Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2010 Cuma

Auf Wiedersehen


Yıllardır Almanya'da, Olimpiyat Stadında taraftar avantajını elde ettiğimiz her maçta maçın bitimine yakın, stadı terkeden Almanlara "Auf Wiedersehen" diyerek dalga geçerdik. Durum 3-0 olduğunda bizim taraftarlarımız giderken, Almanların ağzındaydı bu sözler. "Hoşçakalın" diyerek yolluyorlardı bizimkileri. Yıllardır bekledikleri andı bu ve bizimkiler hiç bir şey yapamadan yenilmişti.

Türk futbolu, yaratıcı isimlerini o kadar hızlı kaybediyor ki, eli ayağı düzgün her takıma karşı sahada hiç bir şey yapamadan kaybetmeye başladık. Dahası, yeni yapılanmaya giden Belçika karşısında da kaos futbolu ile yine durumu kurtardık ama olayın aslı şu: Arda Turan'sız hiç bir şeyiz. Hiç bir şey. Üstüne, Arda Turan'ı iliğine kemiğine kadar sömürmek konusunda üstümüze yok. Arda'yı geçtim, Alman Milli Takımı'nda oynayan Mesut'u da sömüreceğiz. Şöyle 15 gün bir takımla maça çıksın, antremanda bulunsun, perişan ederiz. 30 tane buluruz bu ligde.

Oyuna gelmeye de gerek yok. 1 tane yaratıcı oyuncumuz olmadığı için, Halil ile yakaladığımız 1.5 pozisyonu atamayınca maçı kaybettik. Almanlar, rölantide oynayarak 3 tane attı. Maçın çoğu bölümünde, normalde karambolün olması gereken yerlerde yürüye yürüye atak yaptılar. Zorlayamadık. Çünkü, yaratıcılık yoktu. Fiziksel mücadelede de ezildik. Bir mevkii de 40 tane adamımız olduğu iddiasına rağmen, 35'lik Aurelio çıkınca orta saha iyice peynir oldu ve yerine bir tane de adam yok.

Biz, Arda'yı ülkece yiyoruz. Mesut'u da ısırmaya kalkacağız, kalkıyoruz ama Almanlar yedirmez. Real Madrid yedirmez. Dahası, Arda'ya saha dışında olanları, bugün Nuri'ye yapılan eleştirileri, Almanlar karşısında oynanan oyunu gördükten sonra yetenekli gurbetçilerimizi kaybetmek, işte asıl kaybımız o olur.

Mesut Özil'i izlemek büyük bir keyif. Zekâsını kullanması, bu kadar basit ve güzel oynaması mükemmel. Ayağından aşağıya çekmek yerine, yukarı doğru itildiğinde neler olunabilineceğinin göstergesi.

7 Ekim 2010 Perşembe

Almanlardan Mesut Özil Çıkınca Geriye Kalanlar


Şaşkınlık içerisindeyim. Dünya 3.sü, Avrupa 2.si ile oynuyoruz. Maça 24 saatten az kalmış. Bir tane teknik analiz konuşan yok ekranlarda. Konuşulan şey, Mesut Özil ve O'nun durumunun yarattığı kombinasyonlar üzerinden fanteziler. Eminim Löw, Schweinsteiger'sizlikte takımının üzerine konuşulmasını istemese bu kadar şanslı olamazdı. Çünkü, takımının en önemli adamı yok. Mesut'tan da önemli bir adamı yok. Ama konuşanı da yok ekranlarda. Belki, Almanya'yı bilmediklerindendir. (!)

Almanya, hep "disiplin" takımı olarak nitelendirilir. İtalya, Hollanda, Brezilya disiplinden uzaktır sanki. Disiplin değildir temelleri. "İstikrar"dır. "Gelenek"tir. Alman Milli Takımı oyuncuları, kendisinden önce forma giymiş isimlerin başarılarını devam ettirmek veya tekrarlamak için oynarlar. Bu yüzden de kadrolarında "takımlarında istikrar" kazanmış isimler seçilir. Tahmin edebildiğiniz ve bildiğiniz üzere kalecileri de iyidir.

