Gaziantepspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gaziantepspor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ekim 2011 Çarşamba

Galatasaray 2 - 4 Gaziantepspor


Bunlar babadan oğula nesil heralde...

14 Eylül 2010 Salı

Galatasaray - Gaziantepspor


Zvjezdan Misimovic'in maç sonu açıklaması ile başlayayım maç yazıma; "Bugün ilk yarı çok kötü oynadık. Gaziantepspor bizden ilk yarıda iyiydi. Ama 2.yarının başlarında biraz toplandık ve neticede kazandık. Zor bir maçtı ama şampiyonluk yarışında gitmek istiyorsak böyle maçlarda da kazanmasını bilmeliyiz."

Almanya'da top oynamaktan Alman realizmini mi kapmıştır bilmiyorum ama ne eğdi, ne büktü. Olduğunu, gördüğünü söyledi. Galatasaray'ın oynadığı futbol, daha doğrusu oynayamadığı futbol can sıkıcıydı. Gaziantepspor, Tolunay Kafkas yönetiminde Kayserispor zamanını yaşamaya başladı. Kayseri günlerinde bir Ariza Makukula ile zirveye kadar çıkmıştı. Bu sene yine aynı işi Beto ve Mehmet Yılmaz ile yapmaya kalkıyor. Olmuyor. Oyunun savunma anlamını, rakibi bozmayı ve atağa çıkmayı iyi başarıyorlar. Ama gol ayağı yok. 30 m'den nedensizce topa vuruyorlar. Ceza sahasına girme düşünceleri ilk düşünceleri değil. Bugünkü Galatasaray gibi bir rakibi bu ligde daha kolay kolay bulamazlar. Konyaspor bile çatır çatır oynadı kendi sahalarında çünkü.

Gelelim Galatasaray'a. Futbolun temelinde ne var. Hız. Tempo. Rakip, kendi sahasında 40m'de 9 kişi. Atağa çıktıklarında bu sayı azalıyor. Rakip az iken boşluklarına nasıl sızarsın? Hızlı oyuncular ile yapabilirsin. İleride kim var? Misimovic - Kewell - Elano - Baros. Baros'a top geleceğine göre geri kalan 3'lünün hızı var mı? Yok. Tempo yapabilirler mi? Pek değil. Ama topu hızlı koşturabilirler mi? İşte o evet. Bu adamların topu koşturabilmesi, rakipten de marke kalmaları için, kapılan topun bir an önce bu 3'üne gelmesi gerek. Kim atacak ? Mustafa Sarp. Ayhan Akman. Daha buraya yazmıyorum. Anlayan anladı.

Peki, Galatasaray nasıl kazandı? Topu hızlandıramadığına göre, oyunu hızlandırdı Galatasaray. Sabri - Aydın ikilisinin 10 dakikalık oyunu, Insua'nın bu sürede yaptığı bindirmeler ve Baros'un zekası ile golü bulup yattı Galatasaray.

Emiliano Insua hakkında da başka bir yazı yazacağım. 10 sene boyunca Hakan Ünsal'ı unutturabilir.

Kötü oynarken kazanabilmek, bir başarıdır. Ama kötü oynayarak bunu devam ettirebilmek, işte bu imkansızdır.

1 Nisan 2010 Perşembe

Sakata Geldi Aşkımız, İkimiz de Şaşkınız!





Gaziantepspor, oyuncunun bonservis haklarının diğer yarısına sahip olan Goiás kulübüne borcunu ödediği halde, bizimkini ödemedi. Çünkü onların bize önerdiği miktarı kabul etmedik. Buna rağmen oyuncunun başka bir takıma transfer olması yasadışıdır.

Haberin tamamı burada.

8 Milyon, ödendiği iddia edilen 8 milyon... Aslında hiç ödenmediği söylenen, iki başkan arasında yürütülen operasyondan 8 milyon...

Neler çeviriyorlar bilmiyorum ama Brezilya tarafından açıklananlar doğruysa ve üstü kapanmazsa ilginç şeyler olacak. Anlaşılan o ki bir suç varsa o Beşiktaş'a değil Gaziantep'e patlayacak. Kim bilir belki Tabata Brezilya'ya döner. Beşiktaş'ı daha mutlu edecek başka bir karar da yok zaten. Tabata'ya da üzülmüyor değilim.

