in içine Mustafa Denizli'nin ruhu girince sahaya da geçen sezonun etkisiz Beşiktaş'ının ruhu girdi; olmadı. Hadi hayırlısı...

9 Eylül 2009 Çarşamba

65


Kayseri Kadir Has Şehir Stadyumunda bu sezon satılmış olan kombine bilet sayısı. Evet 65. Hadi 70 olsun sizin hatırınıza. Türkiye'nin en modern 2-3 stadından birisinin, hemde kafaya oynamaya aday bir takımın sattığı kombine sayısı. Bu stad Eskişehir veya Bursa'da olacaktı ki Anadolu'da deplasman görecektik.

Daha da komik bir not vereyim. Bu stadın müdürü de görevinden alındı. Sinyor Terim'in zemini kötüydü demesi üzerine. Adam tekrar belediyedeki Fen işleri müdürlüğündeki işine dönmüş. Sen, Fen işleri müdürünü, Stat müdürü yaparsan adama ne suç bulursun ki? Bu arada 2 sene önce Yunanistan'a 1-0 yenilirken, Yunanlıların attığı golde top Ali Sami Yen'in kötü zemininde yerden bir parça sekmiş ve Yunan santraforun Volkan'ın üstünden topa vurabilmesini sağlamıştır. O zemine de laf edememişti Terim.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Fatih Terim'in Orta Parmağı


Dün sabah saat 10 sularında koptu sağ el orta parmağı Terim'in. Gerçekten koptu. Bodrum'da saat 10'da teknesi ile uğraşırken bir kaza sonucu orta parmağı kopuyor Terim'in. Hemen kopan parmak buz ve havlu ile sarılıyor.Özel Bodrum Hastanesi'nde ilk müdahale yapılıyor. Kopan parmağın İstanbul'da dikilmesi kararı alınıyor. Terim özel uçakla 2'de bodrum'dan biniyor. 3'te iniyor. Operasyona giriyor ve parmağı dikiliyor. Estetikle de rötüşları yapılıyor. Teknesinde koylarda gezinti düşüncesi ile uyanan Terim, saat 4'te İstanbul'da kendisini hastaneden çıkarken buluyor. İnsanoğlu kuş misali. Geçmiş olsun hocamıza.

Zaten açıklama olarak da; Korkmayın, küçük bir talihsizlik oldu. Ben bu tür basit kazalarla yıkılacak adam değilim ama küçük bir operasyon gerekebilir” demiş. 

3 Nisan 2009 Cuma

Terim'den Alayına Gider!


“Aranızda sadece 3 kişiye lafım yok. Arda, Emre Aşık ve Hakan Balta’ya söyleyecek bir sözüm yok"

"Tam bir fiyasko yaşattınız bu gece. İnşallah bu gece yastığa kafanızı koyduğunuzda rahat olursunuz. Beni resmen bitirdiniz. Ben çıkıp basına sorumlu benim diyorum ama bu takımı bu hale siz getirdiniz. Artık rahatlamışsınızdır. Bana sözler verdiniz, ben de sizlere inandım. Sahada neler yaptığınızı 80 milyon gördü. 2-3 farkla bitireceğiniz maçı, tecrübesiz çaylaklar gibi kaybettiniz, hem de son dakikada yediğiniz golle. Yazıklar olsun. Sizi vicdanınızla başbaşa bırakıyorum"

"2. golde bir de bakıyorum sağ tarafta kimse yok. Gökhan nerede? Ne sağ bek var, ne sağ açık var. Daha 10 dakika olmuş oyuna alalı Sabri’yi.. Ortada yoksun... Benim gibi sen de golü seyrettin"

"Sen kendini İspanya Kralı mı sanıyorsun? Ona jest, buna jest işin gücün İspanya basınına konuşmak. Biz can derdindeyiz, sen piyasa... Seni Bernabeu’da kaptan yaptım, iki maçta 3-4 tane pozisyon buldun, bir topun kaleyi bile bulmadı"

"Güzel oynadığın bir maçı da güzel bitir be kardeşim. Çek maçında da yakacaktın bizi Allah’tan zaman kalmadı. Bıktım senin yan toplardaki zaafından. Adam gibi oynayacaksan gel Milli Takım’a. Bıktım artık bu hatalarından"

Peki bu kadar gider'e karşı kim cevap verdi. Del Bosque. "Türkiye, Güney Afrika'ya gidemez" dedi.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Saraçoğlu'nda Oynayamamak!