Sistemleri 4-1-1-3-1 şeklinde nitelendirilebilir. Aslında rakamların tam olarak ifade edebildiği bir sistemleri yok. En azından benim için. 4'lü savunma, önlerinde Khedira, yanında veya 1 adım önünde Schweinsteiger, bu 2'linin önünde hücum ve bu orta saha hattı arasında doğrudan iletim hattı Mesut, sağında Müller, solunda Podolski, tek santrafor olarak da Klose. 3'ün 2'si kanat oyuncusu olmaktan daha çok içeri driplingler ile delicilik yeteneğini kullanarak oynarlar. Müller ve Podolski 2'lisi rakipleri için ters kanattan gelişen ataklarda inanılmaz derecede gol tehditi olmaktadır. Ters kanattaki "bek"in uyuması, kademeye girmesi, önünde bulunan adamın yardımına gelmemesi bu 2'linin ekmeğine yağ, bal sürmektedir.

Savunmaları haliyle sağlam. Mertesacker boy avantajının yanı sıra yerden de iyi. Beklerin birisi kesinlikle Lahm olurken, Badstuber - Boateng ikilisi maça göre değişmekte. Bu sene Badstuber'in özellikle her maçta stoper oynamasını düşününce Badstuber stoper olarak bile başlayabilir. Jansen ve Lahm kanatları ile saldırmalarının yanı sıra, Badstuber'in sol bek oynaması ve Westermann'ın stoper olması ihtimalleri de var. Tamamen Löw'ün beklemek veya saldırarak oynamak üzerine fikrine bağlı durum.

Almanların en büyük sorunu Bastian Schweinsteiger. Khedira ve Mesut arası bağlantı olmasının yanı sıra Mesut'un kaybolduğu anlarda kendisi bu işi yapıyor. Yerine Toni Kroos veya Müller 2'lisinden birisi oynayacak. Müller'in kanada yakın oynamaması bizim için çok iyi. Kroos'un oynaması ise Müller'in kanada kayması yüzünden sıkıntı. Kroos'un iyi Leverkusen performansı yüzünden de Münih'e geri dönmesi, Kroos'un o bölgede oynamasını güçlendiriyor. Grosskreutz'ün hastalığı da sanki bize 2.şans. Dortmund'da oldukça iyilerdi Nuri ile. O bölgeyi bizim kalabalık tutup, Schweinsteiger'sizliklerini hissettirmemiz oldukça önemli. Müller, biz Mesut'u düşünürken, bizim sol bekte oynatacağımız isime göre maçın adamı olup, çıkabilir. Ne oluyor demeden 2 tane atabilir bize. Çünkü, dikine kat ederken bunu çizgiye değil, ceza sahasına doğru yapıyor. Etkili yapıyor. Hızlı ve çabuk.

Hücumu zaten yazmıyorum. Oldukça iyiler. Bekleyip, topu kaparak hızlı çıkmaları harika bir silah. İngiltere ve Arjantin'i bu şekilde perişan ettiler. Ağır savunmalara karşı bunu harika uyguluyorlar ki, Servet - Ömer yerine Servet - Toraman hattı göbekte bize avantaj sağlayabilir. Tahmin edebileceğiniz üzere hava topunda da harikalar. Bizim de "en efsanevi" yanımızdır burası da. Bunun dışında, Müller - Podolski - Mesut - Klose 4'lüsü etrafında dönen harika hücum setleri var. Bunlara karşı uyanık olabilmemiz, alan bırakmamamız önemli. İngiltere'ye attıkları 2.gol bu setlerin gösterisi anlamında adeta bir gövde gösterisi.

Kısacası, Almanlar öyle Mesut hangi marşı söyleyecek, golden sonra sevinecek mi gibi gereksiz ve aptalca tartışmaların ardında kalacak bir ekip değil. İngilizleri ve Arjantin'lileri 4'lemiş bir ekip. 4 senedir maç kaybettiklerinde kupa kaybeden bir ekip. Savunmaları erken açarlarsa hiç acımadan farka gidiyorlar. Bunu da bekleyerek yapıyorlar. 10'ar, 15'er dakika arayla goller bulup 4-5 yapıyorlar. Sıkıntıya düştükleri durum ise, pek yok. İspanya karşısında doğal olarak zorlandılar. Gana maçında ise rakibin inanılmaz hareketliliğine karşı gelemediler ama 1-0 kazanmayı başardılar.

