Bülent Korkmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bülent Korkmaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2009 Pazartesi

Frank Rijkaard vs. Hakan Şükür


Desportivo'da Rijkaard İnönü'de yazısını görünce biraz araştırayım dedim. Hakan Şükür ve Bülent Korkmaz'ın karşılıklı oynamadığı futbolcu yok şu dünyada. Frank'e karşı da oynamışlar. Sağolsun Milliyet Arşiv'lerinden buldum maç ile ilgili olanları. O zamanlar sahip olduğumuz bir aşağılık kompleksi de varmış. Gullit'in ikili mücadelede yere düşmesine bile bir yorum var ki, efsane. Peşinden de Ömer Üründül'ün maç yazısını koyacağım. Koyu yazılan yerlerdeki isimleri değiştirin, 2009 model yazı olmazsa birşey bilmiyorum.

Bu fotoğrafın altında yazan ise; Milan'ın milyarlık yıldızı Gullit'ten Orhan topu kapmış ve bir atak geliştirmeye çalışıyor. Gullit ise çaresiz yatıyor.


Ömer Üründül'ün maç yazısı. Bloklar arası bağlantı kelimesini ilk kullandığı gün, eminim; kale üst direkleri henüz yoktu. Muhtemelen sakalları da.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Bülent Olmak


Bi' düşünün. Daha içtiğimiz "su"ya "bu" dediğimiz, tek kendimizi ifade aracımızın "anne" olduğu, televizyonda kanallar arasında Star Tv'nin olmadığı zamanlarda o Galatasaray'da oynuyordu. Hem de Arsene Wenger Monaco'suna karşı çatır çatır. Hatta daha açık konuşmak gerekirse bizim ilkokullu yaşlarımız olan 11 yaşında "O" Galatasaray kulübüne ilk adımını atmıştı. 1979 yılında başladı Galatasaray kariyeri.

Nüfus memurunun "O"na armağanı aslında Bülent adı. Babası ve annesi "Cesur" olsun istemişler ismini. Memur "Bülent" yazmış. 11 Yaşında ilk aşkı olan Galatasaray'a adımını atıyor. Bülent Ünder kendisini beğenerek önce 14-16 genç takıma, o takımda da Şampiyon olunca oradan da A takıma, Derwall ve Denizli'ye öneriyor Tugay ile beraber. Bu sene 33.Haftada şampiyonluk mücadelesine çıktığı Mustafa Denizli kendisine ligde pek şans vermiyor. Daha ötesini yaparak Avrupa'da oynatıyor daha çok. Adı da Avrupalı Bülent'e çıkmıştı o yüzden.

Hocalar gelir gider, partnerleri gelir gider, "O" hep orada kalırdı. 1992-1993 Kalli 1.Dönemi'nde Stumph ve Falko Götz ile beraber 3'lü defansın solunda oynar. Çok adam gelir gider O hep kalırdı dedik ya misal; Popescu, Frank de Boer, Stumph, Falko, Ahmet Yıldırım, Song, Tomas, Emre Aşık, Capone hatta kardeşi Mert ile beraber bile o bölgede oynamıştır. 17 Mayıs 2000'de Parken'de efsane olmuş, Dünya Kupası'nda 3.lük kazanarak bronzu almış, orada da bir gol atmış, Konfederasyon Kupası 3.lüğü kazanmış, Süper Kupa kaldırmış, Saftig, Terim, Derwall, Denizli, Kalli, Hagi, Lucescu ile futbolcu iken beraber çalışmış, herkes gitmiş ama o kalmıştır.

2.Terim döneminde kötü futbolun cezasını Terim, Bülent dahil 4 futbolcuya daha kesmiş kadro dışı kalmasına rağmen antremanlarını aksatmamıştır. Sonra aynı Terim gönül alma adına bir Ulusal maçta ona Jübile yapmıştır. Sonra "ilk aşkım" dediği Galatasaray'da futbolu bırak(tırıl)mıştır.

2.Galatasaray döneminde Teknik direktör olarak gelmiş, oynattığı sistem ve oyun yüzünden daha ilk haftalarında yönetim tarafından hoca aranmaya başlanmış ve sezon bittiğinde ise açık tarihli istifasını vermiştir. "Galatasaray'ı böyle bir durumda bırakamazdım" diyerek gelmiştir.

