Süper Lig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süper Lig etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2011 Pazartesi

SSL'de 10. Haftanın Görünümü


* 2010-2011 sezonunun, yani geçen sezonun, 1.haftası bile başlamadan önce tartışılan konu Fenerbahçe adına "Alex'siz Fenerbahçe olur mu ?" sorusuydu. Aykut Kocaman bunun için denemelere giriştiyse de tabii ki olmadı. Çünkü; Ronaldo varsa Ronaldo'ya göre oynarsın. Messi varsa Messi'ye göre oynarsın. Ronaldinho varsa Ronaldinho'ya göre oynarsın. Hagi varsa Hagi'ye göre oynarsın. Alex varsa Alex'e göre oynarsın. Çünkü, bu adamlar bir takımı gayet rahatlıkla taşıyabilecek adamlardır ve bu adamlara göre oynamazsan 10 kişi oynarsın. Senin kilitlenen maçını açacak adamlardır. Alex de bu "oynama-oynamama" diyaloğunu geçtiğimiz sezon 28 gol ve sayısız asistle noktalamıştı. Gel gelelim şimdi ne oldu ? Bu kez Alex'sizlik planı olmadı Fenerbahçe'nin. Alex yok, yerine Sezer var ama yok, olmuyor yani. Sezer yok orada. 3 tane Sezer Öztürk oynatsan orada, üstüne Mehmet Topuz ve Emre Belözoğlu eklesen o karışıma neticede bir Alex değil Güntekin. Alex yokken başkasını koyup Alex varmış gibi oynayamazsın.

* Şu açısı da önemli tabii. Şimdi Ziegler sakatlanıyor. Caner sol bek oluyor. Stoch sol açık. Birincisi formda bir sol açık kaybediyorsun. İkincisi iyi bir sol bek kaybediyorsun. Üçüncüsü kötü bir sol bek ekliyorsun. Dördüncüsü arkasındaki bek ve takım ile uyumu olmayan bir sol açıkla da noktalıyorsun. Ama tabelada Ziegler - Stoch görünüyor. Öyle görünmüyor. Dahası yüksek konsantrasyondan düşük konsantrasyona gelmek de var. Karabük maçı, Beşiktaş maçı her saniye yaşanan bir maçtı. Sivas maçını sahada yaşayan kimse yoktu Fenerbahçe'de. Sivasspor yaşıyordu maçı.

* Bu yok ama varmış gibi davranma meselesi aklıma One Day filmini getirdi. Filmin konusu değil, filmin içerisinde bir sahne bu. Güzel filmdir. Dvd'si felan çıkarsa alın.

* Galatasaray - Mersin İdman Yurdu maçını izlemeyen birisine Mersin penaltı kaçırdı, Mersinli futbolcu altı pastan topu boş kaleye üst direğe vurdu desek, ardından Elmander'in kaçırdıklarını sıralasak "bu maçta top girmek istememiş" cümlesinden başka bir şey çıkmaz heralde ağzından. Galatasaray açısından daha önce söylemiştim. Galatasaray golleri ceza sahasında çoğalarak bulamıyor diye. Artık ceza sahası içerisinde çoğalmalar var ama bu kez de gol vuruşları yok. Galatasaray hala eksik. Takviyesiz 7 lig maçı var bu takımın devre arasına kadar. Ne kadar az kayıp olursa o kadar avantajlı. Ayrıca 10 maçtır da Galatasaray maçlarının ilk yarısı nasıl bittiyse (galibiyet, beraberlik, mağlubiyet) maç da o şekilde bitiyor. Enteresan değil mi sayın Üründül ? Çok.

* Trabzonspor'un kanat hücumcusu yok. Belki bu lig için gerek duymuyorlar evet ama 10 kişi bir takımı kanatlara inmeden açamazsınız. Dahası atak yersiniz göbekten gide gide. Ligimiz açısından ihtiyaçları yok dedik. Göbekten geldikleri her atak Burak Yılmaz için biçilmiş kaftan ligimizde. Ofsayta düşmüyor çünkü. Cska maçında da 298 kez ofsayta düşüyor ama. Neyse, göbekten savunma arkasına mükemmel koşuyor ve bomboş goller atıyor. Boş kalamazsa kendine boş alan yaratıyor, iyi vuruyor ve atıyor. Bir de Zokora depar atıyor ki Allah Allah...

* Beşiktaş... 0-2. 4-2.

*Gençlerbirliği'nin 2.yarı oynadığı futbol !


