Dünya Kupası 2010 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Kupası 2010 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2010 Perşembe

2010 Dünya Kupası'nın Akılda Kalacak 5 Maddesi


5- Kazanacak takımın Dünya Kupası'nı ilk kez kazanacak olması

4- Arjantin ve İngilizlerin, Almanlar tarafından 4'lenmesi.

3- Luis Suarez'in eliyle çıkarttığı top. Ardından penaltıyı 120.dakikada kaçıran Gana'nın seri penaltı atışlarıyla elenmesi.

2- Kâhin Ahtapot Paul. Ne dediyse çıktı bu müstakbel kalamarın.

1- Vuvuzela & Ömer Üründül


- Çok enteresan bir turnuva oldu değil mi sayın Üründül.
+ Çook.

25 Haziran 2010 Cuma

Bize Her Maç Galatasaray - Strum Graz


Bir Dünya Kupası ve biten futbol devlerinin hikayesi. 98 - 2000 - 2004 - 2006 yıllarında yapılan Avrupa ve Dünya Kupası organizasyonlarının şampiyonu olan Fransa - İtalya ve Yunanistan evlerine döndüler. Beklenmekteydi ama o meşhur; "İtalya, turnuva takımıdır", "Fransa, ne yapacağı belli olmaz" klişeleri yüzünden pek göz ardı edilmedi bu fikriyat. Evlerine galibiyet alamadan, sonuncu sırada döndüler.

İtalya, güçsüz savunma ve orta saha hattından, Fransa da, yeterince savunuyoruz ama ileri de gidemiyoruz, yani elimiz kolumuzu kullanmadan, Platini bir yerlere baskı yapmadan, Zidane'ımız olmadan bir cacık değiliz biz sendromu yüzünden döndüler. Yunanlılar zaten bir futbol bug'u idi. Geçtiler gittiler.

Yeni Zelanda diye bir takım yenilmeden elendi. Slovakya, İtalya'ya 3 tane attı. Toplamda attıkları 4 golün 3'ü Robert Vittek'ten geldi. 2 Milyon Euro'ya Ankaragücü'ne giden adam yani. Alan memnun da Lille değildir. Japonlar da Nankatsu futboluna geçtiler. Tachibana kardeşler, Tusubasa, Hyugi, Wakabayashi felan işte. Frikikten yıktılar Danimarka'yı. Böyle takımları döveceksin aslında. Sırbistan da böyle. Bir lezzet, bir tat, bir baharat eksik. Bir şey olmuyor. Eksik kalıyorlar. Kendileri olmuyorlar o sahada.

Portekiz ise Ahmet Akcan'ın Portekiz versiyonu ile Brezilya'ya karşı 10 + Ronaldo oynadı. Ronaldo'nun 9 kişiyi geçerek bir şeyler yapmasını ummak gibi üstün taktik deha ile kenarda da debelenmesi felan komikti Carlos'un. Brezilya'nın başında görev yapan Carlos ise 3 hücum gücünden yoksun, yedeklerle iş yaptı. 2 direkten dönen topu var. Lider olup Şili ile eşleştiler. İspanya ise Busquets'i oynattığı her maç elensinler istiyorum. O kadar. Şili de öleceksek oynayarak ölelim dedi ve jöleli hakem kurbanı olmaktan Honduras sayesinde kurtuldu.

Tabloda görünen şu; Gana - Uruguay - Amerika ve Güney Kore 4'lüsünden birisi yarı finalist olacak.

İngiltere - Almanya ve İspanya - Portekiz 4'lüsünden 2'si çeyrek final bile göremeyecek.

Galatasaray - Strum Graz maçındaki top çevirmelerin yaşanması ise ayrı bir konu. Larissa Riquelme de...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Bu Arkadaşlar Neden Oynuyor ?


Niye ? Niye ? Niye ? Evet Govou'nun oynadığı süre zarfında oynadığını oyundan çıkarken farketmem bunda etken. Busquets'i zaten sevmem. Babasını da sevmezdim.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Uçmayan Hollanda'lılar


Şimdi buraya; "maçın 27.dakikasında uyuyup ilk golde gelen Erdoğan Arıkan sesi ile uyandım" dersem, linç edilebilirim ama öyle maalesef. 4-2-3-1'in temposuzu dünyanın en sinir bozucu sistemi. Bakın, Yunanistan sistemi gibi de değil. Daha beteri. Danimarka böyle oynadı ve sıktı. Karşısındaki Hollanda'lılar da, hücumu alınmış bir total futbol sergilemeye kalkınca böyle bir maç çıktı ortaya.