Galatasaray'dan 2.kez adeta kovulurcasına, kapıdan uzaklaştırılırcasına yollanmıştır. Galatasaray tarihinin 4'te 1'inde bilfiil içinde olan bir adama böyle bir veda uygun görüldü işte. Şu camia bir türlü bunu öğrenemedi. Meira'yı havaalanına kadar uğurlayan Başkan, Skibbe için Ada'da yemek veren Başkan, Bülent için 2 satır bile konuşmadı. Bu ayıp bize yeter.

2 Haziran 2009 Salı

Ecevit Mavisi.

Fenerbahçe maçı.



Ankaragücü maçı.

Beşiktaş maçı.


34. Hafta Sivasspor maçı.






Modadan mıdır, yoksa bir ideolojik duruş mu söz konusu anlamadım. (paspal adam, başka kıyafetin mi yok filan tarzında espriler yapmayacağım) Fakat bu adam bütün sene ya eşorfman giydi ya da Efsane politikacı Bülent Ecevit ile anılan "Ecevit Mavisi" gömlekten. Ben 4 farklı maçtan 4 net resim bulabildim. Var bir kaç maçı daha ararsanız bulursunuz, fakat Google Image da arayınca Ecevit' in mavi gömlekli fotoğrafını bulamıyorsunuz o da ayrı. Ha bir de ilk maçı olan Konyaspor deplasmanın da da soğuk yüzünden kazak varmış üzerinde bunu da şimdi gördüm.

Bülent Hoca Sen Bize Ne Yaptın!


Gayette sitemkâr... İlk geldiği gün yazdıklarımı düşünüyorum da. O bize bizim ona duyduğumuz kadar saygı duymuyor sanırım. Sezon sonunda şöyle arkasından bakınca klübe getirdiği tek farklılık, Skibbe dönemide yedek kaleci Aykut iken Korkmaz dönemide yedek kaleci koltuğunu Orkun' un doldurması... Böyle olmamalıydı.

5 Nisan 2009 Pazar

Lincoln Kadro Dışında | Böyle Ceza Olmaz


Lincoln Antep'e götürülmeyecekmiş; Bülent Hoca kesmiş cezayı.

O değil de; Başkan bu adamın kazanılmaya çalışacağını falan söyledi. Ayrıca böyle ceza falan da olmaz. Bu olsa olsa takıma cezadır. Lincoln'u oynatabilirsen iş yapar sonuçta. Neyse, o ayrı konu da. Lincoln İstanbul'da kalınca gayet de mutlu olur kanımca. Tabii ilk uçakla yine bir yerlere kaçmazsa.

Yine söylüyorum. Böyle ceza falan olmaz. Ceza vereceksen alcaksın bu adamı Antep'e götüreceksin, kulübede oturtacaksın. Lincoln bundan anlar. Başka bir futbolcu olsa bu ceza yerini bulmuş olabilirdi ancak Lincoln'e yanlış ceza kanımca. Tabii kulüpten "Lincoln formsuz olduğu için kadro dışında kaldı" denilirse ayrı.

Ayrıca bir para cezası vardı ona n'oldu?

23 Mart 2009 Pazartesi

Skibbe ve Korkmaz / Kewell ve Mehmet Güven











Ligin 8. Haftası
Teknik Direktör: Michael Skibbe
Eskişehir evinde Galatasaray'ı ağırlıyor. Dakika 72, Skibbe Harry Kewell'ı oyundan alıyor; Mehmet Güven'i oyuna sokuyor. Eskişehir 90+'da bulduğu iki golle Cimbom'u 4-2 yeniyor.

Ligin 25. Haftası
Teknik Direktör: Bülent Korkmaz
Galatasaray evinde Es-Es'i ağırlıyor. Dakika 74, Korkmaz Harry Kewell'ı oyundan alıyor; Mehmet güven'i oyuna sokuyor. Bu sırada Es-Es 10 kişi ve 1-0 önde; maç öyle bitiyor.













Mehmet Güven, Harry Kewell'ın alternatifi olarak bu takımda bulunuyor da bizim mi haberimiz yok?

22 Mart 2009 Pazar

The End.



