Evet, galiba bu kadardı her şey. Sonuçta bu takımın hüviyeti, kalibresi ile alakalıydı; bizi biz yapanlar, bizi ileriye götürdüğünü sandıklarımız; hatta ve hatta ücra köşelerde klübüne sevgisini hissedenler... Her geçen gün futbolu sinemaya biraz daha benzetirdim; bu gün olmadı. Sinema' dan "mutsuz son" ile dönmek; bilet parasını geri istemektir çünkü belkide.
Arada Arda var, Baros var. Sevmediğim adamdı kendini Fatma Girik gibi yerden yere atandı da bu gün oynayabileceğinin en iyisini oynadı Milan Baros. Hatta Harry 'Oz' Kewell' da stopermiş de bilmiyormuşuz.
Maç başladı; bir dakka arkamıza yaslanamadık, sağlı sollu geldikçe gözüm Kewell' a kaydı. Kolay değil 3 adet sol ayaklı defans oyuncusu bu takımın göbeğindeydi. Olsun. Gol gelene kadar bir kaç cılız pozisyonumuz var; ve sonra penaltı... Kimse bakamadı. Aslında penaltıyı vuran adam bir şeyler söylüyordu sanki o an. İşte o an kadrajda 2000 ruhu vardı filan. Topu oyuna sokan stoper Harry Kewell sanki bize "Pope" yi anımsatıyordu her haliyle. Tabii belkide önemli olan, odaklanamadığımız o adamın "vekaleten Pope" olduğuydu. Ve ilk yarı biter Hamburg soyunma odasına moralsiz girer...
İlk yarı biter; devre arasında yorumlar "abi ya bi takım her halde bir devre sonu bir devre başı gol atarsa rakibi depresyona girer sahada değil mi?"...
Neredeyse öyle oluyordu... Ama keşke hatırlanması gereken; Baros' un 2004 avrupa şampiyonasında Danimarka' ya attığı o gol olsaydı. Hangi takıma attığını anımsamaya çalışırken; gene, yine, yeniden 2 gol birden gördük kalemizde... Artık her şey bomboş. Sanki ekrandan John Doe el salladı.
(*) = bu günün tarihi; uefa finali tarihi.= ilk yarı iç saha; ikinci yarı dış saha.
Hasan Şaş kim?
0 yorum:
Yorum Gönder