Trabzonspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Trabzonspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2011 Çarşamba

Burak Yılmaz'ın Trabzonspor'u vs. Cska Moskova


Burak Yılmaz, geçtiğimiz sezonun ortalarına kadar "gittiği takımlarda neredeyse hiç bir şey oynamayıp, belki bu sefer oynar" kontenjanının yılmaz ve şanslı temsilcisiydi. Çünkü, bir futbolcu Antalyaspor, Beşiktaş, Manisaspor, Fenerbahçe, Eskişehirspor, Trabzonspor gibi bir kariyere daha 26 yaşında sahip oluyorsa ve bu kariyeri daha da yukarı çekme imkanını da elinde bulunduruyorsa üzerine bir şeyler söylenmesi gereken bir futbolcudur. Burak'a ne oldu da böyle oldu peki ?

Trabzonspor öncesi kariyerinin en iyi dönemi, muhtemelen Manisaspor'a gittiği o yarım sezonluk futboldur. 2 maçta 1 gol gibi bir ortalamaya sahipti Manisaspor forması altında ama takım küme düştü. O da Fenerbahçe'ye yol aldı. Gerisi yuvarlanmak gibi bir kariyer. Sonrasında da 2010-2011 sezonunun ilk yarısının sonlarına doğru yükselen bir ivme. Yükselen ivmenin sebebi de, bana göre, mental bir değişimden başka bir şey değil. 1.88 boyunda fiziği gayet iyi bir adamın, her topta kendini yere atmayı bırakmasıyla başlayan bir değişim aslında bu.
Boyuna göre ince çalımlar atmaya başladı Burak zamanla. Aslında çalım da değil. Alıp sağından atıp solundan geçme, bacak arası atıp adamın arkasına geçme değil. İnce bir hareketle topu vuracağı yere doğru alıyor. Zamanla geliştirdiği 2.şeyi kullanıyor burada da. Şutları. Ayak içi, üstü felan gayet güzel ve isabetli şutlar çıkartıyor. Bu 2 gelişiminin yanında kendini bırakmayı bırakmasının sebebi olan fiziksel olarak güçlenme kısmı da gelince aranan gol adamı oldu bir anda. En büyük kazancı da "güven" oldu tabii ki... Güven önemli beyler ve bayanlar.

Barça takımının Pep Guardiola yönetiminde ilk sezonunu herkes efsanenin başlangıcı olarak hatırlar. Doğrudur. Ama başlardaki sonuçlar ve futbol felan, şimdiki Barça'dan 10 tane yerdi o 6-1'lik Atletico Madrid maçına kadar oynayan takım. Numancia'ya yenildiler, Santander'i yenemediler, Shakhtar'a karşı pozisyona bile giremeden kalecinin 88'deki ikramı ile dönen maç, Espanyol maçında 100.dakikada ikram olan penaltı ile gelen galibiyet felan, korkunçlardı. Lakin, Atletico'ya 28 dakikada 5 tane atınca işler değişti. Sonra uçmaya başladılar. "Uzay takımı mı bunlar" cümleleri ile tek eksik olan "güven" girdi işin içine ve hala uçuyorlar. Burak ile alakası da şu, Burak Yılmaz, Ankaragücü maçında frikikten gol attı. Düşünün, Burak'ın bir frikiğe gelmesi, Emre Belözoğlu'nun frikiğe gelmesi ile aynı. Emre'nin sıfır frikik golü vardır mesela. (Maraton jeneriğinde çatala giden topu da o kullanmıştır, dönen topa da Suat dokunarak Galatasaray'a Gaziantep deplasmanında 89'uncu dakikada 3 puanı kazandırmıştır (gereksiz bilgi)) Ama Burak geldi ve gol attı. O kadar güvene sahip ki Burak, koşuşu, topa vuruşu bile artık farklı. Ben bu takımın lideriyim dercesine alıp gidiyor. 2 sene önceki Burak olsa bu sezon attığı gol sayısı 3 bilemediniz 4 olurdu, penaltılar dahil. Ya o ince çalımları atıp, topa vuruşu yapacağı pozisyonu alamazdı ya da kendini yere atıp penaltı beklerdi. Ama şimdi uçuyor.

Peki Trabzon, Cska karşısında ne yapar ? Trabzonspor, kulüp olarak vizyonu gelişememiş bir kulüp. Şenol Güneş ismi dışında bütün Trabzonspor camiasının gerçeği bu maalesef. Şenol Güneş olmasa "yönetim istifa" sesleri arasında 20.haftadan sonra çerezine maçlar yapan, yeni sezona hazırlanan bir ekip olur Trabzonspor bu kadro yapısı ve zihniyeti ile. Şampiyonlar Ligi şansı var iken bir takımın tutup Celutska, Cech, Henrique felan gibi isimleri alması bana "kaybedersek" diye yapılan hamlelerden başka bir şey gibi gelmiyor. Dahası Selçuk İnan'ı, Engin Baytar'ı, Umut'u, Jaja'yı felan da tutamıyorsun ve bu isimleri de kulübün bulunduğu platformlarda olmayan takımlara gittiğini görüyorsun maalesef. Burak'ı da tutabileceğini sanmıyorum bu genellemeden bakarsak Trabzonspor'un. Bu vizyon ile Inter karşısında alınmış bir galibiyet, Lille karşısında Inter galibiyetinden biraz da çekinerek gelen Lille karşısında alınmış bir beraberlik mükemmel şeyler demek. Cska karşısında da bence görülmüş gerçek bir performans var ortada. Cska'nın kadrosu karşısında Uefa için kurulmuş bir kadronun şansı Şenol Güneş'in taktik dehasına kalıyor demektir ki, bu da Trabzonspor için kazanmak adına iyi bir şans demek. Trabzonspor bu maçı kazanabilir ama en fazla tek farkla. Seydou Doumbia ve Wagner Love'a arkada alan bıraktığın an Uefa Avrupa Ligi ihtimali de yatar...