-This is the end

Beautiful friend

This the end

My only friend the end-


Böyle diyor şarkı. Galatasaray için belkide. Maça başlamadan Bülent Korkmaz Galatatasaray' ı ile alakalı yorum yapmak doğru olmazdı. Tıpkı geldiği zaman kötümser bir şeyler söyleyemeyeceğimiz kadar elimizde donenin olmaması gibi. Kaptan sınıfta kaldı. Ayan beyan...


Öncelikle maça başlayan kadroya bakınca Sabri' nin sağ açık olması gayet anlaşılabilinir bi durum. Baros yok, topla hızlı çıkacak adam Sabri. Doğru tercih fakat bunun akabinde sadece doğru tercih olarak bunu görebiliyoruz bana kalırsa. Maç başlıyor Eskişehir hızlı oynuyor, Galatasaray sonraki dakikalarda oyunu dengeliyor, bir kaç bireysel pozisyon ile kalitesini gösteriyor fakat ilk yarı 0-0 sona eriyor. Batuhan ilk yarı iyi futbol oynadı bana kalırsa, rakip savunmayı yıprattı, mücadeleden kaçmadı. Fakat bana kalırsa her hafta olduğu gibi gene Galatasaray' ın kesici oyuncusu (tackling yapabilen desek daha doğru) olmadığından ötürü, rakibin teknik oyuncusu oynadı da oynadı (bkz. Volkan Şen, bkz. Alanzinho) ve şimdi de bkz. Engin Baytar.


İkinci yarı başında ben Korkmaz' dan bir hücum oyuncusu (özellikle de Lincoln) hamlesi bekliyordum fakat olmadı. Demek ki golü görmeden de olmayacakmış. Gene De Sanctis poz veriyor ve gene Galatasaray geriye düşüyor. İkinci yarı lige bu sezon gelmiş takımların hiç birini yenemediğimizi de belirtmeliyim.


Artık "Türkgücü" zamanı... Rakip eksiliyor filan Galatasaray hücuma kalkmaya çalışıyor ama nafile, kimle çıkacak ki? Bitik iki santrafor, yıllardır bitik yerli, genç bir hücumcu(belkide karavana atışlarından biri kaleyi bulur da gene 1-2 sene parseller Galatasaray' daki yerini Aydın Yılmaz) ve son dakikaların adamı Mehmet Güven. Tabii ki olmuyor, Eskişehir 10 kişi kalmış olsa da sonuçta kapanmaya alışmış oyuncu skalasına sahip olduğundan bu işi iyi beceriyor ve gol yemeden maçı tamamlıyor...


Bülent Korkmaz için ilk haftalarında eleştiri yapmak çok gülünç olabilirdi fakat artık ne oynatmak istediğini, basiretini/dirayetini/zekasını bize sundu. Sabri' nin hücuma iyi kalkabilen bir isim olduğunu gösterebildi. Klübün yıldızlarına sırtını dönebileceğini de gördük ve hücum mantalitesinin savunma adamını hücumcu ile değiştirmek olduğunu da kavradık. Ve artık onun yapmak istediklerini gayet yapıp gayet te meyvelerini alacağı bir yer biliyorum..."Add Manager" yap Kaptan...

16 Mart 2009 Pazartesi

O değil de bi' stoper vardı, O ne oldu?


Defans adlı yazıda da daha önce belirtmiştim. Gece ile gündüz kadar olan defans farkını. Kim oynayacak Hamburg maçının rövanşında stoper'de diye de meraktaydım. Ntvspor ilk cevabı veren olarak Harry Kewell dedi. Muhtemelen kızıldeniz gibi ikiye bölünecek yazarlarımız, Semih Kaya ve Harry Kewell arasında tartışacak. Hoca Semih ile başlarsa; Neden Semih? Bu maçta bıdı bıdı bıdı.. Kewell ile başlarsa; Hocam geçen maç tamam da, bu maç ne, macera mı arıyorsun bıdı bıdı bıdı..
Büyük Kaptan'ın işi çok zor. Skibbe zamanında takımda ön libero yoktu. Büyük kaptan zamanında da stoper. Ne olacak acaba. Perşembe 21.30'da Hakan Balta'nın yanında kim başlayacak? Tek tahmin edilebilecek ise, sezon sonu büyük kaptanın beyazları artacak gibi.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Soru:Futbolcu iken Bülent Korkmaz İle Laurent Blanc kaç kere karşı karşıya gelmiştir?