Avrupa Şampiyonu olan takım ülkene geliyor, 4 gün önce seni 1-0'la bir duran top organizasyonu ile aşmış, yenebilme şansın ve imkanın en az onlar kadar var, onlar senin için maçlarını Santiago Bernabeu'ya alırlarken sen maçını 20000 kapasiteli Ali Sami Yen'de oynuyorsun. Uefa Kupası finali oynanacak olan Saraçoğlu dururken, 35000 kapasiteli, deniz nedeniyle sesin daha gür duyulduğu, kornerler sırasında adamı baskıdan sindirebileceğin İnönü duruken, mis gibi daha açılış kurdelesi yere düşmemiş Kayseri Kadir Has dururken sen Sami Yen'e maç alıyorsun. Hadi İstanbul'dan korktun, al bari Kayseri'ye de en azından güzel bir stadyumda, dolu futbol seyircisi doldursun tribünü. Sponsorlar değil. Korkuyorsun. Amansız Ol! hikayesini masala çeviriyorsun. Bir Galatasaray'lı olarak, takımımın kalite ve mimari olarak, en az böyle bir stadda oynamasını istediğim Saraçoğlu'nun Fenerbahçe'li taraftarlarından korkuyorsun, İnönü'nün "Çarşı Terim'e Karşı" demesinden korkuyorsun. Bir kayıp olursa, bi' istifa çağrısı olursa "onlar küçük bir grup" denilebilmesi için, Milli Takım seyircisinin sesinin bu stadyumlardan daha az duyulacağı Sami Yen'e alıyorsun. Korkuyorsun. Takımı, seyircilerin tepkisinden daha az etkilensin diye sahaya 1 saat önce çıkıp, bütün tepkiyi üzerine almaya cesaret eden Mourinho'nun 'ego'su olamıyorsun.

Kimse de bana zemin bakımı, ıvır zıvır, kıl, tüy, yün, baskı demesin. Korkuyorsun aslında. Hiç kabul etmesen de.

29 Mart 2009 Pazar

Fatih Terim'in "Amansız" Sistemi

Maçtan bir gün önce Terim ilk 11'i açıkladığında post'u yollarken bir 11 çıkarttım ve çıkartırken bayağı düşündüm "acaba gerçekten diziliş bu mu olacak?" diye. Dizilişi tutturduk ancak Fatih Terim yeni bir soluk katmıştı takıma bu gece, defansif anlamda farklı bir şey denendi sahada. İnceliyoruz:



Klasik 4'lü savunma; olağan. Ancak olağan olmayan sistem şu. Takım defansa dönerken bek oyuncuları (Gökhan ve İbrahim) anında stoperlere yanaşıyor. Kanat oyuncuları (Tuncay ve Arda) ise beklerin boşalttığı alanı dolduruyor. Daha önce bu kadar keskin bir şekilde olanını kimler denedi hatırlamıyorum ancak beklerimiz Gökhan ve İ. Üzülmez, İspanya bekleriyle birlikte atağa çıkarken anında tandem bölgesine yaslandılar; Arda ve Tuncay'ın gelişini beklediler.

Tabii Terim bir yanlış yaptı burada. Şu sıralar dünyanın en iyi sağ beklerinden biri olan Ramos'un karşısına Tuncay yerine Arda'yı verdi. İkinci yarıda Arda iyice oyundan düştü ve İbrahim Üzülmez, Ramos karşısında yalnızları oynamaya başladı. Kimse "Deli kötü oynadı" demesin. İki soru var:
1- İbrahim'den ne bekliyordunuz?
2- Karşısında hangi adamlar vardı?

Bence İbrahim elinden geleni yaptı, hatta Ramos'un bir vuruşuna kafasını soktu ve golü engelledi sayılabilir. İleri çıkma konusunda zaten bir şey demiyorum; maç boyunca sol tarafı ne kadar kullandık malum. Ayrıca Deli'nin, Bosque'nin eski öğrencisi olduğunu da unutmayalım.

26 Mart 2009 Perşembe

3 adımda bulentuygun.com.tr


-Büyük sunum için resmin üstüne tıklayın-


1. "Bir de şöyle çek İmparator olayım"

2. "adamlar sponsorumuz, biz de kaliteyiz koy evladım siteye"

3. Atatürk ile aynı klasifikasyonda olmak isteme sendromu.

Fenomensin hocam... Türk solu da darda.