13 Aralık 2010 Pazartesi

"Trabzonspor'un Şampiyonluk Süreci Başlamıştır"




2007-2008 sezonunun 9. haftası idi. Gittiği her takımda, istisnasız, kadro sıkıntısı çeken ve gittiği her takımda 2-3 yeni isim dışında çekirdek kadrosunu değiştirmeyen Ziya Doğan'ın Trabzonspor'u, 5.dakikada 2-0 öne geçtiği maçta Beşiktaş'a yenilince, suyu kaynamış, kaynamanın da ötesinde artık Altar'ın oğlu Tarkan'ın içerisine girip kemiklerini iyileştirdiği o su sıcaklığı seviyesine kadar gelmiş ve Trabzonspor'dan eriyip gitmişti. Yerine Trabzonspor Lig Tv yorumculuğundan bir transfer yaptı tabii ki. Ersun Yanal.

Ersun Yanal, gelir gelmez Trabzonspor gibi bir takım için, Trabzon gibi bir şehrin dinamiklerine ters çalışmaya başladı. "Her maçı kazanmalıyız" düşüncesinin 2.planda olduğu bir düşünce ile geldi. Geleceğin sezonunun takımını kurmak için sistemini kurmaya başladı. Bu uğurda öyle kötü maçlar çıkarttı ki, başkan desteği olmasa kupada aldıkları Adana Demirspor mağlubiyetinden sonra bile Trabzon dinamiklerinde yollanabilirdi. Beklendi. Hoca da bekledi. Avantajı, yönetimin değişecek olması ve yeni gelen isim olan Sadri Şener'in ona verdiği destek idi.

2008 - 2009 yazında Trabzonspor, haberlerin gündemindeydi. "20 oyuncu aldılar, 21 oyuncu aldılar, 22. de geldi" cümlelerinin ardından "bu kadar adam uyum sağlar mı" cümlelerini duymaya başladılar. Bu cümleler aslında Ersun Yanal'ın işine yarayacak cümlelerdi. Çünkü "20-25 adam aldılar" cümlesinin aslı 7-8 transfer yapmış olmaları idi. Geri kalan futbolcular Trabzon Karadenizspor, Akçaabatsebatspor gibi takımlara giden futbolcular idi. Her neyse, asıl önemli konu ise Ersun Yanal'ın 13 Temmuz 2008 günü Gerede kampında söyledikleri ve basına düşen sözleridir. O gün, şunları söylemişti Yanal;
''Bizden beklentilere cevap vermek gerekiyor. Öncelikle uzun yıllar oynayabilecek bir kadro kuruldu. Camiamızın, yönetimimizin, taraftarlarımızın ve bizlerin tam mutabakatı ile kurulmuş olan bu takımın kaynaşması ve uzun yıllar bir arada oynamasını sağlamalıyız. Avrupa kupalarına katılmak, hatta bu güveni vermek öncelikli hedefimiz. Milli takımlarda çok sayıda oyuncu bulundurmak, taraflı tarafsız herkesin ilgisini çekecek, izlemek isteyeceği bir takım ortaya çıkarmak amacımız olacak. Trabzonspor'un kriteri şampiyonluklar yaşayacak bir kadronun oluşumudur. Bu süreç başlamıştır. Bundan sonra da şampiyonluğa ulaşacak, merdivenleri tek tek çıkacak bir takım yaratılmıştır. Taraftarlarımızın da bu takıma karşı kredili ve toleranslı, yaklaşmaları, herkesi ortak düşüncesiyle alınan bu oyunculara destek vermeleri gerekiyor. Eğer bunu başarabilirsek mutlu yarınların hayalini pek ala şimdiden kurabiliriz.''

Hani, filmlerde, romanlarda, dizilerde bazı karakterler olur, kendilerini birileri veya bir şeyler için feda ederler, bizler de izlerken üzülürüz ardından ama en sonunda birisi çıkar ve karakter hakkında "o zaten kanser idi, en fazla 3 gün yaşardı, zaten ölecekti ama söylemedi" cümleleri ile zaten malum olan şeyi bize ilan eder. İşte Ersun Yanal, bu filmlerde öleceğini bilmesine rağmen kendisi feda eden adam olmuştur aslında. Bunu da biz, yeni görüyoruz, o kadar.

Ersun Yanal'ın kadro hataları yok mudur ? Zamanında vardır. Evet. Rotasyonu yapacak oyuncu sayısının az olması, Ceyhun gibi transferleri takıma bir türlü yerleştirememesi, 2007 - 2008 sezonunun son 3 haftasında Tolga'nın yerine görev verdiği, üstelik kendisinin transfer ettirdiği Onur Kıvrak'ı yeni sezonda Tolga'nın hatta Sylva'nın arkasında kullanaması, Gökhan Ünal ve Umut Bulut'un becereksizlikleri, 29 kişilik kadroda sadece 20 kişiyi kullanması, Yattara'nın 4 hafta derken 15 hafta sakatlık yaşaması ve Katar mevzuusu vs. vs. Her birisi dönemde konuşulabilecek teknik taktik idari mali konular. Dahası, Trabzon şehrinde "Şampiyonluk" kelimesi geçen cümleleri kurup, üstüne 2-3 maç kazandığınız zaman, üzerinizdeki baskının hesaplanabilecek bir değeri yok. Sadece "çok fazla" demek yeterli. Şu da var aslında. Trabzon, yönetim ve şehir olarak hep Şenol Güneş'i bekledi. Teknik, taktik gibi şeyler de aslında şimdiki zaman için bir anlam ifade etmiyorlar. Anlam ifade eden şey de kurulan kadrodur aslında.