Kalabalık orta saha ile oynayıp, kontralarda etkili olabilecek bir santraforla oynamak iyi olabilir. Topu ayağında tutacak orta saha adamları ile mümkün olduğunca topları doğru kullanabilmeliyiz. Beraberlik ile ayrılmayı başarı saymalıyız. Çünkü Almanlar, İspanyollar ile beraber yakın zamanın en iyi 2 takımından birisi. Oynayacağımız takım, gelecek 4 ila 6 senenin içerisinde sürekli olarak en az yarı final görebilecek bir ekip. Yani, sadece Mesut değil.

27 Haziran 2010 Pazar

Bir İngiliz Klasiği & Bir Alman Klasiği


Manchester United'ı 1 sezon boyunca sırtında taşıyan Rooney, Liverpool kaptanı Gerrard, Chelsea 1.ve 2.kaptanı Terry & Lampard vs. vs. vs. kenarda da başarının ismi Fabio Capello. Peki bu isimlerin sonucu hezimet ve hüsran desek...

10 maç yapmıştı İngilizler grupta. Grupta rakip yerine konulacak 2 ekip vardı. Ukrayna ve Hırvatistan. Gerisi çerez. Bu 2'linin de iç sahada sıkıntı çıkartmaması gerekti normal şartlarda ama 2-3'lük İngiltere - Hırvatistan maçı hala akıllardaydı. Neyse grup maçları da Hırvatları içerde 5, dışarıda 4 atarak bitmek üzereydi ki, intikam hala bitmemişti. Hırvatlar hala bir umut sahibiydi. Ukrayna, İngilizlere puan kaybederse Hırvatlar gidiyordu. Ukrayna, İngiltere'yi 1-0 yendi. Hırvatlar 3.olarak elendi.

Tablo müthiş. Ama tek taraflı. İngilizlerin 5 Wembley ve 3 deplasman maçı tek taraflı, tek sahada geçti oyunun büyük kısmında. Yani, mükemmel oyunun temeli olan birbirine yakın ve yardımlaşmalı oyunu rakip sahada oynadılar bu 8 maçta. Hırvat deplasmanı 10 kişi rakip rahat geçildi. Ukrayna deplasmanında da zaten yatıldı.

Peki, ne oldu bu ekibe ? Sezon sonu desek cevap hemen hemen ortaya çıkar. İngiliz Milli Takımı'nın diğer ülkelerden farkını biliyorsunuz. Bütün futbolcular İngiltere Premier Ligi'nden. Bu şu anlama geliyor. 38 lig maçı. 6-7 kupa maçı. Tek kupa da yok İngiltere topraklarında malumunuz. Bu futbolcuların üst düzey kupalarda da yer aldığını düşününce ve elemeleri de ekleyince İngiliz takımında futbolcular bu sene ortalama 55 - 60 maç oynadılar. Bu oyunları da iyi performans vererek oynadılar. Diğer ülkelerde de böyle derseniz, Fransa gitti, İtalya gitti, İspanya ise Xavi ve Iniesta biraz yürüyünce devam etmekte, ki Xavi ve Iniesta'yı da izliyoruz sezondan çok farklılar.

Sezon sonu olması, Capello'nun son yıllarda lig usulü elemelerde canavar, kupa elemelerinde kedi olmasını da göz ardı etmemek lazım. Bunlardan daha çok üstüne konuşulması gereken ise taktik.

Gerrard veya Lampard'ı orta sahasında istemeyen takımı döverler. Ama ikisini birden alıp, bir oyun sistemi kurmak ise ayrı bir teknik direktörlük uzmanlığı. Rooney'in esip gürlediği Man.Utd. hücumu ile de İngilizlerin sistemini karıştırmamak gerek. Bugün İngiliz takımının 4-4-2 sistemine uygun 2 adet kanat adamı yok. Arayınca 1 tane bulabiliyorsun ama diğer kanatta bulamıyorsun. Uzun topu indirme üzerine üstüne adam olmayan Crouch'un 1 dakika bile oynamaması aslında eleme maçlarının üstüne bir intihar.

Kanatlara inemiyorsunuz, orta sahada birbirinin aynısı 2 adam ile oynayıp, birini sol öne atıyorsunuz ve burada aksıyorsunuz, sağ önde oynayan Milner'dan 0 (sıfır) katkı alıyorsunuz, Rooney'den faydalanamıyorsunuz ve daha da korkuncu savunma efendilerinden birisi Capello'nun takımı olarak defansta rezilliğin de ötesinde rezil oynuyorsunuz. Elenmeniz doğaldır. Çünkü 1 sene boyunca tempo, tempo, tempo diye oynadığınız ligden sonra bekle, bekle, sabret sistemini oturtamamanız normaldir. Ne zaman 2-1 oldu ve tempo konmaya başlandı, hatta 2-2 bile oldu ama verilmedi, devreye kadar Almanlar zorlandı. Ne zaman tempo düştü, Almanlar dağıttı.