* Bursaspor'un son 7 maçta aldığı tek galibiyet Gençlerbirliği'ne karşı 4-0. Son 5 maçta 3 gol attılar. 4 beraberlik aldılar.

* Manisaspor için dönüm noktası dediğimiz yer Samsun deplasmanında kazandıkları maç. Yoksa yani, hoca değişikliği felan olurdu. O maçı kazanınca "bir zahmet gerisini getirelim" dediler.

* Es-Es'te Skibbe'nin her galibiyetten sonra sahaya girip futbolculara sarılmasını seviyorum.

* Ziya Doğan'da mümkünse bir takımla küme düşsün ve bir daha da çıkamasın. Ankaragücü'nün transfer yasağı bir kalksın, Ayman-Erdinç-Celaleddin-Tazameta-Adnan Güngör kafilesi böyle komple Ankaragücü'ne akacak.

* İBB gayet kendi standartlarında.

* Antalyaspor'da Antalya'nın takımı olamadı. Belki de stattan dolayı. Kadrosunun da değişmesi gerek artık. Inter 1, Antalyaspor 2, Milan bile 3.sırada artık yaş ortalaması olarak.

* Ordu ve Gaziantepspor maçı da... İsimlerini yazarken uykumun geldiğini hissettim. Birbirleriyle oynadıkları maçı izlerken neler oldu kim bilir ? Uyudum ondan soruyorum.

* Ali Ece'nin Futbol Ateşi programındaki "atkıya ceza" meselesine koyduğu tepki mükemmeldi. Levent Özçelik yanlış anlamasa daha güzel olacaktı ama neyse...

* İyi bayramlar.

15 Ağustos 2010 Pazar

Bucaspor 0-1 Beşiktaş | STSL 1. Hafta


Sondan geriye saralım:

Maçın son 7-8 sakikası oynanıyor. Oyuncuların alayı ayakta durmakta zorluk çekiyor. Zaten kimse tam kondisyon yüklememiş henüz, üstüne bir de sıcak ekleniyor. İzmir'de sıcaklık 32 derece. Orta sahalar boş kalmış. Beşiktaş'ın en genç oyuncusu Necip Uysal bile adım atarken zorluk çekmeye başlıyor. Uygun pozisyonlar değerlendirilemiyor. Necip demişken, onun yediği tekmeleri görünce zaten üzülüyoruz. Bir de aklıma Emre Çolak geliyor mesela. Bir takım kasaplar var. Malesef bunları futbolun içinde kabullenmek gerekiyor. O kasaplardan büyük takımlarda da var.

İkinci yarının hemen başı. Guti alıyor, Bobo koşuyor. Guti gerekeni, bekleneni, yakışanı yapıyor: nokta pas. Bobo rakibini sırtlıyor, dar yerden topu sokuyor kaleye. Sahadaki Beşiktaşlıların bir kısmı Guti'ye, bir kısmı Bobo'ya koşuyor. Sonra buluşuyorlar. Her şey güzel. Ama sonuçta oyunun geneline yayılamıyor olay. Quaresma istiyor, ama olmuyor. İstersen zemin kötü diye bahane bul, istersen rakip 7 kişiyle adama "atlıyor" de. İkisi de kabul. Olur böyle şeyler. "Uyum" bi' günde çıkmaz piyasaya. Guti fizik olarak hazır değil, ancak misyonunu tamamlıyor bir pozisyonda. Zamana bırakmak en iyisi. Nihat kayıplarda biraz, duran toplarda çıkıyor sahneye. Necip-Ernst güzel bi' ikili.Sağ bek aksıyor takımda. Göze batan en önemli şeylerden biri.

N'olursa olsun takım heyecan veriyor, zaman zaman keyif veriyor.

Schuster'in kafasındaki şeyler yavaş yavaş oturuyor takıma. -pas, pas, pas- Geriden topla çıkış. Hakan Arıkan bile kısa oynuyor. Hakan demişken, maşallah diyelim bir de. Bir Türk kalecisine göre yan topları bile iyi uzaklaştırdı. Üstüne koymaya devam. (Neyse biz de devam edelim) Stoperler bazen uzun oynuyor ama beceremiyorlar. Guti iyi koşturuyor ileridekileri bazen.  

İlacımız malum; zaman.