Bakın, 2007 - 2008'in son maçında Trabzonspor'un son maç kadrosunu yazayım;
Onur - Çağdaş Atan, Musa Büyük, Mustafa Keçeli, Ferhat Çökmüş, Hüseyin Cimşir, Ayman Abdelaziz, Serkan Balcı, Ergin Keleş, Yattara, Umut Bulut.

2008 - 2009'un ilk maçında Trabzonspor'un ilk 11 kadrosu ne idi ? Tolga, Serkan, Song, Egemen, Cale, Colman, Hüseyin, Selçuk, Yattara, Gökhan Ünal, Umut. Bu kadro, içerisinde değişen 2-3 isim (Tayfun Cora-Giray vs.) ile beraber ilk 17 haftada sadece 2 kez yenildi. Birisi Galatasaray deplasmanı, ki Gökhan - Umut biraz düzgün vurabilseler toplara ilk 30 dakika daha farklı olabilirdi, diğeri de Bursa deplasmanı, ki bu deplasman öncesinde de Sercan'ın cezası maçtan 1 gün önce 1 maç indirildi ve aynı Sercan 5 m ofsayttan 90.dakikada attığı gol ile maçı getirdi. Dahası, bu sezonda son haftalarda, son saniyede Fenerbahçe'ye yenilmemiş olsalar idi, Şampiyonlar Ligi elemesi oynayacak olan takım 2.sıraya yükselen Trabzon olabilirdi.

2010 - 2011 sezonunda 16.haftada çıkan kadro ise şu; Onur, Serkan, Giray, Egemen, Cale, Selçuk, Colman, Yattara, Umut, Jaja, Burak. Bu kadrodan Giray'ın da Ersun Yanal transferi olduğunu söylemeye gerek yok sanıyorum. Her ne kadar O'na hakkını helal etmemiş olsa da... Sonradan giren Alanzinho'nun da. Ceyhun Gülselam'ın da. İlk yarıyı lider bitirdikleri gerçeği de var.



Bundan sonra sorun ne olur, derseniz, yönetim de değişmeyeceğine göre sözleşmesi biten futbolcular konusu bir sorun olmazsa, bu temponun verilecek ara sebebiyle durması, dönüşte sekteye uğraması ihtimalinden başka bir şey görünmüyor ufukta. Ama bir ihtimal daha var kardeş, o da orası Trabzon. Her şey olabilir.

Ama gerçeği söyleyelim, bu şampiyonluk ihtimali, bu güzel oyun, ilk yarı liderliği nasıl Öğretmen Şenol Güneş'in hakkı ve payı ise FM ve CM'ci ve bu kadronun yaratıcısı Ersun Yanal'ın da payıdır... Dahası, 2002'de saç traşı ve takım elbisesinden dolayı yerin dibine sokulan ve olması gereken bir teşekkürü çok görenler için, bu tebriklerin ne zaman yapılacağı da ayrı bir muamma ya neyse...

7 Kasım 2010 Pazar

Trabzonspor 2 - 0 Galatasaray || "Servet"inden Dağıtmak


Hagi'nin bir oyun planı var. Evinde oynayan her takımın, gerçekçi düşündüğünde, en kötü ilk 4 hedefi bulunan bir takımın nefret edeceği bir sistem. Oyunu kanattan, göbekten delmeniz çok zor. Bir Mamadou Niang'ınız veya Ricardo Quaresma'nız yoksa, normal şartlar altında, bu savunmayı delmeniz oyunun içerisinde mümkün değil. Ama normal şartlar altında olmayan ve anormal şartları yaratan bir adam olunca da Hagi'nin bu sistemi ile bu maçları gol yedikten sonra kazanması mümkün değil... Hatta im-kan-sız !

Bütün maç 75.dakikaya kadar Galatasaray'ın yönetiminde geçiyordu. Geride beklediğinde top Galatasaray'ın sahasında, hücuma çıktığında Trabzonspor'un sahasında. Tabii atakları da bu alan savunması yüzünden etkili olamıyordu pek. Ama Hagi ne bekliyorsa maç öncesinde, sahada o oluyordu. Şenol Güneş ve ekibinin ise hiç bir beklentisi olmuyordu. Surat ifadelerinden de anlamak hiç zor değildi aslında...

Uzun lafın kısası şu; Hagi, oyununu gol yememek üzerine kurup, sabırlı bir şekilde bulacağı tek gol ile maçı bitirmeyi bekliyordu. Atmasa da yemeyecekti. Kullandığı bir sürü duran topu da rakibin kafasına yollayınca, ancak 80 veya 85'ten sonra iyice ileri çıkan ve kopan Trabzonspor'un arkasında kontralar ile gol arayacaktı Fenerbahçe maçı gibi ama olmadı. O-la-ma-dı. Servet sağolsun.


Giray Kaçar
'ın maçta en az 5 kere karşılaştığı durumda oldukça rahat olmasına ve savunmadaki arkadaşına dönebilecek olmasına rağmen topu taca atmasının karşılığında Servet, topu rakibe ikram edince 1 sene önceki Emre Güngör gibi maçı verdi. Verdiği sadece maç olsa ona da eyvallah.

