İbrahim Üzülmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbrahim Üzülmez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mart 2010 Çarşamba

İbrahim Üzülmez 5 Yıllık Sözleşme İmzaladı





İmza toplantısı sırasında İbrahim Üzülmez'in imzalama anında yapılan şakalar güzeldi. Başrollerde İsmail Er ve İbrahim Üzülmez var. Delinho'nun da Air İsmail'den pek hazzetmediğini anladım. İyi oldu Delinho için. İbrahim'in futbolu bir anadolu takımında sessiz sedasız bırakmasına gönlüm razı olmazdı zaten. 1 sene daha takımda Kaptan.

Bu arada Rüştü ile 2, Yusuf ile 1, Uğur İnceman ile 1+1 yıllık sözleşmeler imzalandı.

En önemlisi Toramandı tabii ki. 1+1 gibi saçma bir sözleşme gelmesinden korkuyordum. Ancak 3 yılı duyunca rahatladım.

Serdal Adalının ağzından düşürmediği "fedakarlık" konusu var bir de. Basın mensupları da bu lafın üzerine gitti. Sözleşme yenileyen futbolcuların uygun fiyatlara imza attığını belirtti. Özellikle Nobre'nin ve yatan Delgado'nun maaşlarının sıkıntı yarattığı kabullenildi bir anlamda. Serdar Adalı önceki yönetime attı topu bu konuda. Kendilerinin bu hataya düşmeyeceklerini belirtti. Serdar Özkan'a da teklif yapılmış, paşamın gönlü razı olursa imzalayacakmış.

Özellikle futbolunun son yıllarında olan oyuncuların kulüplerinde kalmalarından yanayımdır. Yusuf bu saatten sonra bir şey kazandırmaz belki ama geçen yarım sezonda kazandırdıkları ortada. Bir vefa göstergesidir 1 yıllık sözleşme diye düşünüyorum. Rüştü mesela, gençler için bulunmaz bir nimet. Türk futboluna kazandırdıkları ortada. Altyapıdakiler için de, Hakan Arıkan için de büyük şans Rüştü. Dolayısıyla Beşiktaş için de.

Hayırlısı olsun.

29 Mart 2010 Pazartesi

Sami Yen Şaşkınları





Tarih:
08.12.2002
Yer: Ali Sami Yen Stadyumu
Olay: Yağmurlu bir gün. Ligde 16. Hafta. Galatasaray kazandığı takdirde liderliği devralacak. Beşiktaş'ın emektar Kaptan'ı İbrahim Üzülmez Emre Aşık'ı yatırıyor; sağ ayağı ile çektiği şut Mondragon'u geçiyor. İbrahim Üzülmez'in kendisi bile şaşırıyor gole. Sağa sola anlamsızca koşuyor. Formayı çıkartacağım diyor olmuyor. Şaşkınca seviniyor. Beşiktaş maçı 0-1 kazanıyor.




Tarih: 28.03.2010
Yer: Ali Samiyen Stadyumu
Olay: Yine yağmurlu bir gün. Ligin 27. Haftası. Fenerbahçe'nin en çok eleştirilen ancak derbi golleriyle ön plana çıkan ön liberosu Selçuk Şahin, 30 metreden(hatta daha da fazla olabilir) topa vuruyor. Top bir kez de sekiyor ve gözlerinden başka hiçbir şeyi olmayan Leo Franco'nun çabası yetersiz kalıyor. Selçuk attığı gole kendisi bile inanamıyor. Kolları açıyor sağa sola koşuyor. Bir ileri bir geri. Sonunda takım arkadaşı yakalıyor. Fenerbahçe deplasmandan 0-1 galibiyetle ayrılıyor.





14 Mart 2010 Pazar

Sol Kulvarın Ustasıyım, Düz Mantığın Hastasıyım


“Hatırlarsanız biz bu Manchester’ı Old Trafford’ta yenmiştik! Şimdi bizi çekemeyenler, ‘rakip yedeklerle oynadı’ diyecekler. Açıp baksınlar kadrolara, hangimiz yedeklerle oynamışız. Bizi çekemeyen çok, ama gerçekler de ortada. Oynadığımız futbol da, rakamlar da bizim Milan’dan daha iyi olduğumuzu gösteriyor”

13 Mart 2010 Cumartesi

Oradaydım || İbrahim Üzülmez'in Sağ Ayağı ile Gol Attığı Maç


2002 - 2003 sezonu. Başkan Özhan Canaydın. Teknik Direktör Fatih Terim. Rakip o sene 100.yılını kutlayan Beşiktaş. Teknik Direktörü futbolun simyacısı Mircea Lucescu. Tarih 8 Aralık 2002. Galatasaray'ın üst üste 26.maçını kazanıp rekor kırmaya çalıştığı maçta, İbrahim Üzülmez'in sağ ayağı ile attığı golle 1-0 biten maçta, Oradaydım!