Skor 0-0 olsaydı yine aynı şeyleri yazardım ancak taraftarın büyük kısmı kesip asmaya başlayacaktı. O yüzden bu galibiyet iyi geldi.  Schuster ve öğrencilerine o konuda da güveniyorum. Skor kandırmaz. Yapılması gerekenler ortada. Belki de 9893842 kere dedik. Gerçek hayat FM gibi değil, "okları ileri taşıyarak" hücum etmeye başlayamazsınız. O yüzden taraftar da sabretmeli.


Mevsim normalleri Beşiktaş'ı bekliyor. Ligin açılışı ve 3 puan hayırlı olsun.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Dönelim Dönelim Hooooop...





Evet ligin 20. Haftasındayız ve Galatasaray (spiker de söyledi) geçen sene aldığı puan' ın 5 puan gerisinde...

Maça 10 dakka gecikmeli başladım, başladığımdan itibaren de Galatasaray oyuncularının kendilerini dönüp dönüp yere bıraktığını görmekten başka br şeyler olmadı. Ha bir de Servet sanki doğum günüymüşte bir gol atmalıymış psikolojisiyle ileri çıktı, durdu. Kaleye giden her top cılızdı, ki Ömer Çatkıç(adı kolay, soyadı hala anlaşılamamış) Gaziantep ile aklımızda yer eden arkadaşa bir kaç etkisiz şutta tosladık. Ha başka kaleci olsa belki bir tanesi girerdi. (mukayese edin işte ne kadar zayıf kalecilerimiz var)
İlk yarı da iki ya da üç tane pozisyon vardı, Baros aldı, Baros gitti; top Ömer' de kaldı. Nonda aldı, ceza yayına geldi, vurdu top Ömer' de kaldı. Zaten Kontrast bir garip, maçın içerisinde; arkadaşa dönüp "yahu abi biz sabah maçını anca evde Frankfurt - Köln oynayınca izliyorduk neden geldik ki?" şimdi diye sorduran cinsten, ama gerçekten de garipti bizim futbolcularda ilginç bir şeyler vardı, sanki maç öncesi öyle aralarında bir şov maçı yapıyorlarmış hissi verdiler taraftara.
İkinci yarı başladı; gene biz gidiyoruz, cılız cılız dönüyoruz. Kanatlar da Volkan depar filan atıyor gibi görünüyor ama hızlanması nafile, Zitouni ondan daha hızlı, arkada bulduğu pozisyonda vuruyor bizim kaleci çıkartıyor...Artık sıkıntıdan dayanamıyoruz; soldan orta (ki oralarda bir Sabri bir Sarıoğlu olması gerek ya) top ağlarda Ahmet Kuru attı...
Sonraki dakikalarda belki canlanır Galatasaray diye bekliyoruz; bir yandan da gözlerimiz Lincoln' ü arayıp "e, bizim oyuncular bu kadar düz iken ne niyetle Lincoln' e verilen parayı beğenmiyor?" içten içe sorusunu da sormadan edemiyoruz hani...
İlginç ataklar oluyor, Ayhan alıyor gitmeye çalışıyor, olmuyor dönüyor etrafında bir tur hop yere...
Mehmet Topal alıyor, o da yapıyor aynısını...
Sonra Aydın Yılmaz sonunda saçlarını kestirip, hiç bi yeri yellenmeden giriyor oyuna, bildiğin Aydın; dengesiz, hızlı...
Ümit Karan giriyor, bir şut çekiyor, sol ayağıyla. Bize Gençlerbirliği nde oynarken ki oyununun yapısına aykırılığını anlatıyor ekrandan, Kolibali ya da Kona sanmış, zenci diye Nonda' yı arkasından gelmeyi bekliyor...
Mehmet Güven giriyor, önce 87 numara formasına, sonra her zamanki gibi saçlarının durumuna bir göz gezdiriyoruz, kabağı garip adamın ya hu.
Sonra ne oldu bilinmez, 86 da dayanamayıp çıkıyoruz.

İşte bu maçta böyle gidiyor, Volkan Yaman' ın çıkan parmağı üzerine analiz yapıyoruz, Maçın içinde (Galatasaray olunca önemli pozisyon olmadığı için es geçtim) olan iki duran topu, (ki bunların biri çift vuruş) tartışıp Man Utd' in kullandığı kornere kadar gidiyor olaylar.


Kötüyüz, Bordeux' da bizi kötü bir zamanımızda yakaladı, Antalyaspor maçı; ilginç bir son olmadı ama biraz daha istek beklerdim doğrusu.


Ha bir de Şifo' da heyecanlı çocukmuş yahu...