Neticede Galatasaray, Fenerbahçe ile başlayıp Beşiktaş maçı ile biten bu 6 maçlık ölüm serisinde ilk kaybını verdi. Daha
Kayserispor - Manisaspor ve Beşiktaş maçları var. Averaj -1. Sıra 9. Servet efendi, cebinden verir gibi ikramları yaptıkça, zor dostum zor...

not: kafa mafa kalmadı. 2-0 biten maçı 1-0 yazdım. kusura bakmayın.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Sistem Kazanamadı, Ama Neden?





Maçtan önce konuştuklarımızdan başlayayım. Şu twitter dalgası yüzünden bloga yazı yazmaz olduk vallaha. Neyse, maç öncesinde konuştuklarımız diyordum.. hmfs..

Schuster kadrolarını tahmin etmek zor. Ancak sebebi Mustafa Denizli gibi tavşanları değil, Schuster farklı kafada bir hoca, rotasyondan öte düşüncelerine de alışkın değiliz. Örneğin zorlu maçlarda biz Üzülmez'i kadroya yazarken hoca İsmail'i kazanıyor. Ben yine de ortaya bir kadro attım. Sadece Tabata'nın rotasyona kurban gideceğini, Necip'in ilk 11'e gireceğini düşünürken yanılmıştım. Hatta forveti Holosko-Nobre yazdık diye linç ediliyorduk ki neyse :)

Maç hakkında beraberliğin iyi olacağını falan düşünüyordum. Trabzon'un bu zamana kadarki oyunu, maçın sonuçta bir deplasman olduğunu falan hesaba katarsak normal. Hatta Trabzonspor'un kontraatak konusunda dünyanın en kötü takımı olması falan benim kafamda öne çıkartıyordu Beşiktaş'ı. Tabii tek şart vardı, Beşiktaş'ın dayının oyununu oynaması. O olmadı, her şey bozuldu işte.

Bahaneler? Hakemi direk geçiyorum. Bu hakem rezaletini mümkün olduğunca az konuşmak gerek. Bir süre sonra ufacık şeyler göze batmaya başlar, paranoyaya döner iş. Siz de öyle yapın, çözümü olan şey değil bu. Tecavüzden zevk alın falan. Şu maçta oynaması gereken ancak oynamayan tek adam Bobo idi. Onun da Viyana'dan sakat dönmesi, şu maçta alınacak risk ile daha ciddi sakatlanma riski falan. Yorgunluk, konsantrasyon sorunu falan da ekleyebiliriz. Yorgunluğu sadece fiziksel olarak algılamayın. İki gün önce zorlu bir Avrupa deplasmanından mükemmel bir geri dönüşle maç kazanmışsınız. Mental açıdan bile yorar adamı. Sonraki maça böyle bir eksiklik getirmesi olağan.

Teofilo'nun Toraman'a yaptıklarına diyecek söz yok. Egemen'in 70'lerden kalma sakalları(buna karışamayız tabii) ve barbarlardan kalma oyununa(hele buna hiç karışamayız) da şaşırmıyorum. Bunlar olağan şeyler, ama Toraman'ın kendini yere atması çok ayıp. cıkcık. Erdem & Ahlak. Sene 2010, Dünya Barışı şart! Ayrıca Toraman da bilica gibi yea. Bi' sizin kafa basıyor bunlara denyolar. Markus Merk'in pozisyon hakkındaki yorumları da izleyin ligtv'nin sitesinden. Böyle saçmalık görmedim.

Canın sağ olsun Beşiktaş, Canın sağ olsun Schuster. Bunlar olur. Çirkinliklere prim vermeyin yeter. Guti, Quaresma ve Ernst gibi yabancıların takımı bu derece sahiplenmesi de ayrı güzel. Onur Bayramoğlu önümüzdeki yıllarda bolca konuşulacak. A Millî seviyesinde en çok oyuncu gönderen takım Beşiktaş. Yıllar sonra 7 oyuncumuz gitti. Hele üç kalecimizden ikisinin birden gitmesi ayrı olay. Bir de Necip'imiz A Millî Takım'a gidiyor, yolun açık olsun kardeşim.

3 Ekim 2010 Pazar

Trabzonspor 1 - 0 Beşiktaş || Şenol Güneş


Bernd Schuster'in Beşiktaş Teknik Direktörlüğü sırasında çıktığı bütün maçlarda tek bir ortak özellik vardı. Oyunun kendi istediği gibi oynanması. Beşiktaş, 10 pozisyon verse de, 4 tane atsa da, Belediye'ye yenilse de, Fenerbahçe ile berabere kalsa da kağıt üzerinde istenen oyun hep Schuster'in oyunu idi. Rakibinin taktiğini "savunma"ya çevirirdi Beşiktaş, kendi taktiğini ise "hücum"a. Fenerbahçe'nin oyunu bile geride beklemeye, orta sahayı rakibe vermeye kadar varmıştı. Dia'nın üstün yeteneklerine kalmışlardı 45-90 arası. Şenol Güneş ise bu ezberi bozmaya karar vermişti sanki.

Şenol Güneş'in beklenen kadrosunda stoperde Ceyhun Gülselam vardı. Ama sahada Mehmet Yılmaz vardı sanki. Biraz zayıflamış ve boyu uzamışı. Mustafa Yumlu diye birisi. Selçuk - Colman - Engin - Burak - Yattara - Teo. Şenol Güneş, maç öncesi "sabaha kadar hücum ediyoruz, geriye dönmüyoruz" dese seve seve kabul edecek 6 isim vardı sahada. Schuster'in öne oynuyoruz sistemine, "bizim neyimiz eksik biz de öne oynuyoruz" ile karşılık verince Trabzonspor, temposu bol, itiş kakışı çok, pozisyonu çok bir ilk yarı oldu. Böyle bir ilk yarının dezavantajı da Beşiktaş'a oldu. Yaş ortalaması 32 olan bir orta sahaya sahip çünkü Beşiktaş.