Arada giden 8 milyon meçhul. Bu olaylardan kim zarar edecek bilmiyorum ama bu 8 Milyon yüzünden bir şeyler ödenmek zorunda kalırsa Kızıl akşama Demirören'i arasın başlıktaki cümleyi söylesin. Benden tavsiye. Beter olun.

12 Mart 2010 Cuma

88'den Sonrasında Gol Atabilen Takım


Şenol Güneş'in "lige ısınma, havaya girme, arada ne toplarsam ne oturtursam kâr" senesinin en belirgin özelliği maçı son ana kadar hiç bırakmaması olarak görünüyor bu sene. Yoksa "Trabzonspor Topçuları" dolu bir kadro ve triplerin adamı Engin Baytar ile işleri pek zor. Gelelim şu pes etmeme meselesine...

- İ.B.B kupa maçında 1-0 giden maçı Cale'nin 90'daki golü ile 1-1'e getirip turun anahtarını almışlardı.


- Sonrasında Bursaspor deplasmanında Umut Bulut ile 89'da buldular golü. Yine 1-1 bitti.

- Bir hafta öncesinde Gençlerbirliği maçının 89.dakikasına 1-1 ile girdiler. Maç 3-1 bitti.

- Bu hafta da Gaziantepspor'a karşı yine 90'da bu kez Alanzinho ile golü buldular.

Haliyle yeni gelen hocanın sistemini oturtma çabaları, geniş olmasına rağmen hep aynı seviyede topçuların olması ile yenilmemeyi öğreniyorlar. Hırsları var. Büyük avantaj. Tabii seneye kadar böyle.

Tabii bu dakikaların da başka bir kahramanı var. Yılmaz Vural. Hep bu dakikalarda yiyor golleri Yılmaz Hoca. Bu hafta Ankaraspor olduğundan BAY geçiyor. Ekranlarda kesin görürüz kendisini...

18 Ekim 2009 Pazar

De Souza Ama Alex Değil




Liverpool, Steven Gerrard ve Fernando Torres'siz neyse Fenerbahçe de Alex ve Lugano'suz o. Daum, hala gittiği 3 sene öncesinde gibi oynatmaya çalışıyor bazı maçlarda takımını. Bir tane atıp, savunup kapanmaya çalışarak idare etmeye çalışıyor. Alex'de olmayınca, 90 dakika uyuyup, uyutup kazanma çabası, Mehmet Topuz yerine Özer, Gökhan yerine Bekir gibi hamleler alıp maçı rakibine veriyor "ciddi rakip" olunca. Aslında buraya "Balon Patladı" gibisinden seviyesiz yazılar yazardım da neyse... Doğrusu o değil.

Ama Cesar'ın hakkı Cesar'a. Ne vurdu be.

28 Ağustos 2009 Cuma

Beşiktaş 0-0 Gaziantep | Bile Bile İntihar





Maç yazısını fazla uzatmıyorum. Eldeki kadroyla yapılabilecek çoğu şeyi yaparak başladı Beşiktaş. Serdar Özkan bile kendisinin üstüne oynadığı bir maça ne denir ki? "Kendisini aştı" dediysek sahada sırıtmadı, hepsi bu! Şampiyonlar Ligi sezonlarında açılıyor mu bu çocuk anlamadım. Ters kanada toplar, deparlar vs.

Ancak Mustafa Denizli'yi anlamak zor. Defanstan topu alıp rakip ceza alanı önlerine kadar götüren, gerektiğinde kanada, gerektiğinde göbeğe yardıma giden bir oyuncu neden oyundan çıkartılır? Fabian Ernst'in çıkıp da yerine Uğur İnceman'ın alınması benim aklıma mantığıma sığmıyor arkadaş! Nedir bu bile bile intiharın sebebi? Fabian yorulmuş falan da olamaz bunun bahanesi. Bu Beşiktaş adamı kanser eder. O kadar pozisyondan bir gol çıkmaz mı?