Bu kadar Soner Yalçın girişi yeter. Hikayeye dönelim. Lise günleriydi. Kurban Bayramının hemen ardından derbi maçı geliyordu. Bu şu demekti, olası pahalı bir bilet durumuna karşı bile bayramda telafi edilebilecek miktarlar toparlanabilirdi. Pazar günü oynanacak maçın bileti, çarşambaları çıkardı. Lakin, Galatasaray fanatiği olan arkadaşımın "bugün öğleden sonra çıkıyor"istihbaratı ile okuldan kaçmıştık öğlen. Dediği gibi erken çıkmıştı biletler. Kuyruk bir Biletix gişesi ve bir derbi sırasına göre hiç yoktu. 2-3 karaborsacı dışında 2-3 tane de taraftar vardı sadece. Bilet fiyatları soruldu hemen öndekilere. 17 lira dendi Yeni Açık Üst tribünü için. Cebimdeki para yetişmeyince bayramdan sonra ödeme kaydıyla üstünü o tamamladı. Maça gideceğim mahalledeki arkadaşım ve 2 abi ile o gün orada olacaktık.

Maç günü geldi. Bir gün öncesinde Diyarbakırspor, Fenerbahçe'nin teknik direktörü olan Denizli'yi yollamıştı. Bir galibiyet büyük avantaj idi yani. Hazırlıklar başladı evde. Özenle sakladığım bileti montun iç cebine attım. Lakin bir aksilik vardı. Dışarısı bir Aralık ayına göre gayet kötüydü. Sokakta normal işleri için markete giden insanlar bile yoktu. Akşam saatlerinde havanın karla karışık yağmur ve kar'a çevireceğini duymam ve duymamazlıktan gelmem bir oldu. Dedem, "gitme" diyerek bana söyleniyor, babamı da gitmemem için deyim yerindeyse "gaza getiriyordu". Babam, benim tarafımdaydı aslında kararı bana bırakarak. Çünkü zamanında amatör kümede top oynarken, babama gelen profesyonel transfer teklifini dedem yüzünden imzalayamamış, futbolu amatörde bırakmıştı. Futbol konusunda bu yüzden bana hak verdi belki de... 2 çorap, pantolon altına sıcak tutsun diye Arjen Robben içliği, mont altına kazak, t-shirt, atlet gibi bilimum kış tatbikatı ürünü elbiseleri giydirmişti Annem. En üste Galatasaray'ın altın sarısı formasını ve atkıyı takarak, mahalledeki arkadaşlar ve 2 abi ile maça doğru yola çıktık.

Kadıköy'e indiğimizde durum felaketti. Fırtınadan deniz ulaşımı yoktu. Sahili sular vuruyordu ve fırtına yüzünden yağmurdan göz gözü görmüyordu. Hemen Mecidiyeköy otobüsüne atladık. Haliyle otobüste Galatasaray atkısından veya formasından durumu anlayabiliyorduk. Klasik olarak stada gelirken inilen yokuşta trafik tıkalıydı ve inip yürüme kararı aldık biz de... İndik, yürüdük. Soğukta kuyrukta beklerken, haber peşinde koşan muhabirler "maç ne olur, maç ne olur" diye röportajlarını yapıyordu tabii. Tezahüratlar, ısınma çabaları, karaborsacılar derken sıra stadın ilk arama noktasına geldi. O sırada yandan geçen "Pendik" otobüsü alkışlanmaya başlandı. Ardından geçen "Kadıköy" otobüsü ise yuhalama ve boş pet şişe yağmuruna tutuldu. İnsanlar bu aktiviteler, tezahüratlar ile ısınma derdindeydi. Stat kapılarında en az olan kuyruğu ararken hasbel kader bir şans ile yeni açılan bir kuyruğa önden girdik. Sonra da stadın içine. Saat 3'ten 7'ye kadar 4 saat vardı. Sadece beklemek ve soğukla mücadele şeklinde geçecek olan. Oturmamak üzere 4 saat. Çünkü koltuklar ıslaktı ve çamurluydu. Saat 6 gibi bir ara yanımızdaki abilerden birisinin ısınmak için eline çay alıp döktüğünü hatırlarım. Bir de Nouma'nın sahaya gelip klasik Nouma hareketlerini...