2.yarı başladı. Düşünün yazdığım 6 isimin bulunduğu bir ön hattan bir isim çıkarttı Şenol Güneş. Yerine orta sahaya Ceyhun'u aldı. Bu aslında maçı almaktı. Çünkü, 32 yaş ortalaması ile 3 günde bir maça çıkan Beşiktaş'a karşı daha direnç, daha dinamizm, daha denge kurdu. Hatta denge değil üstünlük kurdu. Bir duran topla da maçı ve rakibi iyice açtı. Schuster'in Ernst - Bobo değişikliği ise iyiden iyiye ya 1-1 olur ya da 3-0, 4-0 olur demekti. Bir 5-10 dakika sonra Guti - Necip değişikliği, Onur Bayramoğlu'nun girmesi ile denge çabaları işe yaramadı. Aslında yaradı. Kendisinden değil. Burak Yılmaz'dan dolayı yaradı ama yetmedi. Bir çok kontra suya düştü.

Beşiktaş'ın son dakikada yaşanan karambol hariç, özellikle golü yedikten sonra maçı çevirmeye gücü yetmedi. Yorgunluk mu dersiniz, Quaresma ve Guti yok, ondan mı dersiniz bilemem ama böyle 3 günde 1 maç temposunun son adımı iyi bitmedi. Trabzonspor ise teknik direktörünün hamleleri ile maçı kazandı. Şenol Güneş olmasa maçı kazanamayabilirlerdi.

Bir Şenol Güneş yazısı daha yazmak zorundayım. Bu maçta yazılmalı çünkü...

23 Mayıs 2010 Pazar

Bize Mercedes de Trabzon ..?




Hadi arabanın rengini değiştirmeni anladım. Aslında kötü de sayılmaz renkler bakımından. Peki o amblemlere gerek var mıydı?

Hadi amblemleri de anladım. O slogana gerek var mıydı? Yapılır mı bu Mercedes'e? He?

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Trabzonspor

"İntikam soğuk yenildiğinde lezzetli aştır"

9 Mayıs 2010 Pazar

Milano Nere, Trabzon Nere..?



Daha önce bir yabancı kulüpden Türkiye Kupası sonrası tebrik geldiğini hatırlamıyorum. Belki de gelmiştir ama takımlarımız paylaşmamıştır.

Gerçi Milan'ın Türk takımları ie yakınlaşmasını Es-Es örneğinde gördük. Ya da Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası'nın alamaması(!) İtalya'da bile önemli kılıyordur turnuvayı, ne dersiniz? (:

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Fener Gol Gol Gol 28 Oluyor


Fenerbahçe koskoca 90 dakika boyunca takım olmak adına, takım oyunu adına 1 tane iş yapmadı. Bakın gol de dahil hiç bir şey yapmadı. Gol de uzun vurulan bir topa atlayan ve çarpıp önüne düşen Güiza'nın asisti ve Alex'in Alex'liği. Bunu alelade bir maçta da yapmıyor. Bir kupa finalinde yapıyor, daha doğrusu yapamıyor! Golün gerisinde veya önünde hiç bir şey yok. Karşısında ne var. Teknik anlamında yarısı bile etmeyen ama mücadele anlamında en az 5 katı mücadele eden bir Trabzonspor.

Şöyle söyleyelim. Trabzonspor Umut Bulut ile gol attı. Engin Baytar'ın Lugano'yu ekarte atıp ceza sahasındaki hareketleri ile gol attı. Son saniyede korner direğine gidebilecekken kaleye yönelip Colman ile gol attı. Burak Yılmaz ve Umut Bulut + Engin Baytar hücum hattına sahip bir takım 3 gol ile bitirdi maçı.

Bir de Daum var tabii kenarda. Ama cidden kenarda. Samet de kenarda. O da kenarda. Fark yoktu bu maçlık aralarında. 27 senedir Fenerbahçe de kupanın kaldırıldığı podyumun kenarında.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Hakemleri de Her Maçta Yenemezsin / BJK 0-0 TS





Klasik yukarıdaki takımlarla Beşiktaş maçları gibi bir maç oldu. Ligin genel oranına göre zevkli maçlar yani.

Beşiktaş arka tarafı sağlam oynadı yine. Trabzonspor'a kontralar harici ciddi tehlikeler yarattırmadı. 60'dan sonra ise Beşiktaş'ı biraz daha baskı altına almaya çalıştı. Ceyhun Gülselam'ın ortasahayı güçlendirmesi ve uzaktan şutları etkili oldu.

Beşiktaş'ta ise maçın adamı sakatlanıp oyundan çıkan Rüştü oldu diyebiliriz. 2 net pozisyonu ellerinde eritti. Görevini yaptı ama erkenden çıkmak zorunda kaldı. Kalan 10 adam içinde Toraman gayet başarılıydı. Bir pozisyonda takım arkadaşına topu atmayıp şut çekmek dışında hata da yapmadı. Yusuf ilk yarı boyunca Serkan'ın kucağından kurtulamadı. İkinci yarıda sahada kaldığı süre boyunca nihayet içeri kat etmeye çalıştı ancak bir yerden sonra "ciğeri yetmedi" diyebiliriz.