Hollanda'nın hücumu isimlerle çok iyi. Takımın en zayıf sayılacak noktaları bekler olarak gösterilebilir ki, Ajax forması giyen Van der Wiel'in de orada gayet sağlam durduğu göz önüne alınınca Gio'dan başka bir saldırma imkanı yok. Kontralar dışında. Hoş, Danimarka Van der Wiel'i de hiç zorlayamadı. Gelişen ataklarda da bıçak gibi kesti oraları. Hollanda ise turnuvalardaki Hollanda felan değil. 2008'de Fransa'ya, İtalya'ya karşı o etkili atakları, harika kontraları veya hızlı oyunları yoktu neredeyse.

Dediğim gibi uyuttu bir maç. Belki öğlen, belki vuvuzelalar, belki Hollanda'nın rakibinin mıymıy futbolu, belki Hollanda'nın mıymıylığı. Diyeceksiniz turnuvanın "ilk maçı". Kardeşim 2.maç olsa, "gruptan çıkma garantisi" diyeceksiniz. 3.maç olsa "artık garantilemiş, zorlamadı", "son 16, ama şimdi çeyrek final, yarı final, final, buralarda kontrollü oynamak gerekir" diye diye kupa bitecek. Herhangi bir takım herhangi bir maçı bahane uydurmadan iyi oynayamaz mı yahu ?
Umudumuz Brezilya..!

Dünya Kupası 2.ve 3.Gün || B, C ve D Grubu


Fifa Dünya Kupası sırasında hükmen elemeye geçsin şu Dünya Kupası'ndan sonra. Cezayir diye bir ülke, Allah'ın 20 senelik ülkesi Slovenya ile maç yapıyor, sanırsın ikisi de finale çıkacak. Öyle bir alan savunması, bir ciddiyet. Hayır kardeşim sahadaki 22 kişinin en az 18'i armut. Cavcav bile ucuzluktan almaz o 18'inden birisini. Blog'a yazmıştım izlenmeyecek 5 maç diye. Canlı izlemedim. Tekrarını gece izledim uydudan. İyi ki izlememişim dedim de. Lanet ettim futbollarına.

Neyse Maradona'ya dönelim. İz bırakmaya çalıştığı kesin bu kupaya. Öyle veya böyle. Arjantin takımının orta sahasında Barış, Ayhan ikilisi oynasa daha efektif olurdu muhtemelen. Veron - Mascherano ikilisinin orta saha olduğu, sağ bekte de Newcastle United'ın neden para verdiğini anlayamadığımız Jonas Gutierrez'in oluşturduğu bir takım Arjantin. Sağ beki Cihan Haspolatlı, sol açığı Rothen olan Ankaragücü gibi bir şey bu Arjantin. Kalecileri de evlere şenlik. Bahar şenliği gibi. Nijerya ise daha komik. Bireysel yetenekleri olmamasına rağmen bireysel oynamaya kalkan takım Nijerya. Hayır pas verseler değerleri düşüyor sanki. Bi' tane de çakma Keita var. En çakma Keita ödülünü vermek istiyorum kendisine.

Kore'nin Güneyi ise çalışıp duruyor. Takımın yıldızının Manchester United'da hamallık yaptığını düşününce yıldızlık kaprisleri de olmuyor haliyle. Basıyorlar, koşuyorlar, oynuyorlar. Yunanistan ise ne idi ne oldu. Eskiden 3 korner ile maç kazanırlardı. Şimdi ise 10 korner ile tehlike bile yaratamıyorlar. Bir futbol nesli bitti işte Yunanistan için.

İngiltere - Amerika ise Capello'nun İngiltere'si ile değil, 4-4-2 oynamaya çalışan standart bir İngiltere ile Amerika'nın maçıydı. Gerrard - Lampard'ın kanatlara çabuk inememesi, indiklerinde de Lennon ve Wright - Phillips'in özellikle sol kanattan sıfır yaratıcılık katmaları işleri zorlaştırdı. Heskey ise 20'lerinde bile bu kadar mücadele edip, top indirmemiş, boğuşmamıştır. Barry veya göbeğe Carrick'i çekip Gerrard'ı sola atmadan Capello işleri zor götürür turnuvada. Yedikleri golden sonra da Capello çok fena kızdı. Artık mimiksizliklerinden bile anlıyorum Capello'yu. Amerika ise işte turnuva keyfi. Oynuyorlar oynayabilecekleri kadar.