Daha önce de söylemiştim. Almanlar için bu jenerasyon 2014 Dünya Kupasının iskeleti olacaktı. Biraz erken geldi. Serdar Taşçı gelecek, Mesut 4 senede daha iyi olacak ve biz Tv'den izledikçe soylu Türk kanından değil, milliyetçi hiç değil diye kadroya almayan Terim'e buralardan yazacağız, Thomas Müller daha etkili olmaya devam edecek ve Almanlar yine 90 dakikayı kazanarak bitirecek. Dün ve bugün olduğu gibi...

İngilizler ise İngiltere Premier Lig'inin kurdunu bulacaklar ve takımın başına getirecekler. Bu kadroyu oynatabilecek isim, o ligin artık her deliğini bilmeli. Sir Alex Ferguson rica minnet mi getirilir, Harry Redknapp mı bilemedim.

24 Haziran 2010 Perşembe

Atan Mesut, Yiyen Faruk


Dakika 45. Almanya - Gana ile Sırbistan - Avustralya ile oynuyor. Ondan önce başlamış bir maç daha var. Tenis maçı. Durum 2-2. Son set skoru ise 44-44. Devam da ediyor. Nicolas Mahut ve John Isner arasında. Maçlar bitsin, tenise döneriz diyoruz. 0-0 iki maçın ilk devreleri.

Gana sahada bir top oynuyor ki muazzam. Dinamizmin tanımı. Almanlardan korkmuyorlar. Tek sıkıntıları hücumda yetersizlik. Mutfaktan sofraya iyi geliyor yemek ama sofrada örtüye döküyorlar servis sırasında. Almanlar ise başrol oyuncusunun olmadığı bir film gibi. Defansları son hamlelerde çok başarılı. Neticede Almanya. Sonra 2.devrenin ortalarına gelmeden bir Türk topa vuruyor. Rakip takımın Türk kalecisi golü yiyor. Golü atan Alman, yiyen Gana ama. Almanlar liderliğe yükseliyor. Gana ise durmuyor asla. Yetmiyor.

Diğer tarafta bireysel olarak ele alınca gayet iyi, bir takım halinde gayet rezil bir ekip var. Sırbistan. Bunun tek sorumlusu olabilir. Teknik Direktör. Karşılarında da Aussie'ler. Hayal kırıklığının başkenti olmuşlar. Ama mucize inancındalar. 4 dakikada 2 tane atıyorlar. 17 dakikaları da var. Ta ki Schwarzer'in Jabulani'yi elinden kaçırmasına kadar umutları sürüyor. 2-1 oluyor. Diğer bir umut başlıyor. Sırplar 1 tane atarsa Sırplar gruptan çıkacak. Atıyorlar da ama ofsayt. Aussie'ler 3'e giderken 4'e 2 veriyorlar geride. Sırplar atamıyor. 2'si de eleniyor.

İngiltere - Almanya eşleşiyor böylece. Gana ile de Amerika. Eşleşmeler güzel olacak son 16'da bu gidişle. İlk günün matematik karmaşası ile tadı da geldi Dünya Kupası'nın.

Bu arada, o tenis maçı da 59-59 iken hava kararması yüzünden yarına ertelendi. :)

13 Haziran 2010 Pazar

Almanya 4-0 Avustralya (Foto)

















Almanya 4-0 Avustralya (D Grubu)
8, Podolski
27, Klose
67, Müller
70, Cacau

18 Şubat 2009 Çarşamba

Hakemi Dövem Türk






Yine Almanya, Yine bir Türk hikayesi...

Amatör kümede FV Duisdorf takımının kaleciliğini yapan Mehmet K. isimli şahıs polis tarafından aranıyormuş. Davaya rağmen mahkemeye çıkmayan Türk kaleci görüldüğü yerde tutuklanacakmış. Kaleci Mehmet K.'nın Bülent Ataman'ın uzaktan akrabası olabileceği şüphesi taşıyorum.