Bunu söyleyeceğim pek aklıma gelmezdi ama Tello'yu arıyor Beşiktaş. İki haftadır iki pas atacak adam yok. Aynı anda Tabaya, Ferrari, Nihat ve Tello'nun sakatlanması kötüydü zaten. Ferrari'yi Toraman'ın performansı sayesinde aramadı ama -bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi- Tello'yu arıyorlar.

Bir de Bünyamin Gezer var tabii. Trabzon lehine sertliklere izin verdi. Burak Yılmaz'a vermesi gereken iki sarıdan anca birini verdi. Bu durumu Şenol Hoca anladı Burak'ı çıkarttı zaten. O ana kadar Beşiktaş'ın Es-Es maçındaki gibi "hakemleri de yen" felsefesi ortaya çıkar zanettim ama çekirge her zaman zıplamıyormuş.

Bir de son dakikalarda verilmeyen bir penaltı var. Evlere şenlik. Adam "löööp" diye tokatlıyor topu. Hakemler nasıl görmüyor anlamak mümkün değil. Mustafa Denizli'nin ilk defa bu kadar sinirlendiğini gördüm. Ne diyelim, Polis Bayram'ın kutlu olsun Bünyamin. Bugün sana, sayende bize her gün bayram olacak!



İşte o pozisyon. Pek net değil gerçi.

O Değil de Bi' Beşiktaş - Trabzon Maçı Vardı. O Ne Oldu ?


Her yerde Real Madrid - Barcelona. Biz bile tema değiştirdik. Lakin, ligde haftanın maçına bakmadık bile. Biraz bakalım.

Ligin en kritik S virajının birinci dönemecinde Beşiktaş. Matteo Ferrari'siz savunma yapmak ile hücumda Ekrem'den faydalanmak arasında bir yerde. Bu takımın canı, cananı, bütün varlığı Fabian Ernst. Bütün takım Bobo hariç askerlerden kurulu olunca Beşiktaş cephesinde bu takımın en kritik adamı Ernst oluyor. Çünkü defansta her topa basıp, katıldığı her atakta rakibi baskı altına alıyor. Es-Es maçında 2-0 iken ileride basıp, hücuma daha çok katılmış ve maçı çevirilmesinde aslan payını almıştı.

Diğer tarafta da bir tabur Trabzonspor topçusu ile Trabzon. Büyük takıma 1 boy küçük adamlar ile küçük takımlara 2 boy büyük adamların karması "Trabzonspor Topçusu" demek. 10 asker + Alanzinho dizilişi ile sahada olacaklar. Basacaklar, ısıracaklar, oynayacaklar Alanzinho veya sürpriz bir adamın yardımı ile skor arayacaklar. Golü bulurlarsa da geriye çekilip, rakibe pres yaparak, taze kanlar ile oyunu tutacaklar.

Beşiktaş'ın ilk 7 sıradaki takımlarla oynadığı her maç izlenmeye değer oldu bu sene. Bu maçta öyle olacaktır. Bir El Clasico vaad etmiyor ama ortalamanın üstünde bir mücadele izleyeceğiz gibi.

21 Mart 2010 Pazar

Onur Recep Kıvrak 1 - 0 Emre Güngör



Galatasaray, bugüne kadar ilk 7'de yer alan kendisi hariç 6 takıma karşı deplasmanda sadece 2 puan aldı. 6 maçta sadece 3 gol attı. 8 gol yedi. Son 4 deplasman maçında sadece 2 puan aldı. Yarın Bursaspor yenerse puan farkı da 5'e çıkıyor.

Hayırlısı...

12 Mart 2010 Cuma

88'den Sonrasında Gol Atabilen Takım


Şenol Güneş'in "lige ısınma, havaya girme, arada ne toplarsam ne oturtursam kâr" senesinin en belirgin özelliği maçı son ana kadar hiç bırakmaması olarak görünüyor bu sene. Yoksa "Trabzonspor Topçuları" dolu bir kadro ve triplerin adamı Engin Baytar ile işleri pek zor. Gelelim şu pes etmeme meselesine...

- İ.B.B kupa maçında 1-0 giden maçı Cale'nin 90'daki golü ile 1-1'e getirip turun anahtarını almışlardı.


- Sonrasında Bursaspor deplasmanında Umut Bulut ile 89'da buldular golü. Yine 1-1 bitti.

- Bir hafta öncesinde Gençlerbirliği maçının 89.dakikasına 1-1 ile girdiler. Maç 3-1 bitti.

- Bu hafta da Gaziantepspor'a karşı yine 90'da bu kez Alanzinho ile golü buldular.

Haliyle yeni gelen hocanın sistemini oturtma çabaları, geniş olmasına rağmen hep aynı seviyede topçuların olması ile yenilmemeyi öğreniyorlar. Hırsları var. Büyük avantaj. Tabii seneye kadar böyle.

Tabii bu dakikaların da başka bir kahramanı var. Yılmaz Vural. Hep bu dakikalarda yiyor golleri Yılmaz Hoca. Bu hafta Ankaraspor olduğundan BAY geçiyor. Ekranlarda kesin görürüz kendisini...

23 Aralık 2009 Çarşamba

Kalecinin Top Tutması


Ligde pek alışkın olmadığımız görüntüleri bize yaşattığı için Aykut'a teessüflerimi iletiyorum. Top kurtardı, sektirmedi, uçarak çıkardı felan. Ayıp. Dona kalarak topu seyretmen gerek müdür. Kalenin üstünden giden topa da eğilerek ekran başındakilere gerilim vereceksin.