Nihat bir an önce "takım oyunu"na adapte olmalı. Yoksa çok canımızı yakacak. "Öz Evlat" kredisi de bir yere kadar!

Ayrıca bu maç "Gökhan Zan iki tane Ferrari eder, Zapo ile Ferrari'nin ne farkı var?" gibisinden konuşan spor yazarlarımıza kapak olsun. Antep ileride çok etkili oynamadı belki ancak ligin başından beri hatasız oynayan bir stoper var. Beşiktaş'a hayırlı olsun.

Görsel HT Spor'dan.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Öglen Oynatsaydiniz Keske


Antep deplasmani. Normal sartlarda hep zor gecen maclar malum. Yaz olunca hele çöl sicagina teslim olan sehir yuzunden daha zor. Birde buna nemi ekleyince Fatih Terim'in su kovasinin icindeki sungeri golden sonra kafasina boca etmesi gelir akillara. O derece bogucu yani. Peki ligin Antep'te oynanan ilk maci kacta? Haftanin en erken maç saatinde. 19.30. Zaten normalde kisin 19.00da maçlar. Neden 19.30. Çünkü aksam Fenerbahce maçi oynanmak zorunda. Avrupa'dan geliyor olmasi onlara 2 saat kazandiriyor. Normal olmasi gereken bu zaten. Anormal olan mi ne? 2.Hafta pazartesine maç konulup ilk hafta 19.30'a maç alinmasi. Hemde Antep'e. Yaziktir. Gunahtir. Alin Fenerbahçe maçini pazartesi gününe. Sahada cinayete yol vermeyin.. Bu arada ilginç bir not daha. Geçen senenin ilk Antep maçini da Bünyamin Gezer yönetmisti. Ilginç olan bu degil. Su molasi verilmeyen tek maç, o hafta oynanan Gaziantepspor - Fenerbahçe maçiydi... 2.yarisinda oyunu bu mola için durdurmamisti...


Not:bu yazi tel.den yazildigi icin yazi karakterlerinde hatalar olabilir. Tel.deki en uygun resimde Arda'ydi. Affola.

6 Nisan 2009 Pazartesi

Röveşatasaray


Evet, kabul ediyorum gayette bir fotospor ya da fotomaç manşeti oldu. Ama Galatasaray takımının sahada atak olarak, pozitif yönde yaptığı tek hareket bir röveşata olunca bundan başka seçenek bırakmadı. Gaziantep dağınık bir takım ya da golden sonra dağıldılar. Galatasaray'ın üstüne gitmeleri gerekirken ilk yarı toparlanamadı. Neticede Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi takımlardan ilk golü yemek bir problem olmamalı onlar için. Çevirebilecekleri yönde umutları ancak 2.yarıda o da Bülent Korkmaz'ın 8-1-1'i ile geldi. Antep'e Tabata'yı alan adama, ne kadar baklava yedirseler azdır. Tabata'yı diğer post'ta yazacağım. Hakediyor. Nitekim, Ayhan'ın yaptığı ama verilmeyen bir tartışmalı penaltı pozisyonu, Beto'nun boş kaleye vuramaması, Hasan'ın mükemmel müdahalesi 1-0'da kitledi maçı. Galatasaray, yürümeyi bilmeyen bir çocuk gibi şu an. Ama yeni doğduğundan değil, sanki beyin ya da omurilikten ameliyat olmuş gibi. Hücumda çok zayıf. Baros adeta Drogba rolünde. Galatasaray'ın ise tek kazancı 3 puan. Tabii ki de bir de Arda Turan. Gaziantep ise, kenarda bir hocanın eksikliğini hissetti. Nurullah Sağlam olsa bugün maçı vermezlerdi. Neticede bir maçtı. İlk yarı Galatasaray, 2.yarı Antep oynadı. Atan kazandı.

Son not: Ümit Karan, yahu normal oynayamıyor bu adam. Baros attı diye o da bir röveşata denedi. Vuramadı. Komik adam.

22 Mart 2009 Pazar

Murat Ceylan / Yeni Nesil Emre mi?