Gana - Sırbistan maçı da bir garip. Sırbistan'ın defansında Ümit Burnu'ndan aşağı atılabilecek derecede salak bir defans oynuyordu. Penaltı yaptırdı. Öyle bir maç.

Son maç ise Aussie'ler ve Panzerler. Panzerler'in 2014 için belki de yeni hoca yeni kadro prensipinin erken gelen haliydi bu kadro. 2014'te Badstuber - Serdar Taşçı göbeği izleyeceğiz 4 senede bir defans efsanesi yaratmazsa Almanlar. Yeni Ballack'ları Mesut olacak ve bu düzlemde değişecek kadroları. Ama bir turnuva öncesine rast gelince bu rejenerasyon, Avustralya'lılara kötü oldu. Aussie'ler, statik daha yavaş oynuyorlar futbolu. Koeman'ın Valencia'sı gibi bir oyun düşüncesindeler. Durup, alan savunması ile arada hücum ile oynayarak bir şeyler peşindeler ama yazık ettiler kendilerine. 2. ve 3.maçlardan sonra eve dönerler muhtemelen Aussie'ler. Tabii Harry "The Wizard of Oz" Kewell bir büyü yapmazsa.

5 Dakika sonra Hollanda'lılar var. İzleyin. Hem de rakip Danimarka.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Dünya Kupası İlk Gün || A Grubu


Eskiden Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası denildiğinde daha ciddi, daha maç gibi maçlar olurdu hep. Belki de bunun sebebi oynayanlardı. Bi' Zidane, sağ bekte Sagnol, göbekte Thuram felan, diğer tarafta Bergkamp, Del Piero, Shearer... Şimdi bakıyorsun ekrana, bir takımın yıldızını "para vermedin" diye kaçırmışsın, diğerini dâhi teknik direktör ve başkan yalakalığından höt diyemeyen yazarları tarafından "bu sisteme uymuyor" diyerek yollamışsın, ki Anelka'nın bir sisteme uyamadığı tek futbol takımı Fenerbahçe'dir, ne Arsenal ne Bolton ne Fransa Milli Takımı ne de Chelsea değil nedense bu yazarlara göre, diğer takımın kaptanı senin stoperin, bir diğer yıldızı sen kiralamışsın, opsiyonun elinde ama sözleşme bile yapma niyetinde değilsin, 4. takımın bir oyuncusuna gözünü bile çevirmezsin ama teknik direktörü de Parreira.. Öyle bir grup işte A grubu.

Güney Afrika takımının sistemi belli. Hasbelkader işte. Yunanistan'ın biraz daha sempatik olanı. Daha fizik gücü yüksek ve atik olanı. Bu grubun en gerçekçi takımı onlar. Ne olduklarının farkında olarak oynuyorlar işte. Karşısında da Meksika diye bir takım. Stoperi Marquez ve hücumunun en önemli adamı Gio Dos Santos'un mayasında Barça olmasa veya Avrupa'da olsa adam yerine koyupta 4.torbadan almazsın. Oyuncu değişikliklerini görünce de bunlar Türk kanına sahip dedim. 37 yaşında Hasan Şaş'ın 98 kiloluk Meksika'lı ruh ikizi çıktı sahaya. Topa koşamıyor, sıçrayamıyor, boyun bile kalmamış kilodan. Meksika takımı bu durumda. Kalecisi de Ömer Çatkıç. Topa yanlış çıkma huyları bile aynı. Bir de sonradan giren bir arkadaş daha vardı. Düzgün pas veremezken taç çizgisi kenarında 7 tane topuk pası girişiminde bulunan. 5 kere normal pasa başvurmamıştır ama 6-7 kere topuk pasına başvurdu bu arkadaş.