Neyse, maça dönelim. Galatasaray, 4 general, 6 asker, 0 ila 1 arasında değişen değerlerde kaleciden oluşan kadrosunu bir general, 9 asker, bir kaleciye çevirince haliyle Trabzonspor'da, Şenol Güneş'te şaşırdı. Tek santrafor tutmadı. Bir tane zayıf şut çekebildiler ilk yarı. Caner ise sol açık günlerini hatırlayınca, güzel mücadele etti Galatasaray. Caner, Vestel Manisa'da sol açık oynarken, Arda o takımda sağ bekti. Bugün ise maçın son dakikalarında Arda sağ açıkta iken, Caner sol bekte idi. İkisi de yerlerinde sanki zembereğinden boşalmış gibi oynuyorlar. Santraforsuzluktan sıkıntı çekmese Galatasaray, ilk yarı bitebilecek bir maçtı. 2.yarı Umut'un oyuna girmesi ile rahatsız eden koşuları, ikili mücadeleleri dengeleri sarstı. 2-0 olması ile 2-1 olmasının peşpeşe olması, maçı kopartmadı. 2-0'dan sonra 60'a kadar devam etseydi, Caner - Arda önderliğinde durum değişebilirdi. 2-1 biten maçta kim ne kazandı derseniz, kazanan Caner Erkin oldu.

Şenol Güneş ise sezon sonuna kadar o gür, dalgalanan saçlarına beyazlar düşünce durumunun farkına varacak. Anadolu'da yenemeyeceği takım yok Trabzonspor'un kadrosu itibari ile. Hele, böyle bir ligde durumu kapatmaması için hızlı bir giriş yapması yeterli. Eksiklerini kapatmak, çalışmak, çalıştırmak ve yeni santraforları Fatih Tekke'nin çabuk oturmasını sağlamalı. Biraz da hırslı açıklamalara girmeli yavaştan. En azından camia ve taraftarı içten içe hırslandıracak.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Trabzonspor 0-2 Beşiktaş / Bir Paragraf





Maç başlıyor, Trabzonsporlular yüklendikçe yükleniyor. Beşiktaş, İstanbul' deplasmana gelmiş Anadolu takımı gibi defans yapıyor. Bazen de iyi defans yapamıyor; Hakan Arıkan kariyerinin en iyi maçını çıkartıyor da takımı ipten alıyor. Tabata topu ayağına alıyor. Nobre ceza sahası dışında bi' yerde, kanatlarda Ernst ve Uğur; kimse yerinde değil. Tabata da Nobre de bir şey yapamıyor. Suç onlarda değil sitemde. İkinci yarı takımın en iyi 10,5 numarası Yusuf gerçek mevkisinde başlıyor ve kendini belli ediyor. Alman Ernst, içindeki Steven Gerrard'ı ortaya çıkartıyor ve golünü atıyor. Sahada ruhu beliren "Gerrard"dan herkes etkileniyor ve maç bir anda Premier Lig temposuna ulaşıyor. Daha sonra biraz duraksama, Trabzonspor atakları, Beşiktaş'ın direnişleri, İsmail'in muhteşem driblingi, Bobo'ya ortası; Trabzonspor 0-2 Beşiktaş.

İyi akşamlar.


Foto: HT Spor'dan.

18 Ekim 2009 Pazar

Tribünde Hagi, Sahada Arda, Kenarda Rijkaard


Bir Galatasaray'lı için bundan daha güzel bir an olabilir mi? Tribünde Hagi. Kenarda Rijkaard. Sahada 10 numarası ile Arda. Belki ileride evet. Ama bu gecelik maç bile değil. Bu an. Ali Sami Yen çatısı altında o 3'lünün aynı anda bulunması. Ekran başında Ntv'yi açınca Güntekin Onay'ın "Hagi var röportaj için" demesi bile 4-3'ü unutturdu bana ne yalan söyleyim.

Neyse maça dönelim. 4-3'lük bir galibiyet var ama skorun 4-3 olmasının da, 7-1 olmamasının da sebebi aynı. Galatasaray Mentalitesi. Galatasaray takımında şöyle bir sorun var. Ben erken golleri bulayım, rakip zaten farktan sonra oyunu bıraksın, öyle bitsin. Olmuyor. Rakip oynamak istiyor. Vitesi 5'ten 2'ye alınca Galatasaray, gol yiyince sanki geriye düşmüş gibi oluyor. Toparlanması 15 dakika sürüyor. Bunun benzerini Gerets döneminde çokca gördük, izledik. Kayseri Erciyesspor, Manisaspor maçlarının o zaman nasıl çevirildiğini hatırlar bilenler. Bugün de durum aynı.

Savunması Avrasya Maratonu için trafiğe kapatılmış Boğaz Köprüsü gibi bir Trabzonspor. Gelen geçiyor. Giray'ın bu takımda stoper oynaması Song varken futbola ihanettir. Engin Baytar'ında Trabzon'da oynaması aynı şekilde. Alanzinho ve Gökhan Ünal'sız maça başlamak ben senden 2 tane yiyeceğim en az demek. 2 tane de yedi. Şans topu ile 2-1 olmasa maç, bırakın 3-2 için avantaj yakalamayı 5 yememek için dakika saymaya dönerdi. Maç döndü. 3-2 oluyordu. Serkan Balcı'nın topun dibine vurması maçı çevirdi. Maçı nasıl çevirdi. "Ya böyle birşey olabilir mi ya, Rijkaard - Neeskens oyunu okuyamıyor"a inat, düşen orta sahayı Barış'la, hem de Mehmet Topal varken Barış'la toparlayarak. Barış'ın oyuna girmesi ve maçın 4-2 olması arasında 5 dakika yok. 4-2'den sonrası mı. Deja Vu! 2-0'da neyse yine o.