Dün oynanan Gaziantepspor'un Trabzonspor'u 3-2 yendiği karşılşamada sahanın yıldızlarından biriydi. Peder Bey ile maçı izlerken bu gencin Emre Belözoğlu'na ne kadar benzediğinden ve bayağı yetenekli, hırslı olduğundan konuştuk. Daha 20 yaşında ve Türk Futbolunun gelecek vadeden en önemli isimlerinden biri. Orta sahada mücadele önemlidir. Hem rakip atak oyuncuları karşılamak hem de rakip defansı zor sokacak toplar atmak zorundasınızdır. Bu adam zannedersem bunları yapan bir Türk olarak önce ligimizde sonra da Avrupa'da iyi yerlere gelecek.


Fizik olarak da hırs olarak da Emre'ye benziyor; sonu benzemesin. Ayrıca Tello'ya da benzetiyorum ikili micadelelerde kaçmayan ve sonuna kadar hırpalayan biri olmasıyla.

Murat Ceylan'dan dinliyoruz:
Saha içinde hırçın bir oyuncu izlenimi bırakıyorsun. Konuşurken son derece güler yüzlü ve yumuşak başlı bir genç var karşımda ama saha içinde bir şeyler değişiyor galiba.

Sahaya çıktığımda karşımdaki arkadaşım da olsa hiç kimse
yi tanımam. Çünkü ben her şeyimi orada kazanıyorum. Sahaya çıktığımda çok hırslı olurum ve yenilgiye tahammül edemem. Bu nedenle bazen hırçınlaşıyorum. Ama karşımdakine zarar verecek bir harekette bulunmam. Benim hırsım ve sertliğim topa.

21 Mart 2009 Cumartesi

Gaziantepspor 3-2 Trabzonspor / TSL 25. Hafta




Maç hakkında fazla bir şey demeye gerek yok aslında. Beşiktaş - Trabzonspor maçını hatırlayalım en son İnönü'de oynanan. Trabzon aynı o şekil. Sadece 4-5 kere daha çok pozisyona girmeye çalışmışlardır. Onun dışında Trabzonsporlu futbolcuların çoğu futbol adına ortaya bir şey koymadı. İş yine defansa düşmüştü ki Tabata, Murat Ceylan ve biraz da Mehmet Yozgatlı defansı yordu ve yıktı. Trabzon defansı özellikle kanatlardan bolca açık verdi. Cale ve Selçuk'un form kaybı inanılmaz şekilde artıyor.

Gaziantepspor beğenilen bir oyun sergiledi. Maçın belli bölümleri dışında topa sahip olmayı, kanattan gelmeyi, ortadan girmeyi, ara pasları, çalımlarla adam düşürmeyi... Kısacası gol atmak için yapılması gereken ne varsa yaptılar.

Trabzonspor dünkü Fenerbahçe gibi gol yedikten sonra atak yapmayı hatırladı, e hâliyle yetmedi. Çünkü karşılarında dünkü beraberlikle yetinmeyen Bursaspor benzeri, bir farkla yetinmeyen Gaziantepspor vardı. Hani derler ya maç 3 gün sürse yine bir şey değişmezdi; aynı o şekil. Gerçi son dakikada Selçuk'un kullandığı serbest vuruş çataldan dönmeseydi...

Neyse. Fulham, Man U karşısında 1-0 önde. Dakika 18'de penaltıdan golü buldular ve Scholes kırmızı kart gördü. Şüpheli paket sebebiyle yarım saat ertelenen Tottenham-Chelsea maçı beni bekler.

8 Mart 2009 Pazar

Severek Ayrılanlar





Sezon başında korkulan bir takım olan, zamanla havası sönen ve son haftalarda başarısızlığı iyice göze batan Gaziantepspor'da Nurullah Sağlam istifa etmiş. Giderken de: "Ağabey-kardeşçe bir ayrılık oldu. El sıkışarak ayrıldık. Umarım iyi olur. Gaziantepspor'un başarılı olmasını çok isterim" demiş.

Dünya, "istikrarlı hoca" ister; bizimkiler 3-4 hafta kötü oyun olunca "kan değişikliği" ister. Hayırlısı olsun, ne diyelim.