Maç başlıyordu. Kadrolardan yuhalamalar arasında duyduğum kadarı ile ne Tümer, ne de Nouma ilk 11'deydi. Sergen zaten cezalıydı. Doğru da duymuştum. Sahaya Luce çıkarken bütün stadyum "I Love You Luce" diye haykırmaya başladı. O da karşılık verdi eliyle selamlayarak. Haklıydık çünkü; Victoria ile Perez ile Fleurquin ile Murat Sözkesen ile Radu Niculescu ile şampiyon yapan, 2.turda sadece 1 maç kaybeden bir takım kurmuştu o. Maç başladı. Hakem Kuddusi Müftüoğlu idi. Maç ile beraber karla karışık yağmur da. Çarşı, Eski Açık'ın şimdilerde olan yerinin tam tersi tarafında idi. En sol tarafta idi yani. En ufak bir boşlukta hemen seslerini duyuruyorlardı. Maç ise tam bir Luce maçıydı. Kitledi. Anlamsız bir 45 dakika seyretti gelenler.

2.yarı ise Luce hamlelere başladı. Önce Tümer, ardından Nouma'yı aldı. Terim ise Pinto'yu. 70'lerde Beşiktaş geldi. Zago ilginç bir vuruş yaptı. Yeni Açık olarak, "yedik" derken top direkten geri geliyordu. Ama Beşiktaş da ardı ardına geliyordu. İbrahim Üzülmez, Emre Aşık'a bir çalım attı. Öyle çabuk attı ki Emre kaldı orada. Ardından sağ ayağı ile vurdu. Topun sadece yan ağlarda yaptığı etkiden zaten girdiğini anladık. Sahaya baktığımızda ise kafasında saçlarını tutan bandı ve eylemsizliğe meydan okuyan bir sevinç yaşayan "Deli İbrahim'in" tribünlere koşuşunu görüyorduk. Hem maç, hem rekor gidiyordu bir gol ile. Sonrasında Cordoba'nın kısa düşen degajını yakalayan Fabio Pinto, içeriye çıkartmak yerine kaleye vurunca yakalanabilecek tek pozisyon da eriyordu. O sıralarda da tribünlerde sadece "Çarşı"nın sesi çıkıyordu. Maç, 1-0 bitiyor, rekora, lige, 3 puana üzülüyordu taraftar. Hem de yönetimin yolladığı bir adam tarafından. İstenmeye istenmeye... Ardından da otobüs bulmanın sıkıntısı tabii. Hiç çekilmiyordu maç kaybedince o otobüs aramalar. Çıkıştaki köfteciler de olmasa hiç çekilmez.

Neticede eve döndüm. Ekranda Terim ile Toroğlu kapışıyordu. Alttaki ekrandan özeti izleyince ise Luce'yi gösteren kamerada yağan karı görüp "bu mu yağmış stada?" diye şaşırıyordum. Giden rekora üzülüyordum. Neticede rekorun sahibi Luce idi aslında. 17'de 17 yapmıştı içeride. Terim ise 25'te 25 yapmış, 26'yı yapamamıştı. O vermiş, o almıştı. 1 sene yenilmemişti. 1 gün, 1 kez daha yenilmedi. Kazandı yine. Üstüne üşütüp 1 hafta hasta yatmam da cabası. Hem de İbrahim Üzülmez'in sağ ayağı ile attığı bir gol yüzünden...

12 Şubat 2010 Cuma

İbrahim Benjamin Button Üzülmez






“Eğer 30 yaşın altında olsaydım yönetim benimle beş senelik anlaşma imzalardı. Daha öncesinde 35 yaşıma geldiğimde futbolu bırakırım diye düşünüyordum. Ama inanın ben de çok şaşırıyorum çünkü yaşım ilerledikçe çok daha iyi oynamaya başlıyorum. Sanırım tecrübe, yetenekle birleşince ortaya böyle durumlar çıkıyor."

İbrahim Üzülmez/11.02.2010

Şimdi İbrahim bunu 25 yaşında söylese gayet mantıklı. Ancak bir insan 36'sına doğru daha iyi top oynamaya başlıyorsa bunda bir mantık hatası var. Hadi diyelim bir hücum oyuncusu olsa yine biraz anlarsın. Daha ekonomik oynar, az koşar-çok iş yapar falan tamam; ama İbrahim öyle de değil. Adam yaşı ilerledikçe daha çok koşuyor, daha çok topla oynuyor.

Geçen haftaki Gençlerbirliği maçında takım 4-1 öndeyken, 90+ son dakikada bile soldan yaldır yaldır bindiriyordu. O ilerdeyken hakem düdüğü çaldı da durabildi adam. Yuh!

İsmail Köybaşı geldikten sonra İbrahim'i keser diye üşünüyordum ama kesemez arkadaş. İbrahim formunun zirvesinde maşallah. Beşiktaş yönetimi İbo ne kadar süre isterse uzatsın sözleşmesini. Zarar gelmez ondan.