Bu soruya Burak sıfır, Murat altı olarak cevap verdi fakat doğru cevap sadece bir... O da 09.10.1996 tarihinde oynanmış ve 4-0 kaybettiğimiz Millî Takım özel maçında.

Fotoğraf: Beatles' ın 2000 de yapılan toplama albümü "One" kapağı.

24 Şubat 2009 Salı

Bülent Korkmaz / Josep Guardiola

Josep Guardiola; 6 La Liga Şampiyonluğu, 1 Kupa Galipleri Kupası, 2 Şampiyonlar Ligi Kupası, 2 İspanya Kral Kupası, 2 UEFA Süper Kupası...

Kariyerinin 11 senesi (1990-2001) Barcelona'da geçti ki altyapısı da Barcelona B takımında oluşturulmuş bir futbolcu. 2006 yılına kadar farklı ülkelerde farklı liglerde top koşturdu ve emeklilik yaşamadan Barcelona B takımının başına getirildi. Zamanında Barcelona B takımında yetişmiş biri olarak bu takım için mükemmel bir tercihdi ve teknik direktör olarak "pişmesi" için de uygun ortam vardı. Rijkaard kötü bir sene geçirince yerine Haziran ayında Guardiola getirildi. Takımı o oluşturdu, kamp yaptı, takıma kendisibi öğretti. (ki takım dünyanın en iyi kadrolarından biri) Sonuçta sezona Guardiola'nın Barcelona'sı başladı ve şampiyon ilan edilmeleri çok büyük bir "felaket" olmadığı sürece kesin.

Bülent Korkmaz; 8 Lig Şampiyonluğu, 6 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, UEFA ve Süper Kupa... Kısaca kariyerine sığdırdığı 29 kupa ile en çok kupa kaldıran Türk futbolcu.
Futbolu bıraktığı senenin hemen ardından o da Guardiola gibi futbolun dışına çıkmadı. Gençlerbirliğinde Yrd. Antrenör oldu, 2007'de önce Kayseri Erciyes sonra Bursaspor'un başına geçti. Sonraki sene Gençlerbirliği'nde düşme hattından son anda kurtuldu. Şimdi sezon ortasında "çatırdamış" bir Galatasaray'ın başına getirildi.

Takım başka hocayla kamp yapmış. Ligin 21. Haftası bitmiş, Uefa'da 32'ye kalınmış. Nerden baksan otuza yakın resmi maç ve aylar "Skibbe Galatasarayı" olarak geçmiş. Yani Bülent Korkmaz'la Galatasaray'ın arasının bozulmaması için hiçbir neden yok! Bu kadar sorunlu takımının başına, bu kadar sevilen bir "kaptan"ı getirmek Galatasaray yönetiminin ayıbıdır! Anı kurtarmak adına yapılan bir hamle. Galatasaray şampiyon olursa diye geçiştir gitsin canım. Bülent'in teknik direktörlüğünü tartışmaya gerek yok, tartışacak malzeme yok.

Bana göre takım: yaz kampından itibaren başlayan, sezon sonunda biten bir süreçtir. Sezon ortasında teknik direktör değiltirilmez. Değiştirilicekse de Chelsea'nin Hiddink'i getirdiği gibi yarım sezonlık yapacaksın. (İstersen sonra devam et)

Teknik direktörün kim oluşu, getirilişi, görev süresi bir yana; işin kötü yanı yanlış bir başlangıç olacak Bülent Korkmaz Galatasaray'ı için.Mevcut kadronun ve oyun anlayışı'nın Bülent Korkmaz Galatasaray'ı olması durumunda gayet güzel ama değilse eğer Bülent Kaptan'ı zor geceler bekliyor hem Mecidiyeköy'de hem de Metin Oktay Tesislerinde. Gerçi Bülent Korkmaz Galatasaray'ı kendi futbolculuk dönemindeki Galatasaraysa işi cidden zor. O hırsı, isteği, azmi, "ruh"u sahada hangi futbolcu yansıtabilir merak konusu...