Uruguay - Fransa maçı da başka bir komedi. Lugano Reis'in, bir pozisyonda yanılmıyorsam Toulalan'ın üstüne yürümesi harikaydı. O maçta da bir şey olmadı. Aslında oldu. Hollanda Çerez Ligi'nde Ado Den Haag'a, VVV Venlo'ya 4'er 5'er tane atan Suarez'i paketledi Fransa. Forlan ise Forlan'dı. Hakkını verdi krallığının. Fransa'ya karşı gireceği pozisyona girdi. Atamadı ama denedi. Ezilmedi Suarez gibi. 4 tane bek özellikli adamdan defans hattı el mahkumiyetiydi ama Sidney Govou'nun oynaması ne anlayamadım. Düşünün efsane Lyon'dan satılmayan tek adam o. Belki de teklif verilmeyen tek adam o. Niye oynadı denebilecek tek adam o gözümde Fransa'da. Hele Henry'nin bir pozisyonda el istemesi sırasında aklına İrlanda maçı gelmiş olacak ki, hemen kesti itirazı. Lugano olaya hakimdi de kartı vardı. Yoksa İrlanda'nın da hesabını sorardı orada.

Maçtan sonra da bayıldım Ntvspor'a. Güntekin Onay ve Sergen "neden Henry yok" muhabbetine girdi ve bitirdi beni. Klasik Türk geyikleri ile. Yok şöyle tecrübeli, yok şöyle usta. Yahu yerine oynayan Franck Ribery. Yerine oynayan Nicolas Anelka. Yerine oynayan Gourcuff. Sanki hücumda Gignac ve Hatem Ben Arfa vardı. Sen Malouda'yı sorsana önce. İngiltere Premier Lig şampiyonu takımın bankosu adam. Chelsea'nin sol açığı. Pardon o Stoch'du ya. Karıştırdım. Pep'e sorsana Inter yarı finalinde durum 1-0'ken neden Henry değil de Jeffren'i aldın diye. Maçı neden Bojan - Jeffren - Messi ile bitirdin desene Henry'i öğrenmek için.

Komik, zaman kaybı, berbat bir gruptu işte A grubu. Güney Afrika grubun en harbi takımı gözümde. Ama en güçsüzü. Meksika desen hala Hasan Şaş'ın 98 kiloluk Meksika'lı tıknaz ikizi ile bir yere gelecekse oh ne ala, mualla. A grubunun galibi Vuvuzela olur. Diğer çıkan 2 takımdan hiç bir şey de bir sonraki turda geriye kalmaz.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Dünya Kupası'nın İzlenmeyecek 5 Maçı


Hep izlenecek 5 maç, kaçırılmaması gereken maçlar listelenir ya, biz de blog olarak oynandığı saatlerde başka şeylerin izlenebileceği 5 maçı yazalım dedik. "Kardeşim Dünya Kupası bu" deseniz de, oynanan oyun futbol işte. Sıkıcı olabiliyor bazen. İşte o 5 maç.

1- Slovenya - Cezayir; İşte Dünya Kupaları tarihinin en hiç bir şey vaad etmeyen maçı. En "maçı olduğu gün bile adı hatırlanmayacak 2 takım". Tamam Afrika Kupası'nda adını duyduk Cezayir'in ama ne vaad edebilir ki bir Avrupa Takımı'na karşı. Ekvador olsa neyse. Kaviedes'ler felan taçla gol atıyordu. Hele Slovenya. Kalecisi Handanovic olmasa dayak yer heralde her takımdan. En hiç bir şey vaad etmeyen maç işte.

2- Yeni Zelanda - Slovakya; Bu Yeni Zelanda, Avustralya tarafından tokatlanmaktan bıkmadı heralde, diğer ülkelere açılma kararı aldı. Slovakya ise ondan hallice. Zaten Slovakya da arkadaşları yenecek ama gereksiz işte müdür. Holosko, Sestak, Vittek, Stoch felan izlerim diyorsanız ne ala.

3- Yeni Zelanda - Paraguay; Yeni Zelanda'ya karşı özel bir kinim yok. Sadece ne işleri olduğunu çözemedim. Paraguay desen biraz hücum hattı ile işte felan fişmekan. Farklılık ararım ben diyenler ne mutlu size işte. Ama Afrika'lılar bile gitmez heralde bu maça.

4- İsviçre - Honduras; Bayılıyorum bunlara. Gariplerim bir de İspanya'nın grubunda. İsviçre'nin tek üstün başarısı Tolga Seyhan ve Alpay Özalan tandeminin 2 asisti ile bizi elemeleriydi. Honduras ise (David Suazo demeyin vuvuzela çalarım) Honduras işte. Öyle bir maç olur bu da.