The Curious Case of İbrahim Üzülmez... Pehh..



29 Ocak 2010 Cuma

Türkiye'de Adam Eksiltme Ondan Sorulur: İbrahim Üzülmez





Yok arkadaş yok, birkaç hafta önce bu adam hakkında "kazma" yazdım diye no-post almıştım bir forumda. Elim kırılaymış da yazmasaymışım. Bu adamın attığı çalımları hiçbir sol bek atmamıştır. 35'inden sonra atmaya başlaması da ayrı bir olay. Vallahi aklım almıyor bu adamı.

Hele bir solundan atıp sağından geçme hareketi var ki evlere şenlik. Normalde o hareketi depar atarken yapar topçular. Karşısındaki defans ne olduğunu anlamadan geçer gider adamlar. İbo bu hareketi deparla değil, durduğu yerden yapıyor, başarılı da oluyor. Erhan Güven'e yazık etti bu akşam. Sıkıcı maçın tek güzel şeyiydi. Erhan Güven, Old Trafford'da Evra'dan çekmedi bu kadarını.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Beşiktaş Kaptanının Kazma Olması




Beşiktaş Kaptan'ına "Kazma" demekten 2 ay "nopost" yedik. Cezanın adının "no post" olması halk arasında bir söylemmiş onu da öğrendim. Direk sistemden yasaklıyorlarmış adamı bunu da öğrenmiş olduk. Yukarıdaki yazı ceza almama neden olan bölüm. Kırmızı ile yazılan kısım Admin'in düzenlemesi.

"Üzülmez gibi bir kazma takımda 10 yıl forma giydiyse Batuhan adam olursa rahat rahat giyebilir. Yeter ki Üzülmez'in %1'i kadar istesin formayı." yazıyordu ki forumda rahatsızlık yaratmış. Yazının o kısmı silinmiş Admin bey uyarı yapmış.

Bence İbrahim Üzülmez hâlâ kazma ve laf aramızda bizim orada g.te g.t derler. Beşiktaş başkanının ismini yazmaya tenezzül etmeyen, hatta Y1D1 yazıp dalga geçen o kadar kullanıcıya ceza gelmiyor da Kaptana kazma diyince ceza geliyor. Biri başkana, biri kaptana hakaret. O çok bahsettiğiniz adaleti düzgün dağıtın lütfen. Ayrıca önce "bu seferlik bir şey yapmıyoruz" diye mesaj atan, sonra da cezayı kesen admin'e sevgiler.

Ulan Deli yine yaktın bizi be! (:


13 Mayıs 2009 Çarşamba

İbrahim Üzülmez'in Son Dakika Şutu


Ne yalan söyleyim, düşünce güzeldi. Zaten İbo'nun düşünceleri uygulamaya geçseydi, bugün rakip mevkiidaşının yerine transfer olurdu. Ama o an izleyen herkesin gülmesine neden oldu bu şut. Bakan bile tribünde yarıldı adeta. Ayrıca maç içerisinde Toraman'da bir adet bundan yolladı. Roberto Carlos ise direk taca yollayarak düelloyu kazandı.

Lakin, Üzülmez'in şutu geldikçe aklıma yarılıyorum yahu. aalksdjlasdhasjdhajklsdakdjaaaahahah.

27 Mart 2009 Cuma

İspanya Maçı İlk 11 / Ve Deli Sahaya Çıkar...





Fatih Terim bir akşam önceden sinyali verdi Del Bosque'ye ve ilk 11'i açıkladı. Sırf isimlerden çıkan tablo 4-4-2'ye, 4-5-1'e ya da 4-1-1-2-1'e bile yorumlanabiliyor. Çoğu kişinin şaşıracağı ancak Beşiktaşlıların ya da Beşiktaş maçlarını takip edenlerin şaşırmadıkları şey ise "Deli" İbrahim'in ilk 11'de olması. "Deli" son haftalardaki güzel performansının ödülünü böylesine bir maçta ve böylesine bir stadda futbolunun son yıllarında oynayarak aldı.

Hafta boyunca iki Teknik Direktör de ortamı yumuşatıcı, rakibi öven sözler söylemişti. Terim bu akşam son noktayı koydu:

"Çok iyi bir takıma karşı oynayacağız. Türk Milli Takımı bir ilke imza atmak için sahaya çıkacak. Buna kimsenin süphesi olmasın. İspanya için ortadaki tablo, başlı başına saygı duyulması, takdir edilmesi gereken başarı. Ama bu Türk Milli Takımı'nın oyun felsefesinden vazgeçeği anlamına gelmez. Kazanırız kaybederiz ama her yerde oynarız"

22 Şubat 2009 Pazar

Deli