Galatasaray, iyi hücumcu. Disiplinli ve oyunun içindeyken iyi defans yapıyor bile denebilir. Ne zaman oyunda konsantrasyonunu kaybediyor, golleri yiyip toparlanması 15 dakikayı buluyor. O değil de Hagi ve Rijkaard bir araya gelse keşke. Arda'yı da alsalar yanlarına. Güzel bir futbol akşamı idi.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Yeni Trabzonspor Teknik Direktörü


Belli oldu sonunda. Hugo Broos. Parfüm markası gibi ama Broos bu. İlk kez duydum bir çok futbol takipçisi gibi. Trabzonspor.org'da yazılanlara göre başarılı denebilecek bir kariyeri var. Ama Türkiye'de hadi geçelim Türkiye'yi, Trabzon yerel basını ve camiasının içinde neler yapacak zamanla göreceğiz.


21 Haziran 2009 Pazar

Trabzonspor Teknik Direktörü


Bir laf vardır; "Arap yağı bol bulunca, sürecek yer bulamazmış" diye. Böyle değil aslı ama neyse böyle kabul edelim. Trabzon'da hoca yokken, aday bile yokken hoca yollarsa olacağı bu. Sezon açılışına 4 gün var. Ama hoca yok. Transfer gerçekleşemiyor haliyle.


Trabzonspor'a teknik direktör olacak adamın Jose Mourinho tavırlarında olmalı. Yönetime, basına, özellikle yerel basına sağlam durmalı arada ayarlar vermeli yeni teknik adam. Ligde oynanan 34 maçta 34 galibiyet alınamayacağını öğretmeli en azından. Futbolun 3 ihtimalli olduğunu, her sene 1 takımın Şampiyon olabileceğini söylemeli.


Sezon ortası Ersun Yanal'ı gönderip yerine Ahmet Özen'i getirmek onları 2.likten etti. Song'u oynatmaması Fenerbahçe maçında son dakikada onları bitirdi. Trabzon'a gelecek teknik adam şu saatten sonra yerli olacaksa ancak Ertuğrul Sağlam olmalı. Ona da dayanamayacağından ya da gerçekçi olmak gerekirse alamayacağından Trabzon camiası yabancı arıyor. Yine Halilhodzic'e döndüler. 6 ay çalıştırıp yollamışlardı. Yine istiyorlar. Samet Aybaba olmamıştı ilk önce haliyle. Ne güzel Türkiye turuna Aybaba'da Trabzon'dan başlayacaktı. Neyse Halilhodzic olmazsa işleri zor. Adayları yok. Kalmadı. Yerlilerden de kaliteli hoca yok artık. Yabancı da şu saatten sonra Ersun Yanal'dan iyi olamayacak. En azından basından duyulan adaylara göre.


Gelecek sezon iyi bir hoca gelmezse ilk 4'e giremeyecek takım var karşımızda. Normal bir hoca ile bile 5.olur gelecek sezon Trabzonspor. Fenerbahçe, Galatasaray ve Sivasspor deplasmanlarından da 2-3 farktan aşağı yemeden dönmez. Beşiktaş deplasmanları da ilginç olur onların. Hiç atak yapmadan 1-0 da yenip gidebilirler, 5 yiyip de dönebilirler. Trabzonspor'a yeni Teknik Direktör'den önce yeni bir sabır gerek. Camia'ya sabırlı olunmasını gösterecek bir adam gerek. Arkasında durulacak bir adam. Yoksa devre arası camianın evlatları yine teknik adamlık koltuğuna geçer. Trabzonspor için de sene sonuna kadar öylesine geçer.

4 Haziran 2009 Perşembe

Çırpınırdı Karadeniz


-Sabah saatlerinde Teknik Direktör olarak Samet Aybaba ile anlaşıldığı yönünde haberler ve açıklamalar yayınlandı. Her kesimden ve bölümden tepki ve hoşnutsuzluk mesajları verildi.

-Akşama doğru Hacısalihoğlu: "Daha bir anlaşma yok, bu olay gerçekleşmeyecek. Yabancı hoca arayacağız" dedi.

-Akşam saatlerinde de Başkan Şener: "Olağanüstü kongreye gidiyoruz" dedi. Adaylığı konusunda konuşmadı.

Neticesinde bütün sene "kolbastı" oynayan Trabzon'u sıkıntı bastı.

19 Mayıs 2009 Salı

Gerginlik & Lig TV



"Hani bir laf vardır, 'Vali oldun ama adam olamadın.' Demek lider oldu, ama bazı şeyler hala eksik kaldı Beşiktaş'ta"


Trabzonspor Asbaşkanı Hayrettin Hacısalihoğlu'nun sözleri.

Mustafa Denizli'nin Ts-Bursa maçı için "6 dakika mı uzatıldı, gol olana kadar devam edilseydi" esprisine bayağı bir alınmış belli ki.

Eee, ortamı o kadar gerdiler ki espirilerin de anlamı kalmadı. Ayrıca Bu Hacısalihoğlu hangi ülkede futbolun içinde yaşıyor merak ettim. Mustafa Denizli'nin artniyetle öyle bir açıklama yapmayacağını herkes bilir.

Hem olayı direk "Beşiktaş" diye bağlaması yanlış olmuş. Daha bir yılı bile camiada geçmemiş bir hoca tüm camiayı temsil edemez diye düşünüyorum.

Hepsini geçtim, Lig TV internet sitesinde haberi "kavgada söylenmez" başlığıyla vermiş. Fon müzik olarak da "Oooo nası koydu", "off oğlum lafa bak" gibi sözlerden bir mix yapsalarmış ya.
Aklıma ilkokul yılları geldi.