5- Şili - Honduras; Şili - İsviçre diye de uzatabilirdim de acıdım bu gruba. Nedir bu grupların amacı bilmiyorum. Mesela, Güney Afrika - Fransa maçı da muhtemelen sıkıcı, berbat bir oyuna sahne olacak ama Fransa diye izleriz o maçı belki. Ama Şili - Honduras maçının ne çekiciliği var arkadaş. İçim karardı.

Öyle 5 maç. Birisi sürpriz yapıp güzel bir oyuna sahne olabilir ya, belki. Yersen.

6 Haziran 2010 Pazar

Sen Yoksan Her Şey Eksik


Siz, Obi Mikel'in, Ferdinand'ın, Essien'in sakatlıkları yüzünden üzüledurun, bizim Busker ile ortak kahramanımız yok diye kupayı izlememeye bile karar verdik neredeyse. Ama anısını yaşatmak için izleyeceğiz. Hoş, Obi Mikel, Ferdinand veya Essien yok diye neden "kimi izleyeceğiz yææ" oluyor anlamıyorum. Mis gibi Xavi, Iniesta, C.Ronaldo, Messi, Tevez, Sneijder, Agüero, Forlan, Rooney, Lampard, Gerrard, Torres, Kaka, Robinho var iken Obi Mikel'in veya Ferdinand'ın seyir zevki açısından bir şey ifade etmesini anlayamadım. Daha iyi hatta olmamaları arkadaş. Ne güzel çatır çatır gol yer işte bu takımlar. Hele hele üst seviye 1 futbolcu, orta seviye 2-3 futbolcu ile turnuva sürprizi olması beklenenleri de anlayamadım. Sürpriz Fildişi değildir. Mesela; İtalya'nın yarı final görmesi sürprizdir bu şartlarda. Alın size sürpriz takım. Portekiz. "Ahmet Akçan'ın Portekiz versiyonu Querioz" ile bir takım başarıya ulaşırsa ne mutlu. Hele başarısızlığı 2 kelime ile özetlemek istersek vereceğimiz cevap olan "Raymond Domenech" ile Fransa'nın bir yerlere gelmesi. Sürpriz takım budur. Herneyse, biz kahramanımıza dönelim: Muhammed El-Deayea..!

Futbol tarihinin en fazla milli olan kalecisi. 181 kez. 177'si resmi maçlarda. 1994'ten 2002'ya kadar bütün Dünya Kupalarında bulunmuş ve gol yemiş bir isim. Kaleyi korumuş diyecektim aslında ama gol yemiş daha uygun düştü kendisine. 2006'da da kadrodaydı ama oynamadı. Gol yemediği futbolcu kalmadı diyorlar. Hatta Al-Hilal'de kaleyi O'nun koruduğunu gören Gerets, O'na 30m'den bir tane sallamış ve golü atmış, attıktan sonra da; "Çok şükür, ben de bir tane attım" diyerek teklifi kabul etmiştir. Hoş, Gerets'in bu adam kaledeyken şampiyonluk kazanmasına Hıncal Uluç bile; "yahu o kadar inanamadım dedim ben Haşmet, ama ilk kez bir şeye gerçekten inanamadım" dediği rivayet edilmiş, ardından da "Hıncal Abi, ben Haşmet değilim Mehmet'im" cevabını aldığı Ntvspor stüdyolarından yayılan bir şehir efsanesi olduğu da rivayet edilmiştir.

Arap futbolunun efsanesi olarak anılır. Suudi Arabistan'ın Asya Kupası kazanmasını kurtardığı penaltılarla sağlamıştır. Lakin, 10 Dünya Kupası maçında 25 gol yemesi de gözlerden kaçmamalıdır. Gözler O'nu arayacak tabii ki. Top kalesinden geçerken uzun siyah eşofmanı ile oradan oraya atlamasının ve topun ağlara gitmesini engelleyememesinin bizim için bir burukluğu olacak elbette. Tabii ki son olarak da bayrağını hangi ülkenin kalecisine teslim edeceğini bekleyeceğiz. Beklentimiz, Kuzey Kore. Honduras da olabilir. Göreceğiz. Ama El-Deayea'yı ve siyah eşofmanı ile uçmasını değil...