23 Şubat 2009 Pazartesi

Büyük Kaptan- Büyük Hoca?


Burak bir alttaki posta güzel anlatmış olayları. Bense en sevdiğim adamın klübün başına hoca olarak gelmesinden sadece mutluluk duyan bir taraftarım, umarım Cesur Yürek bu takıma çok şey katar...

Skibbe - Büyük Kaptan


Herkes perşembenin gelişini bekliyordu şimdiden. Skibbe en geç Bordeaux maçından sonra gidecekti. Kendi adıma Bordeaux'u eleyip o akşam istifa etsin istiyordum. Teknik direktör kariyeri kötü olabilir ama Ertuğrul Sağlam gibi olsun istedim. Ona benzetiyordum. Onun gibi kazansın ve gitsin. O kadar bile beklemedi yönetim. İki türlü risk alacaktı. ya hocanın son maçı olarak uefa, ya da yeni hocanın ilk maçı olarak uefa. 2.sini tercih etti. Skibbe'yi Galatasaray 5 yediğinde tanımıştık, 5 yediğinde elveda dedik. Son açıklamalarında da takım savunmasından şikayet etti. Savunma sıkıntısından bahsetti giderken bile. İyi teknik direktör değildi ve gitti. yerine gelen ise Bülent Korkmaz. teknik direktörlük kariyeri Skibbe'den iyi değil. neden getirildi. basit. taraftarın vuaaaaööaa büyük kaptan seslerinin yönetim seslerini çıkartmayacak kadar yükselmesi. bir hedef şaşırtma. taktik olarak, teknik olarak ne katar zaman gösterir. Motivasyon anlamında ise başarılı olacaktır. malum türk takımları gazla ilerler. taktik, teknik bir yere getirir gerisini gaz, efor, ruh kazanır. zaman gösterecek ne olacağını. sonuçta yedek kulübesinde artık Büyük Kaptan teknik direktör. Meira'ya birşeyler katsa şu yaşında yeterlidir. Neticede Galatasaray'a hayırlı olsun. Perşembe günü tribünlerin ilk haykıracağı onun ismi olacak. Büyük Kaptan diye bağıracaklar. onun işi ise daha zor. İlk maçı Bordeaux. Zaman gösterecek.


13 Şubat 2009 Cuma

Hard - Easy geçişi gibi şeyler.


Yazan habere göre futbol' a bir takım değişiklikler gelecekmiş, ne güzel. Anlayamadığım değerlendirmeler genel olarak yapılan değişikliklere göre değil, daha çok oyunun mantalitesiyle alakalı, "zaten tadı kaçmıştı" "hızlılık getirir oyuna" tarzında.

Gözden kaçan bir şey var bence, bana göre futbolun yegane rakibi diğer eğlence sektörleridir. (Bunu Mehmet Demirkol da söylemiş galiba) Şehirde stadın cezbediciliği, gelecek takımın kalitesi; tuttuğumuz takım filan değildir. İlk başta sektörel olduğundan şehirdeki sinemadır, tiyatrodur, bowling salonudur vesaire. Bunun akabinde, oyunun içerisindeki kolaylıklar sadece ve sadece hikayeyi "başarılılaştırır" hatta bu birazcık futbol ile alakalı pc oyunlarında oyuncuların özelliklerini arttırmaya benzer gibi.

Yunanistan o meşhur avrupa şampiyonluğunu yaşadığında "kaleleri büyütelim" diyenler bile çıktı mesela, yahut çizgiden geçen top "ötmediğinden" çip takalım diyenlerde, fakat bunun akabinde önemli ayrıntı şu ki; oyunun dramatiklik seviyesindeki ufacık artma albenisini de arttırıyor. Bu da gene diğer eğlence sektörleriyle alakalı olaya getiyor bizi; nasıl 2005te Liverpool' un şampiyonluğunun hikayesi "efsane"olduysa, nasıl The Shawshank Redemption izleyicisi tarafından beğenildiyse yahut nasıl birileri kaybederken kazandıysa, orası hep sempatikleşti.

Ve gelirsem hepsinden öteye, Galatasaray 2000 de Büyük Kaptan' ı oyundan alsaydı, Cesur Yürek sadece Braveheart' ın Türkçesi olarak aklımızda kalacaktı.